Terör Masada Bitmez

tarafından **İlteriş Kağan** Cuma 15 Mart 2013 - 16:29

Terörle mücadele etmekten ziyade terörle müzakere sürecini başlatmak için tasarlanan ve uygulamaya konulan açılım süreci, amacına ulaştı. Devlet görevlileri, Hükümet tarafından teröristle masaya oturmak ve pazarlık yapmak üzere görevlendirildi. Elbette bu sürece teröristbaşı Öcalan da dahil edildi. Zaten böyle bir gafletten hainlerin faydalanmaması düşünülemezdi. Teröristle müzakere milleti rahatsız ediyor, şehit ailelerini üzüyor ve terör yandaşlarının kendini adam yerine koymasına neden oluyor.

Terörle müzakere sürecini destekleyen pembe gözlüklü hayalperestlerin idrak edemediği nokta, terörün masada bitmeyeceği gerçeğidir. Devlete isyan edip dağa çıkan ve Türkiye'nin başına olmadık işler açan hainlerle masaya oturmak, onları köşeye sıkıştırmak değil adam yerine koymaktır. Adam yerine koyduklar hainler ne istiyor? Neyi hayal ediyor? Türkiye'yi bölmeyi, ayrı bir devlet kurmayı ve Türk devletinin düzenini değiştirmeyi... Dağa çıktıkları zaman bunları isteyen hainler, acaba masada farklı isteklerde mi bulunacak?

Peki devlet görevlieri ne teklifte bulunacak bu pazarlıkta? Dağdan inilmesi karşılığında teröristlere ne verilecek?

Türkiye'de büyük bir kara propaganda var. Bunlardan biri de, müzakere sürecini desteklemek için ortaya atılan "terörün silahla bitirilemeyeceği" ve "barış" iddialarıdır. Savaş silahla bitirilemeyebilir. İki cephenin askerleri, yıllarca savaşıp yenişemeyebilir. Ancak aynı şey terör için geçerli değildir. Çünkü büyük devletler, kendilerine isyan edip dağa çıkanları ve onları koruyup kollayanları affetmezler. Biz ya büyük devlet olup Irak'ın kuzeyini işgal ederek terörist kamplarını kuşatıp işi bitireyeceğiz ya da teröristi muhatap kabul edip, terör örgütünün "terörist" statüsünü kendi ellerimizle sileceğiz. Zaten "barış geleceği" yönündeki kara propagandalar da bunu sağlamak amacıyla ortaya atılmıştır. Devletle terörist arasında barış olmaz; ancak ve ancak terörist gelip teslim olacağı zaman ateş kesilir.

Teröristle masaya oturmak, onu, 30.000'den fazla insanı katlettiği ve devletin yüzlerce milyar dolar zarara uğrattığı için ödüllendirmektir. Türk töresine ve tarihine de hem saygısızlık hem de ihanettir.

Aklı başında her insan gerçekleri görecektir. Paşalar teker-teker içeri girerken, teröristlerin muhatap alınıp ellerinin güçlendirilmesi, isteklerinin yerine getirilmesi apaçık bir ihanet değil de nedir? Bu ihanete ortak olmak için gafil olmak gerekir. Açılım süreciyle birlikte önce özerkliğe itilip ardından da bölünmeye sürüklenen doğu illeri, bizzat Hükümet tarafından terörün kucağına atılmış, ardından da yine aynı Hükümet tarafından "bunları halk destekliyor mecbur müzakere edeceğiz" söylemleriyle gerçek niyet ortaya çıkmıştır. Bu kadar keko ve diğer gayrı-Türk unsurlardan bakanın olduğu bir kabineden de başka bir şey beklenemezdi.

***

BDP'li meclis teröristleri, nasıl bir tepkiyle karşılaşacağını bilerek Karadeniz bölgesine gittiği için provakatör konumundadır. Millet ise, Recep Tayyip Erdoğan'ın sık sık ağzından düşürmediği "milli irade"nin sahibidir. Oysa aynı Erdoğan, milleti provakasyon yapmakla suçlamış, BDP'li ortaklarına sahip çıkmıştır. 10 senedir görünmeyen danışmanları tarafından dışarıdan fazlaca yönlendirilen ve kendi de buna meyilli olan Başbakan, yükselen milliyetçiliği kontrol altına alamayacağını ve buna müsait bir şahsiyeti olmadığını bilmeli, yol yakınken çekilmelidir. Aksi takdirde, kendisinden geriye, bir tek, teröristle masada çektirdiği hatıra fotoğrafı olacaktır.

Türk düşmanları, milliyetçiliği ve milliyetçilerin emaneti olan devleti yendiklerini zannediyorlar. Böyle bir şey mümkün değildir. Bilinmelidir ki, devlet ne masanın üstünde duran bir dosya ne de açılışlarda kurdele kesen bir bakandır. Devlet, Türk'ün Türk'e mirasıdır ve onun doğal reflekslerini karşılamaya, "her şey bitti, biz kazandık" diye düşünenlerin gücü yetmeyecektir.

Terörle mücadele edip vatanı savunurken şehit düşen isimli-isimsiz binlerce şehidimizin kanını yerde koymayacağız. And içtik; ne onların ruhunu rahatsız edeceğiz ne de topraklarımıza düşman ayağının değmesine müsaade edeceğiz. Bu vatanı bölme amaçlarını açıkça itiraf ettikleri anda, nasıl bir tepkiyle karşılaşacaklarını da, öldüğümüzü, uyuduğumuzu zannedenler görecekler.

Tanrı Türk'ü korusun.

Yusufhan Güzelsoy