¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği

Aşağa gitmek

Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği  Empty Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği

Mesaj tarafından GökBörü Salı 31 Ocak 2012 - 3:41

Arkadaşlar İthalattan ziyade ihracattırki memleketi zengin yapacaktır...

Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği

Başrollerini Antony Qouin ve İrene Papas’ın oynadığı, 1964 Amerikan-İngiliz-Yunan ortak yapımı bir film, 1965’te 7 dalda Oscar’a aday gösterilmiş ve 3 dalda ödül kazanmıştı. Kuzey Atlantik seyircisini Akdeniz’le buluşturan bu film, aslında Yunan adalarını dünyaya tanıtan bir tür ulusal reklam projesiydi. Berrak mavi koyları, beyaz boyalı evleri ve film boyunca eksilmeyen güneşiyle görücüye çıkan Yunan adaları, soğuk kuzeyliler üzerinde “kim bilir” nasıl bir etki bırakmıştı.
Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği  Ataturku-satarak-dis-borc-odemek

Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği

Başrollerini Antony Qouin ve İrene Papas’ın oynadığı, 1964 Amerikan-İngiliz-Yunan ortak yapımı bir film, 1965’te 7 dalda Oscar’a aday gösterilmiş ve 3 dalda ödül kazanmıştı. Kuzey Atlantik seyircisini Akdeniz’le buluşturan bu film, aslında Yunan adalarını dünyaya tanıtan bir tür ulusal reklam projesiydi. Berrak mavi koyları, beyaz boyalı evleri ve film boyunca eksilmeyen güneşiyle görücüye çıkan Yunan adaları, soğuk kuzeyliler üzerinde “kim bilir” nasıl bir etki bırakmıştı.

Yunan Adlarının Markalaşması:

“Zorba”nın yorgun Atlantiklilerin yaralı ruhunu sıcak Akdeniz’in mavi sularına doğru sürükleyen fon müziği de ünlü Yunanlı besteci Mikis Teodorakis tarafından yapılmıştı.

Yunanlılar, Aristo, Eflatun gibi “düşük maliyetli” tarihi markalardan sonra Yunan adalarını ticari bir marka haline getirmekle iyi mi yapmışlardı? Bu şimdilik belli değildi; ancak 45 yıl sonra Yunan ekonomisi batmaya başlayınca, kuzeyli alacaklıların aklına önce Yunan adalarının gelmesinde “Zorba” filminin katkısı büyüktü.

İcra avukatının, önce beyaz eşyaya saldırması gibi Yunan adalarının haraç mezat satılması girişimi, bize de önce bizim KİT’lerin AKP tarafından hızla satışını, sonra yabancılara toprak satışını ve bankaların hızla elden çıkarılmasını hatırlattı. Adalar masaya sürüldüğünde biz Yunan’a nasıl acıdıysak, Harran parsellendiğinde bazıları da bize de öyle acımış olmalıydı.

Adaların Değeri:

Yunanistan’ın yaklaşık 6.000 adası var. Bunların 227’si insan yerleşimine elverişli… 5 Bin dönümlük yani 5 kilometrekarelik Nafsika adasının fiyatı, 15 Milyon Euro. Km2’si 3 Milyon Euro’ya geliyor. Dönümü 3.000 Euro yani 6.000 TL. Mantıklı bir rakam…

225 adanın toplam yüzölçümü, yaklaşık 25.000 Km2. Haydi Girit ve Rodos’u da katalım: 35.000 Km2, Yani 700 Nafsika adası büyüklüğünde. Toplamda bizim Trakya kadar adası var adamların. Bu durumda toptan pazarlığı, manzara farkını, mesafeyi filan hesap ederek kaba bir rakam çıkardığımızda Ege’de medeniyet girmiş Yunan adalarının toplam satış bedelinin Yaklaşık 105 Milyar dolar olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’deki Özelleştirmenin, Yunan Adalarıyla Mali Mukayesesi:

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının rakamlarına göre Türkiye’de kamunun yani halkın malı iken şu anda özel şahıslara ait olan mali varlıkların toplam bedeli 42,5 Milyar Dolardır. Bu özelleştirmenin 7,5 Milyar Doları Özal dahil eski hükümetler döneminde yapılmıştır.

Son 8 yılda sadece AKP Hükümetleri döneminde yapılan özelleştirme toprak satışları dahil 33,5 Milyar Dolar olduğuna göre son 8 yılda “Yunan adalarının Üçte Birine denk” gelecek bir kamu varlığını elden çıkardığımız ve dış borçları bu şekilde ödediğimiz anlaşılmaktadır. Bu miktarın “gayrimenkul” olarak karşılığı, iyilerinden “75 Yunan adası”dır. (1)

Hükümetin, ÖSYM olayında olduğu gibi sehven kopya verme, “Apo’yla Müzakere” olayında olduğu gibi sehven siyasi şerefsizlik yapabilme potansiyeli dikkate alınırsa bu Milyar dolarların ne kadarının dış borçlara, ne kadarının iç ceplere gittiği de merakımızı tahrik eden bir husus olabilmektedir. Dış Borçların bu 8 yıllık dönemde iki katına çıkması, bu şüpheyi tahrik eden bir diğer faktördür.

Devletler ağır dış borç altına girip, bir de iflas edince, global hırsızlar, o devletin en kıymetli değerlerine saldırıyor ve Petrol ve maden gibi, yükte hafif pahada ağır ne varsa alıp görüyorlar. Bu yüzden Yunanlıların 1960’larda mal beyanında bulunurken işe adalardan başlamaları pek de hayırlı olmamıştır.

Bizde ise en büyük markanın Atatürk olduğunu fark edebilmemiz için Devletçiliğin ne olduğunu anlamak ve Milliyetçilikle Laikliğin istikrarında Atatürkçü eğitim sisteminin rolünü iyi öğrenmemiz gerekir. Atatürk ilkeleri, sadece ekonomik açıdan değerlendirsek bile:

1- Devletçilik, dış borç ödemek için çalışıp kaynak yaratmak yerine Devletçi Ekonominin hazır tesislerini ve kamu arazilerini satmayı tercih eden AKP hükümeti için büyük bir engeldir.

2- Milliyetçilik, Kuzey Irak’taki ihaleleri kapmak için demokrasi adı altında ilkesizlik yarışına girişen TÜSİAD ile MÜSİAD için büyük bir handikaptır.

3- Halkçılık, AB’nin, ABD’nin, kapitalizmin ve Malthus-Karl Popper ekolünden gelen acımasız banker Soros’on sevmediği bir duygusallıktır.

4- Laiklik, Türk Milletinin akıl ve bilim merkezli kartezyen, sorgulayıcı insan yetiştirmesi nedeniyle hem iktidarlar hem de global egemenler için “istenmeyen ilke”dir.

5- Cumhuriyetçilik, Demokratların ve Liberallerin yolunu tıkayarak, sermayenin rahat dolaşmasına engel olduğu için sevilmemektedir.

6- İnkılâpçılık, tüm bu ilkelerin zırhı ve mahfazası olduğu için rahatsızlık vermektedir.

Öyleyse birileri, Türkiye’ye şunları demiş olmalıdır: “Bu kadar borcunuz varken Atatürk ilkeleri ile yaşamak sizin için lükstür, onları satacaksınız.” Son sekiz yılda yaşananlardan sonra bu ilginç yaklaşım daha anlaşılır hale gelmiştir. Türkiye’yi taşeronlar kullanarak Atatürk ilkelerinden uzaklaştırmanın, Yunanlılara ada sattırmaktan bir fakı yoktur.

Önce 75 Yunan Adası Büyüklüğündeki Devletçilik Satıldı:

Türkiye Cumhuriyeti, DPT’nin 24 Ocak 1980 kararlarıyla bir devlet politikası olarak başlattığı özelleştirme hamleleriyle Atatürk’ün Devletçilik ilkeleri sayesinde birer kamu varlığı haline gelmiş Kamu İktisadi Teşekküllerinin özellikle zarar edenlerinden başlayarak satılması işlemini başlattı. Özal zamanında yastık altı sermayesini de ekonomiye kazandıran bir duyarlılıkla yürütülen özelleştirme, genellikle Anonim Şirket hisse senetlerinin halka arzı şeklinde yürütülüyordu. Soğuk savaşı kapitalistlerin kazanacağı öngörülmüş ve tek kutuplu liberal dünyaya doğru yelken açılmıştı. Sonra bu iş tamamen kontrolden çıktı ve köşe dönücü yandaşlar, kamu mallarını talan etmeye başladılar. 1982 Anayasasında Devletçiliğe özellikle yer verilmedi. Böylece yetkililer, özelleştirmeden dolayı Anayasa suçu işlemekten kurtulmuş oldular.

Sıra 5 Yunanistan Büyüklüğündeki Milliyetçiliğe Gelmişti:

Dünya Bankası ve IMF direktörlerinin gözünde Atatürk İlkeleri, ülke kaynaklarının yabancı sermayeye açılmasını tam olarak engellemese bile iş adamlarının ve borç tahsildarlarının manevra alanını daraltıyordu. Mesela, Bağdat’ta ihale var veya Kuzey Irak’ta petrol var diye “aşiret reislerine” yüksek devlet protokolü uygulanması, Atatürkçü hariciyenin geleneklerine aykırıydı. Ayrıca gelenek izin verse Genelkurmay izin vermiyordu. Yanlış yapanı Atatürkçü yüksek yargı, “Yüce Divan olup” çiziyordu. Askerlerdeki “paranoyalarla beslenen” Atatürkçü muhafazakârlığın üstü çizilmeli, bu yarı askeri duruma PENTAGON tarafından bir çare bulunmalıydı. Amerikan Büyükelçiliğinin bu konuda bazı hainlerin desteğiyle uzun ve acil kodlu raporlar hazırladığı Wikileaks’tan anlaşılıyor.

Bir dizi provokatif cinayetten sonra 2008’de Milliyetçiliğe karşı savaş başladı. Önce askerler tarafından siyasi beyanat vermenin vatan hainliği, Menderes cellâtlığı, halk düşmanlığı olduğu kitleye pompalandı. Öyle ki 27 Mayıs’a “Ak Devrim” diyen sosyal demokrat ağızlardan “Demirkırat” belgeselleri, Menderes ağıtları tekrar tekrar duyulmaya başladı.

CIA, 2002’den sonra Ortadoğu’da 1000 Kuzey Iraklı peşmergeyi Guam adasına götürerek özel eğitime tabi tutmuş ve bu evcilleştirilmiş hizmet kölelerini tekrar bölgeye bırakmıştı. Türkiye’de ise zaten 150 yıldır tüp bebek yetiştiren Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi gibi kurumlar vardı. Onları taklide çalışan Bilgi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi gibi liberal ekol mensupları da hızla çoğalıyordu. Ancak Türk halkı, ruhunu Sam Amca’ya teslim etmiş bu “şampanyacılara” sandıkta şans vermiyordu.

Sandıkta en fazla şansı olan Erbakan’ın çırağı olan İslamcılardı. Üstelik Nur Cemaatinin özellikle Fethullah Gülen kolu, askeri bir disiplin içinde çalışıyordu. Öyleyse bunlardan 1000 tane alıp eğitmeye gerek yoktu. Sadece liderleriyle anlaşıp kızağa çekmek yeterliydi. Üstelik dünya çapında 1000 okul kuran bu “modern tarikatin” varlığını koruması için Amerika’nın onayına ihtiyacı vardı. Yapması gereken tek şey, ılımlı İslam projesine destek vermek, radikal ve milliyetçi hareketlere karşı durmak ve elindeki güce alacağı CIA desteğiyle Türkiye’deki Atatürkçü çelik çekirdeği kırmaktı. NED (2) fonları da bu işe tahsis edilebilirdi.

Orduya nüfuz edemeyen cemaat, polis, yargı, meclis, hükümet güçlerini koordine ederek 2008’de haham bozuntusu bir “gay”i piyasaya sürerek Ergenekon operasyonunu başlattı. Sonra aynı süreçte CHP liderliği yeniden tanzim edildi. Atatürkçülerin sesi soluğu bir süre sonra kesildi. Meydanda Milliyetçilik adına sadece Genelkurmay ve MHP kalmıştı. Genelkurmayın Kuleli Harbiye ekolü, MHP’nin de Ülkücü damarı, bu kurumların tepe noktalardaki operasyonlarla manipüle edilmesini engelliyordu. Yani evlat babasını tanıyor, çakma liderlere itibar etmiyordu.

Türkiye’nin Blok Satışını MHP Engeller:

Türkiye’yi Yunan adaları gibi alıp satmak isteyen global bankerlerin önündeki en büyük iki engelden biri olan Türk Genelkurmayı, “darbecilik ve kendi camiini bombalama” gibi ithamların baskısı altında siyasi ağırlığını kaybetmiştir.

Bu yüzden MHP’nin, Türkiye’nin bütünlüğünü ve Türk Milletinin doğal kaynaklarını koruma yönündeki sorumluluğu bir kat daha artmıştır. Yani subay hanımlarının dediği gibi vardiya lojmanın dışına yabancı hanımefendilerde değil, Türk Milletinin fedakar seçmeninde ve Ülkücülerdedir. MHP, 12 Haziran’a kadar sadece siyasi rakiplerinin ve yandaş kalemlerin hücumlarını göğüslemekle kalmayacak, Engin Alan örneğinde olduğu gibi TSK’nın kahramanlarını da sırtında taşıyacaktır.

Düşmanı boş ver, kendi içindeki Tarih bilinci gelişmemiş, Ülkücülükten nasibini alamamış hizmet sektörü meşrepli tabansız kasaba siyasetçileri bile rahatsız olsa da…

Vardiya bizdedir…


Şükrü ALNIAÇIK
GökBörü
GökBörü
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği  Azerba10
Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği  Gencat10
Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği  Pro10
Yaş Yaş : 44
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Azerbaycan
Lakap Lakap : kaan
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 13/09/80
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Türk Ülküsü
İletiler: İletiler: : 1035
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 16/06/11
Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği  Pro1010
Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği  617300
Atatürk’ü Satarak” Dış Borç Ödemenin Dayanılmaz Hafifliği  Ile10

https://www.teknoloji-gunlugu.com/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz