BÜYÜK VATANPERVER NAMIK KEMAL’İN RUHU ŞAD MEKANI UÇMAK OLSUN.
1 sayfadaki 1 sayfası
BÜYÜK VATANPERVER NAMIK KEMAL’İN RUHU ŞAD MEKANI UÇMAK OLSUN.
BÜYÜK VATANPERVER NAMIK KEMAL’İN RUHU ŞAD MEKANI UÇMAK OLSUN.
“Ölürsem görmeden millette ümid ettiğim feyzi;
Yazılsın seng-i kabrimde;
Vatan mahzun, ben mahzun.”
NAMIK KEMAL
Vatan kavramını Türk Milleti’nin benliğine nakış nakış işleyen Namık Kemal bu gün hepimizin tek aşk vatan sözününde müellifir.
NOT:Kendi dönemi ve kendinden sonraki bütün milli unsurların fikri temellerini atan Namık Kemal’i karalamak, hakir görmek isteyenlerin bilerek bir çok mühtecen fıkrada adınını geçirilmiş olması bizlerin utanması gereken bir durumdur.
Bu noktada bütün Türkler’den özellikle ricam nerede bir NAMIK KEMAL fıkrası dinlerseler orada itiraz etmeleridir.
Zira bu tür fıkraların muhatabı Namık KEMAL değil, “NAM-I ” yani bilindik ismi ile KEMAL olan anonim bir isimdir.
Âmâlimiz efkârımız ikbâl-i vatandır
Serhadimize kal’a bizim hâk-i bendedir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu geçmez ovamızda dağımızda
Her gûşede bir şir yatar toprağımızda
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapusu can veren ihvâna açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden de kaçılsın
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğdu, 2 Aralık 1888’de Sakız Adası’nda öldü.
Asıl adı Mehmed Kemal.
Namık adını ona şair Eşref Paşa verdi.
Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey.
Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçirdi.
Bu yüzden özel öğrenim gördü.
Arapça ve Farsça öğrendi.
18 yaşında İstanbul’a babasının yanına döndü.
1863’te Babıali Tercüme Odası’na kâtip olarak girdi.
Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu.
1865’te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı.
Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükumeti eleştiren yazılar yazıyordu.
Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın nedeniyle 1867’de kapatıldı.
SÜRGÜNLER DÖNEMİ
Namık Kemal, İstanbul’dan uzak olması için Erzurum’a vali muavini olarak atandı.
Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı.
Bir süre sonra Londra’ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı “Muhbir” gazetesinde yazmaya başladı.
Ama Ali Suavi’yle anlaşamadı, Muhbir’den ayrıldı.
1868’de gene Fazıl Paşa’nın desteğiyle “Hürriyet” gazetesini çıkardı.
Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısıyla İstanbul’a döndü.
Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872’de “İbret” gazetesini kiraladı.
Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete 4 ay kapatıldı.
İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı.
Orada yazmaya başladığı “Vatan Yahut Silistre” oyunu, 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi.
Oyunu izleyenler galeyana gelip olay çıkardı.
Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı.
Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi.
TÜRK EDEBİYATI’NDA İLKLER
1876’da I. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü.
Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu.
Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı.
1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı, Namık Kemal tutuklandı.
Midilli Adası’na sürüldü.
1879’da Midilli mutasarrıfı oldu.
Aynı görevle 1884’te Rodos, 1887’de Sakız Adası’na gönderildi.
Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu’da Bolayır’da gömüldü.
Şiirlerini küçük yaşlardan itibaren yazdı.
Şinasi’yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür.
Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilendi.
En önemli özelliklerinden biri, Türk şiirini Divan şiirinin etkisinden kurtarmaya çalışması.
“Vatan Şairi” diye de isimlendirildi.
Tiyatroya özel bir önem verdi, altı oyun yazdı.
Bir vatanperverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre, Avrupa’da da ilgi uyandırdı ve beş dile çevrildi.
İlk romanı “İntibah” 1876’da yayınladı.
Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılır.
Romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri oldu.
En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip.
Gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yeri var.
Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazıları yayınlandı.
Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadar.
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan “hürriyet kavgası”, “esaret zinciri”, “vatan”, “kalb-i millet” gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür “manzum nesir” oluşturmuştur.
Bosna-Hersek Savaşları, 93 Harbi gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir.
Bu şiirlerin en tanınmışları arasında “Vâveyla”, “Vatan Mersiyesi”, “Vatan Şarkısı” ve “Hürriyet Kasidesi” yer alır.
Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini
Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.
Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır.
Bir vatanperverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa’da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir.
Magosa’dayken yazdığı Gülnihal’de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir.
Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır.
Namık Kemal yine Magosa’da yazdığı Akif Bey’de, vatanperver bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir.
Zavallı Çocuk’ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar.
On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal’in en beğendiği yapıtı olarak bilinir.
Oyun, Moğollar’a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah’ın kişiliği çevresinde gelişir.
Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir. Namık Kemal’in ilk romanı olan “İntibah” 1876′da yayımlanmıştır.
Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir.
Eleştirmenler Namık Kemal’in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler.
Dört yıl sonra yayımladığı “Cezmi”, tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray’ın yaşadığı aşk ve Cezmi’nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal’in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi’nin etkisinde olduğu izlenir.
Namık Kemal’in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür.
1872′de çıkan Evrak-ı Parişan’da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer’de İstanbul’un alınışını anlatır.
Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır.
Namık Kemal’in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi’nde, Hammer’in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür.
Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır.
1975′te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir.
Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur.
En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip’dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır.
Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa’nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir.
Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur.
Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır.
Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır.
Bunlarda düz yazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup oluşturduğu kabul edilir.
SİYASİ GÖRÜŞLERİ
1868 yılında Hürriyet adlı gazetede yayınlanan bir makalesinde Namık Kemal İslam’ın başlangıç dönemlerinde bir çeşit cumhuriyet olduğunu ve eğer halkın egemenliği ilkesi kabul edilirse, kimsenin bir cumhuriyet yönetimi kurulmasına karşı gelme hakkı olmayacağını yazmıştı.
Ve cumhuriyetin kurulmasına katkı sağlamıstır…
Siyasi görüşlerinin en geniş manada toplandığı Hürriyet Kasidesi başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün Türkçülük fikrinin temsilcilerine tercüman olmuştur.
HÜRRİYET KASİDESİ
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütur etme sakın milletteki za’f u betaetten
Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı
Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif’atinden iztırâridir
hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim
Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten
Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten
Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten
Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten
Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki aladır vezâretten sadâretten
Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir
Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten
Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ye bidâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl
Cihanı sensin azad eyleyen bin ye’s ü mihnetten
Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
Namık KEMAL’i yazmaya kitaplar yetmez. Onun klişeleşmiş bizlere göre slogan gibi olan cümlelerinin her biri ile binlerce sayfalık kitaplar rahatlıkla yazılabilir.
“İnsan, ne idraksiz mahlûktur! Herkes kimsenin sağ kalmadığını bilir de, kendi öleceğine inanmak istemez.”
Devlet, halkın ne babasıdır, ne hocasıdır, ne vasisidir, ne lalasıdır.
Vatan sevgisinden maksat, toprağa değil, onun üstünde yaşayan insanlara duyulan sevgidir.
Ne mal iledir beyim ululuk, kemal iledir.
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten.
Yüksel ki yerin bu yer değildir,
Ülkedeki ahlak bunalımının bir kaynağı da; ana babanın çocuk eğitiminde tuttukları yoldur.
İnsan vatanı sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı vatan sayesinde kaimdir.
Vatan, bize kılıcımızın ekmeğidir.
Ne mümkün zulüm ile bidad ile imha-i hürriyet.
Köpektir zevk alan Sayyad-ı bi insafa hizmetten.
Ne efsunkâr imişsin ah, ey dîdar-ı hürriyet; Esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten.
Kimse takdir edemez âlemde Kendi mahiyetini reyi ile
Münferit vasıta-i rüyet iken göremez kendini dide bile
(Kimse kendi niteliğini kendi görüşüyle algılayamaz.
Tek görme organı göz olduğu halde gözün kendini göremediği gibi.)
Zihin fukara olunca, akıl ukala olurmuş.
İnsan ne söylediğini bilmeli, fakat her bildiğini söylememelidir.
Düşene gülen acıyandan çok bulunur.
İnsan her nefesini mezardan uzaklaşmak için alır ama her nefes alışında ömründen bir nefeslik zaman azalır…
Okumayı öğrenmek, en güç sanattır. Âdemin hayvaniyeti yemekle, insaniyeti okumakla kaimdir.
Kimsenin lütfuna olma tadip, bedeli cevheri hürriyettir.
Terbiye ana kucağından başlar; her söylenilen kelime, çocuğun şahsiyetine konan bir tuğladır.
NAMIK KEMAL’İN SORUSU
-“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini; Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN bu soruya cevabı:
-“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini; Bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini!”
ESERLERİ
OYUN:
Vatan Yahut Silistre (1873, yeni harflerle 1940)
Zavallı Çocuk (1873, yeni harflerle 1940)
Akif Bey (1874, yeni harflerle 1958)
Celaleddin Harzemşah (1885, yeni harflerle 1977)
Kara Bela (1908)
ROMAN:
İntibah (1876, yeni harflerle 1944)
Cezmi (1880, yeni harflerle 1963)
ELEŞTİRİ:
Tahrib-i Harâbât (1885)
Takip (1885)
Renan Müdafaanamesi (1908, yeni harflerle 1962)
İrfan Paşa’ya Mektup (1887)
Mukaddeme-i Celal (1888)
TARİHİ KİTAPLAR:
Devr-i İstila (1871)
Barika-i Zafer (1872)
Evrak-ı Perişan (1872, yeni harflerle 1973)
Kanije (1874)
Silistre Muhasarası (1874, yeni harflerle 1946)
Osmanlı Tarihi (1889, ölümünden sonra, yeni harflerle 3 cilt, 1971-1974)
Büyük İslam Tarihi, (1975, ölümünden sonra)
“Ölürsem görmeden millette ümid ettiğim feyzi;
Yazılsın seng-i kabrimde;
Vatan mahzun, ben mahzun.”
NAMIK KEMAL
Vatan kavramını Türk Milleti’nin benliğine nakış nakış işleyen Namık Kemal bu gün hepimizin tek aşk vatan sözününde müellifir.
NOT:Kendi dönemi ve kendinden sonraki bütün milli unsurların fikri temellerini atan Namık Kemal’i karalamak, hakir görmek isteyenlerin bilerek bir çok mühtecen fıkrada adınını geçirilmiş olması bizlerin utanması gereken bir durumdur.
Bu noktada bütün Türkler’den özellikle ricam nerede bir NAMIK KEMAL fıkrası dinlerseler orada itiraz etmeleridir.
Zira bu tür fıkraların muhatabı Namık KEMAL değil, “NAM-I ” yani bilindik ismi ile KEMAL olan anonim bir isimdir.
Âmâlimiz efkârımız ikbâl-i vatandır
Serhadimize kal’a bizim hâk-i bendedir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu geçmez ovamızda dağımızda
Her gûşede bir şir yatar toprağımızda
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapusu can veren ihvâna açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden de kaçılsın
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğdu, 2 Aralık 1888’de Sakız Adası’nda öldü.
Asıl adı Mehmed Kemal.
Namık adını ona şair Eşref Paşa verdi.
Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey.
Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçirdi.
Bu yüzden özel öğrenim gördü.
Arapça ve Farsça öğrendi.
18 yaşında İstanbul’a babasının yanına döndü.
1863’te Babıali Tercüme Odası’na kâtip olarak girdi.
Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu.
1865’te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı.
Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükumeti eleştiren yazılar yazıyordu.
Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın nedeniyle 1867’de kapatıldı.
SÜRGÜNLER DÖNEMİ
Namık Kemal, İstanbul’dan uzak olması için Erzurum’a vali muavini olarak atandı.
Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı.
Bir süre sonra Londra’ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı “Muhbir” gazetesinde yazmaya başladı.
Ama Ali Suavi’yle anlaşamadı, Muhbir’den ayrıldı.
1868’de gene Fazıl Paşa’nın desteğiyle “Hürriyet” gazetesini çıkardı.
Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısıyla İstanbul’a döndü.
Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872’de “İbret” gazetesini kiraladı.
Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete 4 ay kapatıldı.
İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı.
Orada yazmaya başladığı “Vatan Yahut Silistre” oyunu, 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi.
Oyunu izleyenler galeyana gelip olay çıkardı.
Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı.
Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi.
TÜRK EDEBİYATI’NDA İLKLER
1876’da I. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü.
Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu.
Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı.
1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı, Namık Kemal tutuklandı.
Midilli Adası’na sürüldü.
1879’da Midilli mutasarrıfı oldu.
Aynı görevle 1884’te Rodos, 1887’de Sakız Adası’na gönderildi.
Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu’da Bolayır’da gömüldü.
Şiirlerini küçük yaşlardan itibaren yazdı.
Şinasi’yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür.
Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilendi.
En önemli özelliklerinden biri, Türk şiirini Divan şiirinin etkisinden kurtarmaya çalışması.
“Vatan Şairi” diye de isimlendirildi.
Tiyatroya özel bir önem verdi, altı oyun yazdı.
Bir vatanperverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre, Avrupa’da da ilgi uyandırdı ve beş dile çevrildi.
İlk romanı “İntibah” 1876’da yayınladı.
Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılır.
Romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri oldu.
En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip.
Gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yeri var.
Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazıları yayınlandı.
Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadar.
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan “hürriyet kavgası”, “esaret zinciri”, “vatan”, “kalb-i millet” gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür “manzum nesir” oluşturmuştur.
Bosna-Hersek Savaşları, 93 Harbi gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir.
Bu şiirlerin en tanınmışları arasında “Vâveyla”, “Vatan Mersiyesi”, “Vatan Şarkısı” ve “Hürriyet Kasidesi” yer alır.
Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini
Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.
Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır.
Bir vatanperverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa’da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir.
Magosa’dayken yazdığı Gülnihal’de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir.
Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır.
Namık Kemal yine Magosa’da yazdığı Akif Bey’de, vatanperver bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir.
Zavallı Çocuk’ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar.
On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal’in en beğendiği yapıtı olarak bilinir.
Oyun, Moğollar’a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah’ın kişiliği çevresinde gelişir.
Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir. Namık Kemal’in ilk romanı olan “İntibah” 1876′da yayımlanmıştır.
Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir.
Eleştirmenler Namık Kemal’in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler.
Dört yıl sonra yayımladığı “Cezmi”, tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray’ın yaşadığı aşk ve Cezmi’nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal’in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi’nin etkisinde olduğu izlenir.
Namık Kemal’in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür.
1872′de çıkan Evrak-ı Parişan’da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer’de İstanbul’un alınışını anlatır.
Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır.
Namık Kemal’in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi’nde, Hammer’in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür.
Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır.
1975′te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir.
Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur.
En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip’dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır.
Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa’nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir.
Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur.
Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır.
Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır.
Bunlarda düz yazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup oluşturduğu kabul edilir.
SİYASİ GÖRÜŞLERİ
1868 yılında Hürriyet adlı gazetede yayınlanan bir makalesinde Namık Kemal İslam’ın başlangıç dönemlerinde bir çeşit cumhuriyet olduğunu ve eğer halkın egemenliği ilkesi kabul edilirse, kimsenin bir cumhuriyet yönetimi kurulmasına karşı gelme hakkı olmayacağını yazmıştı.
Ve cumhuriyetin kurulmasına katkı sağlamıstır…
Siyasi görüşlerinin en geniş manada toplandığı Hürriyet Kasidesi başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün Türkçülük fikrinin temsilcilerine tercüman olmuştur.
HÜRRİYET KASİDESİ
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütur etme sakın milletteki za’f u betaetten
Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı
Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif’atinden iztırâridir
hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim
Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten
Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten
Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten
Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten
Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki aladır vezâretten sadâretten
Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir
Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten
Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ye bidâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl
Cihanı sensin azad eyleyen bin ye’s ü mihnetten
Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
Namık KEMAL’i yazmaya kitaplar yetmez. Onun klişeleşmiş bizlere göre slogan gibi olan cümlelerinin her biri ile binlerce sayfalık kitaplar rahatlıkla yazılabilir.
“İnsan, ne idraksiz mahlûktur! Herkes kimsenin sağ kalmadığını bilir de, kendi öleceğine inanmak istemez.”
Devlet, halkın ne babasıdır, ne hocasıdır, ne vasisidir, ne lalasıdır.
Vatan sevgisinden maksat, toprağa değil, onun üstünde yaşayan insanlara duyulan sevgidir.
Ne mal iledir beyim ululuk, kemal iledir.
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten.
Yüksel ki yerin bu yer değildir,
Ülkedeki ahlak bunalımının bir kaynağı da; ana babanın çocuk eğitiminde tuttukları yoldur.
İnsan vatanı sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı vatan sayesinde kaimdir.
Vatan, bize kılıcımızın ekmeğidir.
Ne mümkün zulüm ile bidad ile imha-i hürriyet.
Köpektir zevk alan Sayyad-ı bi insafa hizmetten.
Ne efsunkâr imişsin ah, ey dîdar-ı hürriyet; Esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten.
Kimse takdir edemez âlemde Kendi mahiyetini reyi ile
Münferit vasıta-i rüyet iken göremez kendini dide bile
(Kimse kendi niteliğini kendi görüşüyle algılayamaz.
Tek görme organı göz olduğu halde gözün kendini göremediği gibi.)
Zihin fukara olunca, akıl ukala olurmuş.
İnsan ne söylediğini bilmeli, fakat her bildiğini söylememelidir.
Düşene gülen acıyandan çok bulunur.
İnsan her nefesini mezardan uzaklaşmak için alır ama her nefes alışında ömründen bir nefeslik zaman azalır…
Okumayı öğrenmek, en güç sanattır. Âdemin hayvaniyeti yemekle, insaniyeti okumakla kaimdir.
Kimsenin lütfuna olma tadip, bedeli cevheri hürriyettir.
Terbiye ana kucağından başlar; her söylenilen kelime, çocuğun şahsiyetine konan bir tuğladır.
NAMIK KEMAL’İN SORUSU
-“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini; Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN bu soruya cevabı:
-“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini; Bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini!”
ESERLERİ
OYUN:
Vatan Yahut Silistre (1873, yeni harflerle 1940)
Zavallı Çocuk (1873, yeni harflerle 1940)
Akif Bey (1874, yeni harflerle 1958)
Celaleddin Harzemşah (1885, yeni harflerle 1977)
Kara Bela (1908)
ROMAN:
İntibah (1876, yeni harflerle 1944)
Cezmi (1880, yeni harflerle 1963)
ELEŞTİRİ:
Tahrib-i Harâbât (1885)
Takip (1885)
Renan Müdafaanamesi (1908, yeni harflerle 1962)
İrfan Paşa’ya Mektup (1887)
Mukaddeme-i Celal (1888)
TARİHİ KİTAPLAR:
Devr-i İstila (1871)
Barika-i Zafer (1872)
Evrak-ı Perişan (1872, yeni harflerle 1973)
Kanije (1874)
Silistre Muhasarası (1874, yeni harflerle 1946)
Osmanlı Tarihi (1889, ölümünden sonra, yeni harflerle 3 cilt, 1971-1974)
Büyük İslam Tarihi, (1975, ölümünden sonra)
Similar topics
» Büyük Türkçü ye rahmet olsun
» Neden Namık Kemal Zeybek ?
» Necip Hablemitoğlu'nun, Kaşif Kozinoğlu'nun ruhu şad olsun.
» Büyük tarihçi İsmail Hâmi Danişmend aynı zamanda çok büyük bir âşıkmış
» Büyük Türkçü ye rahmet olsun
» Neden Namık Kemal Zeybek ?
» Necip Hablemitoğlu'nun, Kaşif Kozinoğlu'nun ruhu şad olsun.
» Büyük tarihçi İsmail Hâmi Danişmend aynı zamanda çok büyük bir âşıkmış
» Büyük Türkçü ye rahmet olsun
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz