¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI

Aşağa gitmek

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI Empty TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI

Mesaj tarafından TRABZON61 Paz 8 Kas. 2009 - 6:18

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI


İdeolojik bir yaklaşım olmayınca, milliyetçi siyasal
partilerin politikalarını ilkeler değil, ilkesizlikler, kişisel tercihler,
korkular, menfaatler belirlemektedir. Türk milliyetçiliğinin yeniden
yapılandırılmasının sorumluluğu, ne bir kuruma ne de kişilere aittir. Bu, Türk
milliyetçisi aydınların, kurumlar dışında taşıdıkları ortak sorumluluktur.
Siyasal Türk milliyetçiliği geleneği içinde yer alan bütün kurumlar bu sürecin
karşısında değil içindedirler, içinde olmalıdırlar, ancak nasıl içinde
olacaklarını da kendileri belirleyeceklerdir.<br>

Türk milliyetçisi aydınlar ve gençlik bir fikirsizlik süreci içinde belirsizliğe
itilmektedir. İdeolojik bir alt yapıya sahip olmayan gençlik ve fikrî duraklama
içinde olan aydınlar, Türk milliyetçiliğinin özünden uzaklaşmayı temsil eden
politikalar ve eylemler karşısında, Türk milliyetçiliği adına hesap
soramamaktadırlar. Arzu edilen de zaten budur.<br>

İdeolojik körleştirme politikası, Türk milliyetçiliğinin hiçbir temel değeri ile
örtüşmeyen, ilkesiz, belkemiksiz politikaları kitleye dayatarak veya oldu
bittilerle kabul ettirerek, Türk milliyetçiliğini yönetme olanağına
kavuşulmasına yaramaktadır. Ancak, bu uygulamanın kaçınılmaz sonucu olarak,
gençlik, açık bir ideolojik analiz gerçekleştirmese dahi, sağduyusu ile inandığı
değerlere ihanet edildiğini hissederek, umutsuzluk ve kızgınlığın neden olduğu
bir patlamanın arifesinde yaşamaktadır. Türk milliyetçisi aydın, bir ömür boyu
inandığı değerlere ihanet edildiği düşüncesi ile kızgın ve âdeta &quot;benden uzak
olsun da ne olur ise olsun&quot; şeklinde bir ruh hâli ile, geri çekilmiş, üzüntü ile
sergilenen oyunu seyretmektedir.<br>

Türk milliyetçisi aydınlara bu aşamada büyük bir sorumluluk düşmektedir. Türk
milliyetçisi aydınlar, Türk milliyetçiliğinin sadece Türkiye'de değil bütün Türk
dünyasında yeniden dirilişini gerçekleştirecek bir ideolojik canlanma sürecini
başlatmak için çalışmaya koyulnıak zorundadırlar.<br>

Türk milliyetçilerinin ve Türkiye'ye sadakati devam eden geniş kitlelerin
ricatın durdurulması ise yeni bir anlayış, yeni bir ruh ve yeni bir ideolojik
anlayışa dayanan reform programına bağlıdır. Türk milliyetçilerinin önündeki
acil ideolojik görevlerden birisi hatta en başta geleni, Türk milliyetçiliğine
özgün bir radikal reform programı hazırlayarak Türk toplumunun önüne koymaktır.<br>

Bu çerçeveden bakıldığında, acil görevin neden milliyetçi bir reform programı
oluşturmak olduğu, daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Türkiye
Cumhuriyeti'nin devlet ve sivil toplum alanında, bütün yaşam alanları ve
boyutları hızla tahrip edilmektedir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nin yenilenerek,
güçlenerek, toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal bir yenilenme/onarılma
sürecinden geçerek, 21. yüzyıla taşınması; bütün bürokratik, toplumsal ve
siyasal yaşam alanlarını kapsayan radikal bir Türk milliyetçisi reform
programının hazırlanmasına ve yaşama geçirilmesine bağlıdır.<br>

Mevcut sisteme teslim olan, uyumlu bir tavır takınan, küreselleşmenin arka
bahçesinde yer almayı kabul eden yaklaşımların Türk milliyetçiliği için değil
radikal bir reform programı hazırlaması, olağan bir program bile hazırlaması
mümkün değildir. Türk milliyetçiliği bugün temsil ettiği politik çizgi ile
statükonun milliyetçiliği noktasına kaymıştır. Oysa, siyasal Türk milliyetçiliği
statükonun milliyetçiliği değil, &quot;Yıkılsın düzen, yaşasın devlet&quot; diyerek
statükoya meydan okumuş bir milliyetçiliktir. Türk milliyetçiliğinin mevcut
idare-i maslalıatçı tavrı tasfiye ederek, milliyetçi hareketi radikal reformcu
çizgisine oturtmaları bir zorunluluktur. Türk milliyetçiliğinin ideolojik
yenilenmesi ve radikal bir reform programı ile Cumhuriyetimizin yenilenerek 21.
yüzyıla taşınması, mevcut çarpık sisteme, Türkiye'yi bir iç sömürge gibi gören
ve sömüren siyasal ve ekonomik sisteme direnç gösterme, meydan okuma ve onunla
savaşma cesaretini göstermeden geçmektedir.<br>

Bazı, Türk milliyetçileri, içine girdikleri bıkkınlık ve bezginlik şeklindeki
ruh halinde, Türk milliyetçiliği ile olan bağlarını, 1970'li yıllarla kurulan
bir &quot;muharipgazilik&quot; bağı içinde sürdürmekte; milliyetçilik, onlar için zaman
zaman eski arkadaşları görmek amacı ile ziyaret edilecek &quot;manevi bir kahvehane&quot;
ııiteliği taşımaktadır. Bu tavır, en az, Türk milliyetçiliğinin gelişmesine
aktif olarak karşı koyanların tavrı kadar zararlıdır. Çünkü, bu tavır, yeni
yetişen Türk milliyetçisi gençlere kötü örnek olarak, onların dinamik ve inançlı
gelişimini engellemekte, ruhlarını söndürmektedir.<br>

Türk milliyetçiliğinin 21. yüzyılda ideolojik olarak gelişerek, Türkiye'nin Türk
dünyasının ve bütün bir Avrasya'ya yayılmış olan değişik boylar şeklinde oluşmuş
olan Türk ulusunun geliştirerek varlığını etkili bir siyasal eylem planı
şeklinde sürdürebilmesi, temel ölçütlerini yeniden belirlemesine bağlıdır. Türk
milliyetçileri Türkiye içinde yeni ulusal güvenlik ve ulusal menfaat
tanımlamaları yapmak zorundadırlar. 20. yüzyılın başında Türkiye Cumhuriyetini
kuranlar, Türk milliyetçiliğinin ışığında Türkiye'nin ulusal güvenliğini ve
ulusal menfaatlerini tanımlarken önceliği, 19. yüzyılın sonu ve 20 yüzyılın
başında yaşanan olayların ışığında devletin kurulması ve jeopolitik savunmasına
vermişlerdir.

21. yüzyılda ise, Türk milliyetçiliği için temel hedef, devletin geliştirilmesi/yetkinleştirilmesi
ve etkinleştirilmesi, toplumun zenginleştirilmesi ve demokratikleştirilmesi
anlamında jeoekonomik savunmasıdır. Türk devletinin geliştirilerek korunması ve
jeoekonomik savunmasının gerçekleştirilmesi için gereken ilk şey, Türk
milliyetçiliğinin yeni bir siyasi ahlak üzerine oturtulnıası ve Türk siyasal
sistemini de bu ahlaki temelleri kabule zorlamasıdır. 21. yüzyılda ise, Türk
milliyetçiliği için temel hedef, devletin geliştirilmesi/yetkinleştirilmesi ve
etkinleştirilmesi, toplumun zenginleştirilmesi ve demokratikleştirilmesi
anlamında jeoekonomik savunmasıdır. Bu iki temel hedefe ulaşmak için
gerçekleştirilmesi gereken reformların yedi temel alan ve süreci kapsaması
lazımdır.

Bu yedi temel alan

a) Yeniden Bağımsazlaşma
b) Stratejik Barış<br>
c) Yeniden Milli Devlet
d) Ekonomik Yeniden Yapılanma
e) Demokratik Gelişim
f) İnsan Unsurunun Yeniden Restarasyonu
g) Etkin Hukuk Devletinin Kurulması

Bu yedi alan ve süreçte gerçekleştirilecek reform süreci ile hedef, Türk devleti
ile yurttaşlarının yaşadıkları temel krizin aşılmasıdır. T<b>emel kriz, Türkiye
Cumhuriyeti ile yurttaşları arasında yaşanan, inanç ve sadakat krizidir
Artık Türk halkını sloganlar ile harekete geçirmenin imkanı yoktur. Yaşanan
inanç ve sadakat krizi, halkın sloganların peşinden gitmesini engellemektedir.

Bundan dolayı, uygulanacak bütün politikalarda halk desteğinin alınabilmesi,
Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Türk vatandaşları arasında hızla ve güçlü bir
karşılıklı inanç ve sadakat bağının oluşturulmasına bağlıdır. Bugün her iki
tarafta da karşılıklı olarak sadakat ve inanç azalması yaşanmaktadır. Bir
devletin yurttaşlarının sadakati olmadan güçlenmesi nasıl mümkün değil ise, bir
yurttaşında devleti kendisine güvenmez ise, ona sadakatini uzun süre sürdürmesi
mümkün değildir.

Kısaca, Güven duyabileceğimiz bu ortamın sağlanması için bütün toplumsal
kesimler alınan kararların doğruluğunu paylaşsalarda paylaşmasalar da benimsenen
&quot;radikal yolda&quot; hükümetiıı sonuna kadar ilerleme yolunda kararlı olduğuna
inanmaları sağlanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, son dönemde umutları
kırılmış, ülkelerinin küçük düştüğüne inanan bir profil çizmektedirler. Kararlı
ve bağımsızlıkçı bir tavır halka iyi anlatıldığı takdirde, halkın radikal
reformların arkasındaki desteği artacaktır.<br>

Türk milleti, büyük tarihsel bilinci ile devletin olmadığı yerde onurunda
olmayacağını bilerek, devlete en fazla sahip çıkan milletlerin başında
gelmektedir. Ancak, bunun böyle devam edebilmesi için, devletin Türk milletine
karşı tavrının karşılıklı inanç ve sadakati güçlendirici yönde olması
gerekmektedir.

<b>a) Yeniden Bağımsızlaşma

Türkiye'nin önündeki en temel sorun, ülkenin politik, ekonoınik ve kültürel
bağımsızlığının tehdit altında olmasıdır. Bu anlamda alınacak önlemlerin başında,
Türkiye'nin yeniden bağımsızlaştırılmasını sağlayacak tedbirler gelmektedir. Bir
kısım yarı aydın ve işbirlikçi zihniyet sahibi, 21 yüzyılda hiç bir ülkenin tam
bağımsız olmadığını, bütün ülkelerin birbirlerine bağlı/bağımlı olduklarını
söylemektedir

Türk milliyetçileri, ülkeler arasındaki ilişkilerin onları birbirlerine
bağladığının farkındadırlar ve buna karşı çıkmamaktadırlar. Ancak, Türk
milliyetçileri, Türkiye'nin diğer ülkelerle olan ilişkilerinin Türkiye'yi
edilgen bir bağımlılığa sürüklemesine karşıdırlar. Türk milliyetçileri, ABD veya
Almanya, Kongo veya Danimarka'ya bağımlılığı ne kadar ise o kadar bağımlı olmayı
kabul edebilirler.

Yeniden bağımsızlaşma, Türk dış politikasının temel ekseni olmalıdır.
Bağımsızlaşma, bütüncül bir süreçtir. Ekonomik bağımsızlığa sahip olmayan bir
ülkenin politik ve kültürel bağımsızlığı sadece kağıt üzerinde kalmaktadır.
Ancak, ekonomik bağımsızlık dünyadan soyutlanma değil, aksiııe dünya pazarları
ile daha fazla bütünleşme, ancak bütünleşmede etkin taraf olmayı
gerektirmektedir. Ekonomik bağımsızlığı saglayacak sürecin ilk adımı ise
bağımsızlıkçı siyasal ve kültürel tavrın alınmasına, ekonomik bağımsızlaşma
sürecinin ileri taşımasına bağlıdır.

Bundan dolayı, bütün politik süreçler, ülkemizin politik ve ekonomik anlamda tek
taraflı bağımlılıktan karşılıklı ve dengeli bağımlılığı sağlayacak şekilde
tasarlanmalıdır. Karşılıklı ve dengeli bağımlılık, 21. yüzyılın bağımsızlığıdır.

AB ile İlişkiler

Türkiye, Avrupa Birliği tam üyelik sürecini durdurmalı ve Gümrük Birliği
sürecini serbest ticaret bölgesine dönüştürmek üzere görüşmelere başlamalıdır.
Türkiye'nin AB tam üyelik sürecini tek taraflı olarak durdurması ve Gümrük
Birliği sürecini askıya alması, bir yandan Türkiye'nin iç ve dış politikasında
hegemonik bir pozisyon kazanmaya başlayan AB'nin bu konumu sona erdirirken, öte
yandan AB içindeki hristiyan demokrat unsurlarla daha sağlıklı bir dialog zemini
kurulmasını sağlayacaktır. AB sürecinin kavuşacağı yeni yapı, Türkiye'yi Kıbrıs,
Ege, insan hakları, Ermeni meselesi, Fener Rum Patrikhanesi konularında baskı
altına girmekten kurtaracaktır. Serbest ticaret bölgesi anlayışı üzerine oturmuş
TürkiyeAB ilişkileri; gerilimlerden kurtulacak, daha sağlıklı bir zemîn üzerinde
şekillenecektir.

ABD ile İlişkiler

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde önümüzdeki dönemde tekrar
yapılandırılmalıdır. Türkiye, izleyeceği politikalar ile ABD'nin saygısını
kazanmak zorundadır. Bugün, Washington, Ankara'ya bir kısım yeteneksiz ve
muhteris, kendi halkını soyan politikacı tarafından yönetilen ülke olarak
bakmaktadır. Saygı duyulan bir Türkiye, itirazları daha fazla dikkate alınan,
görüşleri karar alma sürecini daha fazla etkileyen bir ülke olmalıdır.

Türkiye'nin ABD ile ilişkilerini tanımlamada kullanılan stratejik müttefiklik,
içi yeniden doldurulan ve tanımlanan bir kavram olmalıdır. ABD, 21. yüzyılda
Amerikan tek kutupluluğunu sürdürmek amacı ile Avrasya ve Orta Doğu alanlarını
kapsayan bir atılım içine girmiştir. Washington, Orta Doğu'da içine girdiği
sürecin bir çıkmaz olduğunu ve Türkiyesiz Orta Doğu operasyonunun mümkün
olmadığını anlamıştır. Ankara, bir yandan Orta Doğu'nun şekillenmesi süreci
üzerinde Washington ile Türkiye'nin menfaatlerinin gerçekleşemesini sağlayan bir
pazarlık yapmalı, öte yandan bugün Türkiye'nin Orta Doğu genelinde ve Irak
özelinde Kürt meselesinde önünü kesen İsrail ile yeni bir düzlemde amacı Orta
Doğu'da bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını engelleyen Türkİsrail stratejik
pazarlığı yapılmalıdır. İsrail'in kendisini Orta Doğu'da güven içinde
hissetmediği sürece Türkiye'nin güvenliğinin ABD tarafından ihanete uğraması
tehdidi ortadan kalkmamış olacaktır. Türkiye, Arap-İsrail çatışmasının sona
erdirilmesinde ve tarafların barışı yakalamasını sağlamak için etkin bir Orta
Doğu angajmanı gerçekleştirmelidir.

ABD'nin Türkiye'ye sadece Orta Doğu'da değil, Avrasya'da da ihtiyacı vardır.
ABD'nin Afganistan üzerinden Avrasya'daki varlığı Amerikan gücüne karşı bir
ittifak yaratınıştır. ABD'nin Avrasya'nın derinliğinde bulabileceği tek Avrasya
içi ve dışı güç olan müttefik Türkiye'dir. Türkiye, Rusya ile çatışmadan hatta
stratejik barış çerçevesi içinde ABD ile Kafkasya ve Orta Asya'da işbirliğini
sürdürmelidir. Türkiye'nin ABD için önemi, önümüzdeki dönemde daha da
keskinleşecek olan AB-Çin-Hindistan-Rusya ile ABD arasındaki küresel boyutlu
çatışmada ortaya çıkacaktır.

Türk Dünyası ile İlişkiler

Türk Dünyası ile israrcı ancak acelesi olmayan bir sosyal ve ekonomik bütünleşme
süreci izlenmelidir. Esasen, böyle bir süreci kimseyi tehdit etmeden
şekillendirmek hiçte zor değildir. Ancak, Türk Dünyası ile ilişkiler, hamaset ve
tek taraflı yardım esasından çıkarılarak karşılıklı somut menfaat çerçevesine
oturtulmalıdır. Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerde, Turancı-Türkçü bir
söylemden kaçınarak, gerçekçi bir temelde ilişkilerin şekillendirilmesi önplana
çıkarılmalıdır.

Taraflar arasında azalan ticaret önümüzdeki yıllarda stratejik bir planlama
çerçevesinde hızla geliştirilmelidir. Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri ve
komşuları ile olan ekonomik ve ticari ilişkileri, özel bir konseptle hazırlanmış,
&quot;stratejik ticaret planlamasına&quot; dayanmalıdır. Bu politika ile amaç, önceden
belirlenmiş sektörlerde, devlet-özel sektör işbirliği ile yabancı piyasalar
üzerinde kontrol oluşturmak olmalıdır.

Türkiye ve Türk Cumhııriyetleri kıırumlarının katılacağı değişik ortak kıırumsal
mekanizmalar olıışturulmalıdır. Bu ortak kurumsal mekanizmaların
oluşturulmasının temel hedefi, gelecek 20 yıl içinde Arap Ligi'nden daha güçlü
bir &quot;Türk Ligi&quot;nin oluşturulması olmalıdır.

b) Stratejik Barış

Bu sürecin gerçekleşmesi için Türkiye'nin; düşmanlıkları azaltacak ve çevresinde
etkin ve yararlı bir barış alanı oluşturacak bir politikaya, diğer bir ifade ile
stratejik barışa ihtiyacı vardır. Yeniden bağımsızlaşma ve stratejik barış,
ancak bugün Türk devletinin ruhuna sinmiş olan &quot;bitkisel savunma&quot; anlayışının
ortadan kaldırılması ve Türkiye'nin kendisini sınırlarının ötesinden başlayarak
savunmaya başlaması ile olabilir. Yeniden bağımsızlaşma ve stratejik barış,
öncelikle Türkiye'nin önündeki yaşamsal tehdit olan federalleşme ve iç çatışma
sürecini durdurarak milli birliğin tesisini sağlayacaktır.

İkinci aşamada, bu iki politikanın 21. yüzyıl içinde Türkiye'yi götürmesi
gereken uzun vadeli politik hedef, Türk dünyası ile kendi içinde aşamaları olan
bir politik entegrasyon olmalıdır.<br>

Bu hedef çerçevesinde, yapılması gereken, Türkiye üzerindeki ABD ve AB etkisini
azaltırken, ilişkileri bugün olduğundan daha güçlü temeller üzerine oturtan ve
her iki tarafı da birbirlerine karşı daha etkin bir şekilde kullanacak bir denge
politikasının oluşturulmasıdır.<br>

c) Ekonomik Yeniden Yapılanma

Bağımsızlaşmanın en önemli boyutunu ekonomik bağımsızlık oluşturmaktadır.
Türkive. ağır iç ve dış borç kısır döngüsünü, aşacak bir modelin bulmak
zorundadır. Türkiye'nin ağır ekonomik sorunlarının aşılmasında şimdiye kadar
izlenen ekonomik politikaların ülkeyi sadece ağır hasta vaziyette tuttuğu ancak
iyileşmesine izin vermediği bilinmelidir.

Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği krizi aşabilmesi için IMF, dış borç ve iç
borç krizlerini milli bir ekonomik politika ile denetim altına alması lazımdır.
IMF'yi suçlamakta bir anlam olmamak ile birlikte, IMF ile ilişkilerimizin sona
erdirilmesi, ancak IMF tarafından önerilen bir çok reçetenin milli
ihtiyaçlarımız çerçevesinde ısrarla uygulanmaya devam edilmesi halinde mümkündür.
Ekonominin düze çıkması, ekonomik rasyonalitelere bağlı olduğu kadar, psikolojik
faktörlere de bağlıdır.<br>

d) Yeniden Milli Devlet

Yeniden milli devlet politikasının temel hedefi, yıpranan ulus devlet sürecinin,
gerçekleştirilecek siyasal ve bürokratik reformlarla yeniden ayağa
kaldırılmasıdır. Bu ise devletin yasama, yürütme ve yargı alanında yeniden
örgütlenmesi ve etkinleştirilmesi anlamına gelmektedir. Küreselleşme ve AB
sürecinde Türkiye, ulus-devlet yapılanmasından etnik yapılanmaya doğru önemli
bir mesafe kaydetmiştir. AB paradigması dışına çıkış ile büyük bir bağımsızlık
alanı elde edecek olan Türkiye, milli devleti ve sosyal/etnik entegrasyon
sürecini tekrar başlatabilecektir.

Öte yandan, devletin etkinleştirilmesinin ana yolu, devletin küçültülmesi gibi
sloganlar değil, bürokrasinin işler bir hale getirilmesidir. 1980'lerde oluşan,
politikacı-bürokrat-hortumcu işbirliği mekanizmasının kırılması, bürokrasinin
yeni yasalarla yeni bir etik çerçeveye oturtulmasıdır.

Yolsuzluk, rüşvet, politika ve mafya zincirinin çok sert tedbirlerle kırılması,
halkın devlete olan güvenini artıracaktır. Ankara ve İstanbul sokaklarında
yurttaşlar, arabalarının çizileceği korkusu ile değnekçilere haraç vermekten
kurtuldukları gün, Türkiye'de bir şeylerin değişmeye başladığına inanacaklardır.
Ancak, yolsuzluk döngüsü ile sadece hukuksal planda değil, toplumsal planda da
mücadele edilmelidir.

Milli devletin etkinleştirilmesinde ve oluşturulmasında alınması gereken
önlemlerin başında, son yirmi yıl içinde oluşturulan ve Türkiye Cumhuriyeti
içinde paralel bir devlet oluşturan, özerk kurulların tekrar ele alınması ve bir
kısmının ortadan kaldırılması gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, bugünlerde yerel
idareler ve benzeri bu süreci tamamlayıcı kanunlarla federal bir dönüştürmenin
alt yapısını hazırlayan ve AKP iktidarı tarafından gerçekleştirilen bütün
yasaları, hemen tasfiye etmek zorundadır.

e) Demokratik Gelişim

Demokratik anlayış ve inanç, milliyetçi düşüncenin temel ilkelerinden birisidir.
Milliyetçiler, mensup oldukları milletin bir başka milletin boyunduruğu altında
yaşayamayacak kadar onurlu ve kendi kendisini yönetecek kadar da erdemli olduğu
noktasından hareket ederler. Bir ulusun kendi kendisini yönetmesinin en doğru ve
etkin yolu demokrasidir. Demokratik ilkeleri kapsamayan, demokratik temele
inanmayan bir milliyetçilik eksik kalmış bir yana sahiptir.

Cumhuriyetin kurulması aşamasında devletimizin kurucuları haklı endişelerle
demokrasinin kurulması sürecinde ihtiyatlı adımlar atmışlardır. Gerek tarihsel
mirasın akıllarda ve yüreklerde bıraktığı endişeler, gerek iç isyanlardan dolayı
devlet merkezli bir demokratik yaklaşımı tercih etmişlerdir. Ancak, bu süreçte
ülkemizde demokratik rejime geçişin maddi altyapısı da hazırlanmıştır.

Türk demokrasisi sağlıklı bir gelişme çizgisi izlememekle beraber, Türk halkının
demokratik rejime olan inancı, asla sarsılmamıştır. Ancak, ulus devletin hızla
yıpranması sürecinde demokratik rejim, etnik merkezli sözde demokrasi talepleri
ile hızlı bir yıpranmaya maruz kalmıştır. Türk demokrasisinin geliştirilmesi,
hukuk devletinin gelişmiş bir insan hakları bilinci üzerine oturtulması
gerektiği konusunda Türk milliyetçilerinin en ufak bir şüphesi olmaması lazımdır.
Esasen, en yüksek değer olarak bilinen Türk milletinin mensuplarından bu hakları
saklı tutmak isteyen bir yaklaşımın, Türk milliyetçiliği ile yakından uzaktan
ilgisi yoktur.<br>

Bağımsızlaşma ve Milli Devlet süreçlerine koşut olarak geliştirilmesi gereken
bir süreçte, Kopenhag Kriterleri ile etnik merkeze çekilen demokratikleşmenin
tekrar yurttaşlık merkezli insan hakları esasına oturtulmasıdır. Demokratikleşme
süreci bir yandan milli devleti güçlendirecek bir toplumsal uzlaşmayı sağlayacak
önlemleri almalı, öte yandan devlete sadakati artırmalıdır.<br>

Demokratik gelişim ve insan haklarının yurttaş merkezli gelişimi devam ederken,
Türkiye, etnik sorunu aşmak için etnik haklar vermek gibi sadece merkez-kaç
eğilimleri artıracak bir yola gitmemeli, etnik sorunu sosyal bir sorun haline
getirmemek için politikalar üretmelidir. Türk milliyetçilerinin demokratik
gelişim anlayışı, 1924 Anayasası artı demokrasidir. Diğer bir ifade ile devletin
kuruluş ilkeleri ve demokratik gelişim.

f) İnsan Unsurunun Restarasyonu

1071-1922 arasında 861 sene tek başına `bir uygarlığın' Türk-İslam medeniyetinin
kılıcı ve kalkanı olan Türkler, birleşik bir kıtaya `hristiyan medeniyetinin
bütün unsurlarına' karşı tek başlarına savaşmak zorunda kalmışlardır. Tarihte
benzeri bir mücadele vermiş başka başkabir millet yoktur. Türklüğün hak din için
bu büyük ve emsalsiz mücadelesi yüce dinimiz İslami, Arap yarımadasında
sıkıştırılmaktan `Kuzey Afrika'dan atılarak Orta Doğunun dar alanında
boğulmaktan kurtarmıştır. Abbasiler çağında dinamizmini tüketmiş olan Araplıktan
devir alınan emanet, büyük bir mücadele sonunda bütün küreye yayılmış olan bir
din/bir inanç sistemi haline gelmiştir. Ancak, Türk milletinin tek başına bir
medeniyet ile giriştiği amansız mücadele, bizi sonuçlarını hala tamamen ortadan
kaldıramadığımız emperyal bir yorgunlukla karşı karşıya bırakmıştır.

1000 seneye yakın bir süre dövüşen, yorulan, yıpranan örselenen bir millet.
Kurtuluş Savaşı bu milletin boğazlanmamak için yaptığı son hamledir. 1774'de
Küçük Kaynarca'da başlayan nihai geri çekiliş, 154 sene sonra 1920'de
Sakarya'nın kıyılarında durmuştur. Ancak Sakarya'da düşmanı durduran,
Kocatepe'de emperyalizmin kiralık ordusunu yenen ordu, Türk ordusu,1529'da
Viyana önüne ilk kez gelen Kanuni'nin komutasındaki ordu gibi yediği üzümlerin
dallarına altın kesesi asabilecek bir ordu değildir. İhtimaldir ki. Kanuni'nin
Viyana önünde kurulan Otağ-ı Humayununun maddi değeri, bütün bir İstiklal
Savaşı'nın maddi harcamalarından daha fazladır. Özetle, Cumhuriyet; yıkılmış,
geri kalmış, maddi kaynakları tükenmiş bir Anadolu devir almıştır. l54 sene
süren yenilginin ardından Batı karşısında direniş ve galibiyeti temsil eden
Kuvay-i Milliye hareketi, Türk milletine İstanbul'u fetheden Türk ordusunun
büyük moralini vermiştir.<br>

Türkiye Cumhuriyeti ile başlayan büyük uyanış ve Türk halkının moral
rehabilitasyonu, Atatürk'ün ölümü ile son bulmuştur. Türkiye, Türk insanı
emperyal yorgunluğu ortadan kaldıracak adımları atamadan yeni bir yıpranma
süreci içine girmiştir. 2. Dünya Savaşına girmemekle birlikte, savaşın ülkeye
verdiği zararlar gözle görülebilir durumdadır. DP-CHP çatışmaları, Türkiye'ye
yönelik örtülü istila hareketinin bir parçası olan sağ-sol çatışmaları,
alevi-sünni gerilimi, PKK terörü Türkiye'ye yönelik stratejik saldırılardır. Bu
noktada yapılması gereken, her şeyin temel ölçütü olan insanın, Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarının güçlü bir rehabilitasyon sürecinden geçmesinin
sağlanmasıdır.

Bu rehabilitasyon sürecinin bir yandan uzun vadeli ve yapısal niteliğe sahip
olan emperyal yorgunluğun izlerini ortadan kaldırmaya yönelmesi, öte yandan kısa
bir geçmişe sahip olan krizlerin yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak üzere
şekilleııdirilmesi gerekmektedir.<br>

Türk milliyetçiliğinin ortaya koyacağı model yıpranmış, örselenmiş, hedefini,
ülküsünü yitirmiş, kendine ve ülkesine olan güveni ortadan kalkmış, hukuk
sistemine olan bağlılığı zayıflamış, üretkenliği değil rantiyenin tarafına
tercih koyan Cumhuriyet yurttaşlarının; kendine, ülkesine, devletine, hukuk
sistemine, üretkenliğe ve geleceğe inancını sağlayabilmelidir.<br>

g) Etkin Hukuk Devleti<br>

Hiçbir siyasal-toplumsal proje insanlara yeryüzü cenneti vaad etmemelidir. Çünkü,
insanlara yeryüzü cenneti vaad eden politik projelerin sağlayabildikleri ancak
yer yüzü cehennemi olmuştur. İnsanlığın gelişiminin ulaştığı aşamada insanlık
ailesinin en kadim üyelerinden birisi olan Türk milletine sunulan milliyetçi
ideolojinin hedeflemesi gereken; insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğü
ilkesine sadık, yenilenmiş bir siyasal ahlaka toplumsal meşruluk ve geçerlilik
kazandırmış, demokratik sistemi ulus-devlet yapısı içinde eksiksiz olarak
uygulayan, sosyal devlet ilkesini üretken bir toplum ilkesi ile birleştirmiş,
etkin ve güçlü bir ulus-devlet modelidir.
<p align="justify">Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının içinde bulunduğu çok
boyutlu buhrandan çıkarılarak; üretken, demokratik değer ve sisteme inancı tam,
hukuk devletine saygılı, kanunlara riayet eden, toplumsal çifte standart talep
etmeyen yurttaşlar olmaları ancak; Türkiye Cumhuriyeti'nin, devletimizin mutlak
bir hukuk devleti anlayışı içinde çalıştığına kesin bir şekilde inanmaları ile
mümkündür.<br>

Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Türk vatandaşları arasında güçlü bir karşılıklı
inanç ve sadakat bağı oluşturulmalıdır. Bugün her iki tarafta da karşılıklı
olarak sadakat ve inanç azalması yaşanmaktadır. Bir devletin yurttaşlarının
sadakati olmadan güçlenmesi nasıl mümkün değil ise, bir yurttaşda devleti
kendisine güvenmez ise ona sadakatini ıızun süre sürdüremez. Türk milleti, büyük
tarihsel bilinci ile devletin olmadığı yerde onurunda olmayacağını bilerek,
devlete en fazla sahip çıkan milletlerin başında gelmektedir. Ancak, devletin
Türk milletine karşı tavrının karşılıklı inanç ve sadakati güçlendirici şekilde
olması gerekmektedir.<br>

Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşlarında bu inancı sağlayabilmesi için son 50
yılda yavaş yavaş ancak son yirmi yılda çok büyük bir hızla mutlak bir
çürümüşlük süreci içine giren siyasal ve bürokratik bir yapının yeni bir siyasal
ahlak temelinde örgütlenmesi gerekmektedir.<br>

Bir anlamda, Türkiye Cumhuriyeti'nin yeniden yapılanması anlamına gelecek bu
süreçte, siyasal ahlakın temelini a) tarihsel süreçte oluşmuş Türk devlet
anlayışı, b) hukuk devletinin etkin bir şekilde yaşama geçişi, c) evrensel hukuk
standartları oluşturmalıdır. Devlet, bürokrasinin etkin ve adil çalışmasını
sağlamakla yükümlüdür. Bunu için bürokraside iç denetim mekanizmaları
güçlendirilirken, sivil toplumun denetleyici işlevi geliştirilmelidir.<br>

Etkin hukuk devletinin vazgeçilmez bir parçası da insan haklarına saygı
duyulmasıdır. Soğuk Savaş döneminde marksist ideolojinin insan haklarına
yüklediği ideolojik işlev ve Soğuk Savaş sonrasında ise etnik milliyetçiliğin
politikanın AIDS'i olarak insan haklarını sadece etnik haklar boyutuna
indirgeyerek istismar etmesi, Türk milliyetçilerinin tepkili bir yaklaşımla
insan hakları üzerinde yeterince düşünmelerini engellemiştir. Bu yaklaşım, Türk
milliyetçiliğinin kültür temelini oluşturan en önemli unsurlardan birisi olan
dinimizin, insan anlayışı ile de ters düşmektedir. Önümüzdeki süreçte, Türk
milliyetçiliği, insan hakları merkezli politika anlayışını iç ve dış politik
kavrayışlarında muhakkak gündemin önemli bir parçası haline getirmelidir. Türk
milliyetçiliğinin insan hakları anlayışı, gerici etnik-feodal bir çerçeveye
değil, yurttaş hakları merkezli bir insan hakları anlayışını önplana
çıkarmalıdır.<br>

Toplumsal çifte standart, Türk halkının Türkiye Cumhuriyeti devletinin adil
olmadığı inancını güçlendirmektedir. Günlük yaşamımızın her alanında
görebileceğimiz çifte standart olgusu, Türk halkının çifte standart
uygulamalarından en fazla mağdur olan özellikle dar gelirli katmanlarını, haklı
bir kızgınlıkla doldurmaktadır. Türk ulusunun devletine olan güveninin
artırılması, çifte standart uygulamalarının ortadan kaldırılmasına bağlıdır.
Türk milliyetçileri, Türk milletinden en büyük fedakarlıkları isteyebilirler.
Bu millet, ulusal ülküleri gerçekleştirmek amacı ile bu fedakarlıkları
yapacaktır. Ancak, halkdan bunu istemek için önce fedakarlığın toplumun bir
katmanı üzerine yıkılmayacağının, Türk milletinin bir bölümünün kan vergisi, can
vergisi, mali vergi kısaca her türlü fedakarlığı yaparken, küçük bir azınlığın
asalak bir televole toplumu havası içinde yaşamasına izin verilmemelidir. Türk
milliyetçilerine güven duyan Türk milletinin İstiklal Savaşımızda neler
yapabileceği görülmüştür. Türk milliyetçileri, Türk milletinin güvenini
kazanmayı bilmelidirler.

Prof. Dr. Ümit Özdağ
TRABZON61
TRABZON61
.::Otağ Yetkilisi::.


.::Otağ Yetkilisi::.


TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI Turkey10
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI Gencat10
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI Pro10
Yaş Yaş : 39
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Trabzon
Lakap Lakap : ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/11/84
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Çanakkale´ye yürüyüş
İletiler: İletiler: : 1325
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 12/04/09
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI Pro1010
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI 910
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN İDEOLOJİK YAPILANMASI Ile10

https://www.teknoloji-gunlugu.com/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz