Milli Bilinç Üzerinde Oynanan Sinsi Oyun
1 sayfadaki 1 sayfası
Milli Bilinç Üzerinde Oynanan Sinsi Oyun
Bir başkalaşım sürecinden geçiyoruz. Sinsi planlar ve toplum mühendisliği çalışmalarıyla bir milletin karakteriyle, şuuruyla, geçmişiyle, genetik kodlarıyla oynanmaya çalışılıyor. Bugüne kadar bilinenlerin yalan olduğu herşeyin gizli kaldığı gibi algı operasyonuna yönelik mesajlar bilinçaltımıza yollanıyor. Tv’lerde, gazetelerde, kitaplarda, dergilerde kendisine gazeteci, araştırmacı-yazar, sosyolog, tarihçi diyen bir takım zevat millete kimi zaman açıkça kimi zaman da ima yoluyla şu telkinde bulunuyor: ”Yıllardır senin beynini resmi tarihle yıkadılar bildiğin herşey yalan!”
İnsanların zihninde ”resmi tarih yalan” algısını yerleştirdikten sonra gerisi çocuk oyuncağı… Resmi tarih yalanmış yıllardır beni kandırmışlar diyerek kendisiyle hesaplaşan bir insana en absürt yalanları bile afiyetle yutturulabilir. Bu milli bilinç üzerinde yapılan psikolojik bir harekattır. Geçmişi tümüyle sıfırlayıp yepyeni bir tarih yazarak bir milleti yeniden yapılandırma çalışmasıdır bu.. Toplum mühendisliğinin en önemli silahı tarihtir. Bu yüzden yıllardır yazılarımda tarih konusunu işleyip tarih bilinci üzerinde duruyorum. Tarih sadece okul kitaplarında gördüğümüz, sınav zamanı çalışıp geçtiğimiz bir ders değildir. Tarih doğru işlenirse bir milletin en büyük silahı olduğu gibi önem verilmezse bir milletin en yumuşak karnı olabilir.
Tarih bilmek kadar tarihi doğru okumakta önemlidir. Tarih bilginiz ne kadar olursa olsun eğer yorumlama gücünüz yoksa bilginiz hiçbir işe yaramaz. Bunun için insanlarımıza tarihsel düşünme mantığını yerleştirebilmeliyiz. Bugünün değer yargılarıyla 500 sene öncesinin olayları değerlendirilemez. Her insan yaşadığı dönemin değer yargılarıyla yaşar. Tarih ise her dönemin insanını keşfetme bilimidir. Bugün en çok sıkıntısını yaşadığımız konu da budur. İnsanlara tarihe bugünden bakılarak mesajlar verilerek sakat bir tarih anlayışıyla zihinlerimiz zehirleniyor.
Bu beyin yıkama çalışmaları içinde birçoğumuzun göremediği ya da önem vermediği bir ayrıntıya değinmek istiyorum. Tarihte bir olayı ve kişileri nasıl anlattığınız kadar hangi kelimelerle anlattığınız da önemlidir. İnsanlar kelimelerle düşünür. Tarihte ise her kelimenin farklı bir anlamı ve zihinde yarattığı farklı bir algı vardır. Söz konusu olay ya da kişi aynı olsa da anlatılırken kullanılan kelimeler farklı anlamlar taşır. Buna tarihin bilinçaltı kodları da diyebiliriz.
Tarihin bilinçaltı kodları ne demek? Belki çoğumuz bugüne kadar tarih kitapları okurken kullanılan kelimelere pek önem vermedik fakat farkında olmasakta hepimiz bu durumun etkisi altındayız. Şimdi bu durumun daha iyi anlaşılması için tarihten örnekler vermek istiyorum.
Osmanlı’nın en uzun süre tahtta kalan padişahı Kanuni Sultan Süleymandır. Batılılar ”magnificent Süleyman” demiştir. Yani ”Muhteşem Süleyman” Bu batılı tarihinin terminolojisidir. Klasik Türk tarihinde ise muhteşem ifadesi geçmez. ”Kanuni” diye geçer. Muhteşem ya da kanuni ne farkeder değil mi? Çok farkeder. Neden hepimiz bu iki deyimi de bildiğimiz halde muhteşem sıfatını hiç kullanmayız? Yıllardır okullarda böyle öğretildiği için mi? Hayır. Dilimiz öyle alıştığı için mi? Hayır. Muhteşem batılının taktığı sıfat olduğu için söylemek istemeyiz. Kanuni ve muhteşem kelimeleri arasında milli hisler ağır bastığı için bizim için Süleyman Kanunidir muhteşem değildir
İstanbul’u fethedip dünya tarihini değiştiren padişah: Fatih Sultan Mehmet. Hem batılı hem doğulu tarihçilerin dünya tarihine etkisi konusunda hemfikir olduğu bir Sultan. Tarih anlatımında ise batı ve doğu arasında fark vardır. Bizim tarih anlatımımızda sultan 2. Mehmet diye bir ifade yoktur. Her zaman ”Fatih” kelimesi ısrarla kullanılır. Neden sultan 2. Mehmet değil de Fatih Sultan Mehmet? Kulağımıza daha hoş geldiği için mi? Hayır. Fatih kelimesini her söylediğimizde bize İstanbul’un fethini hatırlattığı için çocuklarımıza da Sultan 2. Mehmet’i Fatih diyerek anlatırız. Her söylediğinde İstanbul’u fetheden komutan olduğunu hatırlasın diye.
Son yıllarda buna benzer bir durumu Atatürk konusunda yaşıyoruz. Farkında mısınız bilmiyorum ama sözde kendisine aydın, yazar, tarihçi diyenler Atatürk kelimesini kullanmamaya çalışıyor. Kullananlar da yavaş yavaş Mustafa Kemal kelimesine alışmaya başladı. Bunu hiç farkettiniz mi? Farkettiyseniz bunun nedenini hiç düşündünüz mü?
Mustafa Kemal ismi Atatürk’ün cismi ismidir. Hepimizin bildiği şekilde annesinin ve rüştiyedeki matematik öğretmenin koyduğu isimlerdir. Mustafa Kemal hepimiz gibi bir insandır. Osmanlı paşasıdır. Çanakkale kahramanıdır. Annesinin sarı Paşasıdır. Türk milletinin gazi paşasıdır. Kurtuluş savaşının muzaffer komutanıdır. Kadınların aşık olduğu yakışıklı bir erkektir. Cemaat tarihçilerinin ve sol görüşlü marksist yazarların Mustafa Kemal ile sorunu yoktur. Cemaat yazarlarına göre Vahdettin’in Samsun’a vatanı kurtarması için yolladığı Osmanlı paşasıdır. Marksistler için Lenin’e özel mektup yazarak yardım isteyen, halkı emperyalizme karşı örgütleyen devrimcidir.
Atatürk ise Kuvayi milliye ruhu ismidir. Türkiye'nin temel taşıdır. Bir fikrin ideolojinin kaynağıdır. Atatürk NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE DEMEKTİR. TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR DİYEBİLMEKTİR.
Mustafa Kemal ile sorunu olmayanların Atatürk ile sorunu olmasının sebebi budur. Bu yüzden hiçbir cemaat ve komunist yazardan Atatürk kelimesini duyamazsınız. Bilinçli bir şekilde Atatürk Mustafa Kemal içinde eritilmeye çalışılmaktadır. Atatürk’ü yok sayıp Mustafa Kemal üzerinde durularak Atatürk’ün siyasi kişiliği unutturulmak isteniyor. Mustafa Kemal iyi bir askerdi iyi bir Osmanlı paşasıydı kurtuluş savaşında büyük payı vardı sağolsun denilerek Atatürk Türk milleti gözünde minnet duyulacak bir asker seviyesine düşürülmektedir. Bundan sonraki adım ise Mustafa Kemal’i halkın gözünde ”kurtuluş savaşında payı olan bir komutan” durumuna düşürmektir. Bu konuda da son yıllarda ”Kazım Karabekir” ismi çok zikredilmeye başlandı. Kurtuluş savaşını Kazım Karabekir başlatmış, M.Kemal böyle birşey düşünmemiş, Vahdettin’in isteğiyle Anadolu’ya geçmiş gibi abuk sabuk yalanlarla. M. Kemal’de yavaş yavaş sıradanlaştırılıyor. Bir millete tarihini unutturmaya çalışıyorlar. Eğer buna dur demek istiyorsak Atatürk’e sahip çıkmak zorundayız. Çünkü Atatürk’ün de dediği gibi
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni yaşam ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
1933 (Hamdullah Suphi Tanrıöver, Yerli Yabancı 80 İmza Atatürk’ü Anlatıyor, s. 183)
İnsanların zihninde ”resmi tarih yalan” algısını yerleştirdikten sonra gerisi çocuk oyuncağı… Resmi tarih yalanmış yıllardır beni kandırmışlar diyerek kendisiyle hesaplaşan bir insana en absürt yalanları bile afiyetle yutturulabilir. Bu milli bilinç üzerinde yapılan psikolojik bir harekattır. Geçmişi tümüyle sıfırlayıp yepyeni bir tarih yazarak bir milleti yeniden yapılandırma çalışmasıdır bu.. Toplum mühendisliğinin en önemli silahı tarihtir. Bu yüzden yıllardır yazılarımda tarih konusunu işleyip tarih bilinci üzerinde duruyorum. Tarih sadece okul kitaplarında gördüğümüz, sınav zamanı çalışıp geçtiğimiz bir ders değildir. Tarih doğru işlenirse bir milletin en büyük silahı olduğu gibi önem verilmezse bir milletin en yumuşak karnı olabilir.
Tarih bilmek kadar tarihi doğru okumakta önemlidir. Tarih bilginiz ne kadar olursa olsun eğer yorumlama gücünüz yoksa bilginiz hiçbir işe yaramaz. Bunun için insanlarımıza tarihsel düşünme mantığını yerleştirebilmeliyiz. Bugünün değer yargılarıyla 500 sene öncesinin olayları değerlendirilemez. Her insan yaşadığı dönemin değer yargılarıyla yaşar. Tarih ise her dönemin insanını keşfetme bilimidir. Bugün en çok sıkıntısını yaşadığımız konu da budur. İnsanlara tarihe bugünden bakılarak mesajlar verilerek sakat bir tarih anlayışıyla zihinlerimiz zehirleniyor.
Bu beyin yıkama çalışmaları içinde birçoğumuzun göremediği ya da önem vermediği bir ayrıntıya değinmek istiyorum. Tarihte bir olayı ve kişileri nasıl anlattığınız kadar hangi kelimelerle anlattığınız da önemlidir. İnsanlar kelimelerle düşünür. Tarihte ise her kelimenin farklı bir anlamı ve zihinde yarattığı farklı bir algı vardır. Söz konusu olay ya da kişi aynı olsa da anlatılırken kullanılan kelimeler farklı anlamlar taşır. Buna tarihin bilinçaltı kodları da diyebiliriz.
Tarihin bilinçaltı kodları ne demek? Belki çoğumuz bugüne kadar tarih kitapları okurken kullanılan kelimelere pek önem vermedik fakat farkında olmasakta hepimiz bu durumun etkisi altındayız. Şimdi bu durumun daha iyi anlaşılması için tarihten örnekler vermek istiyorum.
Osmanlı’nın en uzun süre tahtta kalan padişahı Kanuni Sultan Süleymandır. Batılılar ”magnificent Süleyman” demiştir. Yani ”Muhteşem Süleyman” Bu batılı tarihinin terminolojisidir. Klasik Türk tarihinde ise muhteşem ifadesi geçmez. ”Kanuni” diye geçer. Muhteşem ya da kanuni ne farkeder değil mi? Çok farkeder. Neden hepimiz bu iki deyimi de bildiğimiz halde muhteşem sıfatını hiç kullanmayız? Yıllardır okullarda böyle öğretildiği için mi? Hayır. Dilimiz öyle alıştığı için mi? Hayır. Muhteşem batılının taktığı sıfat olduğu için söylemek istemeyiz. Kanuni ve muhteşem kelimeleri arasında milli hisler ağır bastığı için bizim için Süleyman Kanunidir muhteşem değildir
İstanbul’u fethedip dünya tarihini değiştiren padişah: Fatih Sultan Mehmet. Hem batılı hem doğulu tarihçilerin dünya tarihine etkisi konusunda hemfikir olduğu bir Sultan. Tarih anlatımında ise batı ve doğu arasında fark vardır. Bizim tarih anlatımımızda sultan 2. Mehmet diye bir ifade yoktur. Her zaman ”Fatih” kelimesi ısrarla kullanılır. Neden sultan 2. Mehmet değil de Fatih Sultan Mehmet? Kulağımıza daha hoş geldiği için mi? Hayır. Fatih kelimesini her söylediğimizde bize İstanbul’un fethini hatırlattığı için çocuklarımıza da Sultan 2. Mehmet’i Fatih diyerek anlatırız. Her söylediğinde İstanbul’u fetheden komutan olduğunu hatırlasın diye.
Son yıllarda buna benzer bir durumu Atatürk konusunda yaşıyoruz. Farkında mısınız bilmiyorum ama sözde kendisine aydın, yazar, tarihçi diyenler Atatürk kelimesini kullanmamaya çalışıyor. Kullananlar da yavaş yavaş Mustafa Kemal kelimesine alışmaya başladı. Bunu hiç farkettiniz mi? Farkettiyseniz bunun nedenini hiç düşündünüz mü?
Mustafa Kemal ismi Atatürk’ün cismi ismidir. Hepimizin bildiği şekilde annesinin ve rüştiyedeki matematik öğretmenin koyduğu isimlerdir. Mustafa Kemal hepimiz gibi bir insandır. Osmanlı paşasıdır. Çanakkale kahramanıdır. Annesinin sarı Paşasıdır. Türk milletinin gazi paşasıdır. Kurtuluş savaşının muzaffer komutanıdır. Kadınların aşık olduğu yakışıklı bir erkektir. Cemaat tarihçilerinin ve sol görüşlü marksist yazarların Mustafa Kemal ile sorunu yoktur. Cemaat yazarlarına göre Vahdettin’in Samsun’a vatanı kurtarması için yolladığı Osmanlı paşasıdır. Marksistler için Lenin’e özel mektup yazarak yardım isteyen, halkı emperyalizme karşı örgütleyen devrimcidir.
Atatürk ise Kuvayi milliye ruhu ismidir. Türkiye'nin temel taşıdır. Bir fikrin ideolojinin kaynağıdır. Atatürk NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE DEMEKTİR. TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR DİYEBİLMEKTİR.
Mustafa Kemal ile sorunu olmayanların Atatürk ile sorunu olmasının sebebi budur. Bu yüzden hiçbir cemaat ve komunist yazardan Atatürk kelimesini duyamazsınız. Bilinçli bir şekilde Atatürk Mustafa Kemal içinde eritilmeye çalışılmaktadır. Atatürk’ü yok sayıp Mustafa Kemal üzerinde durularak Atatürk’ün siyasi kişiliği unutturulmak isteniyor. Mustafa Kemal iyi bir askerdi iyi bir Osmanlı paşasıydı kurtuluş savaşında büyük payı vardı sağolsun denilerek Atatürk Türk milleti gözünde minnet duyulacak bir asker seviyesine düşürülmektedir. Bundan sonraki adım ise Mustafa Kemal’i halkın gözünde ”kurtuluş savaşında payı olan bir komutan” durumuna düşürmektir. Bu konuda da son yıllarda ”Kazım Karabekir” ismi çok zikredilmeye başlandı. Kurtuluş savaşını Kazım Karabekir başlatmış, M.Kemal böyle birşey düşünmemiş, Vahdettin’in isteğiyle Anadolu’ya geçmiş gibi abuk sabuk yalanlarla. M. Kemal’de yavaş yavaş sıradanlaştırılıyor. Bir millete tarihini unutturmaya çalışıyorlar. Eğer buna dur demek istiyorsak Atatürk’e sahip çıkmak zorundayız. Çünkü Atatürk’ün de dediği gibi
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni yaşam ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
1933 (Hamdullah Suphi Tanrıöver, Yerli Yabancı 80 İmza Atatürk’ü Anlatıyor, s. 183)
Similar topics
» Sevr Antlaşmasından “Yıkım”a Uzanan Sinsi Oyun’a Hayır…
» Türkiye Üzerinde Oynanan Oyunlar
» Milli Bilinç ve Güç
» İsrail'le oynanan tiyatroyu millete yutturabilmek için Pay kapma yarış
» TSK üzerinde oyunlar
» Türkiye Üzerinde Oynanan Oyunlar
» Milli Bilinç ve Güç
» İsrail'le oynanan tiyatroyu millete yutturabilmek için Pay kapma yarış
» TSK üzerinde oyunlar
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz