Denktaş'ı Zaten Öldürmüşlerdi
1 sayfadaki 1 sayfası
Denktaş'ı Zaten Öldürmüşlerdi
Talat: Çünkü o insan orda o orda olduğu sürece, resmin ortasında, bence kimse bize rağbet etmez.
Erdoğan: Mehmet Ali Bey, ben size bir şey söyleyeyim mi? Artık o bitmiştir. Yani şu anda o artık muhatap olmaktan bile çıkmıştır.
Talat: Evet.. Yani onu şey.. kaale almayacağız. Başka çaresi yok.
Erdoğan: Tabi canım yaa.. Yani hayır yani, sizin onu şey yapmaya, söylemenize bile gerek kalmıyor artık. Dünyada o bütün itibar kaybına girdi. Nerede, Burgenstock’ta bir defa… Bitti o…
--------------------------------------------------------
Sayın Denktaş ve Kıbrıs ile ilgili çok özel anılarımız var. Önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşmayı düşünüyor, Denktaş’a Allah’tan rahmet diliyor ve onu, 1974 Kıbrıs çıkarmasında ve öncesinde şehit olan kahraman vatan evlatlarına emanet ediyorum. Mekanı cennet olsun…
Denktaş’ı yaşarken zaten öldürmüşlerdi. Onun arkasından çevrilen dolaplar, onun bir ömür süren mücadelesini karalamaya çalışan devlet ve siyaset adamı müsveddeleri, kendisine Türkiye’de bir araba, birkaç koruma dahi tahsis etmeyenler şimdi utanıyorlar mı acaba?.. Ne gezer !...
Sizlere, hiç yorum yapmadan 24 Nisan 2004 “Annan Planı” Referandumundan hemen sonra Başbakan Erdoğan ve dönemin KKTC Başbakanı M. Ali Talat arasında geçen ve bu güne kadar yalanlanmayan bir konuşmayı aynen yazıyorum;
RTE: Şimdi işte Aralık 2004’e kadar biraz sabırlı gitmemiz lazım.
MAT: Doğru, doğru. RTE: Yani o şeyi mesela, devlet mevlet işini biz hiç dile getirmeyelim.Başkaları getirsin dile…
MAT: Neyi,neyi,neyi ?
RTE: Yani “iki devlet olarak tanımamız lazım”, şudur budura, bunu.
MAT: Ha… O çok zor, yani elde edilemeyecek şeyleri şimdi atmamak lazım.
RTE: Hiç dile getirmeye gerek yok.
MAT: Evet,evet,evet…
RTE: Şey noktasında da bence 1 numara(Denktaş) ile fazla dalaşma.
MAT: Kiminle? RTE: Yani 1 numarayla, 1 numarayla.
MAT: Haa Yok şimdi bakın
RTE: İlkeyi, ilkeyi koyuyorsun ortaya, ya bak şimdi bana sordular bu akşam, ben şunu söyledim
MAT:Dinledim, dinledim, dinledim.
RTE: Ha dinledin değil mi yani bir şeyi savundu
MAT: Ama, ama, ama bakın şimdi size bir şey söyleyeyim
RTE:Halk da %65 ile karşısına dikildi. Olay budur.
MAT: Şimdi benim bütün maksadım şu. Bir kere Denktaş’la bu yeni diplomatik atak sürecini sürdüremeyiz.
RTE: Zaten o artık
MAT:Çünkü o insan orda o orda olduğu sürece, resmin ortasında, bence kimse bize rağbet etmez.
RTE: Mehmet Ali Bey, ben size bir şey söyleyeyim mi? Artık o bitmiştir.
MAT:İşte onu diyorum, ben de onu söylüyorum.
RTE:Yani onun. Ama artık onu sizin söylemenize gerek yok artık. Yani şu anda o artık muhatap olmaktan bile çıkmıştır.
MAT:Evet.. Yani onu şey.. kaale almayacağız. Başka çaresi yok,
RTE: Tabi canım yaa.. Yani hayır yani, sizin onu şey yapmaya, söylemenize bile gerek kalmıyor artık. Dünyada o bütün itibar kaybına girdi. Nerede, Burgenstock’ta bir defa… Bitti o…
Başbakan Erdoğan, bu sabah bir başsağlığı mesajı yayınladı;
“Denktaş’ın idealleri ebediyen yaşayacaktır…”
Kıbrıs dolaylarından bir ses duydum; “Hadi lennn…”
YALAKALIK- YAĞCILIK
Hafta sonu ciddi konularla içinizi karartmak istemediğimden, hiç olmazsa biraz tebessüm ettirecek bir şeyler yazmak istedim.
Öncelikle şunun iyi bilinmesini isterim; Bu yazıda anlatılan fıkra ve görüşlerin, ismi geçen iki kişi ile uzaktan-yakından ilgisi yoktur. Kim ki aksini düşünür, fıkradakinden beter olsun, inşallah…
Karadeniz yöremizde söylenen bir söz vardır; “Ey gidi dağ adamı, semirtir yağ adamı”
Yalakalık-yağcılık bir sanat dalıdır. Bazı insan istese de yalaka olamaz. Bunun için, suratın kösele gibi olması, utanma duygusunun olmaması, çok kıvrak bir bel ve dönme dolap gibi fikir değiştirebilme yeteneği ve rüzgar gülü gibi her yöne dönebilecek bir karakter yapısı şarttır. Bilinen fıkradır; “Eskiden Kral’ın biri patlıcanı çok severmiş. Kral patlıcandan her bahsettiğinde, yalakası iç geçirir ve Kralı tasdik edermiş. Kral; ‘Günde üç öğün patlıcan yerim, dese yalakası ben ömür boyu yerim’ dermiş. Gün gelip Kral, patlıcandan bıkınca patlıcanı kötülemeye başlamış. Yalakası aşağı kalır mı? ‘Aslında tüm patlıcan yemeklerini yasaklamak lazım’ deyivermiş. Kralın yanındakilerden biri dayanamayıp, ‘yahu daha dün patlıcan’ı methediyordun şimdi kötülüyorsun, ne biçim adamsın sen’ deyince, yalak cevap vermiş; Ben patlıcan’ın değil, Kralın yalakasıyım…”
ÇOK KOMİKSİN ADAŞ TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, bir “Anayasa Platformu” oluşturup, yeni Anayasa yapma işine soyundu. Böylesine ciddi bir işe “soyunarak” başladığı için, inşallah bu karda-kışta üşütüp, hasta olmaz.
Toplantının başında konuşan Hisarcıklıoğlu, yanına terzisini de alarak; “Bu elbise bize dar geliyor, dar gelen elbiseyi değiştirmeliyiz, bu milletin idealleri artık mevcut kalıba sığmıyor” diye gayet akademik ve hukuki bir açıklama yaptı… Çalışma yöntemlerini ise; “60 bin mesaj gönderdik, 3 bin mesaj geri aldık (cevap veren oranı %5), 300 kişi davet ettik” (davet ettikleri kişi oranı %0.5) Burada birbirimizin gözünün içine bakarak meselelerimizi konuşacağız. Bu süreçte Türkiye konuşacak, çalışacak ve halkın anayasası doğacak” dedi.
Başkana hayırlı doğumlar dileyip, aklımıza takılan soruları kendisine yöneltelim; *Sayın Başkan, sizin ve benim çok iyi bildiğim gibi siz, Başbakan Erdoğan’dan, Allahtan korkar gibi korkarsınız. Eğer korkmuyorsanız ve ben yanılıyorsam, lütfen “ben Tayyip Bey’den korkmam” diye bir açıklama yapın, ben de sizden özür dileyeyim. Başbakan Erdoğan’ın istediğinin aksine bir öneri getirip, savunabilecek misiniz?... *Anayasamızın ilk dört maddesi, Cumhuriyetimizin ve Türk Devletinin temelini oluşturur. Başbakan Erdoğan’ın, ilk dört maddede yapmak isteyeceği değişikliklere karşı koyma gücünüz var mı? *Sayenizde doğacak olan halkın anayasasına, Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının sınırlandırılması konusunu koyacak mısınız?
Değerli Başkan; İşiniz oldukça zor. Fakat sizin bu zor görevin üstesinden geleceğinize eminiz. Siz ki, sizi TOBB Yönetim Kuruluna alan Fuat Miras’ı bir vücut çalımıyla devirip yerine geçtiniz ve TOBB’da darbeyle başkan olan ilk kişi oldunuz. Sizin için bu anayasa doğurtma işi çocuk oyuncağı. Bütün yapacağınız iş, devamlı olarak Başbakan’ın gözünün içine bakmak ve leb demeden leblebiyi anlayabilmektir. Haydi başarılar ayağınız göl, başınız pınar, anayasanız gürbüz ve sağlıklı olsun…
AYI DEYİP GEÇMEYİN Uzmanlar ve onlarla aynı çevrelerde yaşayanlar, boz ayıların insanlarla olan pek çok benzerliklerini belirlemişlerdir. *Boz ayılar insanlar gibi ayağa kalkabilirler. *İnsanlar gibi tabanlarına basarak yürüyebilirler. * Boz ayılar yavrularını insanlar gibi tutarak, kucaklayarak emzirirler. *Boz Ayılar da insanlar gibi et- bal yerler.
Bunca benzerlikten sonra, ne de olsa “Ayı” oldukları için “Yemek” konusunda insanlardan ayrıldıkları noktalar da vardır; *Boz Ayılar, asla rüşvet yemezler. *Haksız ve sebepsiz yere zenginleşip, kul hakkı yemezler. *Suçsuz insanları tutuklatıp, ölümlerine sebep olmazlar. Yaaa, ayı deyip geçmeyin, ne ayılar bilirim yüzlerce insana bedel- ne insanlar bilirim, boz ayının tırnağı olamazlar…
İKİ ÇELİK’TEN BİRİ AKP’nin iki tane Çelik’i var. Hangisi daha sert belli değil. İkisi de Başbakan Erdoğan’ın yakınındalar ama, kabineden uzak tutuluyorlar. Şişman Çelik, daha önce çeşitli bakanlıklarda bulundu ama, kendisinin ve kardeşinin hakkında çıkan dedikodular sebebiyle, Erdoğan tarafından Bakanlar Kurulundan çıkarıldı. Bu da yetmezmiş gibi, seçim bölgesi değiştirilerek Van’dan, Gaziantep’e gönderildi. O şimdi Gaziantep Milletvekili…
Hüseyin Çelik, Türk Siyaset sahnesine, Başbakan Erdoğan’ın yeni ekonomi danışmanları Tansu-Özer Çiller çiftinin armağanıdır. Doğruyol Partisinden milletvekili yapılmış, sonra da AKP’ye geçmiştir. Beyaz çoraplarına ismini işletmekle ve devletin yaptırdığı okullara adının verilmesinden mutlu olması ile tanınır. Bir de, Başbakan Erdoğan söylemek istemediği lafları söylemek gibi görevi vardır.
Hüseyin Çelik, hukukçu olmamasına rağmen, İlker Başbuğ’un Anayasa Mahkemesinde değil, Özel Yetkili Mahkemelerde yargılanması konusunda “hüküm” verdi. Sincan’da yürüyen tanklardan bahsetti, hepsinin hesabını soracaklarını söyledi. “Cemaatçi-Demokrat”(!) türünün ilginç örneklerinden olan Çelik, bunlardan bahsetti ama, Sincan’da zamanın İran Büyükelçisinin de katılımıyla, yeşil bayraklarla şeriat düzeni istendiğinden ve İran Büyükelçisinin ülkeden çıkarıldığını söylemedi… İşin ilginç yanı ise 13 yıldır TBMM’de bulunan Çelik, bu kadar yıldır sustu, şimdi ne oldu da Sincan’dan ve 28 Şubattan konuşmaya başladı? İslam Cumhuriyetine- Şeriat düzenine iyice yaklaştığımızı mı hayal ediyor, yoksa 19 Mayıs törenlerini iptal eden Eğitim Bakanı ile mi yarışıyor ?...
Kaynak: Rıfat Serdaroğlu - Egedesonsöz
Erdoğan: Mehmet Ali Bey, ben size bir şey söyleyeyim mi? Artık o bitmiştir. Yani şu anda o artık muhatap olmaktan bile çıkmıştır.
Talat: Evet.. Yani onu şey.. kaale almayacağız. Başka çaresi yok.
Erdoğan: Tabi canım yaa.. Yani hayır yani, sizin onu şey yapmaya, söylemenize bile gerek kalmıyor artık. Dünyada o bütün itibar kaybına girdi. Nerede, Burgenstock’ta bir defa… Bitti o…
--------------------------------------------------------
Sayın Denktaş ve Kıbrıs ile ilgili çok özel anılarımız var. Önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşmayı düşünüyor, Denktaş’a Allah’tan rahmet diliyor ve onu, 1974 Kıbrıs çıkarmasında ve öncesinde şehit olan kahraman vatan evlatlarına emanet ediyorum. Mekanı cennet olsun…
Denktaş’ı yaşarken zaten öldürmüşlerdi. Onun arkasından çevrilen dolaplar, onun bir ömür süren mücadelesini karalamaya çalışan devlet ve siyaset adamı müsveddeleri, kendisine Türkiye’de bir araba, birkaç koruma dahi tahsis etmeyenler şimdi utanıyorlar mı acaba?.. Ne gezer !...
Sizlere, hiç yorum yapmadan 24 Nisan 2004 “Annan Planı” Referandumundan hemen sonra Başbakan Erdoğan ve dönemin KKTC Başbakanı M. Ali Talat arasında geçen ve bu güne kadar yalanlanmayan bir konuşmayı aynen yazıyorum;
RTE: Şimdi işte Aralık 2004’e kadar biraz sabırlı gitmemiz lazım.
MAT: Doğru, doğru. RTE: Yani o şeyi mesela, devlet mevlet işini biz hiç dile getirmeyelim.Başkaları getirsin dile…
MAT: Neyi,neyi,neyi ?
RTE: Yani “iki devlet olarak tanımamız lazım”, şudur budura, bunu.
MAT: Ha… O çok zor, yani elde edilemeyecek şeyleri şimdi atmamak lazım.
RTE: Hiç dile getirmeye gerek yok.
MAT: Evet,evet,evet…
RTE: Şey noktasında da bence 1 numara(Denktaş) ile fazla dalaşma.
MAT: Kiminle? RTE: Yani 1 numarayla, 1 numarayla.
MAT: Haa Yok şimdi bakın
RTE: İlkeyi, ilkeyi koyuyorsun ortaya, ya bak şimdi bana sordular bu akşam, ben şunu söyledim
MAT:Dinledim, dinledim, dinledim.
RTE: Ha dinledin değil mi yani bir şeyi savundu
MAT: Ama, ama, ama bakın şimdi size bir şey söyleyeyim
RTE:Halk da %65 ile karşısına dikildi. Olay budur.
MAT: Şimdi benim bütün maksadım şu. Bir kere Denktaş’la bu yeni diplomatik atak sürecini sürdüremeyiz.
RTE: Zaten o artık
MAT:Çünkü o insan orda o orda olduğu sürece, resmin ortasında, bence kimse bize rağbet etmez.
RTE: Mehmet Ali Bey, ben size bir şey söyleyeyim mi? Artık o bitmiştir.
MAT:İşte onu diyorum, ben de onu söylüyorum.
RTE:Yani onun. Ama artık onu sizin söylemenize gerek yok artık. Yani şu anda o artık muhatap olmaktan bile çıkmıştır.
MAT:Evet.. Yani onu şey.. kaale almayacağız. Başka çaresi yok,
RTE: Tabi canım yaa.. Yani hayır yani, sizin onu şey yapmaya, söylemenize bile gerek kalmıyor artık. Dünyada o bütün itibar kaybına girdi. Nerede, Burgenstock’ta bir defa… Bitti o…
Başbakan Erdoğan, bu sabah bir başsağlığı mesajı yayınladı;
“Denktaş’ın idealleri ebediyen yaşayacaktır…”
Kıbrıs dolaylarından bir ses duydum; “Hadi lennn…”
YALAKALIK- YAĞCILIK
Hafta sonu ciddi konularla içinizi karartmak istemediğimden, hiç olmazsa biraz tebessüm ettirecek bir şeyler yazmak istedim.
Öncelikle şunun iyi bilinmesini isterim; Bu yazıda anlatılan fıkra ve görüşlerin, ismi geçen iki kişi ile uzaktan-yakından ilgisi yoktur. Kim ki aksini düşünür, fıkradakinden beter olsun, inşallah…
Karadeniz yöremizde söylenen bir söz vardır; “Ey gidi dağ adamı, semirtir yağ adamı”
Yalakalık-yağcılık bir sanat dalıdır. Bazı insan istese de yalaka olamaz. Bunun için, suratın kösele gibi olması, utanma duygusunun olmaması, çok kıvrak bir bel ve dönme dolap gibi fikir değiştirebilme yeteneği ve rüzgar gülü gibi her yöne dönebilecek bir karakter yapısı şarttır. Bilinen fıkradır; “Eskiden Kral’ın biri patlıcanı çok severmiş. Kral patlıcandan her bahsettiğinde, yalakası iç geçirir ve Kralı tasdik edermiş. Kral; ‘Günde üç öğün patlıcan yerim, dese yalakası ben ömür boyu yerim’ dermiş. Gün gelip Kral, patlıcandan bıkınca patlıcanı kötülemeye başlamış. Yalakası aşağı kalır mı? ‘Aslında tüm patlıcan yemeklerini yasaklamak lazım’ deyivermiş. Kralın yanındakilerden biri dayanamayıp, ‘yahu daha dün patlıcan’ı methediyordun şimdi kötülüyorsun, ne biçim adamsın sen’ deyince, yalak cevap vermiş; Ben patlıcan’ın değil, Kralın yalakasıyım…”
ÇOK KOMİKSİN ADAŞ TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, bir “Anayasa Platformu” oluşturup, yeni Anayasa yapma işine soyundu. Böylesine ciddi bir işe “soyunarak” başladığı için, inşallah bu karda-kışta üşütüp, hasta olmaz.
Toplantının başında konuşan Hisarcıklıoğlu, yanına terzisini de alarak; “Bu elbise bize dar geliyor, dar gelen elbiseyi değiştirmeliyiz, bu milletin idealleri artık mevcut kalıba sığmıyor” diye gayet akademik ve hukuki bir açıklama yaptı… Çalışma yöntemlerini ise; “60 bin mesaj gönderdik, 3 bin mesaj geri aldık (cevap veren oranı %5), 300 kişi davet ettik” (davet ettikleri kişi oranı %0.5) Burada birbirimizin gözünün içine bakarak meselelerimizi konuşacağız. Bu süreçte Türkiye konuşacak, çalışacak ve halkın anayasası doğacak” dedi.
Başkana hayırlı doğumlar dileyip, aklımıza takılan soruları kendisine yöneltelim; *Sayın Başkan, sizin ve benim çok iyi bildiğim gibi siz, Başbakan Erdoğan’dan, Allahtan korkar gibi korkarsınız. Eğer korkmuyorsanız ve ben yanılıyorsam, lütfen “ben Tayyip Bey’den korkmam” diye bir açıklama yapın, ben de sizden özür dileyeyim. Başbakan Erdoğan’ın istediğinin aksine bir öneri getirip, savunabilecek misiniz?... *Anayasamızın ilk dört maddesi, Cumhuriyetimizin ve Türk Devletinin temelini oluşturur. Başbakan Erdoğan’ın, ilk dört maddede yapmak isteyeceği değişikliklere karşı koyma gücünüz var mı? *Sayenizde doğacak olan halkın anayasasına, Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının sınırlandırılması konusunu koyacak mısınız?
Değerli Başkan; İşiniz oldukça zor. Fakat sizin bu zor görevin üstesinden geleceğinize eminiz. Siz ki, sizi TOBB Yönetim Kuruluna alan Fuat Miras’ı bir vücut çalımıyla devirip yerine geçtiniz ve TOBB’da darbeyle başkan olan ilk kişi oldunuz. Sizin için bu anayasa doğurtma işi çocuk oyuncağı. Bütün yapacağınız iş, devamlı olarak Başbakan’ın gözünün içine bakmak ve leb demeden leblebiyi anlayabilmektir. Haydi başarılar ayağınız göl, başınız pınar, anayasanız gürbüz ve sağlıklı olsun…
AYI DEYİP GEÇMEYİN Uzmanlar ve onlarla aynı çevrelerde yaşayanlar, boz ayıların insanlarla olan pek çok benzerliklerini belirlemişlerdir. *Boz ayılar insanlar gibi ayağa kalkabilirler. *İnsanlar gibi tabanlarına basarak yürüyebilirler. * Boz ayılar yavrularını insanlar gibi tutarak, kucaklayarak emzirirler. *Boz Ayılar da insanlar gibi et- bal yerler.
Bunca benzerlikten sonra, ne de olsa “Ayı” oldukları için “Yemek” konusunda insanlardan ayrıldıkları noktalar da vardır; *Boz Ayılar, asla rüşvet yemezler. *Haksız ve sebepsiz yere zenginleşip, kul hakkı yemezler. *Suçsuz insanları tutuklatıp, ölümlerine sebep olmazlar. Yaaa, ayı deyip geçmeyin, ne ayılar bilirim yüzlerce insana bedel- ne insanlar bilirim, boz ayının tırnağı olamazlar…
İKİ ÇELİK’TEN BİRİ AKP’nin iki tane Çelik’i var. Hangisi daha sert belli değil. İkisi de Başbakan Erdoğan’ın yakınındalar ama, kabineden uzak tutuluyorlar. Şişman Çelik, daha önce çeşitli bakanlıklarda bulundu ama, kendisinin ve kardeşinin hakkında çıkan dedikodular sebebiyle, Erdoğan tarafından Bakanlar Kurulundan çıkarıldı. Bu da yetmezmiş gibi, seçim bölgesi değiştirilerek Van’dan, Gaziantep’e gönderildi. O şimdi Gaziantep Milletvekili…
Hüseyin Çelik, Türk Siyaset sahnesine, Başbakan Erdoğan’ın yeni ekonomi danışmanları Tansu-Özer Çiller çiftinin armağanıdır. Doğruyol Partisinden milletvekili yapılmış, sonra da AKP’ye geçmiştir. Beyaz çoraplarına ismini işletmekle ve devletin yaptırdığı okullara adının verilmesinden mutlu olması ile tanınır. Bir de, Başbakan Erdoğan söylemek istemediği lafları söylemek gibi görevi vardır.
Hüseyin Çelik, hukukçu olmamasına rağmen, İlker Başbuğ’un Anayasa Mahkemesinde değil, Özel Yetkili Mahkemelerde yargılanması konusunda “hüküm” verdi. Sincan’da yürüyen tanklardan bahsetti, hepsinin hesabını soracaklarını söyledi. “Cemaatçi-Demokrat”(!) türünün ilginç örneklerinden olan Çelik, bunlardan bahsetti ama, Sincan’da zamanın İran Büyükelçisinin de katılımıyla, yeşil bayraklarla şeriat düzeni istendiğinden ve İran Büyükelçisinin ülkeden çıkarıldığını söylemedi… İşin ilginç yanı ise 13 yıldır TBMM’de bulunan Çelik, bu kadar yıldır sustu, şimdi ne oldu da Sincan’dan ve 28 Şubattan konuşmaya başladı? İslam Cumhuriyetine- Şeriat düzenine iyice yaklaştığımızı mı hayal ediyor, yoksa 19 Mayıs törenlerini iptal eden Eğitim Bakanı ile mi yarışıyor ?...
Kaynak: Rıfat Serdaroğlu - Egedesonsöz
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz