islam diyerek iş çevirenlerin oyununa gelmek yobazlıktır
3 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
islam diyerek iş çevirenlerin oyununa gelmek yobazlıktır
islam diyerek iş çevirenlerin oyununa gelmek yobazlıktır. Eğitim kesinlikle şart.Biz daha abd güdümlü din tacirleri tarafından Uyutulmaktayız bunu abd,ab,içimizdeki şerefsizlere bilinçli yaptırmakta..
Kendilerine Han Hamam yoksula Din İman
Vatan, tam bağımsızlık kavramı, anti-emperyalist duruş onlarda yoktur. Kul, ümmet anlayışı egemendir dünyalarına. Kölelik bilinci beyinlerinin derinliklerine işlemiştir.
Bu nedenle ülkemiz Kürdistan, Ermenistan diye eyaletlere de bölünse; ordu güç yitirip görevini yapamaz bir konuma düşse, ABD Türkiye’yi teslim alsa dönüp bakmazlar. Bu konular onların ilgi alanlarının dışındadır. Onların tek ilgilendikleri konu alıp satmak, servetine servet katmaktır.
Din alırlar, gericilik satarlar, ümmetçilik satarlar, tarikatçılık satarlar. Din alırlar, kölelik satarlar… Vatan alırlar, emperyalistlere bölücülere devrederler… Nerede bir çıkar – kâr, yani para kokusu sezerlerse, balıklama üzerine atlarlar. Parmaklarını, bileklerini milyarlık yüzüklerle, saatlerle doldururlar.
Soruyorum şimdi:
Hile hurda yapıp, yalan söyleyerek insanları kandıran, kul hakkı yiyen, komşusu açken kendisi tok yatan, ülkesi perişan, sefil, işsiz iken yedi sülalesinin geleceğini garanti altına alıp, zevk ve sefa içerisinde ömür süren bir kimse, bir ay değil, oniki ay oruç tutsa, günde beş değil, on kez yatıp kalksa, bir yılda en az on kez hacca gitse dinin gereklerini yerine getirmiş sayılır mı?
İnanın bunlar, cennette tuba ağacı, Kevser suyu, bağlar, bahçeler, huriler, melekler, olmasa Allah için ibadet de yapmazlar.
Bu dünyayı parselleyenler şimdiden, öteki dünyanın tapusunu da üstlerine geçirebilmek için kolları sıvamışlar, ellerinden geleni yapıyorlar. Bir yandan Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar, bir yandan “Allah’la toplumu…
10 yılda soygun düzeninin hukuksal alt yapısını oluşturarak, adaleti, yargıyı çıkarlarına hizmet eden bir kurum haline getirmiştir. “Hep bana, Rab bana” diye diye hukuku guguk yapmıştır. Yandaşları koruyup kollamış; eşi, dostu, yakınları servete boğmuştur. Türkiye’yi “Yağma Hasan”ın böreğine çevirmiştir.
Tüm Cumhuriyet tarihi boyunca AKP dönemindeki kadar hiçbir dönemde bakan, başbakan, cumhurbaşkanı çocuklarının ve damatlarının devlet olanaklarından yararlanarak, bu kadar zengin oldukları görülmemiştir.
Türkiye’nin hakları çiğnenmiş, ayaklar altına alınmıştır. İç ve dış sömürücüler, büyük bir açgözlülük ve hırsla ormanları, madenleri, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan etmişlerdir. Fabrikalar, kamu malları bir yıllık kârlarına elden çıkarılmıştır.
Deniz Feneri vurguncuları karşısında hukuk, işlevini yitirip kızağa çekilmiştir. Etkisizleştirilmiştir. Zekeriya Karaman’lar, Zahit Akman’lar yargılanamamaktadırlar. Hukukun eli kolu, gözleri bağlıdır bugün. Hukuk siyasallaşmıştır.
Ama burada yeri gelmişken bir noktayı belirleyelim: Elbette bu söylediklerimiz gerçekten inanan, özel ve meslek yaşamında dürüst, vatanına, ulusuna bağlı, ülkesinin tam bağımsızlığından yana olanlar için geçerli değildir. Bizim eleştiri oklarını yönelttiğimiz çevreler din ticareti yapanlar, din alıp satanlardır. Yoksa herkes inancında özgürdür. Herkes dilediği gibi ibadetini yapabilir. Din, Allahla kul arasında kalmalıdır. Bu işin başka bir çözümü yoktur.
Kendilerine Han Hamam yoksula Din İman
Vatan, tam bağımsızlık kavramı, anti-emperyalist duruş onlarda yoktur. Kul, ümmet anlayışı egemendir dünyalarına. Kölelik bilinci beyinlerinin derinliklerine işlemiştir.
Bu nedenle ülkemiz Kürdistan, Ermenistan diye eyaletlere de bölünse; ordu güç yitirip görevini yapamaz bir konuma düşse, ABD Türkiye’yi teslim alsa dönüp bakmazlar. Bu konular onların ilgi alanlarının dışındadır. Onların tek ilgilendikleri konu alıp satmak, servetine servet katmaktır.
Din alırlar, gericilik satarlar, ümmetçilik satarlar, tarikatçılık satarlar. Din alırlar, kölelik satarlar… Vatan alırlar, emperyalistlere bölücülere devrederler… Nerede bir çıkar – kâr, yani para kokusu sezerlerse, balıklama üzerine atlarlar. Parmaklarını, bileklerini milyarlık yüzüklerle, saatlerle doldururlar.
Soruyorum şimdi:
Hile hurda yapıp, yalan söyleyerek insanları kandıran, kul hakkı yiyen, komşusu açken kendisi tok yatan, ülkesi perişan, sefil, işsiz iken yedi sülalesinin geleceğini garanti altına alıp, zevk ve sefa içerisinde ömür süren bir kimse, bir ay değil, oniki ay oruç tutsa, günde beş değil, on kez yatıp kalksa, bir yılda en az on kez hacca gitse dinin gereklerini yerine getirmiş sayılır mı?
İnanın bunlar, cennette tuba ağacı, Kevser suyu, bağlar, bahçeler, huriler, melekler, olmasa Allah için ibadet de yapmazlar.
Bu dünyayı parselleyenler şimdiden, öteki dünyanın tapusunu da üstlerine geçirebilmek için kolları sıvamışlar, ellerinden geleni yapıyorlar. Bir yandan Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar, bir yandan “Allah’la toplumu…
10 yılda soygun düzeninin hukuksal alt yapısını oluşturarak, adaleti, yargıyı çıkarlarına hizmet eden bir kurum haline getirmiştir. “Hep bana, Rab bana” diye diye hukuku guguk yapmıştır. Yandaşları koruyup kollamış; eşi, dostu, yakınları servete boğmuştur. Türkiye’yi “Yağma Hasan”ın böreğine çevirmiştir.
Tüm Cumhuriyet tarihi boyunca AKP dönemindeki kadar hiçbir dönemde bakan, başbakan, cumhurbaşkanı çocuklarının ve damatlarının devlet olanaklarından yararlanarak, bu kadar zengin oldukları görülmemiştir.
Türkiye’nin hakları çiğnenmiş, ayaklar altına alınmıştır. İç ve dış sömürücüler, büyük bir açgözlülük ve hırsla ormanları, madenleri, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan etmişlerdir. Fabrikalar, kamu malları bir yıllık kârlarına elden çıkarılmıştır.
Deniz Feneri vurguncuları karşısında hukuk, işlevini yitirip kızağa çekilmiştir. Etkisizleştirilmiştir. Zekeriya Karaman’lar, Zahit Akman’lar yargılanamamaktadırlar. Hukukun eli kolu, gözleri bağlıdır bugün. Hukuk siyasallaşmıştır.
Ama burada yeri gelmişken bir noktayı belirleyelim: Elbette bu söylediklerimiz gerçekten inanan, özel ve meslek yaşamında dürüst, vatanına, ulusuna bağlı, ülkesinin tam bağımsızlığından yana olanlar için geçerli değildir. Bizim eleştiri oklarını yönelttiğimiz çevreler din ticareti yapanlar, din alıp satanlardır. Yoksa herkes inancında özgürdür. Herkes dilediği gibi ibadetini yapabilir. Din, Allahla kul arasında kalmalıdır. Bu işin başka bir çözümü yoktur.
erzurumlu25- .::Tengri::.
-
Yaş : 45
Cinsiyet :
Nerden : Erzurum
Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: : 757
Üyelik Tarihi : 29/12/09
Geri: islam diyerek iş çevirenlerin oyununa gelmek yobazlıktır
Əvvəlcə yazı üçün tşk edirəm ... okuyunda anlayın nə olduğunu deyərəm .. din dəllalları bunların alayı
Osmanlı'da İslamcı masonlar
"Dinci basının nakaratı günlerdir sürüyor: "Masonlar düğmeye bastı!" "Laiklik mitinglerinin arkasında Mason Locaları var!" "Başörtüsü yasağını mason biraderler savunuyor!" Osmanlı'nın üst düzey yönetimi gibi üst düzey din alimleri de mason localarının yüksek dereceleri biraderleri idi. Hiçbir belge ve bilgiye dayanmadığı halde bu iddiaları sürekli tekrarlayan dinci basın bu topraklara Masonluğu kimlerin getirdiğini ve önde gelen bazı din adamlarının mason olduğunu biliyor mu?
Sürekli alıntı yaptıkları, mücadelesinden övgüyle bahsettikleri bazı "İslamcı mücahitlerin" Mason Locaları'na kayıtlı olduğundan haberdar mı? Başörtüsü konusunda mason din adamlarıyla aynı görüşte olduklarını tahmin edebiliyorlar mı? Tarihleriyle yüzleşmeye hazırlar mı? İşte soruların yanıtları...
Yukarıda sunulan görüşler ve aşağıdaki araştırma Hürriyet Gazetesi yazarı Soner Yalçın'a ait. Açılım sağlayacağı düşüncesiyle...
İşte ünlü İslamcı Masonladan bazıları.
BUGÜN Türkiye'de başörtüsü merkezli tartışmaların benzerini tam 100 yıl önce Osmanlı'nın gazete ve dergileri de yaptı.
23 Temmuz 1908 tarihi, kimilerine göre sadece II. Meşrutiyet'in ilanıdır; kimilerine göre ise bir burjuva devrimidir ve Kemalist devrimlerin temelidir.
II. Meşrutiyet, Osmanlı'nın siyasal ve kültürel hayatında köklü dönüşümlere neden oldu.
En büyük devrim ise kadının toplumsal hayattaki yeri konusunda oldu.
Kadın sokağa çıkmaya, çalışmaya, dergi/gazete çıkarmaya, dernekler kurmaya, dükkánlar açmaya, sinemaya-tiyatroya gitmeye başladı.
Bu durum tartışmaları da beraberinde getirdi.
Dönemin yayın organlarında kadın merkezli tartışmalar oldu.
Üç grup vardı: Batıcılar, Türkçüler ve İslamcılar...
Musa Kazım Efendi
http://www.harput.net/images/image046.jpg
ÖRTÜNMEYİ SAVUNAN MASON DİN ADAMI
İslamcılar, kadınların evden çıkmalarından hiç hoşnut değillerdi.
Bunlardan biri de, Şeyhülislam Musa Kázım Efendi'ydi:
"Şeriatımızda emredilen şeylerden biri de Müslüman kadınların kendilerine mahrem olmayan kimselerden örtünmeleridir ki; o da saçları dahil vücutlarını ziynetten (süsten) arındırılmış bir şeyle, şehveti celp etmeyecek bir elbiseyle örtmekten ibarettir."
"Eve ait vazifeleri kadına, ev dışındakileri kocaya yüklemek gerekir. Bunun aksi olamaz."
"Bir de kadınların yaratılış gayeleri, onların sırf dünyaya çocuk getirmeleri ve o çocukları terbiye etmelerinden ibarettir."
"Çok kadınla evlilikte, insanlığa ve medeniyete aykırı bir şey yoktur."
(Sırat-ı Müstakim, sayı 1, 2, 3; yıl 1908; Aktaran İ. Kara, Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi, I)
Bu sözlerin sahibi Musa Kázım Efendi (1858-1920) bir Şeyhülislam'dı.
Ve aynı zamanda masondu.
Osmanlı'nın "ilerici partisi" İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesiydi.
Nakşibendi'ydi...
Türkiye'nin en büyük mason kuruluşu, "Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Mason Locası" belgelerinde, mason olan ünlü din adamları arasında sadece Şeyhülislam Musa Kázım Efendi yoktu.
Üç şeyhülislam vardı... *
Mustafa Sabri Efendi
Osmanlı Devleti'nin 118. Şeyhülislamı Mehmed Ziyaüddin Efendi (1846-1917) de masondu...
Mason şeyhülislamlardan biri de Mustafa Sabri Efendi (1869-1954) idi.
Kadınların bırakın çalışmasını, tek başına sokağa çıkmasına bile karşıydı.
Yani, kadın toplum hayatı içindeki yeri konusunda "mason biraderi" Şeyhülislam Musa Kázım Efendi ile aynı görüşteydi.
Ama ayrı oldukları konular da vardı:
"Biraderi" Musa Kázım Efendi'nin üyesi olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne muhalifti.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın üyesiydi.
Bu farklılığı yazmamın nedeni var:
Dinciler, tüm masonları aynı siyasal görüşte sanıyor!
Bunun örneklerini görmeye devam edeceğiz...
Bugün birçok masonun, "biraderleri" Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin şu görüşlerini öğrendiklerinde çok şaşıracağına eminim:
"Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim. Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kárlı ve makul olur." (Yarın Dergisi, 14 Nisan 1930)
Bu düşüncede bir din adamının, Kuvayı Milliyecilere karşı fetva vermesine, Sevr Antlaşması'nı savunmasına şaşırmıyorsunuz.
Ve dolayısıyla Mustafa Kemal'in, Şeyhülislam Mustafa Sabri'yi 150'likler listesine koyup yurtdışına kovduğunu da anlayabiliyorsunuz.
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Türkiye'deki Gümrük ve Tekel Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış olan Suat Hayri Ürgüplü'nün babasıydı.
Başbakan Ürgüplü de masondu.
İşin garip yanı, kardeşi gibi, siyasetle ilgilenen ve Demokrat Parti'den milletvekili olan Münip Hayri Ürgüplü'nün de ağzından İslam, Müslümanlık vb. sözcükler düşmezdi!
Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Mason Locası belgelerinde, mason olan din adamları listesi; Müderris Mahmud Esad Efendi, Berlin Sefareti Başimamı Mustafa Hafız Şükrü, Sefaret İmamı Haşim Veli, bir dönem Darülfünun'da rektörlük yapan Babanzade Ahmed Naim Bey dile sıralanıyor.
Bu isimler öyle sıradan kişiler değildi.
Örneğin; Babanzade Ahmed Naim Bey (1872-1934), siyasal İslamcı düşünürlerin önde gelen isimlerindendi. İslamcı fikir hayatının oluşmasında büyük payı vardı.
Milliyetçiliğe karşıydı:
'TÜRKLÜK DEĞİL MÜSLÜMANLIK ÖNEMLİ'
"İrşadlarınız, hizmetleriniz 'Türklük' adına değil 'Müslümanlık' adına olsun. 'Türkler' hitabı yerine daima 'Müslümanlar' hitabını kullanınız. Cengiz'in yasasını bilmek, İlhan'ın yurdunu tanımak, Altınordu'yu anmak bize lazım değil. Bize Muhammed'in şeriatı, İslam yurdunu, İslam mücahitlerini bilmek, tanımak lazım gelir." (Ahmed Naim, İslam'da Dava-yı Kavmiyet. s. 1 *
Laikliğe karşıydı:
"Hükümeti, dini korumak ve emirlerini yerine getirmekle şeran vazifeli bilen halkımız, hükümetin bu vazifeden imtina ettiğini hoş gördüğü gün, diğer dini vazifelerini de buna bağlı olarak ahlaki davranışlarını da, içtimai vazifelerini de ihmal eder." (Sebilürreşad Dergisi, 1918)
Siyasal İslamcı Babanzade Ahmed Naim, son devrin mutasavvıflarından Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi'nin de damadıydı.
Sebilürreşad Dergisi'nin yazarlarındandı.
Sebilürreşad Dergisi deyip geçmeyiniz, bugün yayın hayatını sürdüren dinci gazete ve dergilerin temeli orasıdır!
Peki, Sebilürreşad nasıl doğdu?
Ve masonlarla ne ilgisi vardı?
Dinci basının arkasındaki masonlar
Sebilürreşad, "Müslümanların uyandırılması ve yüceltilmesi için" çıkarıldı. Derginin adı konusunda Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa bir teklifte bulundu: "Kuran'dan bir sayfa açalım, ne isim çıkarsa oradan alalım." Besmeleyle bir sayfa açtı. "İttebiuni ehdiküm Sebilürreşad" ayeti çıktı ve isim bulundu: Sebilürreşad. *
Abbas Halim Paşa
Aralıklarla da olsa 1908'den 1965 yılına kadar yayımlanan dinci Sebilürreşad'ın mali kaynağı Kavalalı Ailesi'ydi.
Osmanlı'nın son yıllarını okuduğunuzda karşınıza sık sık "Sadrazam Mısırlı Said Halim Paşa"; "Vezir Mısırlı Halim Paşa"; "Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa" gibi "Mısırlı Paşalar" çıkar.
Ancak bu aile "Mısırlı" değildir!
Kavala Ailesi'nin atası ünlü Osmanlı paşası Selanik/Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ydı.
Aile Mısır'a hákim olduktan sonra "Kavalalı" adını bırakıp "Mısırlı" adını kullanmaya başladı.
Sebilürreşad Dergisi'nin isim babası ve finansörü Abbas Halim Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın torunu; Abdulhalim'in oğluydu. *
Said Halim Paşa
Abbas Halim Paşa'nın ağabeyi ise ünlü bir isimdi: İttihat ve Terakki döneminde, dört yıl (1913-1917) sadrazamlık yapan Said Halim Paşa.
Sadrazamlıktan önceki görevi, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Sekreteri'ydi; yani öyle sıradan bir İttihatçı değildi.
Kardeşi Abbas Halim Paşa ise İttihat ve Terakki döneminde önce Bursa Valisi, sonra Nafia Nazırlığı yaptı!
Ne diyor siyasal İslamcılar: "İttihatçıların arkasında masonlar vardır!"
Sanki dinci Sebilürreşad'ın arkasında yoklar.
İslamcı Sebilürreşad'ın yazarı Sadrazam Said Halim Paşa (solda) aynı zamanda masondu! (İlhami Soysal, Türkiye'de ve Dünyada Masonlar, s. 380.)
İngiliz kaynaklara göre iki kardeş de masondu:
İngiltere'nin İstanbul Büyükelçisi Sir G. Lowtherin, İngiltere Dışişleri Bakanı Sir C. Harding'e gönderdiği "gizli" mahreçli raporlarda, İttihatçı-Yahudi ve Mason ilişkisini isim isim anlatmaktadır. (Prof. Eli Kidor, "Arabic Political Memories and Other Studies" Londra 1974; Aktaran, Gündüz Gazetesi, 19.5.1998.)
Durun bitmedi. Ailece masondular!
Abbas Halim Paşa ile Said Halim Paşa'nın babaları Prens Muhammed Abdülhalim Paşa da mason idi.
Üstelik Fransız Yüksek Şûra (Büyük Doğu/Grand Orient) üyeliğine kadar yükselmiş önemli bir masondu.
Mason olmakla kalmadı; 1861'de Fransa Maşrık-ı Azam'ından patent alarak, "Şûra-yı Ál-i Osmani" adında Osmanlı locasını kurdu!..
Türkiye'deki masonlar aynı zamanda iyi bir Müslüman'dır. Ama gel gör ki dincilere bunları anlatmak zordur.
"Mısırlı" ailesinde mason çoktu:
1909'da kurulan Türkiye Büyük Locası'nın kuruluşuyla ilgilenmesi için Avrupalı "büyük üstadlar" kimi görevlendirdi dersiniz: Mısırlı Prens Aziz Hasan Paşa'yı!
Yani Abbas Halim Paşa ile Said Halim Paşa'nın amcaoğlunu...
Sadrazam Said Halim Paşa, Sebilürreşad'da bakın neler yazdı:
"Müslümanların kurtuluşu ve saadeti onların tam olarak İslamlaşmalarındadır." (Aktaran Kara, cilt I s 114)
"Osmanlı siyasi birliği, Avrupa Hıristiyan hükümetlerinde olduğu gibi milliyet esasına değil, İslam birliği ve kardeşliği esasına dayanmaktadır. (...) Kanun-u Esasi'mizi seçerken çok aldanmış olduğumuzu itiraf etmemiz lazım gelir." (İbid s. 144-145)
Sadece Sebilürreşad'ı desteklemediler.
Abbas Halim Paşa, Prof. Ömer Ferit Kam gibi "İslamcı düşünürleri" eğitim öğrenim için Avrupa'ya gönderdi. Mehmet Akif Ersoy'un Mısır'daki finansörüydü.
İlginçtir: Her taşın altında mason parmağı arama paranoyaklığı Sebilürreşad ile Türk basınına girdi. Sebilürreşad hem masonlardan para aldı hem de her taşın altında mason aradı!
Dün bugünden farklı değil.
Dinci gazeteler masonları önce en yakınlarında aramalıdır! Soğuk savaş ürünü İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği ve Aydınlar Ocağı kadrolarına bakmalıdırlar.
İşe, İlim Yayma Cemiyeti başkanlığı yapmış, hac ticaretiyle ilgilenmiş ve bu arada 9 Kasım 1967 tarihinde Murad Locası'na kaydolmuş bir dinci kardeşleriyle başlayabilirler. Bu kesmezse, dinci önderlerinin hayatlarını incelesinler.
Hadi ikisini biz yazalım.
Mason İslamcı lider
DİNCİ Sebilürreşad'ın káğıdı ve parasının nereden/kimlerden geldiği ortada. Bunu öğrendik... Peki...
Bu derginin düşünce ideoloğu kimdi: Cemaleddin Efgani... *
Cemaleddin Efgani
Said-i Nursi, Mehmet Akif, Eşref Edip, Şemsettin Günaltay, Said Halim Paşa gibi dergi yazarları en çok ondan etkilendi. Cemaleddin Efgani ve öğrencisi Muhammed Abduh'un makaleleri Sebilürreşad'da sık sık yer aldı. Ama nedense "Doğu'nun Çırpınan Şahini" Efgani ve öğrencisinin gizli kimlikleri bu yayınlarında pek geçmedi...
Oysa...
Cemaleddin Efgani masondu!
Kahire'deki Şarkın Yıldızı Locası'na 7 Temmuz 1868'de girmişti.
Numarası 1355 idi.
"Mısır'da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler." (Yahudilik ve Masonluk s. 350) *
Muhammed Abduh
"Efgani'nin talebesi Abduh gibilerin kimler tarafından destek gördüğüne dair zamanında İngiltere'nin Mısır sömürge Valisi Lord Cromer'in söylediği şu söz ibretliktir: Kuşkusuz İslami reformist hareketin geleceği Şeyh Muhammed Abduh'un çizdiği yolda ümit vaat ediyor. Ve o yolun yolcuları Avrupa'nın her türlü yardım ve teşviklerine layıktırlar." (M. Muhammed Hüseyin, Modernizmin İslam Dünyasına Girişi, s. 9192)
Mason Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de, Abduh ile ilgili şunları söyledi: "Üstadi Efgani vasıtasıyla, masonluğu Ezher'e idhal (sokan) eden odur." (M.Sabri Efendi, Mevkıfu'l-Akl ve'l-ilm ve'l-Alem, Beyrut 1314, c. I s. 133)" (21.10.2004)
Tarihte sürpriz çok!
Cemil Meriç "Umrandan Uygarlığa" kitabında şöyle yazdı:
"Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber'in adını anmaya cesaret edemeyen bir Efgani'yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş."
Bugün durum farklı mı sanki?
Daha ayrıntılı bilgi isteyenler, "Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı/Efendi 2" kitabına bakabilirle
Sürekli alıntı yaptıkları, mücadelesinden övgüyle bahsettikleri bazı "İslamcı mücahitlerin" Mason Locaları'na kayıtlı olduğundan haberdar mı? Başörtüsü konusunda mason din adamlarıyla aynı görüşte olduklarını tahmin edebiliyorlar mı? Tarihleriyle yüzleşmeye hazırlar mı? İşte soruların yanıtları...
Yukarıda sunulan görüşler ve aşağıdaki araştırma Hürriyet Gazetesi yazarı Soner Yalçın'a ait. Açılım sağlayacağı düşüncesiyle...
İşte ünlü İslamcı Masonladan bazıları.
BUGÜN Türkiye'de başörtüsü merkezli tartışmaların benzerini tam 100 yıl önce Osmanlı'nın gazete ve dergileri de yaptı.
23 Temmuz 1908 tarihi, kimilerine göre sadece II. Meşrutiyet'in ilanıdır; kimilerine göre ise bir burjuva devrimidir ve Kemalist devrimlerin temelidir.
II. Meşrutiyet, Osmanlı'nın siyasal ve kültürel hayatında köklü dönüşümlere neden oldu.
En büyük devrim ise kadının toplumsal hayattaki yeri konusunda oldu.
Kadın sokağa çıkmaya, çalışmaya, dergi/gazete çıkarmaya, dernekler kurmaya, dükkánlar açmaya, sinemaya-tiyatroya gitmeye başladı.
Bu durum tartışmaları da beraberinde getirdi.
Dönemin yayın organlarında kadın merkezli tartışmalar oldu.
Üç grup vardı: Batıcılar, Türkçüler ve İslamcılar...
Musa Kazım Efendi
http://www.harput.net/images/image046.jpg
ÖRTÜNMEYİ SAVUNAN MASON DİN ADAMI
İslamcılar, kadınların evden çıkmalarından hiç hoşnut değillerdi.
Bunlardan biri de, Şeyhülislam Musa Kázım Efendi'ydi:
"Şeriatımızda emredilen şeylerden biri de Müslüman kadınların kendilerine mahrem olmayan kimselerden örtünmeleridir ki; o da saçları dahil vücutlarını ziynetten (süsten) arındırılmış bir şeyle, şehveti celp etmeyecek bir elbiseyle örtmekten ibarettir."
"Eve ait vazifeleri kadına, ev dışındakileri kocaya yüklemek gerekir. Bunun aksi olamaz."
"Bir de kadınların yaratılış gayeleri, onların sırf dünyaya çocuk getirmeleri ve o çocukları terbiye etmelerinden ibarettir."
"Çok kadınla evlilikte, insanlığa ve medeniyete aykırı bir şey yoktur."
(Sırat-ı Müstakim, sayı 1, 2, 3; yıl 1908; Aktaran İ. Kara, Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi, I)
Bu sözlerin sahibi Musa Kázım Efendi (1858-1920) bir Şeyhülislam'dı.
Ve aynı zamanda masondu.
Osmanlı'nın "ilerici partisi" İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesiydi.
Nakşibendi'ydi...
Türkiye'nin en büyük mason kuruluşu, "Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Mason Locası" belgelerinde, mason olan ünlü din adamları arasında sadece Şeyhülislam Musa Kázım Efendi yoktu.
Üç şeyhülislam vardı... *
Mustafa Sabri Efendi
Osmanlı Devleti'nin 118. Şeyhülislamı Mehmed Ziyaüddin Efendi (1846-1917) de masondu...
Mason şeyhülislamlardan biri de Mustafa Sabri Efendi (1869-1954) idi.
Kadınların bırakın çalışmasını, tek başına sokağa çıkmasına bile karşıydı.
Yani, kadın toplum hayatı içindeki yeri konusunda "mason biraderi" Şeyhülislam Musa Kázım Efendi ile aynı görüşteydi.
Ama ayrı oldukları konular da vardı:
"Biraderi" Musa Kázım Efendi'nin üyesi olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne muhalifti.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın üyesiydi.
Bu farklılığı yazmamın nedeni var:
Dinciler, tüm masonları aynı siyasal görüşte sanıyor!
Bunun örneklerini görmeye devam edeceğiz...
Bugün birçok masonun, "biraderleri" Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin şu görüşlerini öğrendiklerinde çok şaşıracağına eminim:
"Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim. Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kárlı ve makul olur." (Yarın Dergisi, 14 Nisan 1930)
Bu düşüncede bir din adamının, Kuvayı Milliyecilere karşı fetva vermesine, Sevr Antlaşması'nı savunmasına şaşırmıyorsunuz.
Ve dolayısıyla Mustafa Kemal'in, Şeyhülislam Mustafa Sabri'yi 150'likler listesine koyup yurtdışına kovduğunu da anlayabiliyorsunuz.
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Türkiye'deki Gümrük ve Tekel Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış olan Suat Hayri Ürgüplü'nün babasıydı.
Başbakan Ürgüplü de masondu.
İşin garip yanı, kardeşi gibi, siyasetle ilgilenen ve Demokrat Parti'den milletvekili olan Münip Hayri Ürgüplü'nün de ağzından İslam, Müslümanlık vb. sözcükler düşmezdi!
Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Mason Locası belgelerinde, mason olan din adamları listesi; Müderris Mahmud Esad Efendi, Berlin Sefareti Başimamı Mustafa Hafız Şükrü, Sefaret İmamı Haşim Veli, bir dönem Darülfünun'da rektörlük yapan Babanzade Ahmed Naim Bey dile sıralanıyor.
Bu isimler öyle sıradan kişiler değildi.
Örneğin; Babanzade Ahmed Naim Bey (1872-1934), siyasal İslamcı düşünürlerin önde gelen isimlerindendi. İslamcı fikir hayatının oluşmasında büyük payı vardı.
Milliyetçiliğe karşıydı:
'TÜRKLÜK DEĞİL MÜSLÜMANLIK ÖNEMLİ'
"İrşadlarınız, hizmetleriniz 'Türklük' adına değil 'Müslümanlık' adına olsun. 'Türkler' hitabı yerine daima 'Müslümanlar' hitabını kullanınız. Cengiz'in yasasını bilmek, İlhan'ın yurdunu tanımak, Altınordu'yu anmak bize lazım değil. Bize Muhammed'in şeriatı, İslam yurdunu, İslam mücahitlerini bilmek, tanımak lazım gelir." (Ahmed Naim, İslam'da Dava-yı Kavmiyet. s. 1 *
Laikliğe karşıydı:
"Hükümeti, dini korumak ve emirlerini yerine getirmekle şeran vazifeli bilen halkımız, hükümetin bu vazifeden imtina ettiğini hoş gördüğü gün, diğer dini vazifelerini de buna bağlı olarak ahlaki davranışlarını da, içtimai vazifelerini de ihmal eder." (Sebilürreşad Dergisi, 1918)
Siyasal İslamcı Babanzade Ahmed Naim, son devrin mutasavvıflarından Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi'nin de damadıydı.
Sebilürreşad Dergisi'nin yazarlarındandı.
Sebilürreşad Dergisi deyip geçmeyiniz, bugün yayın hayatını sürdüren dinci gazete ve dergilerin temeli orasıdır!
Peki, Sebilürreşad nasıl doğdu?
Ve masonlarla ne ilgisi vardı?
Dinci basının arkasındaki masonlar
Sebilürreşad, "Müslümanların uyandırılması ve yüceltilmesi için" çıkarıldı. Derginin adı konusunda Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa bir teklifte bulundu: "Kuran'dan bir sayfa açalım, ne isim çıkarsa oradan alalım." Besmeleyle bir sayfa açtı. "İttebiuni ehdiküm Sebilürreşad" ayeti çıktı ve isim bulundu: Sebilürreşad. *
Abbas Halim Paşa
Aralıklarla da olsa 1908'den 1965 yılına kadar yayımlanan dinci Sebilürreşad'ın mali kaynağı Kavalalı Ailesi'ydi.
Osmanlı'nın son yıllarını okuduğunuzda karşınıza sık sık "Sadrazam Mısırlı Said Halim Paşa"; "Vezir Mısırlı Halim Paşa"; "Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa" gibi "Mısırlı Paşalar" çıkar.
Ancak bu aile "Mısırlı" değildir!
Kavala Ailesi'nin atası ünlü Osmanlı paşası Selanik/Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ydı.
Aile Mısır'a hákim olduktan sonra "Kavalalı" adını bırakıp "Mısırlı" adını kullanmaya başladı.
Sebilürreşad Dergisi'nin isim babası ve finansörü Abbas Halim Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın torunu; Abdulhalim'in oğluydu. *
Said Halim Paşa
Abbas Halim Paşa'nın ağabeyi ise ünlü bir isimdi: İttihat ve Terakki döneminde, dört yıl (1913-1917) sadrazamlık yapan Said Halim Paşa.
Sadrazamlıktan önceki görevi, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Sekreteri'ydi; yani öyle sıradan bir İttihatçı değildi.
Kardeşi Abbas Halim Paşa ise İttihat ve Terakki döneminde önce Bursa Valisi, sonra Nafia Nazırlığı yaptı!
Ne diyor siyasal İslamcılar: "İttihatçıların arkasında masonlar vardır!"
Sanki dinci Sebilürreşad'ın arkasında yoklar.
İslamcı Sebilürreşad'ın yazarı Sadrazam Said Halim Paşa (solda) aynı zamanda masondu! (İlhami Soysal, Türkiye'de ve Dünyada Masonlar, s. 380.)
İngiliz kaynaklara göre iki kardeş de masondu:
İngiltere'nin İstanbul Büyükelçisi Sir G. Lowtherin, İngiltere Dışişleri Bakanı Sir C. Harding'e gönderdiği "gizli" mahreçli raporlarda, İttihatçı-Yahudi ve Mason ilişkisini isim isim anlatmaktadır. (Prof. Eli Kidor, "Arabic Political Memories and Other Studies" Londra 1974; Aktaran, Gündüz Gazetesi, 19.5.1998.)
Durun bitmedi. Ailece masondular!
Abbas Halim Paşa ile Said Halim Paşa'nın babaları Prens Muhammed Abdülhalim Paşa da mason idi.
Üstelik Fransız Yüksek Şûra (Büyük Doğu/Grand Orient) üyeliğine kadar yükselmiş önemli bir masondu.
Mason olmakla kalmadı; 1861'de Fransa Maşrık-ı Azam'ından patent alarak, "Şûra-yı Ál-i Osmani" adında Osmanlı locasını kurdu!..
Türkiye'deki masonlar aynı zamanda iyi bir Müslüman'dır. Ama gel gör ki dincilere bunları anlatmak zordur.
"Mısırlı" ailesinde mason çoktu:
1909'da kurulan Türkiye Büyük Locası'nın kuruluşuyla ilgilenmesi için Avrupalı "büyük üstadlar" kimi görevlendirdi dersiniz: Mısırlı Prens Aziz Hasan Paşa'yı!
Yani Abbas Halim Paşa ile Said Halim Paşa'nın amcaoğlunu...
Sadrazam Said Halim Paşa, Sebilürreşad'da bakın neler yazdı:
"Müslümanların kurtuluşu ve saadeti onların tam olarak İslamlaşmalarındadır." (Aktaran Kara, cilt I s 114)
"Osmanlı siyasi birliği, Avrupa Hıristiyan hükümetlerinde olduğu gibi milliyet esasına değil, İslam birliği ve kardeşliği esasına dayanmaktadır. (...) Kanun-u Esasi'mizi seçerken çok aldanmış olduğumuzu itiraf etmemiz lazım gelir." (İbid s. 144-145)
Sadece Sebilürreşad'ı desteklemediler.
Abbas Halim Paşa, Prof. Ömer Ferit Kam gibi "İslamcı düşünürleri" eğitim öğrenim için Avrupa'ya gönderdi. Mehmet Akif Ersoy'un Mısır'daki finansörüydü.
İlginçtir: Her taşın altında mason parmağı arama paranoyaklığı Sebilürreşad ile Türk basınına girdi. Sebilürreşad hem masonlardan para aldı hem de her taşın altında mason aradı!
Dün bugünden farklı değil.
Dinci gazeteler masonları önce en yakınlarında aramalıdır! Soğuk savaş ürünü İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği ve Aydınlar Ocağı kadrolarına bakmalıdırlar.
İşe, İlim Yayma Cemiyeti başkanlığı yapmış, hac ticaretiyle ilgilenmiş ve bu arada 9 Kasım 1967 tarihinde Murad Locası'na kaydolmuş bir dinci kardeşleriyle başlayabilirler. Bu kesmezse, dinci önderlerinin hayatlarını incelesinler.
Hadi ikisini biz yazalım.
Mason İslamcı lider
DİNCİ Sebilürreşad'ın káğıdı ve parasının nereden/kimlerden geldiği ortada. Bunu öğrendik... Peki...
Bu derginin düşünce ideoloğu kimdi: Cemaleddin Efgani... *
Cemaleddin Efgani
Said-i Nursi, Mehmet Akif, Eşref Edip, Şemsettin Günaltay, Said Halim Paşa gibi dergi yazarları en çok ondan etkilendi. Cemaleddin Efgani ve öğrencisi Muhammed Abduh'un makaleleri Sebilürreşad'da sık sık yer aldı. Ama nedense "Doğu'nun Çırpınan Şahini" Efgani ve öğrencisinin gizli kimlikleri bu yayınlarında pek geçmedi...
Oysa...
Cemaleddin Efgani masondu!
Kahire'deki Şarkın Yıldızı Locası'na 7 Temmuz 1868'de girmişti.
Numarası 1355 idi.
"Mısır'da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler." (Yahudilik ve Masonluk s. 350) *
Muhammed Abduh
"Efgani'nin talebesi Abduh gibilerin kimler tarafından destek gördüğüne dair zamanında İngiltere'nin Mısır sömürge Valisi Lord Cromer'in söylediği şu söz ibretliktir: Kuşkusuz İslami reformist hareketin geleceği Şeyh Muhammed Abduh'un çizdiği yolda ümit vaat ediyor. Ve o yolun yolcuları Avrupa'nın her türlü yardım ve teşviklerine layıktırlar." (M. Muhammed Hüseyin, Modernizmin İslam Dünyasına Girişi, s. 9192)
Mason Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de, Abduh ile ilgili şunları söyledi: "Üstadi Efgani vasıtasıyla, masonluğu Ezher'e idhal (sokan) eden odur." (M.Sabri Efendi, Mevkıfu'l-Akl ve'l-ilm ve'l-Alem, Beyrut 1314, c. I s. 133)" (21.10.2004)
Tarihte sürpriz çok!
Cemil Meriç "Umrandan Uygarlığa" kitabında şöyle yazdı:
"Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber'in adını anmaya cesaret edemeyen bir Efgani'yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş."
Bugün durum farklı mı sanki?
Daha ayrıntılı bilgi isteyenler, "Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı/Efendi 2" kitabına bakabilirle
Similar topics
» Kurtlar Vadisi'nin oyununa da ilgi büyük
» Atatürk ve Dinimiz İslâm
» RUMLARI KİM ŞIMARTTI? PREDATORLAR NE İÇİN?
» Türk’e Düşmanlığın Adı: Siyasal İslam
» Türklüğü silenler İslam'ı da silecek!
» Atatürk ve Dinimiz İslâm
» RUMLARI KİM ŞIMARTTI? PREDATORLAR NE İÇİN?
» Türk’e Düşmanlığın Adı: Siyasal İslam
» Türklüğü silenler İslam'ı da silecek!
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz