¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları

Aşağa gitmek

kızgın Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 13 Mart 2011 - 5:42

Osmanlı tarihinde ilk ?? isyanını çıkaran kişinin bir Nakşî ?? Ağası olduğunu biliyor muydunuz?

Botan Emiri Bedirhan Bey, yıl 1846… İsyan bastırıldı ama asmadı Osmanlı Bedirhan Bey’î, sürgüne gönderdi, madalyalarını geri aldı, itibarsızlaştırdı…

Peki, ikinci ?? isyanını çıkartanın da yine bir Nakşî ?? Şeyhi olduğunu biliyor muydunuz?

Nehrili (Şemdinli) Şeyh Ubeydullah, yıl 1880… İsyan bastırıldı ama asmadı Osmanlı Şeyh Ubeydullah’ı, sürgüne gönderdi, maaş bağladı, etkisizleştirdi…

Peki ya 1908’de ?? Teavün ve Terakki Cemiyeti’ni, 1918’de ?? Teali Cemiyeti’ni kuranların, bu iki Nakşî ?? feodal ağasının çocukları olduğunu? Bedirhan Bey oğlu Emin Ali Bedirhan ile Şeyh Ubeydullah oğlu Halid-i Nakşi ?? Seyit Abdulkadir…

Biz Yunanlılarla İnönü’de savaşırken, bu ikili Koçgiri isyanını tertipledi, yıl 1921. Koçgiri Türkmen aşiretini kışkırttılar devlete ve Cumhuriyet’e karşı. İki cephede savaşmak zorunda kaldık, bir yanda Yunan, bir yanda isyancılar, çok şehit verdik bu yüzden… Cumhuriyet sabretti, yine asmadı bunları ama durmadılar. Durmadılar, 1924’te, Halid-i Nakşi ?? Barzaniyle bir olup Hıristiyan Nasturileri bu kez kışkırttılar, Hakkari’de isyana kalkıştılar ve Şemdinli’de bir jandarma taburumuzu basıp askerlerimizi şehit ettiler.

Bu da yetmedi 1925’te Şeyh Sait isyanını çıkardılar, onların yüzünden Kerkük ile Musul’u kaybettik. Cumhuriyet idaresi astı bu kez bunları, hem Seyit Abdulkadir’i, hem de Şeyh Sait’i, ikisi de Halid-i Nakşi ?? ağaları bunların, günümüzdeki Atatürk düşmanlığı ile Cumhuriyet düşmanlığı belki de buradan geliyor…

Yine de durmadı bunlar, torunları, çocukları devreye girdi, Türk’e ve Cumhuriyet’e karşı Ermenilerle işbirliği yaptılar, Hoybun Örgütü’nü kurdular, yıl 1927. Ağrı isyanının ardında onlar var, Yüzbaşı İhsan Nuri. Tunceli isyanının da ardında onlar var, Baytar Nuri …

Iraklı Nakşibendi Halifesi Halid-i Bağdadi’nin Nakşî ?? ağaları bunlar...

Gümüşhanevi Tekkesi, bu tarikatın Türkiye’deki dört kolundan biri. Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Recai Kutan, Ömer Dinçer, Bülent Arınç, Kemal Unakıtan, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül gibi onlarca siyasi isim bu tekkeye bağlı… Bunların akıllarının erebildiği tek şey, Atatürk’ü yani biz Türkleri ve Cumhuriyet’i ve de Türk Ordusu’nu din düşmanı gibi gösterip halkı kışkırtmak, başka becerileri yok bunların.

Bunlar Mekke Şerifi Hüseyin’den, Şerif Hüseyin de İngilizlerden öğrenmiş bu kışkırtıcılığı,din üzerinden siyaseti ve ticareti. İngiliz altınlarını gören Şerif Hüseyin Osmanlı Halifesi’ni satmıştı. Satmakla kalmamış, bu din tüccarı Medine’deki Türk Askeri’ni aç bırakmıştı. Bu yetmemiş, İngilizlerden güç alıp Türk askerine saldırmıştı. Bu da yetmemiş, bildiri dağıtıp halkı Türk askerine düşman etmeye kalkışmıştı.

İşte Şerif Hüseyin’in dağıttığı bildiriden notlar, yıl 1916:

“…İttihadçılar, İslam'ın beş şartından biri olan oruç tutmayı da ortadan kaldırmak istediler.

Mekke'de, Medine'de ve Şam'da bulunan askerlere Ramazan ayında oruç tutmamaları emredildi…

… Mekkeliler'in hayatlarına ve şereflerine karşı yapılan saldırıları protesto maksadıyla düzenledikleri bir gösteride, İttihadçı bir kumandanın emriyle halkın üzerine ve Kábe'ye top ateşi açıldı. Kutsal Hacer-i Esved'in bir ve üç metre ilerisine iki mermi düştü. Kábe'nin örtüsü, bu mermiler yüzünden alev aldı. Vaziyeti gören halk ateşi söndürmek için Kábe'nin üzerine tırmanmaya çalıştığı sırada askerler topları yeniden ateşlediler ve masum halktan birçok kişi şehid oldu. Halk günler boyu Harem-i Şerif'e giremedi ve Kábe'de namaz kılınamadı…

… Orada açtığı bir gece kulübünde Şam'ın önde gelen ailelerinin kızlarını hizmetkár gibi kullandırıyor. Skandallarla dolu bu içkili umumhanede toplu seks partileri düzenleniyor ve Paşa subaylarına kendisine refakat etmelerini emrediyor. Verilen demeçlerde dini ve milli duygularımıza hakaretler ediliyor.

… Cemal Paşa'nın bu davranışları İslam dinine, Türk ve Arap ádetlerine saygısızlığın tam bir örneğini oluşturuyor. İşte bu yüzden, İslam dünyasındaki bütün kardeşlerimi bu yıkıcı,bozguncu, aptal ve alçak kişilere itaat etmemeye çağırıyorum. Allah'a itaat etmeyenlere itaat edilmez!...”

Alın bunu, 1925’e taşıyın, işte Şeyh Sait’in 1925 isyanı öncesi dağıttığı bildiri:

“… Dilinizi dininizi, mülkiyetinizi yok eden ve kendi kendine, açıkça dinsiz cumhuriyet diye ortaya çıkan kudurmuş harisin oyuncağı ve sizin ananınıza esaret zinciri takmaya çalışan kansız ve halsiz adamlara inanmayınız. Ve onların yalanlarına inanmayınız. Yedi asırlık bir saltanatı ve kutsal halifeliğin koruyucuları olan Osmanlı hanedanını çırılçıplak yabancı ülkelere kovan Ankara, pek yakında ?? ırkının mallarına, namus ve servetine aç kurtlar gibi saldıracaktır.”

…. Dindar Türk neferleri din kardeşlerine kurşun atmıyor, teslim oluyorlar. Dinine bağlı Türk ahalisi, fikren ve kalben sizinle beraberdir... Zapt edeceğiniz Türk topları, Türk tüfenkleri,Türk mühimmatı, size kâfidir. Rehberiniz Muhammed, yardımcınız Allah'tır….

Alın şimdi bunları 2011’e taşıyın, bakın Türk Ordusu hakkında yapılan alçakça iftiralara:

“…Fatih Camii’ni bombalayacaklardı…

…Türban takanları fişlemişler…

…Namaz kılanı Ordu’dan atıyorlar…

…Ramazan’da oruç bile tutturmuyorlar…

…Millete ihanet planı… binlerce kişiyi hapse atacaklarmış…”

Tarih tekerrür ediyor…

Dün Türk’e ve Cumhuriyet’e düşmanlık yapanlar yine sahnede, şimdi kendileri yok, çocukları ve torunları devrede…

Bakınız Abdullah Gül’e, Ne Mutlu Türk’üm demiyor ya da diyemiyor…

Bakınız Recep Tayyip Erdoğan’a, Ne Mutlu Türk’üm diyemiyor, milletin adını bile söylemiyor,üstüne üstlük “Türk olmaktan gocunmuyorsanız kendinize Türk diyebilirsiniz” diyerek Türk’e saygısızlık yapmaya dahi cüret edebiliyor…

Bakınız Bülent Arınç’a, Türk yok, Ne Mutlu Türk yok, ben Türk’üm yok…

Bugün Anadolu’da yine bir isyan ateşi yakılıyor ve ardında yine onlar var, çocukları, torunları, müritleri var, parola onlar için Çarçella…

 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları 200234_189092251125868_147517238616703_396311_3632029_n

Erdal SARIZEYBEK
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Turkey10
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Gencat10
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Pro1010
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları 910
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

kızgın Birinci Nakşi ?? İsyanı; Cizre Emiri Bedirhan Bey…

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 13 Mart 2011 - 5:43

Osmanlı güçlü iken sorun yoktur, doğrudur, sorun zaten Osmanlı güç kaybetmeye başladığında çıkar.

Önce Avrupa’daki devletler kutsal ittifak yaparak Osmanlı’dan parça parça toprak aldılar, hem de yüzyıllar boyu, deyin ki 1683 Viyana’dan 1922 Büyük Taarruz’a kadar. İki buçuk asır süren bu toprak kayıpları esnasında Osmanlı, bir de iç isyanlarla uğraştı, zayıfladı ve zayıflatıldı. 1820’de Rus kışkırtmalarıyla başlayan Yunan isyanları önce Eflak’a, ardından Mora’ya ve derken Orta Yunan ve Girit’e sıçradı. Osmanlı bu isyanlarla uğraşırken, Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa bölgede bağımsız bir güç olmak için, 1821’de, Osmanlı’ya karşı isyan başlattı…

Bu isyanlar bastırılmış olmakla birlikte, Osmanlı’yı çok uğraştırdı, güç kaybettirdi. Bu durumu fırsat bilen İngiliz, Rus ve Fransızlardan oluşan düşman donanması, 1827’de, ani bir saldırı ile Navarin’de bulunan Osmanlı- Mısır donanmasına saldırdı ve Türk donanmasını tamamen yok etti. Bu saldırı üzerine 1827-1828 Osmanlı-Rus Harbi çıktı, peş peşe gelen savaş ve isyanlardan nefes alamayan Osmanlı, yenildi. Bu yenilgi, ardından gelen toprak kayıpları ve tüm bunların sonuçları sonrasında Yunanistan bağımsızlığını kazandı, 1829-1832, Osmanlı’dan koptu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, aynı anda Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı’ya saldırıya geçerek bir başka isyan başlattı. İsyan çok geçmeden Suriye ve Anadolu’da da yayıldı. Ardında Doğu ve Güneydoğu’ya sıçradı. Tepedelenli Ali Paşa isyanı ile Trakya ve Balkanlarda vurulan Osmanlı, bu kez Mehmet Ali Paşa isyanı ile güneyden ve de içinden vuruldu;

 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları 190230_189094371125656_147517238616703_396315_2679675_a

“Bu memleket aldığı bu kadar çok yarayı henüz iyileştiremeden, Mısır Paşası Suriye’den ilerledi ve Sultan Osman’ın son torunu(II. Mahmut) memleketin batması tehdidi altında kaldı. Yeni kurulmuş olan ordu asilere karşı gönderildi fakat haremden yetişme generaller bu orduyu kısa zamanda harcadılar…”
Şimşir, isyan sürecini ise şöyle ifade etmektedir:


“Mısır isyanı iki aşamalı gelmiştir. Birinci aşama 1831-1833 yıllarını, ikinci aşama da 1839 ve sonrasını kapsar. 1805 yılından veri, Padişah adına Mısır’ı yönetmekte olan Vali Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Fransızların yardımıyla, Avrupa usüllerine göre yetiştirilmiş modern bir ordu kurmuştu. Süleyman Paşa takma adında bir Fransız generali de Mısır ordusunu yönlendiriyor, yönetiyordu. Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusu, Aralık 1831’de isyan bayrağını açtıktan sonra hızla Suriye’yi aştı ve Anadolu içlerine daldı. Şaşılacak hızla ilerleyen, önüne çıkan Osmanlı Ordusu’nu ezip geçen Mısır ordusu, 22 Aralık 1832’de Konya’yı zaptetti. 30 bin kişi öldü ve Osmanlı Komutanı Mustafa Reşit Paşa esir düştü. Artık İbrahim Paşa’ya İstanbul yolu açılmıştı…”
Bunun üzerine Padişah II. Mahmut Rusları yardıma çağırdı. Rusların yardıma geldiğini gören İngiliz ve Fransızlar hemen araya girdi ve hep birlikte bir barış anlaşması hazırladılar ve 1833’te Kütahya’da imzaladılar. Bu antlaşmayla Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya Şam Valiliği, İbrahim Paşa’ya da Adana Valiliği verildi. Böylece Mısır Ordusu çekildi ancak bu iç isyan, bu iç mesele, İngiliz-Rus ve Fransız müdahalesiyle bir dış soruna dönüştü ve Osmanlı, yabancıları içişlerinde hep görmeye başladı. İşte bir tarihçi gözüyle o süreç;

 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları 200176_189094451125648_147517238616703_396316_4422309_n

“Sultan II. Mahmud’un başlattığı yenilikler Anadolu’da kolay sindirilemiyordu. Yeni bir ordu kurulması, askere Avrupa usulü eğitim verilmesi, yeni kıyafetler giydirilmesi, yeniçeri ocağının kaldırılması, ardından Bektaşi tarikatının da yasak edilmesi, Anadolu’da yer yer tepkiler ve direnmelerle karşılanmıştı. Yenilikler birçok çıkarı zedelemişti. Nüfuzunun azaldığını gören ulema tepkiliydi. Reformlar ağalara ve beylere ters düşüyordu. Doğu’daki derebeyler tedirgindi; yenilikler ve yeni düzen onları silip süpürebilirdi…”
1839’da Osmanlı Ordusu ile Mısır Ordusu ikinci kez karşı karşıya geldi. Nizip’te çıkan savaşta Osmanlı bir kez daha yenildi. Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa’ya da bir derebeylik verildi ve Mısır, Ali Paşa soyundan gelenlere bırakıldı. Ali Paşa 1845’te İstanbul’a gelerek padişaha bağlılığını bildirdi.

Bu savaşlarda Osmanlı ordusu yanında yer alan Cizre Derebeyi Bedirhan Bey, Osmanlı’ya verdiği destekle bölgenin en güçlü derebeyi oldu, tıpkı İdris-i Bitlis-i’nin Yavuz Selim’e destek verip güç olması gibi. Güç ve otoriteyi eline alan Bedirhan Bey, kendi güç ve otoritesine karşı çıkan ve vergi vermek istemeyen, Hakkâri yöresindeki Nesturilere karşı bir sindirme harekâtı başlattı. İlk silahlı çatışma 1 Temmuz 1843’te çıktı. Bedirhan Bey ile Nesturiler arasındaki savaşın ardında yatan nedenler şunlardır; Çatışma hem vergi işinden, hem de misyonerlerin Nesturileri kışkırtmasından kaynaklanmıştır. Bedirhan Bey Cizre mütesellimidir. Nesturilerden hükümet adına vergi toplamaktadır. Nesturiler daha önce itirazsız ödedikleri vergileri, bu defa ödememek için bahaneler ileri sürmeye başlarlar. Bunun üzerine başlayan gerginlik, çok geçmeden, silahlı çatışmaya dönüşür. Muzaffer İlhan Erdost’un Şemdinli Röportajı adlı kitabında, bu konuyu ağırlıklı olarak bölgedeki Misyoner faaliyetlerine bağlamıştır;


“Batılı kimi yazarlar, Nesturiler ile Kürtlerin arasındaki dostluğun düşmanlığa dönüşmüş olmasının nedenini, bölgedeki Amerikan ve İngiliz misyonerlerinin tutumuna bağlarlar. Özellikle Amerikalı misyoner Dr. Grant’ın (1839) Aşita’da yaptırdığı misyoner merkezi ya da yatılı okulunun, okuldan çok kaleyi andırır özellikte olması, Hıristiyanlığı yerleştirme ve Nesturileri tam kavuşturmaya yönelik yapılan yardımlar, bölgedeki Kürtlerin kaygılarını arttırmıştı. Mar Şimon(Patrik) konağında, İngiliz misyoneri Becer bulunduğu bir sırada, Mar Şimon konağa İngiliz bayrağı çekecektir. Bundan bir ay sonra da Bedirhan Bey ile Nurullah Bey kuvvetleriyle Nesturi köylerine saldıracak…”
1845’te Nesturi ayaklanması bastırıldı. 1846’da, bu kez Bedirhan bey Tanzimat reformlarına yani derebeyliklerin kaldırılmasına karşı ayaklandı. Osmanlı Ordusu bu ayaklanmayı bastırdı ve Bedirhan Bey’in derebeyliğini yıktı, tıpkı Tepedelenli Ali Paşa’yı tepelediği gibi, tıpkı ?? Sait Bey kalesini yıktığı gibi:

…1846 yılında Cizreli Bedirhan Bey(1802-1870), Tanzimat reformlarına karşı ayaklandı. Tıpkı Atatürk reformlarına, özellikle Halifeliğin kaldırılmasına katlanamayıp ayaklanan Şeyh Sait gibi, Bedirhan Bey de Tanzimat reformlarını içine sindirmeyerek devlete baş kaldırmıştı. Tanzimat reformları ve bu arada 1840’larda Şemdinli yöresindeki Nesturiayaklanması Cizreli Bedirhan Bey’i bitirdi. Tanzimat döneminde, Batı’dan örnek alınarak yapılmaya başlayan yeni idari düzenlemelerde ortaçağ kalıntısı şarklı derebeyliklere artık yer yoktu. Rumeli’de olsun, Anadolu’da olsun, irili ufaklı bütün derebeyi kalıntıları, ayanlıkları ortadan kaldırılacaktı. Devletin yasaları ülkenin her köşesinde geçerli olacak ve uygulanacaktı…

Vücudunun değilse bile nüfuzunun kırılıp ortadan kaldırılması gereken beylerden biri de Cizreli Bedirhan Bey idi. Bedirhan bey bir bakıma bir Osmanlı kamu görevlisiydi. Devlet adına o bölgede vergi topluyordu. Halktan, devletin istediğinden iki katı vergi topluyor, yarısını kendine alıyordu. Bey idi. Varlıklıydı. Geniş bir ailesi vardı. Çevresinde nüfuzu vardı. Ama kıyaslamak gerekirse Tepedelenli Ali Paşa kadar nüfuzlu olmamıştı. Devlete bağlı ve sadıktı. Tanzimat Fermanı’na gelinceye kadar devlete hizmette pek kusur etmemişti. Osmanlı savaşlarına katılıyordu. Nizip Meydan Muharebesi’nde de görev almıştı. Kendisine Miralay(albay) rütbesi verilmişti. Beyliğinin sonuna doğru Paşa da yapılmıştı. Ne var ki Bedirhan Bey veya Bedirhan Paşa, Tanzimat’a ayak uyduramamıştı, uyduramazdı. Çünkü Tanzimat, o döneme göre bir çağdaşlaşma hareketiydi, Bedirhan Bey ise orta çağ kalıntısı bir derebeyi idi; çağdaşlaşan bir devlette derebeyliğe yer yoktu, olamazdı. Her derebeyi kalıntısı er geç tasfiye edilecekti, ediliyordu ve edildi…”
Bundan sonrası biraz Tanzimat’ın, biraz da İngiltere, Fransa gibi büyük devletlerin baskısı sonucu gelişti, Hıristiyan ülkeler, Hıristiyan Nesturilere yaptığı kırım nedeniyle Bedirhan Bey’in cezalandırmasını talep ettiler. Osmanlı, Bedirhan Bey üzerine, Diyarbakır’dan kuvvet sevketti. Bedirhan bey sıkıştırıldı ve Padişah’tan af diledi. Ancak Bedirhan bey’in yabancılarla işbirliğine gideceği kuşkusu üzerine, baskı arttırıldı ve Bedirhan bey teslim oldu. Önce kendine verilmiş olan Osmanlı Nişanı alındı. Ardından Girit’e sürgüne gönderildi. Kırım savaşından sonra sürgün cezası kaldırılıp İstanbul’a döndü, ardından da Şam’a yerleşti. Ve orada öldü, yıl 1868.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Turkey10
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Gencat10
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Pro1010
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları 910
 Türk Ve Cumhuriyet Düşmanları Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz