Türksüz Türk devleti ancak bu kadar olur.
1 sayfadaki 1 sayfası
Türksüz Türk devleti ancak bu kadar olur.
Türksüz Türk Devletinden ancak bu kadar olur!
Tarihçi Yazar Hayri Yıldırım'dan çok ses getirecek bir yazı. Türkler Türk Devletinden nasıl dışlandı? 1944 yılında Cumhurbaşkanı İnönü tarafından başlatılan tasfiye sürecinden günümüze, şuan Türkiye'de yaşananlara ışık tutan anlamlı bir yazı...
İNÖNÜ, TÜRKÇÜLERİ TASFİYE ETTİ
Bu günler dünlerin sonucudur!
Bu günlerin sebebi ve temeli, Türklerin ve Türklüğün; devletten, yönetimden dışlanıp, bir köşeye bloke edilmesidir!
Türkiye'de 1944 yılında Türkçüler yargılanıp, devletten dışlanmışlardır. İnönü, 19 Mayıs 1944 nutkunda Türkçüleri doğrudan doğruya hain ilan etmiştir. Bu dava sonunda sanık olarak gösterilen kişiler beraat etmişlerdir. Ama bu dava adeta bir damga olarak kullanılmış ve sanki suçluymuş gibi düşmanca görülmüşlerdir. Bu davadan bir süre sonra Menderes de aynı siyaseti takip etmiş ve Milliyetçiler Derneği’ni kapatmıştır. Menderes her ne kadar CHP’den çıkan biri olsa da o toprak reformu nedeniyle Atatürk CHP’sine karşı durmuş bir toprak ağasıdır. Menderes döneminde eğer bir iki yararlı şey yapılmış ise bunlar Celal Bayar’ın çabasıyla olan işlerdir.
TÜRKLER KÖYÜNDE KALSIN
İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasıyla netleşen bu siyasette hedef Türkçülük değil, Türklüktür. Sesini çıkaran Türklük istenilmemiştir. Türk, Osmanlı’nın çöküş evrelerinde olduğu gibi köyünde kalsın istenilmiştir. Ondan sonra da bir takım etki ajanı aydın ve siyasetçilerle hep lanetli ilan edilmişlerdir. Propaganda böyle çalışmıştır.
Türk olmayanlar ve bunlarla karışık durumda bulunan dinciler ve mezhepçiler, açıkça veya gizlice kendi etnik ve dinsel mensubiyetlerinin davası etrafında faaliyet göstermişler ve Türk'e karşı ırkçılık yapmışlardır. Üstelik Türklük yargılandığı halde bu Türk olmayan etnik ve dinsel grupların faaliyetleri bu sebeplerle hemen hiç yargılanmamıştır. Ne yapıyorsunuz denmemiştir! Müdahale yapar gbi davranılmışsa da Türkçülere karşı yapılan gibi propaganda edilmemişlerdir. Aksine Türk'ün başına vurulmaya çalışılmış, kafasını kaldırmasın diye hep Türklüğe karşı propaganda yürütülmüştür! Yazarlar, edebiyatçılar, şairler, tiyatrocular, sinemalar hep bu Türk karşıtı propaganda için eser yaratmışlardır.
Gerçek şudur: Türkiye’de pek açığa vurulmayan etnik ve dinsel gruplaşmalar ve çekişmeler yaşanmaktadır. Başta Museviler/Yahudiler olmak üzere, Çerkezler, Kürtler, Araplar, Pontusçular, Gürcüler ve diğerleri ile Sünniciler, Aleviciler, Tarikatçılar, kendi aralarında dayanışmalı yaşamışlardır. Birbirlerini kollamışlar; yetki ve makam sahibi olanlar kendi grubunu kollamış ve menfaat sağlamışlardır. Bunu sadece Türkler yapmamakta ve hatta bunun farkında bile değildirler. Dayanışmasız yaşayan sadece Türkler olmuştur.
Devlet yönetiminde cereyan eden bu savaş ve çekişmeler sonucunda devlet felsefesi ve devlet anlayışı kalmamıştır. Bu durumdan dolayı Türkiye’nin dış ve iç siyasetinde hiçbir hazırlığı, hiçbir B planı kalmamıştır. Devlet lehine, millet lehine bir plan yapılmamış, her grup kendi grubunun menfaatleri için planlar yapmışlardır. Bu etnik ve dinsel gruplar kendi menfaatlerini koruyabilmek için, yabancı devletlerle hemen her türlü anlaşmayı yapmışlar ve her türlü tavizi vermişlerdir. Mesela Menderes döneminde MİT ve Milli Eğitim ABD’ye teslim edilmiştir. Hariciye genellikle Sabetayların elinde olmuş ve istikrarlı bir dış politika yürütülmemiştir. Bu tavizler daha sonra da devam etmiştir.
Bu etnik ve dinsel menfaatler uğruna Devletin ülke unsuru, yani vatan parçalanma durumuna sürüklenmiş; bu aşamada bile hala Türk söylemi ırkçılık olarak, faşizm olarak propaganda edilmekten geri kalınmamıştır. Türk dışındaki her türlü etnik ve dinsel örgütlenme ve çalışmalar demokratik haklar olarak gösterilmiştir!
Türk Devleti, Cumhuriyet dönemine, bu etnik ve dinsel grupların mevcudiyeti ile girmiştir. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Atatürk, devleti Türkleştirmeye çabalamış; bazı memuriyet ve okullara girme, Türk ırkından olma şartına bağlanmıştır. Türklük üzerine günün imkan verdiği bazı bilimsel çalışmalar yapılmıştır. Etnik ve dinsel gruplar, bu ortamda seslerini kesmişler ama gizlice varlıklarını ve çalışmalarını devam ettirmişlerdir. Ancak, yukarıda dikkat çektiğimiz üzere, Atatürk’ün ölümüyle birlikte etnik ve dinsel gruplar tüm güçleriyle kendilerini göstermişlerdir.
Atatürk’ten sonraki Cumhuriyet dönemi de giderek Osmanlı’nın son yüzyılına dönmüştür. Yönetimde hâkim olan Türk olmayanların gizli dayanışmaları ve kendi etnik ve dinsel hesapları almış başını gitmiştir. Devletin tepesi, bu etnik ve dinsel kliklerin mücadele alanı haline gelmiştir. Siyasi partiler de bu grupların savaş araçları olmuştur.
TÜRKLER BİRBİRİNE DÜŞMAN EDİLDİ
Türkler ise, kafasına vurula vurula kenara itilmiş ve sadece seçmen seviyesine indirgenmiştir. Türkler sadece parti binalarında, kahvelerde ve ev toplantılarında çay içip hararetle particilik yapmaya alıştırılmışlardır. Türkler, devleti yönetmeyi akıl edememiş ve aksine aday gösterilen grup mensuplarını tartışmışlar ve kendi aralarında birbirlerine düşman olmuşlardır. Türkler particilik çekişmeleriyle kandırılıp oyalanmaktadır. Bu gruplara ayak uyduran dalkavuk Türkler den bazıları milletvekili, müdür yapılmıştır ama Türklerin sesi kesilmiş ve Türkiye’de Türk olmadığını söylemek bir gurur vesilesi haline getirilmiştir.
Kısacası milli menfaat ve milli siyasetin yerini iktidardaki grupların şahsi ve grup menfaatleri çıkarları almıştır.
Türklüğe ve Atatürk’e karşı bu kadar düşmanlığın sebebi ve temeli budur!
Bu durum ise, hep, Türklerin Atatürk’ün buyurduğu, başına getireceği adamların kanlarındaki cevheri asliye bakmadan onları seçmesinden ve onlara oy vermesinden; yani hiç düşünmeden kendi düşmanlarını desteklemesinden kaynaklanmıştır.
Sonuç budur:
Türksüz Türk devleti ancak bu kadar olur.
15 Haziran 2014
Tarihçi Yazar Hayri Yıldırım'dan çok ses getirecek bir yazı. Türkler Türk Devletinden nasıl dışlandı? 1944 yılında Cumhurbaşkanı İnönü tarafından başlatılan tasfiye sürecinden günümüze, şuan Türkiye'de yaşananlara ışık tutan anlamlı bir yazı...
İNÖNÜ, TÜRKÇÜLERİ TASFİYE ETTİ
Bu günler dünlerin sonucudur!
Bu günlerin sebebi ve temeli, Türklerin ve Türklüğün; devletten, yönetimden dışlanıp, bir köşeye bloke edilmesidir!
Türkiye'de 1944 yılında Türkçüler yargılanıp, devletten dışlanmışlardır. İnönü, 19 Mayıs 1944 nutkunda Türkçüleri doğrudan doğruya hain ilan etmiştir. Bu dava sonunda sanık olarak gösterilen kişiler beraat etmişlerdir. Ama bu dava adeta bir damga olarak kullanılmış ve sanki suçluymuş gibi düşmanca görülmüşlerdir. Bu davadan bir süre sonra Menderes de aynı siyaseti takip etmiş ve Milliyetçiler Derneği’ni kapatmıştır. Menderes her ne kadar CHP’den çıkan biri olsa da o toprak reformu nedeniyle Atatürk CHP’sine karşı durmuş bir toprak ağasıdır. Menderes döneminde eğer bir iki yararlı şey yapılmış ise bunlar Celal Bayar’ın çabasıyla olan işlerdir.
TÜRKLER KÖYÜNDE KALSIN
İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasıyla netleşen bu siyasette hedef Türkçülük değil, Türklüktür. Sesini çıkaran Türklük istenilmemiştir. Türk, Osmanlı’nın çöküş evrelerinde olduğu gibi köyünde kalsın istenilmiştir. Ondan sonra da bir takım etki ajanı aydın ve siyasetçilerle hep lanetli ilan edilmişlerdir. Propaganda böyle çalışmıştır.
Türk olmayanlar ve bunlarla karışık durumda bulunan dinciler ve mezhepçiler, açıkça veya gizlice kendi etnik ve dinsel mensubiyetlerinin davası etrafında faaliyet göstermişler ve Türk'e karşı ırkçılık yapmışlardır. Üstelik Türklük yargılandığı halde bu Türk olmayan etnik ve dinsel grupların faaliyetleri bu sebeplerle hemen hiç yargılanmamıştır. Ne yapıyorsunuz denmemiştir! Müdahale yapar gbi davranılmışsa da Türkçülere karşı yapılan gibi propaganda edilmemişlerdir. Aksine Türk'ün başına vurulmaya çalışılmış, kafasını kaldırmasın diye hep Türklüğe karşı propaganda yürütülmüştür! Yazarlar, edebiyatçılar, şairler, tiyatrocular, sinemalar hep bu Türk karşıtı propaganda için eser yaratmışlardır.
Gerçek şudur: Türkiye’de pek açığa vurulmayan etnik ve dinsel gruplaşmalar ve çekişmeler yaşanmaktadır. Başta Museviler/Yahudiler olmak üzere, Çerkezler, Kürtler, Araplar, Pontusçular, Gürcüler ve diğerleri ile Sünniciler, Aleviciler, Tarikatçılar, kendi aralarında dayanışmalı yaşamışlardır. Birbirlerini kollamışlar; yetki ve makam sahibi olanlar kendi grubunu kollamış ve menfaat sağlamışlardır. Bunu sadece Türkler yapmamakta ve hatta bunun farkında bile değildirler. Dayanışmasız yaşayan sadece Türkler olmuştur.
Devlet yönetiminde cereyan eden bu savaş ve çekişmeler sonucunda devlet felsefesi ve devlet anlayışı kalmamıştır. Bu durumdan dolayı Türkiye’nin dış ve iç siyasetinde hiçbir hazırlığı, hiçbir B planı kalmamıştır. Devlet lehine, millet lehine bir plan yapılmamış, her grup kendi grubunun menfaatleri için planlar yapmışlardır. Bu etnik ve dinsel gruplar kendi menfaatlerini koruyabilmek için, yabancı devletlerle hemen her türlü anlaşmayı yapmışlar ve her türlü tavizi vermişlerdir. Mesela Menderes döneminde MİT ve Milli Eğitim ABD’ye teslim edilmiştir. Hariciye genellikle Sabetayların elinde olmuş ve istikrarlı bir dış politika yürütülmemiştir. Bu tavizler daha sonra da devam etmiştir.
Bu etnik ve dinsel menfaatler uğruna Devletin ülke unsuru, yani vatan parçalanma durumuna sürüklenmiş; bu aşamada bile hala Türk söylemi ırkçılık olarak, faşizm olarak propaganda edilmekten geri kalınmamıştır. Türk dışındaki her türlü etnik ve dinsel örgütlenme ve çalışmalar demokratik haklar olarak gösterilmiştir!
Türk Devleti, Cumhuriyet dönemine, bu etnik ve dinsel grupların mevcudiyeti ile girmiştir. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Atatürk, devleti Türkleştirmeye çabalamış; bazı memuriyet ve okullara girme, Türk ırkından olma şartına bağlanmıştır. Türklük üzerine günün imkan verdiği bazı bilimsel çalışmalar yapılmıştır. Etnik ve dinsel gruplar, bu ortamda seslerini kesmişler ama gizlice varlıklarını ve çalışmalarını devam ettirmişlerdir. Ancak, yukarıda dikkat çektiğimiz üzere, Atatürk’ün ölümüyle birlikte etnik ve dinsel gruplar tüm güçleriyle kendilerini göstermişlerdir.
Atatürk’ten sonraki Cumhuriyet dönemi de giderek Osmanlı’nın son yüzyılına dönmüştür. Yönetimde hâkim olan Türk olmayanların gizli dayanışmaları ve kendi etnik ve dinsel hesapları almış başını gitmiştir. Devletin tepesi, bu etnik ve dinsel kliklerin mücadele alanı haline gelmiştir. Siyasi partiler de bu grupların savaş araçları olmuştur.
TÜRKLER BİRBİRİNE DÜŞMAN EDİLDİ
Türkler ise, kafasına vurula vurula kenara itilmiş ve sadece seçmen seviyesine indirgenmiştir. Türkler sadece parti binalarında, kahvelerde ve ev toplantılarında çay içip hararetle particilik yapmaya alıştırılmışlardır. Türkler, devleti yönetmeyi akıl edememiş ve aksine aday gösterilen grup mensuplarını tartışmışlar ve kendi aralarında birbirlerine düşman olmuşlardır. Türkler particilik çekişmeleriyle kandırılıp oyalanmaktadır. Bu gruplara ayak uyduran dalkavuk Türkler den bazıları milletvekili, müdür yapılmıştır ama Türklerin sesi kesilmiş ve Türkiye’de Türk olmadığını söylemek bir gurur vesilesi haline getirilmiştir.
Kısacası milli menfaat ve milli siyasetin yerini iktidardaki grupların şahsi ve grup menfaatleri çıkarları almıştır.
Türklüğe ve Atatürk’e karşı bu kadar düşmanlığın sebebi ve temeli budur!
Bu durum ise, hep, Türklerin Atatürk’ün buyurduğu, başına getireceği adamların kanlarındaki cevheri asliye bakmadan onları seçmesinden ve onlara oy vermesinden; yani hiç düşünmeden kendi düşmanlarını desteklemesinden kaynaklanmıştır.
Sonuç budur:
Türksüz Türk devleti ancak bu kadar olur.
15 Haziran 2014
“Makam odasındaki Türk bayrağını kaldırın“
Andımız’ın ardından Türk bayrağı da AKP açılımının kurbanı oldu. Ankara Gölbaşı Kaymakamı Şevket Cinbir, Türk bayrağından rahatsız oldu. Cinbir, İlçe Milli Eğitim’de görevli müdür ve amirlerin makam odalarındaki Türk bayraklarının kaldırılmasını emretti. İşte Türkiye Cumhuriyeti okullarında Türk bayrağını yasaklayan 25 Eylül tarihli skandal resmi yazı…
Ankara Gölbaşı Kaymakamı Şevket Cinbir, Türk bayrağından rahatsız oldu.
Cinbir, Türkiye Cumhuriyeti okullarında Türk bayrağının kaldırılmasını emretti. Skandal talimatın Kaymakam imzalı belgesi ortaya çıktı.
Şevket Cinbir, Gölbaşı Kaymakamlığı görevine atanmasının ardından ilk işi Türk bayrağını yasaklamak oldu. 2 Eylül’de göreve başlayan Cinbir, 25 Eylül tarihli yazıyla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde görev yapan müdür ve amirlerin makam odalarına Türk bayrağı koymasını yasakladı.
Skandal yasağa, 1985 tarihli Türk Bayrağı Tüzüğü gerekçe gösterildi. Kaymakam Cinbir, yazıda Türk bayraklarının makamlardan kaldırılmasını önemle rica etti.
Türk Bayrağı Tüzüğü’nün 18. maddesinde sayılmadığı halde odasına Bayrak koyan kurum müdür ve amirlerinin uygulamaya son vermesi hususunda gereğini önemle rica ederim.
Bu yazı, 2 Ekim tarihinde Şube Müdürü Naci Kurt imzasıyla alt birimlere gönderildi.
“ÇALIŞTIĞIM BÜTÜN İLÇELERDE TÜZÜĞÜ UYGULADIM”
Gölbaşı Kaymakamı Şevket Cinbir’den haberle ilgili bir açıklama geldi. Cinbir, Türk Bayrağı Tüzüğü’nün 18. maddesi uyarınca, bayrak konulacak makam odalarının belli olduğunu belirtti ve “tüzükte yazan hükmü uyguladım” dedi. Cinbir, “Çalıştığım bütün ilçelerde bu tüzüğün gereğini yerine getirdim. Ben de tüzükte yazılanları doğru buluyorum. Kaymakam bayrak düşmanı olmaz” diye konuştu.
Ankara Gölbaşı Kaymakamı Şevket Cinbir, Türk bayrağından rahatsız oldu.
Cinbir, Türkiye Cumhuriyeti okullarında Türk bayrağının kaldırılmasını emretti. Skandal talimatın Kaymakam imzalı belgesi ortaya çıktı.
Şevket Cinbir, Gölbaşı Kaymakamlığı görevine atanmasının ardından ilk işi Türk bayrağını yasaklamak oldu. 2 Eylül’de göreve başlayan Cinbir, 25 Eylül tarihli yazıyla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde görev yapan müdür ve amirlerin makam odalarına Türk bayrağı koymasını yasakladı.
Skandal yasağa, 1985 tarihli Türk Bayrağı Tüzüğü gerekçe gösterildi. Kaymakam Cinbir, yazıda Türk bayraklarının makamlardan kaldırılmasını önemle rica etti.
Türk Bayrağı Tüzüğü’nün 18. maddesinde sayılmadığı halde odasına Bayrak koyan kurum müdür ve amirlerinin uygulamaya son vermesi hususunda gereğini önemle rica ederim.
Bu yazı, 2 Ekim tarihinde Şube Müdürü Naci Kurt imzasıyla alt birimlere gönderildi.
“ÇALIŞTIĞIM BÜTÜN İLÇELERDE TÜZÜĞÜ UYGULADIM”
Gölbaşı Kaymakamı Şevket Cinbir’den haberle ilgili bir açıklama geldi. Cinbir, Türk Bayrağı Tüzüğü’nün 18. maddesi uyarınca, bayrak konulacak makam odalarının belli olduğunu belirtti ve “tüzükte yazan hükmü uyguladım” dedi. Cinbir, “Çalıştığım bütün ilçelerde bu tüzüğün gereğini yerine getirdim. Ben de tüzükte yazılanları doğru buluyorum. Kaymakam bayrak düşmanı olmaz” diye konuştu.
Similar topics
» Gafleti uzun ve derin olanın devleti yok olur!
» Türk Milleti ve Türk Devleti adına YAS TUTMUYORUZ!
» Deniz Baykal dan ŞOK sözler. CHP’nin Başına ancak Türk Lider Olur
» Umarım Ocak Genel Başkanı Olur ve Türk Ocakları Eski Çizgisine Döner..
» Gök Türk Devleti (552 - 743)
» Türk Milleti ve Türk Devleti adına YAS TUTMUYORUZ!
» Deniz Baykal dan ŞOK sözler. CHP’nin Başına ancak Türk Lider Olur
» Umarım Ocak Genel Başkanı Olur ve Türk Ocakları Eski Çizgisine Döner..
» Gök Türk Devleti (552 - 743)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz