¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..."

Aşağa gitmek

" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..." Empty " Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..."

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Perş. 28 Mayıs 2009 - 7:29

" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..."

DESTANLAŞAN, Azerbaycan Halk Hareketinin ve bağımsızlık isteğinin öncüsü Ebülfez Elçibey'in mücadelesini dikkatle takip ediyor ve bütün ayalimin ana gayesi halindeki Türk Birliği'nin Bakü'de filizlenip, büyüyeceğine gönülden inanıyorum. Bey'i şahsen tanıma imkanını 1993 yılında, Cumhurbaşkanı seçilerek göreve başlayacağı günün sabahında buldum. Halk Cephesi'nin davetlisi olarak gitmiştim. Fuzuli, Cebrail şehirleri ile bunlara bağlı kasaba ve köylerde "müşahit" olarak seçim çalışmalarını izlemiş, yorgun ve biraz da hasta olarak Bakü'ye dönmüştüm. Türkiye'ye dönmeden önce Bey'i rinde ziyaret ederek hem tebrik etmek, hem de vedalaşmak istedim.

Mütevazi odasında ilk birkaç dakika hiçbir şey konuşmadık. Beni dikkatle inceliyordu, ilk defa karşılaşmış olmamıza rağmen gönül köprüleri derhal kuruldu ve sanki yıllardır birlikte yaşamışız gibi yakınlaştık. Gözlerimin içi, hastalığın tesiriyle limon sasıydı. Dikkatini çekti ve sordu... Yorgun olduğumu söyledim. "Neredeydin?" dedi, anlattım.... "Seni ora-ı kim gönderdi" diye sordu. Kendi isteğimle gittiğimi belirttirme de ikna olmadı ve "seni oraya gönderirler, sana zulüm etmişler" dedi. Bir saate yakın sohbetten sonra, izin istedim ve Türkiye'ye döneceğini belirttim. Elimi ellerinin arasına aldı ve gözleri buğulu bir şekilde; "Buraya her gelen birkaç gün sonra, diyorum diyor... Peki beni kime bırakıyorsunuz... Sana yeminle söyleyim ki, bugün beni Devlet Başkanlığı'na oturtanlar altı ay sonra sırt üstü yere vuracaklar... Gitmeyin, giderseniz geri dönün ve beni yalnız bırakmayın..." dedi. Şaşırmıştım... Bir şey söylemeden vedalaştım ve ayrıldım.

Altı ay sonra Bakü'ye bir daha gittim. Bey'in sözü gerçekleşmek üzereydi. Görmek istedim, görüştürmediler... Çoğu genç olan tecrübesiz kadro, maalesef büyüklük kompleksine düşmüş ve Bey'i adeta bir fanus içine almışlardı. Durum kötüydü. Fesat baş kaldırmıştı, üzüntü ve endişe içinde Türkiye'ye döndüm. Bir müddet sonra beklenen oldu ve ELÇİBEY, kardeş kavgası yaratmamak için, iktidarı akarak, doğduğu köye göç etti.

O'nun Türklük sevgisinden, insan sevgisinden, yüksek ahlâkından ve hassasiyetinden doğan bu göçü "kaçış" gibi görüp gösterenler, kötü maksatlı yalancılardır. ELÇİBEY köyünde her bakımdan yalnız bırakılmıştı. Ceplerinde birlikte çektikleri fotoğrafları ışıyarak, bunu övünç vasıtası gibi kullananlar, Bey'e keramet yakıştıranlar, her vesileyle çok samimi olduklarını, arkadaş-dost olduklarını ballandırarak anlatanlar, hatta bu samimiyeti abartıp "Ebulfez'e dedim", "Ebülfez dedi ki" babında laflar edenler, kaba tabirlerle yağcılar, yalakalar, rant ve nüfuz tacirleri, omzuna basıp itibar sahibi olanlar kısaca ; ikbalin kullanıcıları hepsi terk etmişti... "Ben Devlet başkanlığından düştüm, Türklükten de düşmedim mî?" mealindeki sistemi, gerçekten ibret vericiydi. Bizim kardeşliğimiz Bey'in Keleki köyünde olduğu dönem içinde gelişti. Köye imkan bulduğum sıklıkta gittim. Uzun ve bazen sabahlara kadar süren sohbetlerimizde üzerinde dikkatle durduğu ve dile getirdiği hususlar, kendi durumu ve geleceğinden ziyade, Azerbaycan'ın, Azerbaycan Türklüğünün ve umumî olarak Türklüğün meseleleriydi. Türkiye onun için Türklüğün yıkılmaz kalesi ve bütün Türkler'in umut kaynağı olan mukaddes bir Türk yurduydu, üçlü, istikrarlı, kararlı, huzurlu, demokrat ve Türklüğü kucaklayan bir ülke olmasını arzuluyor ; tespit ve endişelerini dile getiriyordu. Önemli gördüğü hususları Devlet adamlarına iletmemizi istiyor ve maalesef çoğunlukla bu isteğini yerine getiremiyorduk. Çünkü ELÇİBEY ismi ürkütüyordu.

Bey'in köyde geçen günleri çok doluydu. Bir yandan etrafındaki birkaç kahramanla, suikast ve saldırılara karşı direniyor bir yandan da sık sık arızalanan sahra telefonuyla hür dünya ile irtibatını kesmeye çabalıyor, geceleri kitap okuyarak ve yazarak her anı değerlendirmeye çalışıyordu. BÜTÖV AZERBAYCAN YOLUNDA isimli kitabı bu çalışmalarının muhteşem ürünlerinden biridir.Bir hayli macera ile ilk baskısını yaptırabildiğimiz ve az sayıda basılan bu kitabın, yeni baskılarının yapılması ve herkes tarafından mutlaka okunması bir kazanç olacaktır.
Bey'in üzerinde hassasiyetle durduğu bir diğer husus da, müşterek karar aldığımız, Türk milliyetçiliğinin çağdaş stratejisi üzerinde yapılması gereken çalışmalardı. Türk milliyetçiliğine çağdaş yorum getirmek, yeni metotları tespit ve tayin etmek inkar edilemez bir ihtiyaç halini almıştı. Bu ihtiyacın, konusunun uzmanları tarafından ele alınarak bir programa bağlanmasını ve kısa zamanda telafisini arzulu-yordu... Ana başlıkları tespitten ibaret görevimi yaptım. Başka kimlere görev verdiğini ve işin hangi safhada bulunduğunu ne yazık ki bilmiyorum.

Keleki günleri bir büyük kitaba sığmayacak kadar olaylarla doludur. Bunlar elbette bir gün birileri tarafından yazılacaktır, umarım ki, yalnızca gerçekleri abartmadan ve saptırmadan yazarlar...

Maceralı Baku dönüşünden sonra da Bey, hiç bitmeyen ve gittikçe artan siyasi baskı, maddi zorluk ve kendi etrafındaki isimlerin çoğu çocukça kapris ve didişmeleri arasında milletine hizmete devam etmiştir. En son 1999 yılı Ağustos'unda yapılan Halk Cephesi'nin onuncu yılı kutlamalarında, bir yandan onun içinde bulunduğu zorluklara bir yandan da, yeniden ve dev adımlarla liderleşmesine şahit oldum. Siyasi hasımları dahi onu bir kahraman ve Halk hareketinin "seksiz, şüphesiz ve ortaksız lideri" olarak görüyor ve bunu ifade ediyorlardı. Halk artık şikayet ve dileklerini, yazılı ve sözlü olarak ona yöneltiyor ve Bey adeta fiili Devlet Başkanlığı yapıyordu, umutlanmıştım.

Kendisiyle anlaşmamız; Yeniden Devlet Başkanı seçilinceye kadar tam destekti. Bu anlaşmayı onaylamakta zorlanmış ve sebebini sormuştu. Ben de, geçmişin acı bir tecrübe olduğunu, ikbal günlerinde herkesin (bila istisna) etrafında olacağını, hatta sürgünde olduğu dönemlerde kendisini acımasız ve gerçek dışı izafelerle suçlayanların dahi, arsız bir sekile yeniden etrafına birikeceğini, bunun eşyanın tabiatında var olduğunu ve benim bu güruh içinde yer almak istemediğimi belirttim.Acı acı güldü ve kabullendi.

Bey'in Ankara Hastanesi'nde geçen iki döneminde de, diğer gerçek dostları ile birlikte ve mümkün olduğunca yanında bulunmaya çalıştım. Kelimenin tam anlamıyla bu garip günlerin burada anlatımına girmeyeceğim. Her günün bir ibret, bir ders, acı dolu ve buruk olduğunu belirtmekle yetineceğim. Bey'in ölümü, kendi ihmalinin ve güç sahiplerinin ihmalinin acı bir neticesidir.. (Onun ölümünün Türk birliğinin fikir ve fiil olarak dirilişine vesile olmasını diliyorum). Ben büyük kardeşimi, ağabeyimi kaybettim. En büyük üzüntüm, vasiyetini yerine getirme imkanı bulamayışımdır. Annesi Mihrinisa Hanımın ve benim annem Mehnisa Hanımın mezarları üzerine benden and almış ve "Ölü veya diri Bakü'ye beni sen götüreceksin, mezara sen koyacaksın" demişti. O büyük insan, anlaşılmaz bir acele ile uçağa doğru götürülürken ben yoldaydım ve maalesef yetişemedim. Tek tesellim, onun aziz naaşının çok sevdiği Mehmetçikler'in omuzlarında taşınması oldu. Türk bayrağı, hayatı boyunca süs ve gösterişten kaçan Bey'in son süsüydü ve en çok yakışan tek süsü de bu olmuştu.

Örtülü sansürlerin, yasakların, ihtiyatın ve korkunun tesiriyle sağlığında ağzını açmayanlar, açamayanlar ölümünden sonra, çok güzel konuşmalar yaptılar, çok güzel yazılar yazdılar. Benim satırlarım elbette bunların yanında sönük kalıyor. Sağlığında sürekli kendinden bir şeyler veren Bey, ölümünden sonra da vermeye devam ediyor ve ağzını açan herkes ondan bir pay alıyor... Onu dünyaya tanıtanlar mı dersiniz, Keleki'ye para gönderenler mi, beyi anlatacağım diye çıkıp kendini anlatanlar mı? Adını anmaktan korkanlar neredeyse onu biz yarattık diyecekler... (Elbette acılar içinde konuşan ve yazan gerçek dostlarını istisna tutuyoruz). Bu yazıyı kıymetli Selçuk Alkın'ın dileğini kırmamak için yazdım. Yazdıklarım Bey'den sadece bir tek damladır.

Elçibey, Türk devlet adamları ve kahramanlar zincirinin altın halkalarından sonuncusuydu ve milleti için büyük bir şans ve nasipti... Görevini yaptı. Elçibey, üzerine ölü toprağı serpilmişçesine atalet içinde ve benliğinden, kimliğinden korkar hale getirilmiş milletimizin, şahıs ve lider bazında müthiş şahlanışıydı... Uyandırdı.Yaşayan her Türkün özellikle liderlerin onu ibret dolu hayatından, gayesinden, gayesindeki ısrarından, sevgisinden, insancıllığından, inancından, kararlılığından, kısaca onda tezahür eden Türklük cevherinden nasip almasını diliyorum.

O'nun öğrencilerine ve bütün Türk insanlarına düşen vazife, O'nun emanetine, O'nun istediği şekilde sahip çıkmaktır. Bey üç önemli emanet bırakmıştır.
İki Azerbaycan'ın birleşmesi (BÜTÖV AZERBAYCAN) ;
Türkiye ile Azerbaycan'ın birleşmesi(BÜYÜK TÜRK ELİ)
Türk Birliğinin tesisi (BÜYÜK TÜRK BİRLİĞİ ) ;


Bu emanetlere ihanet edilir, bu üç hedef terk edilir ve yerine gecekondu fikirler oturtulursa Bey işte o zaman gerçekten ölür ve bu ölüm Türklüğün bekasını besleyen hayat kaynağının da ölümü olur. Allah O'na rahmet etsin ve milletimizi böylesi ölümlerden korusun.
Reşit ŞAŞİHÜSEYİNOĞLU
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..." Turkey10
" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..." Gencat10
" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..." Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..." Pro1010
" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..." 290407


" Şeksiz , Şüphesiz , şeriksiz lider ..." Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz