Muhteşem Yüzyıl’la AKP’nin gerçekte bir sorunu olamaz
1 sayfadaki 1 sayfası
Muhteşem Yüzyıl’la AKP’nin gerçekte bir sorunu olamaz
Muhteşem Yüzyıl’la AKP’nin gerçekte bir sorunu olamaz; biliyorduk. Ama Bir Zamanlar Osmanlı, hele de her şeyin dinciliğin egemenliğine girdiği günümüz Türkiye’sinde, konusuyla çok kötü örnek oluyordu!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili çıkışı herkesi şaşırttı. Tam da sultanlık düzenine girerken, tam da herkes Tayyip Erdoğan devr-i iktidarında kredi kartlarıyla har vurup harman savururken ve kendini Lale Devrinde bulutlarda uçuyorum sanırken böyle bir çıkış, aslında iktidarın kendi bindiği dalı kesmesinden başka anlama gelmiyordu.
Muhteşem Yüzyıl’la AKP’nin gerçekte bir sorunu olamaz; biliyorduk. Ama Bir Zamanlar Osmanlı, hele de her şeyin dinciliğin egemenliğine girdiği günümüz Türkiye’sinde, konusuyla çok kötü örnek oluyordu!
Böylece, Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam gibi, bizce herkesin izlemesi gereken önemli bir “tarihi” dizinin kellesi uçuverdi.
Erdoğan’ın işaret ettiği Muhteşem Yüzyıl değil, hükümetin denetimindeki TRT1’de bir dizinin yayından (yüksek bütçe nedeniyle!) kaldırılması, birçok soruyu da beraberinde getiriyor.
Diziye masraf büyük oranda zaten yapılmıştı: İzmit’te platoya dönüştürülen eski Seka Fabrikası’nda mekanların yapımı bitmişti. Geriye oyuncuların masrafı kalıyordu. Gittikçe ilgi duyulan böyle iddialı bir dizi TRT gibi bir kuruma ne kadar yük olabilirdi?
*
Sakın esas sorun dizinin konusu olmasın!
*
Türk gericiliğinin –Ataol Behramoğlu’nun yazdığı gibi– bir soy kütüğü yapılsa, anası sayılacak korkunç bir ayaklanmayı, Patrona Halil Ayaklanması’nı anlatıyordu dizi.
"Osmanlı"nın, 1922 yılı hariç, tarihi boyunca düştüğü en kötü durum, bu ayaklanmadır.
Bu gericiliğin atası isyanın, okul tarih kitaplarının yazdığı gibi Lale Devri (1699-1730) diye adlandırılan bir “zevk ve sefa” dönemine karşı başkaldırı olduğu sanılır ama –dizinin yaptığı gibi!– daha yakından bakıldığında tam da öyle olmadığı görülecektir.
Söz konusu dönem, bütün Türk tarihinde “ilerici” yönde en önemli adımlarının atıldığı dönemdir.
1727’de İstanbul’da ilk matbaanın kuruluşu gerçekleşmiştir.
Yeni kütüphaneler açılmış, Doğu ve Batı uygarlığının yapıtlarından çeviriler yapılmıştır.
İstanbul’da binlerce kagir bina yıkılmış, sokaklar, caddeler, binalar yeniden imar edilmiş, gerçek anlamda bir kentleşme gerçekleştirilmiştir. Böylece mimarlık, minyatür, resim sanatlarında muzzam gelişme yaşanmıştır.
Dönemin padişahı III. Ahmet, -dizide de, kız kardeşi Mihrimah Sultan’a (Türkan Şoray) konuştuğu gibi- Avrupa ülkelerinin bin bir engel çıkarmasına karşın, savaşa girmeyip, hazinenin kaynaklarını hem sanayinin hem ülkenin gelişmesi için kullanmayı yeğleyen bir padişahtır. 1693'deki "Viyana Bozgunu" Osmanlı yönetiminin Batı'ya karşı bakışını değiştirmiş, daha politik davranmaya ve Batıdaki gelişmelere karşı iç gelişmeyi sürdürmeyi yeğlemiştir
Bu anlayışla Batı orduları biçiminde bir “Asakiri nizamiye” kurmaya girişen Nevşehirli İbrahim Paşa Fransa’dan askerlik uzmanları getirterek Üsküdar’da yaptırdığı kışlada yeni askeri, talim ettirmeye başlamıştır. Ayrıca tam anlamıyla bozulmuş olan Yeniçeri Ocağına sadece ulufe almak için bir kolayını bulup kaydedilen küçük esnaf takımının, yeniçerilikten atılması, İstanbul ve öteki kentlerin bayındırlaştırılması için konulan vergilerin, çoğu aynı zamanda esnaflık yapan yeniçerilerin kesesine zarar vermesi hoşnutsuzluk yaratmıştır; doğrudur.
Ancak, unutmayalım ki Patrona Halil Ayaklanması 28 Eylül 1730’da “Şeriat isteriz” çığlıklarıyla başlamıştır!
İşte, Bir Zamanlar Osmanlı adlı dizide, Reşat Ekrem Koçu’nun da işaret ettiği kişinin, Ayasofya Camii vaizi gerici, yobaz İspirîzâde Mehmed’in ayaklanmanın merkezine oturtulması, günümüz iktidarını telaşlandırmıştır!
İlk basımevinin kuruluşu ile bu ayaklanmanın başlangıç tarihlerini yan yana koyduğumuzda, sadece bu kadarı bile ayaklanmanın gerici özünü gösterir.
İspirîzâde Mehmed’i dizide canlandıran usta oyuncu ve seslendirme sanatçısı Mehmet Atay’ın ses tonuyla da adeta “döktürmesi”, dizinin, Türkiye'nin aklını esir almaya başlamış AKP iktidarının ideolojisi için gittikçe daha büyük tehlike oluşturmaya başladığını göstermekteydi.
*
Recep Tayyip Erdoğan, yine usta bir manevra yaparak başka yeri göstermiş, asıl hedeflediği noktayı gizlemiştir. Herkes Muhteşem Yüzyıl’la oyalanırken "asl maksat hasıl olmuş"tur!
Bir Zamanlar Osmanlı, hem bir isyan örgütlemenin ayrıntılarını, hem Türk tarihinde dinsel taasubun ne denli iktidar oyunlarına teşne olduğu ve Osmanlı’nın geri kalmasına yol açtığını başarılı biçimde öyküleştirmişti.
*
Özcan Deniz ise, dizinin kaldırılmasına yol açan gerçek nedeni bir türlü görememiş, celladından yardım dilemiştir!
Ahmet Yıldız
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili çıkışı herkesi şaşırttı. Tam da sultanlık düzenine girerken, tam da herkes Tayyip Erdoğan devr-i iktidarında kredi kartlarıyla har vurup harman savururken ve kendini Lale Devrinde bulutlarda uçuyorum sanırken böyle bir çıkış, aslında iktidarın kendi bindiği dalı kesmesinden başka anlama gelmiyordu.
Muhteşem Yüzyıl’la AKP’nin gerçekte bir sorunu olamaz; biliyorduk. Ama Bir Zamanlar Osmanlı, hele de her şeyin dinciliğin egemenliğine girdiği günümüz Türkiye’sinde, konusuyla çok kötü örnek oluyordu!
Böylece, Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam gibi, bizce herkesin izlemesi gereken önemli bir “tarihi” dizinin kellesi uçuverdi.
Erdoğan’ın işaret ettiği Muhteşem Yüzyıl değil, hükümetin denetimindeki TRT1’de bir dizinin yayından (yüksek bütçe nedeniyle!) kaldırılması, birçok soruyu da beraberinde getiriyor.
Diziye masraf büyük oranda zaten yapılmıştı: İzmit’te platoya dönüştürülen eski Seka Fabrikası’nda mekanların yapımı bitmişti. Geriye oyuncuların masrafı kalıyordu. Gittikçe ilgi duyulan böyle iddialı bir dizi TRT gibi bir kuruma ne kadar yük olabilirdi?
*
Sakın esas sorun dizinin konusu olmasın!
*
Türk gericiliğinin –Ataol Behramoğlu’nun yazdığı gibi– bir soy kütüğü yapılsa, anası sayılacak korkunç bir ayaklanmayı, Patrona Halil Ayaklanması’nı anlatıyordu dizi.
"Osmanlı"nın, 1922 yılı hariç, tarihi boyunca düştüğü en kötü durum, bu ayaklanmadır.
Bu gericiliğin atası isyanın, okul tarih kitaplarının yazdığı gibi Lale Devri (1699-1730) diye adlandırılan bir “zevk ve sefa” dönemine karşı başkaldırı olduğu sanılır ama –dizinin yaptığı gibi!– daha yakından bakıldığında tam da öyle olmadığı görülecektir.
Söz konusu dönem, bütün Türk tarihinde “ilerici” yönde en önemli adımlarının atıldığı dönemdir.
1727’de İstanbul’da ilk matbaanın kuruluşu gerçekleşmiştir.
Yeni kütüphaneler açılmış, Doğu ve Batı uygarlığının yapıtlarından çeviriler yapılmıştır.
İstanbul’da binlerce kagir bina yıkılmış, sokaklar, caddeler, binalar yeniden imar edilmiş, gerçek anlamda bir kentleşme gerçekleştirilmiştir. Böylece mimarlık, minyatür, resim sanatlarında muzzam gelişme yaşanmıştır.
Dönemin padişahı III. Ahmet, -dizide de, kız kardeşi Mihrimah Sultan’a (Türkan Şoray) konuştuğu gibi- Avrupa ülkelerinin bin bir engel çıkarmasına karşın, savaşa girmeyip, hazinenin kaynaklarını hem sanayinin hem ülkenin gelişmesi için kullanmayı yeğleyen bir padişahtır. 1693'deki "Viyana Bozgunu" Osmanlı yönetiminin Batı'ya karşı bakışını değiştirmiş, daha politik davranmaya ve Batıdaki gelişmelere karşı iç gelişmeyi sürdürmeyi yeğlemiştir
Bu anlayışla Batı orduları biçiminde bir “Asakiri nizamiye” kurmaya girişen Nevşehirli İbrahim Paşa Fransa’dan askerlik uzmanları getirterek Üsküdar’da yaptırdığı kışlada yeni askeri, talim ettirmeye başlamıştır. Ayrıca tam anlamıyla bozulmuş olan Yeniçeri Ocağına sadece ulufe almak için bir kolayını bulup kaydedilen küçük esnaf takımının, yeniçerilikten atılması, İstanbul ve öteki kentlerin bayındırlaştırılması için konulan vergilerin, çoğu aynı zamanda esnaflık yapan yeniçerilerin kesesine zarar vermesi hoşnutsuzluk yaratmıştır; doğrudur.
Ancak, unutmayalım ki Patrona Halil Ayaklanması 28 Eylül 1730’da “Şeriat isteriz” çığlıklarıyla başlamıştır!
İşte, Bir Zamanlar Osmanlı adlı dizide, Reşat Ekrem Koçu’nun da işaret ettiği kişinin, Ayasofya Camii vaizi gerici, yobaz İspirîzâde Mehmed’in ayaklanmanın merkezine oturtulması, günümüz iktidarını telaşlandırmıştır!
İlk basımevinin kuruluşu ile bu ayaklanmanın başlangıç tarihlerini yan yana koyduğumuzda, sadece bu kadarı bile ayaklanmanın gerici özünü gösterir.
İspirîzâde Mehmed’i dizide canlandıran usta oyuncu ve seslendirme sanatçısı Mehmet Atay’ın ses tonuyla da adeta “döktürmesi”, dizinin, Türkiye'nin aklını esir almaya başlamış AKP iktidarının ideolojisi için gittikçe daha büyük tehlike oluşturmaya başladığını göstermekteydi.
*
Recep Tayyip Erdoğan, yine usta bir manevra yaparak başka yeri göstermiş, asıl hedeflediği noktayı gizlemiştir. Herkes Muhteşem Yüzyıl’la oyalanırken "asl maksat hasıl olmuş"tur!
Bir Zamanlar Osmanlı, hem bir isyan örgütlemenin ayrıntılarını, hem Türk tarihinde dinsel taasubun ne denli iktidar oyunlarına teşne olduğu ve Osmanlı’nın geri kalmasına yol açtığını başarılı biçimde öyküleştirmişti.
*
Özcan Deniz ise, dizinin kaldırılmasına yol açan gerçek nedeni bir türlü görememiş, celladından yardım dilemiştir!
Ahmet Yıldız
Similar topics
» Işte atatürk'ten muhteşem yüzyıl değerlendirmesi
» Algı sorunu yaşayanların kimlik sorunu yaşaması kaçınılmazdır
» Erdoğan cumhurbaşkanı olamaz ise, Türkiye'de neler olur?
» Sözde herkesin Atatürk e sahip çıktığı, gerçekte Atatürkçülüğün tasfiy
» Etkisiz ordu türk milleti'nin olamaz!
» Algı sorunu yaşayanların kimlik sorunu yaşaması kaçınılmazdır
» Erdoğan cumhurbaşkanı olamaz ise, Türkiye'de neler olur?
» Sözde herkesin Atatürk e sahip çıktığı, gerçekte Atatürkçülüğün tasfiy
» Etkisiz ordu türk milleti'nin olamaz!
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz