OSMANLI DA KUŞ ve AĞAÇ
1 sayfadaki 1 sayfası
OSMANLI DA KUŞ ve AĞAÇ
Bugün kendisini Osmanlı torunu veya Osmanlı'nın askeri gibi görenler acaba Osmanlı'yı gerçekten tanıyor mu? Sanmıyorum.
Bugünküler; sokak köpeklerini zehirlemeyi severken, asıl Osmanlılar sokaktaki kedilere ve köpeklere bakmak için vakıf bile kuruyorlardı. Ya kuşlara olan sevgi?
Gelin bunu Esirciler Hanı isimli romandan alıntıladığım şu bölümde izleyelim. Romanda, Kolbaşı Sultan'ın yönetimindeki çengiler, eğlencede oynamak için Beyazıt Meydanı'ndan Süleymaniye tarafındaki İstanbul Kadısı'nın konağına doğru gitmektedirler. Zaman da bundan 210 sene öncesidir:
"Sokağın sağ tarafında, Gözyaşı Sarayı'nın bitimine düşen boşlukta kuşçular vardı. Bunlar; ağaç dallarına kafeslerini asmışlar; gelene geçene bağırıyorlardı:
"Haydi bir kuş azat et, cenneti kazan!"
Bir kadın; elini kafese sokmuş, oradan bir saka almış; seviyordu. Sonra, "Azat buzat, Sırat'ta beni gözet!" diye bağırarak kuşu salıverdi. Saka; pır diye uçtu ve hemen çınarın dallarına kondu. Kadın ise, onu kışlıyor; uçup gitmesini istiyordu. (...)
Kuşçu durmadan konuşuyor; müşteriyi kızıştırıyordu:
"Sırat'tan korkun var ise bir kuş azad eyle. O seni kanatları üstüne alır; derya gibi ateş bile olsa ütünden uçurur, geçirir. Yarım akça için cenneti kaçırma; atlas kesene saklama..."
Boştaki kuşçu; Sultan kadına doğru bağırdı ise de o hiç oralı olmadı. Lakin kuşçuya cevap vermekten de geri kalmadı.
"Bu kuşları bizim çocuklar Flori çiftliğinde ökseler kurup tutar da size satar; bizde mısır tanesi kadar çok kuş var."
Kuşçu; anlamıştı; elini, "Çekin gidin!" der gibi salladı. Sultan ise durup çengi kolunu bir kez daha teftiş eyledi. Bu arada da aklına; oturdukları yerdeki keşlerin kahvehanesinden çıkıp gelen bir adamın kuşlar üzerine anlattıkları takıldı:
"Bu kuşlar kuş değildir; onlar önceki insanların ruhlarıdır. Sen ölünce ruhun da kuş olup göğe ağacak. Sonra gelip bir ağaç üstüne konacak. Belki de senin ruhunu senin torunun ökse kurup yakalayacak. Koyacak bir kafese. Başlayacak kabir azabı... Mollaların kabir azabı dediği şey; kuşların kafese kapatılıp esir alınmasıdır. Molla bunu bilmez ama hak âşıkları bilir. O yüzden tenbih edin şu çocuklarınıza da dokunmasınlar şu garib kuşçuklara."
***
Türk milleti en eski çağlardan beri ağaçları da ruh sahibi canlılar olarak görürlerdi. Bu yüzden, çok zorunlu olmadıkça ağaç kesmezlerdi. Hele hele İstanbul'daki ağaçları kesmek kesinlikle yasaktı. Öyle ki bazı arsalara ev yapmak isteyenler; eğer ortada bir ağaç var ise; evi o ağacın çevresine kurmak zorunda kalıyorlardı. Çünkü mimarbaşı, ağaçları keserek ev yapmak isteyenlere ruhsat vermiyordu.
Esirciler Hanı'nda İstanbul Kadısı'nın evi de böyle anlatılıyor:
"İlk dikkat çeken şey; iki katlı köşkün tam ortasından çıkan büyük çınar ağacı idi. Nasıl olmuştu da ağaç, evin ortasına denk gelmişti? (...) Konağın içinden fışkırır gibi çıkan bu çınar işini Sultan kadın, kâhya kadına sormuş o da bir şeyler anlatmıştı. Meğer bu Muratzade efendi çok eskilerden olan Ali Kuşçu nam birisinin soyundan imiş. O ataları da bunlara, "Her ağaçta bir can vardır; ağaç kesen o ağaçta yaşayan ruhun celladı olur! Sakın balta vurmayın!" diyerek ağaç kesmeyi yasak eylemiş. O Muratzade ki çok baş kestirmiş amma bir ağacı kestirmekten korkmuş."
Osmanlı Türklerinin 600 yıllık hayatı savaş, galibiyet-mağlubiyet tarihi değildir; özünde bir medeniyet projesidir. O medeniyetin sivil yüzünü bilmeyenler; onu nasıl ihya edecek?
Bugünküler; sokak köpeklerini zehirlemeyi severken, asıl Osmanlılar sokaktaki kedilere ve köpeklere bakmak için vakıf bile kuruyorlardı. Ya kuşlara olan sevgi?
Gelin bunu Esirciler Hanı isimli romandan alıntıladığım şu bölümde izleyelim. Romanda, Kolbaşı Sultan'ın yönetimindeki çengiler, eğlencede oynamak için Beyazıt Meydanı'ndan Süleymaniye tarafındaki İstanbul Kadısı'nın konağına doğru gitmektedirler. Zaman da bundan 210 sene öncesidir:
"Sokağın sağ tarafında, Gözyaşı Sarayı'nın bitimine düşen boşlukta kuşçular vardı. Bunlar; ağaç dallarına kafeslerini asmışlar; gelene geçene bağırıyorlardı:
"Haydi bir kuş azat et, cenneti kazan!"
Bir kadın; elini kafese sokmuş, oradan bir saka almış; seviyordu. Sonra, "Azat buzat, Sırat'ta beni gözet!" diye bağırarak kuşu salıverdi. Saka; pır diye uçtu ve hemen çınarın dallarına kondu. Kadın ise, onu kışlıyor; uçup gitmesini istiyordu. (...)
Kuşçu durmadan konuşuyor; müşteriyi kızıştırıyordu:
"Sırat'tan korkun var ise bir kuş azad eyle. O seni kanatları üstüne alır; derya gibi ateş bile olsa ütünden uçurur, geçirir. Yarım akça için cenneti kaçırma; atlas kesene saklama..."
Boştaki kuşçu; Sultan kadına doğru bağırdı ise de o hiç oralı olmadı. Lakin kuşçuya cevap vermekten de geri kalmadı.
"Bu kuşları bizim çocuklar Flori çiftliğinde ökseler kurup tutar da size satar; bizde mısır tanesi kadar çok kuş var."
Kuşçu; anlamıştı; elini, "Çekin gidin!" der gibi salladı. Sultan ise durup çengi kolunu bir kez daha teftiş eyledi. Bu arada da aklına; oturdukları yerdeki keşlerin kahvehanesinden çıkıp gelen bir adamın kuşlar üzerine anlattıkları takıldı:
"Bu kuşlar kuş değildir; onlar önceki insanların ruhlarıdır. Sen ölünce ruhun da kuş olup göğe ağacak. Sonra gelip bir ağaç üstüne konacak. Belki de senin ruhunu senin torunun ökse kurup yakalayacak. Koyacak bir kafese. Başlayacak kabir azabı... Mollaların kabir azabı dediği şey; kuşların kafese kapatılıp esir alınmasıdır. Molla bunu bilmez ama hak âşıkları bilir. O yüzden tenbih edin şu çocuklarınıza da dokunmasınlar şu garib kuşçuklara."
***
Türk milleti en eski çağlardan beri ağaçları da ruh sahibi canlılar olarak görürlerdi. Bu yüzden, çok zorunlu olmadıkça ağaç kesmezlerdi. Hele hele İstanbul'daki ağaçları kesmek kesinlikle yasaktı. Öyle ki bazı arsalara ev yapmak isteyenler; eğer ortada bir ağaç var ise; evi o ağacın çevresine kurmak zorunda kalıyorlardı. Çünkü mimarbaşı, ağaçları keserek ev yapmak isteyenlere ruhsat vermiyordu.
Esirciler Hanı'nda İstanbul Kadısı'nın evi de böyle anlatılıyor:
"İlk dikkat çeken şey; iki katlı köşkün tam ortasından çıkan büyük çınar ağacı idi. Nasıl olmuştu da ağaç, evin ortasına denk gelmişti? (...) Konağın içinden fışkırır gibi çıkan bu çınar işini Sultan kadın, kâhya kadına sormuş o da bir şeyler anlatmıştı. Meğer bu Muratzade efendi çok eskilerden olan Ali Kuşçu nam birisinin soyundan imiş. O ataları da bunlara, "Her ağaçta bir can vardır; ağaç kesen o ağaçta yaşayan ruhun celladı olur! Sakın balta vurmayın!" diyerek ağaç kesmeyi yasak eylemiş. O Muratzade ki çok baş kestirmiş amma bir ağacı kestirmekten korkmuş."
Osmanlı Türklerinin 600 yıllık hayatı savaş, galibiyet-mağlubiyet tarihi değildir; özünde bir medeniyet projesidir. O medeniyetin sivil yüzünü bilmeyenler; onu nasıl ihya edecek?
Similar topics
» Vatandaşın Osmanlı Tarihi; “Osmanlılar Türk Düşmanıydı!” iddiasındaki
» Nihal Atsız - Osmanlı ve Osmanlı Padişahları Hakkındaki Görüşleri
» islam diyerek iş çevirenlerin oyununa gelmek yobazlıktır
» Ağaç zarar görmesin diye evi yürüten adam
» Yeni osmanlı ile aldatanlar
» Nihal Atsız - Osmanlı ve Osmanlı Padişahları Hakkındaki Görüşleri
» islam diyerek iş çevirenlerin oyununa gelmek yobazlıktır
» Ağaç zarar görmesin diye evi yürüten adam
» Yeni osmanlı ile aldatanlar
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz