¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!”

Aşağa gitmek

! “Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!”

Mesaj tarafından İlteriş Kağan C.tesi 6 Ağus. 2011 - 8:09

MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ Yazarlarındann Ufuk Efe yazdı...

“Ordu Düşmanlığı, Gâvur Uşaklığıdır” yazımızda, GKB ve Kuvvet Komutanlarını “emeklilik istifası” noktasına getiren talihsiz gelişmeler ve Org. Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanlığına hazırlanma süreciyle ilgili üzüntü ve endişelerimizi belirttikten sonra:

“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Tsk-saglam-kaldi-mi26830b3955


“Ama inşallah, Sn. Necdet Özel Paşamızın bütün bu dolapların farkında ve tarihi sorumluluğunun şuurunda olarak, gerektiği yerde beklenen tavrı ortaya koyacağı, devletimizin bağımsızlık ve bekasına, milletimizin birlik ve refahına kasteden hıyanetlere pabuç bırakmayacağı kanaatiyle gönlümüzün teselli bulduğu”şeklindeki temenni ve tespitlerimize itiraz, hatta bize “hala nasıl bu kadar rahat ve umutvar olabiliyorsun?” diye isyan eden dostlarımıza ve okurlarımıza söylemiştik:

İslam’la yoğrulmuş Anadolu kıtasında bin yıldır var olan, tarihi derinlikleri yedi bin yıla uzanan ve “Ordu-Millet” temeline dayanan bir devletin “beyni ve milli birikimi” yerindeki bir kurumun, öyle üç-beş mensubunun emekliye ayrılmasıyla, stratejik ekseninden kolaylıkla kaydırılacağını düşünmek, saflıktır ve aşırı bir telaştır.

Evet, TSK’ya yönelik çok ciddi ve tahrip edici bir “psikolojik yıpratma harekâtının” alçakça ve açıkça yürütüldüğü ortadadır. Bunlara karşı yeterli ve yürekli tepkilerin konulması ve gerekli tedbirlerin alınması elbette lazımdır. Ama böylesi durumlarda, korku ve telaş, sadece hainlerin işini kolaylaştıracaktır; çünkü paniklemek yenilmenin ilk adımıdır. Oysa bu “ordu-milletin kurduğu ve koruduğu devlet” tarih boyunca ne badireler atlatmıştır ve Rahmetli Erbakan Hoca’nın tespitiyle: “Artık bitti ve tükendi zannedilen, en aciz ve çaresiz görülen dönemlerin ardından bile, bu Aziz Milletimiz tarihin seyrini değiştirecek büyük çıkışlar yapmayı, çağ kapayıp çağ açmayı başarmıştır.”

Sevgili dostlar ve okurlar!

İşte Sn. Org. Necdet Özel de, böyle bir milletin evladı ve böyle bir devletin Paşasıdır.

O, psikolojik harp konusunda uzman, rakiplerine karşı gerçek niyetini ve hedefini saklamayı çok iyi başaran, şartlara ve ihtiyaçlara göre uygun pozisyonlar alan, ama ulvi amaçlarından asla sapmayan, olgun bir karakter taşımaktadır.

Unutmayın, Sn. Necdet Özel Paşa, Jandarma Genel Komutanı iken “AVRASYA ASKERİ STATÜLÜ KOLLUK KUVVETLERİ TEŞKİLATINI” kuran insandır. NATO’da görev almamış olması, Onun için eksi değil, artı bir puandır. Çünkü NATO, emperyalizmin askeri karargâhıdır. Yani Necdet Özel, yüzü BATI’ya değil, DOĞU’ya dönük bir Paşadır. Org. Saldıray Berk’le de özel yakınlığı vardır. Kulislere yansıyan bilgilere göre; Başbakan ve Cumhurbaşkanı asla istememelerine ve diretmelerine rağmen, milli ve haysiyetli duruşu ile bilinen Org. Hayri Kıvrıkoğlu’nun Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilmesini başarmıştır. Yetmez, Sn. Necdet Özel, Hükümetin emekli etmek için çırpındığı, tutuklu 14 General’in “görev sürelerinin bir yıl daha uzatılmasını” sağlamıştır. TSK’ya yönelik asimetrik saldırıların ve psikolojik tahribatların yoğunlaştığı bir süreçte Necdet Özel Paşa gibi konunun uzmanı bir Genelkurmay Başkanı önemli bir şanstır ve talihli bir fırsattır.

Psikolojik Harbin Amacı ve Araçları:

Askeri literatürde harbin hedefi; “Düşman halkın, harbe devam etme azim ve iradesini kırmak” olarak açıklanır.

Bunun anlamı; “Eğer siz, psikolojik harekât yürüterek, düşman tarafın halkını bezdirip usandırır ve bu savaşı kazanamayacaklarına ve hatta kaybettiklerine inandırırsanız, o halkın ordusunu yenmeden bile zaferi kazanabilirsiniz. Çünkü o halk, kendi ordusunu maddi ve manevi bakımdan desteklemekten vazgeçer ve sizin yenmenize gerek kalmadan kendi ordusunu yalnız ve yardımsız bırakacaktır.”

Tarihte, orduları yenilmediği halde “harbe devam azim ve iradeleri kırıldığı” için karşı tarafa teslim olan milletler vardır.

Örneğin:

Uluslar arası bir anlaşmayla Kore’nin bağımsızlığı kabul edildiği sırada Japonlar tarafından işgal edildiğinde, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Roosevelt;

“Kore kesin olarak Japonya’nındır. Bir antlaşma ile Kore’nin bağımsız olması gerektiğinin kararlaştırıldığı doğrudur. Fakat Kore, bu antlaşmanın uygulanmasını sağlayacak güce sahip bulunmamaktadır. Korelilerin kendileri için yapmaya muktedir olmadıkları bir şeyi, onlar için başkalarının yapmasını beklemek olanaksızdır. Bir ulusun kendi gücüyle koruyamadığı bir şey, uluslar arası toplum tarafından da korunamayacaktır” diyerek bu gerçeği vurgulamıştır.

Diğer taraftan, bir harp çeşitli muharebelerden oluşur. Bu muharebelerin bazılarını kazanır, bazılarını ise kaybedersiniz. Bazen taarruz eder, bazen savunmaya geçersiniz ve hatta geri çekilirsiniz. Bazen tuzağa düşürür ve bazen tuzağa düşersiniz. Bütün bunlar harbin doğasında vardır. Bir muharebeyi kaybetmek ve birkaç tuzağa düşmek Ordunuzun ve halk olarak sizin yenildiğiniz anlamına gelmez.

Belirtilen nedenlerden dolayı, devletler bir harbe girdikleri zaman; Orduları cephede savaşırken, ayni zamanda “düşman halkın harbe devam azim ve iradesini kırmak” için yoğun bir psikolojik harekât başlatılır; Diğer taraftan da “kendi halklarının morallerini yükseltmek ve harbe devam azim ve iradelerini güçlendirmek” için ellerinden gelen her şey yapılır.

Bilindiği gibi PKK; Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu, Irak’ın kuzeyini, Suriye’nin kuzeydoğusunu ve İran’ın kuzeybatısını kapsayan bölgede, bağımsız bir ?? Devleti kurmayı amaçlayan, emperyalist ve Siyonist odaklarca her türlü destekleri sağlanan silahlı bir terör örgütüdür.

Hâlihazırda, Kuzey Irak topraklarını ele geçirerek, Barzani’nin kontrolünde “Kuzey Irak Bölgesel ?? Yönetimi’ni” kurdular. Şimdi de, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki topraklarını bölerek “Demokratik Özerklik” yutturmacısıyla, tam bağımsızlığa giden yolu açmak istiyorlar.

Bu maksatla; hak, hukuk, adalet, insan hakları, ileri demokrasi ve analar ağlamasın gibi yüce insani değerlerin arkasına saklanıp, bir taraftan barış çağrıları yaparken diğer taraftan en kanlı terör eylemlerini gerçekleştiriyorlar.

Bu arada, Türk halkının “Terörle mücadeleye devam azim ve iradesini kırmak ve bezdirerek teröre teslim olmasını sağlamak için” harp tarihinin gördüğü en ahlaksız psikolojik harekâtını uyguluyorlar ve Türk halkının kendi Ordusu’na olan güveni yok etmeye çalışıyorlar.

Sahip oldukları gazete ve televizyonlarda, dolap beygiri gibi durmadan dönen medya tetikçileri kanalıyla; Ordunuzun yenildiğini, Komutanlarınızın yeteneksiz olduğunu ve hatta düşmanla işbirliği yaptığını, artık bu mücadeleyi sürdürmenin anlamsız olduğunu şuur altınıza oya işler gibi nakşetmeye çalışırlar.

İşte Türkiye’de oynanan oyun budur.

Bıkmadan usanmadan 365 gün 24 saat kendi Ordusu’nun ve komutanlarının aleyhine yapılan medya bombardımanına maruz kalan beyinler, şuur altlarına işlenen resmin etkisinde kalarak gerçek resmi görmemeye başlıyorlar.

Türk halkının “Terörle mücadeleye devam azim ve iradesini kırmak” amacıyla PKK ile Yandaşı bölücüler tarafından yürütülen psikolojik harekâta, bilerek destek veren satılmış piyonlar veya bilmeyerek alet olan sözde aydınlar, Türk Ordusu aleyhinde bakın neler söylüyorlar:

“Asker; Camiye bomba atmak, kendi uçağımızı düşürüp bunu Yunanistan'ın üstüne atarak savaş çıkarmak, PKK'nın çarpışmayı sürdürebilmesi için gene kendi uçağımızı düşürerek engellemek, cephanesi biten PKK militanlarına iki kamyon mermi göndermek gibi SAPIK işlere kalkışmayacak… Vatana ihanet etmeyecek…”(Engin ARDIÇ, 27 Ağustos 2010, Sabah Gazetesi)
“Ordumuz bu savaşı kaybetti; Bir ordu kendi halkına savaş açar mı? Kendi halkına savaş açan ordunun, işgal ordusundan ne farkı kalır Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden geldiğini gösteriyor… Türkiye'nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu "kurumsal yapı"ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım… Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var…”(Mümtazer Türköne, “Vesayet ve Demokrasi” konulu Abant Platformu ve Zaman Gazetesi, 29 Ekim 2009, 11 Temmuz 2010)
“Katilleri yakalamakla yükümlü bir örgütün (yani TSK)içine katiller sızmış… Balyoz İddianamesi’ne göre “katil doğanlar” devlet içine yuvalanmışlar... ÇAKMA ASKERİ CUMHURİYETİ toptan AB standartlarında demokratik bir cumhuriyet’e dönüştürmeden her şey boş”(Mehmet Altan, Star Gazetesi, 17 Haziran 2010)
“PKK, orduyu, eski zaman argosuyla söylersek, KÜLLÜM ediyor. Öyle bir mangayı falan pusuya düşürmüyor… En seçkin birlikler denen komando tugayına saldırıyor… Ordu, PKK’nın peşinde değil, PKK ordunun peşinde gibi bir görüntü var… PKK orduyu hallaç pamuğu gibi atıyor… Bu ordu, ordu değil.”(Ahmet Altan, 22 Temmuz 2010, Taraf Gazetesi)
“Türkiye’de son günlerde bölgesel demokratik özerklik talepleri dile getiriliyor. Darbeci paşalara karşı çok uysal ve anlayışlı savcılarımız demokratik özerklik talepleri karşısında hemen aslan kesiliyorlar…”(Eser Karakaş, Star Gazetesi, “Lozan’ı Herkese Uygulamak” konulu yazısı)
“Bu Orduyu 3’e bölüp; bir kısmını Ermenilere, bir kısmını Yunanlılara, bir kısmını Yahudilere verelim. Biz de kurtulalım… Bizim askerimiz dinimize karşı, geleneklerimize karşı, Osmanlıya karşı, tarihimize karşı, milletimize karşı, ne diye besliyoruz bunları”(Abdurrahman Dilipak’ın yazısına HABİB rumuzlu okuyucu yorumu)
Gazete köşelerinde ve televizyonlarda, bu gibi yorumları yapanlar, lafı evirip çevirip Cengiz Çandar’ın, TESEV adına hazırladığı "Dağdan İniş - PKK Nasıl Silah Bırakır" başlıklı raporunu sunarken söylediği şu sonuca getiriyorlar:

“2007 sonrasında sivil otoritenin Genelkurmay yetkililerine: "askeri olarak PKK'ya son verebilecek misiniz" sorusunu yönelttiğini, ‘bu soruya kesin bir olumlu karşılık alınmaması üzerine demokratik açılım hazırlıklarına girişildiğini’ söylüyor ve bu haberi "üst düzey devlet yetkililerinden aldığını” bildiriyor”

Neymiş?

Hükümet, Genelkurmay Başkanlığına “Askeri olarak PKK’ya son verebilecek misiniz” diye soru yöneltmiş, askerler “Olumlu cevap” verememiş. Bunun üzerine Hükümet mecburen “?? açılımına” girişmiş!?

İşte psikolojik harp budur.

Halkın “kendi ordusuna güvenini sarsmak, terörle mücadele azim ve iradesini kırmak, teröre teslim olmasını sağlamak ve bölücüler ne istiyorsa verelim kurtulalım” bezginliğini şuuraltına işlemek işte böyle yapılır. Zannederim, bu kadar cinliğe şeytan bile şapka çıkarır.

Acaba, beyinlerimize işlenmek istenen resim doğru mu? Türk Silahlı Kuvvetleri gerçekten PKK ile başa çıkamıyor mu?

Şuuraltımıza işlenmek istenen psikolojik harp yalanlarından kurtularak gerçekleri görebilmek için somut rakamlara ve uluslararası araştırma kurumlarının tarafsız raporlarına bakalım:

Bu ordu, 2002 yılında PKK’yı hallaç pamuğu gibi atarak terörü (6 şehidimizle) nerdeyse “SIFIR” seviyesine indirmişti. PKK marjinalleşmiş ve eylem yapamaz hale gelmişti.

Bu başarı, terör belasından çeken pek çok devletin gözünü kamaştırdı. Düzenli bir ordunun, terörü nasıl bitirdiğini incelemek ve dersler çıkarmak için, uzmanlarını Türkiye’ye göndermişti. ABD, İngiltere, İspanya ve Endonezya, söz konusu devletlerin içerisindeydi. Bunları Cengiz Çandar gibiler de bildiği halde işlerine gelmediği için söylemezlerdi.

Zamanın Genelkurmay Başkanı;“Asker olarak biz görevimizi yaptık. Şimdi sıra siyasilerde gerekli düzenlemeleri yapın ve dağa çıkışı önleyecek tedbirleri alın”dediğini ne çabuk unutuvermişlerdi?

Sıfırlanmış noktasında aldıkları terörü iktidar olduktan sonra her yıl on misli artırarak azdıran, dış güdümlü politikalarla PKK’nın önünü açan AKP iktidarı ve yandaşları bir gün elbet bunların hesabını verecek ve halkımız gerçekleri görecekti. Çünkü bugünkü terörü, askerin elini kolunu bağlayarak ve TSK’ya psikolojik yıpratma savaşı açarak onlar bu duruma getirmişti.

Örneğin;

Eğer gözümüz kör değilse, Ordumuzun PKK’yı hallaç pamuğu gibi attığı, 2002 yılındaki şehit sayısına bakalım; Bir de, Ordunun elini kolunu her bağlayışlarında, her geçen yıl şehit sayımızın nasıl arttığına bakalım:

2002 → 6

2003 → 31

2004 → 75

2005 → 105

2006 → 111

2007 → 146

2008 → 171

2009 → 135 (ilk 6 ay)

2010 → 77

PKK ağzıyla konuşanların ellerine, yüzlerine, yazılarına, dillerine ve kara vicdanlarına, şehitlerimizin akan kanları bulaşmıştır. Bu lekeyi 7 sülaleleri temizleyip çıkaramayacaktır.

Vatanını, vicdanını, bilimini ve kalemini satmış olanların ve bölücülerin ağzıyla konuşanların bu gibi iddialarına, Amerika Birleşik Devletlerinin en önemli düşünce kuruluşu “RAND corporation” tarafından 2010 yılında yayınlanan “Victory Has a Thousand Fathers” başlıklı raporun en iyi cevabı verdiğini Cengiz Çandar gibiler ve Hükümet bal gibi bilip durmaktadır. Ama işlerine gelmediği için bunlar hiç konuşulmamaktadır.

Bu rapora göre, bölücü terörle mücadelede 22 ülkenin yenildiği ve 8 ülkenin ise terörü yendiği ortaya çıkmaktadır. Türkiye, bölücü terörü yenebilen sayılı ülkeler arasında yer almaktadır. Son yıllarda terörün azgınlaşmasının ve Türk Ordusunun elinin ve kolunun bağlanmasının sebeplerini ise; siyasi iktidarlar ile Terörle mücadele etmiş askerleri düzmece ihbarlarla, terörist diye tutuklatmak için şeytani kampanyalar düzenleyenlerin gaflet ve hıyanetinde aranmalıdır.[1]

Başka bir psikolojik saptırma örneği:

Siyonist Yahudi Stratejist Henri Barkey’in: “TSK havlu attı” çarpıtması

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ile üç kuvvet komutanının emeklilik istemeleri dünya medyasında yankılanmaya devam etti. ABD’nin önde gelen gazetesi Washington Post’a konuşan Amerikalı Türkiye uzmanı Siyonist Yahudi Henri Barkey, “Türk ordusu havlu attı” yorumunu yapmıştı. Barkey, “Bu bir dönüm noktasıydı. Generallerin siper almaktansa teslim olmayı seçmeleri geçen on yıldaki askeri hâkimiyetin kayboluşunun boyutunu yansıtmaktaydı. Eski günlerde ordu uyarır ve büyük bir sopa gösterirdi. Bunu artık yapamıyorlar. Amerika’da veya çoğu Avrupa ülkesinde terfi süreci sivillerce gözetilir. Türkiye de artık patronlarla anlaşamazsanız istifa edeceğiniz bir ülke oldu” ifadesini kullanmıştı.

50 yıl önceki darağacı hatırlatması

ABD’nin diğer etkili gazetesi New York Times da, istifaların Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı “sivil kontrole bağlı bir orduyu yeniden şekillendirmek için güvenli, avantajlı ve önemli bir konuma ulaştırdığına” ve Türk başbakanın Haziran seçimlerinde tutucu ve popülist partisinin belirleyici zaferiyle cesaretlendirilmiş bir dış politika ve anayasal değişikliğin peşinde olduğu değerlendirmesini yapmıştı. Gazetede, “50 yıl önce Türk ordusuyla çatışan popüler bir Türk başbakanın sonu darağacı olmuştu. Bu kez güçsüzlükten ve kötü basından şikâyet eden ordunun başı. İstifalarla birlikte Türk başbakanı daha yüksek bir makama tırmandı” yorumu yer almıştı.

?? Açılımının fikir babası

İstanbul’da doğup büyüyen Amerikalı Ortadoğu ve Türkiye uzmanı Henri Barkey, doktorasını Pennsylvania Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde tamamladı. 1998-2000 yılları arasında Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Politika Planlama Bölümü’nde Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Irak ve istihbarat alanlarında çalıştı. Barkey, CIA’in üst düzey yöneticilerinden Graham Fuller’le birlikte yazdığı “Türkiye’nin ?? Sorunu” (Turkey’s Kurdish Question) adlı kitapla Türkiye’de pek çok kesimin dikkatini çekmişti. Hatta adı kimi çevrelerde “?? açılımının fikir babası” ve “CIA ajanı” gibi nitelemelerle anıldı. Barkey, Newsweek, Washington Post ve Wall Street Journal gibi medya kuruluşlarında yazılar yayınlıyor. Şu anda Carnegie Endowment For International Peace adlı Yahudi Lobilerine bağlı düşünce kuruluşunda çalışıyor.

Büyük oranda sembolik

İngiliz gazetesi Financial Times ise “Türkiye generallerin istifasının önemini azaltıyor” başlıklı haberinde, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ülkenin en önemli 4 ordu komutanının istifasıyla Türkiye’nin bir krizle karşı karşıya kaldığını reddetti. Ancak, bunun ‘sıra dışı’ bir durum yarattığını kabul etti” ifadelerine yer verdi. Wall Street Journal ise komutanların önümüzdeki ay emekli olmak için talepte bulunduklarını ve bunun istifa kararlarını büyük oranda sembolik yaptığı görüşünü vurguladı.

İsrail, TSK'daki gelişmelerden rahatsız mı?

İsrail’deki haber sitelerinden Ynet, İsrailli yetkililere atfen verdiği haberinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki gelişmelerden İsrail'in endişeli olduğunu yazmıştı. Haberde, İsrailli yetkililerin, “Ankara'daki siyasi gelişmeleri derin endişeyle izlediği” ve özellikle Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'le birlikte, diğer üç kuvvet komutanının görevlerini bırakmasıyla ilgili endişelerini dile getirdikleri yer almıştı. Habere göre, adı verilmeyen İsrailli bir yetkili, “Bu hareket Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İslamcıların işine yarıyor. Bu gelişme, Türkiye'de İslamcılara karşı son kalenin de düştüğü anlamına geliyor” ifadelerini kullanmıştı.[2]

İşte, GKB ve Kuvvet Komutanlarının istifasıyla ilgili, hem ?? Açılımı Projesinin mimarı, hem BOP’un planlayıcısı ve CIA Ajanı Yahudi Hanri Barkey’in ifadelerinin, hem de İsrail gazetelerine yansıyan tepkilerin hepsinin:

TSK’nın çökertilip teslim alındığı
Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi kahramanı sayıldığı
Artık Türkiye’nin tamamen ABD güdümüne sokulup milli direncin yıkıldığı

Yolundaki kanaatleri pekiştirmek için yapılmış manipülasyonlar ve psikolojik saptırmalar olduğu sırıtmaktaydı. Çünkü Türkiye’deki önemli bir olayla ilgili İsrail yetkilileriyle ABD Yahudi Lobilerinin farklı düşünmesi ve çelişmesi imkânsızdı.

Ufuk Efe - Milli Çözüm
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Turkey10
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Gencat10
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Pro1010
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” 290407


“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

! Ordu düşmanlığı, gâvur uşaklığıdır

Mesaj tarafından İlteriş Kağan C.tesi 6 Ağus. 2011 - 8:18

Silvan yakınlarında pusu kurulup 13 Mehmetçiğimizin diri diri yakılması ve çoğu ağır yedi askerimizin yaralanması olayı bile, “TSK’nin karalanıp, PKK’nın aklanması” girişimlerine bahane yapılıyordu. “Türk ordusu, statükoyu korumak ve demokratikleşmeye engel olmak için, kendi mensuplarını öldürerek, “terör devam ediyor” mesajı vermekten sakınmıyor” propagandası yapılıyordu. Ve maalesef yıllardır yürütülen bu yoğun TSK’yı yıpratma politikaları etkisini gösteriyor ve toplumun önemli bir kesimi bu yalan yorumlara inanıyordu. “Kıbrıs’ı bütünleştirip AB’ye peşkeş çekmek isteyenler, niye Türkiye’yi bölmeye çalışıyor?” sorusu kimsenin aklına gelmiyordu.

“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Bdp_ozerklik


Bu gelişmelerin hemen ardından, kritik YAŞ zirvesi öncesi, Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanının istifası, AKP’nin ve Onun arkasındaki ABD ve AB’nin planını kolaylaştırmaktan başka işe yaramıyordu. Bu istifalar üzerine ABD Dışişleri yetkilisinin:
“Bunlar Türkiye’nin iç meselesidir. Stratejik ilişkilerimiz sorunsuz şekilde sürmektedir. Endişe edilecek bir durum söz konusu değildir” açıklaması ve yine AB raportörünün:

“Bu istifalar, Türkiye’nin AKP hükümetiyle daha da demokratikleştiğinin bir göstergesidir” şeklindeki yorumları, bütün bu gelişmelerin ABD ve AB’nin bilgisi dahilinde ve direktifleri istikametinde tezgahlandığını gösteriyordu.
Tabi TSK bünyesinde ABD ve AB’nin sevdiği ve sahiplendiği bir gelişmenin ne denli milli ve haysiyetli sayılabileceğini de izan sahiplerinin vicdanlarına bırakmak gerekiyordu!?
Unutmayalım:

· ABD Irak batağından çekilip, Barzani Kürdistanının güvenliğini TSK’ya bırakmak istiyordu.
· Güneydoğu’muzda bağımsız Kürdistan’ı kurmaya çalışıyordu.
· ABD ve İsrail, İran’a, en azından gözdağı verecek bir hazırlık yapıyordu.
· ABD, Libya örneği Suriye’ye de bir müdahale için fırsat kolluyordu.

İşte bu nedenlerle, ABD’nin başını ağrıtmayacak ve AKP iktidarına sorun çıkarmayacak bir komuta kademesi oluşturmak için, 2010 YAŞ’ı öncesi düğmeye basılıyordu.

Üstelik, sürekli ve sistemli bir propaganda ile, “Terörle mücadelede başarısız ve beceriksiz” gösterilen TSK’nın pasifize edilmesi ve polisin ağır silahlar ve yetkilerle güçlendirilmesi süreci de tıkır tıkır işliyordu.

Hatırlayalım:
2010 YAŞ’ı sırasında bazı komutanlar açıkça hedef alınıp yıpratılırken, “sakın dile düşürülmesin, gündeme getirilip nazar değmesin” denilen bir komutan, ileride GKB yapılmak üzere Jandarma Genel Komutanlığına taşınıyordu. Başta TARAF olmak üzere, yandaş ve yalaka medya TSK’ya toptan savaş açmışken bu Özel Paşaya olan ilgi ve sevgileri dikkatlerden kaçmıyordu.
Hatta Silvan’da 13 askerimizin pusuya düşürülmesi üzerine, Genelkurmay’ı suçlayan ve saldıran medyanın, konunun 1. derecede sorumlusu olan Jandarma Genel Komutanımıza toz kondurmamaları da, bu piyonların ve dış patronlarının niyetlerini ortaya koyacak şekilde sırıtıyordu.

Niye saklayalım, silah arkadaşları olan diğer Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanı, elbette oldukça önemli ve ciddi gerekçelerle istifa ederken, Sn. Org. Necdet Özel’in BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın peşine takılıp koşturması, bizim içimize sinmiyordu. Ama “İnşallah Necdet Özel Paşamız da, bütün bu dolapların farkındadır ve gerektiği yerde beklenen tavrı koyacaktır” kanaatiyle gönlümüz teselli arıyordu.

Ve zaten haftalar önce Emre Uslu’nun TARAF Gazetesinde “AKP’nin yeniden tek başına iktidara gelmesi halinde GKB Işık Koşaner’in istifa edeceğini” yazması da ABD ve AB destekli AKP senaryolarının bir yansımasıydı.

Bütün bu sinsi ve tehlikeli gelişmeler karşısında bile hala AB raportörü ağzıyla: “Türkiye demokratikleşiyor” diye zil takıp oynayanlar ve hele Ergenekon senaryolarının, TSK’yı hizaya sokma ve Sevr’in önündeki en zorlu engeli aşma operasyonlarına dönüştürüldüğünü hala anlamayanlara “öyleyse biraz daha bekleyin” demekten başka söz kalmıyordu. Bakalım Ahmet Altan gibi Sabataist ve ateist şımarıkların sevinç çığlıkları ne zaman boğazlarına düğümlenip kalacaktı?

Ordumuzu, BOP’un bir karakolu ve emperyalist-Siyonist odakların lejyonu yapma planlarına; TSK’yı, ertelenmiş Sevr’in ve Lozan’ın gizli maddelerinin gereği Türkiye’yi parçalama planları önündeki en son ve zorlu engel konumundan çıkarma hesaplarına geçmeden önce, acı ve çarpıcı bir tespitte bulunalım ve tabi “Dost acı söyler, ama ilacı söyler” atasözümüzü unutmayalım:
Bize göre Recep T. Erdoğan iktidarının; işsizlikten başörtüsüne, ziraattan sanayiye ülkenin hiç bir problemini çözmediği, hatta eskisinden bin beter hale getirdiği halde, üçüncü defa ve yüzde elli oranında oyla seçim kazanmasının en önemli etkeni, halkın nazarında “Onun döneminde büyük bir cesaretle askerin üzerine gidilmesi, generallerin hesaba çekilmesi ve çetelerin çökertilmesi” oluyordu!?

Recep T. Erdoğan, yabancı ve yıkıcı bir proje olan ve Türkiye’miz dahil 27 İslam ülkesinin parçalanıp bölünmesini amaçlayan BOP’un eş başkanı olarak; ABD, AB ve İsrail’in teşvikiyle TSK’yı zayıflatma ve hizaya sokma planının taşeronluğunu yapsa da, maalesef halkımız olayın bu yönünü görmüyor, hatta görmek istemiyordu.

Peki, TSK nerde hata yapmıştı da, hangi konularda halkımızı derinden yaralamıştı da, AKP iktidarı, bunca tahribatına rağmen, sadece “bu orduyu hizaya sokma kahramanlığı(!) karşılığı” yüzde elli oy alabiliyordu? Asıl yanıtının verilmesi ve kesinlikle bir özeleştiriye gidilmesi gereken konu buydu.

Şimdi siz kalkar da:
· Bir zaman Amerika’da rastlandığı gibi “zenciler ve köpekler giremez” cinsinden, askeri lojmanlara ve askeri sosyal alanlara, subayların türbanlı-sakallı anne babalarını ve akrabalarını bile sokmazsanız…
· “Hanımı başörtülüdür” diye çalışkan ve başarılı subay ve astsubayları ordudan atarsanız…
· T.C. Devletinin resmi okulları olan İmam Hatip mezunlarını düşman görüp orduya almazsanız…
· “Yanında Kur’an taşıyor”, “Arapça ve Farsça kökenli kelimeler kullanıyor”, “tatilde memleketinde sivil olarak Cuma namazına katılıyor” diyerek kendi mensuplarınızı fişlemeye ve sicilini karalamaya kalkışanları bağrınızda barındırırsanız…
· Daha da beteri: görev arkadaşlarını ziyaretçi gibi evlerine gönderip birbirine casusluk yaptırarak “hanımını plaja göndermediği, kokteyl gibi mecburiyetler dışında içki içmediği, dans etmediği” gerekçesiyle subaylarımızı kara listeye aldıranların yularını uzatırsanız…

· Bunlarla da hızını alamayıp, sivil kurum ve okullara casuslar sızdırıp: “Filan bayan öğretmen, okul dışında başörtüsü takıyor, filan dindar öğretim üyesinin dekan olmasından korkuluyor, filan okulda Atatürk köşesi var ama yasak savmak cinsinden göstermelik ve özensiz duruyor, filan İmam Hatipteki 10 Kasım törenleri çok cansız ve cılız geçiyor” gibi raporlar düzenleten komutanlarınızı bu denli başıboş bırakırsanız…

· Ve dahi kahraman ordumuzu en çok seven, milli harp sanayi için hayatını veren Erbakan Hoca gibi bir efsane Başbakanın, ABD Siyonist lobilerinin teşvik ve tertibiyle ve 28 Şubat darbesiyle indirilmesine alet olan mensuplarınıza göz yumarsanız.
Özetle, “ordu, işini gücünü bırakmış, milletin diniyle savaşıyor” kanaatini oluşturursanız.[1]

İşte o yüzden bu millet, hiçbir hayırlı ve yararlı icraat yapmasa bile, sadece “halkımızı bu denli üzen ve ezen generallerden hesap soruyor” şeklinde sahte kahramanlık rolü oynayanlara yüzde elli oy veriyordu!.. Ve bu sonuçtan herkesten önce TSK’nin ders çıkarması ve artık Müslüman halkıyla samimiyetle kucaklaşması gerekiyordu.

Şimdi gelelim asıl sorularımıza:
1- Hasdal’da hapsedilen general sayısı 50’ye yaklaşan, Harp Akademileri Komutanlığında görevli her 7 komutandan biri zindana tıkılan bir ordu, nasıl yurt savunması yapacak ve hangi moralle düşmanla savaşacaktı?

2- Bu tutuklamalar dış tertipli bir tezgâh ve tuzaksa; ehli iz’an ne zaman karşı çıkacak ve milli vicdan ne zaman uyanacaktı?

3- Yok, bu komutanlar gerçekten suçluysa ve Müslüman milletin inancına ve iktidarına sataşmak için komplolar kuruluyorsa, Peygamber ocağımızı bu hale sokan Mason İttihat ve Terakki kafasından ve NOTO tahribatından bu kutsal kurum ne zaman kurtulacaktı?

4- Mevcut iktidar, TSK’yı karalama ve kolunu kanadını kırma operasyonlarına taşeronluk yapıyor ve bununla siyasi rant topluyorsa, bu güdümlü demokrasiyle ülkemiz nereye varacaktı? Türkiye, hangi karanlık badirelere kaydırılmaktaydı ve kimler sahip çıkacaktı?

5- Özenle gizlenen “GEN”lerinin gereği, kızlarını Amerikan vatandaşı Yahudilerle evlendirmekten çekinmeyen bazı paşaların “Laiklik, Kemalizm” gibi kuru kavramlara sığınmalarına artık kimse aldanmamaktaydı ve halkımız bunları yutmamaktaydı.
AKP Ankara Milletvekili Haluk Özdalga:

“Silahlı kuvvetler reformu” başlıklı yazısında TSK ile ilgili dönüşüm planlarını şöyle deşifre ediyordu:
“Hedef, devletin genel işleyişi içinde silahlı kuvvetlerle ilgili işlerin ve savunma siyasetinin hükümetler tarafından belirlenmesi ve uygulanmasıdır. Personel siyasetini ve bütçesini kendi belirleyen özerk bir yapının ekonomik açıdan verimli işleyebilmesinin zorluğu herhalde açıktır. Askeri etkinlik açısından durum ilk bakışta o kadar aşikâr görünmeyebilir.
Komuta zinciri

Bu noktada, silahlı kuvvetler reformu sırasında da dikkatle gözetilmesi gereken 'komuta zinciri' kavramı üzerinden ve somut örnekler vererek konuyu biraz açalım. Vietnam Savaşı'nda yaşanan kuvvetler arası (kara, hava, deniz, vs.) ciddi koordinasyon sorunları üzerine ABD Başkanı Reagan 1985'te, silahlı kuvvetlerin komuta yapısının yeniden düzenlenmesini talep etti. Askerî çevrelerde iyi bilinen bir kanun ile (Goldwater-Nichols Yasası, 1986) Pentagon'un yapısı ve işleyişi kısa süre içinde geniş kapsamlı bir değişikliğe uğradı. Bütün dünya coğrafyası altı bölgeye ayrıldı (Avrupa, Pasifik, vs.), ilaveten üç temel askerî fonksiyon belirlendi (ulaşım, özel operasyonlar, stratejik işler) ve böylece dokuz adet birleşik muharip komutanlık kuruldu. Her birinin başına dört yıldızlı bir muharip komutan (combatant commander) getirildi. Komuta zinciri olabilecek en basit şekle indirgendi: Başkan-savunma bakanı-muharip komutan.

Görüldüğü gibi, komuta zinciri içinde Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları bulunmuyor. Çünkü harekât içinde yer almıyorlar ve o nedenle komuta yetkileri yok. Genelkurmay başkanı silahlı kuvvetlerin en yüksek rütbeli subayı ve görevi başkan ve savunma bakanına askerî konularda istişare sağlamak. Kuvvet komutanlarının görevi Genelkurmay başkanına yardımcı olmak ve ayrıca kendi kuvvetlerini teşkilat, eğitim ve donanım açısından hazır bulundurmak. Bu kuvvetler yukarıda belirtilen dokuz muharip komutanın emrine tahsis ediliyor ve kendi kuvvet komutanından değil, sadece muharip komutandan emir alıyor. Amerika'nın küresel askerî üstünlüğünün arkasında, demokratik kontrol ilkesine uygun; askerî komuta zincirini doğrudan (transfer edilmeden) işleten; koordinasyon sorunlarını en aza indiren böyle bir sistem var. Komuta zincirinin aracısız ve doğrudan olması, muharip yapı içinde yer almayan ve değişik kuvvetlerden gelen kurmayların oluşturduğu bir heyetin kendisine arzu edilmeyen özerk alanlar yaratmasının önüne geçiyor.

Önemli bir adım, Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'na (MSB) bağlanması. En uygun yaklaşım, konunun anayasa kapsamından çıkarılıp yasalara bırakılması. Ancak Genelkurmay'ın MSB'ye hemen bağlanması pratik nedenlerle zor. Çünkü MSB mevcut kapasitesiyle bu yükü taşıyabilecek durumda değil. Silahlı kuvvetler, özerk alanlarını mümkün olan en geniş şekilde korumak ister ve o nedenle devlet veya hükümet başkanlarına bağlı konumda bulunmayı tercih eder.
Askerî istihbarat ve eğitim

Dönüşümün bu kritik aşaması, iki önemli konuyla daha yakından ilgili. Askerî istihbarat ülkenin iç işleriyle ilgili olmamalı. Türkiye'de ve başka ülkelerdeki tecrübeler gösteriyor ki, aksi takdirde silahlı kuvvetlerin görev alanları dışına çıkarak ülkenin iç işlerine ve siyasete karışma eğilimi artıyor. O nedenle askerî istihbaratın sınırları çok iyi belirlenmeli. Diğer konu eğitim. Sivil-asker ilişkilerinin doğru temellere oturmasının en derindeki güvencesi, demokratik değerlere uygun bir zihniyet dönüşümü. Silahlı kuvvetlerin eğitiminde böyle bir gelişmenin önünü açacak müfredatlara yer verilmeli, engelleyici ideolojik unsurlar ayıklanmalı. Ayrıca, harp akademilerinde sivillerin eğitim alma imkânı genişletilmeli. Ancak, etkili bir savunma bakanlığı oluşmadan, askerî istihbarat ve eğitimle ilgili bu hususların tam anlamıyla başarılması zor.
TSK; değişik askerî kavramlar, teşkilatlanma prensipleri, silah standartları dâhil pek çok konuda Batılı ülkeler ve NATO ile uyum içinde çalışan bir kuruluş. Bu uyumun silahlı kuvvetlerin en hayati işleyiş ilkeleri açısından da sağlanmasının zamanı artık çoktan geldi.” [2]

AKP’li Haluk Özdalga’nın bu yazdıklarından:

1- TSK’nın komuta yapısını bozup, kuvvet komutanlarını ve Genelkurmay Başkanını sadece protokol mankeni olarak devre dışı bırakacak yeni ve yetkili “muharip komutan”lar zinciri oluşturmak ve bunları doğrudan Başbakana bağlamak

2- Böylece işbirlikçi iktidarlar eliyle TSK’yı Amerika’nın güdümüne ve kontrolüne sokmak

3- Askeri istihbaratı zayıflatmak, yani tabiri caizce Orduyu kör ve sağır konumuna taşımak

4- Türk Ordusunda, NATO’nun müdahil olmadığı hiçbir alan ve komutan bırakmamak

5- Bütün bu şeytani girişimlerin asıl anlamı ve amacı: NATO’ya bağlı tüm orduların ve iktidarların yularını ABD’li Siyonist Yahudi odakların avucuna tutuşturmaktı. Yani işbirlikçi iktidar üzerinden TSK’yı ABD Yahudi Lobileri yönetmiş olacaktı.
ABD’nin “Savaş Konseyi”nde büyük değişim: Yahudi Panetta Pentagon’un başına getiriliyordu:
ABD Savunma Bakanı Yahudi Robert Gates görevinden ayrılmadan önceki son resmi yolculuğu sırasında Newsweek dergisine, çarpıcı açıklamalar yapmıştı. Gates, ABD'nin dünya sahnesindeki hâkimiyetini kaybetmeye başladığını vurgulamıştı. Siyonist eski Savunma Bakanı, "Tüm yetişkinlik hayatım süresince ABD bir süper güçtü. Ekonomisi çok güçlü olduğu için sırtı hep pekti. Artık farklı bir devredeyiz. Açıkçası emekli olmamın nedenlerinden biri de bu, çünkü dünyayla ilişkisini sürekli daha da azaltmak zorunda olan bir hükümetin parçası olmak istemiyorum" diye sızlanması, ABD’nin çöküşe geçtiği anlamını taşımaktaydı. Gates, ABD'nin kaybetmesinden korktuğunu, ancak bunun gerçekleşmemesini umduğunu ve Pasifik'te dahi güçlü bir ABD’yi görmek istediğini hatırlatmıştı. Bunun ancak ABD’nin ve müttefik ülkelerin silahlı kuvvetlerinin yapısını gözden geçirilmesi durumunda başarılacağını hatırlatmıştı.

Afganistan'da Vietnam gibi kaybettik
Robert Gates, Afganistan işgali konusunda ise, Vietnam benzetmesi yapmıştı. Gates, Vietnam'da doğru stratejiye geç geçildiğini, aynı hatanın Afganistan'da da tekrarlandığını açıklamıştı.
Bu arada Amerika Birleşik Devletleri'nde 30 Haziran'da emekliye ayrılacak olan Savunma Bakam Robert Gates'in yerini alacak isim resmen açıklanmıştı. Başkan Barack Obama tarafından aday gösterilen, Merkezi Haberalma Teşkilatı'nın (CIA) Başkanı Yahudi Leon Panetta, Pentagon'un başına atanmıştı. Amerikan Senatosu'nca oybirliğiyle onaylanan Panetta, 1 Temmuz'da göreve başlayacak, Onun boşalttığı CIA koltuğuna ise ABD'nin Afganistan'daki ordusunun komutanı Yahudi David Petraeus oturtulacaktı.

İşte görüyorsunuz, ABD’nin savunma ve istihbarat kurumları tamamen Yahudilerin elinde bulunuyordu ve tüm müttefik ülke orduları da “demokratik değişim” palavrasıyla Yahudi güdümüne sokulmak isteniyordu.

AKP merkez ve il yöneticileri ve bölücü KADER temsilcileriyle sıkı fıkı olduğu bilinen ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Berna Keen’in kriptosundan yeni Meclis’in yol haritası olarak TSK’ya operasyon ve özerklik çıkıyordu:

12 Haziran genel seçimlerinden tam on gün önce ABD Ankara Büyükelçiliği'nden merkeze "Acil" kodlu bir kripto çekiliyordu. ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Berna Keen'in 2 Haziran günü "Çok gizli" notu düşerek çektiği bu kripto, ABD'nin seçimlerden sonra Türkiye'de işleteceği takvimin şifrelerini veriyordu. Büyükelçiliğin seçim tahminleri Yeni Meclis'te AKP, CHP ve BDP’nin nasıl yönlendirileceği, özerklik için hangi planların işletileceği, Özerklik tartışmasının uluslararası zemine taşınma prosedürleri, TSK'ya yeni operasyonların hedefi hepsi bu kriptoda yer alıyordu.

TSK'ya operasyona devam talimatı
"Çok gizli" kripto, TSK'ya karşı dozu gittikçe artan operasyonların nasıl bir boyut kazanacağını gözler önüne seriyordu. İşte kriptodaki TSK operasyonun satır başları:

"Türk Silahlı Kuvvetleri muvazzaf personeli ile ilgili plan uygulamaları beklenen gelişmeler doğrultusunda oluşmaktadır. İnisiyatifleri nötrdür. Aksi gelişmeler hususunda herhangi bir emare bulunmamaktadır. Genelkurmay eski başkanlarının yargılanmaları hususunda hukuki alt yapı hazırlıkları tamamlanmak üzeredir. Yargılamalar hızlanacaktır. (LS plan) Profesyonel ordu çalışmaları tamamlamak üzeredir."

Özerklik planı
Kripto, ABD'nin ?? planı ve "Özerlik" ilanı için işletilecek takvimle ilgili önemli bilgiler de içeriyordu: "Bağımsız ?? milletvekilleri çok sert muhalefet yaparak bölgesel özerklik konusunda etkili bir konumda tartışmalı; bölgeye, gelişmelere göre yeni plan önermeler etkin kılınmalıdır. Yerel özerklik, mahalli idareler planlarına işlerlik kazandırılmalı. Ülkedeki ?? ofislerinin sayısı çoğaltılmalı."

Keen, özerlik tartışmalarının uluslararası zemine taşınması ve şu adımların atılması gerektiğini belirtiyordu: "Avrupa'da ?? egemenlik hareketi ofislerine gereken düzenleyici katkılar uygulamaya sokulmalıdır. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'nde "?? Temsilci Masası" mutlaka gündeme getirilmelidir. Var olan işlevsiz ofislere aktiflik kazandırılmalıdır.”

ABD’nin TSK planının ayrıntıları
TSK ya operasyonun boyutu, kriptoda yazılan Genelkurmay eski başkanlarının yargılanması ve profesyonel orduya geçişle sınırlı kalmıyordu. Çok daha kapsamlı planın ayrıntıları şunlardı:

· Asker sayısı 250 bine indirilip azaltılacak.
· Zorunlu askerlik daraltılacak.
· Genelkurmay Başkanı Savunma Bakanına bağlanacak.
· Milli duruşlu subayların bir kısmı davalarla saf dışı bırakılacak.
· Diğerleri yüksek ikramiyelerle özendirilip emekliye ayrılacak.
· Kalan subaylar sözleşmeli olacak.
· Bütün subayların terfi ve tayinini, performansa ve sadakate göre hükümet yapacak.
· Ordu iç güvenlikten uzaklaştırılacak.
· Jandarma İçişleri'ne bağlanacak.

ABD’nin yeni TSK projesi tıkır tıkır işliyordu
"Bir ülke silahlı kuvvetlerinde suya tirit gerekçelerle onlarca general esir alınıp zindanlara anlıyorsa, bilinmelidir ki o silahlı kuvvetler tasfiye ve de yeniden inşa edilme sürecindedir. Milli devletin vazgeçilmez teminatı olan TSK, adım adım çökertilmektedir. Hasdal'a hapsedilen muvazzaf general sayısının 50’ye yaklaşması bunun somut delilidir. 'Darbeden yargılanıyor' gibi iddialar komiktir. İşte 28 Şubat Darbesini yapanlar ve AKP’yi iktidara hazırlayanlar ortadadır ki onlara hiç ilişilmemektedir. Darbe hesaplaşması ambalajıyla TSK'yı sindirme ve dönüştürme faaliyeti yürütülmektedir. Yargı dahil bütün kurumları fetheden AKP'nin yeni hedefi TSK'nın ele geçirilmesidir. Tam 3 yıl boyunca yapılan yayınlar, aşağılamalar ve tutuklamalarla önce korkutup sindirdiler, bugün dönüştürme aşamasına gelinmiştir. İşte Hüseyin Gülerce YAŞ'ı işaret ederek bu hedefi açıktan dillendirmiştir ve Projenin gerçek sahibi ise AKP değil, ABD'dir."

Hüseyin Gülerce: ‘28 Şubat ayıbı, Gülen dönünce bitecek’ diyordu!
"Türkiye 'sivilleşme-demokratikleşme alanında ve halkın iradesinin yönetime yansıması ve saygı duyulması' yolunda önemli bir mesafe aldı. Ama 28 Şubat surecinin etkileri tam olarak geri döndürülemedi. O dönemde medyamızın bir bölümünde nereden servis edildiği belli olmayan kasetlerle başta Fetullah Gülen olmak üzere birçok isme karşı 'infaz' mekanizmaları harekete geçirilmişti Amaç belliydi; bu insanları saygı gördükleri toplumdan ayrıştırmak, koparmak ve yalnızlaştırmak… Evet, çok açık ve net yazıyorum: Türkiye'nin 'gerçek bir demokrasi yolunda' daha hızlı ilerlemesi için Gülen'in dönmesi ve her şeyin 28 Şubat öncesi gibi kaldığı yerden devam etmesi gerekli. Bu noktada siyasi otoriteye çok Önemli bir görev düşüyor; başta Gülen olmak üzere, bu ülkeden ‘zorla tecrit edilen’ herkesin, buradaki sevdiklerine kavuşmaları için ‘güven verilmeli’ ve bu 'son adım' mutlaka ama mutlaka atılmalı..."

Gülen’e göre cemaatin önünde tek problem vardı: Kim bu küçük fakat tesirli grup?
Fetullah Gülen ise: “Türkiye’de, kısmen birtakım harici tesirlerle de birlikte kardeşçe yaşamadan rahatsız olan ve bunu menfaatlerine aykırı bulan çok küçük fakat tesirli grup var” demişti. Peki, ama bu küçük grup kimdi? Gülen buna açıklık getirmemişti.

Fetullah Gülen bu demeci, Almanya'da Türkçe-Almanca yayın yapan Deutsch Türkische Nachrichten haber sitesinden Michael Maier'e vermişti. İşte o söyleşi:

Soru: Türkiye'de Kemalistler ile Müslümanlar arasındaki uçurum hep devam edecek mi?
F. Gülen: Bu soru, Kemalistler içinde Müslümanların, Müslümanlar içinde ise Kemalistlerin olmadığı veya bu iki kesimin birbirinin tamamen zıttı olduğu gibi bir düşünceyi barındırmaktadır. Yani ne Türkiye'de Müslümanlar ve Kemalistler olarak her bakımdan ayrışmış iki gruptan söz edilebilir ne de bu iki grup arasında kapanmaz uçurumların varlığı söz konusu edilebilir. Biz, kaynaşmış bir mozaik niteliğine sahip bir "imparatorluk" toplumunun mirasçılarıyız. Fakat ne yazık ki Türkiye'de, kısmen birtakım harici tesirlerle de birlikte kardeşçe yaşamaktan rahatsız olan ve bunu menfaatlerine aykırı bulan çok küçük fakat tesirli grup var. Yoksa ayrışmış Müslümanlar ve Kemalistler diye iki grup yok.”

Bu arada asıl sorulması ve üzerinde durulması gereken konu şudur: Fetullah Gülen’in “çok küçük ama oldukça etkili” gördükleri bu grubun gücü nereden kaynaklanıyordu?

Fetullahçıların arkasında dünyanın süper gücü zannedilen Amerika bulunduğuna göre, onların bile söz geçiremediği ve Fetullah Gülen’in dönmesine izin vermediği bu grup, kimlerden oluşuyordu ve hangi düşünceyi taşıyordu?
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Turkey10
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Gencat10
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Pro1010
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” 290407


“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

! Ordusuz devlet, milletsiz ümmet!

Mesaj tarafından İlteriş Kağan C.tesi 6 Ağus. 2011 - 8:20

Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP’un) yol haritasını bir tek tümceyle özetliyoruz: “Ordusuz devlet,devletsiz millet, milletsiz ümmet”

“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Ordusuz-devlet-milletsiz-ummeta0316436d9

BOP’un eşbaşkanı, aslında bu yol haritasını uygulamaya çalışmaktadır.Çalışma-

başarısı için,yol haritası üzerindeki engellerin kaldırılması gerekiyordu. Huku-kun hukuksuzlaşması, Ergenekon, Balyoz türü sanal (dijital) suçlamalarla bir yandan korku toplumu yaratmak öte yandan ulusun can damarı dinamiklerinden yoksun bırakmak gerekiyordu. Seçkin yazarların, öğretim üyelerinin, ordunun komuta kademelerinin tutuklanmaları, ordunun saygınlığı ve güvenilirliğini yok etme girişimleri, kozmik odada giren yargıcın neyi aradığını ne bulduğunu kendisinden başka kimsenin bilmemesi, seçildiği anda dokunulmaz olması gere-ken milletvekillerinin tutukluğunun sürmesi, yayınlanmayan el yazması kitap-lara el konulması nedensiz değildir. Hiç kimse bu operasyonların “hukuksuz” olduğunu da ileri süremez. Çünkü hukukun hukuksuzlaştırılmasıyla, “iktidar hukuku” yaratılmıştır. Hukuk, öylelikle ele geçirilmiş, zapt edilmiş, işgale uğramıştır. Bugün Türkiye’nin yargı sisteminde adaleti aramak ve bulmak artık olanaklı değildir. Bir süre sonra hukuk ta “meta dolaşımı” koşullarının içine yerleşecek, kimsenin kuşkusu olmasın.

Bugünkü hukuksuzluğun ortaya çıkardığı tutuklamalar, aslında ordusuz devlet, devletsiz millet ve milletsiz ümmet yaratmanın gereğidir. Yeni Osmanlılık akımıyla da bunun toplumsal alt yapısı tezgahlanmakta. Ümmetleşen toplumu Ilımlı İslam Cumhuriyeti’nin federatif yapısına ulaştırmakta artık hiçbir engelin kalmadığı sanıldığı bir gün Mustafa Kemal’lerin doğmayacağını hiç kimse bugünden ileri süremez.

Genelkurmay Başkanı Sy.Koşaner ve Kuvvet Komutanlarının birlikte istifa etmeleri, BOP’un “Ordusuz devlet” boyutuna kaşı çıkışın ilk aşaması olarak değerlendirilmelidir. Aslında geç kalınmıştır. Böylesi bir davranışı bundan önceki Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarından beklerdik. Türk Ordusu kendisini ve Mustafa Kemal’in Cumhuriyetini korumanın bilincinden uzaklaştırılamayacağını Genelkurmay Başkanı Sy.Koşaner ile Kuvvet Komutanları kanıtladılar. AKP’nin yalakaları bu erdemli eylemi emekli edileceklerdi, istifalarını sundular biçiminde yorumlamaya çalışacaktı elbet.

AKP iktidarının yönetimini faşizm olarak niteleyen kimi yazar ve parti sözcülerine de rastlamaktayız. Ne denli yanlış. Faşizm çok ciddi ve iç tutarlılığı olan bir yönetim biçimidir. Dışardan ve içerden gelecek müdahelelere kendine özgü kurallarıyla karşı koyar. O nedenle emperyalizme de boyun eğmez. Yine kendine özgü yönetim biçimini ve o yönetim biçiminin hukukunu oluşmuştur. Kurallarından ödün de vermez. Bireylerin temel hak ve özgürlükleri söz konusu olamaz, çünkü onlar faşizmin kullarıdır. AKP iktidarında da temel hak ve özgürlükler söz konusu değildir çünkü bireylerin tümü, kendisini devlet sanan AKP hükümetinin kulları olmak zorundadırlar. “Taraf olanlar bertaraf olurlar.”BOP eşbaşkanının sözüdür bu ve bu sözünün sahipliğini üstlendiği için karşı tarafta ya da tarafsız olanların bertaraf edildiği süreci başlatmıştır. Faşizmin temel özelliklerinden olan, iç tutarlılığa da AKP iktidarında rastlana-maz.Kural, sistem, tutarlılık türündeki nitelikleri göremezsiniz.. Kendi içindeki tutarsızlık, kuralsızlık sadece kaos yaratır ve hiç kimse hangi kural gereğince yarın ne olacağını bilmediği koşulları yaşar. O nedenle AKP iktidarı, oluşturduğu hukuksuzluğun hukukunu bile ciddiye almayan tutarsız bir yönetim yapısını ve o yapının tutarsız siyasetini ve o siyasetin kuralsızlığını yaratmıştır.

Düşün, karar söylem birlikteliğinden de olabildiğince uzaktır. O nedenledir ki, ABD-AB, bugünkü Türkiye’yi kendi amacına uygun yol haritası içine çekmeyi başarmıştır. Abdullah Öcalan, Yugoslavya’da Tito’nun ölümünden sonra kitlesel soy kırım uygulayan Slobodon Milosoviç’in proto tip benzeridir. Eğer o, bugünABD’de olsaydı, çoktan iç savaş suçlusu olarak cesedi yerin altına gömülmüştü. ABD’ nin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yeltenenlerin yazgısı, yerin altında çürümektir. Oysa şimdi o aynı ABD’nin maşası olarak BOP’un eşbaşkanının yardımcısı gibi görüş “alış-veriş”i içindedir.Tasarladığı yol haritası ise “ordusuz devlet, devletsiz millet ve milletsiz ümmet” tasarımı ile örtüşüyor. Bu tasarım, aslında güncelleşen Sevr dayatmasının kendisidir. 1919’un o meş’um antlaşmasına imza atanların torunları mı ülkeyi yönetiyor biçimindeki bir kuşku, yurtseverlerin yüreğini dağlamaya başlamıştır. Yeniden “0rdu ulus devlet” bütünlüğünü sağlayacak kadrolara gereksinim var. Bu gereksinimi “kuvveden fiile” geçirecek Mustafa Kemal’ler doğacaktır bir gün, belki yarın, yarından da yakın, kuşkunuz olmasın.

Faşizm müsveddesi siyasal iktidarın karşısında,ulusalcı güçlerin birlikteliğine özlemle :
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Turkey10
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Gencat10
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Pro1010
“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” 290407


“Sakın aldanmayın ve yılgınlaşmayın: Tsk sağlamdır!” Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz