Hocalı için... Karabağ için... Vatan için Taksim’e...
1 sayfadaki 1 sayfası
Hocalı için... Karabağ için... Vatan için Taksim’e...
25-26 Şubat 1992’den bu yana geçen koskoca bir 20 yıl...
Evi-barkı 3 milyon Ermeni’nin elinde oyuncak olmuş, onuru ayaklar altına alınmış, başı öne eğilmiş, namusum dediği vatanı işgal edilmiş 300 milyonluk koskoca bir millet...
Yani “biz...”
Terörle, ekonomiyle, sağlıkla, enerjiyle, eğitimle, medyayla, siyasi kısır çekişmelerle, sen ben davasıyla, cambaza bak kurnazlığıyla yıllardır avutulan ve uyutulan “biz...”
Binlerce şehit... Binlerce yaralı... Binlerce öksüz-yetim... Bir milyona yakın evini-barkını-yurdunu kaybetmiş “göçgün...”
Ve, seyreden “biz”
Rusya-İngiltere anlaşır ölen Türk... Rusya-İran anlaşır ölen Türk... Ermeni-Rus-Fransız-Amerikan-Yunan anlaşır da, hep canını kaybeden, malını kaybeden, yurdunu kaybeden, ölen hep Türk... Hep Türk... Hep “biz...”
Tebaa-ı Sabıka, işgalci, katil ermeni öz yurdumuzda 20 yıldır şehitlerimizin üstünde tef çalar-oynar, yurdumuza gelir kapılarda çiçeklerle karşılanır top bile oynar ama biz “dostluk ve barış (!) adına” statlarımıza Ayyıldızlı Azerbaycan Bayrağımız girmesin diye emir veririz(!).
Çifte standartın adresi, adı batası “Batı” ne der diye el-aleme karşı “öz gardaşımızı” kırar adını “diplomasi” koyarız.
Bunları yazmayız, yazamayız... Konuşmayız, konuşamayız bile... Bu durumlarda “cambaza” bakmaya devam etmek, “üç maymunu oynamak” daha rahattır ne de olsa! Barış, demokrasi. Özgürlük yalanlarıyla kafamızı kuma gömüp felekten rol çalarak avunmak, şirin görünmek varken kim bunlarla uğraşmak ister ki zaten?
Biz durumu kabullenip (bizden istendiği ve beklendiği gibi) sesimizi keselim... Adalarımızda katil besleyelim, meclisimizde gözümüzün içine baka baka her şeyimize küfredenlere kin bile beslemeyelim!
Biz Çanakkale’yi, Dumlupınar’ı unutalım gitsin... 19 Mayıs gereksiz, 30 Ağustos önemsiz, Andımız ve Gençliğe Hitabe lüzumsuz, Bursa Nutku zaten yok ve hatta vatanımızda savaş bile olmamış diyelim gitsin!
Sırada Ayyıldız’lı al bayrağımız varmış, İstiklâlimiz ve sembolü İstiklâl Marşımız tehlikedeymiş!
Boş verelim!
Tescilli darbeciler resim yapmaya devam etsin, biz atanmış bir meclisten içinde adımız bile geçmeyen “çağa uygun ve modern” anayasa bekleyelim!!!
Habur’da yaşanan rezaleti unutalım, Oslo Görüşmelerini duymamış olalım, Uludere’yi görmezden gelelim, kaçakçıya gösterilen özeni ve şefkati şehitlerimize göstermeye gerek dahi görmeyelim olsun-bitsin!
Enerji üretmeyelim, dünya çapında saygın markalarımız olmasın, ha bire tüketelim, deliler gibi borçlanalım-borçlandırılalım, çocuklarımız okula gitsin de ne okursa okusun, sağlığımız Allah’a emanet... Halimize çok şükür!!!
Yazık...
Allah rızası için birisi çıksın, bunlar şaka desin...
Evliyalar, enbiyalar aşkına birisi bunlar rüya desin...
Pirler, veliler ses versin; birisi bunlar yalan desin, düş desin...
Yada sabi sübyan bebekler, öksüzler, yetimler, şehitler aşkına bu mahalleden biri çıksın bu gidişe yeter desin, “dur” desin...
Ayıp...
Adımızdan, şanımızdan, tarihimizden, binlerce yıllık devlet geleneğimizden, şehitlerimizden, gazilerimizden, 300 milyon nüfusla 3 milyon soysuza esir düşen vatanımızdan utanmıyorsak; arada bir aynaya baktıkça boyumuzdan-posumuzdan utanalım...
Ben bayrağımı alıp, 26 Şubat Pazar günü saat 13:00’de bu büyük utancımı tekrar hatırlamak için, kendimle yüzleşmek için, Hocalı için, Karabağ için, Vatan için Taksim’de olacağım.
Hiçbir şey yapamazsam avazım çıktığı kadar haykıracağım: “İki devlet, bir millet. İşgalci, katil Ermeni’ye lanet.”
Unutmayacağım, unutturmayacağım ve ilk fırsatta “gereğini de” yapacağım.
Söz.
Aslı KILIÇ DEMİRCAN
Evi-barkı 3 milyon Ermeni’nin elinde oyuncak olmuş, onuru ayaklar altına alınmış, başı öne eğilmiş, namusum dediği vatanı işgal edilmiş 300 milyonluk koskoca bir millet...
Yani “biz...”
Terörle, ekonomiyle, sağlıkla, enerjiyle, eğitimle, medyayla, siyasi kısır çekişmelerle, sen ben davasıyla, cambaza bak kurnazlığıyla yıllardır avutulan ve uyutulan “biz...”
Binlerce şehit... Binlerce yaralı... Binlerce öksüz-yetim... Bir milyona yakın evini-barkını-yurdunu kaybetmiş “göçgün...”
Ve, seyreden “biz”
Rusya-İngiltere anlaşır ölen Türk... Rusya-İran anlaşır ölen Türk... Ermeni-Rus-Fransız-Amerikan-Yunan anlaşır da, hep canını kaybeden, malını kaybeden, yurdunu kaybeden, ölen hep Türk... Hep Türk... Hep “biz...”
Tebaa-ı Sabıka, işgalci, katil ermeni öz yurdumuzda 20 yıldır şehitlerimizin üstünde tef çalar-oynar, yurdumuza gelir kapılarda çiçeklerle karşılanır top bile oynar ama biz “dostluk ve barış (!) adına” statlarımıza Ayyıldızlı Azerbaycan Bayrağımız girmesin diye emir veririz(!).
Çifte standartın adresi, adı batası “Batı” ne der diye el-aleme karşı “öz gardaşımızı” kırar adını “diplomasi” koyarız.
Bunları yazmayız, yazamayız... Konuşmayız, konuşamayız bile... Bu durumlarda “cambaza” bakmaya devam etmek, “üç maymunu oynamak” daha rahattır ne de olsa! Barış, demokrasi. Özgürlük yalanlarıyla kafamızı kuma gömüp felekten rol çalarak avunmak, şirin görünmek varken kim bunlarla uğraşmak ister ki zaten?
Biz durumu kabullenip (bizden istendiği ve beklendiği gibi) sesimizi keselim... Adalarımızda katil besleyelim, meclisimizde gözümüzün içine baka baka her şeyimize küfredenlere kin bile beslemeyelim!
Biz Çanakkale’yi, Dumlupınar’ı unutalım gitsin... 19 Mayıs gereksiz, 30 Ağustos önemsiz, Andımız ve Gençliğe Hitabe lüzumsuz, Bursa Nutku zaten yok ve hatta vatanımızda savaş bile olmamış diyelim gitsin!
Sırada Ayyıldız’lı al bayrağımız varmış, İstiklâlimiz ve sembolü İstiklâl Marşımız tehlikedeymiş!
Boş verelim!
Tescilli darbeciler resim yapmaya devam etsin, biz atanmış bir meclisten içinde adımız bile geçmeyen “çağa uygun ve modern” anayasa bekleyelim!!!
Habur’da yaşanan rezaleti unutalım, Oslo Görüşmelerini duymamış olalım, Uludere’yi görmezden gelelim, kaçakçıya gösterilen özeni ve şefkati şehitlerimize göstermeye gerek dahi görmeyelim olsun-bitsin!
Enerji üretmeyelim, dünya çapında saygın markalarımız olmasın, ha bire tüketelim, deliler gibi borçlanalım-borçlandırılalım, çocuklarımız okula gitsin de ne okursa okusun, sağlığımız Allah’a emanet... Halimize çok şükür!!!
Yazık...
Allah rızası için birisi çıksın, bunlar şaka desin...
Evliyalar, enbiyalar aşkına birisi bunlar rüya desin...
Pirler, veliler ses versin; birisi bunlar yalan desin, düş desin...
Yada sabi sübyan bebekler, öksüzler, yetimler, şehitler aşkına bu mahalleden biri çıksın bu gidişe yeter desin, “dur” desin...
Ayıp...
Adımızdan, şanımızdan, tarihimizden, binlerce yıllık devlet geleneğimizden, şehitlerimizden, gazilerimizden, 300 milyon nüfusla 3 milyon soysuza esir düşen vatanımızdan utanmıyorsak; arada bir aynaya baktıkça boyumuzdan-posumuzdan utanalım...
Ben bayrağımı alıp, 26 Şubat Pazar günü saat 13:00’de bu büyük utancımı tekrar hatırlamak için, kendimle yüzleşmek için, Hocalı için, Karabağ için, Vatan için Taksim’de olacağım.
Hiçbir şey yapamazsam avazım çıktığı kadar haykıracağım: “İki devlet, bir millet. İşgalci, katil Ermeni’ye lanet.”
Unutmayacağım, unutturmayacağım ve ilk fırsatta “gereğini de” yapacağım.
Söz.
Aslı KILIÇ DEMİRCAN
Similar topics
» Hocalı için... Karabağ için... Vatan için Taksim’e...
» Seçim için DHKP-C, dış politika rezaleti için ASALA...
» İLHAM ALİYEV: KARABAĞ İÇİN SAVAŞ HAKKIMIZ!
» Başbakan vatan topraklarını satmak için kılıf hazırlıyor!..
» Vatan olmaz ise ezan sesi nasıl yükselecek, uyanın artık, önce vatan
» Seçim için DHKP-C, dış politika rezaleti için ASALA...
» İLHAM ALİYEV: KARABAĞ İÇİN SAVAŞ HAKKIMIZ!
» Başbakan vatan topraklarını satmak için kılıf hazırlıyor!..
» Vatan olmaz ise ezan sesi nasıl yükselecek, uyanın artık, önce vatan
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz