¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya

1 sayfadaki 4 sayfası 1, 2, 3, 4  Sonraki

Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:28

Doç. Dr. Haluk BERKMEN

Sizlere uzunca bir yazı dizisi halinde Maya kültürü hakkında kendi görüşlerimi aktarmayı düşünüyorum. Bu bakımdan yazılarımı numaralamayı uygun buldum. İlk iki resim "Hitit Güneşi" ve "Maya-Aztek" simgeleri ile ilgili.

İki adet boğa boynuzu üzerinde duran Hitit Güneşi ve güneş ile bütünleşmiş üç adet damga. Bunlardan birini ayırıp altta ayrıca belirttim. Bu damganın anlamını şöyle açıklıyorum:
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
“Hitit halkının üzerinde duran ve onları yöneten tanrısal özelliklere sahip 3 adet yönetici”

İki adet boynuz Hitit halkını ifade ediyor. Üç yönetici ise tanrılaşmış Hitit krallarıdır. Tanrının simgesi olan güneş daire ile, yönetici krallar artı işareti ile belirtilmiştir. Bu bronz eser yürüyen ordunun en önünde bir sopaya takılı olarak sancak şeklinde taşındığı ve tüm Hitit milletinin simgesi olduğu görüşü ileri sürülmüştür. (Bkz. Hitit Güneşi adlı kitap. Yazarı Sedat Alp, TÜBİTAK yayınları, 2002)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
İkinci resimde ise yeni dünya kültürlerindeki güneş simgelerinden bazılarını sunuyorum. Kuzey Amerikanın orta bölgelerine yerleşmiş olan Oklahoma yerlilerine ait bir takı yukarıda görülüyor. Midye kabuğu üzerine oyulmuş olan bu simge açıkça Tengri damgasıdır. Merkezde tanrısal özellikleri olan yöneticinin yüzü dört bir yanda
çizilmiştir. Bununla belki de “Tanrının varlığı evrenin her yerindedir” mesajı verilmek istenmektedir.

Tengri damgasını orta Amerika bölgesinde de bulmaktayız. Meksika’nın Veracruz bölgesinde Maya'lardan ve Aztek'lerden önce ileri bir kültür oluşturmuş olan Olmek halkının da bir damga yazısına sahip olduğu çok yakın tarihe kadar bilinmiyordu. Yeni bulunmuş ve taşa kazınmış bir yazıtta 62 farklı damgadan oluşan resimsel (semiotik) bir yazı ortaya çıkarılmıştır (Bkz. Science dergisi, Cilt 313, 15 Eylül 2006.). Bu yazıya ait iki damgayı yukarıda gösteriyorum. Her ikisinin ne derece birbirlerini andırdıkları ve benzedikleri ortadadır.

ABD’nin güney bölgesi olan New Mexico (Yeni Meksiko) eyaletine zamanında gelip yerleşmiş olan Navajo yerlilerine ait bir resimde aynı damganın merkezde yer aldığını ve insanların onun çevresine toplandıklarını görmekteyiz.

Sağ alt köşede ise güney ve orta Amerika bölgelerinde uzun yüzyıllar boyu ileri bir kültür oluşturmuş olan Maya ve Aztek tanrısı Quetzalcoatl’ya ait bir damga görüyoruz.

Bu tanrının adını “Kutsalkatlı” olarak okuyabiliriz. Öyle okunduğunda Türkçe anlamlı Kutsal-Katlı yani Tengri olduğu anlaşılmaktadır. Damgası da zaten bu görüşe onay vermektedir. Maya-Aztek kültüründe birçok tanrı vardı. Bazılarının adını Türkçe olarak anlamlı bulmaktayım. İspanyol rahipler tarafından kayıt altına alınmış Maya- Aztek isimlerinde Türkçe sesler vardır.
Örneğin “ç” sesini veren bir harf İspanyol abecesinde bulunmadığı için Ç yerine X harfini kullandılar. Şu halde her X gördüğümüzde Ç olarak okuyalım. Ayrıca “ı” harfi de olmadığından yerine “i” harfini kullandılar.

Xiuhtecuhtli: ateş ve zaman tanrısıdır. Yani çifte bir göreve sahiptir. Şu halde Çifte-Kutlu olarak okunabilir. Xiuhte = Çifte ve Cuhtli = Kutlu olmaktadır. Eşitliğin bire bir olması beklenemez. Çünkü iki toplum ayrılalı yaklaşık 3,000 yıl gibi uzun bir zaman süresi geçmiştir.

Tezcatlipoca: Orta Amerika tanrılarının belki de en önemlisi. Tezcatli = Tezkatlı, Poca = Bora. Burada kast edilen hızlı hareket eden rüzgar olmaktadır. Tez = hızlı, Katlı = Kat eden (harekete eden) ve B den P ye dönüşümle Bora sözü “poca” şeklini almış olabilir. Nitekim, Tezkatlıbora rüzgar tanrısıdır.

Chac: Yani "Çak" Mayaların yıldırım ve şimşek tanrısıdır. Çak şeklinde okunan bu sözcük halen bile dilimizde “Şimşek çaktı” şeklinde varlığını sürdürmektedir.

Kinich Ahau: Maya güneş tanrısıdır. Kinich veya Küniş aslen Türkçe “Güneş” sözünden türemiştir. Eski Türk inancında “Künhan” Güneş-Han adı kutsal güneşe verilen isimlerden biridir. Ahau ile Han sözlerinin yakınlığı bu görüşü desteklemektedir.
Xochiquetzal: Güzellik ve çiçek tanrıçası idi. Burada quetzal sözünün kutsal olduğunu gördük. Fakat Xochi nasıl okunmalı? Xochi = Çoh yani “çok” olabilir. Bu durumda “Çokkutsal” adı ortaya çıkmış olur.

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Yeni örnekleri bir sonraki yazımda sunacağım. Ancak, şu gerçek ile karşı karşıya bulunmaktayız:
Kuzey ve Orta Amerika yerli diye bilinen kültürler Asya kökenli olup Bering boğazı üzerinden yeni dünyaya göç etmişlerdir. Asya'dan çıkan ve Anadolu'ya yerleşen bir diğer kol Hurri, Hitit ve Sümer halklarıdır.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty Aztek ve Maya dilleri

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:29

Sadece Maya’lar değil, tüm kuzey, orta ve güney Amerika kadim kültürlerin kökeni Asya kıtasıdır. Bu yerleşim günümüzden yaklaşık 15,000 yıl önce başlamış ve birçok dalgalar halinde zamanla sürmüştür. Amerika yerli dilleri üzerine derin ve karşılaştırmalı araştırmalar yapan iki dilci Joseph Greenberg ve Merritt Ruhlen adlı önemli uzmanlardır. Onların ifadesine göre Amerika kıtasına en az üç farklı ve büyük göç dalgası olmuştur. (Bkz. SCİENTİFİC AMERİCAN,Kasım 1992. sayfa60).

Bu dalgalardan en önemli olanı orta ve güney Amerika bölgelerine yerleşmiş olan Maya, Aztek ve İnka kültürlerini getirmiş olan dalgadır. Her üç kültürün ortak bir dile sahip oldukları fakat zamanla bu dillerin değişik ağız ve lehçeler halinde ayrıldığını biliyoruz. Ayrıca kuzey bölgede büyük bir dil gurubu olan Atapaskan dil gurubuna ait pek çok kızılderili dilinin varlığı bilinmektedir.

Tüm bu Asya kökenli diller Türkçe ile ilgilidirler. Hepsi de ortak bir kök dilden türemiştir. Bu kök dile Ön-Türkçe de diyebiliriz. Fakat Rus dilciler bu kök dile Nostratik demeyi uygun bulmuşlardır.
Nostratik hakkında pek çok yayın vardır. Fakat ne yazık ki, bizim yerli dilcilerimiz Ön-Türkçe üzerine asla eğilmemekte bu konuda araştırma yapmadıkları gibi, yapanları da küçümseyip alay etmektedirler.

Türkçe ile ilgili dedim. Asla, bire bir eşit demek istemedim. Bu ilgiyi veya ilişkiyi bulup çıkarmak hem hoş bir uğraş olmakta, hem de dünya dilleri hakkında daha derin bir bilgi elde etmemizi sağlamaktadır. Örneğin, “Maya” sözü Türkçe “kök, asıl cevher” anlamına gelir. Bira mayası, ekmek mayası hepimizin bildiği sözlerdir. Şu halde Maya kültürü Ön-Türkçe “Kök kültür” anlamına gelmektedir.
Keza, “Aztek” adı da Az-tek şeklinde iki heceye ayrıldığında “Az fakat tek olan” yani kendine has olan bir kültür anlamını taşımaktadır. Az sözcüğü z-s dönüşümü göz önüne alındığında ASYA sözünde vardır. Asya sözü de “Az-öyü” demek olmaktadır. Öyü sözü “yerleşim bölgesi” demek olup bugün kullandığımız “köy” sözü “OK-öyü” (Ok’ların yerleşim bölgesi) olmaktadır.
OK adı Ön-Türklerin kendilerine ve kendi yöneticilerine verdikleri bir isimdi. Bu konu oldukça derin bir araştırma konusu olduğundan daha ileride söz edeceğim.

ATAPASKAN dil gurubunun adı da Ön-Türkçe olarak Ata-Başkan şeklinden başka bir şey olmadığı görüşündeyim. Dilciler bu tür benzetmeleri küçümserler ve hep “tesadüf” olarak göz ardı ederler. Oysa ki tesadüfler pek çok olunca artık tesadüf olmaktan çıkarlar. Son Maya kralının adı da Ata-Hualpa idi. Hualpa sözü Hu-Alp (Yüce) anlamını taşır. Kuzey Amerika’da yaşayan ve halen varlığını sürdüren bir diğer gurubun adı ANASAZI’dır. Bu dil gurubunu da Ön-Türkçe Ana-Sözü (anadil) şeklinde ayırdığımızda anlamı apaçık ortaya çıkmaktadır.
Maya kültürünün kendi şehirlerine verdikleri isimlere bir bakalım. Bunlardan bazıları: Tikal, Palenque, Kopan, Kalakmul, Uaxactun ve Altun-Ha şehirleri veya daha doğrusu yerleşim merkezleridir. Şimdi sırasıyla bu yerleşim adlarını inceleyelim:

Tikal: “Tekil” yani kendine has olan, tekil olan demek olmaktadır. Çünkü “Tik” kök sözcüğü Ön-Türkçe olup “tek” demektir. Tek sözünü Kızılderili dillerde TİK olarak buluyoruz. Yunanca işaret parmağına ‘Dahtilo’ denir ki bu da TİK =>TEK =>TAH =>DAH dönüşümü ile oluşmuştur. Daktilo dediğimiz alet “parmaklarla çalışan” demektir.
Latince TE (sen) ‘ikinci tekil kişi’ demektir. Burada da işaret parmağı ile gösterilen ikinci şahıs anlamı vardır.

Palenque: P sesinin aslı B sesidir. Yani Palenk şeklinde okunan bu şehir adı “Barık” sözünden dönüşmüştür. Ayrıca R ile L dönüşümü de çok yaygın olduğu bilinmektedir. Barık, ise “Barınak”, yani “konumlu yer” demek olmaktadır. Asya kıtasının Türkler tarafında ilk kurulmuş yerleşim bölgesinin adı “Başbarık” , yani “Baş-yerleşim yeri” idi. Baş yerleşim ise bugünkü dilde “baş-şehir” olmaktadır.
Zamanla Başbarık, “Beşbarık” ve “Beşbalık” olmuştur. Oysa ki ne beş ile ne de balık ile hiçbir ilgisi yoktur.

Kopan: Bu şehir adı da halen bugün bile kullandığımız “kopan” (ayrılan, merkezden kopan) anlamını taşır. Anlaşılan bu şehir asıl Maya bölgesinden coğrafi olarak ayrı bulunduğu için Kopan adını almıştır.

Kalakmul: Bu adı da ikiye ayırıp Kalak-Mul şeklinde okumak gerekir. “Kalak” sözü “kalalım” anlamını taşır. Nasıl ki “alalım” sözü “alak” idiyse, “kalalım” da “kalak” idi. “Mul” ise M nin yine B ile olan ilişkisinden ve L ile R dönüşümünden Mul sözü “BUR” yani “burada kalalım” demek olduğunu sanıyorum. Ancak bu yaklaşımın doğruluğu araştırılmalıdır.

Uaxactun: Bu isim “uzaktın” ve daha doğru şekli de “uçaktın” olsa gerek. Çünkü X harfi genelde Ç sesi ile okunur. Uçaktın, derken uçmak kastedilmiyor. “Uçak” Uçta olan, uzakta olan kast ediliyor.

Altun-Ha: Bilindiği gibi altın sözü ile “Ha” (yüce, kutsal) sözünün birleşimi var bu isimde. Hakan, Hazret, Hakk sözlerinde hep bu Ha kökü bulunmaktadır. Ayrıca Maya dilinde Han "bir" demektir.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty Maya dilleri ve ön Türkçe

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:29

Ön-Türkçe olarak adlandırılan Orta ve Doğu Asya Türkçe’sinin birçok ağız ve lehçeleri bulunur. Bunlardan başlıcaları Uygur, Mançu (Kore), Hyung-Nu, Çukçi, Yakut, Tunguz ve Aynu lehçeleridir. Tüm bu ağızları Haluk Tanju “Tunçderililer” adlı bir kitapta incelemiştir. Bu ana lehçe ve ağızları konuşan Türk toplumlarının adlarına bazı örnekler sunayım: Hun, Özbek, Tatar, Peçenek, Balkır, Atasuan, Türkmen, Altay, Buryat, Evenk, Hazar, Tacik, Gilyak, Aluç..
Amerika’da konuşulan diller ise çok değişik isimler altında bilinmektedir. Bunlardan bazıları: Yurok, Mohowk, Yana, Çukatek, Tikuie, Yağhan, Yuçi, Kayapa, Kişe, Takana, Nonuya, Taos.....vs.

Maya Dilleri
Maya dilleri ise bir kök dil olan Proto-Maya dilinden türediği bilinir. Bu Proto-Maya dilini yandaki resimde görebilirsiniz.
Ön-Türkçe’den türeyen dil guruplarından Proto-Maya dili sadece bir tanesidir. Diğer önemli guruplar: Eurasiatic olarak adlandırılmış olan büyük dil gurubuna Altay, Ural, Hind-Avrupa, Na-Dene ve Dravidian dil gurupları girer. Ayrıca Afroasiatic adı ile bilinen kuzey Afrika ve Mezopotamya dil gurupları arasında Sümer, Babil, Asur, Hitit, İskit, Hami ve Sami dilleri girer. Bunların da kökeni Ön-Türkçe’dir.
İlginç bir dil ilişkisi olarak Asya dilleri olan Çin-Tibet dilleri ile bazı Kafkas dillerinin, Bask ve Buruşaski dillerinin ve Kuzey Amerika dil gurubu olarak bilinen Na-Dene dillerinin yakın akraba oldukları gerçeğidir. Ayrıca Bask dili ile kuzey Afrika Berber ve Tuareg dilleri arasında ilişkiler gösterilmiştir.
Burada Maya dillerinden Bazı Maya sözcüklerini ve onların parantez içinde Türkçe karşılıklarını sunmak istiyorum. (Kaynak: Saim Ali Dilemre “Genel Dil Bilgisine Bakış, Birinci Kitap”)

Ahau (ağa, yönetici), Baat (balta), Ça (çam), Çetun (çetin), Çol (çolak), Kutz (kuş), İçil (içinde), İş (dişi), Kaşnak (kuşak), Kin (gün), Kiniş (güneş), Kişe (kişi), Koça (koca, büyük, yaşlı), Kul (kul), Naa (ana), Na (ev), Ol (olmak), Tamazkal (hamam), Tepek (tepe), Top (toplamak), Toz (toz), Tul (tolu, dolu), Tulan (dolgun), Tup (dip), Tzekel (çakıl), Ueez (uyuz), Uiş (işemek), Ul (Ulaşmak), Uy (oy), Yaş (taze,yaş), Yaşıl (yeşil).

Size hem anlam hem de telaffuz olarak çok yakın olan tam 31 sözcük sundum. Maya halkının binlerce yıl önce Asya kıtasından Amerika kıtasına göç ettikleri düşünülürse bu kadar sözcüğün halen ortak olması tesadüf ile açıklanamaz. Anlaşılan odur ki Proto-Maya dili Ön-Türkçe’dir. Sadece dil ilişkileri değil, aynı zamanda genetik araştırmalar bu ilişkiyi kanıtlamaktadırlar. Şu sitede: [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Asya’nın doğu bölgesinden Bering boğazını aşarak Amerika kıtasına yapılmış olan göçlerin genetik olarak saptandığı anlatılmaktadır.
Ayrıca “Aleut adaları” diye bilinen Asya ile Amerika arasındaki takım adaları Türkçe “Alauç” olup Ala-Uç şeklinde ayrıldığında “Beyaz UÇ” demektir. Zira, “al” sözü bugün kullanılan anlamıyla “kırmızı” demek olmayıp Ön-Türkçe “Beyaz” demektir. Zamanla karlı bölgelere ve beyaz tepelere “al” denmiş, daha sonraları “yükseklik” kavramı öne çıkarak bayrak rengi olarak değişikliğe uğramıştır. Nitekim Latince “alba” = yüksekte duran, demektir. Arnavutluğa “albania” ve arnavutlara “albanian” denmesi bu Ön-Türkçe kök sözcükten türer.

Bu örnek, sözcüklerin zaman içinde nasıl anlam kaymalarına tabi olabildiklerini ve ne derece tanınmaz hale dönüştüklerini çok güzel göstermektedir. Aynı durum özel isimlerde de olmuştur. Örneğin, Maya halklarından bir gurup “Kiche Maya” diye bilinir. Oysa ki “kiche” Türkçe “kişi” demektir ve “KicheMaya” doğrudan “Maya insanı” anlamını taşımaktadır.

Kişe Maya halkını yöneten ve onları İspanyol saldırısından koruyan son yönetici, yaklaşık MS 1500 yılında doğmuş “Tekun Uman” idi. 1524 yılında İspanyol saldırgan (konkiestador) Pedro de Alvaro tarafından 24 yaşında katledilmiştir. Tekun Uman adını şu şekilde açıklayabiliriz.

Tekun = Tekin demektir ve genelde genç Türk prenslerine verilen addır. Tek kök sözcüğü de ilk prens olduğuna işarettir.
Uman = Ön-Türkçe “Gelen misafir” demektir. (Kaynak: Divan-i Lügat-it Türk) Şu halde Tekun Uman “Gelen ilk misafir” olmaktadır. Burada doğan çocuğun bir mal olmadığı ve sadece bir misafir olduğu vurgulanmaktadır ki, Ön-Türklerin bilgeliğine güzel bir örnektir.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty MAYALARDA DİL-DİN-MİMARİ

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:30

Bir milletin veya toplumun kültürünü tanımak için o kültürün 3 tane öğesini çok iyi tanımak ve incelemek gerekir. Bu üç öğe. 1-Dil, 2-Din ve 3-Mimari yapıtlardır.
Dil o kültürün düşünce yapısını gösterir. Bütünsel ve kapsayıcı düşünen kültürlerin dili de bütünsel kavramlar içerir. Ayrıca dilin gramatik yapısı da bitişken yani “aglütinant” bir özelliğe sahiptir. Eğer kültürler-arası ilişkiler varsa dil etkileşimleri ve gramatik cümle yapısı ile sözcük benzerliği oldukça fazladır. Dilden türeyen kavramlar o kültürün dinini de etkiler. Bu bakımdan, din-dil ve hatta mimari bir arada incelenmeli, düşüncenin nasıl yapılarda somutlaştığı araştırılmalıdır.

Maya kültürü söz konusu olduğunda dil yapısının bitişken ve takılardan türeyen sözcüklerden oluştuğunu görmekteyiz. Bitişken dillerin bir özelliği de dildeki kök sözcüklerin kaybolmadan uzun zaman sürelerinde yaşamaya devam ettikleridir. Kök sözcük deyince genelde tek heceli bir söz akla gelir. Bu tek hece ya iki veya en çok üç harften oluşur. Bazen tek harf bile kök sözcük olabilir.
Ön-Türkçe tek heceli bir dildi. Tüm temel kavramlar tek hecelerle ifade edilmekte idiler. Zamanla hecelerin birleşimi sonucu uzun sözcükler oluşmuştur. Tüm kuzey, orta ve güney Amerika dilleri bitişken dillerdir ve hepsinde kök sözcükler bulunmaktadır. Özellikle Maya dili bu tür bir dil olup birleşik sözcükler üretmekte çok ileri gitmiştir. İşte bazı örnekler:

Utsuluynik = Uslu adam, Utsauatş = Senin güzel yüzün, Sakigha = Bir beyaz ev.

Görüldüğü gibi tek bir sözcük ile oldukça karmaşık bir kavramı aktarabilmektedirler. Tek bir harf bile bir kök sözcük
olabilmektedir. Örnekten İn (benim), A (senin), U (onun), Ka (bizim), A (sizin), U (onların).

Maya dilinin 31 farklı ağız ve lehçesi vardır. Bu ağızlar arasında dahi farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, BEN sözünün karşılığı bir Maya dilinde TEN bir diğerinde İN olmaktadır. BİZ sözünün karşılığı da bir Maya ağzında TON-ON iken bir diğerinde OGH olmaktadır. Bu ifade şekillerinden her birinin Ön-Türkçe ile ilişkili olduğu görüşündeyim. Bu bakımdan her birini ayrı ayrı ele alıp incelemek niyetindeyim. Önce, Ben ile Ten arasında tek bir harf değişimi olması bakımından TEN sözü üzerinde biraz durmak isterim.

Japonca TEN ‘gök, uzay’ demektir. Burada Türkçe TAN kök sözcüğü ile olan bir ilişki olsa gerek. TENÇİ daha geniş bir anlamda ‘evren, kozmos’ demektir. TENNÖ ise ‘imparator, kral’ demektir. Japonların kendi krallarına “Güneşin oğlu” dediklerine bakılırsa TEN-NÖ aynı AY-NU gibi ‘göğe ait, göksel’ anlamı bulunmaktadır.
Türkçe asıllı takı –İN => -NU => -NÖ şekillerine dönüştüğünü görüyoruz. Ön-Türkçe İN de ben demek oluyorsa aradaki fark şu olabilir. TEN =yüce yönetici göksel ve kutsal ben, İN ise yeryüzüne inmiş olan bedenli ben.
Japon bayrağının beyaz üzerine kırmızı bir yuvarlak olduğunu ve bu yuvarlağın güneşi simgelediğini hatırlayalım. Türk bayrağında da göksel ay ile yıldız bulunmaktadır. Sizlere birkaç Japonca sözcük ile Türkçe anlamlarını yazıyorum.

İİ (iyi) / ANE (abla) / SUİ (Meyve suyu, öz su) / KURO (kara) / TEPPEN (tepe) / TANE (tohum, tane) / YAKU (yak, pişir) / YORU (yürü, gel) / TATAKU (dayak, savaş) / YAMA (yamaç, dağ) / YOKU (hasis) / ŞAŞİ (şaşı) / TE (el)

Bu bakımdan Tennö sözü “Hem yüce ve kutsal olan, hem de yeryüzüne inip bedenlenmiş olan ben”, yani imparator, kral demek olmaktadır.
Bu bakımdan Türklerin tek Tanrı olarak kabul ettikleri göksel TENGRİ sözünde TENG “gök” ve Rİ “yüce” kavramları bulunur. Fakat, TENG sözü aynı zamanda yüce ben demek olduğundan burada yönetici insan ile yönetici tanrı kavramları iç-içe girmiş durumdadırlar. Ön-Türkler bu ikiliği bir tek damga olarak ifade etmişlerdir.
Tengri damgasında bir daire ve daire içinde bir artı işareti vardır. Bu ikili ifadede daire güneşi ifade eder. Gökte dolanan güneş yuvarlaktır ve ışık ile ısı saldığından yaratıcıdır. Yeryüzündeki hayat güneş olmadan süremez. Bu yönü ile güneş kutsal tanrının bir görüntüsü olmaktadır. İçteki artı işareti ise yönetici insanın
simgesidir. İkisi birlikte insan özelliklerine sahip olan ve insanı da yaratmış olan göksel Tanrı fikrini aktarmaktadırlar.
Ön-Türk toplulukları Asya’dan göç etmeye başladıktan sonra Tengri damgasını gittikleri her bölgede tanıtmaya ve kullanmaya devam etmişlerdir. Bu şekilde damgalardan yazıya doğru ilk adımlar da atılmış olmaktadır.

Tengriden türeyenler
Tengri damgasının değişik kullanım şekillerinde eski Finike dilinde Tengri damgasının Teth harfi olarak seslendirildiğini görüyoruz. Bu harfte damga 45 derece çevrilmiş olsa da damganın esas görüntüsü aynıdır. Kadim Mısır tanrılarından yazıyı öğretmiş olan ve ölmüş firavunların kalbini tartıp kayıt eden tanrının adı Toth idi. Mısırda sadece Hiyeroglif yazı türü yoktu. Aynı zamanda kutsal damga yazısı da bulunmakta idi. Bu damga yazısında Sümer damgalarının etkisi büyüktür. Bu konu da ayrıca incelenmeye değer. Şimdilik Tengri – Teth – Toth - Teo benzerlikleri ile yetinelim.
Maya dilinde ve Yunanca’da Tanrı’ya Teo/Teotl dendiğini hatırlatmak isterim. Tanrıbilim’e de Teoloji denir. Kadim Yunan kültüründe Theta harfi Tengri damgasından türemiş olup dikey çizgi eksikliği ile aynı damgadır. Tau harfli de Orhon T1 harfindeki ok arasında da bariz bir benzerlik bulunmaktadır. Bu damgalar üzerinde açıklamalarımı
sürdüreceğim. T1 harfi kalın seslilerle oluşan heceleri tanımlar. Örneğin, AT, TA, OT, TO, UT, TU ve IT, TI hecelerinin her birini T1 ile gösterebiliriz.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty MAYA DİLİ - ÖN TÜRKÇE - JAPONCA

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:30

Japonca ile Türkçe arasında çok ilginç benzerlikler ve ilişkiler vardır. Genel olarak iki kültür arasında çeşitli benzerlikler olduğu gibi, dil ilişkileri ayrı bir derinlik içerir. Çünkü, Japonların bugünkü adalarına göçleri yaklaşık günümüzden 4000 yıl, belki de daha eski bir tarihte olmuştur.
O günden yakın zamana kadar Türklerle Japonlar arasında ne ticari ne de kültürel, herhangi bir alış-veriş olmamıştır. Bu bakımdan iki dil arasında ödünç alma söz konusu olamaz. Eğer hem anlam hem de ses benzerliği olan ortak sözcükler varsa, bu durum her iki dilin ortak bir kök dilden türediğine işarettir.
Bir önceki yazımda Tennö sözünün imparator olduğunu söyledim. Bu sözcük TEN-NÖ şeklinde ayrılırsa Ten (kutsal ben) ve Nö veya No (yeryüzü insanı) demek olmaktadır. Maya dillerinde her iki ifade şekli ‘ben’ olarak kullanılmaktadır. Fakat ilginç olan şudur: Türkçe İNSAN sözünü de aynı şekilde İN-SAN olarak ayırırsak anlamı /saygın ben/ olmaktadır. Çünkü, Japonca SAN = Sayın, saygın demektir ve sözü dinlenen yani sayılan kişi anlamını taşır. Demek ki, hem İN hem de SAN Ön-Türkçe kök sözcükler olmaktadırlar. Zaten iN /Nö heceleri N harfinin farklı seslendiriliş şekilleridir.
TENG göksel ve kutsal ben demek olduğuna göre Orhon kitabelerindeki şu ifadeyi hatırlayalım:
Tengri teg, Tengride bolmuş Türük Bilge kagan.
Anlamı: Tanrı gibi, Tanrıda oluşmuş Türk Bilge Kağan. Tanrıda oluşmuş derken kendisinde tanrısal özellikler bulunduğunu ifade ediyordu. Aynı durum Japon imparatorları ve Maya kralları için de geçerli olmuştur.

Maya dilinde tek A harfi ile hem /senin/ hem de /sizin/ demek olduğundan söz ettim. Türkçe /sana/ derken SAN = saygın (siz) ve A takısı kullanıyoruz. Böylece -A takısının Ön-Türkçe’den gelen bir kök sözcük olduğunu göstermiş oluyoruz.
Bir diğer ilişki Maya dilindeki BİZ demek olan TEN-ON sözünün ne derece Japonca TEN-NÖ sözüne benzediğidir. Yönetici kral ve imparatorların kendilerinden söz ettiklerinde daima BİZ şeklinde ifade ettiklerini hatırlatmak isterim.

Bir diğer Maya lehçesinde BİZ için OGH sözcüğü kullanılıyordu. Bu sözcük de Ön-Türkçe’dir. Çünkü, Asya kökenli Türk boylarına On-OK , Boz-Ok, Üç-Ok dendiğini biliyoruz. Buradaki OK sözcüğü BİZ demek olup topluluk ve boy anlamını aktardığı gibi, yönetici kişinin de kendine OKH olarak hitap ettiğini görüyoruz.

Kızılderili yöneticiler beyazlarla karşılaştıklarında sağ ellerini kaldırıp OGH veya UGH derlerdi. Yani “Yönetici olan ben (biz) seni (sizi) selamlıyorum”.

Ön-Türk boyları sadece doğuya değil, batıya da göç etmişlerdir. Akdeniz kıyılarına gelen boylar tüm kıyı bölgelerine yerleşmiş, dillerini ve dinlerini yaymışlardır. Ok ülkesi denen bölge İsviçre'nin güneyini, İtalya'nın kuzey ve orta bölgelerini Fransa’nın tüm güneyini ve İspanya’nın Bask ile Katalunya bölgelerini içine almakta idi. Konuştukları dil zaman içinde birçok isimler almıştır. Fransa'da Provencal ve Basque, İspanyada Oezkara ve Catalan, İtalya’da ise Etrusk adlı diller OKların konuştuğu Ön-Türk dilinden gelişmiş ve dönüşmüştür. Zaten halen bile o bölgelere Occitania ve Langue D’Oc denmektedir. Occitania’nın 190,000 Km karelik bir alanı kapladığı söylenmektedir. Fransanın güney bölgelerinde konuşulan dilde OC “evet” demek idi. Halen bile dünyanın her yerinde İngilizce olarak bilinen ve “evet” anlamını taşıyan OK denmiyor mu? Bu “okey” sözünün aslı bilinmiyor.
Çeşitli görüşler olsa da benim görüşüm bu sözün OKH olan ve OK olarak bilinen yöneticiyi onaylamak için kullanılan bir selam şekli idi. OK dendiğinde “Seni yöneticim olarak onaylıyorum ve selamlıyorum” denmek isteniyordu. Kızılderili yöneticilerin neden beyaz adamları OGH diye selamladıkları şimdi daha iyi anlaşılıyor.

İtalya yarım adasında Etrüsk halkı Roma halkından önce yerleşmişti. Aslında Etrüskler tek bir millet olmayıp TUR ve OSK halklarından oluşmuştu. Osk adı OKH adının Latinler tarafından yumuşatılmış şeklidir. Etrüsk adının da E-TUR-OSK (Tur ve Ok’lar) anlamını taşır.
Hem isim benzerliği hem de sanat benzerliği, Etrüsklerin ve Oskların Ön-Türk toplulukları olduklarını gösteriyor. Şu halde, Ön-Türk boyları hem doğuya hem de batıya doğru yayılmakla kalmamışlar, aynı zamanda yerleştikleri bölgelerde hep yönetici durumunda bulunmuşlardır.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty OK DİLLERİ

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:31

Tur ve OK boylarının Akdeniz kıyılarına yerleştiklerini söyledim. Fransa’nın güney bölgesine Langue D’Oc adı verilir. Bunun anlamı /OK dili/ olup o bölgede konuşulan dilin farklı olduğuna işarettir. Zaten Fransızca sözü dahi /Lingua Franca/ sözünden türer ki Latince “Ortak Dil” demektir. Demek ki, Fransa birleşip tek bir ülke olunca ortak bir anlaşma dili gerektiğinden Latin kökenli Fransızca kabul edilmiştir.
Fransa’nın güneyinde birçok mahalli dil konuşulurdu. Bunlar OK dili, Provensal, Overnya, Gaskon, Limuzin ve Alp dilleridir.


Güney Fransa OK’ları

OGH veya OKH sözü /biz/ (yüksek olan yönetici ben) demek olduğundan bu sözün değişimlerine değinmek isterim.
Türk boyları zamanla bu sözü OĞ şeklinde telaffuz etmişler ve oradan OĞUZ adı gelişmiştir. OGH-UZ
sözünün anlamı /biz yönetici olanlarız/ demektir. Diğer dönüşümü de EĞO şeklindedir. Eğo sözünü bugün Ego olarak kullanıyoruz. OĞ sözünün yunanca'ya geçmiş halidir EĞO. Macarlar da “ben” için EGİM derler.

Ayrıca, OĞ sözünden üçüncü şahıs için kullanılan O ortaya çıkmıştır. Bu işaret de aslında Tengri damgasındaki daireden türer ve /yüksek benlik/ anlamını içerir. Ayrıca O sesinin ortaya çıkışında dudakların yuvarlak bir şekil alışı da etkin olmuştur. OĞLAN sözü de “yüksek benliğe ulaş” demek olmaktadır. Savaşçı ve yönetici kişinin taşıdığı
silah olan ok da aynı kök sözcükten türer.
Ural Dillerinde "tek" anlamını veren sözcüğün OK’tan türediği anlaşılıyor. OK güneşin yer yüzündeki temsilcisi olduğundan birliğin de simgesi olmaktadır. Ural dilerinde ise BİR veya TEK kavramı ile OK kök sözünün ilişkilerini gösteren örnekler:

Fince 1: Üksi (OĞ’uz => Oksi => Üksi); Estonya dilinde 1 : Üks; Macarca 1: Egi (OĞ => OG =>EG => EEGİ)

Diğer Ön-Türkçeden türeyen dillerde: Keşmirce 1 : Akh (Okh => Akh), Gucarati 1 : Ek, Hindu 1 : Ek, Bengali 1 : Aek (Okh =>Akh => Aek), Dravidian 1 : Okko ve Okur, Farsça 1 : Yek, Ermenice 1 : Yergu., örnekleri vardır.

Anadolu’ya yerleşmiş olan Ön-Türk OK boyları bugünkü Göreme bölgesindeki peri bacalarını oymuşlardır. Anadolu’nun merkezindeki Kapadokya adının ne anlama geldiği tam olarak bilinmemektedir. Pek çok fikir üretilmiştir bu konuda. Benim görüşüm KAPADOKYA şu şekilde ayrılabilir.

KAPA-D-OKYA. Son sözcük OKYA, OK’ların ülkesi OK-ÖYÜ olup aynen Türkiya gibidir. KAPA sözü ise “küçük kapalı barınak, küçük kapalı yer” anlamındadır ki bu sözcüğü halen kullanıyoruz. Ortadaki D ‘ait’ anlamında olup Türkçe ‘-dır’ takısının yer değiştirmiş şeklidir. Yani peri bacalarının (kayalara oyulmuş küçük barınakların) bulunduğu
Kapadokya bölgesi “OK’lara ait kapalı barınakların bulunduğu bölge ” anlamındadır. Demek oluyor ki ilk Hıristiyanlar bu bölgeye gelmeden çok önce OK’lar bu kaya evleri oyup yerleşmişlerdi.

OK’ların simgesi olan ve Tengri damgasında bulunan daire içindeki eşit kollu haç (+) orada Hıristiyanlar gelmeden önce bile bulunuyordu, duvarlara kazılmıştı. Hıristiyan dininin simgesi olan haçın aslında bir ön-Türk simgesi ile ilişkili olduğu anlaşılıyor.


Göreme Peri Bacası

Eğer Göreme ve civar bölgeye gittiyseniz o kadar çok oyulmuş kaya evi görürsünüz ki bunların Romalılardan kaçıp sığınmış birkaç Hıristiyan tarafından oyulmuş olamayacaklarını hemen anlarsınız. Hatta o bölgede yer altında 8 katlı yaklaşık 4000 odalı koca bir yer altı şehri bulunmaktadır. Bu odalara 15,000 kişinin sığabileceğinden söz edilmektedir.


Fransa OK halkının sitesinden

Kanıt olarak yukarıdaki resimde Fransa Oklarının gelişimi ve simgeleri olan eşit kollu haçı görebilirsiniz.
Demek ki Ön-Türk boyları çok eski dönemlerde Anadolu’ya gelip yerleşmişler, şehirler kurmuşlardır. Tur ve Ok boyları akraba olup aynı dili konuştuklarından ortak merkezler de oluşturmuşlardır.
TRAKYA bölgesi de bunlardan biridir. Çünkü: Trakya sözü TUR-OK-ÖYÜ (Tur ve Ok’ların bölgesi) demektir. ÖYÜ sözü Yunan diline –YA takısı olarak geçmiştir. Böylece ülke adları Alman-ya, İtal-ya, Polon-ya yerleşmiştir.

Keza TROİA sözü de TUR-ÖYÜ sözünden türer ve Truva halkının Ön-Türk halkı olduğu anlaşılır. İtalya’nın doğusundaki TYREN denizi de TUR-an (Tur halkına ait olan) demektir. İtalya’da Toskana bölgesi de keza TUR-OSK halkalarına ait bir bölge idi. Trakya’daki TIRNOVA şehri de TUR’ların ovası anlamını taşır. Asya kıtasında ise TURAN bölgesi vardır ki bu da dediklerime kanıt olarak görülebilir. Nihayet, Türk adı da TUR-OK sözlerinden türemiş olup, zamanla Türük, Török, Türk şekillerine dönüşmüştür.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty TENGRİ SİMGESİ

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:32

Buraya kadar anlattıklarıma görsel destekler vererek devam etmek istiyorum. Zira tüm dünyada dağınık olarak bulunan ve her kültürün kendi anlayışı içinde yansıttığı ortak simgeleri bir bütün olarak bir arada görebilmek hem önemlidir hem de inandırıcıdır. Zaten bilimin de amacı farklı gibi sanılan olayları, olguları ve oluşumları

inceleyip tümel bir bakış sunabilmektir. Bu bakımdan size burada anlattıklarımı sadece sözel değil, aynı zamanda görsel görüntülerle destekleyince yaklaşımım daha tutarlı ve bilimsel olmaktadır.

İlk şekilde Hitit kültüründeki Tengri damgasını sundum. İlk anda çarpıcı ve şaşırtıcı gibi görünen bu yaklaşım ilginizi çekip ilerdeki açılımları beklemenizi sağlamak içindi. Şimdi artık 7. yazıda bu açılımlara girebiliriz. Hitit güneşinin kendisi Tengri simgesi olduğu gibi, 3 adet küçük boy Tengri damgası da Hitit kralını, kraliçesini ve baş rahibi simgeliyorlar. Onların da kutsal özelliklere sahip olduklarını belirtiyorlar.

Hitit inancında Tengri damgası o kadar önemli bir yer tutuyor ki duvarlara bu damgaların farklı görüntülerini defalarca çizmişlerdir.

Hitit Tengri Damgaları
Yandaki şekilde Anadolu Çatalhöyük bölgesinde bulunan bir Hitit tapınak duvarındaki Tengri damgaları görülüyor. İlk yazıda Amerika halklarının ürettikleri Tengri simgelerinden örnekler sundum. Hem kuzey Amerika halkları, hem de orta ve Güney Amerika halklarında Tengri simgelerini bulmak mümkündür. Maya kültüründe daire içindeki artı ( ) işareti hem dört yönü hem de yönetici kutsal kişiyi simgeler. Böylece “dört yöne hakim olan yönetici” kavramı ortaya çıkar.

Tengriden Türeyenler
Dördüncü yazımızın şeklinde Tengri damgasından T harfinin ortaya çıkışını ve Tengri’deki T harfi ile Teo’daki T harfinin ortak bir kök damgadan (kavramdan) türediğini görmekteyiz. Ayrıca Orhon abecesindeki T1 harfi ile kalın seslilerle birleşerek bir anlamlı hece oluşturan işaret olduğundan söz ettim. Böylece Ön-Türklerin neden at ile bütünleştiklerini ve neden bu hayvanla birlikte mezara girdiklerini daha iyi anlayabilmekteyiz.

Ayrıca, T1 işaretinin bir kare üzerinde veya bir daire üzerinde duran bir ok olması tesadüf değildir. Bununla anlatılmak istenen at üzerine binmiş yönetici kişi. Ok ile yönetici ve altındaki yuvarlak ile at simgeleniyor. Zira, eskiden Türklerin inandığı bir atasözü vardı: “Atı olmayanın adı da olamaz.” Yani, yönetici at sahibi olduğuna göre aynı zamanda adı ve sanı vardır. Burada “sanı” olmak saygın olmak anlamını taşır. Japonların saygın kişilere “san” dediklerini hatırlatırım.

Tengri ile Ateş ilişkisi
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Yukarıdaki şekilde Tengri damgasından türeyen diğer simgeleri görüyoruz. Ortadaki artı işareti hem Hıristiyan dininde hem de Budist dininde kutsal sayılmıştır. Şeklin sağ üst köşesinde görülen şekil mutluluk ve refah işareti olarak bilinir. Eğer dönüş yönü tam tersine doğru olursa, Nazilerin gamalı haçı olur ki, mutsuzluk ve kıtlık getirir. Bu bakımdan dönüş yönünün saat ibrelerinin ters yönünde olması önemlidir.
Aynı şeklin sağ alt köşesinde OT yazdım. Çünkü hem O harfi hem de T harfi Tenri damgasından türemiştir. Üstelik bu iki harfin yan yana gelişi bir kök sözcük oluşturmaktadır. OT, Ön-Türkçe “ateş” demektir. Odun, sözü de “ateşe ait” anlamını taşır. Zamanla yanan küçük bitkilere ot denmiştir. Bu sadece bir anlam kaymasıdır. Böylece Tengri kavramının /ateş, güneş/ kavramları ile ilişkisi de ortaya çıkmış oluyor.

Dünyadan Tengri Örnekleri
Şekilde dünyadan çeşitli Tengri örneklerini görmekteyiz. Budist gelenekte Tengri simgelerine Mandala denmiştir. Sol üst köşede görülen mağara resminde insan ve elinde kalkana benzer bir Tengri damgası görülüyor. Bu mağara resminin, kesin bir tarih olmasa da, yaklaşık 6,000 yıl önce, M.Ö. 4,000 yıllarında çizildiği tahmin ediliyor.

Sağda görülen Çin damgası da çok eskidir. M.Ö. 2,000 civarı olabilir. Dairesel bir güneş ve ortasındaki ok-yay tutan savaşçı Tengri’nin yer yüzündeki elçisi olarak düşünülmüş olabilir.
Sol alt köşedeki resim bir Tibet mandalasıdır. Küçük renkli taşlardan yapılmış olan bu Tengri simgesi mutluluk ve barış için oluşturulmuştur
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Sağ alt köşedeki pişmiş topraktan yapılmış çömlek üzerindeki şekiller de aynı kavramı simgeliyorlar. Spiraller güneşi veya yıldızları, artı işareti ise kollarını iki yana açmış insanı simgeliyor. Böylece güneşe tapan veya gökteki yıldızlara bakan insan kavramı ortaya çıkmış oluyor. Bu çömlek yukarı Nil (bugünkü Sudan) bölgesinde bulunmuştur.

Görüyoruz ki, kadim kültürlerde sanat asla süs olarak algılanmamış ve dekor olarak görülmemiştir. Bugün sanat eseri olarak tanımladığımız örnekler aslında dini öğeler taşıyan mistik simgelerdi. İnsanlar sanat için sanat yapmıyorlardı, “inanç dünyalarını simgeleştirmek için” sanat yapıyorlardı. Yani, toplum için sanat yapıyorlardı.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty OK MOTİFLERİ

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:34

2000 yılının bir yaz günü Nelson Jecab ABD doğu yakasındaki New Jersey kıyısında güneşlenip denize girmeye hazırlanıyordu. Birden yerdeki çakıl taşları arasında gözüne farklı bir yuvarlak taş ilişti. Eğilip aldığında üzerinde Malta haçına benzer bir şeklin bulunduğunu ve yassı olan taşa bir de küçük delik açılmış olduğunu gördü. Çarpan dalgalar taştaki şekli oldukça aşındırmışlardı fakat şekil belli oluyordu ve tesadüfen oluşmuş bir şekil olmayıp insan yapısı olduğu kesindi. Haziran 2001 yılında bu taşın fotoğrafını yayınlayan ANCİENT AMERİCAN dergisi (Cilt 6 , sayı 39, sayfa 22) şu yorumu yaptı:
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
“Öyle anlaşılıyor ki Malta Şövalyeleri gemilerle Amerika kıyısına kadar gelmişler ve içlerinden biri bu boyuna asılan takıyı düşürmüş olmalıdır.”

Öncelikle, Malta şövalyeleri zamanında metal işçiliği oldukça gelişmişti ve böyle bir boyun takısını taştan değil, metalden yaparlardı. Ayrıca bu motife benzeyen örneklere hem kuzey hem de güney Amerika yerli kültürlerinde rastlamak mümkündür. Şu halde, taşı oluşturmuş olan kültür Malta şövalyelerine ait olmayıp, doğrudan Asya’dan göç edip gelmiş olan Ön-Türk kültürüdür.


Yandaki şekilde de aynı görüntüyü bir Toltek takısında buluyoruz. (Kaynak: Wonders of the Ancient World, National Geografic Atlas of Archeology,sayfa 269.) Takıdaki ince işçiliğe ve ileri kakma tekniğine dikkatinizi çekmek isterim. Bu iki örnek batılı insanların ne derece bağnaz olduklarını ve buldukları her tarihi kültür kalıntısına sahip çıkmaya çalıştıklarını göstermektedir. Aynı durum dil konusunda da vardır. Nostratic adlı dille uğraşan dilci batılılar asla Türk adını ve Ön-Türk dilini ağızlarına almıyorlar. Bırakın Türkçeyi, tüm Altay dillerini yok saymaya başladılar. Varsa yoksa Euroasiatic adını verdikleri bir büyük dil ailesi ve bu dil ailesinin asıl önemli temsilcisi Hint-Avrupa dil gurubu.

Bu konuda RECONSTRUCTİNG PROTO-NOSTRATIC adlı bir kitap yazmış olan Allan Bomhard, sadece kök dilin Nostratic olduğunu iddia etmemekte, üstelik Proto-Nostratic adlı hayali bir dil üretmektedir. Elbette ki üretirken asıl temel aldığı diller Hint-Avrupa dilleridir. Bu kitabın CD’si elime geçti ve orada dilin kaynak bölgesi olarak Asya kıtası değil, Anadolu gösterilmektedir. Böylece Türk dilleri kaynak olmaktan çıkarılmış durumdadırlar. Hatta daha da acısı, Türkçe ile herhangi bir ilişki bile çok az ve Hint-Avrupa dillerinden alıntı olarak gösterilmektedir. Eurasitic dil gurubunun çıkış bölgesi olarak Anadolu'yu seçmekle Hind-Avrupa dillerine de bir vatan üretilmiş olmaktadır. Böylece, Asya Ural-Altay dillerinin bu bölgeden yayılım sonucu oluştukları görüşü desteklenmiş olmaktadır.

Asya kültürleri büyük çapta yarı göçer olduklarından geriye fazla miktarda yerleşik merkezler kalmamıştır. Ancak halılardaki motifler günümüze kadar geleneksel bir aktarımla gelebilmişlerdir.
Resimde, halılardaki OK motifleri görülmektedir. Bu motifler ok silahını değil, kutsal yönetici OK kişiyi simgeliyorlar. Her biri Tengri damgasının ortasındaki OK simgesinin değişikliğe uğramış ve stilize edilmiş görüntüleridir. Tengri damgasının dairesi aynı zamanda güneşi simgeler. Bu güneş simgesini de Amerika yerli halkı bol miktarda kullanmıştır. Özellikle yöneticiler kıyafetlerinde ve takılarında bu simgeyi kötü ruhlardan korunmak ve kendilerinin kutsal varlıklar olduklarını göstermek için Güneş Tanrı kavramını aktaran simgeleri kullanmışlardır.

Kızılderili Vaşak Reis
Yandaki resimde Kızılderili Vaşak reis görülüyor. Bu resimde başındaki tüylü takı güneşi simgeliyor. Tüyler de güneşin ışınlarını. Boynunda ise yine güneş simgesi olan bir takı asılı duruyor. Yani şu mesajı vermek istiyor:“Ben Güneşin oğluyum ve Güneş gibi etrafıma ışık saçarım. Güneş tanrı beni kötü ruhlardan korur ve bana güç, kuvvet verir.”


Maya Tanrısı Kukulkan

Maya kültüründe de Güneş Tanrı en önemli tanrı olmuştur. Kukulkan her ne kadar /tüylü yılan/ demek olsa da, yerde sürünen bir yılan olmayıp göksel kutsal, güçlü tanrıyı simgeler. Resimde vücudu ve ayakları yılan gibi, fakat başı tüylü olarak gösterilmiştir. Kukulkan adı Ön-Türkçe kökenli bir sözcükten dahi dönüşmüş olabilir. Kukul ile OKLUK sözcükleri arasında oldukça büyük bir benzerlik vardır. Okluk sözünde /ok taşıyan/ ve hatta bir yılan gibi zehirli ok atabilen anlamları gizlidir. Ayrıca OKLUK /yönetici OK boylarına ait/ anlamı dahi bulunabilir.

Kan sözü ise Türkçe Han olarak dönüşmüştür, çünkü Ön-Türkçe aslı KHAN’dır. Bu KH sesi üzerinde duracağım. Zamanla bizim Türkçe’mizde Han olur iken Maya dilinde Kan haline dönüşmüştür. Türk yöneticilerine KAGAN dendiğini hatırlatmak isterim.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty KHAN- KHUT-KHANUM

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:34

KH sesi ile başlayan ve genizden kalın olarak birçok sözcük Ön-Türk kökenlidir. KHAN sözünün Türk yöneticisi olduğunu hepimiz biliriz. Aynı şekilde KUT sözünün aslı da KHUT olup /kutsal varlık/ anlamını taşır. Kadim Mısır kültüründe Khut kutsal yılanın adı idi. Aynen Maya kültüründe olduğu gibi, Kadim Mısır kültüründe da yılan ile güneş Gök Tengri kavramının simgeleri olmuşlardır. Hatta firavunlar da aynı simgeleri başları üzerinde taşımışlardır. Türkçe /kadın/ sözünün aslı /khatun/ ve HAN’ım anlamına gelen hanım sözünün aslı da /Khanum/dur. Bu sözlerden anlıyoruz ki Ön-Türk kültürü büyük çapta anaerkil bir toplumdur.


Güneş Tanrılar

Şekilde, üst sol köşede Sfenks görülüyor. Firavun Khafra firavun Khufun’un oğlu olup büyük bir ehrama sahiptir. Sfenks ise bu ehramının önünde duran aslan vücutlu ve insan başlı iri bir heykeldir. Heykelin başını örten bir kumaş sağda görülen firavun Tutankhamun başını örten çizgili kumaşla aynıdır. Bu başlığın çizgileri güneşin ışınlarını simgeliyor. Dolayısıyla, firavun da güneş-tanrıyı simgeliyor. Tutankhamun’un başında ayrıca bir yılan ve bir de kondor kuşu yanyana görülüyor. Yılan güç simgesidir, kuş ise yüksekte uçan ve her insana yukarıdan bakabilen varlık olarak yine güneşin simgesidir. Ayrıca, kuş güneşe en yakın varlıktır, zira gökte, güneşin bulunduğu ortamda uçabilmektedir. Bu bakımdan tanrı Horus atmaca başlıdır. Başının üzerindeki güneş diskini de bir yılan çevreliyor.
Resmin sağ alt köşesinde tanrı Horusun başı üzerindeki güneşi çevreleyen yılanın adı KHUT dur. (Kaynak: Ancient Egyptian Myths and Legends, Yazan: Lewis Spence, sayfa 130)
Görülüyor ki yılanın adı olan Khut, aynı zamanda onun /kutsal varlık/ olduğuna işarettir. Ön-Türk boyları Asya kıtasından hem Mezopotamya bölgesine hem de kuzey Afrika, Mısırdan Habeşistan’a kadar olan bölgelere yerleşmişlerdir. Hatta kuzey Hindistan bölgesi ve bugünkü Pakistan tümüyle Ön-Türklerin yerleşim bölgeleri olmuştur.
Hindistan'da da kobra yılanı kutsal kabul edilmiş, ona birçok tapınak adanmıştır. Bu geleneğin de Ön Türk kültürü ile ilgili olduğu görüşündeyim. Hem Khufu hem de Khafra adlarının başında KH hecesinin bulunması, her iki ismin kutsal kavramlarla ilişkili olduklarını gösterir.
Resmin orta üst kısmında Kukulkan, altta ise bir Çimu güneş tanrısı görülüyor. Çimu halkı güney Amerikanın Peru bölgesinde yaşamışlardır. Güneş tanrıya taptıkları ve krallarını da kutsal güneş tanrı olarak gördükleri biliniyor. Solda görülen Vaşak reisin adı, bildiğimiz vahşi kedi olan vaşak ile ilgilidir. Çünkü, vaşak bir kızılderili sözüdür ve vahşi kediye verdikleri isimdir.
KH sesi içeren bir diğer sözcüğün OKH olduğundan söz ettim. Mezopotamya ve doğu Akdeniz kıyılarına gelen Ön-Türk toplumları damgalardan hece yazısına geçen ilk toplum oldukları görüşündeyim. Sümer yazısı damga özelliğini korumuş olmasına rağmen, doğu Akdeniz Ön-Türk halkı bir adım ileri giderek hecelerden oluşan yazı türünü geliştirmişlerdir. Zaten Sami ve kadim Mısır yazısı da sadece sessiz harflerden oluşur. Her sessiz harf bir sesli ile birlikte söylenmesi gerektiğinden tek başına bir hece oluşturmakta idi. Size birkaç örnek sunacağım. Şimdilik OKH hecesinden başlayalım.


K harfinin gelişimi

Şekilde K harfinin gelişimi görülmektedir. Finike yazısında aşağı doğru bakan bir ok görüntüsünde iken ve KHAF olarak okunurken, zamanla yön değiştirip bugün kullandığımız K harfi olmuştur. OKH hecesi önceleri şekildeki 1 ve 2 görüntüsünden yaklaşık M.Ö. 1000 yılları civarında değişikliğe uğramıştır. Fakat Orhon abecesinde hem şeklini hem de adını muhafaza etmeye devam etmiştir.


OKH hecesinden K harfine

Şekilde bu değişim görülmektedir. Etrüsk yazısında (M.Ö: 600 ile M.S. 100 yıllarında) aşağı doğru yönelmiş olan ok görüntüsü aynen kalmıştır. Resmin sol alt köşesinde görülen kaya resmi kollarını iki yana açmış insan ve başı üzerinde bir güneş görülüyor. Kaya resmi İsviçre Alplerinin güney yüzündeki Valcomanica bölgesinde bulunuyor. Orası halen kuzey İtalya olup Etrüsk halkının ilk yerleşim bölgesidir. Soldaki kaya resmi doğrudan Tengri damgasını çağrıştırıyor ve Ön-Türk kökenli olduğuna işaret ediyor. İnsan yönetici ve tanrısal özelliklere sahip OKH olmaktadır. Bu resimle antik Mısır ANKH arasındaki hem ses hem şekil benzerliği çarpıcıdır.


Ankh

Ankh aynı zamanda tüm Mısır firavunlarının ve tanrılarının ellerinde taşıdıkları bir simgedir. Aynı Ankh simgesi en baştaki resimde Horusun elinde görülüyor. Anlamı da /güneş ile bütünleşmiş yöneticinin tanrısal gücü/ olmaktadır.Horus da kadim Mısır kültüründe güneş tanrının gözü olarak bilinir ve kabul edilir.
Orhon abecesindeki OK harfinin bir alıntı olması mümkün değildir. Çünkü, batılı dilcilerin iddia ettiği gibi, eğer batı kaynaklı bir alıntı olsaydı ok şeklinde değil modern K harfi şeklinde olmalıydı. Orhon abecesinin M.S. 500 yıllarında oluşmuş bir yazı türü olduğu görüşü hakimdir. Oysa ki, o tarihlerde Finike abecesinde ve bu abeceden türemiş olan diğer Yunan abecelerinde Khaf harfinin ok şekli çoktan terk edilmişti. Demek ki, yayılma yönü batıdan doğuya doğru değil, tam tersine doğudan batıya doğru olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki alfabetik yazıyı geliştirenler de Ön-Türk toplumlarıdır.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty OSİRİS (OZ/İRİS)

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:35

Harf yazısının ortaya çıkışı ile görüşlerimi aktarmaya devam ediyorum. İlk olarak Tengri damgasından söze başladım ve bu damgadan iki farklı harfin ortaya çıktığını gösterdim. Bunlar O ve T harfleridir. Yuvarlak O harfi görüntüsünü güneşten aldığından güneş tanrının da simgesi olmuştur. T harfi ile yan yana geldiğinde /ateş/ demek olur ki bu da güneşin ısı yayan özelliğinden türetilmiştir.
O harfi güneş tanrı olduğuna göre O ile ilgili olan diğer tek heceli sözcükler de Ön-Türk kökenli olmaları gerekir. Örneğin OZ, OL, ON sözcükleri de tanrısal sözcüklerdir ve onları ayrı ayrı incelemek gerekir. Bunların her biri kök sözcüklerdir. Öncelikle OZ sözünden başlayalım.

OZ kök sözcüğü bugün dahi kullanmakta olduğumuz ÖZ sözünün aynıdır. Yani asıl kaynak, en önemli tek tanrı ve her varlığın özü anlamındadır. Ön-Türk toplumlarında geçerli olan din şaman dini idi. Şaman sözünün aslı KAM sözüdür. Kamlık veya kamanlık belli insanların manevi uçuşlar yapabilme yeteneğini ifade etmektedir. Bu manevi uçuşlar öze ulaşmak ve özleşmek anlamını taşır. Yani şaman kişiler kendi fiziksel bedenlerinden çıkıp manevi uçuşlar yaptıklarında OZ'laşıyorlardı.
Bu sözcük diğer kültürler tarafından alınmış ve değişikliğe uğratılmıştır. Ancak her kültürde bir asıl tanrı, tanrılar tanrısı, tanrıların kralı vardır. Örneğin, kadim Mısır kültüründe tanrılar tanrısı Osiris adlı tanrıdır. Osiris sözü OZ-İRİS olarak okunur. Sondaki –is takısı Yunan kökenli olup sonradan eklenmiştir. Asıl adı /OZ-İR olup öze ait, özle birleşmiş olan/ demektir. –İR takısının /ait/ demek olduğundan söz ettim. İR takısı sonraları tek başına büyük tanrı adı olarak kullanılmış ve tanrı RA olarak Mısırda varlığını sürdürmüştür.


Kadim Mısır Tanrısı Osiris

Demek ki, en kadim dönemde OZİR olarak bilinen tanrılar kralı sonraları RA adı ile varlığını devam ettirmiştir. Biz genelde bu iki tanrının farklı olduklarını sanırız. Oysa ki tapınaklarda Tanrılar kralı olarak hep Osiris resmedilir. RA ise sadece söz edilir ama resmini bulamazsınız. Şekilde tanrılar tanrısı Osirisin tahta otururken resmini görmekteyiz. Hiyeroglif olarak da Osiris üç adet şekil ile betimlenir. Bunlar ilki sakallı insan resim ki, bu simge genel olarak /tanrı/ anlamını taşır. İkincisi, Taht resmi ki, bu da en yüce tanrı /tanrılar tanrısı/ demektir. Üçüncüsü ise, göz resmi. Bu da /herşeyi gören tanrı/ demek olmaktadır.

OZ adı ile anılan bir diğer tanrı Yunan panteonunun en büyük tanrısı ZEUS adlı tanrıdır. Bu isim ZE-is şeklinde okunmalıdır. Sondaki –is takısı belirtgen olup ihmal edilebilir. Ön-Türklerin tek bir damga ile bütünsel kavramları aktardıklarını gördük. Burada söz konusu olan damga yıldırım düşmesini andıran Z damgasıdır. Gökten inen yıldırım görüntüsü veren Z kadim Yunan kültürü tarafından ZE olarak okunmuş ve oradan ZEUS adı doğmuştur. Fakat asıl damganın adı OZ olduğunu görüyoruz. Yunan mitolojisi uzmanlarına sorun, Zeus adının anlamı nedir? diye, emin olun hiç biri bilmez. Sadece bir isimdir, deyip atlatırlar. Oysa ki OZ olup, tanrıların kralıdır.


OZ damgasının gelişimi

Şekilde OZ damgasını ve Z harfinin ortaya çıkışını görüyoruz. Resmin sol üst kısmında görülen Ön-Türk damgaları gökten inen şimşek veya yıldırım görüntüsü aktarıyorlar. Orhon kitabelerinde görülen S1 harfi kalın sesli harflerle bir arada seslendirilir. Bu işareti SA, AS, SU, US, SO, OS, SI, IS şeklinde okumak mümkündür. S2 işareti ise Sİ, İS, SE, ES, SÖ, ÖS, SÜ, ÜS olarak okunabilir. Finike abecesinde Z sesini veren harf I şeklinde olup adı Zayn idi. Zayn şeklinde yer ile gök birer kısa yatay çizgi ve her ikisine hakim olduğu anlamını veren bir dikey çizgi görüyoruz. Bu da OZ olan asıl tanrının simgesidir. Arap Elif harfi de dikey bir çizgidir ve aynı şekilde, tanrıyı simgeler.
Erken Yunan abecesindeki S harfinin S1 harfinden küçük uzantının eksilmesi sonucu oluştuğunu görmekteyiz. Bu işaret de şimşek işaretidir. Daha sonra köşeler yuvarlak hale dönüşerek Latin S harfi ortaya çıkmıştır. İnce seslerle uyum sağlayan S2 damgası büyük olasılıkla İS şeklinde seslendiriliyordu bu sözcük de Ön-Türk dilinde /kendi, özü/ anlamında dikey bir çizgi olarak gösteriliyordu.

Bu sözcük Almanca IST ve İngilizce IS (okunuşu iz) olarak varlığını devam ettirmektedir. Z sesi hem Zeus adında hem de Zeta harf adı olarak Yunan abecesinde vardır. Ön-Türkçe Z damgasının günümüzde “-iz” takısı olarak kullanıyoruz. Bu takı da çoğul olarak (geliriz, gideriz, güleriz....) şeklinde var olmayı belirtiyor. Çoğul olarak kullanılan –iz takısı aslında /yüksek ben, ÖZ olan ben/ demektir.

Ön-Türk damgalarından bir diğeri de “su” damgasıdır. Bu damga, bildiğimiz göl veya denizin dalgasından mülhem kırık bir çizgidir. Türkmen halı deseni olarak, su damgası halen varlığını sürdürür. Antik Mısır yazısında MU olarak okunan işaret üst üste binmiş üç adet su damgasıdır. Anlamının da “su” olduğu biliniyor. Yunan Sigma harfi ile Latin M harfi aynı damganın farklı yönlere dönmüş halleridir. Bu bakımdan M ile S ilişkisi de ortaya çıkmaktadır. Su, mu, süt, myölk, milk sözcükleri bu unutulmuş ilişkiye işarettirler. Nitekim, İngilizce “ME (okunuşu mi) sözcüğü ile Fransızca MOİ (okunuşu mua) sözü de /ben/ demek olup her ikisi de M harfini içermektedirler. Ön-Türkçeden aktarılmış olan Farsça MEN sözcüğü de ben demek olduğuna göre, tüm bu ilişkilerden S, Z ve M harflerinin Ön-Türk OZ damgasından dönüşerek simgeleştikleri sonucuna varmaktayız.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty GÖK TENGRİ- ODİN

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:35

Ön-Türk kültürünün Gök Tengri inancını birçok kültürde bulduk. Kadim Mısırda Oziris, kadim Yunanda Zeus ve kadim kuzey Avrupa toplumlarında (Viking, Fin ve Norveç kültürlerinde) Odin eşdeğer tanrılardır. Odin de tüm tanrıların babası kabul edilir ve gökte valhalla denilen mitolojik bölgede yaşamıştır. Odinin bir diğer adı da /Alfadir/ olup İngilizce All father (herkesin babası) demektir.
Odinin diğer adları OTHİNN ve WODAN olup her iki isim Ön-Türkçe ile ilişkili gibi görünüyor. OT-İNN şeklinde ayrıldığında /gökten inen ateş/ demektir. Yani Odin gökten şimşek ve yıldırım yağdıran tanrıdır. Veya İN kök sözcüğü insan demek olduğundan /Ateş insan/ anlamı ortaya çıkar ki bu da Güneş Tanrı ile örtüşür.
İkinci isim olan WODAN ise OD-DAN yani ateşten oluşmuş demek oluyor ki bu da güneş ile bir bağlantıya işaret ediyor. Zaten, İngilizce WOOD = ODUN demek olmaktadır, ki bu da görüşüme ayrı bir destek olmaktadır. Bir diğer yaklaşım W harfi çift U olduğundan ve İngilizce /double U/ olarak okunduğundan W harfi uzatılmış bir U sesidir. Yani, W = UU olmaktadır. Araya bir L sesi eklendiğinde W = ULU olur. Böylece WODAN, WOTAN = ULU-OT-DAN = Kutsal ateşten veya /güneş tanrı/ demek oluyor.



Resimde Odin tahtında otururken görülüyor. Başının üstünde bir kuş ve iki yanda iki karga bulunuyor. Başı üzerindeki kuş onun göksel özelliği oluyor. İki karga ise dünyada olup bitenleri duyup ona anlatıyorlar. Yanındaki kurtlar Freki ve Geri isimli olup Odinin koruyucusu durumundadırlar. Kolunun altında duran mızrak hedefinden asla şaşmayan bir mızrak olup yıldırımı simgeliyor. Çünkü ateş veya güneş tanrı gökten yalnız ateş fırlatabilir. O da yıldırımdır.
Bu resim tümüyle şaman kültürünü tanımlıyor. Haber veren kargalar ve koruyan kurtlar şaman simgeleridir. Ateş ve güneş de şaman simgesidir. Tahtta oturması da onun tanrılar tanrısı olduğuna işarettir. Attığı mızrağın daima yerini bulması adaletli tanrı olduğunu gösterir.

Yandaki şekilde ise görülen simge tengri simgesi olduğunu sanıyorsunuz. Haklısınız, ama simgenin adı /Odin haçı/dır. Odin Hıristiyanlık kuzey Avrupa’ya ulaşmadan çok önce bir göksel tanrı idi. Onun simgesi de Hıristiyan haçının ortaya çıkışından çok daha önceki yüzyıllarda vardı ve tüm Viking eserlerinde taşa kazılmış olarak bulunmuştur. OTHİNN adının ilk hecesindeki OT sesinin bir tesadüf olmadığını Tengri damgası olan Odin haçından anlıyoruz.
Ön-Türkçe ateşe, tüm görünen evrene de ON denirdi. Türklerin ON OĞUZ federasyonu olduğundan söz edilir ve 10 tane boydan oluşmuş bir OĞUZ federasyon olduğu sanılır. Benim görüşüm bu inanın yanlış olduğudur. On Oğuz veya ON-OK-UZ /evrene ait Oklarız/ demektir. Keza DOKUZ OĞUZLAR, 9 tane boydan oluşmuş bir federasyon olmayıp OT-OK-UZ yani /ateşe ait O’larız/ demektir. Burada yine, zaman içinde, bir değişim olmuş OT-OK-UZ , TOKUZ , DOKUZ değişimine uğramıştır. Keza ÜÇ OĞUZ boyları 3 tane boyu ifade etmiyor, sadece UÇ-OK-UZ, yani /UÇ Oklarıyız/ (UÇ tepede duran, en yüksek olan) anlamını taşıyor.
UÇ hem Uçmak eylemini hem de Tepe kavramını içermektedir. /Uçmak/ derken kamların manevi uçuşları kast edilmektedir. Zira kamlar tedavi yöntemlerini kendileri karar vermezler, daima ruhlara (tanrılarına) danışırlardı. Yani, bir çeşit aracı durumunda idiler. Bu bakımdan gök yüzüne manevi uçuşlar yaparak OZ'laşırlardı. Daha sonraları batıya göçler sonucunda uçan melek kavramı batı kültürüne geçmiştir.
Güneş veya daha doğru ifadesi ile evren ON => 10 sayısına dönüşmüştür. ON sesindeki O sesi ve damgası aynı zamanda Latin ve Yunan alfabelerine O harfi olarak geçmiştir. Arapların sayılarından 10 aslında l-O yani, elif-O (tek O) veya /Gök tanrı tektir/ anlamını içermektedir. Aynı mantıkla 9 sayısı da bir yuvarlak (güneş) ve aşağı doğru kıvrılan bir uzantı olup, OTOKUZ /biz güneşten yer yüzüne inmiş ateşten OKlarız/ kavramını içerir. Zira ateş güneşin yer yüzündeki imgesi olmaktadır.
Kavramları simgelerle (damgalarla) ve sayılarla ifade etmek, belirtmek, düşüncesi Türklere aittir. Bu derece soyut düşünen bir kültüre batılıların /ilkel göçebe kültürü/ demeleri sadece bu kavramları kendileri üretmemiş olmalarından dolayıdır. Görülüyor ki hem harflerin hem de sayıların kökeninde ön-Türk kültürü vardır. Sırası gelmişken biraz da diğer dillerde 1 sayısına ne dendiğine bakalım:
Eski Almanca : Ainaz (tek), Eski İngilizce : Aan veya Ein , Modern İngilizce : One (uan yani ON)
Modern Almanca: Ein (ayn) on => oan => ayn, Hollandaca : Een (on => an => een), MAYA dilinde: Hun veya GHUN (gün), Fransızca : Un (on => un okunuşu ön), Oksitan (Güney Fransa dili) : Un, Provesal veya Vaudois (Güney Fransa dili) : On, İsveççe : En, Latince : Unus (Onuz => yani biz ON’uz), İtalyanca : Uno, Venedik İtalyancası : On, İrlanda Keltçesi : Oin, İskoç Keltçesi : Aon
Yunanca : Ena, Rusça : Odin (Adin).
BİR anlamına gelen tüm bu sözcüklerin kökeninde ON kök sözcüğü bulunmaktadır.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty ORTAK KÜLTÜRDE OL SÖZCÜĞÜ

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:36

Maya dilinde Türkçe kökenli birçok sözcük vardır. Bunlardan en çok kullanılan OL kök sözcüğüdür. Maya dilinde OL sözünün anlamı /farkında ol/ veya /bilinçli ol/ şeklindedir. Olmak eylemi onlar için maddi değil manevi bir varoluştur. İnsan kendi isteği ile doğmuyor. Şu halde fiziksel oluşum insanın iradesi dahilinde değil. Ama, manevi oluşum insanın elinde. İnsan iradesi ile ilgili diğer Maya sözcüklerine birkaç örnek vereyim.
Kimak ol = Mutlu ol, Cah ol = Dikkatli ol, Çakab ol = İradeli ol, Nac ol = Hassas ol, .....vs.

OL kök sözcüğü irade ifadesi ise, asıl iradenin Tanrı iradesi olduğuna göre OL emri Tanrı emridir. İnsan iradesi cüzi irade, parçanın iradesi, Tanrı iradesi ise külli irade, bütünün iradesi olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim ayetlerinin başında üç tane Arap harfi bulunur. Bunların neden orada oldukları hakkında herhangi bir açıklama yoktur. Bunlar adeta birer şifre gibidirler. Örneğin, E/A, L, M (Elif Lam Mim) harflerinin anlamı nedir? Daha önce söylediğim gibi Elif harfi tekliği ve Allah kavramını simgeler. L ile M harfleri bir arada olunca lam, lem şeklinde okunabilir. Arapça Lam /parlak/ demektir. Lamia adı da parlayan anlamındadır. Lem ise /parlamak/ eylemini belirtir. Mim ise her süzün başına geldiğinde onu maddeleştirir, belirgin hale sokar. Örnekler: Mahkum = Hüküm giymiş olan, Mazlum = Zulüm görmüş olan, Mesela = misal olan, örnek olan, Mizan = vezn olan, tartılan....vs.
Demek ki, E L M harflerinin gizli anlamı /Allahın ışığı (parlaklığı) belirgin oldu/ şeklinde anlaşılmalıdır. Bu şifrede bir de /Allahın isteği oldu/ anlamı gizlidir. Çünkü, ışığın belirgin hale gelmesi istek ile olur. Bu istek de Külli İrade olmaktadır. Elif Lam Mim harfleri bir arada Alem olarak da okunur. Demek ki, görünen alem (evren) Allahın isteği olarak ortaya çıkmış bir ışıktır. Yani, bir enerji paketidir ve büyük patlama ile ortaya çıkmış, parlamıştır.

Bu yaklaşımda en önemli harf Lam, yani L harfidir. Çünkü Elif ve Mim harflerinin anlamını herkes bilir. Fakat Lam harfinin anlamını bilen çok az insandır. Burada Lam harfinde oluşum, OL emri bulunduğunu belirtmek istedim. Şu halde Lam harfinin gelişimine bakalım.

UL Damgası
Şekilde Ön-Türk UL damgası görülüyor. Yanında ise Arap abecesindeki Lam harfi var. Orhon abecesindeki L1 harfi UL, LU, AL, LA, IL, LI, OL, LO olarak okunabilir. Bu kök sözcüklerden halen anlamlı olanlar AL ile OL sözleridir.
Al emri /kabul et/ OL emri ise /varlık aleminde görün/ demek olduğuna göre, varlık aleminde görünmenin aynı zamanda bir kabulleniş olduğu anlaşılıyor. Yani, var olmak için külli (tümel) iradeyi kabullenmek gerektiği ifadesi bulunmaktadır.
OL emri ile ilgili bir diğer sözcük LOGOS kavramıdır. Yunanca /söz/ anlamını taşır ve Tanrı emri olarak söylenen söz demektir. Sondaki – OS takısı belirten olduğundan LOGOS emir olarak OL sözünün farklı bir telaffuzudur. Sözün, yani iradenin maddi dünyada belirmesi, ortaya çıkması, yani OLMASI demektir. Daha da ileri bir bakışla iradenin
belirgin hale dönüşmesidir.
Bir önceki yazımda W harfinin çift U olduğu ve ULU olarak okunabildiğini söyledim. UL damgası da ULU olarak okunabilir. Eski Türk şaman dininde kurtların öneminden de söz ettim. Türk mitolojisinde yol gösteren bir dişi kurt olan Asenadan söz edilir. İşte bu dişi kurt ulu kamdır. Asyada ULUKEM vadisi vardır ki /Ulu Kam/ demektir.

Odinin yanında da iki adet koruyucu kurt vardı. Alman mitolojisinde yol gösteren bir kurt inancı vardır ve adı Wolfgangdır. Bu isim iki sözcükten oluşur. Wolf (kurt) ve gang (yol), yani /yol gösteren kurt/(aynen Asena gibi).
Almanca /wolf/, İngilizce /wolf/ (okunuşu vulf), Fransızca /loup/(okunuşu lu) ve Latince /lupo/ sözlerinin hepsi ULU sözüne dayanır. ULU sözü aslında kurt uluması olan UUUU sesinden yansımalı olarak da türemiş olabilir. –LU takısı ise Türkçede aidiyet belirten –li/lu (güneyli, doğulu.... gibi) bir anlam içerir. Kamların önceleri dişi olmuş olmaları çok mümkündür. Kam ile kurt arasındaki ilişkiyi Japonca /kurt/ demek olan OOKAMİ sözünde buluyoruz. /OO/ Japonca değerli, yüksek, önemli demektir. Şu halde /OOKAMİ/ değerli ve önemli KAM anlamındadır. Ayrıca Japonca /Kami/ Tanrı demektir.
OO sesinde çift O bulunmakta güneş tengri simgesi olan yuvarlak O sesi iki kere tekrarlanarak önemi vurgulanmaktadır. Nitekim, Fransızca /haut/ okunuşu O olup anlamı /yüksek/ demektir. Almanca da /haupt/ (okunuşu aupt, Opt) yine yüksek demektir.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty ÖN-TÜRKLERDE PANTEİZM

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:36

Bugün dahi kullandığımız Latin harflerinin Ön-Türk damgalarından türemiş olduklarına dair birçok örnek sundum. Şimdiye kadar O, T, K, Z, S, M ve L harflerinin gelişimini gösterdim. Eğer istenirse tüm 29 Latin harfin Ön-Türk damgaları ile ilişkileri saptanıp kanıtlanabilir. Fakat asıl önemli olan Ön-Türk damgalarının soyut (manevi) anlamlarıdır. Çünkü Ön-Türk toplumlarının derdi ticaret değildi. Onlar her istedikleri yiyeceği ya avlıyor, ya topluyor veya üretiyorlardı. Onların derdi kim olduklarını sorgulayıp tanrıları ile iletişime girmekti.
Şu halde her damga aslında bir ruhsal iletişim aracı, bir soyut kavramdır. Önemli olan da bu içsel iletişimi ortaya çıkarıp, dillerini ve dinlerini yorumlamaktır. Dedim ki, bir kültürü tanımak için onların dilini, dinini ve mimari eserlerini incelemek gerekir. Buraya kadar dil ve yazı aracılığı ile dinlerine de biraz dokundum. Şimdi daha ayrıntılı olarak Ön-Türk dinini inceleyeceğim.

Ön-Türk dini Panteist idi. Yani, çok tanrılı bir dini inançları vardı. Doğada gördükleri pek çok oluşuma hakim olan tanrılar bulunduğuna inanıyorlardı. Fakat tüm bu tanrıların bir lideri, bir tanrıların tanrısı olduğuna da inanıyorlardı. Bu hiyerarşik yapıya Panteon denir.
Ön-Türk toplumlarının kurdukları her kültürde aynı yapıyı bulmaktayız. Asya toplumlarında, Mezopotamya ve kadim Mısırda, Anadolu'da, Avrupa toplumlarında, Etrüsk toplumunda, Amerika yerli halklarında ve özellikle Maya ile Aztek kültüründe hep bu piramidal yapıyı görüyoruz. Buradan da neden piramit inşa etmiş olduklarını da anlıyoruz.
Piramidin tabanı geniş yükseldikçe daralır. Dini inançlarında da altta birçok küçük tanrı, yükseldikçe güçlenen fakat sayıları azalan tanrılar ve en üstte tek Güneş tanrı. İşte bu yapıyı hem mimari eserlerinde hem de toplum yapılarında uygulamaya koymuşlardır.


Maya Tanrısı Kuri- Kauri

Resimde Maya mısır ve ateş tanrısı Curi-Cauri görülüyor. Onun tapınağında hiç sönmeyen bir ateş sürekli yanardı. Bu isimde ben Kuru-Kavuri, yani /Kuruyup Kavuran/ anlamını buluyorum. Bu tanrının Maya tanrıları arasında oldukça önemli bir rolü vardı. Zira Maya toplumunun en önemli besin maddesi mısırdı ve başında görülen süste 9 adet mısır bulunuyor ve göğsündeki takıda 3 nokta bulunuyor. Başlığındaki tüy gibi uzantılar onun Güneş gibi göksel bir tanrı
olduğunu gösteriyor. Bu tanrıdaki 9 mısır ve 3 nokta bize Tokuz-Oğuz ve Üç-Oğuzları çağrıştırıyor. Aynı kök kültürden türediklerine işaret ediyor.


Maya Tanrısı Huhuteotlu
Ayrıca resimde Maya tanrısı Huhuteotlu görülüyor. Kendisi bir diğer ateş tanrısı olup ona /Yaşlı olan/ da denirdi. Sakallı oluşu bu sözü doğruluyor. Başının üzerinde bir Tengri damgası var. Bu damga ile Odin haçı arasındaki benzerliğe dikkatinizi çekerim. Mayalar sakal bırakmazlardı. Hiçbir Maya tanrısını veya yönetici kralını sakallı göremezsiniz. Buna iki istisna vardır. Biri resimde görülen Huhuteotlu, diğeri de Virakoça.
Virakoça bir güney Amerika kültürü olan İnka kültürünün en büyük tanrısıdır. Onun sulardan çıkıp tüm evreni yaratmış olduğu inancı vardı. Virakoça adını Bir-O-Koca sözü ile ilişkisi olabileceği görüşündeyim. Zira tek tanrı ve tanrılar tanrısı olarak Virakoça BİR => VİR ile KOCA => KOÇA dönüşümlerine uğramış olması doğaldır. Türkçe halen yaşlılara /koca/ denir. Kocamış, sözü yaşlanmış anlamındadır.
Virakoça’nın sakallı oluşu bu görüşe destek olmaktadır. Keza HU sözü birçok kültürde Tanrı anlamında kullanılmıştır. HUHU şeklinde tekrar edilince /çok yüksek ve büyük tanrı/ demek olmaktadır. Maya dilinde 1 sayısı için Hun dendiğinden söz ettim. Teotlu sözünün de Tanrı anlamına geldiğini daha önce söyledim. HU ile ULU sözcükleri ses
olarak oldukça benzerler. Maya tanrısı olan Hunab-Ku adında da HU hecesi vardır.
Sakallı tanrılar Maya kültürüne has olmayıp, Ön-Türklerin Amerika ve diğer bölgelere göçleri sonucu yayılmışlardır. Mısır panteonunda Osiris, Yunan panteonunda Zeus, Etrüsk panteonunda Tin, Viking panteonunda Odin hep sakallı olarak görüntülüdürler. Kadim Türk panteonunda Tengri eşdeğer olarak tanrılar tanrısıdır. Türklerin daha az önemli birçok tanrıları vardı. Bunlara örnek: Ülgen, Yerlikhan, Denizhan, vs....bilinir.

Maya yılına Tzolkin denir, Maya günü ise KİN olarak bilinir. KİN => GÜN ilişkisi vardır. Ayrıca, Maya dilinde GÜNEŞ = KİNİÇ olduğu göz alınırsa bu benzerlikler tesadüf olamaz. Çünkü tesadüf bir tane olabilir ama iki ve daha fazla oldu mu, tesadüf olarak tanımlanamaz.

Ön-Türklerin takviminde 360 gün vardı ama bir yılın 365 gün olduğunu biliyorlardı ve geriye kalan 5 güne KALANLAR adını veriyorlardı. Bu günleri kayıt edenler Kalanlar sözünden CALANDAR (Takvim) sözünü ürettiler. /Kalanlar/ bilgisi Etrüskler tarafından Romalılara aktarılmış ve /Calander/ şekline Latin diline geçmiştir.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty ÖN TÜRKLER VE ŞAMANLIK

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:36

Ön-Türkler yaklaşık 30-35 bin yıl önce Asya'dan yola çıkıp Karadeniz'in kuzeyinden Avrupa'ya ulaşmışlardır. Bu göçün izlerine Fransa'nın Aurignac kasabasındaki mağaralarda rastlandığından Aurignacian kültürü adı verilmiştir. Diğer bir göç dalgası ise Anadolu'dan yaklaşık 25,000 yıl önce gerçekleşmiştir. Bu ikinci göçle gelen kültüre de Gravettian kültürü denmektedir. Avrupa'ya doğru yapılmış göçler bu iki göç dalgası ile kısıtlanamaz. Ardından birçok gurup Asya’dan Avrupa’ya doğru göç etmişlerdir.

Göçler sadece batıya değil Asya’nın hem güneyine hem de kuzey doğusuna doğru da oluştukları bilinmektedir. Türklerin kuzey doğu Asya bölgesinde, Bering boğazı üzerinden Alaska'ya geçtikleri biliniyor. Yapılan tespitlere göre kuzey batı Amerika’nın Alaska bölgesine ipek getirip kürk götüren ve “kuzey doğu ipek yolunu” oluşturmuş olan kavim adı Yueh-che (Yüce) Türk boyudur. Bu insanların kuzey Çin’den aldıkları ipekleri kürkle değiş tokuş ettikleri
saptanmıştır. ‘Yüce’ adlı kavim aslen Saka Türkü olduğundan söz edilmektedir.
Saka adı ise AS-OK => SA-KA şekline dönüşmüştür. S ve K sessiz harfleri ile (damgaları ile) belirtilen bu insan gurupları aslen AS ve OK boyları iken sonraları bir arada SAKA adı olarak birleştirilmişlerdir. Ayrıca, Alaska adı ALA-AS-OKA kök sözcüklerinden oluştuğu ve "yüksek As ile Ok halkına ait" anlamını içerdiği görüşündeyim.

Shaman

Ön-Türk dininin şaman dini olduğundan söz ettim. Gittikleri her bölgede bu şaman inancını yaymışlar ve değişik şekillerde uygulamışlardır. Şamanlar madden uçamasalar bile manevi uçuşu pekala yasayabiliyorlardı.


Asya Kam Kıyafeti
Resimde Tuva kam kıyafeti görülüyor (Kaynak: Schamanismus in Tuva, J. Van Alphen, Museum fur Volkerkunde Wien, 1998, Viyana – Avusturya)

Asyadan Kuş Kadın Heykelleri
Benzeri kuş simgelerine orta Asya'da, Altin Tepe bölgesinde yaklaşık 4500 yıl eskiliği olan kilden kuş-kadın heykelcikleri (resimdekiler) bulunmuştur (Kaynak: Central Asia Palaeolithic Beginnings to the Iron Age, Philip L. Kohl, 1984, ISBN: 2-86538-071-8) Bu kuş başlı kadın bedenli heykelcikler bir yandan kamları hatırlatırken öte yandan kutsal güneşin simgesi olarak /güneş tanrıça/ inancının bir dönemlerde yaygın olduğunu akla getirmektedirler.
Kamların toplum içinde saygınlıkları göz önüne alındığında bir kuş gibi kollarını iki yana açmış, uçan insanı simgeleyen, T harfine benzer simgelerin pek çok kültürde beliren eski bir damga olduğu görülmektedir. Bu damganın Tengri damgasındaki orta kısmından türemiş olduğunu söyledim.
Milattan en az 1500 - 2000 yıl önce şimdiki güney Mısırda Kuş krallığı bulunmakta idi. Nil nehrinin güney bölgelerinde, bugünkü Sudan ülkesinin hudutları içinde, Cebel Barkal baş şehir olmak üzere birçok yerleşim birimleri oluşturmuşlardı. 1916 yılında Harward’li kazı bilimci George A. Reisner, Cebel Barkal’a gelişinden önce Kuş krallığı hakkında pek az şey biliniyordu. O bölgede sekiz yıl boyunca yaptığı kazılarda beş Kuş kralının mezarı ile birlikte ileri bir Kuş medeniyetinin kalıntılarını ortaya çıkardı (Kaynak: Kingdom of Kush, T. Kendall, National Geographic, Kasim 1990)

Birleşik Mısır-Kuş krallığının en önemli krallarından birinin mezarına girdiklerinde Reisner ve yardımcıları şaşılacak bir at mezarlığı ile karşılaştılar. Deniz kabukları, bronz süsler ve cam incilerle donanmış ayakta durur vaziyette gömülmüş, tam yirmi dört (24) adet at iskeleti ile karşılaştılar. Atlarla birlikte gömülme geleneğini Kuş kralları orta Asya'dan getirmişlerdi.
O devirlerde ne Mezopotamya'da ne de Afrika'da at bulunuyordu ve gelebilecekleri tek bölge Asya idi. Atların Asya kökenli hayvanlar oldukları bilinmektedir. Şu halde bir at kültürüne sahip olan ve adı da Türkçe Kuş olan bu halk Asya kökenli olmalı idi. Bilinen şu ki Kuş ulusu tarafından yetiştirilen atlar büyük ilgi görmekteydiler. Hatta uzaktaki Asurlular bile Kuş atlarının peşinde idiler. Bugün için Arap atı denilen tür Asya kökenli atlardır.
Kuş kralları Mısırı ele geçirip ortak Kuş-Mısır krallığını kurduklarında kendi dillerini terk ettikleri ve o bölgede konuşulan dil ve yazıyı benimsedikleri bilinmektedir. Mısırda 25’inci sülale olarak bilinen Kuş kralları Ön-Türk kökenli bir dile ve dine sahiptiler. Sanıldığı gibi Afrika kökenli değildirler.

Ön-Türkler için at kutsal bir hayvandı. At sayesinde uzak mesafelere gidebiliyorlar, savaşabiliyorlardı. Yöneticiler ile atları o derece bütünleşmişlerdi ki mezarlarına atları ile birlikte gömülüyorlardı. At sayesinde göğe de uçacakları ve Gök Tengriye ulaşacakları inancı hakimdi. İşte bu inancı diğer kültürlere de aktarmışlardır. Kuş ile atın birleşimi olan kanatlı at heykellerini pek çok kültürde rastlıyoruz. Kadim Yunan mitolojisinde Pegasus adlı kanatlı at, Etrüsk tapınaklarında görülen kanatlı atlar ve Çin mezarlarına giden yollar üzerine yerleştirilmiş olan kanatlı at heykelleri hep Ön-Türk kültüründen etkilenmiş olan simgelerdir.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty ETRÜSK VE LİKYA YAZISI

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:38

Harfler hakkında bir miktar bilgi sahibi olduk sanırım. Ön-Türk yazısı harf yazısı değildi. Bir hece yazısı idi. Yani her işaret bir tek heceli ses olarak telaffuz ediliyordu ve her biri bir damga olmakta idi. Bu damgalar da anlamlı tümel kavramlar içeriyorlardı.
Etrüsk yazısı günümüzde halen okunabilmiş değildir. Nedeni ise harflerin Yunan harflerine benzemelerinden dolayı onları Yunan harfleri olarak görmeleri ve o şekilde seslendirmeleridir. Oysa ki, ne gramatik yapı ne de harflerin tek tek sesleri Hint-Avrupa kökenli değildir. Ne Latince ne de Yunanca olarak anlamlı sözler ortaya çıkmıyor. Fakat ne kadar ilginçtir ki Türkçe yardımıyla anlamlı sözler ortaya çıkmaktadır. Çünkü Etrüsk halkı bugünkü İtalya yarımadasına hem kuzeyden hem de güneyden girmişlerdi ve her iki gurup da Ön-Türk kökenli halklardı.

Etrüsk Ayna Sırtı
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Size şimdi bir küçük örnek sunarak tezimi kanıtlamaya çalışacağım. Resimde Etrüsk aynasının arka yüzü görülüyor. Aynanın kazılmış resminde bir ciğer üzerine eğilmiş kanatlı bir yaşlı adam görmekteyiz. Sakallı ve kanatlı bu kişi ciğer falı bakan bir şaman olsa gerek. Fal sayesinde saklı bilgiler açığa çıkarılırlar. Yani falcı saklananı bilen kişidir. Yazı sağdan sola doğru okunması gerekir. Soldan sağa doğru okuyan Etrüskologlar bu sözü /Çalkas/ olarak okumuşlar ve özel isim olduğu sonucuna varmışlardır. Oysa ki sağdan sola doğru okunursa Türkçe'ye uygun bir söz olan saklaç sözü ortaya çıkar. Ciğer üzerine eğilmiş olan kişinin kanatlı oluşu onun alelade bir kişilik olmadığını ve ruhlar dünyasına uçabilen bir şaman olduğunu gösteriyor.

Etrüsk yazısı sağdan sola doğru Orhon harfleri sayesinde okunabilmektedir. Solda harfleri soldan sağa doğru yazarsak, görürüz ki soldaki ilk harf Ön-Türkçe OZ damgasıdır ve hem Yunan Sigma hem de Etrüsk ve Latin S harfini oluşturmuştur. İkinci harf A harfidir ve Etrüsk abecesinden Latin abecesine geçmiştir.

Üçüncü harf OK damgasıdır. Zamanla K harfine dönüşmüştür. Nitekim, Etrüsk abecesinde bu işaretin K olarak okunduğunu Etrüskologlar da kabul eder. Ok işareti ile OK sesi sadece Türkçe'de anlamlıdır. Diğer hiçbir dilde bu anlam ve şekil eşdeğerliğini bulmuyoruz. Bu bakımdan Ok damgası kesinlikle Ön-Türkçe kökenlidir. Orhon kitabelerinde de aynı işaret /ok/ olarak okunmaktadır. Bu durumu tesadüf olarak açıklamak bence imkansızdır.

Dördüncü damga Orhon kitabelerindeki kalın L harfidir. Son damga ise Orhon kitabelerindeki kalın Ç sesini veren damgadır. Yani, aç, oç, uç, ıç veya ça, ço, çu, çı olarak okunabilir. Şu halde buradaki yazıyı /Saklaç/ olarak okumak hem yazı hem de resim bütünlüğü göz önüne alınırsa doğrudur ve söz /saklı olanı aç/ anlamında Türkçe bir sözdür. Bu da Etrüskçenin Ön-Türkçe bir dil olduğunun kanıtı olmasa da bir göstergesidir.


Kadim Anadolu Yazısı
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Asya’nın çeşitli bölgelerinden Anadolu'ya gelmiş olan Ön-Türkler özellikle Akdeniz ve Ege kıyılarına yerleştiler. Size kendi çözümüm veya yorumum olan bir kısa yazıdan söz etmek istiyorum. Bu yazı Bodrumda bulunmuş olan bir taşın üzerine kazınmış olan yazıdır.

Halen Side müzesinde bulunan bu taşın üzerinde Sidece (Likya yazısı) olarak kabul edilen bir yazı kazılmıştır. Side eskiden Likya kültürünün önemli bir merkezi idi. Yazı sağdan sola doğru TEENES olarak tek bir sözcük olarak okunmuştur (Kaynak: Seleukeia (Side) Yazıtı, A. Muhibbe Darga, Anadolu Araştırmaları, Fasikül 26) Fakat /teenes/ sözünün ne anlama geldiği bilinmemektedir. Oysa ki sağdan sola doğru açıkça iki sözcük vardır ve bunları LU URUN şeklinde okumaktayız.
Öncelikle Anadolu'da Boğazköy civarında LUVİ yazısı bulunmuştur. Ayrıca, LU sözünün Luvi olarak bilinen halkın kast ettiği kanısındayım. Ancak, yazı Ön-Türkçe ise ilk damganın UL damgası olmasından dolayı birinci sözcüğün ULU şeklinde okunması gerekir. Böylece Likya adının Ulu-OK-Öyü sözlerinin bitişmesi sonucu oluştuğu kanısındayım. Zaten Ok-Öyü birleşerek bugün dahi kullandığımız /köy/ sözünü oluşturduğunu söyledim.

İkinci sözcük olan URUN /bölgesi/ anlamını taşır. Çünkü UR sözcüğü Ön-Türkçe /gayret ederek yerleş/ demek olup Sümerde UR şehri vardır. Yani bugünkü anlamda UR /uğraşılan bölge/ demektir ki vur ve kur sözleri halen mevcuttur. Kurgan sözünü hepimiz duymuşuzdur.

Şu halde URUN sözü “yerleşilen bölgenin (şehrin)” anlamını içerir. İki sözcük bir araya gelince de “uluların Şehrine ait” anlamı ortaya çıkmaktadır. Yani, bir çeşit ikaz olan bu yazının kazılı olduğu taşın hudut taşı olduğu görüşündeyim.
Günümüzde halen kullanılmakta olan Latin abecesi büyük çapta Etrüsk abecesinden alıntılanmış harflerden oluşmuştur. Etrüskler ise Asya kökenli bir halk olup, dilleri dinleri ve gelenekleri ile Ön-Türk kültürünün ürünüdürler. Mimari konusuna geldiğimde Etrüsk mimarisine değineceğim.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty SÜMER DİLİ

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:38

Britanica veya Larousse gibi büyük ansiklopedilere bakarsanız, Sümerce'nin yerli ve yalıtık bir dil olduğundan söz ederler. Hiç başka bir dil gurubuna ait değildir, derler ve yalıtık (izole) bir dil olarak tanımlarlar. Oysa ki hem cümle yapısı hem de sözcükler Türkçe ile büyük bir benzerlik içindedirler.
Sümer dilini önce Sami dilleri ile, daha sonra Hind-Avrupa dilleri ile karşılaştırdılar. Fakat ne biri ne de diğeri Sümerce ile uyum sağlıyordu. Peki, ama neden Ural Altay dilleri ile karşılaştırmaya gerek duymadılar? Nedeni, onlara göre M.Ö. 3000 yıllarında Mezopotamya’da ne Türk toplulukları vardı ne de Macar, onlara göre Türk ve Macarların Anadolu’ya gelişleri en erken M.S. 900 yılları olmalıydı.
İşte bu yanlış ve bağnaz görüşleri o gün olduğu gibi halen bugün dahi devam ediyor. Üstelik bizleri de bu yalana inandırdılar. Tarih kitaplarında Türklerin Anadolu’ya geliş tarihleri olarak 1071 Malazgirt savaşı olduğu yazılıdır.

Gelelim Sümer diline. Alttaki örneklerde önce Sümerce sözcüğü ve hemen ardından parantez içinde Türkçesini sunacağım.
Adda (ata, baba), Ama (anne, ana), Aga (yönetici, ağa), An (tan, gök), Anu (Gök Tanrı), Ar(er, şeref), As (tek, biricik), Bab (baba), Dingir (Tengri), E (ev), Kıya (kıyı), Es (esmek), Gisko (şişko), Dim (dik), Kol (kol), Uiku (Uyku), Kus (kuş), Sag (sağ) Mesu (meşe), Ag (akıl), En (engin, yüce), Ge (gel), Ka (kan), Kanal (kan damarı), De (demek), Duru (durmak), Kur (dağ, kurgan), Kusu (koşmak), Güles (güleç) Bur (delik,burgu), Bal (balta), Bar (barla/parla), İb (ip), Alım (alımlı), Ulu (ulu), Utu (Güneş, Uçtu), Kup (gitmek, kop), Gim (kim), Ir (er), Odun (odun,
Ot-un)

Sizlere burada 40 sözcük sundum. Kim bilir uzman bir göz kaç tane daha bulabilir. Aradan yaklaşık 5000 yıl geçmiş olmasına rağmen bu kadar çok sözcük ortak ses ve anlam benzerliğini koruyabilmiş ise, iki dilin aynı kök dilden türediği kesindir. Cümle yapısı ve sözcüklerin bitişken oluşu da ayrıca Sümer dilinin Asya Ön-Türk kökenli olduğunu göstermektedir.
Sümer dilinde ilginç sözler var. Örneğin onların en yüce tanrılar tanrısı Dingir iken, bir de gök tanrısı Anu bulunuyor. Oysa ki yukarıda /An/ sözünün tan ve gök anlamına geldiğini görüyoruz.
Günümüzün dilinde /an/ sözcüğü en kısa zaman aralığı olarak kullanılıyor. Nedeni de güneşin doğuş zamanı olan tan zamanının bir an sürmesi ve bu kısa sürede güneşin ufuktan doğmasıdır. Demek ki, Anu sadece güneşin doğuşunu, doğuş zamanını sağlayan tanrı oluyor.
Çünkü, bir de güneş tanrısı Utu var. Utunun kanatlı oluşu güneşin en yüksek durumda olması ve gökteki hareketini sağlaması ile ilgili olduğuna işaret ediyor. Bu da gösteriyor ki Dingir hepsinin üstünde soyut tek yüce tanrı oluyor.


Sümer Tanrısı ANU

Üstteki resimde tanrı Anu heykeli görülüyor. İlginç olan başlığında boynuz bulunuşudur. Aynı özelliği tanrı Utu da görüyoruz.


Sümer Tanrısı UTU

Sırası gelmişken Urartu adı üzerinde durayım. Bir önceki yazıda UR sözünün /uğraşılan bölge/ demek olduğunu söyledim. Urartu sözü de aynı anlamı taşıdığı ve /uğraşıp yerleşen/ demek olduğu görüşündeyim.
Boynuz bir güç simgesi olmaktadır. Çünkü hem boğada hem de dağ keçilerinde bulunuyor. Ayrıca geyiğin de büyük boynuzları var. Boynuz sözünde Boy-Uzun sözcükleri bulunuyor. Yani, boynuz /boy-uzatan/ böylece diğer insanlara göre /daha yüksek görünen/ anlamı da gizlenmiş oluyor. Tüm Ön-Türk yöneticilerinin bir özelliği de başlıklarında boynuz bulunuşu idi. Onlar Tur ve OK boylarını oluşturduklarını söyledim.

Tur-Ok birleşimi sonucu TUR-OKH => TOR-OSK => TORO (Boğa) sözü ortaya çıkmıştır. TOROS dağlarının adı da Tur ile Osk halkı tarafından verilmiştir.Latince sözcüğün Tauros oluşu tesadüf değildir. Bu sözde U harfi bulunuyor ve A ile birleşince O olarak okunuyor. Aynen Alp adının E-Tur-Osk halkı tarafından verilmiş olduğu gibi.
İtalya'daki Toskana veya Tuscany bölgesi vardır ve orası da Tur ile Oskların yerleşim bölgesi olmuştur. Ayrıca, Tur sözü TAR şekline de dönüşmüştür. Tar-Khan /Tur-Khan/ yani Türk hanı demek oluyor. Tarkan ve Türkan isimleri bu sözden türemiştir.
Girit adasındaki Minator adlı boynuzlu, boğa başlı ve insan bedenli bir canlının yaşadığından söz edilir. Bu canlı yakalanıp hapse atılmış ve ömrünün sonuna kadar orada kalıp ölmüştür. Minataur adında Min-TUR (Ben-Tur) anlamı bulunuyor ve öyle anlaşılıyor ki adayı işgal eden Miken kültürü Ön-Türk asıllı olan Minos (BEN-OSK) kültürünü yok
etmiştir. Bu konuya değineceğim.

Hitit kabartması (Boğazköy)

Resim de bir Hitit kaya kabartması görülüyor. Kabartma başlığında boynuz bulunan ve elinde bir atmaca tutan yönetici/tanrı bir geyik üzerinde duruyor. Yani, boynuzlu bir hayvanın üzerinde durarak kendi gücünü ve boyunu da arttırmış oluyor. Eldivenli elinde kuş tutması da ayrı ve önemli bir simgedir. Çünkü uçan kuş daima güneşin simgesi
olmuştur. Kuş ile avcılığın bir Asya geleneği olduğu ve özellikle Türk boyları tarafından uygulandığı biliniyor.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty KHANG/KAGAN –DİNGİR/RA

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:38

Türklerin yöneticilerine verdikleri isim Kağan olup aslı KHANG‘dır. Bu sıfat zamanla KAGAN, HAKAN ve HAN şekillerine dönüştü. Batıya göç eden OK boyları bu unvanları kullanıyorlardı. Kurdukları yeni yerleşim bölgelerinde bu unvanlar, biraz değişime uğrayarak kullanımlarını sürdürdüler.
İsveççe krala KUNG, Almanca KÖNİG, İngilizce KİNG denmesi ön Türkler sayesindedir. Çin'de ise kral veya imparator için HUANG ve WANG denir.
Buradaki dönüşüm KHANGAN => HANGAN => HUANG => WANG. Slavca ise KNEZ sözü vardır. Almanlar KAİSER ve Romalılar ise SEZAR demişlerdir. Anadolu kralının adı KREZÜS veya KARUN adları da aynı sözcükten türemişlerdir. Keza Kandahar şehrinin adı ve Hazar ile bu ismin dönüşmüş hali olan Hussard özel isimlerinin kökeni de aynıdır.

KHANG sözünün incelmesi ve çift sessiz harflerin düşmesi sonucu /kan/ sözü türemiştir. Bu sözde hem /akan/ anlamı vardır, hem de yöneticilerin tanrısal ilişkilerine işaret ederek onların asil kan sahibi oldukları anlamı gizli bulunmaktadır. Kan sözü zamanla GEN sözcüğü olarak Latin dilinde /köken/ anlamına değişerek varlığını sürdürdü. Latince GENESİS (ortak bir kan bağından türeyiş), İngilizce GENETİCS (Ortak kan bağını araştıran biyoloji bilimi) ve Gen (canlılarda ortak özellikleri sağlayan yapı) sözleri hep /kan/ kök sözcüğünden türer.
KHANG’ların yetkileri vardı. Yönetici ve kral idiler. Onların bu /yapabilme/ özellikleri Türkçe'de yetki takısı olarak halen varlığını sürdürmektedir. Örnekler : Yapışkan, Konuşkan, Değişken,...gibi sözcükler kullanılmaktadır. Eski kültür tamamen soyut kavramlara ve manevi güçlere önem verdiğinden /yapabilmek/ fiziksel düzeyde başarıdan ziyade ruhsal iletişim kurmak yeteneği olarak görülüyordu. Bu bakımdan ilk yöneticiler erkek değil dişi idiler. Onların çocuk yapma yetenekleri vardı. Onların manevi güçlerle iletişim kurma yetenekleri erkeklerden fazla idi.
İlk tanrılar aslında birer Tanrıça idi. Türklerin ilk Tanrıçası TUR-ANA idi. Anadolu'da ilk Tanrıçalardan biri Kybele, Sümer'de İşkur veya İştar, Mısırda İsis hep ön Türk tanrıçalarıdır. Mısırın en yüce Tanrıçası AMON = AMA-ON ‘evrensel ana’ anlamını taşır.



Kybele İştar İsis Amon
Kadim Mısır kültüründe hem AMON, hem ATON, hem de RA tanrı/tanrıça isimleri Sümer dilinden geçmişlerdir. Sümer dilinin ise Ön-Türk kökenli bir dil olduğunu gördük. Amon adı Ama-On kök sözcüklerinin bileşimi olduğu gibi Aton adı da Ata-On /evrensel ata/ sözlerinin bitişmesi sonucu oluşmuştur. Ata sözünün Latin diline de geçmiş olduğunu
belirteyim. Atavus (Erkek ata) ve Atavia (Dişi ata) sözleri Latince olup Etrüsk dilinden alıntı oldukları görüşündeyim.
Ra adına gelince Sümer dilindeki Dingir sözünün son –İR takısı ile ilişkilidir. Çünkü, Sümer çivi yazısında güneş tanrısı ile tanrılar tanrısı Dingir farklı yazılmaları gerekiyordu. Güneş tanrısı bir ışın saçan yıldız ve Dingir ise yıldıza ek bir daire olarak gösterildi.

Dingir-Dingil-Ra İlişkileri
Bir görüşe göre Türkçe /dingil/ sözünün de Sümer tanrılar tanrısı Dingir adından türemiştir. Burada Tengri damgası
yeniden karşımıza çıkmaktadır.

Hiyeroglif Yazıda Ramses

Sondaki daire Ra hecesine denk geldiğinden kadim Mısır dininde tanrı RA olarak kabul gördü. Resimde Mısır firavunu Ramses adının hiyeroglif yazı tarzında nasıl yazılmış olduğunu görmekteyiz. En üstte tanrı RA’nın simgesi olan güneş var. Şu halde ilk hece RA. Altında sağda tanrıça MAAT oturuyor. Şu halde ikinci hece MA. Birlikte okununca RAMA. Bu iki heceyi sökünce zaten RAMSES adı hemen okunuyor.
Fakat daha altta Ramses’in gücünü ifade eden 3 adet işaret var. Bunlar /yer/ (mısır öğütmek için kullanılan kap ve uzun saplı merdane), /gök/ (bir yuvarlak ay veya güneş) ve kırık çizgilerle ifade edilen /su/. Dikkatli bakınca onların da yerli yerlerinde oldukları görülüyor. En altta su üzerinde yer ve en üstte gök. Bunların üzerinde duran tanrısal özelliklere sahip firavun.
Firavun’un özelliklerini hem Maat hem de Anubis simgeliyor. Maat onun yasa koyucu ve evrensel düzenden haberdar bir kişi olduğunu belirtiyor. Anubis simgesi ile firavunun hem madde alemine hem de mana alemine hakim olduğu ifade ediliyor. En üstte duran daire ise tanrı Ra (yani Tengri) tüm varlıkların ve hatta firavunun da üzerinde
bulunduğu görüşü aktarılıyor.

Elbette ki tüm hiyeroglif yazıları bu mantıkla, basite indirgeyerek, okumak mümkün değildir. Binlerce yıllık bir süre içinde gelişmiş olan bu yazı tarzı gittikçe daha karmaşık ve daha gizli anlamlar içerir hale dönüşmüştür. Yazı başlangıçta halka dönük iken rahiplerin etkisiyle sadece belli bir seçkin zümrenin okuyabileceği zorlukları içerir olmuştur. Günümüzde bu hiyeroglif yazıyı okumak tam bir uzmanlık alanıdır. Ben bu konunun uzmanı olmadığım için, genel olarak bilinen tanrı veya tanrıça adlarından bir anlam çıkarmaya çalıştım.
Fakat bu konunun uzmanları dahi sessiz harfler arasına konacak olan sesli harfler konusunda anlaşmazlığa düşüyorlar ve değişik şekillerde seslendiriyorlar. Doğru seslendirmek için, mutlaka o dönemde konuşulan dile tam olarak hakim olmak gerektiğine inanıyorum.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty AKHENATON-KHAN-ATON

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:39

Kadim Mısırda Tutmose IV tahta çıkar çıkmaz adını Akhenaton olarak değiştirdi. Yönetimi MÖ.. 1379 ile 1362 yılları arasında sadece 17 yıl sürmüştür. Fakat bu kısa süre içinde Mısır dininde büyük reformlar yapmıştır.


Akhenaton-Evrensel Yönetici Ata

Tahta çıkar çıkmaz çok tanrılı dini yasaklayıp tek tanrı dinini savundu ve güneş olarak görüntülenen tek tanrıya “Aton” adını verdi.
ATON sözünün Ön-Türk kökenli olduğunu ve Ata-On olup Evrensel Ata anlamını taşıdığını söyledim. Şu halde Akhenaton adındaki sessiz harflerden hareketle KHN-Aton olarak okuyabiliriz. Çünkü, Ön-Türk dilinde yazı damgalardan oluşmakta idi ve her damga tek hece içeriyordu.
KHN sessiz harfleri KHAN şeklinde okunabileceğini bir önceki yazımda belirttim. Böylece, Akhenaton adı KHAN-ATA-ON adı /Evrensel yönetici ata/ şeklinde anlam kazanır. Dikkat ederseniz sessiz harflerin yerini değiştirmeden sadece aralara farklı sesli harfler ekleyerek okudum. Bu okunuşun doğruluğu konusu halen tartışılabilir. Çünkü, kadim Mısır yazısında sesli harflerin yeri yoktu.


Akhenaton ve Nefertiti

Resim de görülen kabartma Akhenaton dönemine aittir ve önde Akhenaton, arkada karısı kraliçe Nefertiti görülmektedir. Bu ismin de doğru okunduğu hakkında şüphelerim var. NFRTT pekala ANA-FROTUT olabilir ki bu isimden Yunan tanrıçası Afrodit ismi türemiş olabilir. /Frotut/ sözünü FRO-TUT olarak ayırırsak FRO => Firavun ve
TUT (koruyan, destekleyen) anlamları bulunduğundan ANA-FRO-TUT => Firavunu destekleyen ana/eş, olarak açıklanabilir. Keza bir diğer firavun adı olan Tutankamun sözünün açılımı TUTAN-OK-ANA-ON => /Evrensel OK ananın koruduğu/ şeklinde olabilir.
Üstteki resim de ellerinde tuttukları kadehleri güneşe doğru yükselten Akhenaton ve eşi Nefertiti görülüyor. Güneşten inen ışınlar ise onları kutsarken sadece iki ışın, biri firavuna diğeri ise eşine birer Ankh (ON-OKH) indiriyor. Evrensel yönetici simgesi yolluyor. Ankh simgesi aynen bugün kullanılan madalya gibidir. Kabartmadan çıkan anlam şudur:
Yönetici kral ve eşi tek tanrı olan güneşe saygı işareti olarak yemin ederek kadeh kaldırıyorlar. TENGRİ ON ise onları kutsuyor ve onlara birer ON-OKH indiriyor. Böylece yönetici ve eşi tanrısal özellikler kazanarak Evrensel Yönetici sıfatı ile ödüllendirilmiş oluyorlar.
Akhenaton yeni olan tek tanrı dinini geliştirmek için Akhetaton, şehrini kurdu.Bu şehir daha sonraları tümüyle yerle bir edilip taşları dağıtılmıştır. Bugün sadece adı kalmış durumdadır. Nedeni ise o dönemde hala çok tanrılı din hüküm sürüyordu ve kadim Ön-Türk inancı olan “tek tanrılar tanrısı” ATON fikrini yaymak peşinde idi.
Bu şehri kurduktan iki yıl sonra baş şehir olarak ilan etti ve ailesi ile birlikte oraya taşındı. Güneş dini tapınmaları Akhetaton’da açık havada ve güneş altında yapılmaya başlandı. Tanrı ATON veya ATA-ON öğretisinde bütün canlılara saygı ve doğa sevgisi öncelik taşıdı.
Resimler ve kabartmalar daha yumuşak ve sevecen görüntüler yansıtmaya başladılar. Fakat, Akhenaton’dan sonra gelen firavunlar tekrar eski inanca, çok tanrılı dine geri döndüler. Böylece tek tanrı inancı kadim Mısır kültüründe sadece 17 yıl sürdü ve Akhetaton şehri yerle bir edildi.


Sudan Çıkan Afrodit

Akhenatonun eşi Nefertiti bir Nubia (Kuş) prensesi idi. Babasının adı AY idi. Bu isim de bir Ön-Türk kök sözcüğü olup, o dönemde bile dünyanın uydusu olan ay anlamını taşıyordu. Nefertiti bir KUŞ prensesi olarak güneş kültünü ve Ön-Türk simgelerini zaten aileden biliyordu ve yeni ATON tanrının doğuşunda eşi ile aynı yetkileri paylaşıyordu.
Bu bakımdan Tanrıça Afrodit olarak adının devam etmiş olması doğaldır. Ayrıca, Afrodit sudan veya bir deniz kabuğundan çıkan genç bir kadın olarak resmedilir. Bunun nedeni de Mısır ile Yunan ülkesi arasında Akdeniz'in bulunuşu ve Afroditin deniz aşırı bir seyahat yapıp gelmiş olduğudur. Ayrıca Afrodit adını Afro-diti şeklinde ayırırsak Afrika kökenli bir tanrıça olduğu ortaya çıkar.


Türk geleneğinde Tolu

Yönetici olabilmek için kadeh kaldırarak yemin etmenin bir Türk geleneği olduğunu biliyoruz. Resim de görülen Türk heykellerinin bel hizasında tuttukları kadehin adı /tolu/ dur. Bu da yemin ediş şekli olarak nesilden nesile aktarılmış, günümüzde bile dostluk ifadesi olarak kadeh kaldırmak geleneği sürmektedir. Tolu sözü günümüz Türkçe'sinde /dolu/ şekline dönüşmüştür.
Resmin sol üst köşesinde bir Truva duvarındaki kabartma yüz görülüyor. Bu yüzün tümüyle Hakkari'de yakın tarihte bulunmuş kabartma yüzlere ne derece benzediği açıktır. Bunun anlamı, Truva kültürünün de Ön-Türk kökenli oluşudur. Resmin alt kısmında tolu tutan kişiler kadın oldukları göğüslerinden belli oluyor. Demek ki anaerkil Türk
toplumlarında yönetici kadınlar vardı ve onlar da tolu tutarak yemin ederlerdi.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty GÜNEŞ TANRI VE KUŞ ÜLKESİNİN TANRIÇALARI

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:39

Yukarı Nil
bölgesi bugünkü Sudan ülkesi olup, kadim dönemde KUŞ
krallığının yerleşim alanı idi. Kuş krallarından en önemli
olanı Taharka adıyla bilinir. Oysa ki onun asıl adı Turhaka
idi ve anlamı da TUR-HAKAN olarak TUR halkının hakanı olmakta
idi. Kuş adına gelince OK-UÇ => KUÇ => KUŞ şeklinde
dönüşümlere uğradığı görüşündeyim. OK-UÇ ise /uçta duran OK/,
yani yönetici olan OK halkı demek oluyor.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


UÇ-
ÜÇ damgaları


UÇ ile ÜÇ
arasında da bir ilişki vardır. Yandaki Şekilde UÇ-ÜÇ-3
ilişkisi görülüyor. Sol alt köşede görülen kanatlı tanrıça
İsis KUŞ ülkesinin ana tanrıçası idi. Kanatlı oluşu ve bir kuş
gibi görünmesi ile ülkenin KUŞ adında olması tesadüf olabilir
mi? KUŞ sözünün Türkçe anlamında hem uçma yeteneği olan (şaman
olan), hem de Güneş-Tanrı ile ortak özellikler paylaşıp
göklerde dolaşabilen bir varlık anlaşılmalıdır. Böyle bir
varlığa tanrıça olarak bakılması ve ülkeye Kuş ülkesi
denmesi bence doğaldır ve tesadüf ile hiçbir ilgisi yoktur.
Sol üst
bölümde ise Orhon harflerini görüyoruz. 3 kollu Ç harfi hem üç
hem de uç kavramlarını anımsatıyor. Sağ üst köşede ise E
şeklinde görülen damga bazen yana yatık, bazen de ters yöne
bakar şekilde çizilmiş olan Ön-Türk yazı tarzının UÇ
damgasıdır. Bu ters tarafa bakan E harfi Arap 3 sayısına da
kaynak olmuştur.




Resmin sağ
tarafında görülen kadın figürü Girit adasındaki kadim Minoan
kültürüne ait bir çömlek üzerinde bulunmuştur. Öncelikle
belinin ince oluşu bir kadın figürü olduğuna işaret ediyor.
Ayrıca, etrafında çizilmiş olan 3 kollu işaretler Orhon Ç
harfini ve dolayısıyla uçta bulunan ve manevi uçuşlar
yapabilen yönetici şaman kadını simgeliyor. Resmin sağ alt
köşesinde birtakım önemli simgeleri belirttim. Bu simgeler
oraya süs olarak konmamışlardır. Her biri bir Ön-Türk
damgasıdır ve anlamlıdır. Örneğin İsveç dilinde Y harfi Ü
olarak okunur. Keza Latin yazısında V harfi U olarak okunur.
Demek ki, bu damgalarda hem U sesi hem de Ç sesi vardır ve
verilmek istenen mesaj UÇ kök sözcüğüdür.




[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Kuş-kadın
Örnekleri

Resmin sağ
alt köşesinde ise yine Girit adasında bulunmuş eski para
örnekleri görülüyor. Bu paralarda kuş başlı kadınların
çizilmiş olması herhalde anlamsız değildir. Paralara hep
yönetici resmi çizildiği biliniyor. Şu halde bu kuş-kadınlar
şaman dişi yöneticiler olsa gerek.
Manevi
uçuşlar yapabilen kadın heykelciklerine birçok yerde
rastlıyoruz. Yine aynı resimde farklı bölgelerde ortaya çıkmış
kuş-kadın heykelleri görülüyor. Bu küçük heykellerin birçok
farklı bölgede ortaya çıkışı, onlarda uğur getirici ve
koruyucu bir güç bulunduğu inancına dayanmaktadır. Ayrıca,
anaerkil toplumlarda bu kadın heykelcikleri yönetici ve
koruyucu ana simgesi olarak bir ipe takılıp boyunda asılı
olarak taşınıyorlardı.
Asya kökenli kuş kadınlardan Maya kültürünün kökeni hakkında
Ön Türklerde Şamanlık adlı 14 sayılı yazımda söz ettim. Sol
üst köşede görülen çizim Fransa’nın Lascaux mağara duvarından
bir görüntüdür. Bu mağaraya gelen insanların yaklaşık 14,000
yıl önce bu resimleri çizdikleri ve resimlerin dış etkenlerden
uzak olmalarından dolayı günümüze kadar bozulmadan
gelebildikleri görüşü hakimdir.



Bu mağaranın
duvarlarında birçok hayvan resmi ile birtakım anlamı
bilinmeyen işaretlerin çizilmiş olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Resimde açıkça bir Y harfi ve oradan yükselen bir çizginin
ucunda bir kuş görülüyor. Burada görülen Y işareti aslında
Ön-Türk UÇ/ÜÇ damgasıdır ve kuş resmi de bu görüşe destek
veriyor. Uzun çizgi yükselişi simgeliyor.
Sağda
görülen kuş-kadın heykelcikleri Harrapa ve Mahenjo-Daro
bölgesinde bulunmuşlardır. Bu bölge şimdiki Pakistan ülkesi
hudutları içindedir ve genelde İndüs vadisi olarak bilinir.
İNDÜS sözü dahi Ön-Türkçe olduğu görüşündeyim. Çünkü, İN kök
sözcüğü insanı belirtir ve İN-DÜS => İN-DİR olup iki anlam
taşır. Biri, kuzey bölgelerden bu vadiye inildiği, diğer
anlamı ise şehrin insan eseri olduğuna işaret ettiğidir -DİR
bu durumda bir belirtgeç takı olmaktadır. İNDİYA da
/İnsanların ülkesi/ olmaktadır.
Asya'da
Hindistan ile Pakistan’ın kuzey bölgelerinde Kuş hanlığı
bulunuyordu. Bu millete verilen isim Kuşhan krallığı
olup, bölgesi Hindikuş dağlarının kuzey etekleri idi. Zaten,
Hindikuş dağlarının adı
Hint ile Kuş ülkeleri arasında
kalan sıradağlar olmaktadır. Hem Kuzey batı Hindistan
bölgesinde hem de bugünkü Sudan bölgesinde iki ayrı fakat aynı
adlı KUŞ ülkesi var olmuş ise bu bir tesadüf olamaz. Mutlaka
iki halk arasında ortak kültürel bağlar vardı.




[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

İndus Vadisinden



İndüs
vadisinde Harrapa ve Mahenjo-Daro şehirlerinde küçük kil
tabletlere kazılmış ilginç resimler bulunmuştur. Bu resimlerin
bir tür yazı olduğu görüşü vardır. Ancak günümüze kadar kesin
bir çözüme varılamamıştır. Bu tabletlerde iki örneğini Resim
19c de görüyoruz. Her iki örnek negatif olarak kazılmışlardır.
Yumuşak kil üzerine bastırıldıklarında kabartma olarak
görüleceklerdir. İlginç olan yönleri bu iki kil damgada
görünen büyükbaş sığırların 3 adet baş sahibi olmalarıdır.
Eğer deminki mantıkla bakarsak bu kil tabletlerde şu mesaj
aktarılmak isteniyor:
Bu mührü
basmış olan kişi uçta duran bir yöneticidir. Kendisinde
boğanın gücü ve kutsallığı vardır. Bugün dahi Hindistan halkı ineğin kutsal bir hayvan olduğuna
inanmaktadır.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty TAŞLITEPE -ZİGGURAT- PİRAMİT

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:40

Bir kültürü
tanımlayan 3 öğenin dil, din ve mimari olduğunu söyledim.
Dünyanın çeşitli bölgelerine yayılan Ön-Türkler ortak bir
dile, ortak bir dine ve ortak bir mimari anlayışına
sahiptiler.
Dilleri tek heceli, dinleri güneşe ve
göğe yönelik, mimari yapıtları ise piramidal (tabanı geniş ve
yükseldikçe daralan) özellikte idiler. Bu özellik iki amaca
yönelikti:

1. Kutsal saydıkları göğe doğru
yükselirken inşa ettikleri yapıların sağlam ve kalıcı olmasını
istiyorlardı. Dış şartlara en dayanıklı yapı türü piramit veya
konik yapıdır. Küp veya prizma yapıların üst bölümleri rüzgara
karşı daha geniş bir yüzey sergileyeceğinden zamanla
aşınmaları artarak yapının şekli bozulacaktı. Piramit ise bu
direnci göstermeyeceğinden uzun süre şeklini korur.

2. Bulundukları orta Asya bölgesi dağlık bir bölge idi ve tüm
dağların piramit şeklinde olduklarını, tepelerin tabana göre
çok daha dar olup bir tepe noktasında son bulduğunu
görüyorlardı. Bu dağların tepelerine kurgan dedikleri mezarlar
kazdılar ve soylu yöneticilerini bu tepelerdeki mezarlara
gömdüler.

Orta Asya dağlık bölgelerini terk edip
daha düz bölgelere geldiklerinde aynı geleneği devam ettirmek
istediler. Doğal dağ bulamayınca yapay dağlar inşa ettiler.
Böylece hem belleklerindeki dağlara kavuştular, hem de
içlerine yöneticilerini gömerek kurgan geleneğini devam
ettirdiler. Kaya ve iri taşlarla tepeler oluşturdular. Bu suni
tepelerin üstünü toprakla örttüler ve /tümülüs/ denen
mezarları inşa ettiler.
Vikipedi (Özgür Ansiklopedi)
tümülüs için şunları söylüyor:
Mezarın yerini bir tepe ile
belirleme geleneğinin bilinen ilk örnekleri Avrasya
steplerinde, MÖ 4. bin yılın başlarına aittir; kurgan olarak
da adlandırılan bu mezar tepelerinin altında, ölü basit bir
çukur ya da ahşap bir odaya yerleştirilmiştir. Bu geleneğin,
steplerden gelen etki ile, Trakya'ya ilk olarak MÖ 3. bin yıl
içinde girdiği bilinmektedir. Trakya'nın Tunç çağ mezar
tepeleri, daha sonraki dönemlerin tümülüslerine göre daha
basık ve yayvan, çoğu kez
de 2-3 m yüksekliğindeki
tepeciklerdir; ancak Bulgaristan' da ender olarak yüksekliği 7
metreyi bulanlar da vardır. Tepelerin dolgularını toprak değil
taş oluşturduğundan, bunları "Taşlıtepe" olarak
tanımlamaktayız.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Nemrut Dağı
Tümülüsü

Resimde Nemrut
Dağı tepesinde bulunan tümülüs (taştepe)görülüyor. Dünyanın
sekizinci harikası olarak tanınan, tepesinde küçük kırma
taşların yığılmasıyla oluşturulmuş konik tümülüs deniz
seviyesinden 2150 m. yükseklikte olup bugünkü yüksekliği 50 m,
çapı ise 150 metredir.
Mezopotamyada ileri bir
kültür oluşturmuş olan Sümer halkı Ziggurat adı verilen
tapınaklar inşa etmişlerdir. Bu tapınaklardan UR şehrinde
halen varlığını devam ettiren bir tanesini resimde
görebiliriz.



[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Solda bugünkü
şekli ve sağda asıl eski şekli görülüyor. Basamaklı bir yapısı
vardı ve halen basamaklar duruyor. Bu basamaklara neden ise,
tapınağa ancak dış yüzünden tırmanarak tepesine
ulaşılabileceğidir. İçi tümüyle dolu olup sadece bir mezar
odası bulunmaktadır. Mezar odasının da nerede olduğu tam
olarak bilinmemektedir. Nedeni de, odada bulunan değerli
eşyaların talan edilmesini önlemek içindir.
Nitekim,
Mısır ehramlarına girildikten sonra pek çoğunun önceden açılıp
içindeki değerli heykel ve eşyanın çalınmış olduğu tespit
edilmiştir. Bu bakımdan eski ehramlara girmek her zaman çok
zor olmuştur. Sırrını halen koruyan bir diğer yapı Japonya’nın
güney adalarından birinde suya gömülü olarak bulunmuş olan
tapınaktır. Bu tapınağın dış yüzünde birçok taş merdiven halen
duruyor.



[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Su altında kalmış
tapınak


Resimde bu
basamakları görüyoruz. Adanın adı Yonaguni olarak
bilinmektedir. Eğer bir dönemde bu taş tapınağı Ön-Türkler
inşa etmişlerse adanın adını da onlar tarafından konmuş olması
gerekir. YONAGUNİ adındaki başta bulunan Y ile sondaki İ
sesleri sonradan eklendiği görüşündeyim. Zira, Japonca
sözcükler genelde sesli harflerle biter. Şu halde ON-A-GUN kök
sözcüklerinde ortadaki A harfi aynen bugün kullandığımız
aidiyet (sana, bana, ona....gibi) ifade ediyorsa ONAGÜN sözü
/Evrenin güneşi/ olur. Zira ON evren demektir ve GUN de
bildiğimiz güneş.




[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Maya
Basamaklı Piramit

Maya kültürü de
aynı şekilde basamaklı piramitler inşa etmiştir. Resimde bir
Maya basamaklı piramidi görülüyor. Maya piramitlerinin içinde
da aynen Mısır ehramlarında olduğu gibi gizli mezar odaları
bulunmuştur. Mısır ile Maya kültürünün bir diğer ortak noktası
her iki kültürde ölülerin mumyalanması geleneği olmasıdır.
Fakat ne kadar ilginçtir ki orta Asya kurganları açıldığında
da aynı şekilde mumyalar bulunmuştur.
Bir sonraki
yazımda hem Asya kurgan geleneğinden, hem de mumyalama
şekillerinden söz edeceğim.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty ASYA KURGAN GELENEĞİ

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:41

Tüm orta
Asya ve özellikle Aral gölü ile Pamir yaylası arasında kalan
geniş bölge Ön-Türk olan Saka Türklerinin yoğun yerleşim ve
dolaşım ortamı idi. Bugünkü Kazakistan’ın güney batı
bölgelerinde açılmış olan kurganlarda öylesine zengin
kıyafetler, takılar ve süsler bulunmuştur ki bu şahane
kurganlara kazı bilimciler “Kraliyet kurganları” adını
vermekten kendilerini alamamışlardır.

(Kaynak:Dwellings of
Eternity, Alberto Siliotti, Barnes & Noble)

At kültürünün
Asya kökenli olduğunu biliyoruz. Eskiden yöneticilerin,
mezarlarına atlarla birlikte gömülme geleneğini Altay
dağlarında içleri açılmış pek çok kurganda buluyoruz.Cennetin
Otlakları
başlıklı yazısında Natalya Polosmak

(Kaynak: National
Geographic,Ekim 1994)
Rusya, Kazakistan, Cin ve Moğolistan
kesim noktasında (Ukok adli tepede) açtığı bir kurgandan söz
etmektedir.
Kurganın taşlı
üst tepesi açıldığında bir tahta odanın üstünde tüm süsleriyle
gömülmüş 6 adet at cesedi ile karşılaştılar. Bu atlar
alınlarına vurulmuş tek bir balta darbesi ile kurban
edilmişlerdi. Kurban töreninin eski bir Türk adeti olduğunu
atın başını tutan kişiye Bas tutkan
kişi
denilmesinden
anlıyoruz.
At ile
birlikte gömülme geleneği hem güney Mısır bölgesinde yaşamış
olan KUŞ krallarında hem de Etrüsk krallarında görüyoruz.

(Bkz.

14 sayılı yazım)
Tahta odada ise, bir tahta tabut içinde,
kürklere sarılı altın süsleri ile birlikte buzlar içinde gayet
iyi durumda korunmuş bir kadın mumyası vardı. Mumyanın
omzunda ve bileğinde dövmeler hala gayet belirgin durumda
idi.




[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Çinde Bir Taş tepe (Tümülüs)


Kurganlara
orta Asya bölgelerinden Çin içlerine kadar rastlanmaktadır.
Resimde bir Çin taş tepesi görülüyor. Bu taş tepelerden
bazıları açılmış ve içlerinden çok ilginç heykeller çıkmıştır.
Fakat hala açılmamış durumda pek çok kurgan bulunmaktadır.
Mumyalama
geleneğine ise Ön-Türklerin gittikleri her bölgede
rastlıyoruz. Günümüzden 7,000 yıl önce yaşayıp belirli bir
kültür düzeyine ulaşmış bir halk ortaya çıkarılmıştır.


(Kaynak: Ancient American
dergisi, Cilt 6, sayı 39, sayfa 26)
Bu
halkın Asya kıtasını Amerika kıtasına bağlayan bölgede
yaşadığı ve eskimo kültürünü oluşturduğu görüşü mevcuttur.
Kültüre isim olarak
/Mumya halkı/
adının seçilmesi
ölülerini mumyalama adetinde olmalarından dolayıdır. Bu halkın
tip olarak uzun çehreli ve Kafkas tipli oluşları onların bu
bölgelere batıdan göç ederek geldiklerini gösteriyor.
Yapılan
araştırmalara göre 12 aylık bir takvime sahip oldukları, balık
ağı imal ettikleri, Astronomi ve anatomi bilgisine sahip olup
bu bilgileri pratik hayata uyguladıkları saptanmıştır. Bu
derece ileri bilgilerle donanmış bir kültürün mumyalama
tekniklerini de geliştirmiş olması pekala mümkündür.

Halen bu mumyalardan arta kalan birkaçı Washington D.C.
Smithsonian müzesinde sergilenmektedir.
Çinin kuzey batı bölgesi olan doğu Türkistan Uygur
cumhuriyetinde ilginç bir mezar ortaya çıkarılmıştır.


(Kaynak: National Geographic, Mart 1996, Cilt 189, Sayı 3, sayfa 44)

Alnında güneş simgesi bulunan bir erkek mumyasının, sanki yeni
gömülmüş gibi saçı ve sakalı dahi yerli yerinde duruyordu.
İlginç olan şudur ki yapılan tetkikler mumyanın günümüzden
3,000 yıl önce mezara konmuş olduğudur.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Asya'dan
Uygur Mumyası





Resimde görülen bu mumya bir şaman kişiye veya önemli bir
yöneticiye aitti. Anlındaki güneş simgesi ve ayağında geyik
derisinden yapılmış çizmeler onun ata binen bir lider olduğuna
işarettirler. O bölgede ortaya çıkarılmış birçok mumya vardır.
Bazıları günümüzden 4,000 yıl öncesine aittir. Mezarlarda
ayrıca ziraat aletleri de bulunmuş olması bu halkın tarım
yapan ileri bir kültüre ait olduklarını gösteriyor.



[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Mumyanın
Çizmeleri





Resimde mumyanın çizmeleri solda ve halen Asya Türkmen
binicilerinin kullandığı çizme sağda görülüyor.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Uygur
Mumyası ve Görüntüsü




Resim de yine aynı bölgede bulunmuş bir kadın mumyası
görüyoruz. Resmin solunda başında bir tüy halen duruyor. Bu
tüyün bir Ön-Türk simgesi olduğunu ve kızılderili denen Asya
kökenli Amerika yerli halkı tarafından güneş simgesi olarak
takıldığını gördük.


(Bkz. 8 nolu yazım)

Uygur halkı bu
mumyalanmış kadını o derece beğendiler ki kendisine /Kiruran
Güzeli/ adını takıp bir de şarkı bestelemişlerdir. Sağ tarafta
aynı güzel kadının bir Uygur ressam tarafından canlandırılmış
yüzü görülüyor.

Alaska üzerinden Amerika'ya geçmiş olan Ön-Türk boyları güney
Amerika'ya kadar gitmişlerdir. Bugünkü Peru bölgesindeki İnka
halkı da mumyalama tekniklerini uyguluyorlardı. Peru'nun Cuzco
şehrinde yüksek bir dağlık bölgede bulunmuş olan mumyalanmış
kadının başlığı ve kıyafeti çizilmiştir.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
İnka
Kültüründen Mumya Kadın Çizimi



Aslına uygun olarak gerçekleştirilmiş olan bu çizimi
yukarıdaki
resimde görmekteyiz. (Kaynak: National Geographic, Haziran
1996, Cilt 189, Sayı 6, sayfa 73) Kadının başındaki tüylü
başlık bir güneş simgesi olmakta ve kadının bir asil yönetici
veya şaman olduğuna işaret etmektedir.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Empty KADİM MISIRDA PİRAMİTLER

Mesaj tarafından erzurumlu25 Paz 23 Ara. 2012 - 23:41

Asya kıtasının büyük bir bölümüne yayılmış olan Ön-Türkler zamanla o bölgelerden diğer kıtalara göç ettiklerinde karşılaştıkları toplumlara dillerini, dinlerini ve geleneklerini aktarmışlardır. Bu gelenekler arasında mimari tarzı ile yönetici olmuş kişilerin bedenlerini öldüklerinde mumyalama adeti önemli yer tutmuştur.
Asya Kurgan Geleneği adlı 21 nolu yazımda bu iki adetin örneklerini verdim. Bu bölümde ise, mimari tarzı ile mumyalama geleneğinin en üst düzeye ulaştığı kadim Mısır kültüründen söz edeceğim. Ehramlar (piramitler) hem Sümer hem de yukarı Nil bölgesine yerleşmiş Kuş kültüründen esinlenmiş yapılardır. Ön-Türk kökenli Sümer halkı için Sümer uzmanı Muazzez İlmiye Çığ hanım şu ifadeyi kullanmıştır: (Kaynak: Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 192 - 2002/Aralık, sayfa 32)
"Türklerde dağlar Tanrıya yakın sayıldığından kutsal olmuş, kurbanlar verilmiş, dağlara. Sümerde de dağlar tanrılarla insanlar arasında bağlantı kurdukları düşüncesiyle kutsal sayılmıştır. Onun için dağ olmayan Mezopotamya da Sümerliler Tanrı evlerini yapay tepeler üzerine yapmışlardır."


Kuş Kültüründe Ehramlar

Kuş kültürüne gelince onların Ön-Türk kökenli olduklarını gördük (Bkz. Güneş Tanrı ve Kuş Ülkesinin Tanrıçaları adlı 19 nolu yazım). Bu kültür de pek çok ehram inşa etmiştir.
Resimde Kuş ülkesinin başşehri olan Meroe şehrindeki ehramlar görülüyor. Ancak, bu ehramlar oldukça küçük ve kısa boylu idiler. Günümüzde birçoğunun kırılmış olduğu ve bakımsızlığa terk edildikleri görülüyor. Ehram düşüncesini devasa boyutlara taşıyıp kalıcı yapılar inşa etmeyi düşünmüş olanlar kadim Mısır firavunlarıdır.


Gizanın Büyük Ehramları

Resimde Giza düzlüğünde inşa edilmiş ehramlar görülüyor. Ön-Türk ehramlarına dış yüzeyden tırmanılıp en tepede güneş tanrıya adaklar sunuluyordu. Kadim Mısırda ise aynı tür ayinler ehramların içinde gerçekleştiriliyordu. Nedeni ise, rahiplerin bir sır perdesi ardına gizledikleri bilgileri halkın görmesini ve duymasını istememelerinden dolayıdır. Bu amaçla ehramların içine gizli odalar ve geçitler inşa ettirmişler, giriş-çıkışı engellemişlerdir.
Örneğin, Gizadaki en yüksek ehram olan Khufu ehramı bir kral mezarı olarak kullanılmamış, bir öğreti ve ayin merkezi olduğu kadar göğü incelemek amacını güden bir rasathane olarak kullanılmıştır. Bu bakımdan ehramın merkezinde bulunan iki odanın kral ve kraliçe odası oldukları görüşüne katılmıyorum. Çünkü her iki odada göğe açılan çok düzgün boru şeklinde hava delikleri bulunmuştur. Bu dar ve boru şeklindeki düzgün açılımların bir amacı göğe bakmak olsa da, asıl amacın odalara temiz hava sağlamak olduğu görüşündeyim. Çünkü, odalarda birkaç kişinin uzunca bir süre ayin yapabilmesi için odaya temiz havanın girmesi gerekiyordu.
Khufu ehramı çağına göre çok ileri matematik bilgisi ve öğretisi içerir. Kare tabanı şaşılacak kadar eşit kenarlıdır. Taban kenarları tam olarak kuzey-güney ve doğu-batı yönündedir. Ehramının taban çevresini yüksekliğine bölerseniz 2 Pi = 6.28 sayısını elde edersiniz. Acaba bu oran tesadüfen mi oluşmuştu, yoksa kasıtlı bir şekilde kadim Mısır kültürünün Pİ sayısından (3.14159..) haberdar olduğuna mı işaret etmekte idi? Bu konu yeni bulgular ele geçene kadar sırrını koruyacaktır.


İç Organlara Ait Özel Kaplar

Mumyalama olayına gelince, bir uzmanlık konusu olup 70 gün sürmekte idi. Önce, beden yıkanıp geleneksel dualarla arıtılıyordu. İkinci adımda bedenin iç organları çıkartılıp özel kaplara konuyordu. Organların bakteriler tarafından çürütülmeleri engellemek amacıyla özel ilaçlar kullanılıyor ve ilaçlı kumaş şeritlere sarılan organlar ayrı ayrı kaplara yerleştiriliyorlardı. Bu kaplardan bazıları yukarıdaki resimde görülüyor.
İç organlar çıkarıldıktan sonra bedene Natron denen bir kimyasal dolduruluyordu. Bedenin tümüyle kuruması için bir masa üzerinde 40 gün bekletiliyordu. Bu sürenin sonunda Natron çıkartılıp kumaş ile beden boşluğu dolduruluyordu. Kurumuş olan beden altın ve çeşitli süslerle süsleniyor ve yirmi kat pamuklu kumaştan şeritlerle sarılıyordu. Sarılmış olan mumyanın başına altından veya kıymetli taşlardan yapılmış bir maske takılıyordu. Nihayet son bir sargı katı ile birlikte bol miktarda balmumu mumyanın üstünü örtüyordu.


Tahta Bir Lahit Dışındaki Yüz

Kurumuş olan mumya boyalı ve süslü bir tahta tabut (lahit) içine yerleştirilip organları içeren kaplarla birlikte mezara taşınıyordu. Resimde tahta bir lahit üzerindeki boyalı ve güzel yüz görülüyor.
Mezar dediğimiz binalar ise, her türlü yazı ve resimle donanmış yer altı odalar ve gizli dehlizler içeren girift yapılardı. Duvarlara kutsal metinler yazılıyor, tanrıların resimleri çiziliyordu. Tüm bu karmaşık geleneğin nedeni, ölen yöneticinin göğe yükselip tanrı katında bir yıldız şeklinde yaşamını devam ettirmesi içindi.
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Turkey10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Gencat10
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Pro1010
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya 910
Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

1 sayfadaki 4 sayfası 1, 2, 3, 4  Sonraki

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz