Sedat PEKER'den Taraf gazetesine cevap
1 sayfadaki 1 sayfası
Sedat PEKER'den Taraf gazetesine cevap
Sedat PEKER, dün Bahar Kılıçgedik'in imzasını taşıyan ve Taraf gazetesinde çıkan "Bu üçgenden çok fail çıkar" haberine cevap verdi
Sayın Bahar KILIÇGEDİK
31.08.2010 Salı günü gazetenizde yer alan yazınızı dikkatlice okudum.
Bu konu ile ilgili daha önce bilgi sahibiydim ancak önemsememiştim. Haberi yapan gazeteye de düzeltme metni yollama gereği hissetmemiştim. Ancak tekrardan konu gündeme gelince ciddi bir düzeltme açıklaması göndermenin gerekli olduğuna inandım.
Gazetedeki resminizden yaşınızı tam olarak algılayamadım. Bu yüzden bahsi geçen cinayetler işlendiğinde sizin kaç yaşınızda olduğunuzu bilmiyorum. Ancak yinede hafızalarımızı tazelemek için sizinle olayların yaşandığı tarihe kısa bir yolculuk yapmak isterim.
Dönemin Başbakanı PKK’ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesinin ellerinde olduğunu basına açıklamıştı. Aradan çok kısa bir zaman geçince de bu cinayetler işlenmeye başladı.
En son İstanbul da kumarhaneler kralı olarak bilinen Ömer Lütfü TOPAL öldürülünce dönemin Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOĞLU kendi bölgesinde cinayet işlendiğine kızarak bu cinayete karıştığından şüphelenilen bazı Özel Harekat polislerini gözaltına aldı. Bunun üzerine Genel Müdürlük talimatıyla bu kişiler Ankara’ya yani Özel Harekat Dairesine gönderildiler. Oradan da serbest bırakılıp hayatlarına devam ettiler. ( bir kısmı Sedat BUCAK’IN koruması olarak)
Bu kişiler Ankara’ya yollanırken arşivlerden de ulaşabileceğiniz üzere ortalığın karıştığını da hatırlayabilirsiniz. Bu kişiler şu cinayeti de biz işledik, bu cinayeti de biz işledik, falanca cinayeti de biz işledik deyip onlarla da ilgili tahkikat yapın diye bağırdıkları ve bu konuşmaları yaparken emniyette gizli kamera ile kayıt edildikleri konuşulmaya başlandı.
Yine söylendiğine göre dönemin Emniyet Müdürü, Mesut YILMAZ la buluşup kaseti ona dinletmiş ancak bu bir suç olduğu için kaseti Mesut YILMAZ a teslim etmemiştir. Bunlar yazıldı çizildi konuşuldu amiyane tabirle sağır sultan bile duydu.
Hatırlarsınız Fındıkzadeli Ömer’i öldüren silahın üzerinde rahmetli Abdullah ÇATLI’nın parmak izleri çıktı ve bunun gibi birçok bariz delil ortadaydı. Zaten dönemin İl Emniyet Müdürü’nün söylediği iddia edilen sözde şöyleydi “ zaten adamlar gizlemiyor ki yaptıklarını söylüyorlar” demişti.
Aynı tarihlerde Kutlu SAVAŞ isminde bir Hâkim Başbakanlığın isteği üzerine bir rapor hazırlıyordu. Bu raporun bazı kısımları halka, basına açık bazı bölümleri kapalıydı. Yine bu konularla biraz ilgisi olanların çok iyi bildiği üzere Devletin kendisini korumak için mecbur kalınca bu tip olaylara başvurabileceği yazıyordu.
Başbakan’ın açıklamasının hemen akabinde bu cinayetlerin olması, cinayetleri yapan kişilerin İstanbul Emniyetinde bunları söylediği halde hiçbir işleme uğramadan Genel Müdürlük emriyle Ankara’ya nakledilmeleri ve aynı gün serbest bırakılmalarından anlaşılacağı üzere bu o zamanki Devlet politikasının bir parçasıydı.
Bir tane gizli tanığın iddiasına göre öz kardeşlerim kadar sevdiğim bir kardeşimin telefonla verdiği bilgilere göre ( sözde kazayla ölmeyip bizim tarafımızdan öldürülmeden hemen önce) bu cinayetleri biz işlemişiz.
Dosyadaki başka bir gizli tanığın ifadesine göre Sivas da ki Alevi vatandaşlarımızın katledilmesini ben organize etmişim, olayları yapanlara devamlı para göndermişim.
Yine bir gizli tanığın söylediğine göre Gazi Mahallesindeki Alevi vatandaşların gittiği kahvehanenin taranmasında bizde bizzat görev almışız.
Sayın Bahar Hanım, bahsi geçen olaylar yapıldığında ben 21–22 yaşındaydım. O yaşıma kadar olan hayatımın 3–4 senesi zaten cezaevlerinde geçmişti. Geri kanlıda çocukluk yıllarım. Bir saniye mantıklı düşünürsek bu suçları zaman açısından zaten benim işlemiş olmamın mümkün olamadığı anlaşacaktır.
Amaç gerçekten bu cinayetleri çözmekse ağır uyuşturucu bağımlısı oldukları yapılacak saç testleri ile anlaşılacak olan ya da hayal gücü çok gelişmiş birkaç manyağın söyledikleri ile yol alırsanız bu olayların çözülmesi için değil bence çözülmemesi için verilen mücadeleye hizmet etmiş olursunuz.
Belki şöyle düşünebilirsiniz “kendini kurtarmak için” böyle şeyler söylüyor. Ben bu davanın inanınki hiçbir yerinde yokum. Veli KÜÇÜK paşayı babamın yakını olması dolayısı ile tanımam ayrıca da Muzaffer yüzbaşıyı yetiştiğim semtten tanımam haricinde bu dosya ile hiçbir ilgim kurulamadı. Ben zaten bu dosyanın tutuksuz sanığıyım. Farz eldim ki tutuklu olsam bile (Bu dosyadan) inanınki hiçbir önemi yok. Çünkü hiçbir mahkeme olmayan bir şeyden dolayı bir insana ceza veremez. Hele ki asıl failleri belli olan suçlamalarla ilgili.
Faili meçhul olarak öldürüldüğü söylenen kişiler büyük ve güçlü ailelerin mensuplarıydı. Bu cinayetlerden sonra aileleri olayları ciddi olarak araştırdılar, zaten nasıl olduğu kendileri de biliyorlar. Bence işin en komik yanı onların çıkıp “bu cinayet bu şekilde işlenmiştir biz biliyoruz, bu hikâyeleri geçin” dememeleridir.
Kendisini tanımadığım bir Koramiral dedi ki, “o zaman işlenen cinayetler bir devlet politikasıydı”, bunun üzerine kendini vatansever addeden bazı kişiler bu şahıs hakkında demediklerini bırakmadılar.
Bu cinayetlerin Devlet politikası olduğunu bu ülkede yaşayan herkes biliyor. Ancak bunu dile getirmek büyük suç oluyor. Çünkü Devleti töhmet altında bıraktınız diyorlar. (kendi aralarında konuşup tartışırken)
O zaman bunu diyenlere sormak lazım Devlette devamlılık esastır. Dün o şekilde düşünen Devlet bu gün neden şimdi birkaç alt rütbeli subayı, birkaç garip polisi içeri atıyor.
Eğer yürekleri varsa dönemin Cumhurbaşkanını, Başbakanını, Genelkurmay Başkanını, Jandarma Genel Komutanını, Kara Kuvvetleri Komutanını, Asayiş Bölge Komutanını, İçişleri Bakanını, Emniyet Genel Müdürünü ve tabi ki Olağanüstü Hal Bölge Valilerini tutuklasınlar.
Tekrar konumuza dönersek şunu söylemek isterim 80 öncesinde gerçek cinayetleri işleyenler çoğunlukla cezaevlerine girmediler. İşlenmiş olan cinayetleri kendileri yapmış gibi havalara girenler ve piyasada o şekilde takılanlar bütün o cinayetlerin sanığı ve mahkûmu oldular.
Valla kimse kusura bakmasın nasıl olsa kanunen bir gizli tanık ifadesi ile bana bir şey olmaz deyip yapmadığım cinayetleri işlemişim havalarına girecek kadar aptal değilim.
Benim çizgim bellidir. Uyuşturucu satanları, kadın satanları ve psikopat takılanları gençliğimin ilk yıllarında sevmezdim ve bunlara karşı eylemlerde bulundum. Cezaevine girdim çıktım. Benim hikâyem bundan ibarettir. Dediğim gibi benim yaptıklarımın şanı bana yeter. Biraz öncede söylediğim gibi kanunen nasıl olsa bir şeyler tutturamazlar deyip işlemediğim, yapmadığım eylemlerin sahibiymişim gibi gezinmeme, şekil yapmama gerek yok. Zaten ben böyle bir aptal değilim.
Sayın Bahar Hanım konumuza tekrar dönersek, o üçgende işlenen cinayetlerin kronolojisinin benim anlattığım gibi olduğunu en iyi sizin gazetenizin başındaki beyefendi bilir, ondan daha da iyi bilecek bir kişi varsa o da kardeşidir.
Kardeşinin o cinayetler işlendiğinde gözaltına alınıp sonra bırakılan polislerle ilgili Mesut YILMAZ’IN verdiği mücadeleyi ( Aleyhlerinde verdiği mücadeleyi) öven yazıları halen gazete arşivlerindedir.
Sizin anlattığınız daha doğrusu gizli tanığın anlattığı bu hikâyeden inanınki Türk filmi bile çıkmaz.
Bazen merak ediyorum gerçekten bu cinayetlerin çözülmemesi için Savcılık makamı yanlış enforme edilip yanlış mı bilgilendiriliyor diye.
Ben kendimi bu davanın bir parçası olarak görmüyorum zaten belimden ameliyatlı olduğum için rapor alıp uzunca bir süredir duruşmalara da katılmıyorum.
Sizin gazetenizi ilk çıktığında okumazdım. Çünkü düşman olarak görürdüm. (sizde bizi öyle gördüğünüz için) Bir gün avukatım ajanstan hakkımda çıkan haberleri getirdiğinde sizin gazetenizde çıkan yazı da vardı. Bazı gazetelere düzeltme yazısı hazırladık. (Çok kısa 2–3 satırlık)
Avukat arkadaşım sizin gazeteniz için ne düzeltmesi yollayalım diye sorunca ona çok saf olduğunu söylemiştim. Çünkü yayınlamayacağınızdan emindim. Avukat arkadaşım bürosuna gidince düzeltme yazılarını yanında çalışan avukata bırakmış o da gazetelere mail gönderirken sizin gazeteye de göndermiş.
İşin sürprizi ben diğer gazetelerin de yayınlamayacağını zaten biliyordum. Geçmişte yayınlatmayı başardığım birkaç düzeltme yazısı açık söylüyorum ya tehditle ya da torpille olmuştu. Cezaevinden yolladıklarımı ise hiçbir gazete yayınlamadı.
Sizin gazeteniz hariç. Sizin gazete “düzeltir özür dileriz “diye tamamlamıştı. Kendi kendime düşünmüştüm ben gazeteci olsaydım yayınlar mıydım diye. “Evet, yayınlarım” demiştim. Ancak kişisel komplekslerimden dolayı özür dilemeyeceğimi kendi kendime söylemiştim.
Daha sonra sizin gazetenizin düzenli olarak okuyucusu oldum. Kendi kendime düşmanlarsa bile onurlu düşmanlar demiştim. Ve yaşanan bazı gelişmelerden sonra sizin gazetenizin var olmasına inancım daha da arttı. Tabi ki yapabileceğim tek şey düzenli okuyucunuz olmak.
Bir düzeltme yapmam gerekirse sizin haricinizde bir de Fatih ALTAYLI düzeltme yazımı yayınlamıştı.
En son yazdıklarımdan aldığım cesaretle şunu söylemek isterim bu en son yaptığınız gibi bazı haberler olayın çözümünden çok çözümsüzlüğüne hizmet eder.
Dediklerimin doğruluğunu teyit etmek için o yıllara ait olan arşivde birkaç gün çalışma yapmanız yeterlidir.
Birde şunu söylemek isterim cinayetlerin o bölgelerde bulunmasının sebebi büyük İllerin bölgelerinde yapılacak faili meçhullere sıcak bakmamalarıydı.
Bu yüzden imkânları daha kısıtlı olan Jandarma’nın bölgesine cesetler atılırdı. Bu da gizli bir bilgi değildir. Birçok kişi bunu da bilir.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Sedat PEKER
Similar topics
» Zaman gazetesine yalanlama
» TARAF yazarının 'dinsiz' yazısı
» Ergenekon Destanı "Taraf'ı "rahatsız eti
» “Irak’ta kaybeden tek taraf Türkmenler. oldu
» SBS SORULARI VE CEVAP ANAHTARI
» TARAF yazarının 'dinsiz' yazısı
» Ergenekon Destanı "Taraf'ı "rahatsız eti
» “Irak’ta kaybeden tek taraf Türkmenler. oldu
» SBS SORULARI VE CEVAP ANAHTARI
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz