AKP Maşası Türköne Yine Saçmaladı
1 sayfadaki 1 sayfası
AKP Maşası Türköne Yine Saçmaladı
Ünlü döneklerden ve akp kalemşörlerinden "mümtazer türköne" kendisine en layık gazete olan zaman gazetesindeki köşesinde yine saçmaladı...
TSK yerine yeni ordu kuralım
Mümtazer Türköne’nin, Zaman gazetesindeki dünkü köşe yazısı büyük tartışma yaratacak. “İrticayla Mücadele Eylem Belgesi”nin emir komuta zinciri içinde hazırlandığını iddia eden Türköne “Bize Nizam-ı Cedid Ordusu lazım” dedi.
Hükümete yakın görüşleriyle tanınan Zaman gazetesi yazarı Prof. Mümtazer Türköne, dünkü yazısında Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında ilginç bir tespitte bulundu. “Bize Nizam-ı Cedid Ordusu lazım” başlıklı yazı askerin cesaretini överek başlıyor. Bu girişin ardından “hangi ordu” diye soran Türköne, kendi sorusuna şöyle cevap veriyor: “Sipahi Ordusu mu, Yeniçeri Ordusu mu, Nizam-ı Cedid Ordusu mu, Asakir-i Muhammediye mi veya Türk Silahlı Kuvvetleri mi? Tarih şanlı savaşlarımızı anlatıyor. Ama unutmayalım: Askerimiz her zaman aynı ordunun askeri değildi.”
Zaman yazarı daha sonra tarihe ’vaka-i hayriye’ olarak geçen Yeniçeri tasfiyesini hatırlatıyor:
“Adında” yeni “Sıfatı olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti’nin en eski ordusu idi. Zamanla bir çıkar şebekesine ve fesat ocağına dönüştü. Savaş meydanlarında hezimet üstüne hezimet yaşarken, iktidar mücadelesinde zaferler kazandı. Biraz zora gelince kazan kaldırıp, doğrudan yönetime el koydu. Sultan III. Selim çareyi Nizam-ı Cedid adıyla yeni bir ordu kurmakta buldu.”
Türköne tarihten alıntılarla son gelişmeler üzerine şu tespitlerde bulundu:
“İrtica belgesi” bir işaret fişeği oldu ve karanlık köşeler aydınlandı. Kendi halkına, ülkesine ve hatta kendi mensuplarına karşı komplolar, entrikalar çeviren bir fesat ocağı ile karşı karşıyayız. 1807’de Yeniçeri ordusunda bile kimsenin aklına gelmeyecek türden desiseler bunlar. Temel sorunumuz bu fesat üretme işinin ne ölçüde emir-komuta zinciri içinde yapıldığını, bütünüyle kurumsal kimliğin bu işteki rolünü tespit etmek.
Tasfiye yetmez
(...)
Gerçek olduğu ortaya çıkan belge, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinden geldiğini gösteriyor. Bu tehdidin ortadan kalkması için cuntacıların ordudan ayıklanması yetmez. Bu belgenin hazırlanması emrini veren Genelkurmay İkinci Başkanı’nın başında bulunduğu hiyerarşinin tamamının görevden alınması da yetmez. Hatta ve hatta, bu kurumsal yapıyı sürdürebilmek ve skandalı örtbas etmek için kendi itibarını riske eden Genelkurmay Başkanı’nın istifa etmesi bile bu tehdidi ortadan kaldırmaz.
Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye’nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu “kurumsal yapı”ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım.
Nizam-ı Cedit’i Yeniçeriler kaldırttı
Tarihe Vaka-i Hayriye olarak geçen olaylar 16 Haziran 1826’da yaşandı. 3. Selim, sık sık ayaklandığı çağa uygun olmadığı gerekçesiyle Yeniçerilerin yerine yeni bir düzenli ordu kurma girişiminde bulundu. Nizam-ı Cedit adı verilen bu orduya tepki duyan Yeniçeriler ayaklandı ve 3. Selim’i tahttan indirdi. Selim’in yerine gelen kardeşi 2. Mahmud da reformlara devam etmek istiyordu ancak Yeniçeri ayaklanmaları nedeniyle bunu gerçekleştiremiyordu. Nizam-ı Cedid yerine Sekban-ı Cedid’i kuran 2. Mahmud dönemindeki ilk büyük ayaklanma 14 Kasım 1808’de yaşandı. Yeniçerilerden 3 binden fazlası kılıçtan geçirildi. Bu ayaklanma sonrası Sekban-ı Cedid’i dağıtmak zorunda kalan 2. Mahmud ordudaki reformu bir süre erteledi.
25 Mayıs 1825’te Eşkinci ocağı adı verilen yeni bir askeri sınıf kurulduğunu resmen açıklandı. Avrupa tarzında üniforma giydirilen yeni ordu, 11 Haziran 1826’da eğitime başladı. Bundan 3 gün sonra ayaklanan yeniçeriler gösterilere başladı. Ulemayı yanına alan II. Mahmut, Sancak-ı Şerif’i çıkararak halkı Yeniçerilere karşı savaşmaya çağırdı. Yeniçeri kışlaları "" ateşine tutuldu.
6.000’den fazla Yeniçeri öldürüldü. 20.000 civarında isyancı da tutuklandı. Bu arada Bektaşi dergahları kapatılarak yakalanan müridler kılıçtan geçirildi. Bektaşi mezarlarının başlarındaki kavukları da kırdırtıldı. 16 Haziran 1826’da tarihe karışan Yeniçeri Ocağı’nın yerine, Asakir-i Mansure-i Muhammediye (Muhammed’in zafer kazanmış orduları) adlı yeni bir ocak kuruldu. Tarihe ‘hayırlı olay’ olarak geçen bu tasfiye bazı tarihçilere Osmanlı’da yaşanan en önemli iç savaş.
Apo Paşa Önerisi
1956 doğumlu Mümtazer Gazi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Türköne bir dönem Tansu Çiller’in danışmanlığını yaptı. Çiller’in Susurluk’la ortaya çıkan ilişkileri savunmak için söylediği “Bu memleket için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” cümlesinin de Türköne’ye ait olduğu ileri sürülüyor. Türköne geçtiğimiz günlerde Akşam gazetesine verdiği mülakat da tepki çekmişti: “Öcalan’ın gözlem altında tutulması, zorunlu ikamet gibi yöntemler düşünülebilir. Bu, bir isyan bastırma yöntemi eğer devlet açısından bakarsak. Devlet isyan bastırıyor. Bunun için devlet isyanın elebaşılarını affeder. Osmanlı çok isyan bastırmış bir devlettir. İsyanı bastırırken isyanı başlatanı affeder, çok uzak bir vilayete atar, sonra da maaş bağlar ona. Bir de ayrıca paşa rütbesi verir. Bunlara da ’başıbozuk paşası’ derler. Osmanlı’da 3 tür paşa vardır: Askeriye paşası, mülkiye paşası, başıbozuk paşası. Yani Apo’ya paşa rütbesi verilebilir Osmanlı mantığıyla yaklaşırsanız....”
TSK yerine yeni ordu kuralım
Mümtazer Türköne’nin, Zaman gazetesindeki dünkü köşe yazısı büyük tartışma yaratacak. “İrticayla Mücadele Eylem Belgesi”nin emir komuta zinciri içinde hazırlandığını iddia eden Türköne “Bize Nizam-ı Cedid Ordusu lazım” dedi.
Hükümete yakın görüşleriyle tanınan Zaman gazetesi yazarı Prof. Mümtazer Türköne, dünkü yazısında Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında ilginç bir tespitte bulundu. “Bize Nizam-ı Cedid Ordusu lazım” başlıklı yazı askerin cesaretini överek başlıyor. Bu girişin ardından “hangi ordu” diye soran Türköne, kendi sorusuna şöyle cevap veriyor: “Sipahi Ordusu mu, Yeniçeri Ordusu mu, Nizam-ı Cedid Ordusu mu, Asakir-i Muhammediye mi veya Türk Silahlı Kuvvetleri mi? Tarih şanlı savaşlarımızı anlatıyor. Ama unutmayalım: Askerimiz her zaman aynı ordunun askeri değildi.”
Zaman yazarı daha sonra tarihe ’vaka-i hayriye’ olarak geçen Yeniçeri tasfiyesini hatırlatıyor:
“Adında” yeni “Sıfatı olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti’nin en eski ordusu idi. Zamanla bir çıkar şebekesine ve fesat ocağına dönüştü. Savaş meydanlarında hezimet üstüne hezimet yaşarken, iktidar mücadelesinde zaferler kazandı. Biraz zora gelince kazan kaldırıp, doğrudan yönetime el koydu. Sultan III. Selim çareyi Nizam-ı Cedid adıyla yeni bir ordu kurmakta buldu.”
Türköne tarihten alıntılarla son gelişmeler üzerine şu tespitlerde bulundu:
“İrtica belgesi” bir işaret fişeği oldu ve karanlık köşeler aydınlandı. Kendi halkına, ülkesine ve hatta kendi mensuplarına karşı komplolar, entrikalar çeviren bir fesat ocağı ile karşı karşıyayız. 1807’de Yeniçeri ordusunda bile kimsenin aklına gelmeyecek türden desiseler bunlar. Temel sorunumuz bu fesat üretme işinin ne ölçüde emir-komuta zinciri içinde yapıldığını, bütünüyle kurumsal kimliğin bu işteki rolünü tespit etmek.
Tasfiye yetmez
(...)
Gerçek olduğu ortaya çıkan belge, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinden geldiğini gösteriyor. Bu tehdidin ortadan kalkması için cuntacıların ordudan ayıklanması yetmez. Bu belgenin hazırlanması emrini veren Genelkurmay İkinci Başkanı’nın başında bulunduğu hiyerarşinin tamamının görevden alınması da yetmez. Hatta ve hatta, bu kurumsal yapıyı sürdürebilmek ve skandalı örtbas etmek için kendi itibarını riske eden Genelkurmay Başkanı’nın istifa etmesi bile bu tehdidi ortadan kaldırmaz.
Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye’nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu “kurumsal yapı”ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım.
Nizam-ı Cedit’i Yeniçeriler kaldırttı
Tarihe Vaka-i Hayriye olarak geçen olaylar 16 Haziran 1826’da yaşandı. 3. Selim, sık sık ayaklandığı çağa uygun olmadığı gerekçesiyle Yeniçerilerin yerine yeni bir düzenli ordu kurma girişiminde bulundu. Nizam-ı Cedit adı verilen bu orduya tepki duyan Yeniçeriler ayaklandı ve 3. Selim’i tahttan indirdi. Selim’in yerine gelen kardeşi 2. Mahmud da reformlara devam etmek istiyordu ancak Yeniçeri ayaklanmaları nedeniyle bunu gerçekleştiremiyordu. Nizam-ı Cedid yerine Sekban-ı Cedid’i kuran 2. Mahmud dönemindeki ilk büyük ayaklanma 14 Kasım 1808’de yaşandı. Yeniçerilerden 3 binden fazlası kılıçtan geçirildi. Bu ayaklanma sonrası Sekban-ı Cedid’i dağıtmak zorunda kalan 2. Mahmud ordudaki reformu bir süre erteledi.
25 Mayıs 1825’te Eşkinci ocağı adı verilen yeni bir askeri sınıf kurulduğunu resmen açıklandı. Avrupa tarzında üniforma giydirilen yeni ordu, 11 Haziran 1826’da eğitime başladı. Bundan 3 gün sonra ayaklanan yeniçeriler gösterilere başladı. Ulemayı yanına alan II. Mahmut, Sancak-ı Şerif’i çıkararak halkı Yeniçerilere karşı savaşmaya çağırdı. Yeniçeri kışlaları "" ateşine tutuldu.
6.000’den fazla Yeniçeri öldürüldü. 20.000 civarında isyancı da tutuklandı. Bu arada Bektaşi dergahları kapatılarak yakalanan müridler kılıçtan geçirildi. Bektaşi mezarlarının başlarındaki kavukları da kırdırtıldı. 16 Haziran 1826’da tarihe karışan Yeniçeri Ocağı’nın yerine, Asakir-i Mansure-i Muhammediye (Muhammed’in zafer kazanmış orduları) adlı yeni bir ocak kuruldu. Tarihe ‘hayırlı olay’ olarak geçen bu tasfiye bazı tarihçilere Osmanlı’da yaşanan en önemli iç savaş.
Apo Paşa Önerisi
1956 doğumlu Mümtazer Gazi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Türköne bir dönem Tansu Çiller’in danışmanlığını yaptı. Çiller’in Susurluk’la ortaya çıkan ilişkileri savunmak için söylediği “Bu memleket için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” cümlesinin de Türköne’ye ait olduğu ileri sürülüyor. Türköne geçtiğimiz günlerde Akşam gazetesine verdiği mülakat da tepki çekmişti: “Öcalan’ın gözlem altında tutulması, zorunlu ikamet gibi yöntemler düşünülebilir. Bu, bir isyan bastırma yöntemi eğer devlet açısından bakarsak. Devlet isyan bastırıyor. Bunun için devlet isyanın elebaşılarını affeder. Osmanlı çok isyan bastırmış bir devlettir. İsyanı bastırırken isyanı başlatanı affeder, çok uzak bir vilayete atar, sonra da maaş bağlar ona. Bir de ayrıca paşa rütbesi verir. Bunlara da ’başıbozuk paşası’ derler. Osmanlı’da 3 tür paşa vardır: Askeriye paşası, mülkiye paşası, başıbozuk paşası. Yani Apo’ya paşa rütbesi verilebilir Osmanlı mantığıyla yaklaşırsanız....”
Similar topics
» Yeterli sayıda soytarı papağanın varsa tanrı bile olursun!
» Mümtazer türköne nin cehaleti (!)
» MÜNTAZER TÜRKÖNE, İŞTE O SENSİN
» KEY ÖDEMELERİ YİNE GECİKECEK
» Deniz Feneri'nde Yine Skandal!
» Mümtazer türköne nin cehaleti (!)
» MÜNTAZER TÜRKÖNE, İŞTE O SENSİN
» KEY ÖDEMELERİ YİNE GECİKECEK
» Deniz Feneri'nde Yine Skandal!
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz