31 Mart 1918 Bakü Katliamı
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Türklere Yönelik Soykırımlar ve İnsanlık Suçları
1 sayfadaki 1 sayfası
31 Mart 1918 Bakü Katliamı
1918 yılının Mart olayları, tarihimizin en kanlı sayfalarındandır.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bolşevik- komünist bayrağı altında birleşmiş Ermeni çeteleri, Bakü’de, Nahcivan’da, Kuba’da, Kusar’da, Şamahı’da, Lenkeran’da halkımıza çok büyük zulümler yapmışlardır. Tarih araştırmacılarının değerlendirmelerine göre sadece 29-31 Mart günleri arasında Bakü’de 20 binden fazla vatandaşımız katledilmiştir. Kıyımın yapılmasının başlıca sebebi Azerbaycan’ın bağımsızlığının karşısının alınması, Bakı’nın mühim iktisadi ve siyasi önemi ile bağlıydı. Rusya için Bakı mühim ehemmiyet taşırdı. Bu, V.İ.Lenin’in “Bakı petrol, ışık ve enerjidir” sözlerinden de aydın görünür.
Amma ermenilerin de kendi amaçları olmamış değildi. Stepan Şaumyan’ın aşağıdakı fikirleri Mart kıyımının yapılmasının iç yüzünü açıyor: “Bizim süvari desteye ilk silahlı hücum cehtinden bahane gibi istifade edip, bütün cephe boyu hücuma geçtik.
Bizim 6 bin nefere kadar silahlı kuvvemiz vardı. Aynı zamanda Daşnaksütyun’un da 3-4 bine yakın milli desteleri vardı. Onların iştiraki iç savaşa milli kıyım karakteri verdi ve bundan kaçınmak mümkün değildi.
Biz buna şuurlu olarak gittik.
Eğer onlar Bakü’de zafer kazansaydılar, şehir Azerbaycan’ın başkenti ilan edilirdi”.
Martın 30-da akşam saat 5-de Bakü’de ilk ateşler açıldı. Şehir Daşnaksütyun ve Ermeni Milli Şurası ve ermeni kilisesi Bakı Sovyeti’ni savundu. Ermeni askerleri gibi Bakü’deki Ermeni aydınları da Bakü Sovyeti tarafından dövüşe katıldılar. Kitlesel kıyımlar süresinde Azerbaycan Türklerine ait sosyal binalar, milli simgeler ve kültür ocakları dağıtıldı.
“Açık söz”, “Kaspi” gazetelerinin binaları, kendi faaliyetini bütün Güney Kafkas’a yayan, Azerbaycan Türklerinin sosyal hayatında mühim rol oynayan, maddi ve manevi yardımlarıyla meşhur olan Müslüman Hayriye Cemiyeti’nin yerleştiği “İsmailiyye” binası yakıldı, mescitler bombalandı.
Meşhur Tazepir mescidinin minareleri tahrip oldu.
Tazepir mescidine sığınarak, buraya penah getirmiş 500 neferin cesedi bu ibadetgahdan bulundu. Nisan’ın 2-de gece yarıya kadar devam eden Müslüman soykırımında binlerle Azerbaycanlı Türk öldürüldü. Ermeni – Bolşevik cellatları çocuklara, ihtiyarlara bile aman vermiyordular.
Saç-saça bağlanan Türk kadınları çıplak şekilde caddelerde gezdirilirdi. Böyle alçaklığı yalnız menfur Ermenilerden beklenirdi. Bakü kıyımında helak olanların sayı hakkında çeşitli fikirler mevcuttur.
Fakat getirilen bütün rakamlar Mart kıyımının ne kadar dehşetli katliam olduğunu bir daha tasdik ediyor. Mesela, İngiliz arşivlerini öğrenen Türk tarihçisi Salahi Sonyel bu neticeye gelmiş ki, 1918 yılının Mart ayında 8-12 bin Azerbaycan Türkü katledilip.
ABŞ tarihçileri C. ve K. Mackartiler de 1918 yılında Martın 30′undan Nisanın 1′inedek Bakü’de Ermenilerin 8 binden 12 bine kadar Müslüman öldürdüğünü ve kentin Türk ahalisinin yarısının kaçtığını yazıyorlar.
ABŞ istihbarat kaynaklarına göre, o zaman 60 bin Azerbaycan Türkü kaçkına çevrilmişti.
İngiliz yazar Peter Hopkirk “Bitmeyen Oyun” adlı kitabında yazıyor ki, İngilizler Almanların ve Türklerin Hindistan’a geden yolunu mutlak kesmek, Ermeniler Doğuda ve Batıda zengin Azerbaycan topraklarına sahip olmak, Ruslar ise zengin Bakü petrolüne sahip çıkmak istiyordular.
Mart hadiselerinin tahlili gösteriyor ki, Müslümanlara karşı mücadelede siyasi mensubiyet gözetmeksizin tüm Ermeniler birleşmişti.
Şöyle ki, Mart kıyımı dini ve etnik mensubiyete göre bir halkın kitlesel soykırıma maruz kalması idi. 1918 yılının Mart ayında Bakü’de yapılanlar Azerbaycan halkının tarihinde en büyük soykırım oldu.
Bu kırgın ve sürgün politikası, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, “Kafkas İslam Ordusu” adıyla, 1918 Mayıs’ında Azerbaycan’a gelmesiyle durduruldu.
Yaklaşık dört ay süren bir askeri harekâtla tedhiş sona erdirildi. Sahip olduğu zengin petrol yatakları sebebiyle Rusların göz koyduğu Bakü, Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin başkenti ilan edildi.
Bugünkü Azerbaycan’ın siyasi sınırları da o tarihte çizildi.
Ancak, 1920 yılında tüm Kafkas bölgesi, Sovyetler Birliği’nin yönetimi altına girdi.
Ermeniler bu dönemde de etkin konumlarını sürdürdüler.
Ermenistan’ın sınırlarının asıl genişlemesi de bu dönemde gerçekleşti.
Öyle ki, 1920′lerde başlayıp 1980′lere kadar geçen süre içerisinde Ermenistan, Azerbaycan toprakları aleyhine üç kattan fazla genişleyerek, ilk kurulduğu yıllardaki 9,000 kilometrekareden bugünkü 29,000 kilometrekarelik alana ulaştı.
Zaten, daha ilk fırsatta, 1920-21 yıllarındaki yeni sınır düzenlemelerinden yararlanarak, Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki Zengezur ve Göyçe bölgelerini topraklarına kattı.
Böylece, Azerbaycan’ın Nahçıvan, dolayısıyla Türkiye ile olan coğrafi bütünlüğü ortadan kalktı, ülke bugünkü parçalı halini aldı. Sovyet hâkimiyeti kurulduktan sonra üç yıl sonra, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan sınırlarına katılmasına karar verildi.
Bu karar, uyandırdığı hoşnutsuzluk nedeniyle, ertesi gün Stalin’in de katıldığı bir toplantıda iptal edildi.
Ancak aynı gün, yani 5 Temmuz 1923 tarihinde, Dağlık Karabağ’ın statüsü değiştirilerek, Azerbaycan sınırları içerisinde kalmak kaydıyla, özerk bölge haline getirildi. Ermenistan, elde ettiği toprakları teknik bakımdan arındırma fırsatını II. Dünya Savaşı’ndan sonra yakaladı.
Diaspora’nın da desteğiyle, 23 Aralık 1947 tarihinde SSCB Bakanlar Kurulu’ndan “Ermenistan SSC’den Kolhozcuların ve Başka Azerbaycanlı Ahalinin Azerbaycan SSC’nin Kür-Araz Ovalığına Göç Ettirilmesi Hakkında” bir karar çıkartıldı. Azerbaycan’da Atatürk Merkezi Başkanı ve Azerbaycan Milli Meclisi Kültür Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Nizami Caferov, bu dönemde Türklerin Ermenistan’dan Azerbaycan topraklarına zorunlu göç ettirilmelerinin Moskova’nın talimatı ile olduğunu belirtiyor. Göyçe, Ağababa, Zengezur, Makalı gibi bölgelerde Türkler nüfusun %90′ını teşkil ediyorlardı. Bu ise, dönemin Sovyet politikası açısından riskli bir durumdu.
Moskova, bunun için Ermenilerin isteklerine sıcak baktı, hatta destekledi. Diğer yandan Ermeniler, 1948′den 1953 yılına kadar geçen sürede yüzlerce insanı Azerbaycan’a göndererek, Azerbaycan Türklerinin “Batı Azerbaycan” olarak adlandırdığı bugünkü Ermenistan’ı Türklerin azınlık olarak yaşadıkları bir bölge haline getirdiler. Bu arada Ermenistan’ın, SSCB merkez yönetiminin verdiği bu karardan özellikle stratejik bölgelerdeki Azerbaycan Türklerini boşaltmak biçiminde yararlandığı dikkat çekmektedir.
Bu bağlamda, özellikle Türklerin ekonomik, sosyal ve kültürel yönden güçlü oldukları yerler boşaltıldı. Bunun en somut olanı da başkent Erivan’dan Türklerin sürgün edilmesiydi. Türklerin boşalttığı yerlerin adları da hemen değiştirilmeye başlandı. Ermenistan’ın Türklerden tamamıyla temizlenme süreci ise Mihail Gorbaçov’un SSCB Komünist Partisi Genel Sekreterliğine gelmesi ile tamamlandı. Ermenistan’ın 170 ayrı yerleşim yerinde yaşayan 250,000 civarında Türk, 1988 Kasım ayının 20’sinden itibaren 15 gün içerisinde yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan, planlı bir şekilde ve zorla sürgün edildiler. Bu son olay, bugünkü Dağlık Karabağ ve “Kaçkın-Mecburi Göçkün” olgusunun ana sebeplerinden biriydi. Çünkü bugünün ilk “kaçkınları”, Ermenistan’dan sürgün edilenlerdi.
Diğer yandan, bu etnik temizlik ve Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’la birleştirilme çabalarına, her geçen gün kitleler halinde Azerbaycan’a gelen insanların çok zor şartlar altında çadırlarda, tren vagonlarında yaşama görüntüleri eklenince, Azerbaycan kamuoyunda, Ermenilere ve önlem almayan Sovyet yönetimine çok ciddi bir tepki oluşmaya başladı. Nihayet 17 Kasım 1988′de Azatlık Meydanı gösterileri başladı.Yüz binlerce insanın katılımıyla gerçekleşen bu gösteriler, kısa zamanda organize bir halk hareketine dönüştü. Gösterilerin önünü alamayan Sovyet yönetimi ise çareyi askeri müdahalede buldu ve 20 Ocak 1990 gecesinin o meşum olayları meydana geldi. Çeşitli istikametlerden giren Sovyet tankları, kurulan barikatlar önündeki insanları ezerek, çevreye ağır silahlarla ateş yağdırarak Bakü’ye girdi.
Olaylar sırasında onlarca sivil hayatını kaybetti. Bütün bunlara rağmen, Azerbaycan’daki protesto hareketleri güçlenmesini sürdürdü ve Sovyetler Birliği’nin çözülmesi yolunda en önemli etkenlerden biri oldu. Öte yandan Ermeniler Dağlık Karabağ’ı Türklerden boşaltma faaliyetlerini hızlandırdılar. Buna direnen halkla, Ermeni silahlı birlikleri arasında sıcak çatışmalar başladı. Sovyetler Birliği’nin 1991 yılı sonlarında dağılması ile çatışmalar iyice alevlendi. Karabağ savaşlarının en dramatik sahneleri, Dağlık Karabağ’ın Hocalı şehrinde yaşandı. 1992 yılının Şubat ayının 25′ini 26’sına bağlayan gece, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri ile Dağlık Karabağ’daki Ermeni milisleri, SSCB’nin Hankendi’nde yerleşen 366. Motorize Alayı’nın da katılım ve desteğiyle Hocalı şehrinde büyük bir saldırı başlattılar.
Bir gece içerisinde 613 sivil öldürüldü, 1200′den fazla insan da esir alındı. Öldürülenler ve esir götürülenler arasında, 1989 yılında Fergana olaylarından kaçarak, Hocalı’ya gelip yerleşen Ahıskalı Türkler de bulunuyordu. Bu rakamların birkaç bin kişinin kaldığı düşünülürse, trajedinin boyutları daha iyi anlaşılır. Karabağ savaşları süresince 20,000′den fazla Azerbaycanlı hayatını kaybetti, 4866 insan esir ya da kayıp düştü, 100000′den fazla insan yaralandı ve yaralıların yarısından fazlası sakat kaldı.
Bu sırada, Azerbaycan’ın %20’sine denk gelen 17,000 kilometrekarelik toprağı işgal edilmiş; 900 yerleşim yeri, 131,000 civarında ev, 1025 okul, 798 sağlık merkezi, 1,500 kültürel mekân, 12 müze, 9 saray tahrip edilmiş ya da yakılmış, müzelerdeki 40000 civarında tarihi eser talan edilmişti. Bu arada, 927 kütüphanede bulunan on binlerce kitap ve el yazması eser de yok edilmişti.
Ermeniler, ateşkesin ilan edildiği 1994′ün 12 Mayıs’ına kadar Dağlık Karabağ’ın tamamını ve etraftaki yedi şehri ele geçirmişlerdi (Rusların yardımıyla). Buralarda yaşayan 700,000′i aşkın Azerbaycan Türk’ü, yerlerini değiştirmek terk ederek, iç bölgelere göç etmek zorunda kalmıştı.Böylece bugüne kadar sürecek “kaçkınlar ve mecburi göçkünler” sorununun iki ayağı da ortaya çıkmıştı. Ermeni şoven milliyetçilerinin halkımıza karşı tecavüzü halen devam etmektedir. Siyasi-ideolojik tahribat ve dezenformasyon alanında zengin tecrübeye sahip Ermeni milliyetçi ideologları ve yurt dışındaki Ermeni lobisi ülkemize ve halkımıza karşı garezli ve hileli yöntemleri kullanarak uyduruk savlarla dünya halklarını şaşırmağa, XX. yüzyılda yaptıkları katil ve işgalleri unutturmağa çalışıyorlar. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev “31 Mart -Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” münasebetiyle Azerbaycan Halkına müracaatında şöyle diyor: “Ermenistan’ın ve onun havadarlarının saldırgan siyaseti iflasa mahkumdur, çünkü bu hat şimdiki dünya siyasetinin öncü eğilimleri ile keskin çelişki teşkil etmektedir.
Bu siyasete karşı geniş potansiyele sahip Azerbaycan devleti, onun git gide artan iktisadi kudreti, siyasi nüfuzu, dünya Azerbaycanlılarının günden-güne pekişen dayanışması, nihayet, kuvvetli ve çağdaş Azerbaycan ordusu dayanır. Azerbaycan hazırda iqtisadi artım göstericilerine göre dünyada lider mevkilere sahiptir. Tahliller gösteriyor ki, ülkemizin inkişaf dinamiği yakın yıllarda daha da yükselecektir. Azerbaycan bölgede en mühim küresel enerji ve nakliyat-ulaşım projelerinin iştirakçisi ve teşebbüsçüsüdür. 2006 yılında Bakü-Tiflis-Ceyhan esas ihraç petrol boru hattının ve Bakü-Tiflis-Erzurum gaz boru hattının işletmeye verilmesi, Kars-Tiflis-Bakü demir yolunun çekilişinin başlanması ülkemizin imkanlarını daha da genişlendirecek ve daha büyük proje ve programların gerçekleştirilmesine şerait yaratacaktır. Azerbaycan yönetimi dünya siyasetini belirleyen büyük devletlerle, uluslararası teşkilatlarla sürekli ve muntazam iş yapıyor, on yıllar boyu biçimlenmiş stereotipleri ve yanlış siyasi yanaşmaları değiştirmeğe çalışıyor. Artık bu istikamette belirli uğurlardan da konuşmak mümkündür. Dost topluluklarla, özellikle kardeş Türk diasporu ile işbirliği şaraitinde yurt dışında yaşayan soydaşlarımızın sosyal-siyasi etkinliği yükselmektedir.
Bakü’de düzenlenen Dünya Azerbaycanlılarının İkinci Kurultayı’nda nümayiş ettirilmiş birlik ve dayanışma azmi bunun göstergesi oldu. Bizim siyasi-diplomatik ve enformasyon-propaganda mücadelesi alanında yapmamız gereken işler çoktur. Bu yolda imkanlarımızı seferber etmeli, daha semereli çalışmalıyız.” 31 Mart – Soykırım Kurbanlarını Anma Günü’de Azerbaycan’da soykırım kurbanlarının hatırasını ihtiramla yad ederken, 31 Mart gününün Türkiye’de de resmi olarak Soykırım Günü ilan edileceğine inandığımı belirtmek isterim. Soykırım Kurbanlarını Anma Günü’de 1918 yılında halkımızı faciadan, mahvolmaktan kurtarmış Nuri Paşa timsalinde tüm Anadolu Türk halkına minnettarlığımı bildiriyor, Azerbaycan topraklarında canlarını feda etmiş Mehmetçiklere Yüce Tanrıdan rahmet diliyorum.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bolşevik- komünist bayrağı altında birleşmiş Ermeni çeteleri, Bakü’de, Nahcivan’da, Kuba’da, Kusar’da, Şamahı’da, Lenkeran’da halkımıza çok büyük zulümler yapmışlardır. Tarih araştırmacılarının değerlendirmelerine göre sadece 29-31 Mart günleri arasında Bakü’de 20 binden fazla vatandaşımız katledilmiştir. Kıyımın yapılmasının başlıca sebebi Azerbaycan’ın bağımsızlığının karşısının alınması, Bakı’nın mühim iktisadi ve siyasi önemi ile bağlıydı. Rusya için Bakı mühim ehemmiyet taşırdı. Bu, V.İ.Lenin’in “Bakı petrol, ışık ve enerjidir” sözlerinden de aydın görünür.
Amma ermenilerin de kendi amaçları olmamış değildi. Stepan Şaumyan’ın aşağıdakı fikirleri Mart kıyımının yapılmasının iç yüzünü açıyor: “Bizim süvari desteye ilk silahlı hücum cehtinden bahane gibi istifade edip, bütün cephe boyu hücuma geçtik.
Bizim 6 bin nefere kadar silahlı kuvvemiz vardı. Aynı zamanda Daşnaksütyun’un da 3-4 bine yakın milli desteleri vardı. Onların iştiraki iç savaşa milli kıyım karakteri verdi ve bundan kaçınmak mümkün değildi.
Biz buna şuurlu olarak gittik.
Eğer onlar Bakü’de zafer kazansaydılar, şehir Azerbaycan’ın başkenti ilan edilirdi”.
Martın 30-da akşam saat 5-de Bakü’de ilk ateşler açıldı. Şehir Daşnaksütyun ve Ermeni Milli Şurası ve ermeni kilisesi Bakı Sovyeti’ni savundu. Ermeni askerleri gibi Bakü’deki Ermeni aydınları da Bakü Sovyeti tarafından dövüşe katıldılar. Kitlesel kıyımlar süresinde Azerbaycan Türklerine ait sosyal binalar, milli simgeler ve kültür ocakları dağıtıldı.
“Açık söz”, “Kaspi” gazetelerinin binaları, kendi faaliyetini bütün Güney Kafkas’a yayan, Azerbaycan Türklerinin sosyal hayatında mühim rol oynayan, maddi ve manevi yardımlarıyla meşhur olan Müslüman Hayriye Cemiyeti’nin yerleştiği “İsmailiyye” binası yakıldı, mescitler bombalandı.
Meşhur Tazepir mescidinin minareleri tahrip oldu.
Tazepir mescidine sığınarak, buraya penah getirmiş 500 neferin cesedi bu ibadetgahdan bulundu. Nisan’ın 2-de gece yarıya kadar devam eden Müslüman soykırımında binlerle Azerbaycanlı Türk öldürüldü. Ermeni – Bolşevik cellatları çocuklara, ihtiyarlara bile aman vermiyordular.
Saç-saça bağlanan Türk kadınları çıplak şekilde caddelerde gezdirilirdi. Böyle alçaklığı yalnız menfur Ermenilerden beklenirdi. Bakü kıyımında helak olanların sayı hakkında çeşitli fikirler mevcuttur.
Fakat getirilen bütün rakamlar Mart kıyımının ne kadar dehşetli katliam olduğunu bir daha tasdik ediyor. Mesela, İngiliz arşivlerini öğrenen Türk tarihçisi Salahi Sonyel bu neticeye gelmiş ki, 1918 yılının Mart ayında 8-12 bin Azerbaycan Türkü katledilip.
ABŞ tarihçileri C. ve K. Mackartiler de 1918 yılında Martın 30′undan Nisanın 1′inedek Bakü’de Ermenilerin 8 binden 12 bine kadar Müslüman öldürdüğünü ve kentin Türk ahalisinin yarısının kaçtığını yazıyorlar.
ABŞ istihbarat kaynaklarına göre, o zaman 60 bin Azerbaycan Türkü kaçkına çevrilmişti.
İngiliz yazar Peter Hopkirk “Bitmeyen Oyun” adlı kitabında yazıyor ki, İngilizler Almanların ve Türklerin Hindistan’a geden yolunu mutlak kesmek, Ermeniler Doğuda ve Batıda zengin Azerbaycan topraklarına sahip olmak, Ruslar ise zengin Bakü petrolüne sahip çıkmak istiyordular.
Mart hadiselerinin tahlili gösteriyor ki, Müslümanlara karşı mücadelede siyasi mensubiyet gözetmeksizin tüm Ermeniler birleşmişti.
Şöyle ki, Mart kıyımı dini ve etnik mensubiyete göre bir halkın kitlesel soykırıma maruz kalması idi. 1918 yılının Mart ayında Bakü’de yapılanlar Azerbaycan halkının tarihinde en büyük soykırım oldu.
Bu kırgın ve sürgün politikası, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, “Kafkas İslam Ordusu” adıyla, 1918 Mayıs’ında Azerbaycan’a gelmesiyle durduruldu.
Yaklaşık dört ay süren bir askeri harekâtla tedhiş sona erdirildi. Sahip olduğu zengin petrol yatakları sebebiyle Rusların göz koyduğu Bakü, Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin başkenti ilan edildi.
Bugünkü Azerbaycan’ın siyasi sınırları da o tarihte çizildi.
Ancak, 1920 yılında tüm Kafkas bölgesi, Sovyetler Birliği’nin yönetimi altına girdi.
Ermeniler bu dönemde de etkin konumlarını sürdürdüler.
Ermenistan’ın sınırlarının asıl genişlemesi de bu dönemde gerçekleşti.
Öyle ki, 1920′lerde başlayıp 1980′lere kadar geçen süre içerisinde Ermenistan, Azerbaycan toprakları aleyhine üç kattan fazla genişleyerek, ilk kurulduğu yıllardaki 9,000 kilometrekareden bugünkü 29,000 kilometrekarelik alana ulaştı.
Zaten, daha ilk fırsatta, 1920-21 yıllarındaki yeni sınır düzenlemelerinden yararlanarak, Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki Zengezur ve Göyçe bölgelerini topraklarına kattı.
Böylece, Azerbaycan’ın Nahçıvan, dolayısıyla Türkiye ile olan coğrafi bütünlüğü ortadan kalktı, ülke bugünkü parçalı halini aldı. Sovyet hâkimiyeti kurulduktan sonra üç yıl sonra, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan sınırlarına katılmasına karar verildi.
Bu karar, uyandırdığı hoşnutsuzluk nedeniyle, ertesi gün Stalin’in de katıldığı bir toplantıda iptal edildi.
Ancak aynı gün, yani 5 Temmuz 1923 tarihinde, Dağlık Karabağ’ın statüsü değiştirilerek, Azerbaycan sınırları içerisinde kalmak kaydıyla, özerk bölge haline getirildi. Ermenistan, elde ettiği toprakları teknik bakımdan arındırma fırsatını II. Dünya Savaşı’ndan sonra yakaladı.
Diaspora’nın da desteğiyle, 23 Aralık 1947 tarihinde SSCB Bakanlar Kurulu’ndan “Ermenistan SSC’den Kolhozcuların ve Başka Azerbaycanlı Ahalinin Azerbaycan SSC’nin Kür-Araz Ovalığına Göç Ettirilmesi Hakkında” bir karar çıkartıldı. Azerbaycan’da Atatürk Merkezi Başkanı ve Azerbaycan Milli Meclisi Kültür Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Nizami Caferov, bu dönemde Türklerin Ermenistan’dan Azerbaycan topraklarına zorunlu göç ettirilmelerinin Moskova’nın talimatı ile olduğunu belirtiyor. Göyçe, Ağababa, Zengezur, Makalı gibi bölgelerde Türkler nüfusun %90′ını teşkil ediyorlardı. Bu ise, dönemin Sovyet politikası açısından riskli bir durumdu.
Moskova, bunun için Ermenilerin isteklerine sıcak baktı, hatta destekledi. Diğer yandan Ermeniler, 1948′den 1953 yılına kadar geçen sürede yüzlerce insanı Azerbaycan’a göndererek, Azerbaycan Türklerinin “Batı Azerbaycan” olarak adlandırdığı bugünkü Ermenistan’ı Türklerin azınlık olarak yaşadıkları bir bölge haline getirdiler. Bu arada Ermenistan’ın, SSCB merkez yönetiminin verdiği bu karardan özellikle stratejik bölgelerdeki Azerbaycan Türklerini boşaltmak biçiminde yararlandığı dikkat çekmektedir.
Bu bağlamda, özellikle Türklerin ekonomik, sosyal ve kültürel yönden güçlü oldukları yerler boşaltıldı. Bunun en somut olanı da başkent Erivan’dan Türklerin sürgün edilmesiydi. Türklerin boşalttığı yerlerin adları da hemen değiştirilmeye başlandı. Ermenistan’ın Türklerden tamamıyla temizlenme süreci ise Mihail Gorbaçov’un SSCB Komünist Partisi Genel Sekreterliğine gelmesi ile tamamlandı. Ermenistan’ın 170 ayrı yerleşim yerinde yaşayan 250,000 civarında Türk, 1988 Kasım ayının 20’sinden itibaren 15 gün içerisinde yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan, planlı bir şekilde ve zorla sürgün edildiler. Bu son olay, bugünkü Dağlık Karabağ ve “Kaçkın-Mecburi Göçkün” olgusunun ana sebeplerinden biriydi. Çünkü bugünün ilk “kaçkınları”, Ermenistan’dan sürgün edilenlerdi.
Diğer yandan, bu etnik temizlik ve Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’la birleştirilme çabalarına, her geçen gün kitleler halinde Azerbaycan’a gelen insanların çok zor şartlar altında çadırlarda, tren vagonlarında yaşama görüntüleri eklenince, Azerbaycan kamuoyunda, Ermenilere ve önlem almayan Sovyet yönetimine çok ciddi bir tepki oluşmaya başladı. Nihayet 17 Kasım 1988′de Azatlık Meydanı gösterileri başladı.Yüz binlerce insanın katılımıyla gerçekleşen bu gösteriler, kısa zamanda organize bir halk hareketine dönüştü. Gösterilerin önünü alamayan Sovyet yönetimi ise çareyi askeri müdahalede buldu ve 20 Ocak 1990 gecesinin o meşum olayları meydana geldi. Çeşitli istikametlerden giren Sovyet tankları, kurulan barikatlar önündeki insanları ezerek, çevreye ağır silahlarla ateş yağdırarak Bakü’ye girdi.
Olaylar sırasında onlarca sivil hayatını kaybetti. Bütün bunlara rağmen, Azerbaycan’daki protesto hareketleri güçlenmesini sürdürdü ve Sovyetler Birliği’nin çözülmesi yolunda en önemli etkenlerden biri oldu. Öte yandan Ermeniler Dağlık Karabağ’ı Türklerden boşaltma faaliyetlerini hızlandırdılar. Buna direnen halkla, Ermeni silahlı birlikleri arasında sıcak çatışmalar başladı. Sovyetler Birliği’nin 1991 yılı sonlarında dağılması ile çatışmalar iyice alevlendi. Karabağ savaşlarının en dramatik sahneleri, Dağlık Karabağ’ın Hocalı şehrinde yaşandı. 1992 yılının Şubat ayının 25′ini 26’sına bağlayan gece, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri ile Dağlık Karabağ’daki Ermeni milisleri, SSCB’nin Hankendi’nde yerleşen 366. Motorize Alayı’nın da katılım ve desteğiyle Hocalı şehrinde büyük bir saldırı başlattılar.
Bir gece içerisinde 613 sivil öldürüldü, 1200′den fazla insan da esir alındı. Öldürülenler ve esir götürülenler arasında, 1989 yılında Fergana olaylarından kaçarak, Hocalı’ya gelip yerleşen Ahıskalı Türkler de bulunuyordu. Bu rakamların birkaç bin kişinin kaldığı düşünülürse, trajedinin boyutları daha iyi anlaşılır. Karabağ savaşları süresince 20,000′den fazla Azerbaycanlı hayatını kaybetti, 4866 insan esir ya da kayıp düştü, 100000′den fazla insan yaralandı ve yaralıların yarısından fazlası sakat kaldı.
Bu sırada, Azerbaycan’ın %20’sine denk gelen 17,000 kilometrekarelik toprağı işgal edilmiş; 900 yerleşim yeri, 131,000 civarında ev, 1025 okul, 798 sağlık merkezi, 1,500 kültürel mekân, 12 müze, 9 saray tahrip edilmiş ya da yakılmış, müzelerdeki 40000 civarında tarihi eser talan edilmişti. Bu arada, 927 kütüphanede bulunan on binlerce kitap ve el yazması eser de yok edilmişti.
Ermeniler, ateşkesin ilan edildiği 1994′ün 12 Mayıs’ına kadar Dağlık Karabağ’ın tamamını ve etraftaki yedi şehri ele geçirmişlerdi (Rusların yardımıyla). Buralarda yaşayan 700,000′i aşkın Azerbaycan Türk’ü, yerlerini değiştirmek terk ederek, iç bölgelere göç etmek zorunda kalmıştı.Böylece bugüne kadar sürecek “kaçkınlar ve mecburi göçkünler” sorununun iki ayağı da ortaya çıkmıştı. Ermeni şoven milliyetçilerinin halkımıza karşı tecavüzü halen devam etmektedir. Siyasi-ideolojik tahribat ve dezenformasyon alanında zengin tecrübeye sahip Ermeni milliyetçi ideologları ve yurt dışındaki Ermeni lobisi ülkemize ve halkımıza karşı garezli ve hileli yöntemleri kullanarak uyduruk savlarla dünya halklarını şaşırmağa, XX. yüzyılda yaptıkları katil ve işgalleri unutturmağa çalışıyorlar. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev “31 Mart -Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” münasebetiyle Azerbaycan Halkına müracaatında şöyle diyor: “Ermenistan’ın ve onun havadarlarının saldırgan siyaseti iflasa mahkumdur, çünkü bu hat şimdiki dünya siyasetinin öncü eğilimleri ile keskin çelişki teşkil etmektedir.
Bu siyasete karşı geniş potansiyele sahip Azerbaycan devleti, onun git gide artan iktisadi kudreti, siyasi nüfuzu, dünya Azerbaycanlılarının günden-güne pekişen dayanışması, nihayet, kuvvetli ve çağdaş Azerbaycan ordusu dayanır. Azerbaycan hazırda iqtisadi artım göstericilerine göre dünyada lider mevkilere sahiptir. Tahliller gösteriyor ki, ülkemizin inkişaf dinamiği yakın yıllarda daha da yükselecektir. Azerbaycan bölgede en mühim küresel enerji ve nakliyat-ulaşım projelerinin iştirakçisi ve teşebbüsçüsüdür. 2006 yılında Bakü-Tiflis-Ceyhan esas ihraç petrol boru hattının ve Bakü-Tiflis-Erzurum gaz boru hattının işletmeye verilmesi, Kars-Tiflis-Bakü demir yolunun çekilişinin başlanması ülkemizin imkanlarını daha da genişlendirecek ve daha büyük proje ve programların gerçekleştirilmesine şerait yaratacaktır. Azerbaycan yönetimi dünya siyasetini belirleyen büyük devletlerle, uluslararası teşkilatlarla sürekli ve muntazam iş yapıyor, on yıllar boyu biçimlenmiş stereotipleri ve yanlış siyasi yanaşmaları değiştirmeğe çalışıyor. Artık bu istikamette belirli uğurlardan da konuşmak mümkündür. Dost topluluklarla, özellikle kardeş Türk diasporu ile işbirliği şaraitinde yurt dışında yaşayan soydaşlarımızın sosyal-siyasi etkinliği yükselmektedir.
Bakü’de düzenlenen Dünya Azerbaycanlılarının İkinci Kurultayı’nda nümayiş ettirilmiş birlik ve dayanışma azmi bunun göstergesi oldu. Bizim siyasi-diplomatik ve enformasyon-propaganda mücadelesi alanında yapmamız gereken işler çoktur. Bu yolda imkanlarımızı seferber etmeli, daha semereli çalışmalıyız.” 31 Mart – Soykırım Kurbanlarını Anma Günü’de Azerbaycan’da soykırım kurbanlarının hatırasını ihtiramla yad ederken, 31 Mart gününün Türkiye’de de resmi olarak Soykırım Günü ilan edileceğine inandığımı belirtmek isterim. Soykırım Kurbanlarını Anma Günü’de 1918 yılında halkımızı faciadan, mahvolmaktan kurtarmış Nuri Paşa timsalinde tüm Anadolu Türk halkına minnettarlığımı bildiriyor, Azerbaycan topraklarında canlarını feda etmiş Mehmetçiklere Yüce Tanrıdan rahmet diliyorum.
Similar topics
» 31 Mart 1918 Azerbaycan Soykırımı Unutma
» Altunköprü Katliamı ,27 Mart 1991
» Altunköprü Katliamı ,27 Mart 1991
» Bakü’de Yanan Karabağ
» Bakü (Azerice: Bakı), 'Hazin bir Öykü'
» Altunköprü Katliamı ,27 Mart 1991
» Altunköprü Katliamı ,27 Mart 1991
» Bakü’de Yanan Karabağ
» Bakü (Azerice: Bakı), 'Hazin bir Öykü'
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Türklere Yönelik Soykırımlar ve İnsanlık Suçları
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz