Türksüz Türkiye, Ülkücü Gençler ve Ümmetçi İhanet
1 sayfadaki 1 sayfası
Türksüz Türkiye, Ülkücü Gençler ve Ümmetçi İhanet
Hafta sonu Ankara’da Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından Türk Gençlik Kurultayı ve Şöleni adıyla bir etkinlik düzenlendi. Etkinlik, MHP’nin kuruluşunun 44. yılına denk getirilerek daha da anlamlı kılınmaya çalışıldı. Bilindiği üzere 8 - 9 Şubat 1969 Adana Kurultayı ile CKMP adını ve simgesini değiştirerek MHP’ye dönüştü. Üç hilalli bayrağı da parti simgesi olarak belirledi.
MHP, gerçekte devleti kuran parti olan CHP’nin Türk milliyetçiliği çizgisinden sapmasından sonra bir ihtiyacı karşılamak üzere siyaset dünyasına dahil oldu. CHP, altı okundan birinin milliyetçilik olmasına karşın özellikle “ortanın solu” söylemiyle millet eksenli siyasetten sınıf eksenli bir siyasete doğru savruldu. Bu, Türkiye’nin sosyopolitik yapısına aykırı bir konumlanıştı. Zira Türkiye toplumu Marksist manada sınıfsallıkların mevcudiyet kazandığı bir toplum değildi ve halen de bu hususiyeti büyük ölçüde devam etmektedir. CHP, uzun yıllar boyunca bir yığın etnikçi güruhu ve ideolojik sol – sosyalist fraksiyonları bünyesinde barındırdı. Bu nedenle de daima bir hizipler partisi olarak anıldı.
CHP’nin terk ettiği milliyetçi alan, MHP tarafından doldurulmaya çalışıldı. Lakin MHP, uzun yıllar boyunca olanca milliyetçi söylemine rağmen kitleselleşemedi. Bunda MHP’nin emeğe dair duruşunu, toplumun çok büyük bir bölümünü oluşturan işçi ve köylülerin sorunlarına ilişkin fikirlerini halka yeterince aksettirememiş olmasının önemli etkisi bulunmaktadır. Bizce, şayet MHP, milli ve manevi değerlere ilişkin siyasetini Dokuz Işık’taki emekçi fikirleriyle kuvvetlendirebilseydi kitleselleşmeyi kesinlikle başarabilirdi.
MHP, kitleselleşememe sancısını 1970’li yılların sonlarında dinî cemaatlere yakınlaşarak ve Türk İslam Ülküsü adı verilen yeni bir söylemle gidermeye çalıştı. Bu durum MHP’yi bazen millet eksenli siyasetten mezhep ve ümmet eksenli bir siyasete doğru da savurdu. Türklüğü sadece bir din ve mezheple değerli addetme düşüncesi Türk milliyetçiliğini doğal rotasından zaman zaman uzaklaştırdı.
CHP’nin Marksist sola saparak terk ettiği yahut önemsizleştirdiği Türklüğü, MHP de din ve mezhep perspektifine hapsederek, bir kısım dini cemaatlerin manipülasyonuna açık hale getirdi. MHP liderliğinin yani merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in partideki bu türden sapmalara karşı bazı önlemlere başvurduğu da malumdur. Ancak kendi ifadesiyle “solun ihanete varan hareketleri nedeniyle sağ ile (Yani ümmetçilikle) olan hesaplaşmasını” erteledi. Nitekim 1980 öncesi solun gemi azıya aldığı o yıllarda partideki sağ sapmaya tahammül eden başbuğumuz, 1980 sonrasındaki yeni yapılanmada daha laik ve Atatürkçü bir söyleme önem verdi. Merhum başbuğumuzun Hakk’a yürüyüşünden önceki, Amasya’da verdiği son demecinde laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve devrimlerine vurgu yaptığı sözleri herkesçe malumdur.
MHP, büyük ülkülerin partisidir. Ülküye giden yolda dönem dönem farklı politikaların geliştirilmesi reel siyasetin zaruri kıldığı bir durumdur. 70’li yıllardaki kısmî sağcılaşma yani ümmetçileşme bu neviden konjonktürel bir siyaset olarak değerlendirilebilir. Lakin MHP’nin varlık sebebi olan Türklük ve Türk milliyetçiliği partinin değişmez ve değiştirilemez ideolojisidir.
Türkiye’nin geldiği nokta Türklük ve Türk milliyetçiliği davasının çok büyük bir kuşatmayla karşı kaldığını ilan eden olaylar silsilesinin yaşandığı bir evre hüviyetini taşımaktadır. Türklük ve Türk milliyetçiliği bir beka sorunu yaşamaktadır. Sorunun kaynağı artık ne soldur ne sosyalizmdir ne de başka bir şeydir. Sorun ümmetçiliktir. Ümmetçilik, Türkiye’deki etnik ırkçı hareketleri ve özellikle de sözde sol soslu keko etnikçiliğini yedeğine alarak Türklüğe vurdukça vurmaktadır.
Türklüğe yönelik saldırıların somutlaşmış hali yeni anayasa çalışmalarında Türksüz anayasa projesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türksüz anayasa çalışmalarında büyük bir koalisyonun iş başında olduğu görülüyor. Başını ümmetçi AKP’nin çektiği koalisyon, etnikçi BDP, Yeni CHP, bir kısım İslamcı cemaat ve tarikat, üniversite yıllarında beş namaz kılmak için camiye giden sözde dindar Abdullah Öcalan’la birlikte AB ve ABD tarafından kurgulanmakta olan yeni anayasa ile Türklüğü bu topraklardan silip yerine bir yığın etnik gruplar bostanının oluşturduğu Anadolu Ümmet Devleti Federasyonunu ikame etmeye çalışmaktadır.
Peki, bu büyük koalisyona karşı Türk milliyetçileri ne yapacaklar ve ne yapabileceklerdir? Öncelikle Türk milliyetçilerinin teslim olmak diye bir seçeneği yoktur ve hiçbir zaman da olmamıştır. Büyük Türk milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle; “ Ya İstiklal Ya ölüm!” diyerek Türklük bayrağını açıp büyük Türk milletini o bayrağın altında toplayarak harekete geçirmenin zamanı gelmiş bulunmaktadır. Dr. Devlet Bahçeli’nin Türk Gençlik Kurultayındaki konuşmasında söylediği gibi AKP’nin yaptığı tahribat Yunan işgalinden bile büyükse o halde mücadele de ona göre olmak zorundadır. Ülkücü gençliğin bir kez daha tarihi misyonunu yerine getirmesi gerekmektedir. Nitekim Sayın Bahçeli bu gerçeğe işaret ederek ülkücülerin 12 Eylül döneminden daha zor bir dönemle karşı karşıya bulunduğunu söylemektedir.
Ülkücü gençlik ve bütün Türk milliyetçileri her türlü meşru yolu kullanarak Türk milletini uyandırmalıdır. Milyonların katıldığı büyük mitingler, yürüyüşler, salon toplantıları, stadyum gösterileri ile milletimiz kimliğine sahip çıkmaya davet edilmelidir. Mahalle mahalle, sokak sokak ve kapı kapı dolaşılarak halk harekete geçirilmelidir.
Bütün Türkiye, Türk kimliğine vurgu yapan afiş, pankart ve dövizlerle donatılmalıdır. TV ve radyolarda halkı “ Ne Mutlu Türküm Diyene!” idealinde buluşmaya çağıran klipler yayınlatılmalıdır.
Sağcı, solcu, mütedeyyin, dinli dinsiz, cemaatçi, tarikatçı demeden “ Ben Türk’üm ve Türk milletinin parçasıyım!” diyen herkes kucaklanmalı, büyük ülkü seferberliği ile TÜRKLÜKTE BULUŞALIM çağrısı yurdun her köşesine yayılmalıdır.
Bu bağlamda hafta sonu Ankara’da yapılan Türk Gençlik Kurultayı ve Şöleni bu yolda büyük bir atılım ve milli bir şahlanış olarak bütün Türk milliyetçilerine esin ve kuvvet veren görkemli bir başlangıç kabul edilmelidir.
Unutmayalım ki, Türk, Türklüğüne sahip çıkmazsa Tanrı da Türk’ü korumayacaktır.
Fakat asla kuşkum yoktur ki biz Türk milliyetçileri olarak inanç ve azimle çalışırsak yüce Allah da yardımını bizden esirgemeyecektir. Zira çalışıp Allah’a tevekkül edeni rabbimiz katiyen sahipsiz bırakmaz.
MUSTAFA CEMİL KILIÇ
MHP, gerçekte devleti kuran parti olan CHP’nin Türk milliyetçiliği çizgisinden sapmasından sonra bir ihtiyacı karşılamak üzere siyaset dünyasına dahil oldu. CHP, altı okundan birinin milliyetçilik olmasına karşın özellikle “ortanın solu” söylemiyle millet eksenli siyasetten sınıf eksenli bir siyasete doğru savruldu. Bu, Türkiye’nin sosyopolitik yapısına aykırı bir konumlanıştı. Zira Türkiye toplumu Marksist manada sınıfsallıkların mevcudiyet kazandığı bir toplum değildi ve halen de bu hususiyeti büyük ölçüde devam etmektedir. CHP, uzun yıllar boyunca bir yığın etnikçi güruhu ve ideolojik sol – sosyalist fraksiyonları bünyesinde barındırdı. Bu nedenle de daima bir hizipler partisi olarak anıldı.
CHP’nin terk ettiği milliyetçi alan, MHP tarafından doldurulmaya çalışıldı. Lakin MHP, uzun yıllar boyunca olanca milliyetçi söylemine rağmen kitleselleşemedi. Bunda MHP’nin emeğe dair duruşunu, toplumun çok büyük bir bölümünü oluşturan işçi ve köylülerin sorunlarına ilişkin fikirlerini halka yeterince aksettirememiş olmasının önemli etkisi bulunmaktadır. Bizce, şayet MHP, milli ve manevi değerlere ilişkin siyasetini Dokuz Işık’taki emekçi fikirleriyle kuvvetlendirebilseydi kitleselleşmeyi kesinlikle başarabilirdi.
MHP, kitleselleşememe sancısını 1970’li yılların sonlarında dinî cemaatlere yakınlaşarak ve Türk İslam Ülküsü adı verilen yeni bir söylemle gidermeye çalıştı. Bu durum MHP’yi bazen millet eksenli siyasetten mezhep ve ümmet eksenli bir siyasete doğru da savurdu. Türklüğü sadece bir din ve mezheple değerli addetme düşüncesi Türk milliyetçiliğini doğal rotasından zaman zaman uzaklaştırdı.
CHP’nin Marksist sola saparak terk ettiği yahut önemsizleştirdiği Türklüğü, MHP de din ve mezhep perspektifine hapsederek, bir kısım dini cemaatlerin manipülasyonuna açık hale getirdi. MHP liderliğinin yani merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in partideki bu türden sapmalara karşı bazı önlemlere başvurduğu da malumdur. Ancak kendi ifadesiyle “solun ihanete varan hareketleri nedeniyle sağ ile (Yani ümmetçilikle) olan hesaplaşmasını” erteledi. Nitekim 1980 öncesi solun gemi azıya aldığı o yıllarda partideki sağ sapmaya tahammül eden başbuğumuz, 1980 sonrasındaki yeni yapılanmada daha laik ve Atatürkçü bir söyleme önem verdi. Merhum başbuğumuzun Hakk’a yürüyüşünden önceki, Amasya’da verdiği son demecinde laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve devrimlerine vurgu yaptığı sözleri herkesçe malumdur.
MHP, büyük ülkülerin partisidir. Ülküye giden yolda dönem dönem farklı politikaların geliştirilmesi reel siyasetin zaruri kıldığı bir durumdur. 70’li yıllardaki kısmî sağcılaşma yani ümmetçileşme bu neviden konjonktürel bir siyaset olarak değerlendirilebilir. Lakin MHP’nin varlık sebebi olan Türklük ve Türk milliyetçiliği partinin değişmez ve değiştirilemez ideolojisidir.
Türkiye’nin geldiği nokta Türklük ve Türk milliyetçiliği davasının çok büyük bir kuşatmayla karşı kaldığını ilan eden olaylar silsilesinin yaşandığı bir evre hüviyetini taşımaktadır. Türklük ve Türk milliyetçiliği bir beka sorunu yaşamaktadır. Sorunun kaynağı artık ne soldur ne sosyalizmdir ne de başka bir şeydir. Sorun ümmetçiliktir. Ümmetçilik, Türkiye’deki etnik ırkçı hareketleri ve özellikle de sözde sol soslu keko etnikçiliğini yedeğine alarak Türklüğe vurdukça vurmaktadır.
Türklüğe yönelik saldırıların somutlaşmış hali yeni anayasa çalışmalarında Türksüz anayasa projesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türksüz anayasa çalışmalarında büyük bir koalisyonun iş başında olduğu görülüyor. Başını ümmetçi AKP’nin çektiği koalisyon, etnikçi BDP, Yeni CHP, bir kısım İslamcı cemaat ve tarikat, üniversite yıllarında beş namaz kılmak için camiye giden sözde dindar Abdullah Öcalan’la birlikte AB ve ABD tarafından kurgulanmakta olan yeni anayasa ile Türklüğü bu topraklardan silip yerine bir yığın etnik gruplar bostanının oluşturduğu Anadolu Ümmet Devleti Federasyonunu ikame etmeye çalışmaktadır.
Peki, bu büyük koalisyona karşı Türk milliyetçileri ne yapacaklar ve ne yapabileceklerdir? Öncelikle Türk milliyetçilerinin teslim olmak diye bir seçeneği yoktur ve hiçbir zaman da olmamıştır. Büyük Türk milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle; “ Ya İstiklal Ya ölüm!” diyerek Türklük bayrağını açıp büyük Türk milletini o bayrağın altında toplayarak harekete geçirmenin zamanı gelmiş bulunmaktadır. Dr. Devlet Bahçeli’nin Türk Gençlik Kurultayındaki konuşmasında söylediği gibi AKP’nin yaptığı tahribat Yunan işgalinden bile büyükse o halde mücadele de ona göre olmak zorundadır. Ülkücü gençliğin bir kez daha tarihi misyonunu yerine getirmesi gerekmektedir. Nitekim Sayın Bahçeli bu gerçeğe işaret ederek ülkücülerin 12 Eylül döneminden daha zor bir dönemle karşı karşıya bulunduğunu söylemektedir.
Ülkücü gençlik ve bütün Türk milliyetçileri her türlü meşru yolu kullanarak Türk milletini uyandırmalıdır. Milyonların katıldığı büyük mitingler, yürüyüşler, salon toplantıları, stadyum gösterileri ile milletimiz kimliğine sahip çıkmaya davet edilmelidir. Mahalle mahalle, sokak sokak ve kapı kapı dolaşılarak halk harekete geçirilmelidir.
Bütün Türkiye, Türk kimliğine vurgu yapan afiş, pankart ve dövizlerle donatılmalıdır. TV ve radyolarda halkı “ Ne Mutlu Türküm Diyene!” idealinde buluşmaya çağıran klipler yayınlatılmalıdır.
Sağcı, solcu, mütedeyyin, dinli dinsiz, cemaatçi, tarikatçı demeden “ Ben Türk’üm ve Türk milletinin parçasıyım!” diyen herkes kucaklanmalı, büyük ülkü seferberliği ile TÜRKLÜKTE BULUŞALIM çağrısı yurdun her köşesine yayılmalıdır.
Bu bağlamda hafta sonu Ankara’da yapılan Türk Gençlik Kurultayı ve Şöleni bu yolda büyük bir atılım ve milli bir şahlanış olarak bütün Türk milliyetçilerine esin ve kuvvet veren görkemli bir başlangıç kabul edilmelidir.
Unutmayalım ki, Türk, Türklüğüne sahip çıkmazsa Tanrı da Türk’ü korumayacaktır.
Fakat asla kuşkum yoktur ki biz Türk milliyetçileri olarak inanç ve azimle çalışırsak yüce Allah da yardımını bizden esirgemeyecektir. Zira çalışıp Allah’a tevekkül edeni rabbimiz katiyen sahipsiz bırakmaz.
MUSTAFA CEMİL KILIÇ
Similar topics
» Artık! arap baas faşizmi Türkiye'de!Türkiye bir arap ülkesi imiş gibi
» Türksüz Türk devleti ancak bu kadar olur.
» İhanet verdiğiniz oylarda!
» IŞİD AMERİKA’NIN ORTADOĞU’DA KULLANDIĞI BİR MAŞADIR
» Türkiye’ye Yönelik Tehditler ve Türkiye Milli Birleşik Cephesi’nin İn
» Türksüz Türk devleti ancak bu kadar olur.
» İhanet verdiğiniz oylarda!
» IŞİD AMERİKA’NIN ORTADOĞU’DA KULLANDIĞI BİR MAŞADIR
» Türkiye’ye Yönelik Tehditler ve Türkiye Milli Birleşik Cephesi’nin İn
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz