¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI

Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:10

Dünya var oldukça ihanet olacak ve hain bulunacaktır. Habil ve Kabil olayı ile başlayan ihanet ve hainlik bugüne kadar hiç ara vermeksizin devam etmiştir. Kim ihanet etmiştir? Kim Haindir? Dün olduğu gibi bugün de tartışma konusudur.
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Damatf10
Kimilerine göre hain olan biri, kimilerine göre el üstünde tutulması gereken bir vatanperverdir. İtiraz fayda vermez. Hainin ihanet ettiğini karşınızdakine inandıramazsınız. Örneğin; kimilerine göre 19 kardeşini acımasızca boğduran III. Ahmet hain değildir. Yine uykuda iken öz oğlunu boğdurup öldüren aynı Padişah III. Ahmet asla hain değildir… Yine kimilerine göre kurduğu cemiyette etrafına Ulusal Kurtuluş Savaşı karşıtlarını toplayan ve savaş sırasında İngilizlerle birlikte çalışarak; verdiği fetvaları İngiliz uçakları ile Türk askerlerine ve şehirlerine attıran İsklipli Atıf Hoca hain değildir. Padişah Genç Osman’ın tahtan indirilerek Yedikule zindanına atılması burada cinsel tacize uğradıktan sonra boğdurulması emrini verenler de hain değildir. Milli Mücadele sırasında, İngilizlerin dümen suyuna giren, her istediklerini yerine getiren, Anadolu’da kurtuluş mücadelesini sürdürenler Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Ali Fuat gibi paşalara idam fermanı imzalayan Sultan Vahdettin de hain değildir. İdam fermanını hazırlayan Şeyhülislam da! Ama “Hasta  Adam” iken Sevr ile parçalanması kararlaştırılan Osmanlı Devletini düveli muazzamanın (Devrin en güçlü devletlerinin) tasallutundan kurtararak Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal ile arkadaşları haindir. Neden haindir, kime ihanet etmişlerdir? İngilizlerle, Yunanlılarla ortak hareket eden ve sadece kendi saltanatını ve tahtını düşünen Vahdettin’e! O halde haindir! Ama hain olduğunu bizzat kabul eden Sultan Vahdettin İngiliz savaş gemisi ile Ülkesinden kaçmıştır, bu ihanet değil midir? Bu sayılmaz, o Sultan’dır!

Demek isterim ki ihanet varsa hain vardır. Hainlik yapan varsa ihanet eden de vardır.

Osmanlı ve Cumhuriyet tarihleri gözden geçirilecek olursa ne kadar ihanetle karşılaşıldığı ne kadar çok hain olduğu açık olarak görülür. Üstelik bunların ülkenin balını kaymağını yediği görülür. Şöyle bir göz atalım, bakın nelerle karşılaşacağız:

Hainlerden birinin durumuna bakalım: Efendim; Vardar Ali Paşa Boşnak bir delikanlı iken devşirilerek İstanbul’a getirildi. Eğitildi ve yeniçeri ağası oldu. Değişik yerlerde Beylerbeyi olarak görev yaptı. Pek çok sefere katıldı, şöhretini pekiştirdi. Sivas valisi iken Sultan İbrahim (Padişah Deli İbrahim) kendisinden, bayram harçlığı olarak 30 bin kuruş ve İpşir Mustafa Paşa’nın karısını istedi…  Vardar Ali Paşa’nın yakın arkadaşı olan İpşir Mustafa Paşanın karısını istemesi paşayı çileden çıkardı ve isyan bayrağını açtı. Enteresan olan Sultan Deli İbrahim isyan eden Vardar Ali Paşa’nın üzerine karısını istediği İpşir Mustafa Paşa’yı göndermesi oldu. Yapılan savaşta İpşir Mustafa Paşa, Vardar Ali Paşa’nın ordusunu yenerek kendisini tutsak aldı.  Vardar Ali Paşa kafası kesilmek üzere cellada teslim edilirken barbar bağırıyordu: “Senin karının ırzını koruduğum için mi beni katlettiriyorsun?”. Kim ipler kim dinler. Dünya menfaat dünyası: Vardar Ali Paşa’nın başı kesilerek, içi bal dolu bir torbaya konulup Padişaha gönderildi ve kesik baş günlerce teşhir edildi! Acaba burada hain olan kim? Paşa’nın karısını isteyen Padişah mı? Paşanın karısını kollayan Vardar Ali Paşa mı? Yoksa İbşir Mustafa Paşa mı? Ama kayıtlarda, Padişaha isyan ettiği için hain olan Vardar Ali Paşa!

Osmanlı İmparatorluğu Tarihinin en büyük Veziri Azamı Çandarlı Halil Paşa. Devşirilmiş falan değildir. Türkoğlu Türk. Bilgili, temkinli, işini bilir bir büyük asker.  Babası İbrahim Paşa da Sadrazam’dı. Babasının sadrazamlığı zamanında da etkin görevde bulunuyordu. Babası ölünce II. Murat Çandarlı Halil Paşayı sadrazamlığa getirdi.  Fatih Sultan Mehmet’in ilk Padişahlığında da aynı görevde kaldı. Fatih Sultan Mehmet İkinci kez Padişah olduğunda yine sadrazamdı. İstanbul’un kuşatılması sırasında Bizans İmparatorunun, kuşatmayı kaldırması için kendisine hediyeler gönderdiği söylentileri çıktı. Dedikodu büyük boyutlara vardı ve gâvurlukla suçlandı. Rumelihisar kalesi yapılırken sırtında taş taşıyan, amele gibi çalışan Çandarlı Halil Paşa hakkında ileri geri iftiralar edildi ve sonuçta tutuklanarak Yedikule zindanına atıldı ve boynu vurularak öldürüldü (10.7.1453). Sebebi devlete ihanet olarak gösterildi. Oysa Osmanlı İmparatorluğunun tarih kaynaklarında aleyhinde hiç bir belge yoktur. Yazılanların tamamının söylendi ve tahmine dayandığı belirtilmektedir. Ancak boynunun vurulmasının nedeni olarak Fatih Sultan Mehmet’in kendisine duyduğu kin ve garez öne sürülmektedir. Malum ya, Fatih çocuk yaşta Padişah olunca, savaş çıkıyor, Sadrazam Çandarlı Halil Paşa  çocuk padişahla bu iş olmaz deyip II. Murat’ın yeniden padişah olmasını sağlıyor.  Fatih Sultan Mehmet bu olayı unutmuyor ve ikinci kez Padişah olup İstanbul’u da alınca sorun kalmadığına kanaat getirerek Koca Çandarlı’nın boynunu vurduruyordu. Tam 85 yıl Osmanlı İmparatorluğuna sadrazam olarak hizmet veren bir ailenin en önemli ferdi Hain oluyor! Olur ya! Kundaktaki kardeşini katleden Sadrazamını mı katletmeyecek?

Kara Davutpaşa’yı da yabana atmamak gerekir. Boşnak kökenli ve devşirmedir. Enderun’da eğitildi. Sultan III. Mehmet’in zamanında Çuhadar, I. Ahmet zamanında Rumeli Beylerbeyi,  I. Mustafa Tahta çıkınca da önce Kaptan-ı Derya, ardından Rumeli Beylerbeyi oldu. Genç Osman’ın saltanatı zamanında, tahtan indirilen Sultan I. Mustafa’nın kız kardeşi ile evlenip Saraya damat oldu. Genç Osman’ın tahttan indirilmesi ve I, Mustafa’nın yeniden tahta çıkması üzerine sadrazamlığa getirildi. Sadrazam olur olmaz ilk işi Genç Osman’ı bir pazar arabasına bindirtip Yedikule zindanına attırmak ve öldürtmek emrini vermek oldu. Genç Osman zindanda cinsel tacize uğradı ve sonra da boğularak öldürüldü. Demek ki lakabı “Kara” olan Davut Paşa’nıns işi bitmişti. Bu olaydan 23 gün sonra sadrazamlıktan azledildi. Sonra da Yedikule zindanına atıldı ve Genç Osman’nın bir kısım katili ile birlikte boğdurularak ortadan kaldırıldı.  Bu da bir başka ihanettir, haini de bellidir.

Konya Valisi olarak görev yapan Haydar Bey, Ulusal Kurtuluş Savaşına destek verenlerden biriydi. Ulusal mücadeleye destek verecek adam ararken Delibaş Mehmet’i buldu. Delibaş Mehmet’e çete kurdurup hazır hale getirdi.  Delibaş güçlü ve gözü pek bir çeteciydi.  Delibaş’tan üstün görevler bekleniyor ama beklenen olmuyor ve İstanbul hükümeti tarafından gönderilen Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurucusu Zeynelabidin Bey tarafından “Kuva-yı Milliye’ye hizmet etmek dince caiz değildir, İslam’a ters düşer denilerek kandırılıyor ve ulusal mücadeleye karşı ayaklanıyordu. Delibaş Mehmet baskı görünce Fransızlara sığınıyor, Yunan ordusunun emrine girerek gerçekten ihanetini hainlikle perçinliyordu. Delibaş Mehmet, Fransız ve Yunanlıları yanına aldıktan sonra asker kaçakları ile birlikte 700 ‘e varan çetesi ile Konya’ya saldırarak şehri ele geçirdi.  Cezaevini boşaltıp çetesine kattı. Ele geçirdiği Ankara’ya bağlı subay ve memurları sorgu sual etmeden öldürttü. Ankara’ya bağlı askerler şehrin ortasındaki Alaattin Tepesine çekilip mevzu tuttu ama fazla direnemediler ve başta Vali Haydar Bey Vilayet Mevki Kumandanı Alb. Avni Bey olmak üzere esir düştüler. İsyancılar; Seydişehir, Akşehir, Manavgat, Ilgın, Karaman, Karapınar. Akseki‘yi ele geçirdi. Durumu öğrenen Ankara Hükümeti Alb. Refet Bele komutasında güçlü bir birliği asiler üzerine gönderdi. Kaymakam Kasap Osman ve Demirci Mehmet Efe de Alb. Refet Bele’ye takviye olarak gönderildi.  Acımasızca devam eden sokak çatışmaları sonunda Refet Bele kuvvetleri asileri bozguna uğrattı ve Konya’yı ve işgal edilen diğer yerleri çetecilerden temizlediler. Olan oldu ve asi Delibaş Mehmet, Cumra’da Ankara yanlısı olan kendi arkadaşları tarafından ortadan kaldırıldı. İşte ihanet eden bir isyancı ve arkadaşları tarafından ortadan kaldırılan bir hain!

Hainler saymakla bitmez, biz yazmaya devam edeceğiz.


En son İlteriş Kağan tarafından Paz 24 Kas. 2013 - 3:21 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER -II

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:10

İhanet edenlerin yani hainlerin sayısını saptamaya imkân yok. Fazla düşünmeden denilebilir ki; sürüsüne bereket! İşte bir din adamı Dürrizade Abdullah Bey…

Dürrizade Abdullah Bey İstanbul’da doğdu (1867). Medrese eğitimi görerek müderris oldu. Birçok görevlerde bulunduktan sonra “Anadolu” unvanı ile Anadolu Kazaskeri oldu. İttihatçılarla barışık olmadığı için iki yıl sonra görevinden istifa etti. 1919 da ise yeniden memuriyet görevine geçti. Damat Ferit Paşa kabinesinde Şeyhülislam oldu. Ankara Hükümetine karşı tavır aldı. Padişah ve İngiliz işgal güçlerinin istekleri sonucunda, Milli kurtuluş mücadelesini başlatan ve devam ettiren Mustafa Kemal ile arkadaşlarının yakalanması ve öldürülmelerinin nizamı ve farz olduğu hakkında fetva verdi. Fetvası Sultan Vahdettin tarafından kabul edildi. Fakat milli mücadeleyi devam ettirenleri ele geçiremediler. Sadrazam (Başbakan) Damat Ferit’in Berlin Konferansına katılması üzerine kendisine vekâlet etti. Dürrizade ailesi pek çok sayıda üst düzeyde din adamı, kazasker, kadı ve Şeyhülislam yetiştirmiş bir ailedir. Makam için milli hislerini bir yana bırakmış ve kendisine Şeyhülislam olarak görev veren Damat Ferit gibi bir hainin yolunda giderek Milli Mücadele karşı gelmiş ve hainlerden biri olarak kabul edilmiştir. Böyle bir adam ne yapacaktı ise onu yaptı ve Ulusal Mücadelenin başarı ile sonuçlanması üzerine İtalya’ya kaçtı. Oradan Arabistan’a giderek Şerif Hüseyin’e sığında ve orada 1923 de öldü. Ülkeye ihanet etti mi etmedi mi? Hain mi, değil mi? Buna okuyanlar karar verecektir. Yazılanlar “Hain” diyor.

İşte bir başka ihanet örneği! Muhteşem Süleyman dizisinin Gülfem Sultan’ı var ya işte onun ihaneti! Padişah hanımlarının hayır hasenat yapmaları adettendir. Mavidevran Sultan ve Hürrem Sultan ‘ın olduğu yerde Gülfem Sultan bir süre gözden ırak kaldı. Ancak unutulmadı. Her ne kadar kendisi unutulduğunu zannettiyse de Kanuni bu unutur mu? Bir gün halvet için hazırlanmasını buyurmuş. Yatağa girdiğinde Gülfem Hatun yerine bir başka hatunu görmüş! Hışımla fırlamış yataktan ve “Bre namussuz, bre melun bana ihanet ettin” diye bağırarak gerekli emri vermiş: “Acele kellesi vurulsun”. Gülfem Sultan’ın ağalara direnecek gücü yok, meyus ve sessiz ”Kıyma bana” yakarışları altında boynu vuruldu. Sonradan gerçek anlaşıldı. Üsküdar’da sevabına bir cami yaptırırken parası yetmeyince, halvet sırasını para karşılığında bir başka hatuna satınca olan olmuş ve hayatını kellesi ile ödemiş oldu. Üstelik müthiş de bir kitabe konulmuş mezarına! Kitabede şöyle yazıyor: “Şehide-i Saide” yani “Mutlu Şehit Kadın”… Varsın mezar kitabesine öyle yazsın… Acaba Gülfem Hatun hem mutlu ve hem de şehit midir? Yoksa Kanuni Sultan Süleyman’ın yatağına girmediği için Sultan’a ihanet eden bir Hain midir?

İhanet edenler arasında Molla olanlar da vardı. Mesela Sait Molla bunlardan biridir. İstanbul’da doğdu. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra Hukuk mektebini bitirdi ve hâkim oldu. İttihat Terakki karşıtı olduğu için Hürriyet ve İtilaf partisine girerek siyasete atıldı. Damat Ferit’in Sadrazamlığı döneminde Adliye Bakanlığı müsteşarlığı ve Şura-i Devlet İkinci Başkanlığı yaptı. Ulusal milli mücadele başladığından ulusalcılara karşı tavır aldı ve İngilizlerle işbirliği yaptı. Meşhur İngiliz Casus Papaz Frew ile dostluk kurdu ve İngiliz Muhipler Cemiyetini kurdu. Ayrıca İstanbul adıyla bir gazete çıkararak yayın hayatına girdi. Kısa sürede İngiliz casusu olduğu anlaşıldı. Ulusal kurtuluş savaşı zaferle sonuçlanınca İngiliz Elçiliğine sığındı ve kendisine verilen özel bir pasaportla Romanya’ya gitti. Burada barınamayınca Fransa’ya oradan da Mısır’a geçti. Burada da barınamadı ve Kıbrıs’a gitti. Kıbrıs’ta uzun bir süre kaldı. Atatürk devrimlerini baltalama çalışması yapmasına karşın başarılı olamadı ve Yunanistan’a geçti. Zafer sonrası yurtdışı edilen 150’likler listesine dâhil edilen Sait Molla 1927 de Türk vatandaşlığından çıkarıldı. 1930 da Yunanistan’da öldü. İşte hem işbirlikçi, hem casus ve hem de milli mücadele karşıtı bir molla! Hain mi değil mi? Tarihler hain olduğunu yazıyor! Başka ne olabilir ki?

Bazı kişiler vardır ki onlar gerçek hainlerdir. Hangi yönden bakılırsa bakılsın aynı kanıya varılır. Bu hainlerden biri de Firari Ahmet Fevzi Paşa’dır. Osmanlı İmparatorluğunun Kaptan-ı Deryalarından biridir. Girit’te doğan bir Rum’dur. İstanbul’a geldikten sonra Müslümanlıkla müşerref oldu. Boğaziçi’nde kayıkçılık yaparken dikkat çekti ve Bostancıbaşı Osman Paşa’nın himayesine girdi. Hüsrev Paşa’nın sayesinde hızlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Büyükelçi olarak Rusya’ya gitti. Yükselmeye devam ediyor dedik ya, bir de bakıyoruz ki Kaptan-ı Derya olmuş! Tersanelerde bazı yenilikler yapmış arka arka seferlere çıkmış ve hayli de şöhreti yakalamıştı. Sultan II. Mahmut’un son yıllarıydı. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devletine isyan edince, Kaptan-ı Derya olarak 24 gemi ve pek çok askerle beraber üzerine gönderildi. Bu arada Koca Hüsrev Paşa sadrazam olunca kızdı ve deniz kuvvetlerini Mısırlılara teslim ederek onlara sığındı. Yani bir yerde Osmanlı deniz kuvvetleri bir anda çökertti. İhanet etmişti, haindi cezasını bulacaktı. Öyle oldu. Osmanlı tarihine adı Hain Firarı Ahmet Fevzi Paşa olarak geçen bu firari Kaptan-ı Derya, 4 yıl yaşadığı Mısır’da kendi cariyeleri tarafından zehirlenerek öldürüldü.

Koca Mustafa Paşa öyle sıradan bir paşa değildi. O kadar şöhretli bir paşa idi ki ismi, bir semte verilerek yaşatıldı. Koca Mustafa Paşa’nın semtinin adı işte bu Osmanlı Paşasının adıdır. Sadrazam’dı, değişik görevler üstlendi. Bu arada Roma’da esir tutulan Cem Sultan ile görüşmesi için Roma’ya gönderildi (1490). Rumeli Beylerbeyi ve sonra Vezir oldu (1501). Koca Mustafa Paşa almış başını gidiyordu. 1511 de Sadrazam oldu bu görevini Yavuz Sultan Selim Sultan olduğu zamanda devam ettirdi. Ama siyaseten ters yöne gidince yanlış yöne at sürerek, Padişah olma arzusu olan Şehzade Ahmet ile görüştü. Bu durumu öğrenen Yavuz Sultan Selim’in hiç affı yoktu ve “Kaldırın ortadan” emri ile idam edilerek öldürüldü. Bu ne perhiz ne lahana turşusu! Koca Mustafa Paşa semtine bu isim, Paşanın sağlığında verilmedi ya…. Öldükten sonra verildiğine göre, Yavuz Sultan Selim önce sadrazamını öldürmüş, sonra da iyi insan olduğunu tescil eder gibi ismini bir semte vermişti. İhanetin ve hainliğinde böylesi! Merak edilmez mi hain kimdi diye?

Yakup Paşa Musevi kökenlidir. Müslümanlığı kabul ederek Yakup adına almış ve hekim olarak pek çok görevler üstlenmiştir. Cin gibi zeki, iş bilir biriydi. Hekim olarak şöhreti alıp yürümüştü. Defterdar oldu, vezir unvanı aldı. Fatih Sultan Mehmet’in gözde hekimi olarak mahiyetinde bulundu. Ne var ki dilin kemiği olmadığı da bilinmektedir. Doğrudur, yanlıştır bilemiyoruz ama Yakup Paşa hekimliğine ihanet etmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in son rahatsızlığına müdahale etmiş ama iyileştirememiştir. Kendisine İacopo Maestro denilen Yakup Paşa’nın, Venediklilerden bol rüşvet alarak Fatih Sultan Mehmet’i öldürdüğü bazı kaynaklar tarafından ileri sürülmektedir. Eğer bu kaynaklar doğru ise Musevi Yakup Paşa ihanet eden çok önemli hainlerden biridir. Böyle olduğuna inanıldığı içindir ki Mayıs 1581 de Yeniçeriler tarafından paramparça edilerek öldürüldü.

Yazan : İbrahim Balcı
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER -III-

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:13

İhanet kendiliğinden oluşmaz. İhanet edilir ve ihanet edene de “Hain” denir. Tarihin her döneminde ihanetlerle karşılaşıldı, hainlerle yüz yüze gelindi. İhanetin şekli de olmaz. Çok değişik yerde, şekilde yapılır. Aileler içinde, aşiretler arasında, devlet içinde, siyasi partiler içinde, cemiyetler içinde, arkadaşlıklar içinde ihanetler yapılır, hainler ortaya çıkar. Ne ihanetin ve ne de hainin adresi olur. İhanet vuku bulana kadar, hain ortada görünmez. Onların bu özellikleri en büyük sermayeleridir. Dün olduğu kadar bugün de bu sermayeye sahip olan pek çok insan kol geziyor aramızda! Biz tarihin derinliklerinde gezinmeye devam edelim, zaman zaman da yakın tarihimize gelelim bakalım ne gibi hainlikler yapılmış, kimler hain olarak kayda geçmiş!

“Devlet parası deniz yemeyen domuz” anlayışı bugün var olduğu gibi dün de vardı. Böyle olunca devlet malına, parasına ihanet edende fazlasıyla vardı. Vatandaşın malına, mülküne ve parasına göz dikenin de haddi hesabı yoktu. Bu yolu takip ederek kendisine çıkar sağlayana da rüşvetçi dendiğine göre rüşvet alan, rüşveti aldığı kişiye ya da devlete ihanet etmiş olur ve o kişi haindir. Hainler cezasını bulur.

Tepedelenli Ali Paşa Osmanlı tarihinin kaydettiği en büyük hainlerden biridir. Öylesine ihanet içinde bulunmuştur ki, ölene kadar yüzlerde ve belki de binlerce insanı, hırsı, kıskançlığı, keyfi ve Osmanlıya karşı olan düşünceleri nedeni ile öldürtmüş, kazığa vurmuş, hapislerde çürütmüştür. Osmanlı Devletinin bir dönem kahraman olarak gördüğü Ali Paşa 1774 de Tepedelen’de dünyaya geldi. Babası Veli de paşaydı. Ali Paşa, Debentli Başbuğu Kurt Ahmet Paşa tarafından yetiştirildi. Demvine Mutasarrıfı Mustafa Paşa’nın emrine girdi. Eşkiyalar tarafından Mustafa Paşa öldürülünce Miriman rütbesi alarak mutasarrıflığına getirildi, bilahare Yanya mutasarrıflığını aldı. Gözü pek, hırslı, servete düşkün ve acımasız bir Paşa idi 1787 – 1892 tarihleri arasındaki Rus ve 1788-1891 tarihleri arasındaki Avusturya Savaşlarında başarılı görevler yaparak dikkat çekti. Pazvantoğlu ayaklanmasının bastırılmasına büyük yardımı oldu. Bu başarıdan sonra Rumeli Beylerbeyliğine getirildi. Büyük gayretlerle donanma meydana getirip seferlere çıktı. Napolyo’nun Mısır Seferi esnasında donanmasıyla Fransızları ağır yenilgiye uğratıp ve Preveze’yi geri aldı ve kendisine Vezir rütbesi verildi. Yanya’da çıkan ayaklanmayı bastırdı. 1806-1812 tarihleri arasındaki Rus Savaşları sırasında büyük başarı sağladı ve şöhreti dört yana yayıldı. Meşhur Sırp Kara Yorgi ayaklanmasını da bastırdı. İleride emellerini gerçekleştirebilmek için kendine bağlı ordu kurdu, oğullarına komutanlık verdi. Çocukları Muhtar ve Salih’e de paşalık verildi. İkisi de değişik yerlerde mutasarrıflık aldı. Yavaş yavaş hayallerini gerçekleştirmeye başlayan Ali Paşa Yunanistan’ın ve Arnavutluğun güney kısımlarını kendi ülkesi haline getirdi. Toksolan ve Gegalık bölgelerine hakim olabilmek için İbrahim Paşa’yı tuzağa düşürüp etkisiz hale getirdi ve hapse attı. Artık Tepedeli Ali Paşa Yanya Sultanıdır. Osmanlı devletinin emirlerini dinlemez oldu. İngilizlerle, Fransızlarla ayrı bir devletmiş gibi antlaşmalar yaptı. Korkulacak adam olmuştu! İsmail Paşa’nın hapisten kaçması ve Halet Efendi’nin ısrarları ile Sultan II. Mahmut tarafından görevlerinden alındı, kendisine sadece Yanya sancağı bırakıldı. İşte ipler bu zaman koptu. Osmanlı Ordusu deniz yolu ile üzerine gitti. İşinin zor olduğunu anlayınca Yunan ayaklanmasının nüvesi olan Etniki Eterya örgütü ile el altında anlaştı. Osmanlıya karşı; Mora, Adalar, Sırbistan, Eflak ve Buğdan’da ayaklanmalar çıkardı. Sultan II. Mahmut durumu öğrenince bütün rütbe ve yetkilerini geri aldı. Yanya Mutasarrıflığından da azledildi. Bütün ailesiyle birlikte doğum yeri olan Tepedelen de ikamete mecbur edildi. Tepedelenli Ali Paşa yapılan uygulamaları kabul etmeyeceğini bildirince vatan haini ilan edildi ve İdamına ferman çıkarıldı. Artık bent yıkılmıştı. Sular en hızlı şekilde akacaktı. Öyle oldu. 20.8.1820 de Tepedelenli Ali Paşa güçlü ordusu ile Osmanlı’ya karşı ayaklandı. Osmanlı da boş durmadı, Orduları üzerlerine saldı. Yanya’yı kuşattı. Ayaklanmacılar bozguna uğradı iki oğlu teslim oldu. Tepedelenli Ali Paşa ise 10 bin kişilik ordusu ve 200 top ile kuşatmaya karşı Yanya’yı 16 ay savundu. Artık sona yaklaşılıyordu. Hurşit Paşa komutasındaki ordu Yanya kalesine girdi. Hurşit Paşa ”kimseye dokunulmayacaktır” diyerek kaleyi teslim aldı. Halet Efendi’nin entrikaları ile padişahtan gelen sahte bir ölüm fermanı ile görevli cellâtlar görevi ifa için Tepedelenli Ali Paşa’nın karşısına çıkıp fermanı okudular. Tepedelenli pes der mi derhal silahına sarıldı ama üst üste mermiler yaşlı gövdesine saplanınca son nefesini verdi. Başını kesip bal torbasına koyarak İstanbul’a gönderdiler. Osmanlı bu durur mu öyle bir icraatta bulundular ki; paşa olan çocukları dâhil Tepedelenli ailesinden kimseyi sağ bırakmadılar. Tepedelenli Ali paşanın gövdesi Yanya’da Fethiye Camii bahçesine gömüldü. Kesik başı ise ibreti âlem olsun meydanda teşhir edildikten sonra Silivrikapı dışındaki bir mezarlığa defnedildi. İhaneti; yaptığı hareketle hem Arnavutluk ve hem de Yunanistan isyanlarının başlamasına ve yeni devlet olarak ortaya çıkmalarına yol açtı.

Rüşveti en iyi kullananlardan biri olan Moralı Mustafa Paşa yine bir rüşvet teklifi sonunda hayatından olmuştu. Moralı Mustafa Paşa rüşvet vere vere ilerleyen ve en üst makamlara gelen bir Paşa idi. Çok açgözlü ve uyanık bir kişi olan Paşa 1653 de büyük rüşvet vererek baş defterdar olmayı bildi. Ama bütün emeli sadrazam olmaktı. Sadrazam olabilmek için de ya haremden güçlü bir Padişah anası ya da çok güçlü bir Padişah hanımı bulmak gerekiyordu. Bunları bulamayanlar için yapılacak tek şey Padişah’ın gözüne girmek ve takdirini kazanmaktı. Moralı kolay yolu seçti ve Padişah IV. Mehmet ile temasa geçti. Moralı için her şey para ve isteğini alabilmek içinde rüşvet vermekti. Hiç çekinmeden Padişah IV. Mehmet’e rüşvet teklif edince ilk tepki olarak görevinden azledildi. Paşa ülkenin bir köşesine sürgün edileceğini öğrenince yıllardan beri biriktirdiği servetini kaçırmaya kalktı. Servetini ve değerli eşyalarını, her birini dört atlının çektiği 26 arabaya yükleyip Mora’ya kaçırırken, yakalandı ve idam edildi.

Hazerpare Ahmet Paşa yaman paşalardan biridir! Bu isim ona ölümünden sonra verildi ama boşa verilmedi. Bu yaman paşa, yükselişini sadrazam olur olmaz Padişah İbrahim’in iki yaşındaki kızı Beyhan Sultan’ı nikâhlanmakla sürdürdü. Saraya damat olmak demek yükselmek için en önemli faktördü. Ahmet Paşa bu faktörü çok iyi kullandı. Rüşvet almayı adeta meslek edindi ve sürekli olarak parasını ve mal varlığını büyülttü. Yarınını hiç düşünmemiş olacak ki Sadrazam olarak Padişah’ı da kafaya alarak “Samur ve Amber vergisi” koydurdu. Bu olay duyulunca yeniçeriler kazan kaldırıp ayaklandılar. Sultan İbrahim Sadrazamını değil, Yeniçerileri dikkate aldı istekleri doğrultusunda Paşa’yı idam ettirdi. Paşanın cesedi At Meydanına (Şimdiki Sultan Ahmet Meydanı) bırakıldı. Paşanın cesedi gerek yeniçeriler ve gerekse halk paramparça etti. Bir söyleme göre bin, bir söyleme göre binden fazla parçaya ayırdılar cesedi. Neden bin parça ya da daha çok da daha az değil? Nasıl daha az olsun ki? O zamanki inanca göre şişman adamlardan alınacak et parçaları mafsallara sürüldüğünde ağrılar geçeceğinden Paşayı bin parçaya bölüp para ile halka sattılar. Bu nedenle Paşa’ya ölümünden sonra “Bin Parça” anlamına gelen “Hazerpare” Ahmet Paşa denildi. İnsan Sultana’a, ülkeye ihanet eder de idam olmaz mı? Olur hem de Hazerpare Ahmet Paşa gibi olur.

Ankara’da milli mücadele için yoğun çalışmalar yapılırken Tokat’ta isyan çıktı. İsyan’ı 27 Mayıs 1920 de Zile’de avukat olan “Zileli” lakabı ile meşhur Uvan Ali etrafına topladığı Postacı Nazım, Şeyh Abdüsselam, eski Nahiye Müdürü Naci, eski Mal müdürünün oğlu İhsan, Ayancıoğlu Mehmet ve 100 kadar Çerkez atlısıyla birlikte TBMM Hükümetine karşı “Din Elden gidiyor” diyerek isyan ettiler. Çorum’dan Binbaşı Hilmi Bey isyanı bastırmak için gönderildi ise de müthiş bir direnişle karşılaşıldı. İsyancıların ilk başarısı ile birlikte adam sayıları da çok arttı. Hilmi Bey Zile kalesine çekildi. Askeri Kaymakam Cemil Cahit Bey (Toydemir) komutasındaki 5. Piyade Tümeni Zile köylerine ulaştı. Hilmi Bey ile kuvvetleri asilerce teslim alındı. Ayaklanmacılar yönetimi de ele aldılar ve Müftüyü kaymakam ilan ettiler. Bulamadıkları Kuva-yı Milliye cemiyetinin üyelerinin evlerini yağmaladılar. Bu olaylar olurken Yıldızeli garnizonundan takviye kuvvet geldi. Bunun üzerine Cemil Cahit Bey asilere 24 saat süre tanıdı ve teslim olmalarını istedi. Bu istek kabul olmayınca asiler üzerine gidildi ve kısa sürede Zile asilerden alındı (12.6.1920). İsyanın elebaşları Zileli Uvan Ali, Şeyh Abdüsselam ve Ayancıoğlu Mehmet yakalanarak hükümet meydanında halkın önünde kurşuna dizilerek idam edildiler. Tüm diğer suçlular yakalanarak isyan bastırıldı. Askeri mahkeme suçluları yargıladı ve suçları sabit görülen 22 kişi aynı gün idam edildi.

Ulusal kurtuluş mücadelesi verilirken çıkarılan iç isyanlar ihanet değil de nedir. İhanet olunca hain de oluyor, gereken cezaları da veriliyordu.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER -ıv

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:14

İhanet, ihanet, ihanet! İhanet devam ettikçe hainler de ortaya çıkacak ve cezasını çekecektir. İhanetin çok türü vardır. Devlete ihanet, saltanata ihanet, mala mülke ihanet, aileye ya da emanete ihanet! Hangisi olursa olsun ihanet eden hain olarak damgalanır. Aslında öyledir de! Kendisine inanılan itimat edilen kişi itimat edene ihanet ederse o elbette ki haindir ve öyle kabul edilecek öyle anılacaktır.

Osmanlı tarihi içinde Moralılar da hayli etkili kişiler olarak ortaya çıktı. Moralı Mustafa Paşa rüşvetle iş görerek yükselirken idama nasıl gittiyse Moralı Ali Efendi de ölüme öyle gitti. Moralı Ali Efendi Fransa’ya gönderilen ilk daimi Osmanlı elçisi, yani diplomatıdır. Daha önceleri İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya’ya daimi elçi gönderen Osmanlı Devleti, Moralı Ali Efendi’yi de Fransa’ya gönderdi. Hem gidişi de çok azametli oldu. 18 kişilik mahiyeti ile yola çıkan Moralı Ali Efendi Marsilya’da muhteşem bir merasimle karşılandı. Paris’e giden (13.07.1797) Morali Ali Efendi Napolyon Bonaparte ve halk tarafından çok ilgi gördü, coşku ile ağırlandı. İşin ters tarafı bu sırada Mısır’da gelişen olaylar nedeni ile Fransız elçi İstanbul’da Yedikule zindanına kapatılınca Morali Ali Efendi de Fransa’da gözaltına alındı.

Morali Ali Efendi daimi elçilik görevini en iyi şekilde yapmaya çalıştı. Yurda döndükten sonra hızla yükseldi ve Defterdarlık, Tophane ve Bahriye Nazırlığı gibi görevlerde bulundu. Ne var ki böylesine temkinli bir insan yanlış yola at sürünce olan oldu. 1808 de III. Selim olayı patlak verdi. Yeniçeri teşkilatını kaldırmak için Nizam-ı Cedit ordusunu kuran III. Selim’e karşı, Morali Ali Bey’in kışkırttığı yeniçeriler ayaklandı. Kabakçı Mustafa’nın etrafına toplanan Yeniçeriler Topkapı Sarayı’nı basıp, zorla III. Selim’i tahttan indirdiler ve IV. Mustafa’yı Sultan ilan ettiler. Ordusu ile Yurt dışında olan Alemdar Mustafa Paşa durumu öğrenince derhal İstanbul’a dönerek duruma müdahale ediyor ve Sarayı kuşatıp IV. Mustafa’yı tahttan indirip yerine tekrar III Selim’i çıkartmak istiyorsa da öldürüldüğünü öğrenince I. Mahmut’u Sulan ilan ediyordu. Alemdar Mustafa Paşa karşıtları durmak bilmiyor, tahrik ettikleri yeniçerleri bu kez Alemdar Mustafa Paşa üzerine gönderiyorlardı. Amaçları güçlü Sadrazamı ortadan kaldırmaktı. Evi Sarıyer Alemdar Mustafa Paşa gelenlerle korumaları ile birlikte bir süre savaştıktan sonra durumu tehlikeli görünce evinde bulundurduğu barut fıçılarını patlatarak intihar ediyordu. Duruma hâkim olan yeni Padişah Sultan II. Mahmut derhal olayların üzerine gidiyor, suçluların cezasını verirken, önce Yeşilköy’e oradan da Rumeli’ye kaçan Morali Ali Efendi yakalandığı yerde, Alemdar Mustafa Paşa’nın da ölümünden sorumlu tutarak kafası kesilmek suretiyle öldürülüyor ve kesik başı İstanbul’a gönderiliyordu. Öyle ya Morali Ali Efendi’nin, I. Mahmut’u Tahta çıkaran Alemdar Mustafa Paşa’yı öldürtmek için yeniçerileri kışkırtması Padişaha karşı ihanetti ve bu ihanetini de başını vererek ödüyordu.

Firari Hasan Paşa’da bir başka ihanet erbabı! Suriye’de eyalet valisi olarak görev yaparken, gücüne güç kattığını zannederek Padişah’a karşı ayaklandı. Ama durumu öğrenen Padişah idam kararı verip ferman gönderdi. Fermanı getiren çavuşu yakalatıp idam ettirerek Padişah’ı tanımadığını, dinlemeyeceğini de ilan etti. Fakat ihanetinde çok ağır şekilde cezalandırılacağını bildiğinden kılık, kıyafet değiştirip İstanbul’a döndü ve yakınlarının mekânlarında saklanmaya başladı. Bu nedenle de kendisine “Firarı” lakabı verildi. Ne yaptı ise yaptı ve Padişah II. Mustafa’yı tahttan indirmek için Edirne üzerine yürüyen ordunun içine komutanlardan biri olarak katıldı. Bu işinde başarılı oldu ve yeni Padişah kendisini Rumeli Beylerbeyi olarak atadı. Ama uslanmayan Firari Hasan Paşa huzursuzluklara devam edince Mısır Valiliğine gönderilmek istendi. Paşa bunu kabullenemedi ve Sadrazamlık beklediğini Padişah’a bildirdi. Bunun üzerine Padişah III. Ahmet tarafından İstanbul’a davet edildi. Sadrazam olacağı hevesi ile İstanbul’a gelen Firari Hasan Paşa’nın hemen icabına bakıldı ve boynu vurulmak suretiyle idam edildi.

İşte açık bir şekilde ihanet içinde olanlardan biri; Damat Ferit Paşa! Milli mücadeleye karşı çıkan, hatta milli mücadeleyi başlatanların başarısız olması için işgalcilerle işbirliği yapan yaman bir hain. Devlet katında üst görevler üstlenmiş bir ailenin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi (1853). Memur olarak Hariciye Nezaretinde göreve başladı. Avrupa da çeşitli yerlerde temsilciliklerde bulundu. Sultan Abdülmecit’in dul kızı Mediha Sultan ile evlenerek Saray’a damat oldu. Damat olması ile şansı açıldı. Önce Şurayı Devlet üyeliğine, II. Meşrutiyetten sonra da Ayan Meclisi üyeliğine atandı. İttihatçılarla anlaşamadığından Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı kurup başkanlığını üstlendi (1911). Mondros Antlaşması için delege yapılmak istendi ise de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa “Kifayetsiz ve budala” olduğu gerekçesiyle bu görevi almasını engelledi. Fakat yükselmesine mani olamadı ve Mondros antlaşması sonunda Sadrazamlığa getirildi (1919). Yunanlıların İzmir’e çıkması üzerine istifa ettiyse de üç gün sonra ikinci kez Sadrazamlığa getirildi (1919). Damat Ferit ikinci kez sadrazam olduğu gün Mustafa Kemal Samsun’a ayak basıyordu. İkinci sadrazamlığı iki ay kadar sürdü. Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın gıyabında idam edilme kararı alınması için yoğun çalışma yaptı ve başarılı oldu. Berlin Konferansında başarı sağlanamayınca sadrazamlıktan istifa etti ama ertesi gün tekrar sadrazamlığa getirildi. Milli Mücadele karşı savaşacak olan Kuvayı İnzibatiye’yi kurdurdu ve başına Ahmet Anzavur’a getirdi. Sivas Kongresinin toplanmaması için büyük uğraş verdi, başarılı olamayınca istifa etti ise de 5 Nisan 1920 de dördüncü kez sadrazamlığa getirildi. İşgalci güçlerle işbirliği yaparak İstanbul Meclisinin kapanmasını sağladı (11.4.1920). Milli Mücadeleye katılanları eşkıya olarak suçladı ve 30.7b.1920 de yine istifa etti. Ama beşinci kez sadrazamlığa getirildi ve kabinesini yeniledi. İşgal genişlemiş Türkiye’nin her yanında ateş bacağı sarmıştır. Milli mücadele için yoğun çalışmalar devam etmekte iken 10.8.1920 de Sevr Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Sadrazamlıktan istifa ederek ayrıldı (17.10.1920). Milli mücadele başarılı olunca kurtuluşu yurt d ışına kaçmakla buldu ve 22.9.1922 de yurtdışına kaçtı ve Fransa’da Nice’de öldü (1923).

Milli mücadele karşı bu kadar büyük direnç gösteren bir insanın, makamı, mevkii ve konumu ne olursa olsun, sadece ülkeden kaçarak canını kurtarması bile büyük şans. Oysa Damat Ferit, milli mücadelenin başarılı olması için namütenahi imkânsızlıklar içinde ölüm kalım savaşı verenlerin idamı için ferman çıkarılmasını sağlamış bir vatan haini idi. Demek ki ihanet edenlerin bir kısmı şanslı da olabiliyor ve kaçarak canlarını kurtarabiliyorlardı. Ne var ki ihanetleri belgeli olduğundan hain sıfatından sıyrılamıyorlardı.

İhanet ettiği kabul edilerek boynu vurulanlar da var. Bunlar yazar, çizer olduğu gibi başka mesleklerden olanlarda var. Yoktan yere söylediği bir dörtlükten yani iki sözden sonra hain damgasını yiyerek boynu vurulanlar var. Örneğin Nef-i bunlardan biridir. Nef-i’nin esas adı Ömer’dir. Nef-i Hasankale’de doğdu (1572). Babası Sipahi Mehmet Beydir. Çok iyi eğitim gördü. Eğitimine Hasankale’de başladı Erzurum’da devam etti. Burada Türk edebiyatının önemli eserlerini okudu Farsça ve Arapça öğrendi, şiir yazmaya başladı. Erzurum Defterdarı Gelibolulu Müverrih Ali Efendi, Nef-i’nin şiirlerini görerek beğenmiş ve kendisine Nef-i yani “Çok yararlı kişi” adını vermiştir. Sultan I. Ahmet zamanında İstanbul’a giden Nef-i devlet hizmetine girdi. Sultan II. Osman ve IV. Murat dönemlerinde yıldızı parladı, şöhreti arttı. Yazdığı hicviyelerle (Taşlama) muhataplarının kin ve öfkesini üzerine çekti. Yazdığı şiir ve hicviyeleri nedeni ile pek çok defa mahkemelik oldu. Bu yüzden Sultan IV. Murat kendisinden hicviye yazmamasını istedi. “Peki” diyen Nef-i, şairlik ruhu nedeni ile kalemine “Dur” diyemedi ve Vezir Bayram Paşa hakkında yazdığı ağır bir hiciv nedeniyle Saray’ın odunluğunda kement ile boğdurularak, cesedi denize atıldı (1635). Ancak bir başka söyleme göre, Nef-i, Vezir Bayram Paşa için yazdığı şiir nedeniyle idam edilmesine karar verilir. Fakat değerli bir şair oluşu nedeni ile öldürülmekten vazgeçilir. Padişaha gönderilecek olan öldürülmediğine dair belge yazılırken Arap yazıcı kağıda mürekkep damlatınca Nef-i kendini tutamaz ve “Mübarek teniniz damladı efendim” deyince olan olur ve kementle boğdurulup cesedi denize atılır.

Nef-i ne yapmıştı. Sivri dilliydi, haksızlığa tahammül edemiyor, silah kuşanıp isyan etmektense, kalemi ile muhatabını hicvederek onu yeriyor ve itibarını düşürüyordu. Osmanlılarda bu bile yerine göre çok büyük suçtu. Zira Sultan’ın sevdiğine, inandığına karşı gelmek affedilemezdi. Nef-i de affedilmedi ve boğdurulmak suretiyle öldürülerek yaşamına son verildi. Yani ölümüne neden bir veziri hicvederek ihanet etmesiydi. Yani Sultana göre Hain’di… İki mısra şiire hayatını ödüyordu.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER – 5-

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:14

Hiç kimse doğuştan hain değildir ama fıtratında vardır. Bu insanlara ulaşıldığında hain olarak kullanılması gayet basittir. Önce özendirilir, sonra da hain olarak piyasaya sürülürler. Hainliklerini, çok sevdiklerinin isteklerini yerine getirmek, göze girmek ya da maddi menfaat sağlamak için yaparlar. Bunların en tehlikelisi ise hainliklerini yükselme aracı olarak kullananlardır. Yükselecek ve mevki alacaksa, yani böyle bir düşünceye sahipse her türlü ihaneti yapmaktan geri kalmaz, dolaysıyla hainlerden biri olarak ortaya çıkar.

Bir de yokken yere hainlikle, ihanet etmekle suçlananlar vardır. İşte bunlar kendilerini ifade edemediklerinden başlarına olmadık işler gelir. Her neyse hain olarak tarihe isim düşürenleri yazmaya devam edelim bakalım kimler var sırada.

Hainin yolu birdir; ihanet etmek! Hain ihanet etmeye ahdetmişse, isteğinin ününe set çekilse yıkar ve isteğini yerine getirir. İşte önemli bir Hain Zülali Hasan Efendi.

damatibrahimpasa Osmanlı Devleti kadısı olan Zülali Hasan Efendi yaman bir kadı efendidir. Ama büyük yetki ve etki sahibi olmasına karşın isteği dışında gelişen bazı olaylara mani olamadığı için dikkat çekiyor ve devamlı yeriliyordu. Osmanlı Devleti başkentinde kıtlık ve pahalılık baş gösterince sorumlu görüldü. Halk geçim sıkıntısı ve pahalılıkla boğuşurken suçlu bulunan Zülali Hasan Paşa Sadrazam Nevşehir Damat İbrahim Paşa tarafından görevinden azledildi. Kadı efendi bu azledilmeyi kendisine hakaret kabul etti ve Sadrazama düşmen kesildi. Yapacakları belliydi. Sadrazam’a karşı halkı kışkırtmak ve isyan çıkartmak! Her yerde Sadrazam Damat İbrahim Paşa aleyhine konuşuyor ve halkı tahrik ediyordu. Durumu anlaşılınca tutuklanarak hapsedil. Patrona Halil Ayaklanmasının ilk günlerinde isyancıların başarı kazanması üzerine Zülali Hasan Paşa hapisten kahraman olarak çıkarılarak, Sultan I. Mahmut tarafından Anadolu Kazaskeri yapıldı. Ama adamın fıtratında var hainlik. Kadı da olsa, imam da olsa, sıradan bir kişi de olsa, fıtratında hainlik varsa bundan kurtulamadığı gibi Zülali Hasan Paşa’da ihanet etmekten kurtulamadı. Kendisine Kazaskerlik görevi veren Sultan I. Mahmut aleyhine de konuşmaya ve halkı kışkırtmaya başlayınca görevinden alınarak Girit adasına sürgüne gönderildi. Tabii bununla yetinilmedi, hainliğinin, yani ihanetinin bedelini 1731 de Resmo’da cellat tarafından kementle boğularak ödedi.

aligalipbey Ali Galip Bey bir başka haindir. İhaneti belgeli hainlerden biri olarak tarihe geçenlerdendir. Milli Mücadelenin ilk aylarıydı. Erzurum Kongresinden sonra Sivas kongresi toplanmıştı. Mustafa Kemal bütün yurda tamimler göndererek, telgraf çekerek Sivas Kongresinin toplanacağını ve ilgi gösterilmesini istiyordu. İstanbul Hükümeti, yani Sultan Vahdettin ise kongrenin toplanmamasını, dağıtılmasını istiyordu. Bu görevi de Elazığ Valisi olarak görev yapan Ali Galip Bey’e veriyordu. Ali Galip Bey’den istenen Sivas Kongresi başlamadan Mustafa Kemal ile onunla beraber olanların tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesiydi. Tabii iş kolay iş değildi. İstanbul Hükümeti tarafından Sivas Valisi görevden alınarak yerine Ali Galip hem vali hem de komutan olarak büyük yetkilerle atandı. Yeni Vali Ali Galip Bey, Sivas kongresinin ikinci günü (6.9.1919) yanında 100-150 kişilik süvari askeri ile Sivas’a geldi. Kendisini işgal kuvvetlerinden İngiliz Binbaşı E.W Noel’in karşılaması çok anlamlıydı. Yani kısacısı Padişahtan çok işgal kuvvetleri duruma müdahale ediyordu. Ayrıca İngilizlerin maşası durumunda olan keko Bedirhan Aşiretinden Celadet, Kamuran ve Cemil Paşazade Ekrem Bey, Malatya Mutasarrıfı Halil Bey karşılayıcılardandı. Ama karşılarında sıradan bir subay değil Mustafa Kemal olduğunu unuttuklarından olan oldu ve durumu öğrenen Mustafa Kemal 15. Alay Komutanı İlyas Bey’e gelenlerin hepsini tutuklattı. Ne var ki Ali Galip Bey tehlikeyi sezince ortadan kayboldu ve kaçarak canını kurtardı. İngiliz Binbaşı Noel yurtdışına çıkarıldı. Ali Galip Bey’in başarılı olamaması üzerine Sadrazam Damat Ferit istifa etti. Milli Mücadele başarı ile sona erince Ali Galip Bey 150’lilikler listesiyle yurtdışına çıkarıldı (1924) ve Romanya’ya yerleşti. 1934’de de Köstence’de vefat etti.

Abaza Ahmet Paşa Osmanlının başına dert üstüne dert açan paşalardan biridir. Zaten hayati bağışlanmak suretiyle kurtulmuş sonra da devletin başına bela olmuştur. Celali İsyanlarında Canbulatoğlu’nun yamaklarından biriydi. İsyanda başarılı olmuş ve ismini duyurmuştu. İsyan bastırıldığında, yani Canbulatoğlu’nun güçleri bozguna uğratıldığında Abaza Mehmet de yakalandı. Kellesi gidecek yerde Yeniçeri Ağası Halil Ağa tarafından affedilerek kurtulduğu gibi birde himayesine alındı. Böylece isyancı bir eşkıya olan Abaza Mehmet’in şansı açıldı ve şöhret basamaklarını koşar adım çıkmaya başladı. Kısa sürede yükseldi. Önce Derya Beyi oldu. Sonra da Maraş (1617), Erzurum (1621) Beylerbeyi oldu. Abaza Mehmet bundan böyle vezirdi ve Abaza Mehmet Paşa olarak anılmaya başlandı. Erzurum’da Beylerbeyi olarak görev yaparken Padişah Genç Osman yeniçeriler tarafından katledilmişti (20.5.1922). Abaza Mehmet Paşa, Sultan Genç Osman’ın öldürülmesinden yeniçerileri sorumlu tuttuğundan müthiş bir yeniçeri katliamı yaptı. Artık kendi başına hareket edebilirdi. Kendisini çok güçlü gördüğü için ihanet çemberini boynuna dolayıp İstanbul’a karşı isyan etti. Güçlü ordusu ile İstanbul üzerine yürüdü. Ankara’ya vardığında kenti kuşattı ama üzerine gönderilen Çerkez Mehmet Paşa’nın ordusuna yenilerek Erzurum’a çekildi. İsyancı yamaktan vezir olunca olacaklarda böyle olacaktı elbet. Yaptığı yanlışlıklar, hatalar birkaç kez bağışlandı ama içinde melanet olan bir adamın yapacağı yine melanetti ve ihanet etmekten geri durmadı. Tekrar isyan edeceği haberleri üzerine yakalandı ve kafası kesilerek ortadan kaldırıldı.

Abdülkadir Bey, Harbiye’yi bitirdikten sonra Balkanlarda Yunan ve Bulgar komitecilerle yapılan çatışmalara katılarak yararlılık gösterdi. İttihat Terakki Cemiyetinin en hızlı fedailerinden biri idi. 31 Mart Vak’asını bastıran Hareket Ordusunda görevliydi. Balkan Savaşına katıldı. Dünya Savaşının son aylarında Musul Kumandanı ve Valisi olarak görev yaptı. Mütareke yıllarında işgal güçlerince tutuklanacağını anlayınca gizli yollardan Anadolu’ya kaçtı. Mustafa Kemal’in okul arkadaşıydı. Yaptıkları da göz önüne alınarak Ankara valiliği görevine getirildi. Cumhuriyet ilan edildikten sonra işler ters döndü. Ankara’da Mustafa Kemal’e karşı yapılmak istenen suikast ve daha sonra İzmir’de (1926) planlanan suikaste katıldı. Yargılandı ve idama mahkûm olunca bir yolunu bularak kaçtı. Istranca Dağlarından Bulgaristan’a geçerken yakalandı ve Ankara’ya getirilerek idam edildi.

İnat ve Hain Ahmet Paşa Osmanlı İmparatorluğu tarihine hainlikleriyle geçen çok ihtiras sahibi bir kişi olarak tanındı. Enderun’da eğitim gördü. Üst üste rütbeler aldı. Önce Mirialem sonra da Yeniçeri Ağası oldu. 1521 de de Rumen Beylerbeyi olarak Padişah Kanuni Sultan Süleyman’ın komutasında Belgrat seferine iştirak etti. Becerikli Paşa bilahare de İkinci Vezir oldu. İmparatorluğun Rodos Seferine Serdar olarak katıldı. İnat ve Hain Ahmet Paşa’nın sütün emeli önüne çıkan her engeli aşarak Sadrazam olmaktı. Ama emeli boşa çıktı. Yerine bir başkası sadrazam olunca kızdı ve hıncına hâkim olamadı. Bu nedenle de Mısır’a vali olarak atandı. Kendi kafasına uygun gördüğü Çerkezlerle anlaşarak, valisi olduğu Mısır’ı ele geçirdiğini açıkladı ve Sultanlığını ilân ederek adına para bastırdı. Bu da yetmedi kendi adına hutbe okuttu. Mısır’ı ele geçirdikten ve sultanlığını ilân ettikten sonra Osmanlılar tarafından “İnat” ve “Hain” lakaplı paşa olarak anılmaya başlandı. Sultan olan ne yapacaksa onu yaptı ve vezir olarak Mehmet Beyi atadı. Padişaha sadık kalan Mehmet Bey, İnat ve Hain Ahmet Paşa’yı öldürmek için hemen harekete geçti. Bunu anlayan Paşa kaçarak bir kaleye sığındı ise de orada yakalanıp öldürüldü. Osmanlı Devletinde Osmanlıya karşı isyan etmek akıl kârı mı? Değil isyan etmek, sadakattan bir an olsun uzaklaşmak dahi ihanettir ve cezası idamdır. Ahmet Paşa ne kadar İnat ve Hain olursa olsun yakasını kurtaramazdı, kurtaramadı da! Sonunda sığındığı kalede, inanıp vezir yaptığı Padişaha bağlı Mehmet Bey tarafından öldürülerek cezası verildi.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER- 6

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:15

Hain ihanet edendir. Ya hain olmadan ihanet ettiğine inanılıp da ortadan kaldırılanlara ne demeli? Osmanlı Tarihinde bunun sayılamayacak kadar çok örneği var. Canını dişine takıp mücadele etmiş, varını yoğunu ortaya koymuş “devlet malı deniz yemeyen domuz” diyenlere aman vermemiş ama dedikodu kazanına konularak katran gibi kaynatılarak yok edilenlere de hain damgası vurulduğu çok olmuştur. Bir örnek vermek gerekirse diyor ve Torhuncu Ahmet Paşa’yı hatırlatırız.

Tarhuncu Ahmet Paşa yükselme ihtirası olanlardan biriydi. Kademeleri teker teker ama istikrarlı bir şekilde geçerek hedefe varmıştı. Baktı ki “Hacı” olmanın avantajı çok büyük, hemen yollara düşüp hac farizesini yerine getirerek “Hacı” oldu. Hacı olduğu dönemde Mısır Valiliğine atandı. Bu görevi sırasında ne oldu ise oldu olaya Sadrazam Gürcü Mehmet Paşa ile karşı karşıya geldi. Her an bir tehlikeye maruz kalabilirdi ama imdadına, yani ölümden kurtulmasına Kazasker Mesut Efendi yetişti. Hem de ne yetişti? Hem ölümden kurtuldu hem de Sadârete tayin edildi. Yani Sadrazam oldu. Torhuncu Ahmet Paşa sadaret mührünü alırken Sultan’la yapılacak işler konusunda adeta pazarlık yaptı. Neler yapması gerekir, kendisinden neler istenir hepsini teker teker görüşüp bilgi ve yetki aldıktan sonra göreve başladı. Aslında yeni sadrazamdan beklenen devlet hazinesini çekip çevirmek, israf içindeki hazineyi daha kötü durumlara düşürmekten kurtarmaktı.
Tarhuncu Ahmet paşa

Tarhuncu Ahmet paşa

Devlet hazinesi perişan durumdaydı. Gider gelirden fazlaydı. Yani ürkütücü idi. Yani “24 bin yük akçe” gelir; “25 bin 200 yük akçe” gider vardı. Durum bu olunca Tohuncu Ahmet Paşa’nın yapacağı iş israfı önlemekti. Ama en önemlisi de rüşvetin önünü kesmekti. Torhuncu Ahmet Paşa yoğun bir çalışma içine girdi. Rüşvetin önünü kesmek için olağanüstü önlemler aldı ama bu durum bir kısım devlet adamının işine gelmedi. Çünkü bazı insanların çıkarları Devleti Ali’nin üzerindeydi. Dedikodu kazanı kaynatılıp durdu. Günler günleri kovaladı ve Padişah Kanuni Sultan Süleyman ile Valide Sultan’a Torhuncu Paşa devamlı şikâyet edildi. Hem de asılsız ve berbat bir iftiralarla. Bu iftiralardan biri olan; “Padişahı tahttan indirmek istiyor” dedikodusu Padişah’ın kulağına gidince, Padişah da anlatılanlara inanmış olacak ki Torhuncu Ahmet Paşa’yı huzura davet ederek önce sadaret mührü elinden aldı sonra da boynu vurularak (21.3.1653) ortadan kaldırıldı.

Devlet hazinesini düzeltmek için canını dişine takan, kötülerin, rüşvetçilerin, kendi çıkarını Devleti Ali’nin çıkarı üzerinde görenlerin gözünün yaşına bakmayan bir sadrazam dedikoduya kurban edilerek ortadan kaldırıldı. Anlaşılan o ki; ihanet edenlerin hainliklerini ortaya koymak için boğuşup duranlarda hain olarak damgalanabiliyor ve boynu vurulabiliyor.
Uzun Piyale Paşa

Uzun Piyale Paşa

Osmanlı Devletinin önemli Kaptanı Deryalarından biri olan Uzun Piyale Paşa, Karadeniz’de üstün hizmetler yaptı ve güvenliği sağladı. Karadeniz güvenlik bakımından sağlam duruma geldikten sonra Akdeniz’e gönderildi. Pek çok seferler yaptı ve Cezayir’e gitti. Cezayir Seferi dönüşünde Cezayir Dayısı (Valisi) Mehmet padişaha çok miktarda değerli armağanlar gönderdi. Ne var ki Padişaha gönderilen armağanlara tamah eden Uzun Piyale Paşa armağanların bir kısmını kendisi için ayırarak ihanete kapı araladı. Armağanların bir kısmına Uzun Piyale Paşa tarafından el konulduğunu öğrenen Sultan İbrahim’in fermanı ile Uzun Piyale Paşa boynu vurularak öldürüldü (1644).

Osmanlı Devletinin önemli Kaptanı Deryalarından biriydi Kanlı Cafer Ağa (1516-1520). Kanuni Sultan Süleyman döneminde görev yaptı. Çok önemli hizmetlerde bulundu. İstanbul’un gelişmesine, yeni limanlar inşa edilmesine vesile oldu. Cesaretli ve gözü pek bir kişiydi. Acıması yoktu ve sert davranışları ile korku salıyordu. Pek çok kişinin ölümüne neden olduğu için ismi “Kanlı Cafer Ağa” ya çıkmıştı. Kan akıttıkça korku salan Cafer Ağa kendini de düşünmekten geri kalmıyor ve rüşvet olaylarına karışıyordu. Bilhassa savaş ganimetlerinden hakkından çok fazla pay aldığı dilden dile dolaşınca Padişah Kanuni Sultan Süleyman ibreti âlem için duruma müdahale ediyor, anında verdiği fermanla Kanlı Cafer Ağa boğularak ihanetinin cezasını görüyordu.

Mehmet Sait Pertev Paşa Osmanlı Devletinin çok önemli vezirlerinden biridir. Divan-ı Hümayun’da yetişti. Reisülküttaplığa yükseldi (Yazı İşlerine bakan sekreterlerin reisi oldu). Güçlü devletlerden Rusya, Fransa ve İngiltere’nin bağımsız Yunanistan kurulması dayatmalarına karşı koydu. Petersburg’da imzalanan anlaşmayı kabul etmedi (4. Nisan 1926). Rusya’ya savaş açılmasını kabul etti.

Yapılan savaşta Osmanlı Ordusu yenilince Reisülküttaplık görevinden alındı. Ama gözden düşmedi yeni görev verildi kendisine. Görev gereği Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Girit ayaklanmasını bastırmak üzere Kahire’ye gönderildi. Mehmet Ali Paşa’yı ikna edip İstanbul’a döndü ve Padişaha Mehmet Ali Paşa’nı, hazineye 20 bin, ordu için kullanılmak üzere de 5 bin kese altın verileceği haberini verince Padişah II. Mahmut tarafından süslü bir kılıçla ödüllendirildi ve Sadaret Kethüdası olarak atanarak yükselişine devam etti. Padişah’ın güvenini kazanan, bu nedenle de olağanüstü etkiler alan paşa, halk arasında “Tuğsuz Padişah” diye anılmaya başlandı.
Padişah 2. Mahmut

Padişah 2. Mahmut

Büyük yetkiler alan M. Sait Pertev Paşa’nın düşmanları da arttı. Kıskançlık büyük boyutlara vardı ve hakkında dedikodular yapılmaya başlandı. Hele, padişahı indirecek yerine Abdülmecit’i geçirecek yolundaki yalanlarına inanan Padişah II. Mahmut M. Sait Pertev Paşa’yı görevden aldı ve Edirne’ye sürgüne gönderdi. Sürgün’ün ardında ölüm fermanı geleceği muhakkaktı öyle oldu. Devlete hizmetten çekinmeyen, Padişaha karşı da hiçbir kusuru olmayan Paşa, 1837 de boğularak öldürüldü. İşte Osmanlı Devletindeki demokrasi! Ucu sivri bir yalan, üç beş kendi çıkarını düşünen paşa ve dedikodu için dolduruşa getirilen cahil halk ve yoktan yere canından olan M. Sait Pertev Paşa’nın sonu!

İşte boynu vurulan ya da asılarak idam edilen bir paşa! Nişancı İsmail Paşa Ayaşlı olup Saray’da yetişti. Çuhadar olarak görev yaptıktan sonra Rumeli Beylerbeyi payesi ile kendisine maaş bağlanıp emekliye gönderildi. Siyavuş Paşa’nın katlinden sonra yaşlı olmasına karşın Sadrazamlık görevine getirildi. Padişah II. Süleyman’dı ve aklına mukayyet değildi. 40 yıldan beri hapis hayatı yaşıyordu. Tahta çıkarılışının ilk aylarında yanına gelen Darüssaade Ağasına, kendisini asmamaları için şöyle yalvarıyordu. “Ortadan kaldırılmamız emri çıkmışsa söyleyin. İki rekât namaz kılayım. Ondan sonra emri uygulayın. Çocukluğumdan beri kırk yıldır hapis yatarım; her gün ölmektense bir gün ölmek yeğdir…”.

Ağanın gelişi öldürülmesi ile ilgili değildi. İşte böyle bir ortamda Nişancı İsmail Paşa Sadrazamlığa getirildi. Yaşlı Sadrazam işe hızlı girdi. Her şeyi düzeltmek azmi ile hareket etti. İsyanları bastırmak, rüşveti önlemek, sarayı cehenneme çeviren ilmiye sınıfı ile saray erkânını tavsiye etmek için bütün gücünü sarf etmeye başladı. Ama herkesi karşısında gördü. Çünkü yönetim köhnemiş, rüşvet, adam kayırma almış yürümüştü. Şeyhülislam’da Nişancı İsmail Paşa’nın karşısına geçince olan oldu ve dolduruşa getirilen Padişah II. Süleyman Sadrazam Nişancı İsmail Paşa’yı sadaretten azletti (2.5.1688). Ne oldu ise bu azil kararından sonra oldu ve rüşvet almalarına mani olduğu kişiler aleyhine döndü. Hakkında şikâyet etmeye başladılar.
Körülüzade Fazıl Mustafa Paşa

Körülüzade Fazıl Mustafa Paşa

Neticede, şeyhülislam olmasına rıza göstermediği Debbağzade Mehmet Efendi’nin gayretleri ile azlini temin ettiler ve kendisini Kavala kalesine hapse gönderdiler. Bir sürede hapis yatan Paşa buradan Rodos’a sürgün edildi. Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa ile arası iyi değildi. Zamanında onu sürgüne göndermişti. Bu kez işler ters döndü ve Köprülü Fazıl Mustafa Paşa Sadrazam olunca Nişancı İsmail Paşa’dan hesap sormaya başladı. Arnavut Zeynel Abidin Paşa’nın idamının haksız yere yapıldığı ileri sürülüp kısas istendi.

Hıncını alamayan Köprülü Fazıl Mustafa Paşa Kapıcıbaşı’yı Rodos’a gönderdi. Padişah’ın idam fermanı ile gelen Kapıcıbaşıyı gören Nişancı İsmail Paşa: “Altmış bir günlük vezaretimin muhasebesini gördüm; ne ben de miri mal var ne de cevahire vaziyet ettim. Kız Hüseyin Ağa ve Yeniçeri Ağası Hasan Ağa cevahiri beyaz ehrama sarılı mühriyle getirdiler; baktım ve yine mühürleyip sahiplerine verin deyip tenbih ve teslim ettim; onlardan sorun; mal ıtlak olunur ise ancak bir adet rahtım var (at takımı) yüz kuruşa satıp ramazan harcını gördüm” cevabını verdi. İsmail Paşa’nın bu sözlerine karşı, Kapıcıbaşı Kara Bayram Ağa “Vezaret ettiniz, bazı saklı paranızdan kırk kese kadar verin, müsterih olsunlar” diyerek işi halletmek istedi ise de Nişancı İsmail Paşa “Vezir-i Azam değil, babası Koca Köprülü mezardan gelse yine sözüm sözdür; ne akçem var, ne miri yedim ve ne de vermeye kadirim ve ne de olsa veririm, işte Kelamullah, emrine razıyım.”

Nişancı İsmail Paşa servet sahibi olmadığını ne param var, ne devlet malı yedim ve ne de verebilecek durumdayım diyordu. Bunun üzerine Kapıcıbaşı Kara Bayram Ağa getirdiği idam fermanını Nişancı İsmail Paşanın eline verdi. Paşa fermanı okuyup güldü ve: Padişahımın bu işte suiniyeti yok, çelebicik yazmış, Allah emaneti şu Mushaf (Kar’an-ı Kerim) büyük oğlumundur, götürüp ver, beni şu dolapta, Kâbe’den getirdiğim zemzemle kefene sarıp defneyle” dedikten sonra vasiyetini yazdırdı ve helalleşti. Ferman gereği başı gövdesinden koparıldığında yetmiş yaşın üzerinde yaşlı bir paşaydı (Nisan 1690).
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER- 7 –

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:15

Hain- İhanet; Hainler-İhanetler… Hain olmasa ihanet olmaz! İhanet edilmezse de hain ve hainler olmaz. Ama haini, yani ihanet edeni bulmak o kadar güç değil. Tarihe bakıldığında peşi sıra gelirler. Sanki lokomotife takılan katarlar gibi arka arkaya dizilirler. Bir değil, on değil; yüzlerce, binlerce, milyonlarca bulunur… İhanetin ne olduğuna bakılır! Neye, niçin ve ne zaman ihanet edilmiştir. Neye, niçin ihanet edildiği saptandığında hainleri bulmak da kolaylaşır…

Dün Osmanlı hanedanına, saltanata, saraya yapılan en ufak hareket ihanetin büyüğü sayılırdı. Bunu devlet malını zimmete geçirmek, rüşvet almak, düşmanla işbirliği yapmak takip ederdi. Şeyhülislamlara karşı hareket, sadrazam ve vezirlere karşı alınan tavır; dedikodularla Sultan’a kadar ulaşırsa bir ihanet belgelendi demektir… Bu nedenledir ki Osmanlı Devletinde olan ihanet kadar ve hain kadar hiçbir devlette olmamıştır.

Günümüzde de böyle değil mi? Ama bir farkla; günümüzde hainlerin cephesi yok! Hepsi iç içe, hepsi birbirine karışmış! Hangi taş kaldırılsa altında tonlarca hain çıkar, ihanet belgelenir. Ama bu dönemde cepheler belirli; siyasi partiler, dışa bağımlı kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, cemaatler… Ve kişisel de olca çok becerikli olanlar ile işirlikçiler…

Burada keselim! Devam edecek olursam günümüzde ihanet edenleri de sıralayıver diye seslenenler olur… Tabii ki onunda zamanı var!

İhanet ettiği için boynu vurulan bir kişi var ki ona ihanet etti diyebilmek için izandan ve akıldan noksan olmak gerekir… Böyle bir insan devletine ihanet edebilir mi? Böyle bir adam hain olabilir mi? Olabiliyormuş demek! Bakalım bu hain kim?

piri-reis-(1) Karamanlı Hacı Mehmet’in oğludur Ahmet Muhittin Pîrî… Amcası ise namlı denizcilerden Kemal Reis’ti. Aile Karaman’dan İstanbul’a göç etmiş, bir süre kaldıktan sonra da Gelibolu’ya yerleşmişti. Ahmet Muhittin Pîrî denizciliğe amcası Kemal Reis’in yanında başladı. Akdeniz’de 1487-1493 yılları arasında korsanlık yaptılar. Vurdular, kırdılar, esir ve haraç aldılar. Dur durak bilmediler; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına üst üste akın düzenlediler. İspanya’da Endülüs Müslümanları zor durumdaydı. Gırnata’ta Müslümanlara katliam yapılıyordu (1486). Gırnata Müslümanları Osmanlı Padişahından yardım istedi. O sıralarda Osmanlı’nın denizde donanması yoktu. Ama denizlerde dolaşan Türk denizciler vardı. Kemal Reis’ten yardım istendi. Kemal Reis isteği kabul etti ve Osmanlı Devleti sancağını arma olarak kullanarak İspanya’ya gitti. Orada ölümle yüz yüze olan Müslümanları kuzey Afrika’ya taşıdılar. II. Beyazıt donanma kurmak için korsanlık yapan Türkleri donanmaya katılmaya çağırdı. Hemen İstanbul’a gelip Osmanlı donanmasının resmi hizmetine girdiler (1495). Gelişen, tecrübe kazanan Ahmet Muhittin Pîrî, bundan böyle Pîrî Reis olarak isim aldı ve Sefer Kaptanı oldu. Moton, Koron, Navaris, Midilli ve Rodos seferlerinde görev aldı. Seferleri sırasında gördükleri yerleri, yaşadığı olayları tespit etti. Sonra meşhur kitabı olan Kitab-ı Bahriye’yi yazdı. Dünya denizciliğinin ilk kılavuz kitabı olan bu kitap Türk denizciliğinde bir devrim yarattı. Pîrî Reis’in amcası Kemal Reis öldükten sonra Barbaros Hayrettin Paşa’nın kumandası altına girdi. Sefere çıkmaktan çok, mesken tuttuğu Gelibolu’da bulundu yazmakta olduğu kitabı üzerine çalıştı. Kitaptan sonra çalışmalarını harita üzerine yoğunlaştırdı ve 1513 de ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, İber Yarımadasını, Afrika’nın batısı ile Amerika’nın doğu kıyılarını kaplayan haritayı çizdi. Padişah tarafından kendisine armağan olarak iki savaş gemisi ve Derya Beyi (Albay) unvanı verildi. İskenderiye’nin ele geçirilmesinde gösterdiği başarı nedeni ile Padişah Yavuz Sultan Selim’in övgüsünü kazandı. İşte bu sefer sırasında Padişah’a yani Yavuz Sultan Selim’e yaptığı haritayı sundu. Pîrî Reis 1528 de çok daha detaylı olan ikinci haritasını Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa’nın delaletiyle Padişah’a takdim etti. Barbaros Hayrettin Paşa Kaptan-ı Derya olunca Pîrî Reis’te Sancak Beyi oldu. Barbaros Hayrettin Paşa ölünce de Mısır Kaptanlığı görevine layık görüldü. Pîrî Reis Umman ve Basra üzerine çıktığı seferde Hürmüz kalesini kuşattı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanma ile birlikte Basra’ya döndü. Tamire muhtaç donanmayı Basra’da bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır’a gitti. Gemilerden biri yolda battı. Pîrî Reis’in donanmayı Basra’da bırakarak Mısır’a gitmesi kusur sayıldığı için Mısır’da hapsedildi. Basra Valisi Kubat Paşa’ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa’nın politik hırsı yüzünden hakkında Padişah Kanuni Sultan Süleyman’a olumsuz bilgiler verildi. Padişah olayın üzerinde durmadı, soruşturmadı ve 1554 de verdiği fermanla Pîrî Reis’in boynunun vurulmasını istedi. Padişah Kanuni Sultan Süleyman bu, istediğine karşı durulabilir mi? Padişah’ın İsteği hemen yerine getirildi ve Pîrî Reis boynu vurularak öldürüldü (1554). İşte ibretle bakılacak bir olay bu! Yaptıkları ile denizcilikte devrim yaratan bir büyük reis, yoktan yere boynu vurularak öldürülüyor ama öldürülmesine neden olarak da Devlet’e ihanet ettiği gösteriliyor. İşte Osmanlı Devleti! Acaba ihanet eden kim? Piri Reis mi? Onu dedikodu kazanı içinde kaynatanlar mı? Ne yazık ki Osmanlı aşçısı aşçı değil ki çorbanın zehirli olup olmadığını anlayabilsin?

Sultan deli olunca aldığı kararlar da delice oluyor. Hiç yoktan verdiği fermanla olmadık işler yaparak tarihe geçiyordu. Sultan Deli İbrahim de bunlardan biridir. Zamanı geldi öyle bir karar verdi ki Salih Paşa denen zat bugünkü ifadeyle bok yoluna gitti… Salih Paşa Boşnak’tı ve diğer Boşnakların geçtiği yollardan geçerek adım adım yükseldi. Önce Sarayın ahır hizmetleri için görevlendirilerek İmrahor oldu. Sonra ki hedefi Yeniçeri Ağalığı idi bu makama da tırmanmakta gecikmedi. Yavaş yavaş son amaca doğru gidiyordu ve Kubbe veziri oldu (1644) bir yıl sonra da Sadrazam olarak mührü eline aldı. Kısa sürede yükselen Salih Paşa bu doludizgin gitmesinin nerelere kadar varacağını düşünmüyordu bile. Padişah Sultan İbrahim “Deli” olduğundan ne yaptığını bilmiyordu. İşi gücü bırakmış kendisini okutacak hoca arıyor, cinci hocalardan medet umuyordu. Baş ağrısı illet halini almış, buna bir de iç sıkıntısı eklenince dayanılmaz haraketler yapıyor ve ses çıkarmaması için at arabalarının yoldan geçmesini yasaklıyordu. Sadrazamın yapacağı bir şey yoktu. Yasaksa yasak, hemen uygulamaya başlıyordu, ama o zamanda başka vasıta yok ki! Halk, ya da arabacı esnafı işini yapmaya devam ediyordu. Sultan Deli İbrahim yine bir gün kendini okutmak için Davutpaşa’ya şöhretli bir imamın evine giderken olan oldu. Yolda at arabasına rastladı. Atların nal ve arabanın tekerleklerinden çıkan sesler Sultan Deli İbrahim’i çileden çıkarmaya yetti. Gazaba gelen Padişah Deli İbrahim “Ben Padişah değil miyim? Neden sözüm dinlenmez?” diye bağırdıktan sonra da “Tez bulun sadrazamı boğun, boğun” diye bağırarak son emri verdi. Kısa sürede Sadrazam Salih Paşa bulundu ve imamın evine getirildi. Padişah ve mahiyetindekilerin içinde ne cellât vardı ne de ip. Hemen alelacele İmamın evinden bir kuyu ipi bulundu ve oracıkta boğularak öldürüldü. Salih Paşa tarih sayfalarına rüşvetçi, hain, asi ve çok ters bir adam olarak geçmedi. Ama yine de boğduruldu. Yani ne şehit oldu ne gazi, bok yoluna gitti Niyazi!

Büyük hainlerden biri de Yakup Çelebi’dir (!). Osmanlı Padişahlarından I. Murat’ın oğlu, Orhan Gazi’nin torunu idi Yakup Çelebi. Osmanlı tarihinin en şanssız şehzadelerinden biri olarak kayıtlara geçti. Yakup Çelebi adı gibi çelebi bir insandı. Her hangi bir şekilde babasının yerine tahta geçen Yıldırım Beyazıt’a ihanet ederek yerine geçmek gibi bir niyet ve düşüncesi yoktu. Hakkında yazılanlar böyle dediğine göre neden ortadan kaldırıldı? Sultan Yıldırım Beyazıt, Padişah olmadan yani tahta geçmeden önce Karesi (Balıkesir) Beyliği yapmış, savaşçı olarak Karaman ve Kosova seferlerine katılmıştı. Ama vehimliydi, ihtiras ve yarınından korkma duygusunun altında ezilme nedeni ile huzursuzluk çekiyor ve rahatlamak için kararını veriyordu: Kardeşi Yakup Çelebi’yi ortadan kaldırtacaktı! Bu karar üzere kardeşi Yakup Çelebi’yi ordugâha çağırarak, sorgu sual etmeden cellâtlara boğdurtarak vehim ve korkusunu üzerinden atıyordu. Ordu Kosova Seferindeyken sırf saltanat endişesi yüzünden boğularak öldürülen yani katledilen ilk şehzade oluyordu Yakup Çelebi (1389). Sonraki yıllarda da Fatih Sultan Mehmet kardeş katlini yasalaştırıyordu! Eeeeee Osmanlı Devletinin bekası söz konusu olunca değil kardeş, evlat katline de “Evet” denir!

Osmanlı tarihinde Arnavut kökenli Sadrazamların ayrı bir yeri vardır. Neden Sadrazamlık için ilk akla gelenlerdendir Arnavut Paşalar? Henüz cevabı verilmediyse de Sultana itaat da kusur etmediklerinden tercih edildikleri söylenegelir. Ama yine bilinir ki boynu vurulan, boğdurulan ya da değişik şekilde öldürülen sadrazamların büyük çoğunluğu Arnavut sadrazamlardır. Bu sadrazamlardan biri de Arabacı Ali Paşa’dır. Ohrili olan Ali Paşa medresede yetişmiş bir süre de imamlık yapmıştı. Ne zaman ve ne yaptı da Sultan II. Ahmet ona Paşalık verdi ve Sadrazamlık teklif etti bilinmiyor! Sadrazam Fazıl Mustafa Paşa savaşta şehit düşünce ona vekâlet eden Arabacı Ali Paşa, Padişah II. Ahmet tarafından sadrazamlığa getirildi. Savaştan korkan Arabacı Ali Paşa, sefere gitmemek için elli dereden su getiren bir Paşa idi. Hazırlanma bahanesiyle işi yokuşa sürüyor, karşı çıkanları, hoşlanmadığı insanları da at arabasına bindirip sürgüne gönderdiği için adı “Arabacı” ya çıkıyordu. Üstelik doymak bilmiyordu. Sürgüne gönderdiği kişilerin malına, parasına el koyarak zimmetine geçiriyor, Karun gibi zengin oluyordu. Bütün bu yaptıkları ile de halkın dikkatini ve kinini üzerine topluyordu. Hakkında şikâyetler çoğaldıkça çoğalıyordu. “Kadı” ve “Hoca” lakapları ile de anılan Ali Paşa’ya Arabacı lakabı çok yakışmıştı. Son marifeti de Kızlar Ağası için Saraya bir araba göndermesi oldu. Arabaya bindirilenin kim olursa olsun sürgüne gideceğini bilen Sultan II. Ahmet hiddetlenerek, gelen arabaya Sadrazamı Arnavut Ali Paşa’yı bindirerek sürgüne gönderdi. Böyle Ali Paşa’nın adına bir de “Arabacı” lâkabı eklendi. Arabacı Ali Paşa’ya Rodos sürgünü de yaramadı, fitne çıkardığı, fesatça işler yaptığı söylentileri üzerine orada katledilerek ortadan kaldırıldı.

İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER – 8

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:16

Hain, haindir. İhanetini yaparken sen ben dinlemez. Onun kafasında ve kalbinde hainlik sorun değil çözümdür. Haklı haksız, vuracak, kıracak ve istediğini yapacak. Yaptıkları ihanet de olsa, o kendisini başarılı bulur ve karşılığını bekler. Yani bu tür kişiler ihanetlerini bilerek yaparlar ama hain olduklarını, hatta ihanet ettiklerini kabullenemezler. Çünkü o kime hizmet ediyorsa, en iyi şekilde yapmak için en kötü şeyi yapar. Yaptığı çok önemli ve affedilemez bir ihanet de olsa başarılı olduğunu sanır. İşte yaptığı her ihaneti iyi niyetle yaptığını zanneden bir Hırvat devşirmesi Kuyucu Murat Paşa!

Genç yaşta devşirildi ve Saray’a alındı. Harem-i Hümayunda yetiştirildi. Erişkin yaşa gelip devlet işlerinde deneyim sahibi olunca Vali Kethüdası olarak Yemen’e gönderildi ve uzun bir sure burada kaldı (1560-1566). Mahmut Paşa öldürüldükten sonra Yemen Valiliğine getirildi. Burada hem görev yaptı ve hem de aleyhindeki söylentilere rağmen büyük servet biriktirdi. Servetini yaparken Yemen halkına kan kusturduğu için halkın şikâyeti Padişah’a ulaşınca görevinden alındı ve İstanbul’a çağrıldı. Murat Paşa İstanbul’a gelince bütün serveti elinden alındı ve Yedikule zindanına atıldı (1580). Zaman hızla ilerledi ve tekrar göze giren Murat Paşa Karaman Beylerbeyi oldu. Safevilerle savaş için Tebriz’e gitti (1585). Safevilerle savaşırken, atı ile birlikte bir kuyuya düştü ve kaçamayınca da esir edildi. Yapılan sulh antlaşması ile kurtularak İstanbul’a döndü (1590). Atı ile kuyuya düşmesi nedeni ile artık ismi “Kuyucu Murat Paşa” dır. Kuyucu Murat Paşa’nın şansı açılmıştı. Dev adımlarla ilerliyordu. Kıbrıs ve Şam Beylerbeyliği
kuyucu_s_78954

Kuyucu Murat Paşa

Yaptıktan sonra Diyarbakır Valiliğine gönderildi. Akabinde Avusturya seferine çıktı (1599). Haçova muharebelerinde başarı gösterince itibarı daha da arttı ve Rumeli Beylerbeyliği ve Budin Muhafızlığına atandı (1603). Avrupa’dan dönüldükten sonra Anadolu’daki ayaklanmalar başladı. Celali isyanları imparatorluğu zorluyordu. Sultan I. Ahmet çareler düşünürken Şeyhülislam Sunullah Efendi’nin önerisi ile Kurucu Murat Paşa’ya sadrazamlık mührünü gönderdi. Sadrazam olan Kuyucu Murat Paşa İstanbul’a dönerek göreve başladı. 17 yaşında çok genç bir Padişah ve 80 yaşlarında bir sadrazam! Anadolu’da asayiş berbattı. Hemen her yerde isyan hareketleri görülüyordu. İsyancıların amacı, devleti devşirmelerin ve dönmelerinden elinden kurtarmaktı. Anadolu halkı kendi devletinde söz sahibi olmak istiyordu. İsyancıların sayısı her geçen gün çoğalıyor, askerler de onlara iltihak ediyordu. Bunun da nedeni, devşirme ve dönme paşaların askerlere çok eziyet etmeleriydi. Peki, isyancıların üzerine gönderilen kimdi: Kuyucu Murat Paşa! Bu da bir devşirme idi. Bu devşirme Paşa isyancıları tepelemek için İstanbul’dan hareket etti (15.6.1607). Paşa en güçlü silahlarını yanına almıştı. Bunlar acımasızlığı ve vicdansızlığı idi! Paşa bu seferi sırasında isyancıların bir kısmını çeşitli vaatlerle elde etti. İsyancılara gerçek darbeyi vurmak için Konya’ya giderken yüzlerce insanı idam ettirdi. Konya’da isyancı kalmamıştı. İsyancılardan Saraç-zade Ahmet Bey, Konya naibini hançerle öldürmüş, Deli Ahmet Paşa’nın sarayını yıkmış, karışıklık sırasında bin kişiyi öldürmüştü. Bu kadar hain bir adam gözden çıkarılamazdı. Yanına çağırarak “Seni Konya’da alıkoymak isterim, ben Canbolatoğlu’ndan intikam alıp dönünceye kadar şehri bir güzel muhafaza et. Lâkin imdat lazım olursa, ne kadar asker toplayabilirsin?” diye sordu. Ahmet Bey, hemen yanıt verdi “30 bin kişi toplarım”. İşte ne oldu ise Saraç-zade Ahmet Beyin bu sözü ile oldu ve Kuyucu Murat Paşa “bir çırpıda 30 bin kişi toplayabilen adamı arkamda bırakıp gidemem. Ben gittikten sonra Konya’yı işgal eder, kaleye kapanırsa, hal neye varır” düşüncesi ile harekete geçti ve derhal Saraç-zade Ahmet Beyi kuyuya attırarak öldürttü. Yaşlı sadrazam durmak bilmiyordu. Adana ve Silifke’yi işgal eden asilerden Çemşit ve Muslu Çavuş’u da ortadan kaldırttı. Maraş’a gidip, Beylerbeyi’ne ait 40 bin askeri alarak Canbolutoğlu ile savaşmaya gitti. Kuyucu burada da galip geldi. Canbolatoğlu kaçıp İstanbul’a gitti ve Padişaha sığındı. Kuyucu Murat Paşa için sanki son yoktu. Bayburt’a geçti ve kan dökmeye burada da devam etti. Suçlu, suçsuz ayırt etmeden binlerce insanın başını keserek öldürttü ve kesik başları dağlar gibi üst üste yığdırarak seyretti. Kuyucu Murat Paşa Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Celalileri temizlerken kendisi Celaliliğe başlayıp soyguna ve haraç almaya devam edince İstanbul’a çağırıldı (18.12.1609). Kurnaz paşa yine göze girmeyi ve görev almayı bildi. Celali isyanlarından geride kalan isyancı büyüklere pusu kurmaya devam etti ve onları da temizledi. Yusuf Paşa’ya Ferman göndererek affettiğini söyledi. İnanan Yusuf Paşa Üsküdar’a gelir gelmez öldürülerek ortadan kaldırıldı. Kuyucu Murat Paşa, Anadolu’da ki Celali isyanlarını bastırırken acımasızlığı ve vicdansızlığı ile haklı haksız, suçlu suçsuz binlerce insanı öldürterek kuyulara attı. Anadolu’yu isyanlardan temizledi ama Celalilere su verenleri, yemek verenleri, hatta selam verenleri bile öldürterek en büyük kanlı katil olarak tarihe geçti. Huzuru getireceğim diye her şeyi yaptı. Haraç almak, hediye kabul etmek Kuyucu Murat Paşa için adettendi. Hele adam öldürme o sanki onun için ilahi bir görevdi. Bir gün otağın önünde otururken, bir süvarinin küçük bir çocuğu getirdiğini gördü. Çocuğu yanına getirtti. Çocuğa kimin çocuğu olduğunu sormuş, çocuk bir çalgıcının demiş! Vay anam sen misin çalgıcı çocuğu “Çalgıcı Celalileri çalgı çalıp şevke getirir” diyerek çocuğun öldürülmesini emreder. Etrafındaki adamlardan hiç biri çocuğu öldürmeye yanaşmayınca Kuyucu Murat Paşa sinirlenip öfke ile yerinden kalkarak çocuğu elleri ile boğarak kuyuya atar. Kuyucu Murat Paşa acımasızlığı ile ün salmış bir paşadır. Acımasız olduğu içindir ki bir söyleme göre yüz bin Türk’ü öldürüp kuyulara attığı söylenir. Ama işin aslı öldürdüğü binlerce Celali’yi kuyu attırdığı için bu ismi aldığıdır. Binlerce insanı öldürterek imparatorluğun nizamını sağlayan Kuyucu Murat Paşa nedense hainlerden olmuyordu. Üstelik tarih Kuyucu Murat Paşa’yı “Devamlı kuran okur, oruç tutar, Nakşibendi tarikatına bağlı dindar bir adam” olarak kaydeder. İşin tuhafı da bu zaten! Kuyucu Murat Paşa Diyarbakır’da öldü (5.8.1611( ve tüm serveti hazineye devredildi.

7378_Yunus_Pasa Devşirme sadrazamlardan biri de Yunus Paşa’dır. Yunus Paşa da boynunu vurulmaktan kurtaramadı. Yunus Paşa Yeniçeri ocağında yetişti. Başarıları dikkate alınarak Yeniçeri Ağası, bilahare Anadolu sonra da Rumeli Beylerbeyi oldu. Beylerbeyi olduktan sonra adı duyulan, korku salan, sözü dinlenilen bir kişi olarak nam saldı. Ridaniye muharebesi sırasında şehit olan Hadım Sinan Paşa’nın yerine sadrazamlığa getirildi (22.1.1517). Ayrıca Mısır Valiliği de uhdesine verildi. Ama her zaman işler istenildiği gibi gitmiyor. Bu görevinden azledilince dönüş yaptı ve Padişah Yavuz Sultan Selim’in hakkında ileri geri konuşmaya başladı. Aklı bir türlü Mısır Valiliğinden alınışına yatmadı. Oysa gizli gizli İran Şahı Şah İsmail’le görüştüğü tespit edilmişti. Bu nedenle görevinden azledilmiş ve yerine Kölemen Hayri Bey atanmıştı. Bu olay Yunus Paşa’yı Padişah’ın aleyhine konuşmaya sevk etti. Padişah için “Ordunun yarısı kum çöllerini gördükten sonra fethedilen Mısır’ın bir Kölemen’e verileceğini kullarınız bilselerdi peşinize takılıp gelmezlerdi!” deyince kızılca kıyamet koptu ve Yunus Paşa, Padişah Yavuz Sultan Selim’in fermanı ile boynu vurularak idam edildi. Eeeee Koskoca Padişah’ın, hem de Yavuz Sultan Selim Han’ın aleyhinde konuşursan olacağı bundan başka bir şey olmazdı. Çünkü Yunus Paşa’nın Sultan’a karşı söylediği sözler ihanet sebebiydi cezasını da başı ile ödedi.

Hadım Hasan Paşa’nın ölümü de rüşvetten oldu. Devşirme olan Hadım Hasan Paşa dev adımlarla yükseldi. Mısır valiliğine atandı. Mısır zengin bir memleket! Para pul her ne aranırsa bulunan bir yer. Vali Hasan Paşa memuriyetleri satışa çıkarmış kim fazla para veriyorsa onu memur yapıyordu. Dedikodular ayyuka çıkmıştı. Mısır Valiliğinden azledilmesi gerekiyordu ama kim yapacaktı. Aldığı rüşvetin büyük kısmını hediye olarak Sultan III. Murat’ın annesi Nurbanu Sultana gönderiyordu. Paşanın azli konusu gündeme gelince Nurbanu Sultan devreye giriyor Hadım Hasan Paşa’yı affettiriyordu. Bu büyük beceri idi ve bu beceri sayesindedir ki Valide Sultana bolca rüşvet vererek 1597 de dördüncü vezirliğe arkadan da Sadrazamlığa yükseltiliyordu. Sadrazam Hadım Hasan Paşa 5 ay altı gün kaldığı sadrazamlığı sırasında ne rüşvet almaktan doyuyor ve ne de Valide Sultanı doyurabiliyordu. Memuriyetleri adeta açık arttırmaya çıkarmış, satıyor aldığı parayı da Valide Sultan’la paylaşıyordu. Bu d urum nereye kadar gidecekti? İşte bunu hiç düşünmedi. Nihayet dedikodular ayyuka çıkınca, kendini kurtarabilmek için suçunu Valide Sultan’a yüklemeye kalkınca sadrazamlıktan azledildi ve 14. 4. 1589 da hapsedildiği Yedikule Zindanında boğduruldu.


Mere Hüseyin Paşa

Mere Hüseyin Paşa

Mere Hüseyin Paşa Arnavut kökenli bir Osmanlı devlet adamıdır. Başarı merdivenlerini koşar adım çıkanlardan biriydi. Satırcı Mehmet Paşa’nın aşçıbaşısı iken göze girdi. Paşa adeta aşçıbaşısının önüne altından bir merdiven koydu ve basamakları koşar adım çıkmasına vesile oldu. Kapıkulu Süvarisi, Divan-ı Hümayün Çavuşu, Koyun Emini olduktan sonra, Kapıcıbaşı oldu. Sonra da Mısır Valiliği! Valiliği sırasında hem devlete ve hem de kendisine vergi topladı. Daha ileri düzede görev alabilmek için hazinesini bol bol kullanmayı bildi ve kısa sürede Sadrazamlığa yükseldi. En büyük özelliği, belgelerdeki kayıtlara göre rüşvet almaktı. Doymasını bilmedi. Bu yüzden onlarca kişinin malını canını aldı. Öldürülmesini istediği kişiler için görevlilere “Alın, götürün” anlamına gelen Arnavutça “Mere” diye seslendiği için Mere lakabını aldı. Mere Hüseyin Paşa birçok masumun kanı, malı, cani pahasına kesesini doldurdukça doldurdu. Nihayet görevinden azledildi. Ama yılmadı ve sipahileri tahrik ederek ikinci kez sadrazamlığa geldi. Bu gelişinde de vicdansızlığı, acımasızlığı devam etti. Bir Beylerbeyini dayak attırarak öldürttü. Bir kadıya öldüresiye dayak attırdı. Bolca parayı rüşvet vererek Yeniçerileri arkasına aldı. Azli için uğraşanlardan pek çoğunun canını aldı. Yeniçeri ve askerleri birbirine düşürdü. Mere Hüseyin Paşa sadrazam olarak almış başını gidiyordu. Ulemadan pek çoğunu sürgün edip, bir kısmını öldürülmesi gerginliği iyice arttırdı. Sonunda Sipahiler ile Yeniçeriler anlaşarak Hüseyin Paşa’nın azledilmesini sağladılar (30.8.1623). Azledilmek demek, bir anlamda ölmek demekti. Can derdine düştü, on bir ay kaçtı, değişik yerlerde saklandı fakat canını kurtaramadı ve IV. Murat Padişah olunca, verdiği fermanla katledildi.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER- 9

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:17

Hainler bitmez. Dünya var oldukça hain de olacaktır ihanette! Hain ve ihanet birbirini tamamlayan terimlerdir. İhanet eden hain olur. Buna itiraz edilemez ama hain kim? Haini bulmak, hain olduğunu saptamak kolay değildir. Öyle ya! Bana göre hain olan bir başkasına göre hain değildir. Hatta kahramandır. Peki, buna karar verecek kimdir? Kimlerdir? Eğer, kendine karşı bir eylem yapıldığını sezenler ihanetle karşılaştığına inanırsa, bu eylemi yapan ve yapanlar haindir, hainlerdir… Yapılan eylem, birilerine çıkar ve makam, çok iyi bir konum, hatta daha ileri gidelim iktidar sağlıyorsa o asla hain değil, kahramandır! Böyle durumlarda devreye tarih girer, tarihçiler girer, belgeler girer… Olaylar ve belgeler gözden geçirilir, değerlendirilir ve durum saptaması yapılarak kimin hain olduğu, kimin ihaneti yaptığı ortaya çıkar.

Kayıtlara göre hainleri yazmaya devam edeceğiz. Bakalım kimlerin ismi hain olarak kayda geçmiş. Günümüzde yazılanlar değerlendirildiğinde hain olup olmadıklarına bakacağız: Tarihten üç örnek verirsek, gerçek hainlerin nasıl olabileceklerini gözler önüne sereriz. Örneğin; İslâm’ın son üç halifesi Hz. Ömer’i şehit eden Zerdüşt dinine mensup Ebu Lülü Firuz isimli bir köleydi. Hz. Osman’ı evinde Kur’an-ı Kerim okurken şehit edenler Mısır’dan gelen canilerdi. Hz. Ali ise Cami’den çıkarken Mülcemoğlu tarafından kılıçla başına vurulmak suretiyle şehit edilmişti. Bu üç İslâm büyüğünü öldürenler sıradan insanlardı ama Hz. Hasan ile Hüseyin’i hatta Hz. Hüseyin’in aile efradını şehit ettiren sıradan insan değildi. Hz. Hasan’ı, eşi Cude zehirleyerek şehit etmiş, karşılığında Muaviye’den büyük paralar almıştı. Hz. Hüseyin’i şehit ettiren ise Yezit’ti. Bu Yezit, Hz. Ali’den, birçok entrika çevirerek Halifeliği almış olan Muaviye’nin oğlu idi. Yezit, halifeliği babasından devralmış, onun halifeliğini kabul etmeyen Hüseyin’in şehit edilmesi emrini vermiş, bununla yetinmemiş Hz. Hüseyin’in aile efradını kundaktaki bebeklere kadar öldürterek tarihe dünyanın en hain kişilerinden biri olarak adını yazdırmıştır. İşte dört büyük olay ve dört büyük ihanet ve bir o kadar da hain!

Bu hainlere ve böylesi ihanetlere hiç itiraz yok… Ama diğerleri? Onlar ne kadar doğrudur? Okuyacağız ve karar vereceğiz.

Boşnak’tan devşirilen bir genç olarak Bostancı ocağında yetiştirildi. İyi bir asker olarak hayli başaralar kazandı. Ama her karışıklığın içine girmeyi ve karışıklıktan istifade etmeyi marifet saydığı için dikkat çekti. Saray’a damat olduğu için üzerine fazla gidilmedi. Karadeniz’de soygun ve çapulculuk yapan Lehistanlılara karşı vezaret payesi ile gönderildi. Deniz savaşında da büyük başarı kazandı. Ne var ki Kazak korsanları için durmak yoktu. İkinci defa Türk sahillerine saldırdılar. Kaptan-ı Derya olarak üzerlerine Topal Recep Paşa gönderildi. Kazak korsanlarına çok ağır darbe vurmayı başardı. 172 düşman gemisi esir alındı, bir kısmı batırıldı, ancak 30 kadar düşman gemisi kaçarak kurtuldu. Türk sahillerine musallat olan Kazaklara karşı kazanılan en önemli zaferlerden biri olarak tarihe geçti bu olay (1622). Topal Recep Paşa bu başarılı seferden sonra güçlendikçe güçlendi. Güçlenmesi ile birlikte kendisini entrikaların içinde buldu.

Bağdat’ın alınamaması, Sadaretten Kaymakamlığa indirilen Gürcü Mehmet Paşa’nın akçe rayicini değiştirmesi, Bağdat’ı yardımsız bırakması nedeni ile sıkıştırılıyordu. Yeniçeriler, Sipahiler adeta ayaklanmış kellesini istiyorlardı. Recep Paşa boş durur mu? Kazanı kaynatan adam olarak yapacağını yaptı ve Gürcü Mehmet Paşa’nın ak saçlı başı vurulmak suretiyle gövdesinden koparıldı. Bu olaydan sonda Topal Recep Paşa Sadaret Kaymakamlığına getirildi. Fakat elbette ki burada fazla kalmayacaktı. Zira IV. Murat olayları yakından takip ediyor ve esas suçlunun Sipahi ve Yeniçerileri kışkırtanın Topal Recep Paşa olduğunu biliyordu. Padişahı, Yeniçerilere karşı aşağılarken olan oluyor ve Divan’a çıkan Topal Recep Paşa’ya, Padişah IV. Murat gürlüyordu: “Gel berü, bre Topal zorba başı!” Emir demiri keser bunu bilen Topal Recep Paşa birkaç adım ilerleyince Padişah konuşmaya devam etti “Bre kâfir abdest al!”. Recep Paşa sanki başına geleceğini biliyormuş gibi hazırlıklı gelmiş olacak ki yanıtı şöyle oldu; “Abdestlüyümdür Hünkârım!” Son emir Sultan IV. Murat’tan geldi “Tiz kesin şu hainin başını”… Üzerine çullandı bosbtancı başı, üzer ine çullandı bostancılar ve Topol Recep Paşa’nın kafasını huzurda kesip, kesik başı Sarayı Hümayun kapısı önünde teşhir edildi.

335561-3-4-97814Mustafa Sabri Efendi Tokatlı olup tartışmasız olarak Türk hainlerinin en önde gelenlerinden biridir. 1889çda Tokat’da doğdu. Tokat’ta doğduğu için “Tokatlı” lakabı ile anılır. Tokatlı Mustafa Efendi Fatih Camiinde ders vermeye başladı (1889). 1889-1913 yılları arasında huzur derslerine muhatap olarak iştirak etti. İkinci Meşrutiyet ilan olduktan sonra İttihat Terakki Fırkasına katıldı ve Milletvekili seçildi. Kısa bir süre sonra İttihat Terakki Fırkasından ayrılıp Ahali Fırkası kurucuları arasında yer aldı. Bu partiden de ayrılıp Hürriyet ve İtilaf Fırkasını kurdu. Bu sırada Mahmut Celalettin Paşa’nın öldürülmesinden ürkerek, sorumluluğu olması ve bu yüzden cezalandırılacağı korkusu ile yurt d ışına kaçtı. Mütareke yapıldıktan sonra tekrar Türkiye’ye geldi ve Sait Molla ile birlikte İngiliz Muhipler Cemiyetinde yer alarak Türkiye’nin İngiliz mandası altına girmesini savundu. Yeniden kurulun Hürriyet ve İtilaf Fırkasının kurucularından biri oldu. Ancak Fırka Bakanı Miralay Sadık Bey ile anlaşamayınca o partiden de ayrıldı Mutedili Hürriyet Fırkası’nı kurdu (1919). Zikzaklı hayatı devam ediyordu ve burada da duramıyor tekrar Hürriyet İtilaf Fırkasına geçiyordu. Her daim gündemde kalmayı bildi ve bir süre partinin yayın organı olan Beyan-ül Hak Dergisinin baş yazarlığını yaptı. Damat Ferit ikinci ve üçüncü kabinesinde Şeyhülislam olarak görev yaptı. Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının yakalanarak öldürülmeleri için Padişah Vahdettin tarafından imzalanan fetvayı Dürrizade Abdullah Efendi imzaladı ama Fetvayı Mustafa Sabri Efendi yazdı. Fetvada şöyle yazıyordu: “Padişahın aksi emrine rağmen milliyetçilerin öldürülmeleri caiz olmakla kalmayıp hatta her Müsliman’ın dini görevidir. Bu uğurda ölenler şahit kalanlar gazidir”. Bu fetvayı yazan kişi kendi ihanetinin belgesini de hazırlamış demektir. Mustafa Sabri Efendi Milli Mücadelenin başarılı olmasına üzüldü ve Mudanya Antlaşmasının imzalanması üzerine, oğlu İbrahim Sabri ile birlikte İngiliz Yüksek Komiserliğine sığınarak işbirlikçilerden biri olduğunu gösterdi ve yurtdışına kaçarak Yunanistan’a sığındı. Yunanistan’da da rahat durmadı Milli Mücadele ve Mustafa Kemal aleyhinde mücadelesine devam etti. Nihayet 150’likler listesine alındı. Kahire’ye gidip yerleşti. 1927 de vatandaşlıktan çıkarıldı. 1939 de 150’liklere af çıkmasına rağmen yurda dönemedi ve 1954 de Kahire’de öldü.

Tokatlı Mustafa Sabri Efendi’nin yaptıklarını o günden bu yana devam eden Osmanlı ve hilafet yanlıları haklı bulmaktadır. Onlara göre Tokatlı Mustafa Sabri hain değil kahramandır. Çünkü Mustafa Kemal, Sultan Vahdettin’in verdiği emrin dışına çıkmış ve Milli Mücadeleyi başlatmıştır. Milli Mücadeleyi başlatmakla da haksızlık yapmıştır. Böylesine büyük haksızlık yapanlarında cezalandırılması gerekmektedir. Sultan Vahdettin fetva yazılsın emri vermiş, Mustafa Sabri Efendi fetvayı kaleme almış. Bu fetva ile de Mustafa Kemal’in foyasını meydana çıkardığını iddia etmekte ve yazmaktadırlar. Pes değil mi?

Sürmeli Ali Paşa’ya boşuna sürmeli dememişler. Güzel gözükmek için o günün koşullarına göre demek ki çok iyi makyaj yapıyormuş. Devamlı gözlerine sürme çektiğinden de “Sürmeli” lakabını alıyordu. Başarı basamaklarını koşar adım çıkarak Sadrazam oldu. Ne var ki Sadrazamlığı sırasında sık sık yeniçeri ayaklanmaları ve huzursuzluklar oldu. Bunları önleyemediği için de görevinden azledildi. Asayişte başarılı olamamış ama nakit işlerinde hiç çaktırmadan büyük mal varlığı edinmişti. Yapılan incelemeler sonucunda çok büyük rüşvetler aldığı anlaşılmıştı. Ayrıca hazineye de hatırı sayılır borcu olduğu görülmüştü. Bütün inceleme ve araştırmalar sonucunda tüm servetinin hazineye olan borcunu karşılayamayacağı anlaşılmıştı. Durum tespiti yapıldıktan sonra ceza olarak sürgüne gönderildi ama yerine ulaşmadan geri çağırıldı ve idam edildi.

Kanuni Sultan Süleyman zamanının en güçlü Baş Defterdarlarından biriydi. Adeta İmparatorluğun başkentini tek başına dilediği gibi idare ediyordu. Görünüşü itibari ile çok ciddi bir kişiydi. Haksızlığa karşı çıkan, yanlışları düzelten, mali açıdan İmparatorluğun en önemli ismi olarak haklı bir şöhrete sahipti. Adeta ismi Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra gelen kişi olarak görülüyordu. Bu durum elbette ki iyi değildi. Zira Damat İbrahim Paşa yani Pargalı İbrahim İmparatorluğun ikinci adamıydı. Gerekli ortamı bulmuş, Sultan’ın itimadını kazanmış, Sultan adına istediği gibi iş yapıyordu. Hal böyle olunca İskender Çelebi de gözüne batıyor ve isteklerinin yerine gelmemesine sinirlenerek Baş Defterdarı çekemiyordu. SBelki Pargalı’nın bir bildiği vardı ya da tahmin ediyordu. Nitekim yapılan araştırmalar sonunda rüşvet, armağan ve diğer şekilde ahlaki olmayan yollardan büyük bir servetin sahibi olmuştur. Tarihi kayıklara bakılırsa Peşevi “Onun servet ve tantanası yanında veziriazamlarındaki sönük kalır” diyordu. Artık olan olmuştu. Pargalı hasmı ve rakibi gördüğü ve çokça da kıskandığı, İskender Çelebi’nin üzerine gidiyordu. Fırsat kaçırılmıyor ve İskender Çelebi Bağdat çarşı içinde 1535 de asılarak idam edilerek ortadan kaldırılırken, geride altın ve gümüş sırmalar içinde 6 bin 800 köle bırakıyordu.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER- 10

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:18

Kahramanlar da hain olabilir. Yeter ki ihanetine karar verilmesin. Gerçekte hain midir? Yoksa oyuna mı getirilmiştir? Bunu tespit etmek çok zordur. Mesela hain denilmiş ve ihanet ettiği kabul edilerek boynu vurulmuş ya da sair şekilde idam edilmiştir. Bunun karar mercii elbette ki Padişahtır ya da Sadrazam ama tabii ki fetvayı verecek olan Şeyhülislam kabul edecek olan Padişah.

Etraftakilerin dolduruşuna gelen Padişahlar haksız yere çok kişinin boynunu vurdurmuş sonra da pişmanlığını dile getirmişlerdir. Ama giden gitmiştir ve hain olarak damgalanmıştır. İhanet etmediğini kim iddia edebilir ki? Sultan’a karşı yanlış yaptınız demek, kelle vermekle eştir. İşte bir örnek: Deli Hüseyin Paşa:

28.2.1656 – 5.3.1656 tarihleri arasında Sadrazam olarak görev yaptı. Yani tam tamamına 6 gün mühr-ü üzerinde taşıdı. Deli Hüseyin Paşa Budin Beylerbeyliği yaptıktan sonra Girit Muhafızlığına gönderildi. Girit’te iken çok büyük mücadeleler vererek haklı bir şöhretin sahibi oldu. İkinci Vezir rütbesi ile bulunduğu Girit’te Venediklilerle girdiği savaşlardan galip çıktı ve Yanya’yı aldı. Girit’te bulunduğu süre içinde o kadar yiğitlik gösterdi ki nam-ı İstanbul’a kadar gitti ve İmparatorluğu sevince boğdu. Artık yükselme sırası gelmişti. Bu büyük başarıdan sonra Sadrazam Ermeni Süleyman Paşa’nın görevden azli üzerine Sadrazamlık mühr-ü kendisine gönderildi. Seferde iken verilen bu görev maalesef Deli Hüseyin Paşa İstanbul’a gelmeden sona erdi. Sadrazamlığa getirildiği sırada seferde olduğu için, başkentte işleri kotaracak Sadrazam bulunmadığı için, derhal bir sadrazam atanması gerektiği kanaatine varan Padişah, Deli Hüseyin Paşa’dan sadrazamlığı alarak Zurnazen Mustafa Paşa’ya verdi. Zurnacı Paşa’ya yar olmadı bu önemli görev. Zurnacı Mustafa Paşa sadece 4 saat Sadrazam olarak kalabildi ve görev Boynueğri Mehmet Paşa’ya verildi. Bu paşa da 4 ay görev yaptıktan sonra Sadrazamlığa Köprülü Mehmet Paşa getirildi. Köprülü ihtiras sahibi bir paşaydı.

Tarih kitapları öyle yazıyor. Deli Hüseyin Paşa ise İstanbul’a kahraman olarak kabul ediliyor ve pek sevildiğinden Köprülü Mehmet Paşa rahatsızlık duyuyordu. Kurnaz Köprülünün önünde durmanın imkânı var mı? Deli Hüseyin Paşa’nın hakkından gelmek için Hüseyin Paşa’yı Kaptan-ı Derya olarak görevlendirilmesini sağladı. Sonra da Rumeli Beylerbeyliğine gönderdi. Filibe Kadısı Süleyman Efendi Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın verdiği talimatlara karşı gelemiyor ve yazdığı uydurma şikâyetnamelerle Padişah kandırılıyordu. Hal böyle olunca Deli Hüseyin Paşa acilen İstanbul’a çağrılıyordu. Bu gelişi onun için bir sondu. Hemen Yedikule zindanına atılıyor, İki gün sonra da boğdurulmak suretiyle ortadan kaldırılıyordu (28.12.1958). Bu olay Köprülü için silinmez bir leke olarak kalırken, Sultan IV. Mehmet’in de halk arasında “Zulüm eden Padişah” olarak anılmasına neden oldu. Acaba İhanet eden kim? Hain kim?

Deliden başladık deli ile devam edelim. Bu kez Deli Hasan Paşa çıkıyor karşımıza. Anadolu’da iki asırdır devam eden isyanlar çok can alıyor, çok can yakıyordu. Celali İsyanları ile anılan isyanlar sırasında çok can yandı, çok kan aktı. Deli Hasan Paşa Celali İsyanlarının reislerinden biriydi. Sırf isyanların bastırılması, Anadolu’ya sükunet getirilmesi için eşkiya reislerinin kazanılması yoluna gidiliyor, Deli Hasan’a da paşalık veriliyordu. Paşa rütbesi verilmekle de olsa, hemen arkasından da Beylerbeyi olarak görevlendiriliyordu. Celali İsyanlarının en büyük önderi Karayazıcı, Deli Hasan Paşa’nın kardeşiydi. Karayazıcı ölünce yerine kardeşi Deli Hasan Paşa geçti. Sokulluzade’nin Diyarbakır’dan gönderdiği önemli ağırlıkları ele geçirdi, Sokulluzade kaçarak Tokat kalesine sığındı. Deli Hasan Paşa kaleyi kuşattı ve paşayı öldürdüğü gibi, kaleyi de yağmalattı. Durmadı, civar il ve ilçeleri de yağmaladı. Üzerine gönderilen Hüsrev Paşa’nın kuvvetlerine bozguna uğrattı. Bilahare Hafız Ahmet Paşa’nın savunduğu Kütahya’yı ele geçirdi. Fakat ona da bir “Dur” diyen oldu. Güzelce Mahmut Paşa’nın güçlü bir ordu ile üzerine geldiğini öğrenince “Özür” diledi. Özür isteği kabul edildi ve Beylerbeyi rütbesi ile Bosna’ya gönderildi. Burada da rahat durmadı ve Padişah’ın emirlerini yerine getirmemekte direnince, pusuya düşürüldü ve asılarak idam edilerek ortadan kaldırıldı.

Kadı Mehmet Efendi Uşakiye Tarikatının kurucu Şeyhi Hasan Hüsamettin’in torunudur. Kazasker Mehmet Efendi iyi bir eğitim gördü ve müderris olarak dersler verdi. Eyüp, Edirne, Medine ve İstanbul Kadılıklarında bulundu (1716-1735). 1735 yılında Anadolu Kazaskerliğine atandı. Hayatı kazaskerlikle geçiyordu. Halep ve Kars’ta da kazasker olarak bulundu. Son görevi sırasında (1745), Nadir Şaha karşı savaşan Osmanlı ordusunun bozulmasını ve yenilmesini sağlamak amacıyla seraskerin öldürüldüğü haberini yayınca ordu bozuldu ve yenildi. Yaptığı öğrenilince görevinden azledilerek Kıbrıs’a sürgün edildi, sonra da idam edilerek ihanetinin karşılığını buldu.

Osmanlı Defterdarlarından biridir Mustafa Paşa, Ayrıca “Müezzinzade” ve “Halimi” lakaplarıyla da anılır. Hayatı zevk ve sefa içinde geçmiştir. Sabahlara kadar devam eden çalgılı, çengili gece hayatı ile tanındı ama kendisinden hiç vazgeçilemedi. Çünkü müthiş bir para politikasına sahipti ve bu nedenle de vazgeçilmezlerdendi. Sır bu yüzden tam dört kez Osmanlı İmparatorluğunun başdefterdarlığına getirildi. Mali bakımdan imparatorluğun işleri ters gidince hemen başdefterdarlığa getiriliyor ve işleri düzeltmede büyük başarı sağlıyordu. Nihayet 1758 de dördüncü kez imparatorluğun başdefterdarlığına getirildi. Huylu huyundan vazgeçer mi? Geçmez! Nitekim aynı yaşama devam etti. Halk sürekli olarak İstanbul’a devletin ileri gelenlerine dilekçe göndererek şikâyet etti. Hayat tarzında da değişiklik olmayınca ve üstelik yaptıklarına bir de yolsuzluğu bulaştırınca olan oldu Musul’da başı kesilerek idam edildi. Kesik başı İstanbul’u gönderildi ve günlerce Topkapı Sarayı’nın orta kapısı önünde ibret-i âlem için teşhir edildi.

Daltaban Mustafa Paşa her ne kadar Sadrazam olarak görevler üstlendi ise de kara cahil biriydi. Okuma yazması dahi bulunmayan Daltaban Mustafa Paşa devşirilen bir Sırptı. Yeniçeri ocağında yetişti, Cebeci olarak Salankamen savaşına katıldı ve büyük yararlılık göstererek Yeniçeri ağası oldu ve vezir payesi ile Diyarbakır Valiliğine atandı (1696). Sultan II. Mustafa’nın düzenlediği Avusturya seferine Beylerbeyi olarak katıldı.

Bu savaşta da büyük yararlılıklar gösterdi. Bir yıl sonra ordunun Zenta’da bozguna uğramasının sorumlusu olarak vezirliği elinden alındı ve görevinden azledildi. Fakat Karlofça Antlaşmasının imzalanmasından sonra Vezirlik görevi tekrar kendisine verildi ve Bağdat Valiliğine gönderildi. Okuma yazma bilmeyen kara cahil Daltaban Mustafa Paşa’ya Allah yürü kulum demiş durmadan ilerliyordu. Nitekim 1702 de Sadrazamlığa getirildi. Fakat burada fazla kalamadı çünkü cahildi. Cahilce hareket ederek Osmanlı’ya karşı Kırım ayaklanmalarını el altından desteklediği öğrenilince Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin isteği ile görevinden azledilerek Edirne’ye geri çağrıldı ve burada idam edilerek ortadan kaldırıldı (1703).
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty Osmanlıdan Günümüze HAİNLER- 11

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:19

Hainler yazı dizisini sonlandırmak istiyorum. Aradıkça ihanet edenlerle göz göze geliyoruz. Kimileri bana göre hain, kimileri okurlara göre…. Ama tarihin derinliklerine inildiğinde görüyoruz ki “Hain” sayısı az değil. Osmanlı Devletine ihanet eden hainler var, Sultan’a/Padişah’a ihanet eden hainler var… Sadrazamlara ihanet eden hainler var… Cepheden kaçanlar, gereği kadar emek vermeyenler, emirleri yerine getiremeyenler var, şeyhülislamın isteklerine “evet” demeyenler var, hepsi de “Hain” damgasını yemişler… Böyle olunca da gerçek hainleri bulmak çok zor oluyor. Boğulanların, kafası kesilenlerin, ağaçlarda sallandırılanların pek çoğu ihanet ettiklerinden değil dedikoduya kurban olmalarındandır. Her neyse hal böyle olunca “Hain” sayısı da arttıkça artıyor.

Yazısı dizisini 13’cü bölümle sonlandırırken, hainlikle suçlanan ve cezalandırılanlardan bazılarını olarak özet olarak belirteceğim. İhanet etmişler mi, etmemişler mi bunun tartışmasına girmeyeceğiz. Tarihi yalanlayacak halimiz yok, bunu da belirtmek isterim.

Bakalım neler olmuş, kimler boğdurulmuş, kimler darağacında sallanmış, kimlerin kafası kesilerek hayatlarına son verilmiş, kimler ihanetlerini eceli ile sonlandırmış?
Ali Kemal

Ali Kemal

ALİ KEMAL: Usta bir gazeteci ve siyaset adamıydı. Damat Ferit kabinesinde Maarif ve Dahiliye Bakanlığı yaptı. Yanlışı Milli Mücadeleye karşı çıkması oldu. “Artin Kemal” lakabı ile anılan Ali Kemal, Peyam ve Peyam-ı Sabah gazetelerini çıkardı. Devamlı milli mücadele aleyhinde yazdı. Yakalanıp yargılanmak için Ankara’ya götürülürken İzmit’te halk tarafından linç edilerek öldürüldü.

CEMAL BEY; “Artin Cemal” lakabı ile anılan Cemal Bey çok iyi bir tahsil gördü. Kaymakamlık yaptı, Elazığ ve Konya valiliklerinde bulundu. Damat Ferit kabinesinde Dahiliye ve Ticaret Bakanlığı yaptı. İttihatçılara karşı düşmanca davrandı. Milli Mücadeleye şiddetle karşı çıktı. Konya Valiliği sırasında Ankara Meclisine gidecek Konyalı delegeleri göndermedi. Suçlu duruma düştüğünü anlayınca Konya’yı terk etti. Milli mücadelenin zaferle sonuçlanması üzerine yurtdışına kaçtı. 1938 yılında çıkarılan afla yurda döndü.

DEFTERDAR SOFTA MUSTAFA PAŞA: IV. Murat döneminde “Zorba İsyanı” oyarak isimlendirilen isyanın teşvikçilerinden biri, hatta başı idi (1632). Sultan IV. Murat, olaylar durulduktan sonra önce Topal Recep Paşa’yı öldürttü. Bilahare de Defterdar Softa Mustafa Paşa’yı hallettirdi. Saklanan Softa Mustafa Paşayı yakalattırıp önce Sultanahmet Meydanında kılıçla kafasını kestirdi sonra da ibreti âlem için gövdesini ayaklarından çınar ağacına astırdı.
Hüseyin Avni Paşa

Hüseyin Avni Paşa

HÜSEYİN AVNİ PAŞA; Çok kurnaz, çok yanlı oynayan bir Paşa idi. Sultan/Padişah Abdülaziz’in tahttan indirilmesini sağladı. Abdülaziz’in öldürülmesinde rolü olduğu iddiası üzerine Abdülaziz’in kayın biraderi Kolağası Çerkez Hasan tarafından konağında toplantı halinde iken vurularak öldürüldü.

KARA KEMAL; Çok iyi tahsil gören gazeteci ve siyaset adamı olarak gündemde kaldı. Hayati zig zaglarla geçti. Önceleri İttihat Terakkici idi sonra karşısına geçti. İstanbul’un işgali sırasında Karakol Cemiyeti ile birlikte hareket ederek Anadolu’ya silah, cephane ve adam kaçırılmasında etkin rol oynadı. İstanbul’da Hamal, gemici, kayıkçı, arabacı, fırıncı ve işsiz insanları işgalcilere karşı örgütledi. Damat Ferit kabinesinde İaşe Bakanlığı yaptı. İngilizler tarafından tutuklanıp Malta’ya gönderildi. Buradan kaçtı. Milli Mücadele kazanılınca Türkiye’ye döndü ama Cumhuriyet yönetimine karşı durdu ve İzmir Suikastine karışınca tutuklanmak isendi. Yakalanacağını anlayınca kendini vurmak suretiyle intihar etti.

ŞEYHÜLİSLAM SEYİT NACİ FEYZULLAH EFENDİ; şeyhülislam olmasına karşın görevini kötüye kullanması nedeni boynu vurularak öldürüldü. Osmanlı tarihi içinde öldürülen üç şeyhülislamdan biridir.

HAFIZ MEHMET BEY; Trabzon milletvekiliydi. Mustafa Kemal’in en hızlı karşıtlarından biriydi. İzmir Suikastini tertipleyenlerin içinde yer alınca, yargılandı ve idama mahkûm oldu, cezası asılmak suretiyle yerine getirildi.

HALİS TURGUT; Nahiye Müdürlüğü ve kaymakamlık yaptı. Türk Ocaklarında etkin rol oynadı. İttihat Terakki Cemiyeti içinde yer aldı. Sivas milletvekili seçildi. İzmir Suikasti içinde yer aldığı tespit edilince, yargılandı ve idam cezası oldu. Cezası infaz edildi.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa

Kavalalı Mehmet Ali Paşa

KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA; Osmanlı Devletinin Mısır valisiydi. Hayli başarılı görevler yaptı. Meydana gelen Kölemen ve Hicaz’daki isyanları bastırdı. Padişahtan oğlunun Vali yapılmasını istedi, valilik verilmeyince Osmanlı’ya yani kendi devletine karşı isyan etti. Mısır Hidiv’i oldu. Osmanlı Devleti Kaptan-ı Deryası Hain Ahmet Paşa, Osmanlı donanmasını Mısır’a götürüp teslim etti. Artık çok büyük güçtü Kavalalı Mehmet Ali Paşa. Osmanlı ile giriştiği savaşları kazandı. Sonraki askeri harekâtta Suriye’de yenildi. Ama yapılan antlaşma üzerine Mısır Kavalalı ailesine bırakıldı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa İstanbul’a gelerek Padişah tarafından kabul edildi. Nedense “Hain” ilan edilmedi ve Kahire’de öldü.

KARA AHMET PAŞA; Arnavut’tu. Babası Mahmut Paşa ölünce onun yerine İşkodra Sancakbeyi oldu. Fırsat bulduğu anda Osmanlı’ya isyan etti ama affedildi ve tekrar İşkodra Sancakbeyi oldu. 1791 de bağımsızlık elde edebilmek için tekrar isyan etti ve üzerine gelen Osmanlı ordusunu yendi. Fakat kendisini destekler görünen bir kısım paşa tarafından esir edilip İstanbul’a gönderildi. III. Selim, Kara Ahmet Paşa’yı bir daha affederek İşkodra’ya gönderdi ise de Karadağlılarla savaşırken, tuzağa düşürülüp öldürüldü.

DEFTERDARZADE AHMET PAŞA: Babası da defterdardı, baba mesleğini devam ettirdi. Maliyede yetişti, çeşitli yerlerde valilik yaptı, 1656 da defterdar oldu. Aşırı derecede kibirliydi. Gözü yukarılarda olduğu için hep bir yerlere gelebilmenin arzusu içinde sadrazam olabilmek için uğraşıyordu. Bütün amacı Sadrazam Abaza Siyavuş Paşa’yı düşürmek ve yerine geçmekti ama olmadı. İnadı yüzünden ters düştüğü Şeyhülislam Mustafa Efendi’nin düşmanlığını kazandı ve tutuklanarak hapse atıldı. Babası Mustafa Paşa idam edilmişti, kendisi de aynı akıbete uğradı. Hiç kimseye ihanet etmediği halde aşırı derecede kibri ve pervasız hareketleri sonucu cellâdın elinden kurtulamadı ve idam edildi (1656)

HALICIOĞLU MEHMET PAŞA: Halıcızade Mustafa Paşa’nın oğlu ve iyi bir maliyeci idi. Üç kez defterdar olarak görevlendirildi. Herhangi bir ihaneti olmadı ama büyük yanlışı ve hatası vardı; “PARA”. Paraya ihanet etmişti. Yeniçeri ve Sipahilerin maaşlarını vermek için düşük ayarlı paralar bastırdı, durum anlaşılınca kızılca kıyamet koptu. Yeniçeri ve Sipahiler isyan başlattılar. İsyancılar Padişah IV. Mehmet’ten Başdefterdar Mehmet Paşa ile birlikte 30 kişinin kellesini istedi. Padişah istekleri kabul etmek zorunda kaldı. 30 kişi Yedikule Zindanına atıldı ve orada idam edildiler. Cesetleri Sultanahmet’te Gülhane Parkı karşısındaki Çınar ağacına ayaklarından asıldı. Bu olaya “Vaka-ı Vakvakiye” ya da “Çınar Vakası” denildi.

KIRIM HANI MAHMUT GİRAY; Kırım Hani Mahmut Giray Osmanlıya en büyük ihaneti yapanlardan biridir. Osmanlı devleti saflarında savaşlara katıldı, başarılar ve güven kazandı. Viyana kuşatmasında da görev aldı ama Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya kin beslediği için verilen görevi yapmadı. Kara Mustafa Paşa güç durumda kaldı ve kuşatmayı kaldırdı. Bu olay nedeni ile Sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın boynu vurularak idam edildi. Esas hain olan Murat Giray’a ise hiçbir şey yapılmadı.

KARA MURAT PAŞA; Osmanlı devletinde “Ağalar Saltanatı”nı kuran adamdır. Pek çok başarı elde eden Kara Murat Paşa rakip gördüklerini yok etmekte de çok başarılı idi. Sarayda çevirdiği entrikalarla Hazerpare Ahmet Paşa ile Padişah İbrahim’in öldürülmesini sağladı, yetmedi Sadrazam Yusuf Paşa’yı da öldürttü. Öldürmeye devam ediyordu ve Kaptan-ı Derya oldu. Kendisini bu göreve getiren İpşir Paşa’yı da idam ettirdi. Bütün bunlara rağmen eceli ile öldü.

NASUH PAŞA; Bir papazın oğlu iken devşirildi. Enderunda yetişti, Beylerbeyi olarak görev yaptı. Sultan I. Ahmet’in kızı Ayşe Sultan ile evlenerek saraya damat oldu. Damat olunca gücü de arttı fakat acımasızlığı ile de halkın nefretini kazandı. Kayın Pederi Sultan I. Ahmet’in aleyhine çalıştığı ve sultanın yakınlarından Hocazade Mehmet Efendi ile Hacı Sultani Mustafa Efendi’yi öldürttüğü anlaşılınca bu ihanetinin bedelini Padişah fermanı ile boğdurularak ödedi.
Dr. Nazım Bey

Dr. Nazım Bey

DR. NAZIM BEY: İttihat Terakki’nin fikir hocası ve çok önemli isimlerinden biriydi. Yurtsever ve çalışkan bir insandı. Açık ve gizli cemiyetlerin içine girerek onları örgütledi. Talat Paşa kabinesinde Maarif Bakanlığı yaptı. Mütarekeden sonra Avrupa’ya kaçtı. 1923 den sonra yurda döndü ve İzmir Suikasti ile ilgili görüldüğü için İstiklal Mahkemesinde yargılandı, idama mahkûm oldu, cezası infaz edildi.

ORHAN ÇELEBİ; Padişah I. Mehmet (Çelebi Mehmet)’ in oğludur. Taht kavgasında öldürüleceği korkusu ile Bizans’a sığındı. Şehzade Bizanslılar tarafından kullanıldı. Ordu kurup Osmanlı üzerine yürüdü. Yenilince tekrar Bizanslılara sığındı. Osmanlılar tarafından İstanbul’un kuşatılması sırasında Bizans ordusunda kumandan olarak yer aldı. Osmanlı askerlerinin kente gireceği zehabına kapıldı ve ele geçmemek için surların üzerinden kendisini atarak intihar etti.

YEĞEN OSMAN PAŞA: Namlı hainlerden biri olarak bilinir. İki kez büyük ihanette bulundu. Birinde Celali İsyanında isyancılarla işbirliği yaparak eşkiyalığa başladı ama affedildi. Affa uğradıktan sonra Belgrad Seferine katıldı. Savaş sırasında Avusturyalılara karşı cephe tutmasına rağmen savaşmadı kenti yağmalayıp kaçtı. Durumu öğrenen Sadrazam Bekri Mustafa Paşa, Yeğen Osman Paşa’yı yakalatıp boynunu vurdurdu.

PATRONA HALİL; Hamam tellâkı iken İmparatorluğu kan kusturan bir zorba oldu. Etrafına topladığı işsiz-güçsüz takımı ile isyan başlattı. İsyan kısa sürede yayıldı ve günlerce sürdü. İsyanın önlenebilmesi için ileri sürülen şartlar Sultan tarafından kabul edilince Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın eseri olan “Lale Devri” de sona erdi. İsyan karşısında Sultan III. Ahmet çaresiz kaldı ve isyancıların isteklerine boyun eğdi ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Kaymak Mustafa Paşa, Saray Kethüdası Mehmet Paşa boğduruldu. Cesetleri Sultanahmet Meydanında bekleyen isyancılara gönderildi. Eden bulacaktı, öyle oldu. Patrona Halil Revan Köşküne çıkmak için giderken pusuya düşürüldü ve üzerine çullanan yeniçeriler tarafından öldürüldü.

RAİF İSMAL PAŞA; Sarayı Hümayünde yetişti. Çeşitli yerlerde valilik yaptı. I. Abdülhamit’i tahttan indirmek ve III. Selim’i Padişah yapmak istemesi üzerine Kıbrıs’a sürüldü ve Lefkoşa da boğularak öldürüldü.

DADAŞ RÜŞTÜ PAŞA; Milli mücadelenin güçlü komutanlarından biriydi. Valilikte yaptı. İzmir’de Mustafa Kemal’e karşı düzenlenen suikaste ismi karıştığı için yargılandı, idam cezası aldı ve cezası yerine getirildi.

DAMAT SALİH PAŞA: Şehzade Ahmet Kemalettin’in kızı ile evlenerek Saraya damat oldu. Mahmut Şevket Paşa’ya yapılan suikaste ve öldürülmesine karıştığı anlaşılınca yargılanarak idama mahkûm oldu ve asıldı.

SARI EDİP EFE; Asker kökenli bir efedir. Milli mücadele sırasında efelerle birlikte hareket ederek Yunan işgaline karşı cephe tuttu. Değişik yerlerde kuvayi milliye olarak görev yaptı. Mustafa Kemal’e karşı İzmir’de yapılmak istenen suikastin içinde olması nedeni ile yargılandı ve idama mahkûm oldu, cezası asılarak infaz edildi.

ABAZA SİYAVUŞ PAŞA; güçlü bir sadrazamdı. IV. Mehmet’in tahttan indirilmesinde etkili oldu. II. Süleyman tahta çıkınca sadrazam oldu. Kendisinin sadrazam olmasını sağlayanları cezalandırmaya başlayınca, ocak ağaları kellesini istedi. Sultan II. Süleyman bu isteklere uyarak Abaza Siyavuş Paşa’yı sadrazamlık görevinden aldı. Bilahare konağına saldıran yeniçeriler tarafından paramparça edilerek öldürüldü.

ZİYA HURŞİT; Hemşin’de doğdu. Almanya’da mühendislik tahsil etti. Erzurum kongresine katıldı. Lazistan milletvekili oldu. İstiklal mahkemelerinde görev aldı. Mustafa Kemal’e İzmir’de yapılması planlanan suikastin tertipleyicisi olduğunu kendisi kabul ettikten ve mahkemece kanıtlandıktan sonra idama mahkûm oldu ve cezası asılarak infaz edildi.


Çerkes Ethem

Çerkes Ethem

ÇERKEZ ETHEM: Kafkasya’dan Türkiye’ye göçen eden Çerkez bir ailenin beş çocuğundan en küçüğüdür. Küçük Zabit Okulunu bitirdi ve orduya katıldı. Çürüksulu Mahmut Paşa’nın kumandanı olduğu kolordu ile Çatalca’ya çarpışmalarına katıldı. İki ağabeyi Tevfik ve Reşit Beyler subaydı. Üçkardeş Teşkilat-ı Mahsusa’ya alındı ve değişik bölgelerde eylemlerde bulundu. Bu eylemler sırasında yaralanınca Bandırma’ya döndü. Maceracı bir kişi olduğu için kurduğu arkadaş grubu ile çeteciliğe başladı. İzmir’in Yunanlılarca işgali üzerine kurduğu çete ile İzmir Bölgesine gitti ve burada Yunanlılara karşı, diğer Efe grupları ile birlikte cephe tuttu. Padişah ve İngiliz yanlısı olan ve Milli Mücadeleye karşı çıkan Ahmet Anzavur’un üzerine giderek onu bozguna uğrattı. Anzavur kaçıp kurtuldu ise de Susurluk’ta ikinci kuşatmada da Çerkez Ethem’in çetesine yenilerek ağır darbe aldı. Bir süre sonra Düzce İsyanı başladı. Çerkez Ethem isyan bölgesine koştu ve bu isyanı da bastırdı. Burada kurduğu mahkeme ile suçlu bulduğu elli iki suçluyu astırarak idam ettirdi. Adapazarı’ndan Ankara’ya doğru harekete geçen Kuvayı İnzibatiye kuvvetlerine saldırıp yürüyüşlerini akamete uğrattı. Bu başarılarından dolayı Ankara hükümeti tarafından kendisine “Kuvayı Tedibiye ve Kuvayı Seyyare” komutanlığı verildi. Çerkez Ethem durmak bilmiyordu. Milli Hükümetin en büyük vurucu gücü idi. Bu kez Yozgat’ta Çapanoğullarının çıkardığı isyanı bastırmakla görevlendirildi. Acımasızca isyanın üzerine giderek, isyanı bastırdı ve kendi mahkemesini kurarak ibreti âlem için suçlu suçsuz pek çok kişiyi idam ettirdi. Ankara’ya döndüğünde efsane olmuştu. Krallar gibi karşılandı. Çerkez Ethem güçlendikçe güçlenmiş, insan sayısı beş bini aşmıştı. Kendi başına hareket eden bir güç haline gelmişti. Ankara Hükümeti başta Mustafa Kemal ve İsmet Paşa olmak üzere düzenli orduya geçilmesini istiyordu. Çeteciler ordu emrine girecek ve ordu tek elden yönetilecekti. Çerkez Ethem bunu kabul etmediği gibi ağabeyleri ile birlikte Mustafa Kemal’e karşı olan “Yeşil Ordu” adlı oluşumun içinde yer aldı. Bütün uyarılara karşın kendi bildiğince hareket eden Çerkez Ethem’in yola getirilmesi ve etkisiz kılınması istendi. İzzettin Çalışlar’ın kumandasında düzenli bir ordu birliği üzerine gönderildi. Çerkez Ethem yine uyarılara uymadı, silah bırakmadı, teslim olmadı ve savaşmayı tercih etti. Çerkez Ethem Çetesi düzenli orduya karşı tutunamadı ve dağıldı. Ethem’in çete mensuplarından bir kısmı düzenli orduya katıldı. Ethem ve çevresinde kalanlar Yunanlılarla birlik olup Türk birliklerine karşı savaştılar. Kütahya yakınlarında Refet Bele’nin kuvvetlerine karşı mücadele veren Çerkez Ethem başarılı olamadı ve birliği dağılınca Yunanlılara sığınarak Türkiye’yi terk etti. Almanya’ya gitti. Burada bir süre kaldıktan sonra Mısır ve Ürdün’e gitti. TBMM milli mücadelenin başarı ile sonuçlanması üzerine Çerkez Ethem ile ağabeyleri Tevfik ve Reşit Beyleri resmen “Hain” ilan ederek 150’likler listesine aldı. 1938 de Af çıktı, ağabeyleri Tevfik ve Reşit Beyler Türkiye’ye döndü ama Çerkez Ethem dönmedi, Ürdün’de kaldı ve 1948 de orada öldü. Çerkez Ethem, “Büyük bir kahraman” olarak tarihte yerini alacakken, aldığı yanlış kararlar ve ağabeylerinin tahrikleri ile “Hainler” listesine girdi.

KABAKÇI MUSTAFA: Yeniçeri yamağı iken başkent İstanbul’u kana bulayan bir isyancı olarak ortaya çıktı. Sultan III. Selim yenilikçi taraftarı idi. O nedenle devlet düzeninde yenilikler yapmaya çalışıyordu. Yeniliklerden biri de Yeniçeri ordusunu kaldırıp yerine, daha düzenli olmasını istediği Nizam-ı Cedit Ordusunu kurmasıydı. Buna karşı çıkanlar da vardı ve bunlardan biri olan Sadaret Kaymakamı Köse Musa idi. Sedaret Kaymakamı Köse Musa yeniçeriler ile yeniçeri yamaklarını Nizam-i Cedit’e karşı kışkırttı. Yeniçeri ve yamaklar Kabakçı Mustafa’nın emri altında Çayırbaşı’nda toplanıp İstanbul üzerine yürüdüler. Haseki Ağası Halil Ağayı parçaladılar. Yeniçeriler diğer bölgelerden gelen yeniçerilerle birleşip Saray üzerine yürüdüler. III. Selim’i tahttan indirip IV. Mustafa’yı Padişah olarak tahta çıkardılar. Durumu haber alan Alemdar Mustafa Paşa, ordusu ile Balkanlardan geri dönerek İstanbul’a geldi. İsyancıları tepeleyen Alemdar Mustafa Paşa Saraya girdiğinde III. Selim’in öldürüldüğünü öğrendi. Bunun üzerine IV. Mustafa’yı tahttan indirip yerine II. Mahmut’u Padişah olarak tahta oturttu. İsyanı başlatan Kabakçı Mustafa’yı da Rumeli Feneri’nde yakalatıp öldürttü.


Şeyh Said

Şeyh Said

ŞEYH SAİT: Şeyh Sait babası gibi Nakşibendi tarikatına mensuptu. Medrese tahsili gördü. Şeyhliğini iyi kullandı ve kısa sürede mal mülk sahibi yani çok zengin oldu. Zengin ve şeyh olanın, sözü dinlendiğinde şöhreti arttıkça arttı. Cumhuriyet’in ilanı şeyhleri, ağaları rahatsız etti. Buna bir de yabancıların kışkırtmaları eklenince isyan başladı. İsyanın başında Şeyh Sait vardı. “Halife sınır dışı edilemez; hükümet dinsizdir; dinsizlik okullara girdi, Yolumuz din yoludur, Din elden gidiyor, Kadınlar çıplak geziyor, ey Muhammet ümmeti şeriattan ayrılma” slogan ve propagandaları ile halk kışkırtıldı ve isyan başladı. Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza sürekli İngilizlerle temas kurarak onlardan yardım istedi, bilgi alış verişinde bulundu. Ayaklanma Elazığ’ın Eğil bucağına bağlı Piran köyüne gelen ve asker kaçaklarını arayan Jandarmalara ateş açılması ile başladı, büyüdükçe büyüdü. Genç ili (Tunceli) isyancılar tarafından işgal edildi. Bunu Hani, Muş, Elazığ ve Diyarbakır izledi. Hükümet gücü Diyarbakır’a ulaştığında isyancılara karşı üstünlük kurdu ve ayaklanmayı başlatanlar ve ona destek veren Kürdistan Şurayı Devlet Reisi ve Teali Cemiyeti Reisi Seyit Abdülkadir ile arkadaşları tutuklandılar. Ve Şeyh Abdülkadir ile beş arkadaşı idama mahkûm oldular. Diyarbakır’da idam kararları infaz edildi. Asilerin üzerine gidilmeye devam edildi Şeyh Sait ile adamları Varto’nun güneyinde yer alan Cartuh köprüsünde kıstırılarak yakalandılar. İstiklal Mahkemesinde görülen dava sonunda Şeyh Sait ile 47 arkadaşı idama mahkûm oldular, cezalar Diyarbakır’da infaz edilerek isyan tamamen bastırıldı.

ŞEYH SEYİT RIZA: Abasan Aşireti Reisiydi. Genç’te (Dersim-Tunceli) pek çok aşiretten en güçlüsünün şeyhi idi. Aşiretler düzene uymak istemediğinden huzursuzluklar çıkarıyorlardı. Askere gitmek istemiyorlar, vergi vermemek için direniyorlardı. Bu sıralarda şehre hareketlilik getirecek olan Singeç köprüsünün açılışı yapılacaktı. Açılışı Atatürk yapacaktı. Gelen isyan haberi üzerine Atatürk bölgeye gitmekten vazgeçti. Şeyh Şeyit Rıza’nın adamları, köprüyü korumakla görevli olan Karakol’a baskın vererek 33 askeri şehit ettiler. Ayrıca Sin karakolu basıldı. 9. Seyyar Jandarma karakoluna baskın verildi pek çok asker şehit edildi. Mazgirt köprüsü de tahrip edildi. Hükümet güçleri üç kolordu ile olaya müdahale etti. Askeri müdahaleye uçaklarda katıldı ve isyan bastırıldı (1937). Hükümet Kuvvetleri tarafından Şeyh Seyit Rıza tutuklandı ve İstiklal Mahkemesinde yargılanarak 6 arkadaşı ile birlikte idam cezasına çarptırıldılar, cezaları infaz edildi. İsyanı devam ettirmek isteyen küçük grupların mücadelesi ise 1948 yılına kadar devam etti.

Böyle ve bunlara benzer onlarca olay meydana geldi. Bu olayların kimi doğrudan devlete karşı, mevcut hükümete yani yönetime karşı, bazıları yetkili şahıslara yani; Padişaha, Sadrazam’a, Cumhurbaşkanına karşı yapıldı. Bazı olayların doğrudan ihanet olarak yapıldığı ve yapanın hain olduğu tartışılmadı. Ama bazılarının hala sırrı çözülebilmiş değil! İhanet etmiş midir, hain midir, yoksa kurban mıdır hala tartışılmakta, daha doğrusu tartışılmak istenmektedir.

Şu hususu da belirtmekte yarar vardır zannediyorum. Bilhassa Ulusal Kurtuluş Şavaşı sırasında, bilhassa Yunan işgalinin başladığı sırada, henüz düzenli ordu yok iken cephe tutan, Ege tarafındaki efelerle anlaşarak cepheyi genişletip düşmana karşı koyan, Ankara hükümetine karşı başlatılan isyanları bastıran, padişah’ın görev vererek Ankara hükümetine karşı gönderdiği Kuvayi İnzibatiye’yi dağıtan, Anzavur Ahmet’in güçlerini yenen Çerkez Ethem’in durumunun tarihçiler taraından yeniden ele alınması gerekir diye düşünüyorum. Kardeşlerinin tahriklerine kapılmış ve düzenli orduya geçmeyi reddetmiş, bu yolda verdiği mücadelede yenileceğini anlayınca Yunanlılara sığınmış, “Halk Kahramanı” olabilecek iken hain durumuna düşmüş ya da düşürülmüş Çerkez Ethem’in aklanması, itibarının iade edilmesi için tarihçilerin harekete geçmesi, TBMM nin de buna bir çare bulması düşünülemez mi?
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Empty HAİNLER -12

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 24 Kas. 2013 - 3:20

İhanete kim karar verir? Hain kimdir? Bunu günümüze kadar tam anlamıyla açıklayabilen yoktur. Vardır! Mutlaka vardır ama kesin olarak öyledir demek he kadar doğrudur? Bunu gerçek anlamda bilen yoktur. Kimileri ihanet etti haindir derken, kimileri asla hain olamaz, o muhalifti der. Ama yine de tarih kesin yargıdır deriz ve ihanet edenleri, yani hain olarak tarihe geçenleri yazmaya devam ederiz.

Çalık Ahmet Paşa Enderun’da yetişti. Yeniçeri Ocağından çıkarıldığı için “Çalık” lâkabını aldı. Padişah II. Mustafa’nın dikkatini çekince önce Zağarcıbaşı bilahare de Kul Kethüdası, yani bütün Enderun mensuplarının başı oldu. Artık Padişah’ın güvenini kazanan bir kişiydi. Av düşkünü Padişah II. Ahmet av ve ve iyi bir tatil geçirmek için Edirne’ye gidince, devleti Şeyhülislam yönetmeye başladı. Yeniçerilerin ile cebeciler ulufeleri alamayınca cebeciler isyan başlattı. Cebecilerin başına geçen Çalık Ahmet Paşa Edirne üzerine yürüdü. Bu sırada Çalık Ahmet Paşa, ayaklanmacılar tarafından Sekbancıbaşı ve sonra da Yeniçeri Ağası ilan edildi. İsyan önemliydi, tarihe Edirne Olayı olarak geçen bu isyan sonucunda Padişah II. Ahmet tahttan indirildi ve III. Ahmet Padişah oldu. Çalık Ahmet Paşa kurnazlığı ile kısa sürede yeni Padişah’ın da güvenini kazandı ve Yeniçeri Ağası olarak görevine devam etti. İstanbul’da Bostancıbaşıların çıkardığı isyanın üzerine giderek isyanı bastırdı ve Padişah’ın bir kat daha güvenini kazandı. Fakat bu güvende başını yedi. Zira Padişah’a çok güvenen Çalık Ahmet Paşa Padişahtan sadrazamlık istemekten geri kalmadı. Böyle bir istek o güne kadar meydana gelmiş değildi. Padişah III. Ahmet bu isteğe müthiş kızdı ve “Derhal şu kendini bilmezi İstanbul’dan uzaklaştırın” emrini verdi. Emir yerine getirildi. Çalık Ahmet Paşa önce Kıbrıs’a vali olarak atandı, kısa bir süre sonra da Rodos’ta boynu vurularak ortadan kaldırıldı. Padişah’tan Sadrazamlık isteğinde bulunmak ihanetti ve ihanetinin karşılığını buldu!

Derviş Vahdeti Lefkoşe’de (Kıbrıs) doğdu (1869). Bu nedenle de Kıbrıslı Hafız Derviş Vahdeti olarak anılır oldu. Fakir bir ailenin çocuğu idi. Yoksulluk içinde büyüdü. Küçük yaşta hafız olmayı başardı. Arapça ve Fıkıh dersleri alarak kendisini geliştirdi. Yirmi yaşında İstanbul’a geldi ve Nakşibendi tarikatına girdi. Memduh Paşa Yalısında (Kireçburnu) bir süre imamlık yaptıktan sonra Memduh Paşa’nın delaletiyle devlet hizmetine girdi. Fakat bir suç işlediğinden Anadolu’ya Diyarbakır’a sürgün edildi. II. Meşrutiyet ilan edilince affedilenlerden biri olarak İstanbul’a döndü. Sultan II. Abdülhamit’ten gazete çıkarmak için para yardımı istedi ama kabul edilmedi. İsteğini daha ileri götürdü ve bazı iddialara göre İngiliz Elçiliğinden maddi yardım olarak Volkan isminde bir gazete çıkarmayı başardı (1908). Gazetenin ismi altındaki slogan manidardı. Şöyle yazıyordu “İnsaniyete hadim, dini, siyasi gazete”. Derviş Vahdeti kısa bir zaman sonra İttihad-ı Milli Cemiyeti” adında aşırı ve çok tutucu bir kuruluşun sözcülüğüne soyundu. Gazetenin yazarları arasında Hasan Tahsin, Şeyh Feyzullah Efendizade Mehmet Ali, Kadızade Abdullah Ziyaettin ve Bediüzzaman Said-i Nursi (Kürdi) vardı. Volkan gazetesi iktidardaki İttihat Terakki yöneticilerine karşı adeta savaş açtı. Halkın dini duyguları ile oynayarak tahrik ederek kışkırtıcı politika izliyordu. Meşrutiyeti “Şeytan Dönemi” olarak ilan ediyordu. Her geçen gün hezeyanlarını arttırıyor ve halkı Volkan Gazetesi etrafına toplanmaya çağırıyordu. Bunlarla yetinmiyor dini inançların sarsıldığı ve ahlakın bozulduğunu ileri sürerek devletin ileri gelenlerine açık mektuplar yayınlıyordu. Nihayet bardak taşıyor ve 31 Mart 1909 da “31 Mart Vakası” denilen isyan meydana geliyordu. Dördüncü Avcı Taburunun öne çıktığı olayda, medrese öğrencileri softalar meydana çıkarak isyanı olabildiğince büyüttüler. Mebusan Meclisi kuşatıldı ve ayaklanmacıların istekleri geldi: 1) Şeriatın eksiksiz uygulanması, 2) Sadrazam, Bahriye Nazırı ve Hassa Kumandanının hemen görevden alınması, 3) Mebusan Meclis Reisi Ahmet Rıza’nın istifası… Bu patırdı sırasında Lazikiye Mebusu Emin Aslan Bey, Adliye Nazırı Nazım Paşa ve Şerif Sadık Paşa ve pek çok okullu subay katledildi. Harbiye Nazırı Rıza Paşayı yaraladılar, Binbaşı Ali Kabuli Beyi de öldürdüler. İttihat Terakki Cemiyeti Genel merkezi, Cumhuriyet Gazetesi, Tanin, Şurayı Ümmet gazetelerin binaları tahrip edildi. İttihat Terakki Cemiyetinin ileri gelenleri İstanbul’u terk etti. Padişah II. Abdülhamit isyancılar yanında yer almasına karşın, isyancılar durmadı. Olaylar Selanik’te duyulunca Ordu ve İttihat Terakki Cemiyeti isyana karşı durdular. Olayın bastırılması için “Hareket Ordusu” adı ile kurulan Ordu İstanbul’a isyancılar üzerine gönderildi. Ordu 22 Nisan 1909 da Yeşilköy’e geldi. Ordunun Komutanı Mahmut Şevket Paşa, Kurmay Başkanı Kolağası Mustafa Kemal’di. Hareket 0rdusu 24 Nisan 1909 da İstanbul’a girdi. Kısa sürede Taksim ve Taşkışla’ya çekilen isyancılar kuşatıldı ve isyancılar teslim alındı. Padişah II. Abdülhamit tahttan indirildi. Kurulan sıkıyönetim suçluları yargıladı. Mehmet Reşat Padişah olarak tahta çıkarıldı. Başta isyanın teşvikçisi ve lideri olan Derviş Vahdeti olmak üzere 13 kişi idam cezası aldı. Ceza alanlar Sultanahmet Meydanında asılarak cezalandırıldılar.

Gazanfer Ağa bir başka hain olarak tarihe geçti. 16. Asrın sonlarında 17. Asrın ilk dönemlerinde yaşan bir Saray görevlisidir. Osmanlı Sarayında haremde göreve başladı. Önce; Kapı Ağası, sonra Kızlar Ağası ve Harem Ağası oldu. Müthiş entrika çevirmesi ile Sarayın aranılan adamı ve güvenilen kişi olmayı bildi. Padişah I. Ahmet’in Cağaloğlu Yusuf Sinan Paşa’yı sadrazam yapmasında hayli etkili oldu. Fakat sonu iyi olmadı. Zira kendisini Kızlar Ağası yapan Güzelce Mehmet Paşa’yı atladığı ve Sadrazamlığın Cağaloğlu Yusuf Sinan Paşa’ya verilmesine yardımcı olduğu için hatalı bulundu. Güzelce Mehmet Paşa Gazanfer Ağa tarafından ihanete uğradığına inandığı için onu “Hain” olarak gördü. Güzelce Mehmet Paşa fırsatını bulur bulmaz kendisine ihanet ettiğine inandığı Gazanfer Ağa ve Kapı Ağası Osman Ağayı öldürterek ortadan kaldırttı.

Kara İbrahim Paşa Bayburt’ta dünyaya gelmiş ve hızla yükselmeyi bilenlerden biri olmuştur. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın yanında ve korumacılığı altında yetişti. Sadrazam olan Kara Mustafa Paşa, Kara İbrahim’i Kubbe Veziri yapıp Kaptan-ı Deryalığa getirdi (1677). Kara İbrahim bir yıl sonra Sadaret Kaymakamı oldu. Fakat donanmaya gereken önemi vermediği için Kaptan-ı Deryalığı elinden alındı, rütbesi de beşinci vezirliğe indirildi. Bu durdum karşısında kendisini yetiştiren velinimeti olan Kara Mustafa Paşa’yı kendisine hedef seçti. Ona kin besledi, düşman gördü. Dolaplar çevirmeye başladı. Kara Mustafa Paşanın düşmanları olan Başimrahor Boşnak Sarı Süleyman ve Kızlar Ağası Yusuf Ağa ile işbirliği yaparak IV. Mehmet’in güvenini kazandı ve tekrar ikinci vezir oldu (1681). Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Avusturya Seferine çıkarken Sadaret Kaymakamı oldu. Osmanlı Ordusu Viyana’da bozgun yiyince fırsat bu fırsattır deyip, işbirlikçi arkadaşları ile beraber en yakın koruyucusu ve velinimeti Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın idamı için Padişah’ı ikna edip idamı için ferman çıkarılmasını sağladılar. Kara İbrahim Paşa, ferman üzere idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın yerine Sadrazamlığa getirildi. Ne var ki hiçbir zaman sefer yanlısı olmadığı için işi hafiften alınca sadrazamlıktan azledildi ve bütün mal ve servetine el konularak Rodos Adasına sürgün edildi. Orada da boğdurularak ortadan kaldırıldı.

Kenan Paşa “Sarı”, “Uzun” ve “Damat” lakapları ile anılır. Vezirlik unvanını aldıktan sonra Padişah İbrahim’in kızı ile evlenerek Saray’a damat oldu ve Kaptan-ı Deryalığa yükseldi. Mısır’da Bakırcı Ahmet Paşa’nın yanında çalıştıktan sonra IV. Murat döneminde saraya alındı. Kısa sürede yükseldi ve çeşitli yerlerde valilik yaptı. Kaptan-ı Deryalığı zamanında Osmanlı Donanması Çanakkale Boğazında Venedik donanmasından çok ağır bir yenilgi aldı. Pek çok gemi kaybedildi. Venedikliler Bozcaada ve Limni’yi aldılar. Kenan Paşa görevinden azledilerek önce Eğriboz’a ve daha sonra da Bursa muhafızlığına gönderildi. Bu görevlerde iken yarınını garanti altına almak için halktan zorla para toplamaya başlayıp, topladığı paraları Osmanlı’ya karşı isyan hazırlayan Abaza Hasan Paşa’ya göndermesi yetmediği gibi kendisi de emrindeki askerlerle beraber Celâli eşkiyalarına katıldı. Anadolu’da köyleri, kasabaları ve şehirleri yağmalayama başladı. Fakat ihanetin karşılığı elbette ki ağır olacaktı ve tuzağa düşürüldü. Yapacağı bir şeyi yoktu artık Damat Kenan Paşa’nın başı kesilerek İstanbul’a gönderildi (1659).

Şam’da doğdu Refi Cevat (Ulunay) (1890). Mekteb-i Sultani’yi (Galatasaray Lisesi) bitirdi. Muhittin Paşa’nın oğludur. Genç yaşta gazeteciliğe başladı ve kısa sürede önemli gazetecilerden biri olarak kendini kabul ettirdi. İkdam ve Tanin gibi gazetelerde çalışarak şöhretini arttırdıkça artırdı. Devrin iktidarına karşı yani İttihat Terakki’ye karşı verdiği amansız mücadele ve müthiş eleştirileri nedeni ile Sinop, Çorum ve Konya’da olmak üzere 1913 den 1918’ e kadar beş yıl sürgün hayatı yaşadı. Mondros Mütarekesi yapıldıktan sonra İstanbul’a döndü. Muhalefetini bu kez Kuvayı Milliye ve Anadolu’da Milli Mücadeleyi sürdüren Mustafa Kemal ile arkadaşlarına karşı sürdürmeye devam etti. Çok aykırı bir kalem adamı olması, sivri dili ile acımasızca Ulusal Kurtuluş Savaşını yönetenleri eleştirdi. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi zaferle sonuçlanınca 1922 de yurtdışına kaçtı. 150’ likler listesine alındı (1924). 16 Yıl yurtdışında yaşadı. 1938 yılında çıkarılan aftan yararlanarak Türkiye’ye döndü. Yeni Sabah ve ölünceye kadar da Milliyet Gazetesinde köşe yazarı olarak çalıştı. Pek çok romanı ve anı kitabı bulunan Refi Cevat muhalif kişiliği, acımasız eleştirileri, Ulusal Kurtuluş Savaşına karşı tavır alması ve Anadolu hareketini yönetenleri devamlı eleştirmesi nedeni ile “Hain” lerden biri olarak kabul edildi. Ancak muhalif yanı hiç unutulmadı ve bu nedenle de kimilerince “Hain” kabul edilirken kimilerince de “Muhalif” olarak kabul edildi.

Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’si tarihi incelendiğinde o kadar çok hainle karşılaşmak olanaklı ki bunları teker teker yazmak başlı başına çok kapsamlı bir kitap olur. Buna soyunmayacağım ama özet olarak ele belirtmek uygun olacağından, bundan sonraki yazımda toplu bir kayıtla “Hainler” yazı dizini sonlandıracağım.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Turkey10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Gencat10
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Pro1010
 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  290407


 Osmanlıdan Günümüze HAİNLER 1 - İbrahim BALCI  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz