¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu

Aşağa gitmek

Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu Empty Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu

Mesaj tarafından İlteriş Kağan C.tesi 30 Haz. 2012 - 8:02

Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu

Başdöndürücü hızla dünya her anlamda değişmekte, değiştikçe de insanoğlunun düşünceleri de değişmektedir. Yalnız, bu değişim çoğu zaman amaçsal olarak değil günün şartları ve de elverişli zemin gereği araçsal olarak gerçekleşmektedir. Değişen dünyanın elverişli zeminini yakalayıp araç olarak kullanmak, şüphesiz; tutturulabildiği vakit; başarının anahtarıdır.

Bugün siyasi düzlemde mevcut partilerin ve de siyasi oluşumların hiç birisinin Türkiye'nin bölücü keko ırkçılığı kıskacına karşı söylem geliştirememiş ve de çözümler üretememiş olmaları; bu alanı kendi amaçları için araç olarak kullanmaya soyunacak her türlü siyasi söyleme sahip niyeti belirsiz oluşumlara açık kapı bırakmalarına neden olmuştur.

Bölücü çevrelerin düne kadar açık, açık dile getiremediği söylemlerin artık meclis kürsülerinden dile getirildiği, genç Türk kızların büyük şehirlerde etnik teröristler tarafından diri diri yakıldığı, şehid haberlerinin eksik olmayıp her gün geldiği, Kürtlerin etnik dayanışması ile şehirlerde Türklerin sahipsiz kaldığı ortam da, şüphesiz bu can sıkıcı durumlara değinen kişilere ve de oluşumlara sempati oluşacağını kestirmek için sosyolog veyahut da, kâhin olmaya gerek yoktur.

Modası bitmiş komünist söylemleri ile bir yere gelinemeyeceğine kanaat getiren eski tüfek komünistlerin yeni icadı işte tam da budur: Türklüğün güncel milli meselelerinde değinilmemiş noktalara değinerek ''Sol''a sempati duyulmasını sağlamak; akabinde de elde toplanan kitleleri amaca doğru yönlendirmektir.

Bahse konu bu güruhun Türklüğün bugün için varlığına kastetmiş olan siyasal İslam ve de bölücü kürd ırkçılığına karşı söylemleri; şüphesiz ''Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek'' manasından başka bir anlam taşımamaktadır.

Türk milletinin millet kimliğine savaş açmış olan liberalizm destekli demokrat maskeli siyasal islam ile eli kanlı terör yandaşı keko ırkçılarını toplumun gözünün içine sokarak sempatisini kazanıp daha sonra da amaçlarına hizmet için fikri anlamda Türk milletini evrimleştirme çabalarının; Türk'ün öz evlatları Türkçülerin gözünden kaçması mümkün değildir. Yılanın bugün için yeşil renkteki büyük başına dikkat etmek gerektiğinin bilinci ile bugüne kadar Türkçülerin öncelikleri arasında olmayan bu güruhun kendileri için engel gördükleri Türkçülere şiddetle artan dil uzatmaları; milli kimliğe karşı hazımsızlıklarının ve de söylemlerinde samimi olmadıklarının göstergesidir.


Türk milletinin menfaatine iş yapma görünümü ile ''keko terörü'', ''keko istilası'' gibi söylemler ile ortaya çıktıkları halde; ''Vallahi apo'yu özledim'' sözlerinin sahibi keko ırkçılığının bayraklaşmış ismi Ahmet Kaya'nın müziğini kısa süre öncesine kadar internet sitelerinde kullanan, kekoçülüğün önde gelen isimlerinden olan Yaşar Kaya'nın anılarında kekoçülüğe komünist cenah içerisinde yer açtığı altı çizilerek belirtilen banka soyguncusu Deniz Gezmiş'in portresine yer verme gafletinde bulunan bu güruh; Türkçülüğe ve Türkçülüğün bütün kutsal değerlerine uzun süredir taarruz halindedir.

Komünist Sebahattin Ali'nin iftiraları ile başlayan 3 Mayıs 1944 Türkçülük-Turancılık davasına müdahil olamadıkları için mahkeme dışında destek amaçlı nümayiş düzenleyen Türkçü gençleri Özgür Erdem adlı yazarları ile ''serseri'' olarak niteleyen mütereddi güruh, Türkçülük için diriliş anlamını taşıyan 3 Mayıs'ı da ''Faşist terörün başlangıcı'' olarak nitelemek gafletine düşmektedir. 3 Mayıs 1944'de cereyan eden nümayişi ''komünizm propagandasının çökertmeye çalıştığı bir toplumu 3 Mayıs 1944'te Ankara'da yapılan bir gençlik yürüyüşü uyarmış, tehlikeyi gördükleri halde ses çıkarmayanlara cesaret ve ümit vermiş, tek partili idare olduğu halde Millet Meclisi'nde de görülen heyecanla Türkiye'yi bir "içten vurulma" tehlikesinden kurtarmıştır.'' sözleri ile tarif eden uluğ bilge Atsız'ın tespitlerinin yerindeliği, bu mütereddi güruhun saldırılarının izahıne son derece kâfidir.

2 Dünya savaşının galiplerinden olan Sovyetler'e şirin görünmek için çırpınan, kızıl propagandayı damarlarına kadar yemiş İnönü'nün meydanı komünistlere teslim edeceği ve de ettiği aleni meydanda iken; bu gidişata dur diyen; 3 Mayıs ruhu ve bir kaç bin isimsiz Türkçü gençlik olmuştur. 3 Mayıs'dan bu denli rahatsızlık duyulup dil uzatılması; Söylemler değişse de amaçların değişmediğinin, tarihi bir hesaplaşmanın unutulmayıp bunun için hesaplaşma zamanı kollandığının göstergesidir. Ankara'da bir adliye mevcut olduğu gibi; 3 Mayıs'ın ruhu da Türkçülerin gönlünde hala kor olarak durmaktadır. Her gün 3 mayıs olsa vatan millet düşmanlarına Türkçüler yine geçit vermeyecektir.

Türk milliyetçiliğini dillerinden düşürmeyip de Türk milliyetçiliğinin en güzide bayraktarlarından olan Atsız'ın tarih ve ırkçılık anlayışını Ali Özsoy adlı yazarları ile ''sapık tarih ve ırk anlayışı'' olarak nitelemek, herhalde ki; bu siyasi dansözlerin ruh ve fikir dünyalarının aynada yansıması olsa gerek. Zira, milli ülkü'den rahatsızlık duyanların fikir dünyalarının mezbelelikten ibaret olduğu ispata lüzum görmeyecek kadar sabittir. İnternet sitelerinde Başbuğ Atatürk'ün resminin yanına Arjantinli serseri Che'nin resmini koyup, yanına da banka soyguncusu kızıl komünist Deniz Gezmiş'i ekledikleri vakit ''sapık''lığın doruklarında gezdiklerinin idrakinden uzak olmalarına imkan yoktur. Yanlış bir işin arkasında cehalet ya da idrak sorunu yoksa; riyakarlık olduğu gerçektir. Ceza kanununda hakaret etmek suç kapsamında değerlendirildiği halde; hakaret edilecek karaktere sahip olmanın herhangi bir yaptırıma uğramaması; böyle karaktersizlerin mantar gibi çoğalmasının başlıca nedenlerindendir.


Soner'in Yalçın'ına karşı kendilerinin ırkçı olmadıklarını izah etme uğraşında olup Soner'in Yalçın'ını gizli emellerin amaçlarına hizmet edip, toplumsal kamuoyu oluşturmakla itham eden; Türkçülüğün ulu çınarı Atsız'ı da hiç unutmadan bu işe bulaştırıp ''Olay Atsız'ınkinden bile vahimdir. O belki kendi davasına inanıyordu.'' sözleri ile Atsız'ı bulundukları aşağı seviyeden yanılsama sebebi ile küçümseme gafletine düşen Ali Özsoy'un buradan bakınca ırkçılığın tarihsel gelişimi ve de bilimsel değerlendirmeleri üzerine esaslı bilgiye ihtiyacı olduğu görülmektedir. Etnoloji ve antropoloji'nin diğer dallara nazaran daha fazla kapsadığı ırk biliminden ''Bir kere bilim her şeyden önce ırk diye bir kategori kabul etmez. Tarih ise ulusların ve medeniyetlerin mücadelesidir, ırkların değil.'' sözleri ile bihaber olduğunu gözler önüne sermesinden dolayı; Ali Özsoy'un Atsız'ın kutlu mefkûresini anlamasını tabii ki bekleyemeyiz. Bu güruhun başında ki Gökçe Fırat'ın eski Türk toplumlarında kağanların sadece Türk evdeşinden olan çocuklarının veliaht olabildiğini bilmeyip kıt tarih bilgisi ile; Türklerin ırksal anlamda hiç bir zaman ırki değerlendirmelerde bulunmadığını iddia edip buna da Çinli prensesler ile yapılan evlilikleri örnek göstermesi, milliyetçiliğin bunlara üç gömlek bol geldiğinin nişanesidir. Kendilerine tarihin tozlu sayfalarına karışmış Marx teoremlerinden kafalarını kaldırıp okuyarak kendilerini geliştirmelerini ve biraz da müspet ilimler ile meşgul olmalarını salık vermekten öte yapacağımız birşey yoktur.

1940'lı yılların Türkçülüğünü, bugünün Türk-islam sentezi ülkücülüğü ile tarihsel süreçlerden bihaber şekilde bir değerlendirip konuyu bugüne bağlayan, mesmetsiz ve desteksiz bir şekilde ''Nazi'', ''ABD taşeronu'' iftirasını atan Türk siyasi tarih bilgisi ilkokul seviyesinde ki Özgür Erdem adlı yazarları, şayet tespitlerimiz yerinde değilse sahtekardır. Atsız'ın, oğlu Yağmur'a yazmış olduğu vasiyetnamesinde Almanları ''yeni düşman'' olarak niteyip, Amerika'yı ''yarın ki düşmanımız'' olarak belirtmesine rağmen; Çınaraltı, Orkun, Bozkurt dergilerinin adını zikredip kendisine ve Türkçülüğe ''Nazi'' ve ''ABD taşeronu'' yaftası yapıştırması şüphesiz ki; cahillik değilse; iftiraya elverişli kişilik bozukluğunun tezahürü karaktersizliktir.


Uluğ bilge Akçura'nın toplumculuk anlayışını evire çevire marks temelli materyalizme uyarlamaya çalıştığı halde bunu da yüzüne gözüne bulaştırıp, hayalhanesinde yazdığı satırlarda ki çelişkiyi örtebilmek için ağdalı ve uzun anlatım yolunu seçen Emel Erginbaş adlı yazarlarının Akçura'nın "Avrupa sermayedarlığının geceli gündüzlü çalıştırdığı iki kölesinden biri Garb'ın amelesi ise, diğeri de Şark'ın bütün ahalisidir." sözlerinde kastettiği komünizm'in batı emperyalizmine direnmesi gerektiği anlamı değil, Türkçülüğün milli ekonomik politikasının geliştirilmesinin ışığını yakmaya yönelik olduğunu birilerinin öğretmesi gerekmektedir. Kendisinin de Akçura'nın ''Tek hatası'' diye işaret ettiği ''Milli Burjuva'' yaratılması gayesi; 86 satır ve 7 başlık'dan oluşan Türkçülük adına ahkam kesme mahiyetinde olan yazısını yazmak için boşuna yorulduğunun kendi ağzından itirafından başka birşey değildir. Türkçülük, mülkiyetin muhafazasını gözardı etmemek kaydı ile toplumcudur. Her sakallı nasıl ki dedesi olamıyorsa; toplumculuk esasını göz ardı etmeyen Türkçülerin de ezberden yola çıkarak milliyetsiz komünist olamayacağını bilmesi gerekmektedir. Ki, bundan sonra idrak sorunu yoksa şayet; öğrenmiştir herhalde...

Bir çok noktada söylemlerini değiştirdikleri halde amaçlarının önünde engel olarak gördükleri Türkçülere karşı takındıkları hasmane tavrı gözler önüne sermiş olsak da, esasında bu güruhun gökten zembille inmeyip hiç karıştırılmayan ve de es geçilen başka bir yönü daha vardır. 1999 yılında Öncü Gençlik yaz kamlarında illegal terör eylemleri tertip etme hazırlığında olduğu deşifre olunca soruşturmalardan kurtulabilmek için Perinçek tarafından İP'den ihraç edilen Gökçe Fırat, 1999 tarihinden öncesini hep sümenaltı etmektedir. Bugün keko ırkçılığına karşı mücadele ettiğine dair yeri göğü inleten Gökçe Fırat, ''Apocu'' olmakla itham ettiği kanlı bıçaklı hasmı Perinçek'in 1999 yılına kadar ki sürede gençlik örgütlenme sorumlusu olması sebebi ile acaba Perinçek'in ''Apocu''luğunda kendisinin hiç mi katkısı olmamıştır? Perinçek'in ''Apocu''luğu ve kürtlere yönelik söylemleri doğru olmuş olsa da, bir dönem ''yoldaşlık'' yaptığı Gökçe Fırat'ın bu işlerin içerisinde ki katkısının cevabını muhakkak ki özeleştiri ile beraber samimi ikrar yaparak kendisi vermelidir.

Sovyetlerin çöküş tarihi olan 1991 yılına kadar ''komünist kürdistan'' kurma vaadi ile mücadele eden silahlı keko terör örgütü PKK'ya komünist/sosyalist cenah her zaman sempati ile bakmış, siyasi platformlarda da ortak hareket etmişlerdir. PKK'nın siyasallaşmasında komünistlerin katkıları yadsınamaz gerçektir. Komünistlerin ve de bölücü keko ırkçılarının kardeşliği, ABD'nin Çekiç Güç ile K. Irak'a konuşlanıp Sovyetlerin çökmesinin avantajını da kullanarak PKK'yı kontrolü altına almasına kadar sürmüştür. Komünistler için tek vazgeçilmez düşman olan ABD'nin PKK'yı yönlendirmeye başlaması, Leninist ve Maocu komünistlerin kekoçüler ile yollarını ayırıp düne kadar destek verdikleri PKK'ya ve kekoçülere karşı söylem geliştirmelerine neden olmuştur. Zira, Sovyetler çökmemiş, PKK'da ABD'nin yönlendirmesine girmemiş olsaydı; şu an ''Ulusalcı'' ''Milliyetçi Solcu'' çizgisinde ki eski tüfek komünistlerin bir çoğu hala ''ezilen keko halkı söylemleri''ne devam edeceklerdi. İşte bu sebeple; ne Gökçe Fırat'ın ''Türk Sol''u ne de ismi lazım olmayan diğer ''Ulusalcı'' , ''Sol'' maskeli komünistlerin samimiyeti inandırıcı değildir. Unutmanın tükenmek olduğu gerçeğini hatırından çıkartmayan Türkçüler, bu ve benzeri olaylarda balık hafızalı olmayıp geçmiş-gelecek kurgusunu milli menfaatler dairesinde değerlendirerek daima ihanetin yüksek çözünürlüklü resmini milli vazife gereği Türk milletine gösterip bir çok karanlık oyunu başlamadan bitireceklerdir.

Türkçüler haklı çıkıp Türk milletinin varlığının tehlikeye düşmesini hiç bir zaman istememiş olmasına rağmen; tarih her zaman acı tecrübelerle haklı çıkartmıştır. Yüz yıla yakın milletin başına bela olmuş doğduğu yerde dahi batmış komünizm'in can havli ile tekrar dirilmeye çalıştığı yurdumuz, daha da büyük ve tehlikeli bir başka bela Osmanlı'nın ümmet anlayışına dayalı milliyetsiz toplum yaratmak gayesinde olan okyanus ötesi destekli köktendinci siyasal islam tehlikesinin şiddetli tehdidi ile karşı karşıyadır.

''Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.''

Tanrı yardımcımız olsun!

Oğuz Şad
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu Turkey10
Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu Gencat10
Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu Pro1010
Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu 290407


Komünizm filminin son perdesi: Türk Solu Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz