¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ESKİ TÜRKLERDE KADIN

Aşağa gitmek

 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Empty ESKİ TÜRKLERDE KADIN

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Kas. 2013 - 21:56

Eski Türk toplumlarında aile en önemli sosyal birlik olduğundan, ailenin temelini teşkil eden kadın, Türk destanlarında, Türk efsanelerinde öyle yüce bir mertebeye konulmuştur ki, kadını böylesine yüce bir varlık haline getiren töreye, kültüre hayran olmamanın imkanı yoktur. Kadın, erkeğin biricik yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifeyle görevlendirilmiştir. Daha da önemlisi Türk ırkının tek bereket kaynağıdır Kendisine verilen bir takım haklardan dolayı hanların, hakanların, cengaverlerin önünde saygı ile eğildikleri bir şeref abidesidir.

Türk destanlarında kadın ilahi bir varlık konumuna gelmiştir. Öyle ki, erişilip dokunulması, koklanması, kısaca beş duyu ile algılanmasının imkanı yoktur. Yaratılış Destanında, Tanrı’ya insanları ve dünyayı yaratması için Fikir ve ilham veren “Ak Ana” adında bir kadındır. Oğuz Kağan’ın ilk karısı, karanlığı yararak gökten inen mavi bir ışıktan, ikinci karısı ise kutsal bir ağaçtan doğmuş insan üstü varlıklardır. Yakutlarda “Ak Oğlan” ağacın içinden çıkan nurlu bir kadın tarafından emzirilmiştir. İlk Türk yazıtlarından olan Bilge Kağan Kitabesi’nde Kağan: “Sizler anam hatun, büyük annelerim, ablalarım, hala ve teyzelerim, prenseslerim…” hitabıyla söze başlar.

En eski Türk inancına göre “han ile hatun” gök ile yerin evlatlarıdır. Kadın burada yedinci kat göktedir. Kadına, böylesine bir kutsallık veren törede kadının dövülmesinin, hor-anmasının, itilip kakılmasının imkanı yoktur. Zaten Türk kültüründe ve destanlarında böyle bir durum göze çarpmamaktadır. Türk destanlarında kadın, erkeğin daima yanındadır. Onların güç ve ilham kaynağıdır.

Dede Korkut Hikayelerinden olan “Deli Dumrul’da, Dumrul canının yerine can bulma çabasına girince, bunu kadınından bulmuş, kadını ona hiç çekinmeden “canını vereceğini” söylemiştir. Yine Türk kültüründe destan kahramanları, iyi ata binen, iyi kılıç kullanan, iyi savaşan kadınlarla evlenmek istemektedir. Nitekim yine Dede Korkut’taki Bamsı Beyrek Hikayesinde yer alan “Banu Çiçek” bunun en güzel örneğidir.

Kırgızların Manas Destanında kadın, evin namusunun koruyucusudur. Kahramanlar, ahlak dışı bir iş yapacakları zaman kadın onlara mani olmaktadır. Kazaklarda kadına verilen değer şu atasözüyle ne güzel anlatılmıştır. “Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik kadındır.”

Tüm Türk destanlarında, sarsılmaz bir saygı, sevgi ve sadakat vardır. Gerdeğe girdiği gün, murat alıp vermeden yalnız kalan kadın (gelin) kocası dönünceye kadar onu bekleyeceğine ve üzerine bir erkek sinek bile kondurmayacağına ant içerdi.

Kadınların, savaşta düşmanın eline geçmesi büyük bir zillet sayılırdı. Destanların hiçbirinde şehveti andıran çirkin olayların olmayışı, üzerinde durulması gereken önem-i bir konudur. Oğuz Kağan Destanında, ırza tecavüz edenlerin öldürüldüğü veya gözlerine mil çekildiği ifade edilirken; İran’ın ünlü destanı “Şehname”de bu tür ahlaksızlıkların hikaye edildiği ortadadır. Örneğin Şehname’nin kadın kahramanlarından olan “Südübe”, Siyavuş’a aşıktır, ve ona çirkin tekliflerde bulunur: “Hadi gel, kimsenin haberi olmadan beni bir kere sevindir de, gençliğimin günlerini tazelendirip onların bana yeniden bağışlayıver.” Banu Çiçek ile buradaki kadın tipini karşılaştırmaya gerek bile yoktur.

İranlı bir tarihçi olan Gerdizi de; “Malumdur ki Türk kadınları çok iffetlidirler.” derken Türk kadının ahlakî temizliğini övmektedir. Bu övgü boşuna değildir. Nitekim kadın adları arasında, temiz, faziletli manasına gelen; “Hun, Sa-bir, Arig, Ank, Uygur Silig, Kazan Silu” gibi adların bulunması sebepsiz değildir. Aynı şekilde İbn Batu-ta, Seyahatnamesi’nde Kırım’daki hatıralarını anlatırken şöyle demektedir. “Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türklerin kadınlara gösterdiği hürmetti. Burada kadınlarının kıymet ve derecesi erkeklerinkinden çok üstündür.”

İslamiyet öncesi Türk topumun da, kadınsız bir iş görülmezdi. Daha önce belirttiğimiz gibi, kadın erkeğinin tamamlayıcısıdır. O sürekli erkeğinin yanındadır. Hanların buyrukları yalnız “Hakan buyuruyor ki ifadesiyle başlamamışsa geçerli kabul edilmezdi. Yabancı devlet elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Törenlerde, şölenlerde kadın, hakanın soluna oturur, siyasî ve idarî konulardaki görüşlerini beyan ederdi. Kadınların savaş meclislerine katıldığı dahi olurdu. Örneğin; Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete Han’ın hatunu imzalamıştır.

Ebul Gazi Bahadır Han. Şecere-i Terakime’de. Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptıklarını anlatmakta ve bu kızların isimlerini şöyle sıralamaktadır “Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin Körkli, Kerçe Buladı, Kuğatlı Hanım ”

Türk kadını, diğer toplumlarda olduğu gibi baskı altında tutulmuyor, aşağılanmıyordu. Kadının yüceliği, Altay dağlarının en yüksek tepesine “Kadınbaşı” ismi verilerek, sanki çağlar sonrasına bir mesaj gibidir.

İslam öncesi Türk topluluklarında kadına böyle bir bakış açısı var iken, Türk toplumu dışında kalan milletlerde kadının durumu acınacak bir haldedir.

Cahiliye devri Araplarında, kadının kocası yanındaki değeri, alınıp satılan bir maldan farksızdır. Arap erkeği, adet zamanında kadınla bir arada oturmaz, onunla yiyip içmezdi. Aynı dönemde, yine burada kadının miras hakkı yoktur. Oysa, Türk kadını miras hakkına sahiptir. Mesela Yakutlarda kadının kendine ait mülkü mevcuttur. Buna “and ” veya “semse” adı verilir. Kadının bunu, istediği gibi kullanmak hakkı vardır. Ölen bir kocanın karısı var ise bunun mirastan iki hali olur

1. Kocanın, oğlu veya kızı, oğlunun. oğlunun oğlu veya bir kızı ile beraber bulunuyorsa sekizde bir.

2. Bunlardan hiçbiri kadının yanında değilse dörtte biri miras alınırdı.

Anı dönemlerde kadınların diğer toplumlardaki durumunu incelemeye devam edelim. İngiltere de XI. asra kadar kocalar karılarını satabilirdi. Hıristiyanlar ise kadına şeytan gözüyle bakmışlardır. Yine İngiltere’de kadın “murdar” bir varlık sayıldığı için İncil’e el süremiyordu. Kadınlar İncil’i okuma hakkına Hanry devrinde (1509-1547) sahip olmuşlardır. İngiliz Piskoposu Dour’un 1888 yılında Westminster Kilisesinde vaaz verirken söyledikleri tüyler ürperticidir.

“Bundan yüz sene öncesine kadar kadın, erkeğin sofrasına oturma hakkına sahip olmadığı gibi, sorulmadan söze başlaması caiz değildi. Kocası başının ucuna kocaman bir sopa asardı ki karısı ne zaman bir emrini tutmazsa onu kullanırdı. Kadının sözü kızlarına geçmezdi. Erkek çocuklar ise, analarına ev içinde bir hizmetçi kadından fazla paye vermezlerdi.” Çin ‘de ise boşanma hakkı sadece erkeğe mahsustu. Kadının böyle bir hakkı yoktu. Oysa Türk kadını tüm bu haklara sahipti. “Koca, karısını,kadın kocasını boşayabilirdi.” Koca karısının getirdiği çeyizin bedelini verirken, kadın da para vermek veya mihrinden vazgeçmek suretiyle kocasından boşanabilirdi.”

Budizm’in kurucusu Buda ise ilk başlarda kadınları dinine kabul etmemiştir. Eski Türk kadını, Roma kadınından da daha fazla haklara sahipti. Roma hukukunda kadın kendi malına hükmedemezdi. Vasiyet yapamazdı Roma hukuku, kadını, ergin kabul etmiyordu. Onu noksan akıllı sayıyordu. Romalı kadın Jüstinyen devrine kadar tam bir esir hayatı yaşamıştır. Roma’da dul kadının evlenmesi suç sayılıyordu. Yine Çin’de yeni doğan çocuk erkekse pahalı kumaşlara, kız ise bez parçalarına sarılırdı. İran’da kendilerine eş bulan kızlar günahkar sayılmıştır. İran’da kanları bozmamak için yakın akrabalarla evlilik uygun görülmüştür. Bu sebepten anaları ile kız kardeşleri ile evlenenler ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde cahiliye Araplarının kız çocuklarını diri diri gömmeleri acı gerçeklerdir. Kız çocuğa sahip olmak şerefsizlik sayılmıştır.

İşte bu dönemlerde Türk kızları ve kadınları toplumun şerefli birer ferdidir. Türk milleti hariç, kadınları aşağılamayan, hor görmeyen bir millet yoktur. Türk kadınının, böyle ihtişam içinde ve saygı görerek yaşaması, Türk karakter ve kültürünün yüksek değerini ifade eder.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Turkey10
 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Gencat10
 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Pro1010
 ESKİ TÜRKLERDE KADIN 290407


 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Empty Geri: ESKİ TÜRKLERDE KADIN

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Kas. 2013 - 21:56

Sarp dağlarda doğmuş , geniş topraklarda var olmuş , çok çeşitli medeniyetlerle birlikte yaşamış , civar komşularıyla olumlu ve sıkı ilişkiler kurmuş eski Türklerde , aile hayatı ile onun temeli kadın ; sosyal eşitliğe ve dini üstünlüğe sahipti.

İslâmiyet’ten önceki Türk toplumunda kabul gören inanç , Şamanizm’di. Yüksek Türk kültürünün mahsulü olan bu inançta ; tabiatın korunması , insanların doğanın koruyucusu ve parçası olduğu dinsel ayinlerle anlatılırdı.

Suyun , toprağın , ateşin , havanın , doğanın olan her öğenin dini bir kimliği ve adı vardı. Bütün canlıları ve tabiatı yaratan tek üstün gücün adı Ülgen’di. Ondan sonra Umay Ana gelirdi. Yedinci yüzyılda yazılmış Orhun kitabelerinde , Bilge Kağan ikinci Göktürk imparatorluğunun kuruluşunu anlatırken , annesinden söz eder.

Annesi İl Bilge Hatun’u ; sevgi, şefkat , iyilik ilahesi Umay’a benzetir. Eski Türklerde , Anayla oğul arasındaki kuvvetli ilişki ve bağlılık , destanlara konu olmuştur......


Dirse Han oğlu Boğaç Han destanı , ana - oğul sevgisinin işlendiği güzel bir örnektir. Dirse Han , kırk yalancının iftira ve telkinlerine inanarak , oğlu Boğaç’ın kötü ve hain çocuk olduğuna kanaat eder. Beraber çıktıkları ilk avda oğlunu okla yaralar. Boğaç Han’ın annesi Burla Hatun , kocasının avdan tek başına döndüğünü görünce , oğlunun başına bir iş geldiğini anlayıp yollara düşer.

Oğlunu yarı baygın bulan Burla Hatun’un yüreğine ateş düşer. Oğlunu öper sarar ve başında gözyaşı döker. Anasını gören Boğaç , yarasını unutur , dillenir. Konuşmaya başlar. Anası , Boğaç’ın sözlerine kulak kesilir. Boğaç Han annesine : ‘Babamın attığı okla yaralanınca yanıma Hızır geldi. Yaramı sardı , sıvazladı ve sana bu yaradan ölüm yok.

Ananın sütü ile dağ çiçeği senin merhemindir dedi’ der. Burla Hatun , yaralı oğlunu ana şefkatiyle tedavi eder. Dede Korkut hikayelerinde işlenen analık ve kadınlık temaları , hep kahraman kadınlarla süslüdür. Analık duygusu , sadakat , kahramanlık , misafirperverlik , toprak sevgisi , din sevgisi ; Dede Korkut destanındaki kadınların ortak özelliğidir.

. İslâm dininin Orta Asya’ya girmesiyle , büyük kitlelerle bu dini kabul eden Türkler , İslâm’ı severek , isteyerek , kolayca benimsediler. Hak dinin emir ve öğretileri ile daha da güçlendiler. İslâm sonrası sözlü edebiyatımızda din öğesi çarpıcılıkla işlenmiş , kahramanlıkların kaynağı olarak gösterilmiştir.

.....Kan Turalı , babasına evlenmek istediğini söyler. Evleneceği kızın , kendisi gibi kahraman olmasını istediğini anlatır. Trabzon tekfurunun Selcen ismindeki kızı , tam Kan Turalıya göredir. Selcen kızı istemeye gittiklerinde , kızın babası bir şart koşar. Kan Turalı , Selcenle evlenebilmek için üç tane azgın canavarı öldürmelidir.

Bunun üzerine canavar avına çıkan Kan Turalı , üç azgın yaratığı öldürür ve Selcenle nişanlanır. Birlikte gezmeye çıktıkları günlerin birinde , yolda önleri kafir ordusuyla kesilir. Kan Turalı ve Selcen Hatun , kafirlere karşı savaşır ve büyük başarı kazanırlar. Eski Türk kadını , destanlarda ; kılıç tutan , savaşan ,yenilmez olarak anlatılır.

Bozkır cemiyetinde yaşayan kadınlarda , erkekler kadar düşman saldırısına açıktır. Yapılan bir düşman saldırısında , kendilerini müdafaa etmek için erkek gibi kılıç kullanmayı bilmek zorundaydılar. Göçebe olarak yaşayan Türklerin kadınları , savaşa girecek kadar güçlü ve dövüşkendiler.

Eşler arasındaki ilişkide , eski Türklerde eşitlik temeline dayalıydı. Büyük Hun İmparatoru Attila’nın huzuruna çıkacak olan Doğu Roma elçileri , ilk önce Attila’nın karısı Arıkan Hatun tarafından kabul edilirdi. Bu kabul , dönemin medeniyetleri tarafından yadırganmış , tuhaf karşılanmıştı. Yunan tarihçi Priskos’un anlattığı bu kabul , Hun imparatoru Attilla’nın karısının , en az kendisi kadar siyasi nüfuz sahibi olduğunu gösteriyor. Buyruklar mutlaka ‘ Han ile Hatun buyuruyor ki..’.diye başlardı.

Hatunun adının geçmediği buyrukların geçerliliğini olmazdı. Türk töresinde , kadının bütün hakları erkekle eşit olarak tanzim edilmiş , sosyal yaşam ortak kurulmuştu. Ailenin üç çocuğu olmuşsa , büyük çocuk erkek , diğer ikisi kızsa , ağabey atına atlar başka diyara göçerdi. Miras kız kardeşleri arasında eşit bölünsün diye , ağabey hakkından feragat ederdi. Kız çocukları asla horlanmaz ,erkek çocuk gibi yetiştirilirdi. Sevilir , ailenin neşesi gibi görülürdü.

Aile hayatı içinde kadınlar , eşlerinden büyük saygı görür, bazı diğer toplumlarda olduğu gibi dışlanmazdı. Tek eşlilik şerefti. Çok eşlilik ayıplanırdı. Eski Türklerde çocuk doğurmak kadının ilk vazifelerindendi. Hal böyleyken , kadının çocuk doğurma yetisi olmadığı durumlarda bile , horlanmaz , ezilmez , boşanmazdı.

Boşanmak , eski Türkler arasında ender rastlanır bir durumdu ve toplum içinde kabul görmez , ayıplanırdı. Törelerine sımsıkı bağlı olan eski Türkler , aile hayatlarını kutsal mâbed gibi görürlerdi.

İslâm öncesi ve sonrası olarak iki bölümde sınıflandırılan Türk tarihinde , İslâm sonrasında da çoğu zaman kadın eşitliğinden ziyan vermemiştir. Selçuklular dönemindeki Türk kadınları , Arap tarihçilerin ve seyyahların kaleminden sıkça yazılmıştır. Arap kadınlarından farklı olarak gördükleri Türk kadınlarının ; ata binmesi , ok atması , yüzlerini örtmemesi , Türk zevkine göre güzelce örtünmeleri , Arap tarihçilerin dikkatini çekmiştir. Türk kadınlarının yöneticilik yapması , söz sahibi olması da , Arap kaynaklarında bulunan bilgilerdir.

İslâm sonrasının büyük kadınlarından biri Terken Hatundur. Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah’ın karısı Terken Hatun , devletin her kademesinde yöneticiydi. İlim ve edebiyata önem veren Terken Hatun , Selçukluların siyasi hayatında söz sahipliği etmiştir. Türk yurtlarını gezen seyyahların notlarında , Türklerin kadınları hakkında yazılmış birçok tespitler vardır.

Mesela İbni Batuta ‘Seyahatnamesi’nde şöyle der : ‘Hatunlar sokağa büyük merasimle çıkar. Türk kadınları yüzlerini örtmezler’. İslâm sonrası Türklerin arasına giren İbni Batuta , İbni Fadlan gibi seyyahlar , Türk kadınlarını çok serbest bulmuş ve şaşırmışlardır. Erkeklerle bir oturan , sakınmayan çekinmeyen Türk kadınları ,Arap ve Fars kaynaklarında uzunca tasvir edilmiştir. Rahat oldukları kadar ağır ve vakur olan Türk kadınlarına yaklaşmanın mümkün olmadığı da yazılmıştır.

Türkler arasında , herkesin olduğu gibi kadınlarında din özgürlüğü sınırsızdı. Din seçiminde baskı yapılmazdı. İlhanlı hükümdarı Hulagü Han’ın karısı Dokuz kadın Hıristiyan’dı. Otağlarından birisi kiliseydi ve her sabah çan çaldırırdı. Seyyahlardan biri Hulagü Han’a ‘Dokuz Kadın’ın çaldığı çanlar sizi rahatsız etmiyor mu ?’ diye sormuş , Han’da : ‘Dokuz Kadın mutlu oluyor , o mutlu olunca bende mutlu oluyorum’ diye cevap vermiştir.

Karısına duyduğu hürmet tarihi kayıtlara geçen Hulagü’nün kızı Tütegeç Hatun’da , ilim sahibi , aydın , güçlü bir kadındı. İslam dininin öğretilmesi için , Erbil şehrinin yakınındaki Hufteyan’da ibadethaneler , camiler , medreseler , tekkeler yaptırmıştı.

Geçmişten günümüze asaletin , temizliğin , gücün , erdemin temsilcisi olmuş Türk kadınları , Türk milletinin teminatı olarak zamanının ,İl Bilge Hatunları , Burla Hatunları , Selcenleri , Arıkan Hatunları , Tütegeç Hatunları olacaklardır..
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Turkey10
 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Gencat10
 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Pro1010
 ESKİ TÜRKLERDE KADIN 290407


 ESKİ TÜRKLERDE KADIN Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz