¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür

Aşağa gitmek

 Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür  Empty Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Çarş. 25 Eyl. 2013 - 21:40

Yeni Şafak gazetesinde pazar günleri yazan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski başkanı Harun Tokak'ın gazete tarafından sansürlendiği ortaya çıktı.
 Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür  Yeni-safaktan-cemaat-yazarina-sansur-2509131200_m
Sansürlenen bölümün Rumeli Demiryolları Şirketi’nin Çatalca’daki âmiri Musevi asıllı yurttaşın Osmanlı Hanedanı'na yardım ettiği bölüm olması dikkat çekti. Sansür, İsrail'de yaşayan Türk asıllı Yahudiler'in kurduğu Hasturktv sitesinin tokak'ın yazısının tamamını yayınlamasıyla ortaya çıktı.

Harun Tokak'ın izniyle Hasturk TV'de tamamı yayınlanan Osmanlı Hanedanı'ndan Neslişah Sultan'ın anlatıldığı yazının, Yeni Şafak'ta sansürlenen bölümü şöyle:
"Rumeli Demiryolları Şirketi’nin Çatalca’daki âmiri Musevi bir yurttaşımızdır. Üst kattaki dairesini böyle habersiz gelen yüksek misafirlerinin istirahatine tahsis eder ve çoluk çocuğuyla da ikramlara koyulur.
Halifenin teşekkürü karşısında da

'Osmanlı Hanedanı, Türkiye Musevilerinin velinimetidir. Atalarımız İspanya’dan sürüldüklerinde, kendilerini koruyacak bir ülke aradıkları zaman onları yok olmaktan kurtardılar. Devletlerinin gölgesinde tekrar can, ırz ve mal emniyetine, din ve dil hürriyetine kavuşturdular. Onlara, bu kara günlerinde elimizden geldiği kadar hizmet etmek bizim vicdan borcumuzdur' der."

İşte Tokak'ın yazısının Hasturk TV'de yayınlanan yazısının tamamı:
"SON SULTAN
1921'in soğuk bir Şubat’ı…
Boğaz’ın mavi sularını titreten 121 pare top sesi, Neslişah Sultan’ın dünyaya gelişini müjdelemektedir.
Yıldız Sarayı’nı bir sevinç dalgası sarar. Sarayda doğan son sultan adına para bastırılır.
Son sultanın dünyaya gelişinden üç yıl sonra da Osmanlı hanedanına sürgün kararı çıkar. Soğuk bir mart gecesi, çamaşırlarını bile alma fırsatı bulamadan Yıldız Sarayı’ndan yola çıkarılan kadın sultanlar, şehzadeler, bir daha belki de hiç göremeyecekleri vatan topraklarına göz pınarlarında ne var ne yoksa boşaltırlar.

Çamurlara bata-çıka Çatalca İstasyona getirilen kadın sultanlar kendilerini gurbetlere götürecek treni beklemeye başlarlar.

Neslişah Sultan
Son Osmanlı Hanedanı kadınıyla erkeğiyle, kundaktaki çocuğuna kadar istasyonda üşümekte, bütün bir Anadolu üşümektedir.

Çatalca Ovasının buz kesen ayazında bembeyaz sakalı soğuktan titreyen, son halife Abdülmecid Efendi ağlamakta, hânedan ağlamaktadır.

Yüz yıllar boyunca her dilden, her dinden, her ırktan insanı birlikte huzur içinde yaşatmış olan Devlet-i Aliye’nin son aile fertleri, kendilerini sürgüne götürecek treni beklemektedir.

Rumeli Demiryolları Şirketi’nin Çatalca’daki âmiri Musevi bir yurttaşımızdır. Üst kattaki dairesini böyle habersiz gelen yüksek misafirlerinin istirahatine tahsis eder ve çoluk çocuğuyla da ikramlara koyulur.
Halifenin teşekkürü karşısında da: “Osmanlı Hanedanı, Türkiye Musevilerinin velinimetidir. Atalarımız İspanya’dan sürüldüklerinde, kendilerini koruyacak bir ülke aradıkları zaman onları yok olmaktan kurtardılar. Devletlerinin gölgesinde tekrar can, ırz ve mal emniyetine, din ve dil hürriyetine kavuşturdular. Onlara, bu kara günlerinde elimizden geldiği kadar hizmet etmek bizim vicdan borcumuzdur.” der.

Nihayet, Osman Oğullarını sürgüne götürecek olan tren oflaya puflaya gelir. Trene binmeden hemen önce, üç yaşındaki Neslişah Sultan istasyondaki bir perdenin arkasına saklanarak, "Ben saraya dönmek istiyorum." diye ağlamaya başlar.

Hanedan mensupları, silahlı askerlerin arasında birer ikişer bindirilir trene.
Yolcular, başlarını camlardan uzatarak, Osman Oğullarının bu en hazin sahnesini seyreder.

Son halifenin vatan topraklarındaki son sözleri:
“Nereye gönderiliyoruz?”
“Nereye isterseniz…”
“Bu tren nereye kadar gidecek?”
“Ona da siz karar vereceksiniz”
Her şey çok açıktır:
“Vatan topraklarını terk ediniz de, nereye isterseniz oraya gidiniz.”
Soğuk bir mart gecesi, Çatalca İstasyonu'ndan oflaya puflaya acı bir ıslık eşliğinde gurubu olmayan gurbetlere doğru dönmeye başlar yorgun trenin tekerlekleri.

Aşklar, şarkılar, sohbetlerle bezeli güzel geceler son bulmuş, zaferden zafere koşan orduların uğurlandığı, karşılandığı Yıldız Sarayı'nda geçen güzel günler geride kalmıştır.

Çatalca'dan kalkan tren, dumanlarını gökyüzüne savurarak, bağrında bahar barındırmayan bir kışa doğru koşar.

Hanedan erkeklerinin çoğu askerdir. İçlerinde tabip generaller, amiraller, albaylar vardır.
Hanedanın "Osmanları" bu kara sabahın rüyasını da görmüş müdür?

Sefaletin, yokluğun, acıların kucağına doğru alıp götüren bu tren, o koca çınarın hangi kökünde saklanmıştır asırlarca.

O sürgünde sadece hanedanın acı kaderi mi vardır? Yoksa bu gün Suriye hapishanelerinden yazdıkları mektuplarda:
"Sizler sıcak evlerinizde otururken biz buralarda babasının kim olduğunu bile bilmediğimiz çocukları karnımızda taşımaktan bıktık. Gelin bizi kurtarın demiyoruz ama ne olur gelin bu hapishaneleri başımıza yıkın." diyen kızlarımızın çığlıkları da var mıdır?

Balkanlarda kalan, Filistin'de kolu kırılan, Afrika'da aç kalan insanların gözyaşları da var mıdır?
Bilemiyoruz ama bildiğimiz bir şey varsa o da sürgün, Devlet-i Aliye'nin en hazin sahnesidir.
Duman duman yükselen acı ıslık sesiyle yâd ellere doğru bir hüzün dalgası gibi akıp giden o trenin içinde kimler yoktur ki…

Yâd ellerde, "Hiçbir yer, İstanbul'un güzel ve güneşli tepelerine benzemiyor." diyerek ölüp giden, cenazesi, Fransa'da bir caminin avlusunda tam on yıl, vatan toprağına gömülmek için bekledikten sonra, bir yay gibi kıvrılıp Medine'ye ilk halifenin yanına uzanıveren son halife Abdülmecit Efendiler...
Gurbet ellerde yıkayacak hiçbir Müslüman bulamadığı için hasta ve sakat kızı Neriman Sultan tarafından yıkanıp kefenlenerek, bir Hıristiyan mezarlığına gömülen Şehzade Mahmut Şevket Efendiler...

Bastonuna dayanarak her gün işe gidip gelirken, bir gün ameliyatta yanlışlıkla dili kesilen ve dilsiz kalmasına rağmen yine de o haliyle; bir gün babasıyla gelen insanların Türkiye'den olduklarını öğrendiğinde:
"Ne olur, beni bu halimle bırakın da babamı vatanına götürün, bu adam yanıp tutuşuyor, eğer bana bir iyilik yapmak istiyorsanız onu vatanına götürün." diye yalvaran Neriman Sultanlar...

Nice'de vefat etmeden önce:
"Bir gün müsait olursa beni vatanıma götürün." dediği için, bir kilisede cesedi tam 30 yıl bekletildikten sonra, kilise görevlileri tarafından bir Hıristiyan mezarlığına gömülen Sultan Abdülhamit'in kızı veGazi Osman Paşa'nın gelini olan Zekiye Sultanlar…

Mısır bir Müslüman toprağı olmasına rağmen, Türkiye'de işbaşına gelen her iktidara mektup yazarak, her türlü siyasi haktan mahrum olarak ülkesinde yaşama izni verilmesini talep eden, Boğaziçi'nde kendi halinde balıkçılık yapmaya bile razı olduğunu her vesileyle söyleyen, yıllarca hiçbir cevap alamayınca da, Osman

Yüksel Serdengeçti'ye:
"Hiç değilse bir zarfın içine bir avuç vatan toprağı koyarak gönderin de bari kabrime koyayım." diyerek, gurbet ellerde "Ah vatan, ah vatan!" diye diye ölen Neslişah Sultan'ın babası beyefendi

Şehzademiz Ömer Faruk Efendiler…
San Remo'da sefalet içinde ölen, bakkallara olan mutfak borcundan dolayı, tabutunun üzerine; "Bu tabut hacizlidir, borçlar ödenmeden kaldırılamaz." yazısından dolayı damadı Ömer Faruk Efendi tarafından mutfak kapısından kaçırılan Osmanlının son padişahı Vahdettin Hanlar…

Sefaletten intihar edenler, belediye izin vermediği için cesedi Manş Denizi'ne atılanlar…
Ve Yıldız Sarayı’nda doğan son sultan Neslişah Sultan…

Cihanın toraklarını milletinin ayakları altına seren insanlardan bir karış toprak esirgenmiş, bunca cefa reva görülmüştür.

Son yolculuklarında, ne onları omuzlarında taşıyan Müslümanlar, ne tekbir sesleri, ne tabutun üzerine örtülü bir bayrak vardır.

Gurbet ellerde yaşayan hanedanı ilk hatırlayan Anadolu'nun yiğit evladı Adnan Menderes olur.
1952'lerde NATO toplantısı için gittiği Paris’te, büyükelçimizi yanına çağırarak: "Osmanoğulları Ailesi’nin bazı fertleri Paris'te yaşıyor olması gerek. Bunlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?" diye sorar.
Büyükelçi'nin, hanedan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını gören Menderes öfke ile:

"Sana 24 saat mühlet! Ya adresle ya da istifanla gelirsin." der.
Elçi ertesi gün elinde bir kâğıda yazılı restoranın adresiyle gelir.

Hanedanın ziyaretine giden Menderes gördükleri karşısında deliye döner.
Devlet-i Aliye'nin ulu Hakanı Sultan Abdülhamit Han'ın 80 yaşındaki hanımı Müşfike Sultan, 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları Paris yakınlarında bir bulaşıkhanede Fransızların tabaklarını yıkamaktadır.

Ülkenin merhametli başbakanı Menderes gözyaşlarını tutamaz. Müşfika Sultan'ın ellerine sarılır. "Anne affet bizi, geç kaldık!" der. Ayşe Sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan evladına:

"Siz kimsiniz?" diye sorar.
Menderes, "Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanıyım." der.
"Ben başbakanım." sözünü duyan koca sultan sevinçten öyle bir çığlık atar ki kalbi duracak hale gelir, bayılır.

Menderes Türkiye'ye döner dönmez doğruca Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a çıkar.
"Osmanlı hanımlarını bulaşık yıkarken gördüm. Onların Türkiye'ye dönmeleri için af kanunu çıkaracağım." der.

Celal Bayar;
"Adnan Bey sus! Sakın bu konuyu bir daha başka yerde açma, malum gazeteler tahrikiyle silahlı kuvvetlerin içindeki cunta Türkiye'de ihtilal yapar."

Menderes cebinden çıkardığı bir mektubu masanın üzerine bırakarak köşkten ayrılır.

Celal Bayar mektubu açar.
"Analarının ve babalarının Fransa da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim.
İmza: Adnan Menderes"

İstifadan vazgeçmesi için Menderes'e sabaha kadar yalvarılır.
Hanedan kadınlarının yurda dönmelerine izin verilmesi şartıyla vazgeçer istifadan.
Böylelikle hiç değilse kadın sultanların İstanbul’a dönüş yolu açılır.

İstanbul'a ilk dönenler arasında Sultan II. Abdülhamid'in hanımı Müşfike Sultan'la kızı Ayşe Sultan da vardır.
Bir sabah erken saatte Teşvikiye'deki evlerinin kapısı çalınır.
Kapıyı Abdülhamid'in kızı Ayşe Sultan açar.
Gelen kişi başbakan Menderes'tir.

"Şayet kabul buyururlarsa Valide Sultan'ı görmek istiyorum."
Başvekil, içeri buyur edilir. Salon tam bir Osmanlı evi gibi döşenmiştir.
Başında tülbent elinde tespihiyle zikrini tamamlayan Müşfike Sultan:
"Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz..." der Menderes'e.

O da, "Teşekkür ederim Valide hazretleri; hoş bulduk... " diye karşılık verir. "Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı, böyle, hazırlıksız ve gâfil avlandık."

"Zararı yok efendim. Bendeniz elinizi öperek hayır duanızı almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için geldim."

Ayrılırken daha sonraları Yassıada da onun da hesabının sorulduğu şişkince bir zarf bırakır.

***
1963’te sarayda doğan son Sultan Neslişah Sultan da İstanbul’a döner.
Ömrünün geri kalan günlerini çok sevdiği İstanbul’da geçirir. Duruşuyla, vakarıyla, simasıyla Osmanlının ruhaniyetini temsil eden bu soylu sultan doğduğu saraya, çok sevdiği İstanbul’a kavuşmaktan çok mutludur.

Osmanlı gurup edeli neredeyse bir asra yaklaşmasına rağmen batışı sonrasındaki aydınlıkla içimizi ısıtan güneşin son ışığı gibi ufkumuzu aydınlatır.

Ufkumuzdaki bu son ışıkta nihayet 2012'nin bir bahar günü söner.
Rüyaları, aşkları, zaferleri ile koca bir devir geride kalır. Yaptığı camilerin kandillerini kendi elleriyle yakan, imarethanelerin ilk yemeğini fakir fukaraya kendi elleriyle dağıtan derviş ruhlu sultanlar devri bütün bütün kapanır.

Ve Osman Gazi'nin rüya devleti son sultanın sonsuzluğa yürümesiyle son bulur"
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür  Turkey10
 Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür  Gencat10
 Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür  Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür  Pro1010
 Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür  290407


 Yeni Şafak'tan cemaat yazarına sansür  Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz