ADD Düşmanlığının Arkasındaki Güç

[İlteriş Kağan]

Küresel kıraliyetçi yönetimlerin bir çoğu, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını veren Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin de olduğu gibi masondur.



ADD Düşmanlığının Arkasındaki Güç
1998’lerdeki
evrenkent yıllarımda, her köşede bir cemaat evinin türemeye
başladığına şahit olmaktaydım. Her cemaatin farklı bir önderi, farklı
bir din yorumu vardı. Ama hemen hepsinin birleştiği noktalardan biri de
Atatürkçü Düşünce Derneği’ni öcü ve düşman olarak göstermekti.
Türkiye’nin en ücra köşesinden onların yurtlarına ya da cemaat evlerinde
kalmak zorunda kalan gençlere ADD ve Atatürk düşmanlığı aşılandığına
çok kez şahit oldum.



Tekke ve zaviyeler kapatılmıştı, ne var ki 1980 darbesi sonrası
bunların yerini cemaat ve tarikat evleri almaya başlamıştı. Bu evlerde,
okuldaki Atatürkçüler, çağdaşlar, Türkçüler ve hatta Atatürk rozeti
takan öğrenci ve öğretmenler fişleniyordu. Cumhuriyet değeri taşıyan
aydınlara münafık, komünist, dinsiz, kefere gibi çamur atılarak,
cemaatteki bilgisiz kimselerde bu kişilerin şahsına ve söylediklerine önyargı oluşması sağlanıyordu.



Ve birgün bu cemaatleri güdenlerin Vatikanla, Batı sömürgeciliği ile
el ele kol kola olduğuna öyle olmayanlarında ev hapsine sokulduğuna
şahit olduk.Bu cemaatlerden nurcular da gizli ??çülük hakimken,
esrarengiz bir kazada vefat eden Esat Coşan’ı sevenler daha çok milli
hassasiyete sahipti. Zübeyir Kandıra’nın ‘Fethullah’ın Copları’
kitabında, bu tarikat evlerinde yetişen polislerin, Devlet’in en önemli
birimlerde görev yaptığını ibretle öğrendik. Batı sömürgeciliği bu
tarikatlarla ektiği tohumların meyvasını toplamaya son yıllardaki
işbirlikçi yönetim sayesinde başlamıştır. Önce millicilik terör kapsamı
altına alınmış, daha sonra da tarikatçıların tarikat evlerinde
fişlediği Atatürkçü Düşünceye sahip olanlar terörist muamelesi ile
tutuklanmaya başlanmış, ADD başkanı Eruygur gibi üst düzey görevde
bulunmuş bir Paşa da terör örgütü kurup yönetmekle suçlanıp tutuklanıp,
cezaevine gönderilmiştir. Bu terör örgütü nedir? Acaba ADD mi kast
edilmektedir? Atatürkçü düşünce denilen düşünce kuvayi milliyenin
eseridir. Bu milletin öz değerlerinden doğmuş, öz değerlerini korumak
ve geliştirmek için anti emperyalist bir savaş sonrası şekillenmiştir.






Bu düşüncenin teröristlik olarak gösterilmesi yeni değildir. Kurtuluş
savaşı esnasında hem Batı devletleri hem de içerdeki işbirlikçiler,
kuvayi milliyecileri asi militan olarak kabuletmiş, onları her fırsatta
kanun kaçağı olarak göstermiştir. Geçtiğimiz bu dönem o günleri
andırmaktadır. 1919 yılında Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in kellesini
isteyenler, bugün başkalarının kellesini istemektedir.


AB
ve ABD güdümlü adamları hakkındaki en ufak soruşturmada açıklama
üzerine açıklamada bulunmakta, AB’li görevliler Ankara’ya baskın vari
çıkartmalarda bulunmaktadır. Türklüğe karşı çifte sıtandartı ayyuka
çıkmış AB’nin sözde insan hakkı savunucuları birçok üst düzey yazar,
siyasetci, asker ve dernek görevlisinin bir yılı aşkın süreden bu yana
özgürlüklerinden alıkonulmasına tek söz etmemekte hatta destek
vermektedir. Ergenekon tertibi sürecinde örgütün maddi destekçisi olduğu
iddiası ile bir yılı aşkın süreden bu yana tutuklu bulunan Kuddusi
Okkır’ın yaşadıkları, Türkiye’nin haksızlıklar ülkesine dönüştüğünün en
bariz göstergesidir. Aynı olayda sözde insan hakkı savunucularının
sessiz kalması da Batı demokrasinin çifte sıtandartını açıkca ortaya
sermektedir. Örgütün maddi destekçisi olarak gösterilen Okkır’ın
hastahane parasını ödeyemecek durumda hayata gözlerini yumması, atılan
iftiranın boyutlarını göstermektedir.



Hanımının
ifadesine göre kahrından hasta olan Okkır, hapishaneye sağlıklı
girmiş, vefat ederek çıkmıştır. Kuddusi Okkır olayı, Türkiye için hem
bir hukuk sıkandalı hem de insan hakkı ayıbıdır. Bir insanın
hapishanede tutulması için koşullar bu kadar basit olmamalıdır.
Şüphelenilen her insan özgürlüğünden alıkonulamaz. Okkır sağlığından
olmuştur, kimileri de itham altında kalmış ve özgür günlerinden mahrum
olmuşlardır. Okkır ağır kötürüm (kanser) hastalığına yakalandığı
hapishanede zor koşullar altında bırakılmıştır. Hastalığının ilerlemesi
hızlanmış, sağlık durumu göz önüne alınmamıştır. Eşi üç hafta
kocasının hangi hastahanede bulunduğunun bile kendisine
bildirilmediğini, en sonunda bir sedye üzerinde kendisine teslim
edildiğini anlatmaktadır. Milletimize hizmet ettiklerini ifade eden
hanımefendi, bu acılı gününde halen bu millete hizmet edecekleri
belirtmektedir. Bu soylu davranış tüm vatandaşlarımıza örnek olmalıdır.
Yukardaki resimler yaşanan sıkıntının en bariz göstergesidir. Allah
hanımefendiye sabır versin.



Dışarda yaşam devam ettiği için içerdeki kişinin bakmaktan sorumlu
olduğu ailesi ya da yürütmesi gereken işleri olduğu muhakkaktır. Peki
bütün bunlara ne olacaktır? Bir şahsın işine ve ailesine verilen maddi
hem de manevi zararı kim karşılayacak? Bu tür hukuki durumlarda eğer
şahıs masum çıkarsa çok yüksek tazminat ödenmelidir. Sadece bu davada
değil her davada bu kural uygulanmalıdır.



O cemaatlerin hedeflerindeki Türk Ordusu ve ADD’ye yönelik küresel
baskıların ve içteki tertiplerin en üst düzeye ulaştığı bugünlerde, o
cemaatleri kuranların aslında Batı sömürgeciliği olduğunu görülmelidir.
Çünkü Cumhuriyet ilkeleri bu ülkenin bekası için tek çıkar yoldur,
herşeyden önemlisi bağımsızlığın güvencesidir. Yine Türk Ordusu bu
ülkenin bütünlüğünü koruyacak en önemli kurumdur. Sömürgecilik, bu
sebeple bu iki değere, halkın en hassas karnı olan dini kullanarak
saldırmaktadır. Şirket gibi yönetilmek istenen Türkiye’de, halkı daha
kolay baskı altında tutabilmek için kırallığa ya da hilafete benzer bir
yönetim oluşturmak isteyen sömürgeci devletler, Türkiye’nin Humeynisini
de hazırlamışlardır. Milli ve devletçi ülke yönetimleri, şirketlerinin
o ülkedeki hesaplarını bozacağı için kendi denetimlerindeki
kırallıkların oluşması, kendi çıkarları için gereklidir. O sebeple BAAS
düzenini yıkmışlar, Suriye’de de yıkmaya çalışmaktadırlar. Diğer
taraftan çok daha anti demokratik olan Suudi kırallığına yönelik tek
olumsuz girişimleri yoktur. Bir aileyi satın almak, bir milleti satın
almaktan çok daha kolaydır. Aile tarafından yönetilen ülkeler
oluşturmak bu noktada işlerine gelmektedir. Buna da küresel
kıraliyetçilik demekteyiz.


Küresel kıraliyetçi yönetimlerin bir çoğu, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını veren Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin de olduğu gibi masondur. Yani Atatürkçülere destek vermeyen ama dincileri destekleyen; Batılı devletlerin yönetimleri mesela Buş veya Sarkozi gibi birçok devlet başkanı masondur.
Her önüne gelene balıklama Yahudi ya da mason damgası vuran dinci
basın ya da dinci yaygaracılar önce bunun hesabını görmeli, girdikleri
yanlış yoldan acilen geri dönmelidir.
Savakcan


Okkır olayı: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9367010.asp?gid=229&sz=83009
Sabri Efendi: http://www.tumgazeteler.com/?a=2565278
Şehit Kaymakam Kemal Bey: http://tr.wikipedia.org/wiki/Bo%C4%9Fazl%C4%B1yan_Kaymakam%C4%B1_Kemal_Bey