¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:15

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

"Kurtuluş Savaşının Türk Dış Politikası"

Amerikan İstihbarat Belgelerine Göre Kurtuluş Savaşı'nın Bunalım Dönemindeki Türk Dış Politikası ve Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey'le Yapılan Görüşmeler.."

Prof. Dr. Esat ARSLAN, Bilkent Üniversitesi





· ANKARA HÜKÜMETİ'NİN ULUSLARARASI ARENAYA ÇIKIŞI

· BUNALIMLI GÜNLER VE KARARLILIK

· AMERİKALI İSTİHBARATÇILARIN MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE YAPTIKLARI GÖRÜŞMENİN ANA HATLARI

· YUSUF KEMAL BEY'LE YAPILAN GÖRÜŞMELER

o Genel

o Raporun İçeriği

o 1. Birinci Görüşme

A. Yeni Türk Devleti'nin Amerikalılar Tarafından Tanınma Süreci

B. Anadolu'daki Amerikan Örgütlerine Yönelik Ankara Hükümeti'nin Tutumu

C. Ankara Hükümeti'nin Dış Dünya ile İlişkileri

1. Sovyetlerle Olan İlişkiler

2. Yunanlılar ile İlişkiler ve Beklenen Genel Yunan Taarruzu

3. Ulusal Ant Sınırlarının Tartışmasızlığı ve İngiliz - Yunun Birlikteliği

4. Eski Dışişleri Bakanı Bekir Sami Beyin Yaptığı Sözleşmelerin Durumu

5. Amerikalılarca Fransa ile Antlaşma Zemininin Hazırlıklarının Araştırılması

D. Mustafa Sagir Olayı

o 2. İkinci Görüşme

A. Bolşeviklerle Olan İlişkilerde Kafkaslar Anahtar mı?

B. Meclisin Yapısı ve İttihat ve Terâkki Olgusunun Değerlendirilmesi

· SONUÇ

GİRİŞ



[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] devresinde Ulus'a mal edilen ve Son Osmanlı Meclis-i Mebusân'ınca betimlenen "Ulusal Ant" ödün verilmez bir biçimde ortaya konulmuş, Ulus, Meclis ve Ordu bütünüyle bu amaca kilitlenmişti âdeta... Bağlaşık Devletlerin Mondros'la açmış oldukları karta, aynı platformda, koşulları bile tartışılmayacak bir biçimde yanıt verilmişti. Makro seviyede ortaya konulan bu amaçlar doğrultusunda, Türk Dış politikasının genel ilkeleri çerçevesinde örgütlenilerek, dış platformda da, Yeni Türk Devletinin kurumsallaşmasına hız verilmişti. Mondros'tan bu yana 21 ay geçmiş, hilâfet, saltanat ve hânedanın ayrıcalıkları ile hakları uğruna, Osmanlı Devleti'nin paylaşılması demek olan "Doğu Sorunu"nun bütün veçheleri uygulama alanına sokulmuş, ülke bütünlüğünden ödün verilmek suretiyle, Sevr Antlaşması imzalatılmıştı.



Türk Kurtuluş Savaşı Sevr'den ödün verdirilmesi için yapılmıyordu, "Ulusal Ant" ile ortaya konulan fizikî coğrafî hedefe adım adım yaklaşılıyordu. TBMM Hükümeti'nce, ara hedefler ele geçirildikçe, zamanın tek süper gücü konumundaki İngilizler, hiç arzu etmedikleri halde, verdirilemeyecek ödünler için Ankara delegelerini istemeye istemeye görüşme ve konferanslara çağırmak zorunda kalmışlardı. Ethem'in tenkili, arkasından Birinci İnönü Muharebesi'nin kazanılması, işte bu dönemi açmıştı. Kararlılık, koşulları ve zamanlaması önceden düşünülmüş hukuksal temele oturtulmuş güç gösterisi "Tam Bağımsızlık"a giden yolun gerçek anahtarlarıydı.



Beklenen olmuş, bu bilinmezlik ortamında "Bölgesel Çekim Merkezi" Anadolu'nun ortasından adeta fışkırmıştı. İnönü Savaşlarından sonra, İngiltere'nin devamlı bir biçimde arka çıkması sonucu Yunanistan kendini ispata kadar vardırmıştı işi... Çok geçmeden Yunan Kralı Konstantin ve Lider kadrosu Batı Anadolu'ya çıkmıştı.



Yunanistan varını, yoğunu Anadolu bozkırına yığmıştı. Bu yığınaklanma sonucu, Anadolu bozkırının ortasında yeşermeye başlayan bu bölgesel çekim merkezi acaba, sönüp gidecek miydi? 20 Şubat 1921 tarihli New York Times1 ta, bir okuyucu mektubunda belirtildiği gibi, "Kemal Bir Balon Mu, Yoksa Bir Kaya Mıydı?" [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bu bunalımlı dönem içerisinde Amerikan istihbaratçılarının en deneyimlileri Ankara'ya gelmişler, büyük ölçüde Amerikan Lider Kadrosunun esas bilgisi unsuru paralelinde hazırladıkları anket sorularıyla Anadolu İhtilâli'nin liderini sınamışlardı [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].



Görüşme sırasında [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]'in kişiliği, olayları algılamadaki kişisel becerisi, bakışı ve olayları irdeleyişi onları adeta büyülemişti. Ankara'dan ayrılmadan önce yapacakları önemli bir iş daha vardı, o da liderin çizdiği genel çerçeve içerisinde dış politikanın nasıl biçimlendirildiği ve uygulama alanına çıkarılmasıydı. Genel ilkeler ile uygulama arasında bir çelişki var mıydı? Yoksa lider farklı söylüyor, uygulayıcılar farklı şeyler mi yapıyorlardı? Aynı mı, yoksa ayrı frekanslardan mı ses veriyorlardı? Bunun için kendilerinin ifade ettikleri gibi "Milliyetçi Türkiye"nin Dışişleri Bakanı ile görüşülmeliydi.



Birinci İnönü Muharebesi'nden sonra Ankara Hükümeti'nin ilk Dışişleri Bakanı sıfatıyla Londra'ya giden yetkisini aşarak, Bağlaşık Devletlerle sözleşmeler dönemini açmış olan Bekir Sami Bey istifa etmişti. Bağlaşık Devletler ile ayrı ayrı yapılan ikili görüşmeler sonucu Bekir Sami'nin yetkisini aşarak ikili bağlam'da yaptığı bu sözleşmelerin kazancı Fransa ve İtalya'yı İngiltere ve Yunanistan'dan uzaklaştırmış, Sevr Antlaşması'nın üzerinden henüz sekiz ay geçmesine rağmen, Sevr'in kendilerine sağladıkları ayrıcalıkları bir yana bırakarak Anadolu'nun boşaltılmasını sağlamışlardı... Bundan daha önemlisi de "Büyük Savaş" boyunca İngiltere'nin müttefiki olan bu iki önemli Avrupa Devleti tarafından da Yeni Türk Devleti'nin tanınmasını sağlamıştı.



Yeni Türk Devleti'nin ilk Dışişleri Bakanı olan Bekir Sami Bey'den sonra, Dışişleri Bakanlığı görevine Yusuf Kemal (Tengirşenk) getirilmişti. [Kısa özgeçmişini aşağıda bulabilirsiniz..]



Yusuf Kemal Bey bu görevi Kurtuluş Savaşı'nın devamınca Lozan görüşmeleri arifesine kadar sürdürmüştü. Ankara'ya gelen Amerikalılar, Mustafa Kemal Paşa ile yaptıkları görüşmenin hemen arkasından Yusuf Kemal Bey'le görüşme talebinde bulunmuşlardı. Türk dış politikasının çerçevesini tam olarak öğrenmek istiyorlardı.



Amerikan dış politikasının sağlıklı temellere oturtulması için bu elzemdi, hayatîydi. "İhtilâlin Lideri"ne sorulan konulara koşut, hazırlanan sorularla Türk Dış Politikası bütün yönleriyle ortaya çıkarılması önemli bir amaç olarak saptanmıştı. Yusuf Kemal Bey'le yapılan bu görüşmeyi de, ABD'nin özellikle deniz aşırı ülkelerde oldukça etkin olan Deniz Kuvvetlerinin İstihbaratçıları gerçekleştirmişlerdi.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:16

Bu görüşme için, Amerikalılar aynı deneyimli kişiyi görevlendirmişlerdi. Bu kişi, Amerikan Deniz Kuvvetlerine mensup, Teğmen Robert S. Dunu idi. Teğmen Dunn, Mustafa Kemal Paşa ile 1 Temmuz 1921 günü Amerikalıların "Kışlık Saray" olarak nitelendirdikleri, bugün müze olarak kullanılan Ankara Garı'ndaki, iki katlı taş binada görüşmeyi gerçekleştirmişti.



Konu kapsamında birinci el kaynak niteliğindeki irdelenecek rapor ABD Washington Ulusal Arşiv Dairesi'ndeki Askerî İstihbarat Bölümü'nden elde edilmiş [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ve söz konusu raporun aslı güçlükle okunduğundan, aslına uygun olarak Ek-l'de aslı Ek-2'de sunulmuştur.





ANKARA HÜKÜMETİ'NİN ULUSLARARASI ARENAYA ÇIKISI



Alman pragmatik kararların kazancı da çok büyük olmuştu. Canından can kopartmak pahasına Ethem sorunu çözülmüş, düzenli ordu deneyimi ile Birinci İnönü Muharebesi kazanılmıştı. Birbiri peşi sıra alman köklü kararlar ve eylemli hareket öylesine iç içe yapılmıştı ki, 1921 yılının daha birinci ayı dolmadan Kurtuluş Savaşı'nın küçük bir uygulaması gözler önüne serilmişti. Davanın nasıl kazanılacağı yönünde, içte ve dışta kapalı kapılar ardında kafalarda oluşan bulanıklık çözülmüştü.



Oysa, sorunun nasıl çözülmesi gerektiği bütün yönleriyle çok öncelerden betimlenmişti. Bağlaşık Devletler Türkiye olgusu içerisindeki bu gerçeği varsayım olarak bile kabul etmemişlerdi. Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı bir türlü sıcak karşılayamamışlardı. Anadolu kalkışmasının başarıya ulaşmasından çok, başarısızlığı üzerine yapmışlardı plânlarını...



Atlantik'in ötesinden de durum pek farklı değildi, ancak geleneksel ihtiyatlı "Bekle Gör" dış politikası çerçevesinde Anadolu'daki bu yeni oluşum son derece yakın plândan takip ediliyordu. Anadolu bozkırının ortasındaki yeşermeye başlayan Yeni Türk Devleti'nin dış politikada açmış olduğu bu yeni dönem, çok geçmeden Yeni Dünya kamuoyunun ilgi odağı haline geliyordu. Amerikan kamuoyunun sesi durumundaki New York Times Gazetesi, açılan bu yeni dönemi ve gelişmeleri "Hasta Adam İyileşme Belirtileri Gösteriyor" başlıklı yazısında şöyle değerlendiriyordu:

"İtilâf Devletleri ayın 21'inde Londra'da toplanarak Yakın Doğu sorununu görüşecek olan Konferans İstanbul Hükümeti'nin yanı sıra halen Türkiye'de sözü geçen tek hükümet olan Mustafa Kemal'in Ankara Hükümeti'ni de davet etmiş bulunuyorlar." [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Yasallığı bile tartışılan bir konumdan, İstanbul Hükümeti'ne karşın, "sözü geçen tek hükümet" konumuna geçilmişti. Bir başka açıdan bakıldığında, bu durum, Süper Güç olma yolundaki ABD'nin Amerikan kamuoyunun sesi durumundaki bu gazetedeki bu tür değerlendirilmenin uluslararası platforma çıkışta, Ankara Hükümeti'ne yeşil ışık yakılmış olduğunu da gösteriyordu. Sessiz kalınmamış, aynı zamanda "Mustafa Kemal'in Ankara Hükümeti"ne görünmez ve adı konulamayan bir destek de verilmişti. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümeti'nin ya da kendi ifadesiyle İstanbul delegasyonunun bu konferansa çağrılmasını, çizilen "dış politikanın kilometre taşlan" içerisinde Yeni Dünya'ya açıklamaktan kendini alamıyordu.



Philedelphia-Ledger Muhabiri K. Sheit [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]'e Osmanlıca yazılı olarak sorduğu soruları Fransızca olarak şöyle yanıt veriyordu:

"(...) İstanbul Delegasyonu kendi generalleri vasıtasıyla bu şehre emir verdikleri cihetle, İtilâf Devletlerinin bütün arzularını kabul ettirebilecekleri ve ayrıca millet tarafından seçilmiş herhangi bir meclise istinat etmeyen sözde bir hükümet tarafından gönderilmiştir. Binaenaleyh bu delegasyonun Türk Milleti adına konuşma salâhiyeti yoktur" [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].

Ulusal egemenliğin bayraktarlığını yapanlara aynı platformda yanıt verilmişti. Savaşımın Anadolu'daki adresi belliydi, "Türk Ulusu"... Onun temsilcisi olunmadan, onayı alınmadan uluslararası platforma çıkılamazdı. Hele generallerin güdümündeki İstanbul'un dış arenadaki temsile hiç hakkı yoktu. Yeni Dünya'ya bundan daha güzel bir mesaj verilemezdi. Kararlılık ve gücün oluşturduğu bu yeni durum çok geçmeden meyvelerini verdi. Genel konjonktürel duruma göre, politik askerî durum değerlendirilmelerini yapan İngiltere, İtalya aracılığıyla çok geçmeden istemeye istemeye Ankara Hükümeti'nin temsilcilerini Londra Konferansı'na çağırmak zorunda kaldı. Bekir Sami Kurulu da Tevfik Paşa başkanlığındaki İstanbul Kurulu ile Londra Konferansı'nın açıldığı gün olan 21 Şubat 1921'de Londra'ya gelmişlerdi [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].



Gecikmeli olarak Londra'ya gelen iki kuruldan İstanbul Kurulu'nun Başkanı Tevfik Paşa'nın söz hakkının TBMM temsilcilerine bıraktığını açıklamasından sonra, durum üstünlüğüne kavuşan Bekir Sami Kurulu'na İngilizler tarafından güçlükler çıkarılması ile ikili bağlamda sözleşmeler yapılması evresine girilmişti.



Bekir Sami Bey'in, Londra Konferansı'ndaki girişimleri, kişisel çabaları sonucu Londra'da Fransa, İtalya ve İngiltere ile ayrı ayrı üç gizli sözleşme yapılmıştı. Aslında Bekir Sami tarafından yapılan, ayrı ayrı görüşülmek suretiyle, birbirleriyle dost olan bu üç ülkenin Anadolu üzerindeki emellerinin birini, diğerine karşı kullanılmaya çalışılmıştı. Olaya genel bir değerlendirme ile bakıldığında, ikili ilişkiler, ilkelerin çarpışması biçiminde değil, politik fikirlerin ortaya atıldığı bir ödün çarpışması biçiminde cereyan etmişti. Bekir Sami Bey, Londra'dan döndüğü zaman [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] de kazanılmıştı.



[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]'nin kazancı üzerine bina edilen ikili sözleşmeler, "Ulusal Ant" koşullarıyla büyük ölçüde çeliştiğinden, gerek Hükümet, gerek TBMM nezdinde büyük eleştirilere uğrayarak reddedildi. Bunun üzerine, Bekir Sami, Mustafa Kemal'in de isteği üzerine 8 Mayıs 1921'de kaleme aldığı istifasını TBMM'nin 12 Mayıs 1921 günkü 32'inci birleşiminin ikinci oturumunda meclisin onayına sundu. Meclis de bu istifayı kabul etti [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]. "Ulusal Ant"tan asla ödün verilmeyeceği bir kez daha görülmüştü. Ancak, Bekir Sami Bey, Bağlaşık Devletleri Yeni Türk Devleti ile karşı karşıya getirerek, olayların çözümlenmesi için müracaat edecekleri adresi belirlenmesine yardımcı olmuştu. Doğal olarak bu yeni durum, hem de uluslararası hukukî platformda Yeni Türk Devleti'nin tanınma sürecini başlatmıştı. Irmağın geriye akıtılmayacağı gibi, bu süreçten geri dönülmesi de olanaksızdı.



BUNALIMLI GÜNLER VE KARARLILIK

Bekir Sami Bey'in istifası ile boşalan Dışişleri Bakanlığı görevine, kurucu meclis niteliğindeki ilk meclisin 5 Mayıs 1920'de göreve başlayan ilk hükümetinde İktisat Vekilliği (Ekonomi Bakanı) yapan Kastamonu Milletvekili Yusuf Kemal Bey getirildi.



Yeni Türk Devleti, 1920 yılını, yeniden yapılanma ve iç hat manevrasının gereği doğu sınırının güvence altına alınması çalışmalarıyla geçirmiş, gerçekten de doğuda durum üstünlüğünü sağlamıştı. 1921 yılına girilirken, Ankara Hükümeti, doğu cephesinde oluşan olumlu durumu antlaşma zeminine oturtmak ve politik alanda durum üstünlüğü sağlamak amacıyla, 14 Aralık 1920 tarihinde Yusuf Kemal Bey başkanlığında bir kurulu, Bakû yoluyla Moskova'ya gitmek üzere Ankara'dan yola çıkarmıştı... [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]



Yusuf Kemal Bey Kurulu Moskova'ya gönderilirken, İtalyanların aracılığıyla Bekir Sami Bey başkanlığındaki bir kurul da Bağlaşık Devletlerle görüşmeler yapmak üzere, İtalya yoluyla Londra'ya gönderilmişti. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kazancı politik alandaki başarılarla perçinlenmek istemişti. Doğu'da durum üstünlüğü sağlanmıştı. Adeta Ankara Hükümeti iki Dışişleri Bakanı ile çalışıyordu.



Yusuf Kemal Bey Kurulu Kafkaslarda yeni kurulan cumhuriyetlerle iki ayı aşkın bir zaman, bire bir görüşmeler yapmışlar, antlaşma zeminini alt yapısını oluşturmuşlardı. 18 Şubat 1921'de Moskova'ya ulaşan [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Yusuf Kemal Bey Kurulu'nun bir ay süreli Moskova'daki temasları meyvesini vermiş, iki ülke arasındaki ilişkiler, 16 Mart 1921 tarihinde Moskova'da imzalanan Türkiye-Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması ile doruk noktasına ulaşmıştı...



Ankara Hükümeti, Bekir Sami Bey'in istifası üzerine, Dışişleri Bakanlığı görevine, hiç tereddüt etmeden dış ilişkilerde büyük bir bilgi birikimine sahip ve Moskova'dan yeni dönen, Yusuf Kemal Bey'i getirmişti. Doğuda sağlanan durum üstünlüğü doğal olarak antlaşma zeminini de beraberinde getirmişti. Şimdi, Doğu'da yapıldığı gibi, Batı Anadolu'da da kararlılıkla "Güçlü Pozisyondu Müzakerelere Girilmesi" evresi gündeme gelmişti. Ancak, İngiliz desteğinde bir Yunan Genel Taarruzu'nun yapılması da gündemdeydi.


En son DAMAR tarafından Salı 26 Mayıs 2009 - 2:29 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:17

Çok geçmeden beklenen olmuş, Yunan Kralı Konstantin ve Lider Kadro Batı Anadolu'ya çıkarma yapmışlardı. Ankara, şimdi bir beklenti içerisine girmişti. Yunan Genel Taarruzu ne zaman başlayacak ve bu taarruzlar nerede durdurulacaktı? Bu taarruzlar sonucu askerliğin gerekleri yerine getirilerek düzenli bir biçimde Sakarya'nın doğusuna çekinileceği muhakkaktı. Doğal olarak da bu geri çekilme sonucu Kütahya ve Eskişehir gibi iki önemli merkez yitirilecek, belki de başkent Ankara'nın Kayseri'ye taşınması bile gündeme gelecekti.



Öylesine bunalımlı bir döneme girilmişti ki, doğu bölgesini bir antlaşma ile güney bölgesini De Facto ile güvence altına alan bu bölgesel çekim merkezi Ön Asya'dan silinip gidecek miydi? Bunalımlı dönemden çıkabilmenin tek bir yolu vardı o da ödün verilmeksizin kararlılıkla hareket etmek...



Yeni Türk Devleti'nin sınavı işte şimdi başlıyordu!...





AMERİKALI İSTİHBARATÇILARIN MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE YAPTIKLARI GÖRÜŞMENİN ANA HATLARI



Anadolu İhtilâl Liderinin mimarlığında betimlenen Türk Dış Politikası ödün verilmez bir biçimde "genel ilkeleri" ortaya konulmuştu. Amerikalıların en çok merak ettikleri konuların başında, bu genel ilkeler ışığında, uygulama alanında kat edilen mesafelerdi. Mustafa Kemal Paşa ile bire bir yaptıkları görüşmelerin başlığı da "Anadolu'daki Koşullar" adını taşıyordu" [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].



Washington'un Lider Kadrosunun Ön Asya'daki dış politik yaptırımlarının belirlenmesi için gerekli esas bilgi unsuruna koşut, anket tekniğine göre hazırlanan sorular üç ana bölümde odaklaşmıştı:

— TBMM'nin Yapısı ve Örgütlenme Sistematiği

— Amerikan Örgütlerine Yönelik Ankara Hükümeti'nin Tutumu

— Ankara Hükümeti'nin Dış Dünya ile İlişkileri

Birbirine geçişli açık uçlu anket tekniğine göre, oldukça bilimsel düzeyde hazırlanan sorularla yetinilmemiş, liderin bu sorulara verdikleri yanıtlar yanında, yanıt sırasında, liderin mimik ve jestleri de yakın plandan izlenerek, bunlardan biyografik istihbarat çıkarımlarında bulunulmuştu. Mümkün olduğu kadar ayrıntıların kaçınılmamasına dikkat edilmişti. Kendisinden öylesine etkilenmişlerdi ki, rapor içerisine yazılması zor da olsa "Anadolu İhtilâlinin Lideri"ni aşağıdaki biçimde tanımlamaktan kendilerini alamamışlardı:

"Onunla görüşürken beyninizde bir yoğunlaşma duygusuna kapılırsanız, arkasından sorun ne kadar karmaşık ve çetin olursa olsun, geniş çözümlü seçeneklerle, konunun tam olarak bütün noktalarının anlaşılmasının sağlar ve geniş bir bakış açısına sahip olursunuz" [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].

Lider, sadece ilkeleri önceden saptanmış ve ulusa mâl edilmiş kararları açıklamakla kalmıyor, sorunlara başka bir açıdan bakılmasını sağlayarak gerçeklerin ortaya çıkmasına önemli katkılar sağlıyordu. ...




Devam Edecek...




[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Osman Ulagay, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, İstanbul, Yelken Matbaası, 1974, s. 124.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Esat Arslan, "Amerikan İstihbarat Belgelerinde Mustafa Kemal'in Kişisel Özellikleri ve Bir Görüşme", Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Sa. 6.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Washington National Archives (Ulusal Arşiv Dairesi), MID Report (Askerî İstihbarat Raporu), 2657-T-1425.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Osman Ulagay, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, a.g.e., s. 120-123.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Atatürk'ün Millî Dış Politikası, cl, Ankara, Kültür Bakanlığı, Eroğlu Matbacılık San., 1981, s. 270.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Vatan Neşriyatı, İstanbul 1955, s. 141.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] TBMM'nin Gizli Celse Zabıtları, cl, Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Sanem Matbaası, 1985, s. 72.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Yusuf Kemal, Tengirşenk, Vatan Hizmetinde, Bahar Matbaası, İstanbul, 1967, s. 199.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Yusuf Kemal, Tengirşenk, a.g.e., s. 215.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Washington National Archives; MID Report; 2657-T-140; sl-3.

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Washington National Archives; MID Report; 2657-T-139a.




<table class=MsoNormalTable style="WIDTH: 135pt; mso-cellspacing: 1.5pt" cellPadding=0 width=180 border=0><tr style="mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-firstrow: """""; mso-yfti-lastrow: yes"><td style="PADDING-RIGHT: 0.75pt; PADDING-LEFT: 0.75pt; BORDER-LEFT-COLOR: #d4d0c8; BORDER-BOTTOM-COLOR: #d4d0c8; PADDING-BOTTOM: 0.75pt; BORDER-""-COLOR: #d4d0c8; PADDING-"": 0.75pt; BACKGROUND-COLOR: transparent; BORDER-RIGHT-COLOR: #d4d0c8">
</TD></TR></TABLE>

Yusuf Kemal Bey (TENGİRŞENK)'in Özgeçmişi

1878 Boyabat'ta doğmuştur.

Kadı (Naip)Hasan Raci efendinin oğludur. Önce Kuleli İdadisine girmiş, sağlık nedenleri ile Askeri Tıbbiye nakledilmiş burada öğrenimine devam ederken hürriyet için çalışan arkadaşlarını ele vermediğinden hapsedilmiş, Fizan'a sürülmek üzere iken sakatlığı ve bazı girişimler üzerine çürüğe ayrılmıştır. Bir süre memleketinde kaldıktan sonra İstanbul'a gelerek Mektebi Hukuka girmiştir. 1904 de mezun olmuş daha sonra Paris Hukuk Fakültesi Ulumu Siyasiye ve İktisadiye şubesinde Doktorasını vermiştir. Fransızca ve İngilizce bilmektedir.

1898 de Boyabat Mal Müdürü Refikliğine tayin edilmiş, 1899 da istifa etmiştir. Mektebi Hukuktan mezun olduktan sonra 1904 de avukatlığa başlamış aynı zamanda Hukuk Fakültesinde Ceza Hukuku Muallim Muavinliğine, daha sonra Muallimliğe tayin edilmiştir. 1908 de Meşrutiyetin ilanı ile Kastamonu mebusluğuna seçilmiş, 7 Kasım 1908 de istifa ederek 30 Eylül 1909 tarihinden 31 Ağustos 1914 tarihine kadar Avrupa'da Talebe Müfettişliğinde bulunmuştur. 1 Haziran 1915 de Müfettiş Umumiliğine, 23 Kasım 1915 de Adliye Nezareti Müsteşarlığına tayin edilmiş, I. Dünya Savaşının bitmesiyle tekrar Kastamonu Mebusu olmuş, İstanbul'un işgal edilmesi üzerine Ankara'ya gelerek Büyük Millet Meclisine katılmıştır. Hariciye Vekili Bekir Sami Beyle birlikte Murahhas olarak Moskova'ya gitmiş ve daha sonra ikinci defa Heyeti Murahhas Reisi olarak 16 Mart 1921 de Moskova'ya giderek Dostluk Muahedesini akdetmiştir. 30 Mart 1920 de Adliye Vekili, 15 Mayıs 1921 de Hariciye Vekili seçilmiştir. 02.10.1922 de istifa etmiş, 1923 de Londra Mümessilliğine tayin olmuş, bilahare Sefirlik ile Milletvekilliğinin bir arada yapılamayacağına dair alınan karar üzerine Milletvekilliğini tercih etmiştir. 1930 senesinde 2. defa Adliye Vekilliğine tayin olunmuş, 1933 de istifa etmiştir. 1961 de Temsilciler Meclisinde Milletvekili olmuştur.

Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa Samsun’da

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Sine-i Milletten Liderliğe Giden Çetin Yol

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

İstanbul Hükümetinin Millî Hareketi Dağıtma Girişimleri
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:17

İstanbul Anadolu’ya Ayak Uydurmaya Çalışıyor : Ali Rıza Paşa Kabinesi
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Meclis-i Mebusanın Açılmasından İstanbul’un İşgaline Giden Yol
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


19 MAYIS 1919

IX Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa Samsun’da
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Pazartesi günü sabah 07:00 dolaylarında Samsun’a çıktığında ülkenin durumu karanlıktır.


Savaşı kazanan devletler, savaş içinde aralarında yapmış oldukları gizli anlaşmalarda öngörülen yerleri işgale başlamışlardır. Her gün bir yurt köşesi işgal edilmektedir.

Galipler kendilerini ateşkes anlaşmasıyla bağlı görmüyorlar.

Musul, İskenderun, Çukurova, Antep, Maraş, Urfa, Konya, Antalya, Akşehir, Fethiye, Afyon, Marmaris, Burdur, Bodrum, Milas, Kuşadası, Samsun, Merzifon, Eskişehir, İzmir çevresi yabancı askerlerin çizmeleri altındadır.

Birest-Litovsk Antlaşmasıyla geri alınmış olan Kars, Ardahan ve Batum boşaltılmıştır.

Mondros’taki İngiliz delegasyon şefinin verdiği güvenceye rağmen, İstanbul’da yabancı askerler kol gezmekte, galip devletlerin temsilcileri her şeye müdahale ile ülkeyi fiilen yönetme durumuna gelmişlerdir.

Yıllarca cepheden cepheye koşan ordu terhis edilmekte, elinden silâh ve cephanesi alınmaktadır.

Daha önce belirtildiği gibi, doğuda, hudutları mümkün olduğunca geniş bir Ermenistan, Kuzeyde Sinop’tan Batum’a kadar uzanacak bir Pontus – Rum devleti, Güneydoğuda da İngiliz himayesinde bir """" Devleti kurulması projeleri üzerinde gayretle çalışılmaktadır. Batıda ise Megali İdea’nın amacı olan “Eski Bizansı” “Büyük Yunanistan’ı” ihya etme faaliyeti fiilen başlamış bulunmaktadır. Bu maksatla İzmir ve çevresi Yunan Ordusu’nun insafına terk edilmiş bulunmaktadır.

Yakın doğu düzeninin mimarı olan Büyük Britanya’nın Başbakanı Lloyd George, Grek ve Venizelos hayranıdır. Yunanlı milyarder Zaharof’un dostudur. Türklere karşı önyargılıdır. Amacı Yakındoğu’da İngiliz çıkarlarının bekçiliğini yapacak güçlü bir Yunanistan yaratmaktır. İzmir’i kana bulayan Yunan ordusu bu amaçla, müttefik donanmasının desteğinde Anadolu’ya salınmış, gidebileceği yerler için bir sınır çizilmesi de unutulmuştur!

Bu karanlık tablo karşısında, devlette birinci karar sahibi olan Vahidettin’in tutumunun ne olduğu daha önce açıklanmıştı. Bu politika boyun eğme, mesele çıkarmama, İngilizlerin her dediği yapılarak onların teveccühünü kazanma ve böylece ne kurtarılabilirse onu kurtarma politikasıdır. Parlâmento dağıtılmıştır. Padişahın kurduğu hükümetler aynı görüşü izlediklerinden millî hakları koruyamaz hale gelmişlerdir.

Bu manzara karşısında, çeşitli parti mensupları ve fikir çevrelerinde ülkenin bütünlüğünü korumak için iki hâkim görüş belirmiştir:

1) İngiltere himayesine girmek

2) Amerikan mandasını istemek.

Bu görüşleri benimseyenlerin ortak noktaları şunlardır: Bir defa ilke olarak İngiltere, Fransa ve İtalya gibi düvel-i muazzama devletleri karşımıza alınmayacak, onlara husumet gösterilmeyecekti; ikincisi Padişah ve Halifeye canla başla bağlı kalınacaktı. Bunların dışında üçüncü bir akım da yöresel kurtuluş çaresi arayanlara aittir. Bunlar Osmanlı Devleti’nin dağılacağını bir emrivaki olarak görmekte ve kendi başlarının çaresine bakmakta idiler75b.

Bu görüş ve düşüncelerin ışığında Mustafa Kemal’in görüşü nedir? Bu bakış açısının dayanağı nelerdir? Uygulama stratejisi nedir? Soruları konuyu netleştirecektir.
Mustafa Kemal Paşa, daha ateşkesin ilk günlerinden itibaren görüşünü medenî cesaretle açık açık ortaya koymuştur. Düşmanların her dediğine kayıtsız şartsız boyun eğmenin yanlış olacağını felâketlere yol açacağını, askerî hiyerarşiye pek de uygun olmayan biçimde dile getirmişti.


İstanbul’a geldikten sonra da, kendisinin de içinde bulunduğu güçlü, tehlikeyi bilen muktedir bir hükümetin duruma hâkim olabileceğini düşünmüştür. Ancak bu gerçekleşmemiştir. İşbaşına gelen hükümetler aciz, işbirlikçi, direnme ile bir şey yapılamayacağı, galip devletler memnun edilerek siyâsi maharet gösterilerek, müttefikler arasındaki çekişmelerden medet arayan bir nitelik taşımaktaydılar.

Mustafa Kemal, her şeye boyun eğmekle millî bağımsızlığın yok olacağını görmüş, devletin varlığını muhafaza etmesini ancak millî haklara sahip çıkmak ve bir varlık göstermekle kabil olacağını saptamıştır.

O, Hak verilmez, alınır. , “Kuvvet ve kudretten mahrum olanlara itibar edilmez” inancındadır. Ona göre Türk milleti hakkını düşmana yaranmakla değil, direnmekle, millî bağımsızlığı savunmakla elde edecektir. Anadolu’da bu maksatla görev almıştır.

Acaba bu mümkün müydü? Nasıl bir değerlendirme sonucuydu?
Karşımızda I. Dünya Harbi’nin galipleri, süper devletler vardı. Bunlar ve bunların uyduları olan Yunanistan ve Ermenistan ile parasız ordusuz, mevcut hükümete de karşı çıkarak başarı nasıl sağlanacaktı?
Mustafa Kemal, görünürdeki sıkı işbirliği havasına rağmen, millî direnme arttığı nispette, müttefikler arasında çıkar çatışmalarının kaçınılmaz olacağı kanısındaydı. Bunlardan İtalya, İzmir’in Yunanistan’a verilmesinden harp sonrası meselelerde ikinci plâna itilmekten kırgındı.


Fransa, Suriye ve Lübnan’a el koymakla Yakındoğu’da bir dereceye kadar tatmin edilmişti. Fakat onun için hayatî olan mesele, kendi Doğu sınırlarının güvenliği, yani Almanya barışının Fransa’nın görüşleri doğrultusunda gerçekleşmesidir. Bu konuda İngiltere ile tam bir görüş birliği olduğu söylenemezdi.

Dolayısıyla Yakındoğu’da İngiliz siyaseti paralelinde sonuna kadar gideceği şüpheliydi. Ortada Yunanistan’ı Anadolu macerasında destekleyecek güç olarak İngiltere kalıyordu. Fakat İngiliz halkı harp yorgunudur. Yeni bir savaş macerasına karşıdır. Barış hedeflerine Yunan ordusunu kullanarak ulaşmak hesabı içindedir.

Dolayısıyla Yunan ordusu yenilgiye uğratılırsa Türkler arzu ettikleri âdil barışa erişebileceklerdir. Mustafa Kemal derin sezişi ile bunu görmüş ve mücadele stratejisini buna göre yürütmüştür.

Mustafa Kemal Millî Mücadele’nin yürütülmesinde Türk Halkının yurtseverliğine güvenmektedir. Bu halk yorgun ve yoksuldur. Fakat toprağına bağlı ve gurur sahibidir. Yabancı egemenliği görmemiştir. Her şeyden önce istiklâline âşıktır. Adil bir barış yerine, kan, gözyaşı, yabancı boyunduruğu geldiğini görmüş ve her yerde silâha sarılmıştır. İşte Mustafa Kemal bu halkla mutlu sonuca ulaşacağı inancındadır.

Bunun için önce mevcut askerî birliklerde görüş birliği sağlamak, halkı örgütlemek, İstanbul’la ilişkileri buna göre aşamalı olarak yönlendirmek düşüncesindedir.

stanbul İle İlişkiler: 19 Mayıs 1919 – 8 Haziran 1919
Mustafa Kemal Paşa Samsun’a gelir gelmez yoğun bir faaliyete girişti. Zira Samsun çevresi, yabancı müdahalesine kılıf hazırlamak isteyen Pontus Rum çetelerinin yarattığı huzursuzluk içindeydi. Mutasarrıf pasif bir tutum izlemekteydi. İkinci bir İzmir faciasına meydan verilmemeliydi. Dolayısıyla Mustafa Kemal Mutasarrıfın âcilen değiştirilmesini önerdi ve geçici olarak 3. Kolordu Komutanı Refet Bey’i bu işle görevlendirdi. Sadaret aynı gün verdiği cevapta (21 Mayıs 1919), bu girişimi ve mutasarrıflık için Mustafa Kemal’in önerdiği Hamit Bey’in atanmasını onayladı76.


Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında, şehirde İngiliz işgal kuvveti vardı. Bunlar daha iki gün önce 100 kişilik bir takviye kuvveti almışlardı. Ordu Müfettişi 20 Mayıs 1919 tarihli raporunda: “İngilizler ateşkese uymuyorlar. İstedikleri yere asker çıkarıyor ve içerilere gönderiyorlar. Bu hal, asayişi sağlama görevimi zorlaştırmakta ve halkın güvenini sarsmaktadır. Ateşkes hükümlerine ve millî haklara aykırı olan bu durumun önlenmesini” istedi. Keza aynı gün sadaret makamına: “İzmir’in işgali olayının milleti ve orduyu tarifsiz derecede içten yaraladığını, ne millet ve ne de ordu varlığına karşı yapılan bu haksız tecavüzü kabul edemeyeceklerini, bu sebeple Padişah ve hükümetin milletin hukukunu korumak için en kesin girişim ve icraatta bulunacaklarına inanıldığını” belirtti.

Damat Ferit verdiği cevapta: “Asker çıkarılmasının ateşkesin 7. Maddesine dayandırıldığı, ancak gerekli girişimlerin yapılmasının tabiî olduğunu” bildirdi77.

Mustafa Kemal birkaç subayını Samsun’daki İngiliz işgal kuvvetleri karargâhına gönderdi. Bu subaylar asayiş durumu, İzmir’in Yunanlılarca işgal edilmesi olayı etrafında İngiliz subaylarla fikir teatisinde bulundular, özellikle Türklüğün yabancı idaresine tahammülü olmadığını vurgulamaya özen gösterdiler.
Mustafa Kemal Paşa’nın esas görevlerinden biri bölgesindeki asayişsizliğe yol açan nedenleri saptamak ve bunları önlemek için gerekli önlemleri almaktı. Samsun’a varışından 4 gün sonra bu konudaki görüşlerini şu şekilde dile getirir78a.


“... Seferberlik başlangıcında, asker kaçaklarıyla Rumlar, Ermeniler ayrı ayrı çeteler halinde faaliyete geçerek bir süre politika ile ilgili olmayan haydutluklar yaptılar. Daha sonra bunlar siyasî tutum içine girdiler. Rus istilâsı ile destek buldular. Mütarekeden sonra din adamlarının da ön ayak olmasıyla, Pontus Devleti kurmak için açıktan açığa harekete geçmişlerdir. Bugün Samsun civarında 40 kadar Rum Çetesi vardır. Bunlar tamamen siyasî bir nitelik kazanmışlardır. Liva’nın bütün Rumları çetelerle beraber Samsun’daki Rum komitesi ve özellikle Rum metropoliti Yermanos tarafından yönetilmektedir. Bunların siyasî amaçlarla yaptıkları tecavüzler yüzünden Müslüman halk telaş ve heyecan içindedir. Ahali kendini, para ile Müslüman çetesi temin etmek suretiyle korumaya çalışmaktadır. Rum çeteleri İslâm halkını tehdit altına almış ve onları ortadan kaldırmaya girişmiştir. İslâmlar savunmadadır. Meydana gelen İslâm çeteleri düzenli bir programa sahip değildirler. Liva dahilinde ezici bir çoğunluğa sahip olan Müslümanlar ürkek bir vaziyette, mal ve canlarından endişe içindedirler. Rumlar Müslümanları huzursuz eden siyasî emellerinden vazgeçerlerse, şekavet derhal kalkacaktır... durumun gerektirdiği bütün tedbirler alınmaktadır"78b.

Mustafa Kemal, görevli olduğu bölgenin asayiş ve güvenliğinin sağlanabilmesi için Samsun Livası ve Amasya bölgesinde jandarma ve nizamiye kuvvetlerinin yetersiz kaldığını belirterek bölgede bir miktar efradın silâh altına alınarak, bunlardan elverişli olanların jandarmaya ayrılmasını, Doğuda Ermeni saldırılarına karşı 15. Kolordu mevcudunun gerekirse artırılmasını önerdi. Bundan başka bir tedbir olarak asayişi sağlamakla görevli olduğu bölgelerden en hassasının Samsun Livası olduğunu bu sebeple eşkıya takibi, komitelerin faaliyetlerini gizleme, çarpışmalarda yararlık gösterenlerin ödüllendirilmesi için örtülü ödenekten âcilen mahallerine ödenek gönderilmesini teklif etti.

Hükümet silâh altına yeni asker alınmasını, siyasî sakıncası nedeniyle, uygun görmedi. Ama, jandarma maaş ve tahsisatının artırılması dolayısıyla gönüllüler yoluyla, jandarmanın takviye edilmesini onayladı. Ayrıca örtülü ödenekten gereken miktarın mahallerine âcilen gönderilmesini kararlaştırdı. Kurul ayrıca, Harbiye Nezaretinin teklifi üzerine, Mustafa Kemal Paşa ve maiyetine, ödenek ve yolluklarının yanı sıra, eşkıya takibi dolayısıyla seyyar olduklarını göz önünde tutarak maaşlarının % 50’si kadar zam yapmayı da 1 Haziran’da karara bağladı79.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:18

Samsun işgal altındaydı. Çevrede Rum çeteleri kol gezmekteydi. Dolayısıyla Mustafa Kemal, güvenlik açısından burada kalmayı uygun görmedi. 6 günlük bir ikametten sonra, iç bölgeyi teftiş ve kaplıcalarından yararlanmak gerekçesiyle, 25 Mayıs’ta Havza’ya geldi. Havza’da işgal kuvvetlerinin uzağında, daha rahat hareket imkânı vardı. Nitekim Paşa, gelir gelmez Havzalılara içinde bulunulan durumu: “Düşman bizi öldürmek niyetinde değildir. Düşmanın niyeti bizi diri diri gömmektir. Şimdi çukurun tam kenarında bulunuyoruz. Son bir gayretle kendimizi kurtarmamız mümkündür. Zaten başka bir imkân yoktur.” sözleriyle uyardı.

Vatanı kurtarmak maksadıyla halkı direnmeye ve millî haklara sahip çıkmaya davet etti. Hemen bir miting düzenletti. Mustafa Kemal Samsundayken orduda görüş ve eylem birliğini sağlamak için 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ve Ankara’da 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa ile temasa geçmiştir. 27 Mayıs’ta Ali Fuat Paşa’dan Afyon’da bulunan 23. Tümenin gücünü ve görevini sordu. Aynı gün Konya’daki Yıldırım Orduları Müfettişliğinden de aynı konuda bilgi istediği gibi, Konya’da bir “Vatan Ordusu” kurulduğuna dair olan haberler hakkında bilgi rica etti.

Ali Fuat Paşa, verdiği cevaplarda, 23. Tümenin mevcudunun ancak 970 kişiyi bulduğunu, Manisa’nın da işgal edildiğini haber verdi. Konya’dan gelen cevapta, Manisa ve Aydın’ın işgal edildiği, Afyon’daki tümenin takviye edildiği, Rum olan mutasarrıfın değiştirildiği, asayişi muhafaza ile her türlü işgal olayına her türlü vasıtayla karşı konulacağını bunun için hazırlık yapıldığı bildiriliyordu.

Mustafa Kemal görev alanında bulunan kolordu ve idare adamlarıyla komşu illerdeki komutan ve idarecilere, 28 Mayıs tarihli bir genelgeyle Manisa ve Aydın’ın işgal edildiğini, yurt bütünlüğünün korunması için, dört gün süreyle büyük ve coşkulu mitingler yapılmasını, büyük devlet temsilcilerine, Babıâli’ye tesirli telgraflar çekilmesini, Hristiyanlara karşı düşmanca hareketlerden kaçınılmasını istedi.
Diğer taraftan millî direnmeyi organize etmek için 15., 3. ve 20. Kolordulara 29 Mayıs’ta gizli bir genelge gönderdi. Bu genelgede özetle: “İtilâf devletlerinin millî bağımsızlığımızı yok etmek istedikleri ortaya çıkmıştır. İzmir, Manisa, Konya ve Antalya’da olduğu gibi. Samsun ve Trabzon için de hazırlık halinde oldukları anlaşılıyor... Ermenistan hayalini gerçeğe dönüştürmeleri, millî hayatımıza öldürücü bir darbe olur. Merkezi hükümet adeta esir vaziyettedir... Milletin esaretten kurtulması, kendi topraklarında egemen ve bağımsız yaşayabilmesi, ancak azimli ve namuslu ellerin, milleti kısa ve doğru yoldan haklarını ve bağımsızlığını savunmaya yönlendirmesiyle mümkün olacaktır. Güvenilir sivil memurlarla el ele vererek bağımsızlığımızı savunacak teşkilâtın, dışarıdan sezilemeyecek bir yolla kurulmasını zorunlu görüyorum... İhtisasımız gereği bu görev biz askerlere düşmektedir.” denildikten sonra bölgenin işgali ve alınacak tedbirler üzerinde önemle durulmaktadır.


Mustafa Kemal, Doğu illerinde işgalin iki türlü olabileceği görüşündedir. Ya Karadeniz sahilindeki Rum ahali isyan ederek Cumhuriyet ilân edecek... veyahut sahile yabancı kuvvetleri çıkarılacaktır.... Bunların ülkeyi ele geçirmelerine karşı halk ve asker birlik halinde silâhla karşı koyacaktır. Bu ayaklanmalarla birlikte, Doğu’dan Ermenistan ve Gürcistan yönlerinden gelecek saldırılara karşı gerilla şeklinde savunulması için şimdiden silâh, cephane, teçhizat ve sıhhi malzeme sezdirilmeden içeriye nakledilecektir. Halkın köyünü savunması ve civardaki birliklere katılımı ve her türlü ihtiyaçları saptanacaktır. XX. Kolordu’nun Batıdan Doğuya, XII. Kolordu’nun da Adana’dan Doğuya gelen yönleri güvenli duruma getirmesi gerektiğini belirterek, komutanların bu konudaki düşüncelerinin bildirilmesini istedi80.

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Paşa tarafından kolordulara gönderilen bu genelgeyle çete teşkilâtı kurulması, düşmanlara karşı silâhla direnilmesi ve bunun için gerekli hazırlıkların yapılması istenmektedir. Bunun anlamı, merkezî hükümetin güçsüzlüğü, aczi karşısında yurdun savunmasını ordunun ele almasıdır.

30 Mayıs’ta XV. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’e, İtilâf hükümetlerinin meşru mirasçısı olduğumuz toprakları çiğnemeyi Hristiyanlık adına bir hizmet gördüklerini, bu cümleden olarak Doğu illerimizi Ermenilere peşkeş çekmeleri ihtimali olduğunu, böyle bir vaziyette İzmir’de Yunana yaptıkları gibi, Ermenilere de öncülük yapmalarını muhtemel olduğunu, öyle bir durumda millî istiklalimizi kurtarmak için savaşmaya mecbur olduğumuz hususundaki kanaatini bilgi edinmesi için Harbiye Nazırı Cevat Paşa’ya yazdığını, kuşatılmış bir kaleye benzeyen Babıâli’de İtilâf temsilcilerinin esiri gibi, bir şekilde milletin geleceğini idareye çalışan merkezî hükümetin bir şey diyemeyeceğini belirterek, bu konudaki görüşlerinin bildirilmesini istedi.

Kazım Karabekir Paşa, bu tele, “Bugün sahiller İtilâfın tehditi, iki gözümüz olan İstanbul ve İzmir işgalleri altındadır. Milletimizi, dinimizi istinat ettireceğimiz ancak Erzurum afakından başka yer kalmamıştır. Her ne şekilde olursa olsun buralardan çekilmek muazzam tarihimizi ebediyen karartacaktır... Herhangi bir kuvvet olursa olsun, tecavüzlerini savaşın başladığı şekilde” algılayacağı yolunda cevap verir81.

Bu yazışmalardan, Mustafa Kemal’in gerek III., XV., XX. Kolordular ve gerekse Yıldırım Kıtaları Komutanı Mersinli Cemal Paşa ile milî bağımsızlığı korumak ve yeni emrivakilere, işgallere meydan vermemek için örgütlenmek ve gerekirse işgallere karşı silâhla direnilmesi hususunda adı geçen askerî birlikler arasında görüş birliği oluşturduğu açıkça görülmektedir.

Mustafa Kemal Anadolu’daki belli başlı askerî şeflerle görüş birliğini sağlarken, diğer taraftan millî hakları savunacak Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri oluşturulması için yoğun faaliyet halindeydi. 1 Haziran’da görev bölgesindeki idare amirlerinden, yönetimlerindeki alanda Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olup olmadığını, varsa kurucularının isimlerinin bildirilmesini istedi. Aslında bu sadece bir bilgi edinme olayı değildi. Asıl amaç Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olmayan yerlerde bunların oluşturulmasını sağlamaktı.

Keza 1 Haziran’da görev bölgelerindeki illere gönderdiği genelgede, 27 Mayıs’ta İstanbul’da toplanan saltanat şurası kararlarının millete yanlış duyurulduğunu, şura üyelerinin tam bağımsızlığı savunduklarını, halktan biran önce bir millî meclis kurulması ve milletin kaderinin bu meclise bırakılması yolunda olduğunu, halbuki ajansın bunu “Türkiye’nin toprak bütünlüğü korunması şartıyla büyük devletlerden birinin himayesine girmek” şeklinde verdiğini belirterek, ajans haberi ile şuradaki görüşler arasındaki çelişki sebebini Babıâli’den sorduğunu duyurdu82.

Bu tarihe kadar Mustafa Kemal ile İstanbul arasında bir terslik yoktur. Çünkü İstanbul Hükümeti de İzmir’in işgali ve onu izleyen kanlı olayların şoku altındadır. İstanbul’da özellikle Genel Kurmay ve Harbiye Nezareti Anadolu Harekâtına sempatiyle bakmaktadırlar.

Yeni Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa, 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey’i geçici olarak 17. Kolordu Komutan Vekilliğine atarken, “Ülkenin çıkarları ne ise onu yapmasını” söylemekten çekinmemişti.

Genel Kurmay 23 Mayıs’ta askerî birliklere, “İzmir’de olduğu gibi, beklenmeyen durumlar karşısında birliklerimizin parçalanmaması, esarete düşmeyecek bir durumda bulundurulmalarını”83, 24 Mayıs’ta 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey’e de “Yunanlıların iyi kabul görmeleri Aydın ilini geleceği için giderilemeyecek zararları doğurur, bunu halka anlatınız. Bizim Yunan ordusunu istemediğimiz anlaşılmalıdır.” talimatını vermişti84.

Aynı tarihte Şevket Turgut Paşa, Albay Bekir Sami Bey’e “Devletin Yunanlılar kaptıracak fazla ne bir silâhı, ne de tek bir fişeği ve askeri vardır, silâh ve cephaneyi emin yere naklediniz” emrini vermişti85.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:18

Keza Şevket Turgut Paşa, Mustafa Kemal’e Diyarbakır’dan Samsun yolu ile sevk edilen süngü kolu, "" kaması ve makineli tüfeklerin nerede olduğunu sormuş; o da sevkıyatı yapan insan ve hayvanların yorgunluğu gerekçesiyle sevkıyatı durdurduğu cevabını vermişti86.

28 Mayıs’ta İngiliz Mümessili refakatinde Yunan askerleri Ayvalık’a asker çıkardıklarında Mıntıka Komutanı Yarbay Ali Bey (Çetinkaya) onları silâhla karşıladı. Ama İçişleri Bakanı Ali Kemal, kaymakama: ... “Yunanistan’la harp halinde değiliz. Fiilen de protesto edildi, artık çatışmadan çekinilmesi” talimatını verdi.

Müşkül durumda kalan Ali Bey, 3 Haziran’da Harbiye Nezareti’ne “... askerî zaruret olmadan Soma ve Balıkesir istikametine çekilmenin, tehlikeli ve imkân dahilinde olmadığını... mütemadiyen yayılma gösteren Yunan işgal olup bittisini yalnız İstanbul’da siyasî araçlarla durdurmanın mümkün olamayacağını” belirterek talimat istedi.

7 Haziran’da Cevat Paşa, 9 Haziran’da da Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa devreye girerek Ali Bey’e destek verdiler87. Bu vesile ile hükümette iki ayrı eğilim olduğu görülmektedir. Hükümetin asker kanadı direnmeyi gizlice desteklemeyi, diğer bir kısım bakanlar ise olay çıkarmamayı, çözümün siyaset yoluyla, İngiltere’nin dümeninde gitmek suretiyle, elde etmeyi savunuyorlardı.

Bu arada İzmir’de Yunanlıların yapmış oldukları kanlı olayların Avrupa’da yarattığı izlenim, Türkiye’de yapılan mitingler, direnişler Hintlilerin konferanstaki çabaları, Osmanlı delegasyonunun Paris’e çağırılmasına yol açmış ve İstanbul politik çevrelerinde siyasi çözüm yolunda mesnetsiz iyimserlik rüzgârları yeniden esmeye başlamıştır. Damat Ferit Paşa’nın 2 Haziran’da Vilâyat-ı Şarkıye Müdafaa-i Hukuk-i Millîye Cemiyeti’nin muhtırasına cevap olarak “Rusya Ermenistan'ı dışındaki altı ilimize geniş özerklik verileceğini” beyan etmesi, Mustafa Kemal ile hükümet arasındaki derin görüş ayrılığını ortaya çıkardı.

Mustafa Kemal 3 Haziran’da bölgesindeki ve komşu illerdekî askerî ve mülkî yetkililere gönderdiği yazıda, bu konu ve genelde millî haklar konusunda tutulması gereken yolu açıklıkla ortaya koydu.

Mustafa Kemal’e göre, Damat Ferit Paşa’nın Barış Konferansına çağırılması, İzmir olayı üzerine milletimizin gösterdiği şiddetli tepki ve kesin kararlılığın bir sonucudur.

Milletin kendi haklarını çiğnetmemek için tek bir vücut halinde fedakârlığa hazır olduğu, itilâf devletlerine karşı gösterildiği sürece, bunların milletimize ve onun haklarına saygılı olacağına şüphe yoktur... Milletçe kesin suretle konferans huzurunda savunulması istenen iki nokta önemlidir. Birincisi milletin mutlak olarak tam bağımsızlığı, ikincisi de vatanın ana topraklarında çoğunluğun azınlığa feda edilmemesidir. Bu konuda Paris’e harekete hazırlanan heyetin görüşü ile millî vicdanın kesin istekleri arasında tam bir uyum bulunmalıdır. Aksi halde millet olup bittiler karışsında kalabilir. Sadrazam Paşa demecinde bir Ermeni muhtariyeti ilkesini kabul etmiş olduğunu beyan etti. Bunun sınırını belirtmedi. Bundan Doğu illeri halkı üzüntü duydu... geniş bir Ermeni Muhtariyeti ve devletin yabancı bir devletin himayesini kabul etmesi konularında, milletin isteğiyle şimdiki hükümetin görüşü arasında bir uygunluk olmadığı anlaşılıyor... Heyetin milletin haklarını savunmada uyacağı ilkeler ve program bilinmedikçe, arz edilen noktalarda endişeye kapılmamak mümkün değildir. Dolayısıyla Müdafaa-i Hukuk-i Millîye ve Redd-i İlhak Cemiyetlerinin temsilcileri, bunların olmadığı yerlerde, belediye heyetleri Sadrazam Paşa ve Zat-ı Şahane’ye (Padişah) telgraflar çekerek millî bağımsızlığın mutlak dokunulmazlığı ve millet çoğunluğunun haklarının korunmasının, milletin temel şartı olduğu belirtilmelidir. Gidecek heyetin, yapacağı savunmanın esaslarını, millete resmen ve açıkça bildirmesi istenmelidir... Milletin bu şekilde hareketi, gidecek heyetin savunmaya çalışacağı ilkelerin gerçekten milletin isteği olduğu, İtilâf devletlerince anlaşılacak ve şüphesiz daha fazla bir önemle dikkate alınarak, heyetin görevini kolaylaştıracaktır88.

Ayrıca Başbakanlığa, bölgelerinin de işgal edileceğinden tasalanan Doğu illeri halkının gerçek durum hakkında kendisinden bilgi istediklerini belirterek, bu konularda aydınlatılmasını istedi.

Keza aynı gün, Harbiye Nezaretinin, İngiliz notasına atfen, Sivas’ta Ermeni mültecilerin güvenliğinden kaygı duyulduğu, bunların güvenliğinden İngilizlerce askeri komutanın sorumlu tutulacağını bildiren yazısını özetle şöyle cevaplandırdı: “... İtilâf devletleri, istiklâl ve millî mevcudiyetimize saygılı oldukları sürece, gayrimüslimlerin endişelerini gerektirecek bir durum yoktur. Fakat millî istiklâl ve mevcudiyetin tehlikeye girmesi, İzmir ve çevresinde görülmekte olan işgal ve zulüm hadiselerinin tekerrürü halinde, bunlara karşı, milletin göstereceği millî heyecanın tezahürlerini önlemek için kendimde ve hiç kimsede güç ve kudret yoktur. Bu yüzden meydana gelebilecek olaylar karşısında sorumluluk kabul edebilecek ne bir komutan, ne bir sivil yönetici, ne de bir hükümet tasavvur edebilirim”89.

Bu belgelerden açıkça anlaşıldığı gibi, İstanbul Hükümetiyle Mustafa Kemal arasında, Barış Konferansında tutulacak yol, Doğu Anadolu’nun kaderi ve meydana gelen millî tepkilerin değerlendirilmesi konularında çok ciddi görüş ayrılıkları su yüzüne çıkmıştır.

Ancak durum henüz açık bir çatışma haline gelmemiştir. Çatışma İngiliz işgal makamlarının Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönmesini istemesi ile açığa çıktı.

İngilizler Devrede: Mustafa Kemal’in Dönmesi İsteniyor
Daha önce belirtildiği gibi, Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişliğine tayin edilirken İstanbul’daki İngiliz görevlileri herhangi bir engelleme yapmamışlardı. Onun Enver Paşa, İttihatçılar ve Almanlarla takışmış olması, padişahın güvenini kazanmış bulunması ve İngiltere yanlısı Damat Ferit Hükümetince bu göreve tayin edilmesi, İngiliz makamlarınca güvenlik bakımından yeterli sayılmıştı.


Bununla beraber İngilizler atamadan sonra tamamlayıcı bilgi istemeyi lüzumlu gördüler. Onun Samsun’a vardığı gün İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne 9. Ordu Müfettişliği kurulmasını ve müfettişin geniş bir kurmay heyetiyle gönderilmesinin sebeplerini sordu. Osmanlı hükümeti 24 Mayıs tarihli cevabında: Mütareke hükümlerinin denetimini sağlamak için müfettişlik kurulmuştur. Müfettiş geniş bir bölgeye yayılan askerî birlikleri denetleyecek, çevredeki silâh, "" kaması... v.s.’nin süratle gönderilmesini sağlayacak, asayişsizliği önleyecektir” denilmekteydi90.

Samsun işgal makamlarından gelen ilk raporlar da İngilizleri önce teskin etti. Ancak Mustafa Kemal’in Havza’daki faaliyetlerinden sonra, İngilizler de ciddi şüpheler uyandı. İstanbul’daki İngiliz Ataşesi General Deeds, Samsun’daki İngiliz Yardım Subayının dikkatini Mustafa Kemal’in görevinin niteliği üzerine çekti.

Havza’daki piskoposun Samsun Rum Metropolitini uyarması ve onun da İngiliz Yardım Subayını ikaz etmesiyle, Yüzbaşı Hurst Havza’ya gelip 2 Haziran’da Mustafa Kemal ile görüştü. Raporlarında, bölgedeki durumun Rumlar aleyhine geliştiğini, bu hareketi Ferit Paşa tarafından iyi niyetle oraya gönderilen Mustafa Kemal Paşa’nın örgütlediğini, İstanbul’dan sert emirler verilmesi halinde patlamanın önüne geçilebileceğini, Mustafa Kemal’in çağrılması gerektiğini, İngiltere’nin ya Samsun’a asker çıkarması, ya da mevcut subaylarını bölgeden çekmesi gerektiğini bildirmekteydi91.

Muhtemelen başka kaynaklardan da bilgi edinen İngiliz işgal makamları, 6 Haziran 1919 tarihli bir nota ile “Seçkin bir generalin kurmay heyetiyle birlikte memleket içinde dolaşması, umumi efkârı tedirgin etmektedir. Askerlik bakımından bu generalin iş görmesini gerekli görmüyorum. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa ile kurmay heyetinin derhal geri çağırılmasını” istediler. Harbiye Nezareti “Mustafa Kemal’in tayinine sebep 21 Nisan 1919 tarihli İngiliz notasıdır. Bu tayine İngilizler karşı çıkmamışlardır. Mustafa Kemal Ordu Komutanı değil, müfettiştir. Böyle bir müfettişin vilâyetleri dolaşmasının kamuoyunu rahatsız mı veya tersine teskin mi edeceğinin takdirini, memleketin tecrübeli bir askeri ve sorumlu bakanı olarak kendisine bırakılmasını” istedi92.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:19

Bu girişimin bir yararı olmadı. Zira Amiral Calthorpe, 8 Haziran notasıyla aynı talebi yineledi: “Samsun ilinde bazı kötü eğilimli kimseler karışıklık yaratmak istemekte olup bunların başında Mustafa Kemal gelmektedir... Karadeniz Orduları Başkomutanı General Milne tarafından Mustafa Kemal’in görevinden alınması için Harbiye Nezaretine emir verilmiştir. İçteki karışıklıklar ırklar arası dinî bir hal alırsa ciddî sonuçlar doğuracaktır. Dolayısıyla bütün sivil memurlara bölgelerindeki karışıklıklardan şahsen sorumlu tutulacakları duyurulmalı ve Samsun ilindeki durumdan bana sürekli bilgi verilmelidir.”93a

Aynı gün Sadrazam Vekili Mustafa Sabri, Mustafa Kemal’in sadarete gönderdiği bir yazıyı İngiliz Ataşesine okuyor ve onun geri çağırılmasını istedikleri için Ataşeye teşekkür ediyor ve Anadolu hareketinin arkasında Harbiye Nezareti’nin bulunduğunu söylüyordu93b.

İngiliz baskısı üzerine, Harbiye Nezareti, 8 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’den İstanbul’a dönmesini rica etti. Mustafa Kemal Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa’dan “davet sebebinin lütfen açıklanmasını istedi.” Bakanlıkça hazırlanan cevapta “... O bölgedeki memuriyetlerini uygun görmeyen İngilizler İstanbul’a çağrılmanızı istediler. Memleketin geçirmekte olduğu hal, Nezareti bu İngiliz isteğini yerine getirmek zorunda bıraktı.” denilmekteydi. Fakat Bakan bu ifadeyi onaylamadı. Mustafa Kemal’e 15 Haziran tarihinde “İstanbul’a davetiniz Hükümet-i Seniyeye’nin kararı neticesidir.” şeklinde cevap verdi. Ancak aynı soruya muhatap olan Genel Kurmay Başkanı Cevat Paşa, aralarındaki özel şifreyle “Zatıaliniz gibi değerli bir generalin halen Anadolu vilâyetlerinde dolaşmasının kamuoyu üzerinde iyi tesir bırakmayacağı gerekçesiyle İngilizler istedi.” şeklinde cevaplandırdı94.

Fakat Mustafa Kemal İstanbul’a dönmemeye kararlıydı. O daha mütarekenin ilk günlerinden düşmanlara kayıtsız şartsız boyun eğmenin felâketi ancak çoğaltacağını görmüş, ilgilileri ısrarla uyarmıştı. O, Türk milletinin payidar olabilmesi için, Anadolu’da gücünü halktan alan, millî iradeye dayalı bir yönetim oluşması gerektiğine inanıyordu. Mustafa Kemal “Hak verilmez alınır” görüşündedir. Buna göre, Türk Milleti hakkını düşmana yaranmakla değil, ancak direnmekle elde edebilir. Bunu sağlamak için Anadolu’da görev almıştır. Amacı yurt bütününü kapsayan bir örgütlenme ile millî haklara sahip çıkmak ve devleti uçuruma düşmekten kurtarmaktır. Geniş yetkileri, bu düşüncesini uygulamasına yardımcı olmaktaydı. Bu sebeple resmî görevinden mümkün olduğu kadar yararlanmak maksadıyla, İstanbul’u oyalamaya bu arada Anadolu’da ordu ve halkı toparlama faaliyetlerine hız verdi.

11 Haziran’da 4 tümenli 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’e amacının “Milletin hukuk ve istiklâlini sağlama yolunda milletle beraber çalışmak” olduğunu, bu gayeyle “milletin sinesine iltica” edeceğini, bunun aynı fikir ve kanaatte bulunan arkadaşların desteğiyle mümkün olabileceğini belirterek , bu konuda görüşlerinin bildirilmesini istedi. Kâzım Karabekir 16 Haziran tarihli cevabında, Mustafa Kemal’in görüşlerine katıldığını, lüzumlu gördüğünde mıntıkasına gelmesinden memnun olacağını bildirdi95.

Mustafa Kemal Anadolu’daki durumu ve çağrılmada ısrar edilmesi halinde, sine-i millete döneceğini padişaha 11 Haziran tarihli bir telle özetle şu şekilde bildirdi: “... Bugünkü tehlikeli durumdan, ülkenin bölünmesi ve yabancı baskılarından ancak millî ve kutsal kudretin haykırışı kurtarabilir. Her taraf bu görüşte birleşmiştir. İstanbul’dan ayrılırken, üzücü İzmir olayları ertesinde, saraya çevrilmiş düşman gemilerinin toplarını göstererek “milletin bu durumdan hem kendini ve hem de sizi kurtarabileceğini” söylemiştiniz. Bu gönül dileğinizden doğan ilham ile görevime devam ediyorum... Bu bir aylık dönemde Anadolu’nun bütün vilâyet ve kazalarını, bütün kumandan ve memurları “Hissiyat ve icraatına vukuf ve nüfuz hasıl ettim ve anladım ki millet baştan aşağı uyanıktır. Devlet ve milletin bağımsızlığını, Saltanat ve Hilafetin haklarını teyit için azimli ve inançlıdır.” dedikten sonra İstanbul çevresinin kokuşmaya elverişli ahlâkından yararlanmasını bilen yabancıların devlete hizmet edenleri ortadan kaldırmaya çalıştıklarını belirterek kendisinin geri çağrıldığını, ancak Ali İhsan ve Y. Şevki Paşa’ların akıbetine uğramamak için dönmeyeceğini, zorlanırsa istifa ederek, sine-i millet’e kalarak vatanî görevine daha açık bir şekilde, millet bağımsızlığına kavuşuncaya kadar devam edeceğini, bildirdi96.

Havza gerisinde İngiliz birlikleri olması ve Amasyalıların davetini dikkate alan Paşa, Havza’yı 12 Haziran’da terk ederken millî hareketi düzenleme faaliyetlerine açık bir şekilde devam etmek kararındadır. Havzadan sivil kıyafetle ayrılırken “Bu gün artık bir üniforma sahibi değilim. Size evvelce bildirdiğim gibi bir millet adamıyım.” demiştir.

Paşa, Amasya’da Müftü Hacı Tevfik Bey olduğu halde, sıcak bir şekilde karşılandı. Müftü “Paşam bütün Amasya emrinizdedir, gazanız mübarek olsun.” sözleriyle heyete kucak açtı. Paşa Amasyalılara “Padişah ve hükümet itilâf devletleri elinde esirdir. Memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü vaziyete çare bulmak üzere sizlerle işbirliği yapmaya geldim. Düşmanlarımızın Samsun’dan yapacakları herhangi bir çıkarma hareketine karşı, ayaklarımıza çarıklarımızı çekerek, dağlara çekilecek, vatanımızı en son kayasına kadar müdafaa edeceğiz.” sözleriyle halkı mücadeleye davet etti. Hemen ertesi gün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti oluşturuldu. Kurucular ve halk millî harekete maddî destek de sağladılar.

Mustafa Kemal ile Babıâli arasındaki ilişkiler Redd-i İlhak ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri telgraflarının postahanelere kabul edilmemesiyle çatışma haline dönüştü. Mustafa Kemal Paşa buna karşı bölgesindekî idarî ve askerî makamlara şu duyuruyu yaptı: “Milletin sesini boğarak kanunî haklarını istemekten alıkoymaya ve vatanın yok olmasını hedef alan bu emri hiçbir namuslu posta memurunun yerine getireceğini zannetmiyorum. Fakat böyle bir namussuzluğa yeltenen olursa derhal divan-ı harplere verilmelerini emrettim.”.

Ayrıca Sadarete ve Harbiyeye bu emrin hemen geri alınarak milletin itimat ve emniyetine zerre kadar halel getirilmemesini istedi97. Bir taraftan valiliklere, mitingler düzenlenerek kararın protesto edilmesini, telgrafhanelerin süratle işgal edilmesini, bahis konusu emir geri alınıncaya kadar İstanbul ile resmî haberleşmenin kesilmesini, ... aksine bir davranan olursa derhal divan-ı harbe verilmesi için bütün kolordu komutanlıklarına talimat verdiğini duyurdu98.

Artık İstanbul Hükümetiyle olan ilişkiler daha gergin bir safhaya giriyordu. Arada gerginliği artıran bir olay da Büyük Ermenistan tasarısına karşı çıkan Van ve Erzurum valilerinin değiştirilmek istemesiyle patlak verdi. Mustafa Kemal hadiseler açıklık kazanıncaya kadar mecbur bulunmadıkça bir kaymakamın bile değiştirilmemesini istedi99.

Anadolu’da askerî ve mülkî erkânın büyük kısmını arkasına alan Mustafa Kemal, Trakya’nın da bu oluşuma katılması için 18 Haziran’da I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e durumu izah ile bütün millî cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuki Millîye ismi altında birleştirileceğini bu maksatla Sivas’ta bir kongre toplanacağını, buraya Trakya’yı temsilen delege gönderilmesini istedi. Mustafa Kemal, bağımsızlık elde edilinceye kadar bütün milletle fedakârca çalışacağına mukaddesatı üzerine and içtiğini, bunu yurdun her tarafına genelge ile bildirdiğini, kararının Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek olduğunu, bu kararının bütün arkadaşlarının kararı ve görüşlerine tümüyle uyduğunu ilan etti100a.

Bu arada Rauf Bey, İstanbul – Bandırma – Batı Anadolu – Ankara üzerinden XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa ile birlikte 19 Haziran’da Amasya’ya geldi. Onlara 3. Kolordu Komutanı Refet (Bele) Bey’in de katılmasıyla, Mustafa Kemal’in hazırladığı bir metin görüşülerek 21/22 Haziran’da karara bağlandı100b. Bu kararlarda özetle vatanın bütünlüğü ve istiklâlinin tehlikede olduğu, hükümetin görevini gereğince yapmadığı, milletin istiklâlini yine milletin kararının kurtaracağı, millî hakları dünyaya duyurmak için her türlü etkinin dışında bir millî kurula ihtiyaç olduğu, bu maksatla Sivas’ta bir kongre toplanacağı, kongreye katılmak üzere bütün illerin her sancağından parti farkı gözetilmeden muktedir ve milletinin güvenini kazanmış üçer delege gönderilmesi, askerî ve sivil teşkilatın hiçbir suretle dağıtılmaması, kumandanın hiçbir şekilde terk edilmemesi veya başkasına devredilmemesi, vatanın herhangi bir tarafına yeniden olacak bir düşman hareketi halinde komutanların birlikte hareket edecekleri, silâh ve mühimmatın katiyen elden çıkarılmayacağı öngörülmekteydi.

Ayrıca gerektiği takdirde, Ali Fuat Paşa’nın Orta Anadolu’da, Kâzım Karabekir Paşa’nın Doğu Anadolu’da askerî ve sivil idareye el koymaları düşünülmüştür. Kararı yürütmeye Mustafa Kemal Paşa, eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey, Anadolu ve Trakya’daki belli başlı kolordu kumandanları memur edilmişlerdir. Amasya Kararları hakkında telle bilgi edinen Konya’daki Cemal Paşa derhal harekete hazır olduğunu bildirmiş, Erzurum’da bulunan Kâzım Karabekir Paşa ise, Sivas’tan önce Erzurum Kongresinin toplanmasını ve buna Mustafa Kemal ile Rauf Bey’in katılmalarını istemiştir. Erzurum Kongresi üyelerinin Sivas Kongresine katılmaları kararlaştırılarak fikir birliği sağlanmıştır.

Amasya kararlarıyla kurtuluş için dağınık ve yöresel girişimlerin birleştirilmesi, ve millî haklara sahip çıkacak bir kongrenin toplanması ve böylelikle milletin kendi kaderine kendisinin sahip olması imkânı yaratılmıştır. Bu hareketin başarısı, ancak ordunun desteğiyle mümkündü. Amasya kararlarıyla, Mustafa Kemal Anadolu’daki belli başlı komutanların desteğini elde etmiştir. Artık bundan sonra, İstanbul’un Anadolu’nun uygun görmeyeceği bir barışı kabul etmesi imkânı kalmamıştır.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:20

Mustafa Kemal, Amasya görüşmeleri çerçevesinde, İstanbul’da etkili kimselere kararların niteliğini belirten yazılar göndererek desteklerini istedi.

Amasya Genelgesinin sonuçlarından biri de Mustafa Kemal’i İstanbul’a getirme faaliyetlerinin yoğunluk kazanması oldu. Zaten İngilizler 6 Haziran’dan beri Mustafa Kemal’in görevden alınması için devamlı baskı yapıyorlardı. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, 17 Haziran 1919’da, Anadolu’nun 10 askeri bölgeye ayrılarak her birinin başına bir general atama projesini kabul etmeyeceklerini, Mustafa Kemal’in Samsun’a gönderilmesinin üzücü sonuçlar verdiğini ifade ederek onun ve arkadaşlarının biran önce İstanbul’a çağrılmalarını istedi101.

22 Haziran’da İngiliz yetkililer (İngiliz ateşesi Deeds ile siyasî danışman ve Baştercüman Ryan) sadrazam vekilinden 3. Ordu müfettişinin görevden alınması isteğini tekrarladılar. 30 Haziran’da ise İngiliz Karadeniz Orduları Başkumandanı Milne, Mustafa Kemal’in azledilmesini, 6 Haziran’da Harbiye Nezareti’nden istediklerini, 8 Haziran’da verilen dönüş emrine rağmen Mustafa Kemal’in görevden alınmadığını belirterek Anadolu’daki direniş hareketlerinin önlenmesi için Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların çekilmeleri konusunda Osmanlı Dışişleri nezrinde girişimde bulunulmasını Amiral Calthorpe’den istedi. Amiral 2 Temmuz 1919 tarihli nota ile, Sivas ve Konya’da İtilâf çıkarlarına karşı kışkırtmalarda bulunan, Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların derhal ve kayıtsız, şartsız İstanbul’a çağrılmalarını ve bir sureti İngiliz hükümetine sunulan bu nota hakkında ne gibi işlem yapıldığını derhal bildirilmesini talep etti102.

İngiltere Hükümeti’nin ağır baskısının yanı sıra, İstanbul Hükümeti içinde de, Sadrazam Vekili Mustafa Sabri ile İçişleri Bakanı Ali Kemal etrafındaki bir grup, Mustafa Kemal’in görevden alınması gayreti içindeydiler. İçişleri Bakanı, İngiliz Askeri Ataşesi General Deeds’i kendi evinde kabul ederek Anadolu’daki millî hareketi başta Cevat Paşa olmak üzere Harbiye Nezareti ve özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın organize ettiğini söylemiş ve Redd-i İlhak telgrafları ile ilgili olarak 3. Ordu Müfettişi ile olan anlaşmazlıkları onlara anlatmıştır103.

Harbiye Nazırı da 21 Haziran’da Kâzım Karabekir’e 3. Ordu Müfettişlik Vekaletini teklif etmekteydi. Karabekir Erzurum’dan ayrılmasının telâfi edilmez vahamete yol açacağını, kolorduya vekâlet edecek uygun bir kimsenin bulunmadığını, büyük kumandanların sırasıyla ve birer bahaneyle ortadan kaldırılması suretiyle, daha kolay mahvedileceğimiz kanaati umumu sarmış olduğundan “Eğer sağlık durumu görevini yapmasına mani olmasından başka bir sebep yoksa, Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlikten ayrılması tehlikeli olacaktır.” yorumuyla görevi kabul etmedi104. Hükümet Mustafa Kemal’i görevden almaya kararlıydı. Sadrazam Vekili Mustafa Sabri, Ryan ile Deeds’e onun dönmesi için çalışıyoruz. Ancak İngilizlerce tutuklanacağından endişe ediyor. Banu yapmayacağınıza söz verebilir misiniz? diye sormuş, onlardan hükümetlerinden talimat almadan söz veremeyiz cevabını almıştı.

Nihayet 23 Haziran’daki toplantısında Bakanlar Kurulu, Harbiye Nezaretinin emrine rağmen İstanbul’a dönmediği ve halkı hükümete karşı kışkırttığı gerekçesiyle Mustafa Kemal’in hemen görevden alınmasına; yerine Hurşit Paşa’nın atanması için gerekli işlemin yapılmasına karar verdi. Artık resmî sıfatı kalmayan Mustafa Kemal’in bildiri ve emirlerinin geçerliliği bulunmadığının icap eden illere Dahiliye Bakanlığınca bildirilmesi uygun görüldü105. Karar üzerine İçişleri Bakanı hemen harekete geçti. 23 Haziran’da illere Mustafa Kemal’in görevden alındığını, kimsenin onun emirlerini yerine getirmemesini istedi.

26 Haziran’da da millî ordu teşkil etmenin ve millî savunma girişimlerinin bir felâket olduğunu belirterek askerlerin verecekleri emirlere uyulmamasını, uyanların sorumlu tutulacaklarını, bildirdi106.

İçişleri Bakanının, bazı çevrelerce desteklenen bu davranışı, hükümette ciddi tartışmalara yol açtı. Sert bir şekilde tartışan İçişleri ve Millî Savunma Bakanları istifâ etmek zorunda kalıyorlardı. Ancak Mustafa Kemal’i görevden almak kararı, Millî Savunma Bakanlığınca usulüne uygun bir şekilde sadarete (başbakanlık) bildirilmediği için, yürürlüğe konulamadı.

İçişleri Bakanının millî direnmeye karşı olan davranışları, onu istifaya sürüklerken Anadolu’da sert tepkilere yol açtı. XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, millî direnmeye mani olmayı hedefleyen bu tutumu etkisizleştirmek ve Anadolu’da oluşturulan düşmana karşı direnme azmini berkitmek için, 27 Haziran’da bir genelge yayınladı. Bu genelge ile kolordu mıntıkası (Ankara, Kastamonu illeri ile Kütahya, Afyonkarahisar bağımsız sancakları, Konya ilinin Isparta ve Burdur livaları) üç bölgeye ayrılıyor ve her birinin başına sorumlu bir askerî yetkili atanıyordu. Bunlar asayişi korumak, Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetleri ile vatanı savunanlara yardım etmek, içeride fesat hareketlerine ve dışarıdan gelecek işgallere karşı koymak görevini üstleniyorlardı107. Bu açıkca merkezi hükümete karşı bir başkaldırma hareketiydi.

Bu arada Mustafa Kemal 26 Haziran’da Amasya’dan Tokat’a gelmiştir. Amacı Karabekir’in ısrarla davet ettiği Erzurum’a gitmek ve Erzurum kongresine katılmaktır. Geceyi Tokat’ta geçirir. Fakat Sivas’ta birtakım olumsuz hazırlıklar yapıldığını duyar ve gerekli tertibatı aldıktan sonra, 27 Haziran’da adeta baskın şeklinde Sivas’a ulaşır. Elazığ’a özel görevle vali atanan Emekli Kurmay Albay Ali Galip ve Hürriyet ve İtilâf mensupları, Vali Reşit Paşa’yı, Mustafa Kemal’i tutuklaması için sıkıştırmaktadırlar. Tartışmalar esnasında, Mustafa Kemal’in Sivas’a ulaşmak üzere olduğunu gösterir telgraf gelir. Esasen Vali daha önce İçişlerine başvurarak Paşa’ya nasıl bir muamele yapılması gerektiğini sormuştur. Gelen cevapta “Mazul bir general” muamelesi yapınız cevabını almıştı. Kararsız ve bunalmış durumda olan Vali, Paşa’yı karşılamaya gider. Mustafa Kemal süratli ve kararlı hareketlerle teşebbüsü ele alır ve duruma hâkim olur. Sivas’tan 22 Haziran sabahı Erzurum istikametinde yola çıkar108.

Mustafa Kemal, eski İçişleri Bakanının 23 Haziran tarihli genelgesini yolda öğrenince, kendisini bu göreve Padişahın atadığını, ne padişahlık makamından ne de Sadaret ve Millî Savunmadan azline dair bir emir almadığını hatırlattı. Bu durumda Ali Kemal’in bu gizli genelgesinin devlet ileri gelenleri arasında ikilik yaratacağını, millet arasında anarşiye yol açacağını belirtti. Memuriyetine padişahlık makamınca son verilmesi halinde, bu durumu başkalarından önce bizzat açıklayacağını böyle bir durumda dahi vatanın kurtuluşu için “sine-i millete bir ferdi millet olarak” hizmet edeceğini ilâve ederek, resmî sıfatı üzerinde bulunduğu sürece vereceği emirlere herkesin uyması gerektiğini, bütün askerî ve sivil yetkililere duyurdu109.

İngilizlerin de baskısıyla İstanbul ile ipler gittikçe gerilmekteydi. Millî Savunma 28 Haziran’da müfettişlik mıntıkasındaki 3. ve 15. Kolorduların doğrudan Bakanlıkla haberleşmelerini istemekteydi. PTT Genel Müdürü, Mustafa Kemal’in telgraflarının kabul edilmemesi emrini tekrarlamıştı. Yeni Millî Savunma Bakanı Ali Ferit Paşa ise 30 Haziran’da Padişah’ın da onayını aldığını belirtiyor “bin dereden su getirerek” İstanbul’a gelmek istemiyorsa iki ay hava değişimi izni almasını tavsiye ediyordu110.

2 Temmuz’da Amiral Calthorpe’nin Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların derhal ve kayıtsız şartsız İstanbul’a çağrılmalarını isteyen notası üzerine, bu defa Saray devreye giriyordu. Mabeyn Başkatibi Ali Fuat Bey (Türkgeldi), Padişah adına çektiği telgrafta: “...Vatanseverliğiniz sebebiyle, o bölgede bazı hazırlıklara girişmeniz, İngilizlerin dikkatini çekmiş ve hükümeti zorlamaya başlamışlardır... Konferans halen Şark meselesiyle meşgul olmaktadır. Dolayısıyla bu sırada Osmanlı ülkesinde asayişi bozucu bir durum, onarılması mümkün olmayan zararlar doğurabilir... Bizim için yapılacak en akıllıca hareket, ülkede sükûnet ve güvenliğin muhafazasına gayret etmektir. Bu sebeple millî duygulardan doğan heyecanla teşebbüs edilen bu gibi hareketlerden sakınılması zarureti vardır. Kaldı ki şu sıralar zatıâlinizin istifâ ederek İstanbul’a dönmeniz, belki yabancıların hükümeti zorlayarak hakkınızda onur kırıcı bir işlem yapılmasına sebep olabilir düşüncesiyle tavsiye edilmediği gibi, Harbiyece görevden alınmaları da Padişahça uygun görülmediğinden bir iki ay müddetle hava değişimi istenilerek durum açıklık kazanıp barış yapılıncaya kadar tercih edeceğiniz bir şehir veya kasabada istirahat etmeniz en uygun şekil olarak düşünülmektedir...” Paşa saraya hareketi hakkında gerekli bilgileri Bakanlığa bildirdiğini belirtirken, Millî Savunma Bakanına da tebdil hava suretiyle Anadolu’da kalmakta beis görmediğini cevabını verdi111.

Ordu Müfettişi İstanbul’la görüşmeleri yürütürken bir taraftan da yoluna devam etmekteydi. Mustafa Kemal, Rauf beyle birlikte bir hafta süren meşakkatli bir yolculuktan sonra, 3 Temmuz’da Erzurum’a ulaştı. Halk, askerî ve mülkî erkân tarafından törenle coşku ile karışılandı112.

Mustafa Kemal gelişinin ertesi günü hemen Vilâyat-i Şarkıye Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye Cemiyeti’nin Erzurum şubesiyle temasa geçti. Doğu Anadolu ve özellikle Erzurum çevresinde Ermeni mezaliminin hatıraları henüz çok tazeydi. Halk bölgenin Ermenistan’a bırakılması korkusu içindeydi. Hükümetin Doğu illerine geniş özerklik tanınabileceği yolundaki beyanları endişeleri artırmıştı. Buna karşı alınacak tedbirleri saptamak için Vilâyet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye Cemiyetinin Erzurum Şubesi, 6 Doğu ilinin katılacağı Erzurum Kongresine hazırlık olmak üzere 17 Haziran 1919’da Erzurum İl Kongresini toplamış, alınacak önlemleri kararlaştırmıştı. Buna göre özetle: Ermeni saldırılarına şiddetle karşı konulması, halkın göç etmemesi, içeride düzeni ve savunmayı sağlayabilmek için bekçi teşkilâtı kurulması öngörülmüştür113.

3. Ordu Müfettişinin Erzurum’a geldiği günlerde, bütün Doğu illeri delegelerinin (Trabzon dahil) katılımı ile Erzurum Kongresi Hazırlıkları yapılmaktaydı. Onun gelişi ve desteğiyle hareket daha bir moral ve hız kazanmıştı. Mustafa Kemal Paşa yöresel maksatlı cemiyetlerin çalışmalarını desteklemekle beraber, vatanın kurtarılması gayesiyle meydana gelen bu cemiyetleri birleştirmek, onları bir merkezden yönetmek gerektiğini vurgulamaktaydı.

Bu arada hükümet ile ilişkiler, PTT teşkilâtının Paşa’nın telgraflarını engellemeye kalkması sebebiyle, daha da gerginleşti. Mustafa Kemal telgraflarını engellemeye kalkan Erzurum Posta Telgraf müdürlerini tutuklatıp Divan-ı Harbe verdi. Kolordulara 5 Temmuz tarihli gizli bir genelgeyle hükümetin memleket ve millet çıkarlarına aykırı olarak yapması muhtemel tedbirleri engellemek için, hissettirilmeksizin önemli haberleşme merkezlerinde tertibat alınmasını istedi. Posta ve Telgraf Genel Müdürü ise, “Posta memurlarını hapse cüret eden” Mustafa Kemal’e lâzım gelen işlemin yapılmasında gecikilmemesini istemekteydi114.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:20

Gerginliği tırmandıran diğer önemli olay, İngilizlerin Batum’dan tahliye ettikleri 150 Hintli askeri Samsun’a çıkarmalarıdır. Paşa 7 Temmuz’da başbakanlığa gönderdiği bir yazıyla durumu bildirmiş ve daha 1000 kişi getirileceğini belirterek, bunun yurt güvenliğini kesinlikle engelleyeceğini dolayısıyla olayın protesto edildiğini, çıkanlardan başka bir tek askerin daha kasabaya ayak basmasına müsaade edilmeyeceğini ve sahilden içeriye hiçbir kuvvetin hareketine izin verilmeyeceğinin kesin bir şekilde İngilizlere iletildiğini duyurmuştur. Mustafa Kemal Paşa yazının sonunda şöyle demektedir: “Her konuda gerekli tedbirler alınmış ve askerî hazırlıklar yapılmıştır. Teşebbüsleri halinde meydana gelecek üzücü sonuçlardan doğrudan doğruya kendilerinin sorumlu olacaklarının bildirilmesi lâzımdır. Bu hususta son derece azim ve şiddet gösterilmesi ve başka bir surette harekete imkân bulunmadığını arz ederim.” 115.

Bu tel hükümeti ve İngilizleri harekete geçirdi. Millî Savunma Bakanı 3. Kolordu Komutanından İngilizlerin asker çıkarmasına katiyen karşı koyulmamasını, bunun fayda değil zarar getireceğini , Mustafa Kemal’in dönmesi işinin bir ecnebi meselesi haline geldiğini, paşanın gelmemekle yurdun bölünmesine yol açtığını ileri sürüyordu116.

Millî Savunma Bakanı bir taraftan da Mustafa Kemal ile telgrafla haberleşmesine devamla, Paşa’yı dönmeye ikna etmeye çalışıyordu. Paşa, İngilizlerin tutuklanmayacağı yolunda verdikleri güvenceye inanmanın saflık olacağını, heyecan içindeki Doğu halkı arasından çıkıp gelmek hususunda, şahsî iradesini kullanmaktan manen, maddeten mahrum olduğunu açıklıyor ve Bakana “bulunduğunuz makam vatan ve milletin selâmetini temin imkânı vermiyorsa, o makamı terk ediniz” diyerek onu istifâya çağırıyordu.

İstanbul’da Dışişleri Bakanlığı, Calthorpe’nin 2 Temmuz tarihli notasını cevaplandırmak için Bakanlar Kurulu’nun kararını bekliyordu. 8 Temmuz’da Padişah adına Saray Başkatibi Ali Fuat (Türkgeldi) devreye tekrar giriyor 8 Temmuz tarihli telde: “Hükümet üzerinde şiddetli baskılar yapılmaktadır... Vatan menfaati düşüncesiyle yaptığınız teşebbüsler devletin esas menfaatlerini bozacak ve ülkeyi büyük tehlikeler içine atacaktır. İngilizlerle yapılan temaslardan şahsınıza karşı onur kırıcı hiçbir muamelede bulunmayacaklarına söz verdiklerinden İstanbul’a dönmeniz... Buraya geldiğinizde ya diğer münasip bir yere tayininiz yahut duruma göre Erzurum’a dönmeniz etraflıca düşünülecektir...” denilmekteydi.

Ancak Mustafa Kemal bu tele cevap vermeye fırsat bulamadı. Zira Bakanlar Kurulu 8 Temmuz 1919 tarihli bir tutanak ile Mustafa Kemal’in memuriyetine son verilmesine, padişahın onayına sunmaktaydı. Tutanağa göre: “Mustafa Kemal görevli olduğu bölgede islâm halkını, diğer unsurlar ve yabancılar aleyhine kışkırttığından, İstanbul’a getirilmesi İngiltere fevkalâde komiserliğince ısrarla istenmiş ve güvenliğin bozulacağı yerlere asker gönderilme zorunluluğu hasıl olacağı önemle bildirilmiştir. Durumun önemi ve nezaketi Harbiye Nezaretince defalarca telgrafla açıklanmış ve görevinden istifâ ile dönmesi istenmiştir... Yapılan tebliğleri dinlemediği gibi, kışkırtmalara devam etmekte olduğu her gün mahallerinden gelmekte olan resmi yazılardan ve bizzat kendisinden gelen telgraflardan açıkça anlaşılmaktadır. Halen Ordu Müfettişi sıfatıyla tehlikeli emirler vermektedir. 5 Temmuz’da Samsun’a çıkarılan ve bir işgal mahiyetinde olmadığı yabancı temsilciler tarafından garanti edilen İngiliz askerî birliğine karşı, adeta savunmaya geçilmesi hususunda komutanlara emirler vermiştir. Bu Mustafa Kemal meselesi İngiltere ile mühim anlaşmazlıklara sebep olacak derecede tehlikeli sonuçlara yönelmektedir. Dolayısıyla adı geçenin müfettişlik görevinden biran önce alınması gerekmektedir”117.

Tutanaktan anlaşıldığı gibi, Mustafa Kemal’in geri alınmasında esas faktör, olarak İngilizlerin ısrarlı baskısı ve İngiltere ile silâhlı bir çatışma çıkması ihtimali ön plânda görünmektedir. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkarılan İngiliz askerî birliğine karşı aldırdığı tertibat, hükümeti dehşete düşürmüştür.

Bakanlar Kurulu kararını padişahın da onaylaması ile Paşa ile İstanbul arasında ipler kopmuştur. Nitekim 8 Temmuz gece 10:30 civarlarında Mustafa Kemal Paşa telgrafhaneye çağrılmış, Padişahın bugünkü telini alıp almadığı sorulmuş, şifrenin çözülmekte olduğu cevabı alması üzerine, “Yüksek memuriyetinize durum icabı son verilmiş olduğundan vakit geçirmeksizin İstanbul’a dönmeleri Padişah hazretlerinin kesin emirleri gereğidir.” tebligatı yapılmıştır118.

Bu iradenin alınması üzerine Mustafa Kemal sine-i millette bir ferdi mücahit olarak hizmet etmek amacıyla sadece görevinden değil, pek sevdiği askerlik mesleğinden de istifâ ettiği karşılığını vermiştir119.

Sine-i Milletten Liderliğe Giden Çetin Yol
9 Temmuz Çarşamba gününden itibaren Mustafa Kemal 25 yıllık askerlik hayatına son vermiştir. Artık resmî bir unvan ve görev sahibi değildir. Bundan sonraki mücadeleyi bir halk adamı olarak yürütmesi gerekecektir. Artık sivil şahsiyet olan Mustafa Kemal, ilk aşama olarak 9 Temmuz’da millete hitaben bir beyanname yayınlar: “Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak, Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için millî mücahede uğrunda milletle beraber çalışmaya askerî ve resmî sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu kutsal gaye için milletle beraber nihayete kadar çalışmaya mukaddesatım namına söz vermiş olduğum için, pek aşıkı bulunduğum askerlik mesleğine bugün veda ve istifâ ettim. Bundan sonra mukaddes gayemiz için her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere, sine-i millete bir ferd-i mücahit suretiyle” çalışacağını duyurur. Yazının bir sureti Erzurum Valiliğine, Harbiye Nezaretine ve Kolordu Komutanlıklarına gönderilir120.


Yürütülecek Millî Mücadelenin başarısı, doğru karar veren, verdiği kararı sarsılmaz bir irade ile uygulayan, yürekli ve üstün zekâlı bir şefin yanı sıra; bu lideri arkalayacak asker ve halk desteğine bağlıydı.

Halbuki daha istifânın ertesinde kendisinin Kurmay Başkanı, görevden affını istemekteydi. Bunu başkalarının da izlemesi mümkündü.

Bu hassas dönemde Rauf (ORBAY) Bey ve bilhassa Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın desteği tereddütleri ortadan kaldırdı. Kâzım Karabekir “Kolordum ve ben bundan önce olduğu gibi emrinizdeyiz Paşam” sözleriyle Mustafa Kemal’e desteğini dile getirmiş. 13 Temmuz tarihli bir yazıyla bunu pekiştirmişti121.

XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat (CEBESOY) Paşa da istifâdan dolayı üzüntülerini belirtmiş, Millî Mücadelede kendisinin izinde olacakları teminatını vermiştir122. II. Ordu Müfettişliğine vekâlet eden Albay Selahattin de istifâ dolayısıyla üzüntülerini bildirmiş, başarı dileklerini ulaştırmıştır123.

Amasya’dan itibaren Mustafa Kemal ile beraber olan Hamidiye Kahramanı, Bahriye Eski Bakanı Rauf (ORBAY) Bey de ayrı bir beyanname yayınlayarak “Vatan ve milletin istiklâli ve kurtuluşu, saltanat ve hilâfet makamının masuniyeti sağlanıncaya kadar, Mustafa Kemal ile beraber çalışmaya and içtiğini” açıkladı124. Bu genelgeler her tarafa ulaştırıldı.

İstifadân sonra, ilk halk desteği Erzurum’dan geldi. 10 Temmuz’da Vilâyat-ı Şarkîye Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye Cemiyeti Erzurum Şubesi “Vatanı parçalanmaktan millî hâkları ve saltanat ve hilâfeti çiğnenmekten kurtarmak emeliyle açılan Millî Mücadele’ye bir ferd-i mücahit sıfatıyla katılmaları” nı gösteren yazının alındığını bildiriyor, Yönetim Kurulu adına Faal Heyeti Başkanlığını Mustafa Kemal’in, İkinci Başkanlığı da Rauf Bey’in kabul etmelerini istiyordu125. Böylece Mustafa Kemal ile Rauf Bey’in kongre çalışmalarına şahsen katılmaları sağlanıyordu.

Mustafa Kemal’in askerlikten istifâ ederek “Sine-i millette bir ferd-i mücahit olarak” hizmet etmek kararı, Erzurum’da yayınlanan Albayrak Gazetesinde 14 Temmuz 1919’da şu coşkulu ifadelerle halka duyuruldu: “Mustafa Kemal’in askerlikten istifâsı bir azim ve iman vesikasıdır. Millette henüz eski kanın sönmemiş olduğunu gösteriyor Anafartalar kahramanını Millî Mücadele’nin başında görmek mutluluk verici bir manzaradır... Millet Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında parlak bir hale teşkil ediyor. Böyle temiz ve fedakâr ruhların birleşmesinden milletin hamiyet ve istiklâl gibi iki mukaddes nurunun doğacağı şüphesizdir.”126.

İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’in istifâsı ile yetinmedi. Samsun’a yeniden asker çıkarılması veya iç kısımlara işgal kuvveti gönderilmesi halinde, silâhla karşılık verilmesini emreden 3. Kolordu Komutanı Albay Refet (Bele) Bey’in de görevine son verdi.

Refet Bey komutayı İstanbul’dan gönderilen ve maksada uygun çalışacağını ümit ettiği, Albay Salâhattin (KÖSEOĞLU) Bey’e devretti ve İstanbul’a istifâ dilekçesini gönderdi. 3. Kolordu Komutanının değişmesi, yerine atanan komutanın tutumunun ne olacağı konusunda tereddütler, Refet Bey’in durumu gibi meseleler, Mustafa Kemal’î ciddi bir şekilde meşgul etmekte, bu gibi durumlara karşı tedbirler almaya yöneltmekteydi.

Bu sırada Canik Mutasarrıfı Hamit Bey’in de görevden alınacağı duyuruldu. Hamit Bey durumu Mustafa Kemal’e duyurdu. Emir gelince İstanbul’a gideceğini bildirdi. “Mühim bir noktada kendisinden fedakârca hizmet beklenen” bir idare adamının sanki normal bir zamandaymış gibi hareket etmesi gibi, Mustafa Kemal’i üzmüştü. Hamit Bey’e İstanbul’a gitmesi halinde, tutuklanıp Malta’ya gönderileceğini, dolayısıyla Refet Bey’le beraber, Sivas’a gerekirse, Erzurum’a gelmesini istedi. Hamit Bey, Padişaha bir tel çekilerek “48 saat içinde milletin güvenliğine layık bir hükümet kurulamaz ve bir kurucu meclis toplanmazsa, padişah ve hükümet tanınmasın“ önerisinde bulundu. Mustafa Kemal buna “önce hükümete destek olacak bir gücün oluşturulması gerektiğini, bunun da Erzurum ve Sivas Kongreleriyle gerçekleşeceği” cevabını verdi127.

II.Ordu Müfettişinin görev yerinden ayrılması, Refet Bey’in kumandayı halefine terk etmesi, Amasya kararlarına ve Mustafa Kemal’in 7 Temmuz’da yayınlamış olduğu genelgeye ters düşmekteydi. Bu genelgede müfettiş ve kumandanların görevden alınmaları halinde, yerlerine gelen kişi işbirliğine elverişli ise görev teslimi yapılması, aksi halde kumandanın asla terk olunmaması, öngörülmüştü. Mustafa Kemal komutanların İstanbul’a gitmelerinin sakıncalarını bir kez daha hatırlatmak zorunda kaldı128.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:21

Erzurum Kongresi
Mustafa Kemal Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti Başkanı seçiliyor

Mustafa Kemal, bir taraftan Anadolu’daki direniş hareketlerini İstanbul’un etkisinden muhafazaya çalışırken, diğer taraftan da var gücüyle Erzurum Kongresi hazırlıklarını yürütmekteydi. Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in kongreye katılabilmeleri için bir yerden delege olarak seçilmeleri gerekiyordu. Her ikisi de Erzurum’un delegesi olmak istiyorlardı. Erzurum’dan delege seçilen Cevat (DURSUNOĞLU) Bey ile emekli Binbaşı Kâzım Bey yerlerini onlara bıraktılar. Kendileri de henüz seçim yapılmamış ilçelerden delege oldular129. Ayrıca, kongrenin cemiyetin genel merkezi adına açılması için, Mustafa Kemal’e Genel Merkez Heyeti adına görüş bildirmek yetkisi verilmesi istendi.


Kongre 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da Doğu illeri ve Trabzon delegelerinin katılımıyla “mütevazı” bir okulun salonunda toplandı.
Bazılarının olumsuz görüşlerine rağmen, Mustafa Kemal büyük çoğunlukla başkan seçildi. Başkanın açış konuşmasından sonra 7 Ağustos’a kadar süren çalışmalarda padişah, sadrazam, valilikler ve belediyelere gönderilecek telgraf metinleri kaleme alındı. Çalışmaların ağırlığı cemiyetin nizamnamesi etrafında odaklandı.

Bir kısım delegeler merkeziyetçi bir teşkilât yerine çok merkezli bir teşkilât öneriyorlardı. Hatta bunlar düzenli ordu yerine milis teşkilatı kurulmasını ve teşkilâta yeni bir parti kimliği verilmesini istiyorlardı. Bu teklif kabul edilmedi. Nizamnamede diğer bir tartışma konusu, birinci ve ikinci başkanların illerde vali ve askere alma daire başkanları, ilçelerde kaymakam ve askerlik şubesi başkanlarınca yürütülmesi teklifiydi. Delegenin çoğu bu durumda Müdafaa-i Hukuk bünyesini değiştireceğini, bir halk hareketi kimliğinden, resmî bir mahiyete bürüneceğini belirterek karşı çıkıyorlardı.

Mustafa Kemal’in araya girmesi ile çoğunluğun görüşü benimsendi. Nizamnamenin diğer tartışılan bir konusu da kongrenin kararlarını yürütecek olan heyeti temsiliyenin görev ve yetkilerinin ne olacağıydı. Temsil heyetine geniş yetkiler tanınarak sorun çözümlendi. 7 Ağustos’da sona eren kongre şu kararları aldı130:

1) Doğu Anadolu ve Trabzon illeri ile Canik Sancağı hiçbir bahane ile birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılmaz bir bütündür.

2) Osmanlı vatanının bütünlüğü millî istiklâlimizin elde edilmesi, saltanat ve hilâfetin korunması için kuva-yi millîyeyi güçlendirmek ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır.

3) Her türlü işgal ve müdahale, Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine yönelik bir hareket olarak kabul edileceğinden topluca savunmaya geçilmesi esası kabul edilmiştir. Siyasî hâkimiyet ve sosyal dengeyi bozacak şekilde, Hristiyan unsurlara yeni bir takım imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.

4) Merkezî hükümetin, devletlerin baskısı üzerine, buraları terk etme ihtimaline karşı hilâfet ve saltanat makamına bağlılığı ve millî hakları koruyacak tedbirler ve kararlar alınmıştır.

5) Vatanımızda öteden beri birlikte yaşadığımız müslüman olmayan vatandaşların, Osmanlı Devleti yasalarıyla güvence altına alınan haklarına riayetkârız. Mal, can ve namuslarının korunması zaten dinimizin ve millî geleneklerimizin ve kanunlarımızın esaslarından olduğu kongrenin genel kanaatıyla teyit edilmiştir.

6) Mütarekenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan her mıntıkasında olduğu gibi, Doğu Anadolu illerinde de ezici ekseriyeti islâmların oluşturduğu kültür ve iktisadî üstünlüğü müslümanlara ait olan birbirinden ayrılmaz öz kardeş olan dindaş ve ırkdaşlarımızın yerleşmiş olduğu ülkemizin taksim edilmesi görüşünden tamamen vazgeçilerek, varlığımıza tarihî haklarımıza, geleneklerimize dinimize riayet edilmesine, aykırı teşebbüslerin desteklenmemesine, bu suretle tamamıyla hak ve adalete dayalı bir karar çıkarılması beklenir.

7) Milletimiz insanî gayeleri saygıyla karşılar. Teknik ve ekonomik ihtiyacımızı dikkate alır, devlet ve milletimizin iç ve dış istiklâli ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, 6. Maddede kayıtlı sınırlar içinde, millîyet esaslarına saygılı ve ülkemizi istilâ emeli beslemeyen herhangi devletin teknik ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız. Bu âdil ve insanî şartları içeren bir barışın âcilen kararlaştırılması insanlığın kurtuluşu ve umumun huzuru adına en başta gelen millî emellerimizdendir.

8) Milletlerin kendi kaderlerini bizzat tayin ettiği bu tarihî devirde, merkezî hükümetimizin de millî iradeye tabî olması zaruridir... Bunun için milletin içinde bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulması çarelerine hacet kalmadan merkezî hükümetimizin hemen vakit kaybetmeden meclisi toplaması ve bu suretle millet ve memleketin kaderi hakkında alacağı bütün kararları Millî Meclisin denetimine sunması mecburidir.

9) Vatanımızın karşılaştığı elem verici olaylarla aynı maksatla millî vicdanın oluşturduğu derneklerin birleşmesinden meydana gelen kitle, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla isimlendirilmiştir. Bu dernek her türlü particiliğin tamamıyla dışındadır. Bütün Müslüman vatandaşlar cemiyetin tabiî üyesidirler.

10) Kongre tarafından seçilen bir Temsil Heyeti kabul edilmiş, köylerden başlayarak il merkezine kadar varolan örgütler birleştirilmiştir.

Kongrece kabul edilen nizamnameye göre Temsil Heyeti’nin izni olmaksızın göç edilmesi yasaklanmış, ve Doğu Anadolu illerinin Osmanlı Devletince terk edilmesi halinde, bölgede derhal bir geçici idarenin kurulması öngörülmüştür.

7 Ağustos’da yapılan seçimlerde Kongre kararlarını yürütmek üzere 9 kişiden oluşan Temsil Heyeti seçimleri yapıldı. En çok oyu Mustafa Kemal ve Rauf Bey aldılar. Heyet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi.

Çalışmalar Mustafa Kemal’in şu sözleriyle sona erdi “... Tarih bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir.” 131.

Erzurum Kongresinin önemi nedendir? Millî Mücadele ve Mustafa Kemal’in kariyerindeki yeri nedir?
Kongre ulusal toprakların bütünlüğünü, devletin iç ve dış politika bakımından bağımsızlığını, gücünü millî iradeden alan bir parlâmento toplanmasını öngörmüş, millî hudutlar ve azınlıklarla ilgili politikanın esaslarını koymuş, düşman işgali ve baskısı altında ülkeyi gereği gibi koruyamayan hükümetin bıraktığı boşluğu doldurmak maksadıyla millî bir teşkilât kurmuştur. Bu teşkilât 7 Ağustos ile 4 Eylül 1919 tarihleri arasında, millî hakların sözcüsü oldu ve resmî hiçbir sıfatı olmayan Mustafa Kemal’i Temsil Heyeti Başkanlığına getirdi. Bu bakımdan Erzurum Kongresi’nin en önemli sonucu, bağımsızlık mücadelesini yıkılmaz bir azimle yürütecek olan lideri isabetle tayin etmesidir. Böylece Mustafa Kemal’e halk liderliği yolu açılmıştır.


Erzurum kongresi karşısında, İşgal kuvvetleri ve İstanbul Hükümeti’nin tutumu ne olmuştur?
İstanbul’daki İngiliz ve Fransız Yüksek Komiserleri, kongreyi bir ihtilâl hareketi olarak değerlendiriyorlardı. Yüksek komiserler, daha 22 Temmuzda ortak bir karar oluşturdular. Buna göre: mütareke hükümleri tam olarak uygulanacak, iç politikaya karışılmamakla beraber meşru otorite olan Padişah desteklenecek ve her çeşit ihtilâle karşı konulacaktır. Günün şartlarında seçim yapılamaz ve yapılması tehlikeli olacaktır132.


Esasen Erzurum’da bulunan İngiliz Subayı Yarbay Rawlinson kongreyi engellemek için girişimlerde bulunmuş, hatta hükümetim buna izin vermez şeklinde tehditte bulunmuştu. Mustafa Kemal, kongreye milletin karar verdiğini, bunu engellemek için şayet kuvvete başvurulursa, kuvvetle karşı konularak milletin kararını uygulayacaklarını ne pahasına olursa olsun kongreyi açacaklarını ifade etmiş, toplantının güvenliği için gereken önlemleri almıştı133.

Osmanlı Devleti’nin barış konusundaki görüşlerini konferansa açıklamak üzere, Paris’e davet edilen ve tutarsız talepleri dolayısıyla diplomatik adaba uymayan bir muameleye muhatap olan Sadrazam Damat Ferit İstanbul’a eli boş dönmüştür. Anadolu’daki direniş hareketini kırmak için, Bakanlar Kurulunu değiştirmek amacıyla istifâ etmiş, 21 Temmuz’da tekrar hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Sadrazam dışarıda bulunduğu sırada Anadolu’da karışıklıklar çıktığını, millî kongre hazırlıklarının Anayasaya aykırı olduğunu, bu sebeple engellenmesi gerektiğini belirten bir genelge yayınlandı.

Erzurum Kongresi buna karşı, kongrenin bir meclis olmadığını,bir yıldan beri anayasanın çeşitli maddelerine aykırı hareket eden, hükümetin millete haksız yere suç yüklediği, karışıklık ifadesinin mütarekenin 24. Maddesine göre, Doğu illerinin işgaline yol açacağını, bölgede tam bir huzur ve sükun olduğunu belirterek ifadenin tekzip edilmesini istedi. 3. Ordu Müfettiş Vekili Kazım Karabekir Paşa da bu ifadeyi desteklediği gibi, kongrenin vatan ve milletin mutluluğu ve selametinden başka bir amaç gütmediğini, müdahale için kanunî bir hak bulamadıklarını ilgili makamlara bildirdi134.

Sadrazam Damat Ferit Paşa, iddiasına devam ettiği gibi, hükümetin karar ve bildirilerine aykırı davranış ve halk indinde yaptıkları kışkırtmalar dolayısıyla Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in hemen tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesini istedi. Millî Savunma ve İçişleri Bakanlarının bütün gayret ve ısrarlı emirlerine rağmen, mahallî askerî ve sivil otoriteler bu emrin uygulamaya konulmasının mümkün olmadığını İstanbul’a anlatmaya çalıştılar135.

Bunun üzerine İstanbul Hükümeti, etkin makamlarda bulunan sivil ve bilhassa askerî yetkilileri değiştirmek suretiyle olayı çözmek istedi. Millî Savunma Bakanlığına Mustafa Kemal hareketini hızla dağıtma vadinde bulunan ve 1914’den beri emekli olan Süleyman Şefik Paşa’yı atandı. Yeni bakan ilk iş olarak kolorduların birbirleri ile şifreli haberleşmelerini yasakladı. Fakat ordunun gösterdiği şiddetli tepki üzerine, on gün içinde kararı geri almak zorunda kaldı.

İstanbul Hükümeti tarafından 3. Ordu Komutanlığına atanmış olan Abdullah Paşa, komutayı ele almanın mümkün olmadığını görerek istifâ etti. Bu suretle Kâzım Karabekir Paşa’nın 15. Kolordu Komutanlığının yanı sıra 3. Ordu Müfettişliğine vekâleten devam etmesi mümkün oluyordu. 20. Kolordu komutanı Ali Fuat Paşa’yı görevden alma girişi de başarısızlıkla sonuçlandı. Yerine atanan Kiraz Hamdi Paşa’nın göreve başlaması engellendi.

Aynı şekilde İstanbul’a çağrılan 12. Kolordu Komutanı Albay Salâhattin Bey’in yerine atanan Topal Sait Paşa da görev yapamayacağını görünce ayrılmak zorunda kaldı.

Böylece İstanbul Hükümeti’nin Mustafa Kemal’i tutuklamak ve Anadolu’da onu destekleyen komutanları görevden almak, başka bir deyimle Anadolu’da başlamış olan millî direnme hareketini önleme girişimi başarısızlıkla sonuçlanıyordu.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Bir

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:21

Mustafa Kemal Erzurum’da kaldığı 58 gün içinde millî birlik ve beraberliğin güçlenmesi, Doğu illerinde bölücü akımların önlenmesi ve Sivas Kongresi hazırlıkları işleri ile meşgul oldu.

İstanbul Hükümeti ve işgal kuvvetleri, kongreye karşıydılar. İçişleri Bakanı, Sivas Valisine, kongreye gelenleri yerlerine iade edin, dinlemeyenleri de şiddetle cezalandırın talimatını vermiştir. Sivas’da bulunan bir Fransız binbaşı da kongrenin toplanması halinde, şehrin işgal edileceği tehdidinde bulunmuştu. Reşit Paşa bu tehdidi Mustafa Kemal’e bildirerek kongrenin Erzurum veya Erzincan’da toplanmasını önerdi.

Mustafa Kemal işgal tehdidinin bir blöften ibaret olduğunu, İstanbul’daki Fransız yetkililerinin Anadolu hareketini benimsediklerini; Samsun’a asker getiren İngilizlerin, milletin direnci karşısında geri çekildiklerini hatırlatarak korkmaya mahal olmadığı, cevabını verdi. Reşit Paşa, Mustafa Kemal’e emirlerini ifa edeceğini, İstanbul’a da kongreye mani olunmamasını, gerekiyorsa kendisinin görevden alınmasını teklif etti136.

İstanbul ise, kongrenin engellenmesi ve Mustafa Kemal ile Rauf Bey’in tutuklanmaları için Reşit Paşa’yı sıkıştırmakta, bir taraftan da adı geçenleri diri veya ölü ele geçirmek için el altından girişimler hazırlamaktaydı137.

Bu gelişmeler esnasında, Mustafa Kemal Sivas Kongresinin biran önce toplanması için yapılan hazırlıkları hızlandırdı. Ancak Sivas’ta Doğu illerinin nasıl temsil edileceği tartışma konusuydu. Yeni seçimler yapılması için zaman yoktu. Mustafa Kemal’in teklifi uyarınca, Temsil Heyetinin Doğu illeri adına konuşması benimsendi. Diğer bir sorun Sivas’a yapılacak yolculuk masrafının nasıl karşılanacağıydı.

Bu sorun Emekli Binbaşı Süleyman Bey’in vermiş olduğu 900 liraya 100 lira eklenmek suretiyle çözümlendi138. Böylece gerekli hazırlıkları tamamlayan heyet 29 Ağustos 1919’da Sivas’a doğru yola çıktı.

Amaç tek tepe, tek kurşun kalıncaya, millî bağımsızlığı sağlayıncaya kadar, mücadele etmek ve yurt bütününü temsil edecek bir örgüt oluşturmaktır.

Heyetin parolası şudur: Ya istiklâl, Ya ölüm!

Heyet 5 gün süren bir yolculuktan sonra 2 Eylül akşamı, Sivas’a ulaştı ve İstanbul Hükümeti’nin engelleyici tutumuna rağmen, halk tarafından coşkuyla karşılandı139.

Sivas Kongresi
Mustafa Kemal Halk Önderi

Kongre 4 Eylül 1919 Perşembe günü saat 14:00’de Sivas Lisesi’nde çalışmaya başladı. Temsil Heyeti Başkanı ve davet sahibi sıfatıyla ilk konuşmayı Mustafa Kemal yaptı. Temsil Heyeti Başkanı mütarekeden beri meydana gelen ve vatan topraklarını parçalamayı hedefleyen işgalleri, Batı’da Yunan, Doğu’da Ermeni zulümlerini dile getirdi. İstanbul Hükümeti’nin millî haklara sahip çıkmadan âciz kaldığını gören halkın yurt topraklarını korumak için teşekküller oluşturduğunu belirtti. İstanbul Hükümeti’nin milletin hak isteyen sesini boğmak istediğini vurgulayarak kongreden vatanın yekpare, milletin yek vücut olduğunu gösterir bir karar alınmasını istedi140.


Ardından gizli oyla yapılan kongre başkanlığı seçimini 3 olumsuz oya karşılık büyük ekseriyetle Mustafa Kemal seçildi.

Kongrenin gündeminde iki önemli konu vardı. 1- Erzurum Kongresi’nde kabul edilen tüzük ve bildirinin yurt bütünlüğünü kapsayacak şekilde gözden geçirilmesi, 2- Kongre üyelerinden 25 kişinin hazırladığı manda ile ilgili raporun görüşülmesi.

Ancak kongre, ilk 3 gününü, İttihatçı olmadıklarını belirten bir yemin yapılması konusu ile Padişah’a yazılacak telgrafı hazırlamakla geçirdi141.

Kongrenin 4. günü esas gündem maddelerine geçildi. Önce Erzurum Kongresi’nde kabul edilen tüzük ve bildiri üzerinde yapılacak değişiklik görüşüldü ve karara bağlandı. Yapılan değişikliğe göre:

1) Cemiyetin adı “Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” iken bütün ülkeyi kapsayacak şekilde “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” oldu.

2) “Temsil Heyeti Şarkî Anadolu’nun umumi heyetini temsil eder.” yerine “Temsil Heyeti vatanın tamamını temsil eder” denildi ve Temsil Heyetine altı üye ilâve edildi.

3) “Her türlü işgal ve mücadeleyi, Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine yönelik kabul edeceğimizden hep birlikte savunma ve direnme esası kabul edilmiştir.” yerine; “Her türlü işgale ve müdahalelerin ve billhassa Rumluk ve Ermenilik gayesine yönelik hareketlerin reddi hususlarında hep birlikte savunma ve direnme esası kabul edilmiştir.” denildi. Böylece İtilâf Devletlerine karşı da vaziyet alınmış oluyordu.

4) “Osmanlı Hükümeti, devletlerin baskısı karşısında buraları (Doğu Anadolu İlleri) terk ve ihmal etmek zorunda bulunduğu anlaşıldığı taktirde, alınacak idarî, siyasî, askerî vaziyetlerin tayin ve tesbiti maddesindeki bunları yerine, mülkümüzün herhangi bir parçasını terk ve ihmal etmek...” şeklinde değiştirildi142.

Bu değişikliklerle Erzurum Kongresi’nin tespit ettiği esaslar yurt bütününde geçerli, olmak üzere benimsenmiş ve millî hakların savunulması ve hükümetin millî hakları koruyamayacak bir vaziyete düşmesi halinde, yönetime el koyacak bir örgüt oluşturulmuştur. Amaç birdir: Millî iradeye dayanarak köleliğe, esarete karşı çıkmak, vatanın bütünlüğünü ve devletin bağımsızlığını korumaktır.

Kongrede en fazla tartışılan konu manda meselesidir. Manda meselesi nedir? Neden tartışılmıştır? Nasıl bir sonuca varılmıştır?
Manda Fransızca kökenli bir kelimedir. Lügat anlamı bir kişinin kendi adına hareket etmesi için diğer bir şahsa verdiği yetkidir. Ancak I. Dünya Savaşından sonra kelime siyasî bir anlam kazanmış, bazı az gelişmiş ülkeleri kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmesi için bazı büyük devletlere verilen vekâlet anlamında kullanılmıştır.
Manda yönetimi, savaşı kazanan devletlerin emperyalist emellerini, Amerika Başkanı Wilson’un ilkeleriyle bağdaştırmak amacıyla ortaya atılmıştı143.


Manda yönetimi, yeni bir kavram olduğundan niteliği hakkında Türk devlet ve fikir adamlarında sarih bir fikir yoktu. Vatan dört bir yandan istilâya uğramıştı. Batı’da Yunan istilâsı devam ederken Doğu’da mümkün olduğu kadar geniş bir Ermeni Devleti kurmak çalışmaları yürütülüyor, Karadeniz kıyılarında Pontus – Rum Devleti tezgâhlanıyor, Anadolu savaş içinde yapılan gizli anlaşmalar uyarınca, ileriki taksime hazırlık olmak üzere, itilâf devletlerince işgal edilmekteydi.

Daha önce açıklandığı gibi, İstanbul Hükümeti bu duruma karşı düşündüğü çare, mesele çıkarmamak, hatta işgalcilerin her dediğini yaparak onların özellikle İngilizlerin sempatisini; daha iyisi himayesini kazanarak, ne kurtarılabilirse onu kurtarmak esasına dayanmaktaydı. Bu karamsar ortamda bazı devlet ve fikir adamları144 kurtuluş ümidini Amerikan mandasında bulmaktaydılar. Bu görüşü savunmak için Wilson Prensipleri ve Vahdet-i Millîye dernekleri kurulmuş, Millî Ahrar Partisi ile Millî Kongre’nin bazı üyelerinden de destek alınmıştı.

15 – 20 sene ile sınırlandırılması gereken Amerikan mandası, “kötülerin en iyisi” olarak değerlendiriliyordu. Bu görüşü savunanlar görüşlerini yansıtan bir raporu kongreye sundular.

Manda konusu, kongrede çetin görüşmelere konu oldu. Mandayı savunanların görüşleri şöyle özetlenebilir:

“Tam bağımsızlık parçalanmayı getirir. Zaten tam bağımsız değiliz. Vergilerin bir kısmı düşmanlara bırakılmıştır (Düyun-u Umumiye). Gümrükleri artıramıyor, yabancıların okul, posta, yetimevi açmalarını engelleyemiyoruz. Yasalarımız, mahkemelerimiz, yabancılar için geçersiz (kapitülâsyonlar). İstediğimiz demiryolu, liman.... vs’yi yapamıyoruz. Devlet geliri borcumuzun faizine bile kâfi değildir. Yüz milyonlarca borcu, harap ve verimsiz toprağı, çok sınırlı bir geliri olan bir ülke dış yardım ve destek olmadan yaşayamaz! Vatanımıza servetini akıtacak, bilimsel uzmanlığını getirecek güçlü bir yardıma ihtiyacımız vardır. Bunu yapabilecek devlet Amerika’dır.”

Manda karşıtı olanların temel görüşü Mustafa Kemal tarafından belirtilen iki noktada toplanmaktaydı:

1) Tam bağımsız bir devlet kavramı ile manda yönetimi nasıl bağdaşabilecektir?

2) Manda yönetimini yüklenecek olan Amerika’nın bu yükümlülüğe karşı elde edeceği kazanç ne olacaktır? Bu sorulara tatmin edici bir cevab verilemiyordu!

Uzun tartışmalardan sonra, iki tarafı memnun eden bir çözüm bulundu. Rauf Bey tarafından yapılan bir teklif oy birliğiyle benimsendi. Buna göre: Amerika Kongresi’nden âdil bir barış yapılabilmesi için, memleketimizi tetkik edecek ve hakikati görecek bir heyet davet edilecekti. Böylece üyeler arasında görüş ayrılığı giderilmiş oluyordu145. Kararın imzalı İngilizce bir kopyası da, kongreyi izlemek için Sivas’a gelen Amerikalı gazeteci Browne’a verilmişti.

Göründüğü gibi kongrede Amerikan mandası kabul edilmemişti. Fakat kongre sonrası yayınlanan bildiride, Erzurum Kongresi bildirisinin 7. Maddesi tekrar edilerek, “Türkiye’ye karşı istilâ emelleri beslemeyen herhangi bir devletin, teknik, endüstriyel ve ekonomik yardımının memnuniyetle karşılanacağı” vurgulanmıştı.

Kongrede Mebuslar Meclisînin biran önce toplanması, millî hareketin sözcülüğünü yapacak bir gazete yayınlanması ve Ali Fuat Paşa’nın (CEBESOY), Batı Anadolu Kuvay-i Millîye Başkomutanlığına atanması kararlaştırıldı.

Ayrıca Temsil Heyetine Batı Anadolu’yu temsilen altı üye daha ilâve edilmesi uygun görüldü. Kongre 12 Eylül günü halka açık bir toplantı ile kapandı.

Sivas Kongresinin Atatürk’ün siyasi kariyeri ve Türk İnkılâp Tarihi açısından önemli bir yeri vardır. Şöyle ki: Kongre kararları ile millî bağımsızlığın esasları ve millî sınırlar tespit edilmiş, millî hakları korumak ve kollamak için yurt bütününü temsil edecek bir örgüt oluşturulmuştur. Ayrıca millî iradeyi temsil edecek bir meclisin gerçekleşmesi için biran önce seçim yapılması, hükümetin görev yapamaması halinde geçici bir hükümetin kurulması öngörülmüştür.

Mustafa Kemal 9 Temmuz 1919’dan itibaren Millî Mücadele’ ye bir halk adamı, bir mücahit olarak katılmıştı. 7 Ağustos’tan beri Doğu Anadolu halkı adına konuşma yetkisine haizdi. 12 Eylül’den itibaren artık Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatıyla Türkiye adına konuşma ve faaliyette bulunma imkânını elde etmiştir.

O artık bir halk lideridir. Bu yeni görev onu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına kadar götürecektir.

İstanbul Hükümetinin Millî Hareketi Dağıtma Girişimleri
Ali Galip Olayı

Damat Ferit Paşa hükümeti, Mustafa Kemal’i tutuklamak için ve Sivas Kongresini toplatmamak için yaptığı girişimler başarısızlığa uğrayınca, kongreyi dağıtmak maksadıyla yeniden harekete geçer. Bu maksatla üçlü bir düzenlemeye gidildi.


Önce Harput Valisi Ali Galip’den Sivas Vali ve 3. Kolordu Komutanlığına atanmayı kabul edip etmeyeceği soruldu. Ali Galip teklifi generalliğe yükseltilmesi ve kendisine harcırahtan gayrı tazminat verilmesi şartıyla kabul eder.

Kendisine 3 Eylül’de verilen talimatın özeti şudur: “Bölgedeki Kürtlerden güvenilir yüzelli kadar atlı ile kimseye sezdirilmeden, beklenmedik bir anda Sivas’a gidilecek, kongre dağıtılacak, katılanlar yakalanıp İstanbul’a gönderilecek, vali ve komutanlık görevlerine başlanacaktır.” Ali Galip gerekli hazırlıkları yapmak için Malatya’ya geçer.

Malatya Mutasarrıfı Halil Rami Bedirhan ailesindendir. Aynı aileden olan Celâdet ve Kâmuran ile Cemil Paşazade Ekrem de orada bulunmaktadırlar. Daha ilgi çekici olan İngiliz istihbarat subayı olup, Kürt sempatizanlığı ile tanınan Binbaşı Noel de oradadır. Bölgedeki nüfus dağılımını etnik açıdan incelemek amacıyla geldiğini iddia etmektedir.

Böylece Damat Ferit Hükümeti, Ali Galip ve yöredeki Kürt aşiret ileri gelenleri vasıtası ve İngiliz desteğiyle Sivas Kongresini dağıtmak, millî harekâtı ezmek kararındadır.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:22

Ancak Ali Galip ile İstanbul arasındaki haberleşmeler. Mustafa Kemal tarafından öğrenilmiştir. Bedirhaniler ve İngiliz Binbaşısı Noel’in hareketleri takip edilmektedir.

Mustafa Kemal, gevşek davranılması halinde büyük bir gaile halini alabilecek olan duruma derhal el koyar. Gerçekçi ve atılgan karakterine uygun olarak, bölgedeki askerî birlikleri harekete zorlar. Bölge, 13. Kolordu mıntıkasıdır.

Kolordu Komutanı hareket için İstanbul’un onayını beklemektedir! Mustafa Kemal ısrarlı ve enerjik müdahalelerle, civardaki askerî birlikleri harekât için ikna eder.

Mustafa Kemal’in dört bir yandan yürüttüğü faaliyet neticesinde bahis konusu kişiler Urfa’ya oradan Halep’e kaçmak zorunda kalırlar146.

Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın Sivas’ı Basma Çabası
Ankara Valisi Muhittin Paşa, Hürriyet ve İtilâf Fırkası yanlısı olması sebebiyle 1915 yılında emekli edilmiş, mütarekeden sonra 15 Mart 1919’da tekrar valiliğe atanarak göreve başlamıştır. Oğlu Refî Cevat (ULUNAY) da İstanbul ‘da kalemiyle hükümeti hararetle desteklemekteydi.


Paşa çevresine, hükümetin İngiliz mandasını kabul ettiğini söylüyor, memurları İngiliz Muhipleri Cemiyetine girmeye zorluyordu. Ancak Ali Fuat Paşa’nın Kolordu Komutanlığı dolayısıyla şehir içinde yeterince etkin olamıyordu.

Ankara halkı tarafından görevden alınması istenen Vali, Sivas Kongresi devam etmekte iken Ankara’ya bağlı sancaklar da teftiş bahanesi ile bir geziye çıkmıştı. Önce Kırşehir’ e gitmiş Hacıbektaş’taki Bektaşi dedesini kazanmak istemiş. bunu başaramamıştı.

Ancak Çorum Mutasarrıfının ve 58. Alay Komutanı’nın desteğine güvenerek 14 Eylül 1919 da İstanbul’a gönderdiği telgrafta, Ankara merkezi müstesna, vaziyetin kendilerine pek müsait olduğunu, Sivas, Amasya veya Ankara taraflarından Ankara’ya kuvvetler sevkinin faydalı olacağını, bu işin az kuvvetle yapılabileceğini bildirmiştir.

İçişleri Bakanı istenilen miktarda jandarma celbedilerek hükümet nüfuzunun gerekirse silâh kullanılarak her yerde tesisini istemekteydi. Ancak vali gözetim altındaydı. Çorum’ da bulunan valinin Sivas’a getirilmesi için askeri birliklere ve Kuvayı millîye müfrezelerine gerekli emirler verildi. Vali, Kuva-yi Millîye reislerinden Keskinli Rıza Bey müfrezesi tarafından Kılıçlar Belinde yakalanarak Sivas’a gönderildi.

Muhittin Paşa, Sivas’ da Temsil Heyeti tarafından sorgulandı. Paşa hatalı hareket etmiş olduğunu kabul ve pişmanlığını ifade etti. Temsil Heyeti üyesi Mazhar Müfit’in kefâleti ve millî hareket aleyhine çalışmayacağına yemin etmesi şartıyla, İstanbul’a dönmesine müsaade edildi.

Bu suretle millî hareketi bastırmak, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını tutuklamak için girişilen bu teşebbüs de başarısızlığa uğruyordu147.

İngiliz Girişimleri
İngilizler Mustafa Kemal Paşa’yı görevden aldırttıkları halde millî hareketin durmadan geliştiğini, millî kongreler yoluyla yönetimin Anadolu’ya kaydığını görmekteydiler. Dolayısıyla Erzurum ve Sivas Kongrelerini engellemek için ellerinden geleni yapmaktaydılar.


Erzurum’da ki İngiliz Yarbayı Rawlinson’un tehditleri Mustafa Kemal tarafından şiddetle reddedilmişti. Sivas Kongresini Ali Galip – Kürt aşiretleri – İngiliz Binbaşı Noel düzeninin yanı sıra, Samsun ile Urfa – Maraş yöresinden getirilecek kuvvetlerle kongreyi dağıtma tehditleri işe yaramamıştı.

Buna karşılık İngilizler Eskişehir Mutasarıfı ve Konya Valisi Cemal Bey’ in İstanbul yanlısı tutumları da dikkate alarak Batı Anadolu Kuva-yi Millîyesi ile Doğu Anadolu’ nun ilişkilerini kesmek maksadıyla Haydarpaşa – Konya demiryolunu denetimlerine almak amacıyla yöredeki güçlerini takviye ettiler.

Bunu engellemek için, Kongre Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’ yı Batı Anadolu Kuva-yi Millîye Başkomutanlığına getirmişti. Ali Fuat Paşa bir taraftan Geyve Boğazından Doğuya hiçbir yabancı kuvvetin geçirilmemesini kararlaştırmış, diğer taraftan da İngilizlerin güçlü bir şekilde bulundukları Eskişehir’i kuşatma altına almıştı.

Buna karşılık İstanbul’da Millî Savunma Bakanı Süleyman Şefik Paşa, görevden alındığı halde birliklerinin başından ayrılmayan Ali Fuat Paşa’yı havada bırakmak için XX. Kolordu Karargâhını dağıtmıştı. Bunun yerine oluşturulan V. Kolordu’ya Kiraz Hamdi Paşa’yı atamıştı. Ne var ki Kiraz Hamdi Paşa görevden ayrılmaya mecbur kaldı.

Durumu dikkate alan İngilizler tutumlarını değiştirmişler, Anadolu’da yer işgal etmemek ve Millîcilerle açıktan silahlı çatışmaya girmemek politikasına yönelmişlerdi. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir J.de Robeck daha 17 Eylül’de Mustafa Kemal hareketinin gittikçe yayıldığını bunun bağımsız bir Anadolu Cumhuriyet’ine doğru hızla geliştiğini, hareketin Millî Savunma Bakanlığınca da desteklendiğini; barış antlaşması Hükümetce kabul edilse bile bunu millîyetçilere kabul ettirmek için silâh kullanmak gerektiğini; Yunanlılar ve İtalyanlar Anadolu’da kaldıkça bunun sürüp gideceğini belirterek âcilen barış yapılmasını istemişti148.

Millîcilerle bir çatışmaya girmek istemeyen İngilizler Merzifon, Samsun, Kütahya’yı boşalttılar. Eskişehir halkı İngiliz birliklerinin varlığına rağmen, 3 Ekim’de İstanbul yanlısı sarıfı görevden uzaklaştırdı.

İstanbul’un çok güvendiği, İngiliz Muhipler Derneği üyesi Cemal Bey de Refet Bey’in bölgede görevlendirilmesi üzerine, işgalci İtalyan’ların desteğiyle İstanbul’a kaçtı.

Neticede İngilizlerin Batı Anadolu Kuva-yı Millîyesini, Doğudan ayırmak plânı Ali Fuat Paşa’nın gayretiyle başarısızlığa uğradı ve İngiliz birlikleri, İstanbul – Mustafa Kemal çatışması olayında tarafsızlık politikasını benimsemek zorunda kaldılar.

Damat Ferit Hükümetinin Düşürülmesi
Mustafa Kemal, Ali Galip olayı üzerine, Damat Ferit hükümetini düşürmek için harekete geçti. Taktik olarak Damat Ferit hükümeti hedef alınarak Padişaha başvuruldu.


Sadrazamın Padişahı olaylardan haberdar etmediği, millî harekâtı silâhla dağıtmaya teşebbüs ettiği, bu işe alet olanların perişan edilerek kaçmaya mecbur oldukları, bu işi düzenleyen İçişleri ve Millî Savunma Bakanları ile hükümete güvenlerinin kalmadığını, namuslu kimselerden oluşacak yeni bir hükümet kuruluncaya kadar İstanbul Hükümeti ile olan ilişkide bulunmamaya karar vermiş olan ordunun milletten ayrılamayacağını belirten bir telgraf kolordu komutanlarınca Padişah’a gönderildi. Telgrafların İstanbul Telgraf Başmüdürlüğünce engellenmesi üzerine, Kongre Heyeti imzası ile gönderilen bir telgrafta Padişah’a gönderilen telin bir saat içinde çekilmesine izin verilmemesi halinde, İstanbul ile bütün haberleşmelerin kesileceği ihtar edildi. Olumlu cevap alınamayınca “meşru bir hükümet işbaşına gelinceye kadar “ kaydıyla 12 Eylül’de İstanbul ile haberleşme kesildi149.

İstanbul ile ilişki kesilmiş, Anadolu hükümetsiz kalmıştı. Mustafa Kemal bu sakıncayı önlemek için Temsil Heyetini başvuru merci haline getirdi. Onun hazırladığı ve Kongre adına gönderilen bir genelge ile yeni yönetimin esasları şu şekilde uygulamaya konuldu:

1) Devlet işleri Padişah adına, eskiden olduğu gibi, yürürlükteki yasalar çerçevesinde yürütülecek, ırk ve mezhep ayrılığı gözetilmeden halkın canı, malı, namusu, her türlü hakları güvence altında bulundurulacaktır.

2) Milletin meşru davasına uygun hareket etmeyen memurlar İstifa etmiş sayılarak şiddetle cezalandırılacak, yerine yenileri atanacaktır.

3) Millî kararlar aleyhinde kışkırtıcı ve bozguncu hareket ve telkinlerde bulunanlar şiddetle cezalandırılacaktır.

4) Vatan ve milletin selâmeti için her türlü tedbir kolordu komutanlıkları ile vali ve mutassarrıflarca alınacaktır.

5) Milletin güvenine layık bir hükümet kuruluncaya kadar haberleşme merkezi Sivas’ta Genel Kongre Heyeti olacaktır. 6. Bu kararlar bütün teşkilât merkezlerinde ilân edilecektir150.

Mustafa Kemal’in aldığı bu enerjik tedbirler, bazı yerlerde tereddütle, bazı yerlerde ise olumsuz karşılandı. Tereddütler ikna yoluyla giderilmeye çalışıldı. Karara karşı çıkan askerî ve sivil yöneticiler ya görevden uzaklaştırıldılar, veyahut istifâ etmek zorunda kaldılar151.

Mustafa Kemal bir yandan Anadolu’yu millî hareketin odağı haline getirirken diğer taraftan millî iradeyi temsil edecek Millî Meclis’in oluşması için, Belediye ve Müdafaai Hukuk Cemiyetlerine gerekli hazırlıkların yapılması talimatını verdi.

Padişaha da Damat Ferit Hükümeti’nin millî harekete karşı yapmış olduğu zararlı faaliyetleri anlatan bir tel çekildi. Damat Ferit Paşa şu şekilde suçlandırılmaktaydı: Aydın faciasını önleyememek, Paris Barış Konferansından millî haysiyeti incitecek şekilde kovulmak, Millî Meclis için seçim yaptırmamak, millî hareketi dağıtmaya çalışmak, Ordunun kuvvetlerini azaltmak ehliyetli komutanları azletmek ve düşmana teslim etmek. Memleketi ihtilâl içinde göstererek yabancı işgaline yol açmak. Ordunun şifre ile yazışma yapmasını önleyerek askeri sırların ifşa edilmesine yol açmak.

Telgraf, çözüm olarak vatanı kurtaracak son çare olarak, hiçbir partiye mensup olmayan, gücünü milletten alan bir hükümetin iş başına getirilmesini arz ile bu olmadığı takdirde millî girişimleri durdurmaya imkân olmadığını ifade etmekteydi152.

Ayrıca yabancı devlet temsilcilerine durum açıklandıktan sonra, Kongre adına asayiş ve güvenlik bakımından güvence verilmekteydi.

Bu girişimlere karşı, Damat Ferit Paşa bir takım karşı tedbirleri uygulamak istedi. Önce İngiliz Yüksek Komiserliği ile muhtemelen 12 Eylül’de Osmanlı Devletini İngiliz mandasına koyacak resmî olmayan bir anlaşma yaptı. Buna göre, İngiltere, kendi mandası altında Türkiye’nin tamamiyet ve istiklâlini üstleniyordu. İstanbul Saltanat ve Halifelik merkezi olarak kalacak, fakat Boğazlar İngiltere denetiminde bulunacaktı.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:22

Osmanlı Devleti bağımsız bir """" kurulmasına karşı çıkmayacaktı. Osmanlı Devleti İngiltere’nin Suriye ve Elcezire’ de hâkimiyetine yardımcı olacaktı. Millî cereyanın önüne geçebilmek için idareye karşı olabilecek tepkileri teskin için İngiltere’ye bir zabıta kuvveti tahsis edilecekti.

Türkiye, Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından vazgeçecekti. Bu anlaşma gayrı resmî nitelikteydi. İngiliz Hükümeti, Osmanlı delegelerinin yukarıdaki esaslara uygun taleplerini destekleyeceklerdi153.

Anlaşmanın uygulanması, Anadolu’da başlayan direnmenin önlenmesine bağlıydı. Halbuki, Ali Galip olayını takip eden gelişmeler, millîyetçi akımın Anadolu’da gittikçe güçlendiğini ortaya koymaktaydı. Dolayısıyla Damat Ferit’in Kemalist hareketi bastırmak için İstanbul Hükümetince Anadolu’ya asker gönderilmesi veya İtilâf devletlerince bazı stratejik noktaların işgal edilmesi teklifini İngiliz Yüksek Komiseri kabul etmedi154.

Damat Ferit Paşa, Ali Galip’in aşiretler ve İngiliz desteği ile kongreyi dağıtma girişimi ile, Muhittin Paşa’nın Sivas’ı basma teşebbüslerinin önlenmesi ve İngilizlerin bitaraflılığa meyletmesi üzerine, Padişah Vahidettin’e bir bildiri yayınlatma yoluna girdi. Padişah, millete hitaben özetle şöyle seslenmekteydi:
Anadolu’daki üzücü olaylar İzmir’in işgaliyle başlamış ve Doğu illerinin kaderi hakkındaki söylentiler ile genişlemiştir. Devletin ve milletin haklarını korumak hepimizin görevidir. Ama, yapılacak girişimler akla yatkın ve siyasî olmalıdır. İzmir faciası üzerine devletlerin dikkatleri çekilmiş, uluslararası bir kurul yerinde de araştırma, yapmış ve hakkımız ortaya çıkmıştır. Doğu illeri ile ilgili söylentiler karşısında hükümet görevini yapmaktadır. Bazı kimseler memleketin vaziyetini başka türlü göstererek ahali ve hükümet arasında muhalefet varmış gibi Avrupa’da yanlış kanı uyandırıyorlar. Bu hal bir an önce yapılmasını arzu ettiğimiz seçimleri geciktirmekte, barışın imzasını tehlikeye sokmaktadır. Hükümetin içte her türlü zorluklardan arındırılıp güçlenmesi ve ülkemizin hep yanında yasa ve kurallara sıkı sıkıya uyulup her sınıftan vatandaşlarımızın haklarının korunması yürekten dileğimizdir. Bakanlar Kurulumuzun da bu konuda bizim anlayışımıza bütünüyle uyacağına güveniyorum155a.


Padişah’ın bildirisi hükümeti destekler bir nitelik taşımakta idi. Fakat Anadolu’da yeterince yayılmadı, çok fazla bir etkisi de olmadı. Padişahın beyannamesine rağmen, Batı Cephesi Umum Kuvayı Millîye Komutanı Ali Fuat Paşa’nın gayretiyle, Eskişehir, İzmit hariç, birliğe henüz girmemiş yerler de millî birliğe katıldılar.

Mustafa Kemal’in enerjik davranmasının diğer bir sonucu da, İngilizlerin 20 Eylül’de Merzifon ve daha sonra Samsun’daki İngiliz askerlerinin çekilmesi oldu. Böylece 30 Eylül 1919’da İstanbul, Eskişehir, İzmit hariç Anadolu millî kongrenin etrafında toplanmıştır155b.

Hükümetin durumu gittikçe sarsılmaktaydı. Son bir çare olmak üzere, Anadolu ile uzlaşma girişiminde bulundu. Selânik’ten Mustafa Kemal’in arkadaşı olan Abdülkerim Paşa aracılığı ile yapılan teşebbüs olumlu bir sonuç vermedi.

Damat Ferit Paşa Hükümeti istifâ etmedikçe İstanbul ile Anadolu arasında diyalog kurulamayacağı anlaşılmıştı. Esasen Hükümet üyeleri arasında da kaynaşmalar başlamış bazı bakanlar istifâ etmek istemekteydiler. Tutunma imkanı kalmadığını gören Damat Ferit Paşa istifa etmek zorunda kaldı (30 Eylül 1919)156.

Bu Mustafa Kemal’in azim ve iradesinin bir zaferidir. Bütün olumsuz şartlara rağmen, o kısa bir zaman süreci içinde Millî Mücadele’yi örgütlemiş ve millî haklara sahip çıkamayan işbirlikçi Damat Ferit Hükümetini istifâya mecbur etmişti. Millî Mücadele tarihinde bu bir dönüm noktasıdır. Bundan böyle, Mustafa Kemal’in kabul etmeyeceği bir görüş hayata geçirilemeyecektir.

İstanbul Anadolu’ya Ayak Uydurmaya Çalışıyor: Ali Rıza Paşa Kabinesi
Anadolu ve İstanbul’un Karşılıklı Teklifleri

Padişah Anadolu’yu tekrar yönetimine alabilmek için, Anadolu tarafından iyi karşılanacak bir hükümet kurmak zorundaydı. Dolayısıyla dürüst bir asker olan Ali Rıza Paşa’yı bu işle görevlendirdi.


Paşa biraz da baskı ile işi yüklendi. Kurduğu Bakanlar Kurulu’nda Millî harekete taraftar şahsiyetler de vardı. Bu Mustafa Kemal’in millî hareketin bir zaferiydi. Ancak kurulda Damat Ferit Hükümetinde görev almış altı bakan mevcuttu. Padişah bu hükümeti geçici bir çözüm olarak görmekteydi. Şimdi yeni hükümeti millî isteklere uygun tutuma sokmak ve Millî Meclis’in bir an önce seçilmesini sağlamak gerekiyordu.

Dolayısıyla M. Kemal, yeni hükümet ile temasa geçerek Hükümetin Erzurum ve Sivas kongresi kararlarını kabul ettiğini ilân etmesini, hainliği ortaya çıkan idarecilerin cezalandırılmalarını; millî harekete taraftar olup görevden alınanların işlerine iadelerini, Genel Kurmay Başkanlığına Cevat (ÇOBANLI) veya Fevzi (ÇAKMAK) Paşa’nın, Millî Savunma Müsteşarlığına İsmet (İNÖNÜ) Bey’in atanmasını; Millet Meclisi toplanıncaya kadar milletin mukadderatı hakkında karar verilmemesini; barış konferansına gönderilecek kişilerin yetenekli şahıslardan seçilmesini; yeniden göreve getirilen emekli subayların asıllarına irca edilmeleri ve mühim askerî makamlara yetenekli subayların atanmalarını, basına konan sansürün kaldırılmaya çalışılmasını istedi.

Hükümet bu tekliflerin bazılarını kabul etti. Ancak İstanbul ile Anadolu arasındaki kopukluğa son verilmeliydi. El konulan resmî binalar boşaltılmalıydı. Herkes yasalara uymalı ve Hükümet otoritesine saygılı olmalıydı. Hükümet işlerine hiç kimse hiçbir suretle karışmamalıydı. Devletin iç ve dış işleri kat’iyen ortak kabul edemezdi157.

Aradaki bazı görüş ayrılıkları sebebiyle, bir karara varılamayacağı anlaşılmıştı. İstanbul’un Anadolu ile resmî haberleşme kanalları kapalıydı. M. Kemal yeni hükümetle olan görüşmelerden kesin sonuç alınıncaya hiçbir taraftan resmî yazışma yapılmamasında kararlıydı158.

Anadolu’ya dayanmaksızın olumlu bir icraat yapamayacağını gören Ali Rıza Paşa Hükümeti, gazeteci Yunus Nadi aracılığıyla M. Kemal’le ilişkiye girdi. Yunus Nadi 6 Ekim 1919 tarihinde M. Kemal ile telgraf başında görüştü.

Ona göre, bu hükümet Mebusan Meclisi seçimine kadar devam edecek olan bir geçiş hükümetidir. Hükümet millî gaye ve isteklerin yerine getirilmesinde en ufak bir şüpheye yer olmadığını beyan etmektedir. Harbiye Bakanı Cemal Paşa (MERSİNLİ) ve Abuk Ahmet Paşa kendilerini hükümette millî davanın birer temsilcisi olarak görüyorlar. Ferit Paşa hükümetinde olan bazı şahısların bu kabinede yer almalarına kötü gözle bakılmamalıdır. Kinle hareket edilmesi ve intikamcı bir tutum izleneceği yorumuna yol açılmaması gerekir.

M. Kemal’in cevabı açıktır: “.... Millet, egemenliğini bütün anlamıyla bütün dünyaya tanıtmaya kesin olarak karar vermiştir. Bunun için her yerde, her türlü tedbir alınmıştır. Bugünkü hükümetin milî dava ve istekleri olumlu karşılamasını ve olumlu sonuca bağlamasını bekleriz. Çünkü başka türlü iktidarda kalamaz.... Cemal Paşa’dan millî teşkilâtımız temsilcisi olmaktan başka bir şey beklenmez. Hükümet eğer meşru olan millî teşkilâtımız ile bunun yönetimini elinde bulunduranları gayrı meşru ve kanun dışı tanıma zihniyetini devam ettirecekse, hiç bir uyuşma imkânı bulunmayacağına şüphe yoktur. ... Mebusan Meclisi toplanıp fiilen denetleme görevine başlayacağı güne kadar, Temsil Heyeti’nin ülkenin kaderi ile ilgilenmesi zaruridir. Hükümetin heyetimizle ilişkisi elbette kendi mevki ve kuvvetini güçlendirecektir. ... Temsil Heyeti bizzat ve doğrudan doğruya hükümetle en samimi temas ve ilişkide bulunmaya hazır ve isteklidir”159.

Ertesi gün Harbiye Nazırı Cemal Paşa bizzat Mustafa Kemal’e Bakanlar Kurulu adına hangi hususlarda uzlaşılabileceğini gösterir bir telgraf gönderdi: Harbiye Nazırı şöyle demekteydi:

1) Kabine sizinle aynı görüştedir. Millî iradenin hâkimiyetini kabul eder, Ancak bir öç alma kabinesi olmak istemez. Suçlular yasal yollardan cezalandırılmalıdır.

2) Kabine zarara uğratılan valilerin uğradıkları haksızlıkları düzeltmeyi, ehil olanları atamayı ordunun şeref ve düzenini iade etmeyi üstlenecektir.

3) Devlet dışarıya karış şeref ve itibarını yeniden kazanabilmek için millî iradeye ve Temsil Heyetine dayanacaktır.

4) Kabine, Temsil Heyeti’nin hem içe ve hem de dışa karşı hâkim oluyor zannını vermeksizin kendisine yardımcı durumda kalmasını ister. Her şeyden önce yazışmalar serbest bırakılmalı, yerinde bırakılacak veya atanacak vali ve komutanların göreve başlamaları engellenmemeli, yeni seçim kanunu serbestçe duyurulabilmelidir.

5) Millî iradeye aykırı davranışlardan kaçınılacağını taahhüt eder, vatanın kurtarılmasını hedef alan gayenin gerçekleşmesine hemen elbirliği ile çalışabilmek için ayrıntılar üzerinde ısrar edilmemesi için yardımınızı pek rica ederim160.

Bu yazı ile hükümet millî iradeye aykırı davranışlardan kaçınılacağını ve millî irade ve Temsil Heyetinden güç alacağını taahhüt etmekteydi. Böylece Anadolu hareketini yasal bir kuruluş olarak tanımaktaydı. Asi ilân edilen, tutuklanması istenen Mustafa Kemal, istifâsından sonra geçen üç ay içinde işbirlikçi Damat Ferit Hükümeti’ni düşürmüş, yeni kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti’ni Anadolu’ya ayak uydurmaya mecbur etmişti.

Harbiye Nazırı’nın bu başvurusu üzerine, Temsil Heyeti yeni hükümet ile anlaşma ve yardıma karar verdi. İstanbul ile olan resmî haberleşme yasağını kaldırdı. Harbiye Nazırı Cemal Paşa’nın isteğini dikkate alarak kabine nezdinde Temsil Heyeti murahhası olarak bulunmasını kabul etti. Ayrıca halka hitaben bir bildiri yayınlandı. M. Kemal imzalı bu bildiride, Ali Rıza Paşa Hükümeti’nce millî isteklerin kanuna uygunluğu ve milî güçlerin egemenliği kabul edilerek hükümetle millet arasında tam bir anlaşma gerçekleştiği, millî isteklerin elde edilmesi yolunda yeni hükümete destek olunacağı, resmî yazışmalar üzerine konulan yasağın kaldırıldığı, kurulu her türlü kişisel çıkar ve partizanlıktan uzak olarak sadece millî amaçların takipcisi olacağı, halka duyruldu161.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında Bir

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:23

Temsil Heyeti ile hükümet ana hatları ile şu üç noktada anlaşmışlardı:

1. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kabul edilen temel ilkeler hükümetin hareket noktası olacaktır.

2. Millî Meclis’in toplanmasına kadar millet ve vatanın geleceği üzerinde kesin yükümlülük altına girilmeyecektir.

3. Barış Konferansına gönderilecek delegeler kurulu, milletin güvenini kazanmış, bilgili ve yetenekli kimselerden oluşacaktır162.

4. Ancak ayrıntılar konusunda iki taraf arasında görüş ayrılıkları devam ediyordu. Hükümet, Temsil Heyetinden İttihatçılıkla ilişkileri olmadığını, savaş suçlularının cezalandırılacağını, seçimlerin serbestçe yapılacağını, ilân etmesini istemekteydi.

Mustafa Kemal ise, millî harekete karşı cephe almış olanların (eski İçişleri Bakanları Ali Kemal, Hacı Adil, Harbiye eski Bakanı Süleyman Şefik, P.T.T Genel Müdür Refik Halit v.s gibi) cezalandırılmalarını; millî davaya hizmet ettikleri için görevden alınan asker ve idarecilerin görevlerine iade edilmelerinde ısrar etmekteydi.

Bundan başka seçimlerle ilgili konularda Meclis’in nerede toplanması gerektiği hususunda farklı düşünceler vardı. Bütün konularda görüş birliği sağlaması için Hükümet, Bahriye Bakanı Salih Paşa’yı Anadolu yöneticileriyle görüşmeye gönderdi.

Amasya Anlaşması ve Sonuçları
Mustafa Kemal görüşme yerine 18 Ekim’de ulaştı. Yanında Rauf ve Bekir Sami Beyler vardı. Salih Paşa geldiğinde büyük gösterilerle karşılandı. Görüşmeler 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasında üç gün devam etti ve beş protokol hazırlandı. Protokollerden üçü imzalandı. Diğer ikisi gizli olduğundan imzalanmadı.


Birinci protokol İstanbul Hükümeti’nin özetle şu isteklerini kapsıyordu:

1) Asker politika ile uğraşmamalı.

2)İttihatçılığın ve İttihat ve Terakki düşüncesinin ülkede yeniden uyanması son derece zararlıdır. Bundan kaçınmak gerekir.

3) Hükümetle millî teşkilât temel noktalarda anlaşmışlardır. Dolayısıyla hükümetin gücünü ters yönde etkileyecek en küçük müdahaleden kaçınmak gerekir.

4) İntikam politikası güdülmeyeceği sözü gereği, vaktiyle teşkilâta karşı olmasından dolayı tutuklananlar hakkında savcılıkça yapılacak kavuşturmalara karşı çıkılmayacaktır.

5) Tehcir dolayısıyla suç işleyenler yasal yoldan cezalandırılacaktır.

6) Seçimler baskıdan uzak yapılacaktır.... Tanınmış İttihatçıların milletvekili seçilmesi itilâf Devletlerinin itiraz ve müdahalelerine yol açabileceğinden, seçimler halk oyuna bırakılmalıdır.

7) Taşkınlıklara varan gösteri ve makalelerden kaçınılacaktır.

8) Güvenliği bozacak olaylara meydan verilmeyecektir.

9) Ne hükümetten yana ve ne de ona karşı bir şey yapılmayacaktır163.

Belgeden anlaşıldığı gibi, hükümet, askerin politika ile uğraşmamasını, İttihatçılığın diriltilmemesini, hükümetin gücünü azaltacak hareketlerden sakınılmasını, seçimlere müdahale edilmemesini, tanınmış ittihatçıların seçilmemesini istemektedir.

İkinci protokolde saltanat ve hilâfet hakkında gerekli teminat verildikten sonra, özetle şu hükümler kabul edilmektedir:

1) 30 Ekim 1918 tarihindeki hudut dahilinde kalan her noktada ekseriyeti Müslümanlardan oluşan Osmanlı topraklarını elde etmek en asgari talep olacaktır. Çukurova ve Aydın ilinde vatan topraklarından kopmasının kesinlikle mümkün olmadığı esası kabul edilmişti.

2) Azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengeyi bozacak imtiyazlar verilmemesi benimsendi.

3) Bağımsızlığımız tam olarak korunmak şartıyla teknik, sanayi ve ekonomi alanlarında dış desteğin millî çıkarlarımıza zarar vermeyecek bir şekilde uzmanlarca incelenerek Millî Meclis’ce uygun bulunacak şekilde kabulü uygun görüldü.

4) 11 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi kararlarının öteki maddelerinin de Millî Meclis’in kabulüne sunulması kararlaştırıldı.

5) Millî Meclis’in yasama ve denetleme haklarını tam bir serbestlikle yerine getirebileceğinin Meclis’ce doğrulanması halinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin alacağı şekil kongrece belirlenecektir.

6) İstanbul düşman işgali altında bulunduğundan milletvekillerinin yasama görevlerini hakkıyla yerine getirmelerinin zorluğu dolayısıyla Millî Meclis’in Anadolu’da, hükümetin uygun göreceği bir yerde toplanması uygun görülmüştür.

7) Hazırlanan üçüncü protokolde, seçilecek milletvekillerinin İttihatçılık ve tehcir işleri ile ilgili olmamaları için tedbir alınması, temiz ve tarafsız kişilerin seçilmesinin desteklenmesi, yabancı müdahalesine yol açmamak için bütün siyasî partilerin ve azınlıkların seçime katılmaları sağlanmalıdır denilmektedir164.

Dördüncü ve beşinci protokoller gizlidir. Dördüncü protokolde Anadolu’nun İstanbul Hükümeti’nden olan istekleri sıralanmıştır:

1) Millî hareketi destekledikleri için haklarında işlem yapılmış olan bazı komutan ve subaylarla ilgili kararların düzeltilmesi.

2) Malta’ya sürülmüş olanların kendi mahkemelerimizde yargılanmak üzere İstanbul’a getirtme çareleri aranması.

3) Ermeni zulmü ile ilgili görülenlerin mahkemeye verilmesi Millî Meclis’e bırakılacaktır.

4) İzmir’in boşaltılması için hükümetçe yeniden protesto edilmesi, gerekiyorsa gizli talimat ile halka gösteri toplantıları yaptırılması.

5) Jandarma Genel Komutanı, Merkez Komutanı, Polis Müdürü ve Dahiliye Müsteşarının değiştirilmeleri.

6) İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kapı kapı dolaşılıp halka kağıt imzalatmalarına engel olunması.

7) Yabancı parası ile satın alınan gazete ve cemiyet faaliyetlerine son verilmesi (özellikle subay ve mumurların bu gibi derneklere girmelerinin yasaklanması).

8) Afyon Kuva-yı Millîye’sinin güçlendirilmesi, iaşelerinin sağlanması (Donanma Cemiyeti’nin 400,000 lirasından gerekli kadarı hükümetçe bu işe ayrılabilir.)
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:24

9) Millî Mücadele’ye katılmış olan memurların güvenlik sağlanıncaya kadar yerlerinden alınmamaları; millî davaya aykırı hareketlerinden dolayı işten el çektirilmiş memurların yeni görevlere tayinlerinden önce durumlarının özel olarak görüşülmesi.

İmzasız protokol da Barış Konferansına gideceklerin listesi veriliyordu. Listede delege olarak Tevfik Paşa (Başkan), Ahmet İzzet Paşa (askerî temsilci), Reşat Hikmet Bey (siyasi temsilci) uzman olarak da İsmet ve Refet Beyler dikkati çekmektedir.

Amasya’da Mustafa Kemal’in üzerinde ısrarla durduğu husus, Meclis’in İstanbul’da toplanmasının doğru olmadığı, milletin sinesine çevrilmiş düşman toplarının baskısı altında millî iradenin serbestçe kendisini ifade imkânı bulamayacağıdır. Salih Paşa’da şahsen buna katıldığını, kabinenin de bunun katılmasını sağlamaya çalışacağını, bunun kabul edilmemesi halinde hükümetten ayrılacağına söz vermişti165.


Amasya kararları ne ifade etmektedir?Mustafa Kemal açısından nasıl değerlendirilebilir?Sonuçları nelerdir?
Amasya kararları ile hükümet millî iradeye dayanan Millî Meclis’in onayı olmadan ülkenin geleceği ile ilgili bir karar almamayı keza Millî Meclisin kabul etmesi şartı ile, Erzurum ve Sivas kongre kararlarını uygulamayı taahhüt ediyordu. İstanbul daha üç ay önce asi ilân edip rütbe nişanlarını geri aldığı Mustafa Kemal’i millî hareketin lideri olduğunu resmen kabul ediyordu.


Böylece Mustafa Kemal bundan böyle ülkenin kaderine Anadolu’nun hâkim olduğunu, süngülerin baskısı altında İstanbul Hükümeti’ne imzalatılacak bir barışın geçersiz olacağını dünyaya göstermiş oluyordu. Nitekim İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral De Robeck, İzmir ve Trakya’nın Yunanistan’a verilmesinin, Doğuda Ermenistan oluşturulmasının, ancak silâh kullanmakla mümkün olacağını, millîyetçi hareketin gittikçe güçleneceğini ve bir an önce barış anlaşması yapılması gerektiğini hükümetine önermişti166.

Amasya Anlaşması neticesinde Mustafa Kemal’in prestiji çoğalmış, millî hareket ivme kazanmış ve “Temsil Heyeti millet hizmeti yapan resmi bir makam haline gelmiştir.”

Meclis Nerede Toplanmalı?
Amasya görüşmelerinden sonra, Ali Rıza Paşa Hükümeti ile Mustafa Kemal arasından en önemli anlaşmazlık, Millî Meclis’in nerede toplanacağı noktasında yoğunlaştı. Her ne kadar Salih Paşa Meclis’in Anadolu’da mesela Bursa’da toplanmasını şartlı olarak kabul etmiş ise de, kabineyi ikna edememiştir.


İstanbul’un görüşünü Harbiye Bakanı Cemal Paşa, 27-28 Ekim tarihli yazılarıyla Mustafa Kemal’e iletmiştir. Bunlar şu şekilde özetlenebilir: İstanbul’da Meclis’in toplanmasına iki engel görülmektedir. Paytaht itilâf devletlerinin askerî tehdidi altında olduğundan serbestçe müzakerelerin yapılamayacağı ve bazı milletvekillerinin şahıslarına karşı tecavüz olması ihtimali. Halbuki İtilâf Devletlerinin hepsi meşrutiyetle idare olunduğundan Millî Meclis müzakerelerinin selâmetine halel gelmesi düşünülemez.

İtilâf Devletleri tarafından şahıslarına tecavüz ihtimali olan şahıslar ise, pek sınırlı olup, ülkenin selâmeti için bir fedakârlık ederek milletvekilliğinden istifâları beklenebilir (Mustafa Kemal ve Rauf Bey kastediliyor.) Ayrıca bu hassas dönemde millet ve devletin daima birbirleriyle temas etmesi gerektiğinden, İstanbul dışında yapılacak Meclis toplantısı bunu zorlaştıracaktır. Diğer taraftan İstanbul dışında yapılacak toplantı, Osmanlı saltanatını bir Asya emareti haline getirecektir. Bundan başka, Meclis’in Anadolu’da açılması, bazı siyasî partiler ile gayrimüslimlerin seçimlere katılmamasına yol açabilirdi.

Mustafa Kemal’in Cemal Paşa’nın bu ve diğer bir yazısına verdiği 30 Ekim 1919 tarihli cevap, onun güçlü ve berrak muhakemesini ileri görüşlülüğünü ortaya açıkça koymaktadır. Mustafa Kemal, Cemal Paşa’nın dediklerini özetle şöyle çürütmektedir:

1) Bugün saltanat ve İslâm Halifeliği merkezi olan İstanbul düşman donanma toplarının tehdidi altındadır. Düşman polis ve Jandarması etkindir. Matbuat onlarca denetlenmektedir. Kabine üyelerine varıncaya kadar herkes yabancıların muayene ve teftişlerine tabidir. Paytaht bütün manasıyla muhasara halinde olup egemenliğimiz burada manen ve fiilen geçersizdir. Bunlara bir de azınlıkların fesat çeviren teşkilâtlarını ilâve etmek gerekir. Böyle bir yerde Millî Meclis’in vazife görmesi mümkün değildir.

2) Meşrutiyetle idare edilen İtilâf Devletlerinin Millî Meclis’e saygılı davranacakları düşüncesini sadece iyimser bir görüş telakki etmeye mecburuz. Bu mütalâa ancak Avrupa milletimizi meşrutiyet ve hürriyeti müdrik reşit bir millet kabul etmiş bulunsalardı, doğru kabul edilebilirdi. Halbuki durum bunun tamamıyla aksini gösteriyor. Onlar imzalarını koydukları mütarekeye aykırı davranmakta, hükümetin yargı hakkına tecavüz etmekte, verdikleri sözü tutmamaktadırlar.

3) Birkaç kişinin şahıslarına karşı yapılmasına ihtimal verilen muamelenin sebebi, bu kimselerin millet ve devletin istiklâli yolundaki faaliyetleri ise, bunlardan başka aynı ruh ve kanaatte bulunan diğer kişilerin de saldırı hedefi olmayacağını kestirmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu hal bütün Millî Meclis için geçerli olabilir.

4) İstanbul işgal altında ve fiilen tehlike altındadır. Millî Meclis toplantısı için mutlak güvenlik ilk ve esas şarttır. Bu nedenle taşrada tüm emniyette olan bir yerde toplanılması kat’i bir zaruret halinde görülmektedir.

5) Meclis’in barışa kadar geçici olarak taşrada toplanması, Vekillerin devamlı olarak İstanbul’u terk etmelerini gerektirmez.... Haklarını idrak eden hiçbir milletin düşman içinde, düşman baskısı altında haklarını müdafaa etmek için toplanması kabul edilemez. Meclisi İstanbul’da toplamak istemek, ülkenin bütün gücünü burada toplamak, bu gücü etkisiz kılmak, neticede intihara gitmektir... Ayrıca taşrada toplantının yapılması, hükümet merkezinin bugünkü elem verici durumunun dünyaya karşı açıkça protesto edilmesi gibi bir yararı da vardır.

6) Padişah’ın İstanbul’da Meclis’in taşrada bulunması hilâfet makamı hakkında dünya nazarında bir değişiklik ve teessüre de yol açmaz.... Aksine İslâm âlemi, bu kutsal makamın düşman tehlikesi altında olduğunu hissedecektir.

7) Gayri müslimlere gelince, bunlar daha Tevfik Paşa kabinesi zamanında seçimlere katılmayacaklarını ilân etmişlerdir. Bunların seçimlere katılmamaları ancak kendilerine zarar verir...

8) Siyasî partilerimizin bazılarının Anadolu’yu istememeleri Kuva-yı Millîye’nin etkisi altında kalmak endişesinden olacaktır. Halbuki milletin ezici çoğunluğunu temsil eden milletvekilleri de İngiliz baskısı dolayısıyla İstanbul’u istemeyeceklerinden, İstanbul’un çıkaracağı sınırlı milletvekillerinin önemli bir kısmı milletle beraber olacağına göre, taşraya geleceklerdir.... Tereddüte düşecek milletvekillerinin de istifâ suretiyle Millî menfaatler uğrunda fedakârlığa katlanmaları beklenir.

9) Aydın tarafındaki seçimlerle ilgili şikâyetler, Yunan işgalindeki kısımlarında ise, bunun Rumlar tarafından yapılması tabiidir. Haksiz işgal edilen bu sevgili illerimizin Millî Meclis’e üye göndermeleri en has emellerimizdir. Bu suretle milletin işgali tanımadığı açıkça ispat edilecektir. Buna hükümetinde resmen müdahale etmesini, İzmir, Adana, Musul, Maraş, Ayıntap ve Urfa sancaklarına seçim için kat’i emirler vermesini günün icaplarından telâkki ederiz.

10) Anlaşmanın başından beri bütün varlığımızla hükümete yardımcı olduğumuz halde, kabinenin iyi niyetimizden şüpheli bulunması, halen icraat namına bir adım atmaması, üzüntümüze sebep olmaktadır. Tabiatıyla millî teşkilâtın meşruluğunu kabul ve bunun hükümlerine göre hükümet etmeye söz veren hükümetin, Temsil Heyeti’nin bugünkü faaliyetinin tatil edilmesini isteyeceğini düşünmüyoruz. Bu halde nasıl bir yardım istendiğinin açıklanmasını rica ederiz.

11) Temsil Heyeti, Ferit Paşa Hükümeti’nin yapmış olduğu haksızlıkların tamiri yoluna hâlâ gidilmemiş olmasına teessüf etmektedir.

12) Hareket hattımızı kamu oyuna dayandırmak ilkesi gereği, bütün illerin merkez heyetlerinin bu konulardaki görüşleri ayrıca sorulmuştur. Neticeye göre hareket edilecektir167.
Bu mantıklı delillere rağmen, İstanbul ikna olmadı. Meclis’in mutlaka başkentte toplanmasında ısrar etti. Mustafa Kemal cevaben, bütün merkezler aracılığı ile kamu oyunu yoklamalarını bunun neticesi alınmadan kesin bir şey söylenemeyeceğini, herhalde her türlü fedakârlığın yerine getirileceğini bildirdi168.


Bu konuda görüşleri sorulan Müdafaa-ı Hukuk Teşkilâtı ile komutanlardan farklı cevaplar alındı. Meclis’in toplanacağı yer ve seçimler hakkında görüş birliğini sağlamak için Temsilciler Kurulu Anadolu hareketini destekleyen kolordu ve tümen komutanlarını Sivas’ta toplantıya davet etti. 16 Kasım-28 Kasım arasında yapılan komutanlar toplantısına XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, XX. Kolordu komutanı Ali Fuat Paşa, III. Kolordu komutanı Salâhattin Bey bizzat katıldılar. XII. Kolordu Komutanı bir temsilci gönderdi. Diyarbakır, Edirne, Bursa ve Balıkesir’de bulunan komutanlara mesafenin uzaklığı ve özel durumları sebebiyle çağrılmadıkları bildirildi. Alınacak kararın kendilerine iletileceği Mustafa Kemal imzası ile bildirildi. Toplantıya komutanlar dışında ekseriyeti Temsil Heyeti üyesi olmak üzere 14 kişi katıldı.

Mustafa Kemal’in Başkanlık ettiği toplantının gündemi üç noktada toplanmaktaydı:

1) Millî Meclis’in nerede toplanacağı,

2) Meclis açıldıktan sonra Temsil Heyeti ve Millî Teşkilât’ın alacağı şekil ve çalışma durumu,

3) Paris Barış Konferansı’nın hakkımızda olumlu veya olumsuz bir tavır alması halinde, nasıl hareket edileceği.

Mustafa Kemal’in Başkanlığı altında yapılan toplantılarda özetle şu kararlar alınmıştır:

1) Millî Meclis’in İstanbul’da toplanması sakıncalıdır. Fakat hariçte toplanmayı hükümet kabul etmediğinden, ülkeyi krize sokmamak için Meclis’in İstanbul’da toplanması zarurî görülmüştür. Ancak şu tedbirlerin alınması kararlaştırıldı: Milletvekillerini aydınlatmak, durum hakkında görüşlerini almak; milletvekilleri İstanbul’a gelmeden önce , Trabzon, Samsun, İnebolu, Eskişehir ve Edirne gibi yerlerde kısım kısım toplanarak İstanbul’da ve gerekse dışarıda alınması gerekli güvenlik tedbirlerini ve Meclis’te cemiyetin programını savunacak kuvvetli bir grubun kurulması yollarının etraflıca gözden geçirilmesi; cemiyetin teşkilâtını hızla genişletmek ve güçlendirmek için komutanlar ve askere alma teşkilâtı aracılığıyla vakit kaybetmeden yardımda bulunulması; bütün sivil idare âmirlerinin her ihtimale karşı millî harekete bağlı kalacaklarına yemin etmeleri ve bütün imkânlarıyla cemiyetin hızla gelişmesine çalışmalarının istenmesi.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:24

2) Millî Meclis İstanbul’da toplandıktan sonra, milletvekillerinin tam bir güvenlik ve serbestlik içinde yasama görevlerini yapmakta olduklarını açıklayıncaya kadar, Temsil Heyeti şimdiye kadar olduğu gibi, İstanbul dışında kalarak millî görevine devam edecektir. Ancak, bütün sancaklarda birer, illerle bağımsız sancaklardan ikişer olmak üzere, milletvekillerinden seçilecek kişilerle temsil heyeti takviye edilerek Eskişehir yakınında toplanacak ve Millî Meclis’te izlenecek tutum görüşülecektir. Bunun için Temsil Heyeti de oraya gidecek yeni üyelerle desteklenecek ve öteki milletvekilleri Millî Meclise katılmak üzere, İstanbul’a gideceklerdir. Millî Meclis, tam bir güvenlik içinde bulunduğunu bildirdiği zaman, Temsil Heyeti tüzüğünün ilgili maddesi gereğince, cemiyetin ileride alacağı durumu, kongresinin kararına bırakacaktır. Arada geçecek zaman içinde Temsil Heyeti kesin zaruret olmadıkça, İstanbul Hükümeti ve Meclis Başkanlığı ile resmî ilişkiye girmeyecektir.

3) Paris Barış Konferansı’nın bizim için olumsuz bir karar vermesi ve bu kararın Hükümet ve Meclis’ce onaylanması halinde en çabuk şekilde Millî iradeye başvurularak tüzüğün gerekleri yerine getirilmeye çalışılacaktır169.

Görüldüğü gibi, bütün sakıncalarına rağmen, Millî Meclis’in İstanbul’da toplanması, benimsenmiştir. Tedbir olarak, seçilen milletvekillerinin Meclis’te bir Müdafaa-i Hukuk Grubu oluşturarak millî hakları savunması ve Meclis’i yönlendirmesi düşünülmüştür. Millî Meclis tam bir beraberlik içinde faaliyette bulunacağı zaman, cemiyet durumunu yeniden saptayacaktır. Ancak, Paris Barış Konferansının hakkımızda olumsuz karar vermesi ve bunun Hükümet ve Meclis’ce onanması halinde, süratle seçimlere gidilerek millî iradeye başvurulması öngörülmüştür.

Aslında Padişah ve Hükümet, Meclisin İstanbul’da toplanması halinde Temsil Heyetinin etkinliğinin zayıflayacağı ve Parlâmentoyu kendilerinin yönlendirebilecekleri hesabı içindeydiler.

Buna karşılık Mustafa Kemal, Millî Meclisin düşman toplarının ezici baskısı altında serbestçe irade beyan edemeyeceğini, eğer Meclis millî haklara sahip çıkarsa er geç dağıtılacağına inanıyordu. Ne kamuoyu, ne de arkadaşları İstanbul ile ilgiyi keserek Anadolu’da millî bir hükümet kurmaya henüz hazır değillerdi.

Dolayısıyla, O bütün gücü ile Müdafaa-i Hukuk örgütünü genişletmeyi ve seçimlerde Meclis’te güçlü bir grup oluşturacak bir sonuç elde etmeye yöneldi. Bunun için adayların Müdafaa-i Hukuk Teşkilâtınca belirlenmesi, bağımsız adaylar için üç yüz imzalı öneri yapılması esasları kabul edildi. Mustafa Kemal de Erzurumluların beş yüz imzalı bir önergesi ile aday gösterildi ve oradan milletvekili seçildi.

Komutanlar toplantısında temsilci milletvekilleri ile Eskişehir yakınlarında Seyitgazi’de görüşülmesi kararı alınmıştır. Milletvekilleriyle temas kolaylığı olması ve İstanbul’a demiryolu ile bağlı bulunması nedeniyle Temsil Heyeti, Ankara’ya hareket etti. O günün şartları içinde Sivas’tan Ankara’ya 10 günde gelindi. Geçtikleri yerlerde olduğu gibi, Ankara Mustafa Kemal’i büyük coşkuyla karşıladı. Binlerce halk ve bini aşkın atlı millî müfreze, seymenler yol kenarlarını şehrin dışından itibaren doldurmuşlardı. Manzara Mustafa Kemal’in gözlerini yaşartmıştı170.

Olay Ankara için de son derece önemliydi. Ankara’nın millî harekete gösterdiği yoğun ilgi, şehrin kaderini baştan başa değiştirdi. 27 Aralık’tan itibaren Ankara Millî Mücadele’nin Kâbesi haline geldi.

Ankara’ya gelmekten maksat, Meclis açılmadan önce milletvekilleri ile görüş birliği sağlamaktı. Mustafa Kemal, Ankara’ya gelen milletvekillerine vatanın kurtuluşu ve istiklâlin kazanılmasının, düzenli bir teşkilâtla mümkün olabileceğini, dolayısıyla İstanbul’da açılacak Millî Meclis’te güçlü ve sağlam bir grubun kurulmasının zorunlu olduğunu vurguladı. Bunun için Erzurum ve Sivas Kongre kararlarını benimseyen bir Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulmalıydı.

Mustafa Kemal Millî Meclisin İstanbul’da saldırıya uğrayacağına, millî haklara sahip çıkılması halinde dağıtılacağına inanıyordu. Buna karşı düşündüğü tedbir, kendisinin Meclis Başkanı seçilmesiydi. Bu takdirde Başkan sıfatı ile Meclis’i Ankara’da toplamak ve mücadeleyi Ankara’dan yürütmek mümkün olacaktı. Görüştüğü kimseler, bu düşünceye katıldılar ve bu yolda çalışacaklarına söz verdiler171.

Fakat İstanbul’da hava farklıydı. Padişah toplanacak olan Meclis’i etkisi altına almak, İstanbul- Anadolu ayrılığını kaldırmak suretiyle Temsil Heyetini lüzumsuz hale sokmak istiyordu. Ali Rıza Paşa Hükümeti ise, haliyle aynı görüşü paylaşmakta, milletvekillerinin Ankara’da ön toplantı yapmalarına karşı çıkmakta, hükümetin ortaklık kabul etmediği gerekçesiyle Amasya görüşmelerinde söz verildiği halde, Millî harekete destek verdiklerini için görevden alınan asker ve memurlarla ilgili düzeltmeleri yapmamakta, tam tersine onların yerlerine yenilerini atamakta ısrar etmekteydi.

Özellikle başından beri Millî Mücadeleyi canla başla destekleyen ve Mustafa Kemal’e en önce ve en kolay ayak uyduran Ali Fuat Paşa’nın yerine Ahmet Fevzi Paşa’yı atamakta ısrar etmekteydi. Ankara’dan uzaklaştırılmış olan Muhittin Paşa’nın yerine Ziya Paşa’yı, Konya’dan Albay Fahrettin (ALTAY) Bey’in yerine Nurettin Paşa’yı göndermek için direnmekteydi. Hükümet, Anadolu’dan güç almak yerine onu etkisizleştirmek çabası içinde görünmekteydi.

Ancak, işgal güçlerince Hükümet Anadolu ile işbirliği halinde görülüyordu. Nitekim İtilâf Yüksek Komiserleri, Harbiye Bakanının talimatları yerine getirmeyip itaatsizlik ettiğini ileri sürmekteydiler.

Esasen, bir süre sonra onun görevden alınmasını isteyeceklerdir. Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin kurulması ve Millî Meclis’in toplanması hazırlıklarına paralel olarak İngiltere’nin tutumu gittikçe sertleşmekte idi.

Aslında, Ali Rıza Paşa, güç şartlar altında çalışmaktaydı. Bir tarafta işgal kuvvetlerinin sürekli baskılarını göğüslemek, diğer taraftan Padişahın çizgisini korumak zarureti, öte taraftan da Anadolu’ya ters düşmemek gayreti içinde bocalamaktaydı.

Meclis-i Mebusanın Açılmasından İstanbul’un İşgaline Giden Yol

İngiliz baskısı ile Harbiye Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı görevden alınıyor.
Bu gelişmeler içinde, Mebuslar Meclisi 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplandı. Seçilen 140 Milletvekilinden 72’si açılışta hazır bulundu. Padişah rahatsızlık bahanesiyle açılışa katılmadı. Esasen Meclis’in toplanmasını istemeye istemeye kabullenmişti172a.


Dolayısıyla nutkunu İçişleri Bakanı okudu. Meclis’in önündeki en önemli sorun, başkan seçimi idi. Seçim 31 Ocak’ta yapıldı. Başkanlığa 3. Tur oylamada İstanbul Milletvekili Reşat Hikmet seçildi. Hüseyin Kâzım Kadri, Birinci Başkan Vekili, Hoca Abdülaziz Mecdi de İkinci Başkan Vekili seçildiler.

Halbuki Ankara görüşmelerinde Mustafa Kemal’in Başkan seçilmesi öngörülmüştü. Ayrıca Meclis’te Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulması gerekiyordu.

Anlaşıldığına göre, milletvekillerinin kararları İstanbul’da değişmişti. Saray İngiliz yanlısı bir politika izliyordu. Hükümet işgal kuvvetlerinin ağır baskısı altındaydı. Hükümet ortaklık kabul etmediği gibi, Temsil Heyeti’nin işlere müdahalelerine karşıydı. Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulmasını ve Mustafa Kemal’in başkan seçilmesini Meclis’in dışarıdan yönetildiği izlenimi vereceği ve İtilâf Devletlerinde tepki uyandıracağı görüşünün, Hükümete hâkim olduğu anlaşılmaktadır172b.

Bu itibarla daha sonra oluşturulan gruba Müdafaa-i Hukuk yerine Felah-ı Vatan Grubu adı verildiği görülmektedir.

Esasen İngilizler, Meclis’in açılmasından ve Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin icraatından memnun değillerdi. Çok istedikleri halde, Damat Ferit Paşa’yı iş başına getirememişlerdi. Özellikle Harbiye Bakanı ve Genel Kurmay Başkanını Anadolu harekâtının destekçileri olarak görmekteydiler. Dolayısıyla 20 Ocak’ta Cemal Paşa ile Cevat Paşa’nın Kuvayı Millîye’yi destekledikleri gerekçesiyle, yirmi dört saat içinde istifâlarını istediler. Adı geçen paşalar, kabinenin kalmasını tercih ile istifâ ettiler.

Durumdan haberdar edilen Mustafa Kemal buna şiddetle karşı çıktı. Ona göre, İngilizlerin bu girişimi, devletin istiklâline kesin bir tecavüzdü ve bu istek yerine getirilmemeliydi. Ancak Sadrazam Ali Rıza Paşa bu görüşü paylaşmıyordu. Ona göre, kabine önce toptan çekilmeyi düşünmüş, fakat Meclis’in henüz görüşmelere başlamadığı gerekçesi ve Cemal Paşa’nın önerisiyle bundan vazgeçilmiştir. Meclis bir iki güne kadar toplanacak ve konu Meclis’e sunulacaktır.

Temsil Heyetince bir girişim yapılmamalıdır. Çünkü söz sahibi, Mebuslar Meclisidir. Bakanlar en az zararlı yolu seçmişlerdir. Müdahalelere son verileceği, Cumartesine kadar bildirilmezse kabine iktidardan çekilecektir. Görüldüğü gibi, Sadrazam, İngilizlerden çok Mustafa Kemal’i hedef almış intibaını vermektedir. Hakikatte bu durum İstanbul ile Ankara’nin takip ettikleri politik metot ayrılığından kaynaklanmaktaydı.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:25

İstanbul’da Padişah dahil, hiçbir devlet adamında gerekirse mütarekeyi feshedip mücadeleye girmek, savaş yolu ile netice olmak fikri yoktu. Düşündükleri şey, siyasî yoldan mesele çıkarmadan uysal davranmak, galiplerin, hoşgörü ve merhametine sığınarak mümkün olanı kurtarmaktır. Halbuki Mustafa Kemal’e göre, “insaf ve merhamet dilenmekle millet işleri, devlet işleri görülmez. Milletin bağımsızlığı ve şerefi korunamazdı. Bir millet mevcudiyet ve istiklâli için fedakârca girişimlerde bulunduğu sürece başarılı olmaması mümkün değildir. Bu da düşmana zelilane boyun eğemekle değil, fedakârca direnmekle mümkün olabilirdi.”

Mustafa Kemal, İstanbul’daki milletvekillerinden olaya karşı şiddetli bir tepki göstermelerini istedi. Olay devletin bağımsızlığına karşı bir tecavüzdür. Gösterilecek tepki bağımsızlığın korunması için kutsal bir mücadeledir. Bu konuda ilk görev milletvekillerinindir. Bu tecavüz Barış Konferansına, Avrupa Milletlerine, İslâm dünyasına ve memleketin her yanına duyurulmalıdır. İngiliz tecavüzü geri alınmadığı takdirde, Meclisin görevi Anadolu’ya geçmek ve milletin idaresini ele almaktır173.

M. Kemal, milletin haklarını koruyamayan hükümetin, güvensizlik oyu verilerek düşürülmesini, yeni hükümetin Ahmet İzzet Paşa tarafından kurulmasını istemekteydi. Meclis’teki Temsil Heyeti mebusları, Meclis Başkanını seçip çalışma dönemine girdikten sonra, bu olay nedeniyle hükümetin kendiliğinden çekileceğini, dolayısıyla Sadrazamla görüşüp tehlikeyi kendisine anlatacaklarını belirterek beklenilmesini önerdiler (24 Ocak 1920)174.

Nisbeten yumuşatılan bu havada, Harbiye Bakanlığına, Temsil Heyetince de uygun görülen Mustafa Fevzi (ÇAKMAK) Paşa atandı. Dahiliye Bakanlığında, Anadolu’nun tepkisini çeken Damat Şerif Paşa’nın yerine, Bursa Valisi Ebubekir Hâzım (TEPEYRAN) Hariciye Bakanlığına Safa Bey getirildi. Genel Kurmay Başkanlığına ise daha sonra 16 Şubatta Şevket Turgut Paşa atandı.

Diğer taraftan hükümetçe 30 Aralık 1919’da hazırlanıp Padişahın onayına sunulan Mustafa Kemal’in askerlik mesleğinden çıkarılması nişan ve madalyalarının geri verilmesi ile ilgili işlem, bir mahkeme kararına dayanmadığı gerekçesiyle iptal edilmiş, adı geçenin askerlikten ayrıldığı, fakat uzaklaştırılmadığı için nişan ve madalyalarının iade edilmesi Vahidettin tarafından 3 Şubat 1920’de onaylanmıştı175

Ancak Takvim-i Vekayi’de yayımlanması gereken irade, İngilizleri tahrik etmemek gerekçesiyle yayınlanmamış, durumun gizli tutulması, Mustafa Kemal Paşa’dan rica edilmişti.

9 Şubat’ta Ali Rıza Paşa Hükümeti, Meclis’ten güvenoyu istedi. Hükümet programında, Anadolu ile iletişimin sağlandığı, Meclis’in açılmasının başarıldığı vurgulanıyor, iç işlerinde öteden beri ıslahata ihtiyaç olduğu, bunun için yerel yönetim yetkilerinin arttırılacağı, yabanca uzmanlar denetiminden yararlanılacağı, Barış Konferansında Wilson İlkelerinin savunulacağı belirtiliyordu.

Oldukça coşkulu görüşmelerden sonra hükümete büyük çoğunlukla güvenoyu veriliyordu.

Mebuslar Meclisi’nin Yaptığı En Önemli İş: Misak-ı Millî’nin Kabulü
Hükümete güvenoyu veren milletvekillerinin büyük çoğunluğu Felah-ı Vatan Grubu üyeleridir. Grubun en önemli icraatı Misak-ı Millî’yi Meclis’ten geçirmesidir.


Misak-ı Millî , Millî And nedir? Neleri kapsamaktadır? Önemi nedendir?
Misak-ı Millî, Millî Mücadele’nin siyasî amacını gösteren bir belgedir. Özü Erzurum ve Sivas Kongre kararlarına dayanmaktadır.


Seçimlerden sonra, Ankara’da milletvekilleriyle yapılan görüşmelerde, Mecliste tutulacak yol görüşülürken, millî hedefleri gösterir bir siyasî program hazırlamak gereği duyulmuştu. Ankara’da hazırlanan taslak Temsil Heyeti üyelerinden Trabzon Milletvekili seçilen Hüsrev (GEREDE) Bey tarafından İstanbul’a götürülmüş ve 22 Ocak 1920 tarihli gizli oturumda okunmuştur.

Toplantılara katılan milletvekillerinin hatıralarından anlaşıldığına göre, Ankara’dan gönderilen metinler, Meclis Genel Kurulu’nun kabul edebileceği toplu bir şekle sokulmuştur176. Metin bir girişten sonra altı maddeden oluşmaktadır:

1) Osmanlı Devleti’nin özellikle Arap çoğunlukla meskûn olup 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin imzalanması sırasında hasım orduların işgali altında kalan kısımların geleceği, halkın serbestçe beyan edecekleri oylara göre tayin edilmek gerektiğinden adı geçen mütareke hattının içinde ve dışında din, ırk bakımından birleşik olan, birbirlerine karşılıklı saygı ve fedakârlık hisleriyle dolu, etnik ve sosyal haklarıyla çevre şartlarına tam uyum gösteren Osmanlı-İslâm ekseriyetinin oturduğu kısımların tamamı hakikaten veya hüküm yoluyla, hiçbir sebeple birbirlerinden ayrılamaz bir bütündür.

2) Ahalisi ilk serbest kaldıkları zamanda halkoylaması ile Anavatana katılmış olan üç il için (Elviye-i Selase) gerektiğinde tekrar serbestçe halk oylamasına başvurulmasını kabul ederiz.

3) Türkiye barışına bırakılan Batı Trakya’nın hukuki durumun saptanması da orada oturanların tam bir serbestlik içinde beyan edecekleri oylarıyla belirlenmelidir.

4) İslâm Halifeliğinin ve Osmanlı saltanatının başkenti ve Osmanlı Hükümetinin merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin emniyeti her türlü tehlikeden uzak kalmalıdır. Bu esas saklı kalmak şartıyla, Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açık olması hakkında bizimle diğer ilgili bütün devletlerin birlikte verecekleri karar geçerli olacaktır.

5) İtilâf Devletleri ile hasımları ve bazı ortakları arasında kararlaştırılan anlaşma esasları çerçevesinde, azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın aynı haklardan yararlanmaları şartıyla bizce de kabul edilecektir.

6) Millî ve İktisadî gelişmemizin imkân dahilinde gelişmesi ve daha çağdaş bir düzenli yönetimle işleri yürütmeyi başarabilmek için her devlet gibi bizim de tam bir bağımsızlığa ve serbestliğe ihtiyacımız vardır. Bu hayatımızın ve geleceğimizin ana şartıdır. Bu sebeple siyasî, adli ve malî vesair gelişmemize engel olacak kayıtlara karşıyız. Gerçekleşecek borçlarımızın ödenmesi şartları da bunlara aykırı olmayacaktır. 28 Ocak 1920177.

Misak-ı Millî Meclis’in gizli oturumlarında ele alınmış, gizli tutulmaya çalışılmış, ancak 17 Şubatta Edirne Milletvekili Şeref Bey’in önerisi üzerine bütün dünya parlâmentolarına ve basına açıklanmıştır.

Misak-ı Millî özet olarak Erzurum ve Sivas Kongre kararlarını kapsamaktadır. Tam bağımsız bir devleti öngörmekte ve bunun gerekli asgarî şartlarını ortaya koymaktadır.

Belge Millî Mücadele boyunca devletin siyasî pusulası vazifesi vazifesi görmüştür.

Mebusan Meclisi’nin dağılmasından sonra, Ankara’da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclis’i de aynı programı benimsemiş ve 18 Temmuz 1920 günkü oturumunda Millî Misak’ı gerçekleştirmeye and içmiştir.

Temsil Heyeti Tamam mı - Devam mı?
Mebuslar Meclis’inin Felah-ı Vatan grubunu oluşturması, Ali Rıza Paşa Hükümetine güvenoyu vermesi, Misak-ı Millî’yi kabul etmesi, İngilizleri kızdırmıştı. İngiliz Yüksek Komiseri, Millîyetçi liderlerin Ali Rıza Paşa Hükümetini avuçlarının içine aldıkları görüşündeydi. Yüksek Komiser Damat Ferit Paşa’nın tekrar işbaşına getirilememesinden, Anzavur ayaklanmasının başarısızlığından yakınmaktaydı. Ona göre, Parlamento, millîyetçi askerî teşkilâtın İstanbul’daki siyasî bir parçası durumundadır. Türkiye’ye ağır barış şartlarını kabul ettirebilmek için silâh kullanmak gerekecektir178. Bu arada Gelibolu’daki Akbaş cephaneliğinin Köprülülü Hamdi Bey tarafından boşaltılması, Maraş’ın Fransız işgal güçlerini çekilmeye mecbur etmesi, bardağı taşıran son damlalar oldu. İngiliz Başbakanı Lloyd George öteden beri sertlik taraftarıydı.


Diğer taraftan Padişah da Hükümetten memnun değildi. Hükümetin Temsil Heyetiyle anlaşıp Mebuslar Meclisini açmasından ve onun etkisine girmesinden rahatsızdı. “Zat-ı Şahane” bu hükümeti intikal hükümeti olarak değerlendirmekteydi.

Ankara’da Mustafa Kemal de hükümetten şikâyetçiydi. Özellikle hükümetin 14 şubat 1920 tarihli genelgesi onu sinirlendirmişti. Bu genelgede Meclis toplandığına göre, Meclis’ten başka yerde millî irade adına konuşmaya imkân kalmadığı belirtilerek, hükümet işlerine müdahale şeklindeki her hareketin cezalandırılacağı belirtiliyordu179. Nitekim Ali Rıza Paşa 19 Şubatta Felah-ı Vatan grubuna gelerek Kuva-yı Millîye’nin hükümet işlerine karışmamasını, Maraş’ta çatışmaların durdurulmasını, İstanbul’ca atanan şahsiyetlerin serbestçe iş görmelerine karışılmamasını istemekteydi180.

Buna karşı Mustafa Kemal 17 Şubat 1920 tarihli bir genelge ile Cemiyetin millî iradenin tecelli ettiği Mebuslar Meclisi’nin açılmasını sağladığını, millî davaya uygun ilkeler çerçevesinde bir barış yapılıncaya kadar millî birliği koruyacağını, bu bakımdan milletin hür yaşama temeline dayanan millî teşkilâtın vatanın her köşesinde kökleşmesine devam edilmesini istedi181.

Ayrıca Rauf Bey’e 21 Şubatta gönderdiği talimatlarda özetle:
“Sadrazamın Felah-ı Vatan grubundaki tartışmasından anlaşıldığına göre, Hükümet Meclis’den aldığı güvenoyuna dayanarak Kuva-yı Millîye’nin ülkedeki nüfuz ve etkisini açıkça yok etmeye çalışıyor. Millî Mücadele’ye karşı tavır alan şahsiyetleri yeni görevlere atamakta ısrar etmesi bunun kesin belirtisidir.
Bu gibilerin göreve başlamasına göz yumulmayacak ve hemen geri çevrileceklerdir.
Bu gibi durumlar karşısında grup üyelerinin susmayıp kesin tavır almaları, mukaddes Kuva-yı Millîye gayelerinin gerçekleşmesi ve hükümet işlerinin bu açıdan denetlenmesi gerekir. Sadrazama ve Dahiliye Bakanına, Kuva-yı Millîye’nin kesin sonuç alıncaya kadar devam edeceği açıkça söylenmelidir...
İtilâf Devletlerince İstanbul’un Osmanlı egemenliğinde bırakılacağı haberi ne kadar sevindiriciyse, İzmir ve Adana cephelerinde savaştan vazgeçilmesi konusundaki istekleri, o kadar hayret vericidir.
Hükümetin Maraş ve Urfa’dan ileri geçilmemesi teklifine karşılık, Fransızların Adana’yı derhal boşaltmaları istenmelidir. Aksi halde bu ateşin Halep ve Suriye’ye sıçramak üzere bulunduğu, Fransızlara anlatılmalıdır... Bunca haksızlıklara, zulme, hatta katliamlara karşı feryat eden suçsuz bir milleti susturmak zulmü, bizden istenmemelidir....
Akbaş cephanesinden bir kısmının İngilizlere geri verilmesi için hiçbir yardımda bulunamayız.
İngilizlere boş bir fişek kovanını bile vermemek gerekir.
İtilâf Devletlerine karşı böyle yapmacık hareketlerle merhamet uyandırmak, barış şartlarının hafifletileceğini düşünmek gafletten başka bir şey değildir.”


Aynı gün Mustafa Kemal, Rauf Bey’e gönderdiği üçüncü bir telgrafta üç konuda cevap istedi:

1. Hükümetin Kuva-yi Millîye’nin devamına taraftar olup olmadığının bildirilmesi.

2. Felah-ı Vatan Grubu tam bir güvenlik ve serbestliğe sahipse, Kuva-yi Millîye’nin dağıtılması lüzumuna inanıp inanmadığı.

3. Vatanın çıkarları açısından millî teşkilatın ortadan kaldırılması tercih edildiği taktirde, İzmir, Maraş ve öteki cephelerde düşmana karşı gerekli tedbirlerin hükümetçe nasıl sağlanacağı.

Mustafa Kemal bunca emekle meydana getirilen millî birliğe ve Kuva-yı Millîye’ye vurulacak darbelere karşı kesin tedbir alınmasının gereklerine işaret ettikten sonra, “biz elimizdeki kuvveti iyi koruyamadığımız takdirde, dış güçlerin de bize değer vermeyeceklerini hatırlatıyordu”182.

Aslında konu, Meclis toplandığına göre, Kuva-yı Millîye’nin, onun temsilcisi Temsil Heyeti ve onun başkanı, yürütücüsü, ruhu olan Mustafa Kemal’in faaliyetine devam edip etmemesi meselesidir. Hükümet açısından, Meclis faaliyette bulunduğuna göre, Temsil Heyeti yani Mustafa Kemal artık geri plâna çekilmeli, devlet işlerine müdahale etmemeliydi. Müdafaa-i Hukukçuların desteği ile Meclis’e giren bir kısım milletvekillinin de böyle düşündükleri anlaşılmaktadır.

Mustafa Kemal tarafından bir konuda fikri sorulan 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa da bazı şartlarla aynı görüşü paylaşmaktadır. İşgal kuvvetleri ile Saray’ın amaçlarının da bu olduğu apaçık bilinmekteydi.

Temsil Heyeti’nin varlığının tartışma konusu olduğu bu günler, Millî Mücadele’nin en hassas dönemlerinden birini teşkil etmektedir.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:25

Vatanın işgal edilen topraklarından düşman çizmelerinin çekildiğini görmeden, milletin yegâne ümidi haline gelen ve Türkün hak isteyin sesini dünya âleme duyuran Kuva-yı Millîye’yi dağıtmak doğru olabilir miydi? İngilizlerin İstanbul’un Türklerin elinden alınmayacağı, bunun için Kilikya’da Ermeni kıtalinin durdurulması ve Anadolu’da müttefik kuvvetlere yapılan düşmanca hareketlere son verilmesi yolundaki teklifleri gerçeği ne derece yansıtmaktaydı?

Çünkü Maraş’ta Ermeni kıtali değil, Fransız üniforması altında Ermeni zulmü ve saldırısı vardı. Kuva-yı Millîye bunu engellemiş ve Maraş’ı kurtarmıştı. Batıda ise nüfusun Türk çoğunluğuna ve Wilson İlkelerine rağmen, mütareke hükümleri çiğnenmiş, İzmir ve çevresi işgal, halk yoğun bir zulüm ve baskı altına alınmış, durum uluslararası bir komisyonun raporu ile belgelenmişti. O sıralarda Yunan ordusu takviyeler almaktaydı. İşgalin genişletilmesi söz konusuydu.

Bu şartlar içinde, Kuva-yı Millîye’yi dağıtmak, eğer hıyanet değilse, affedilmez bir gaflet eseri değil miydi?
Nitekim müttefikler Yunan ilerlemesini kolaylaştırmak amacıyla Kuva-yı Millîye’nin 3 km geriye çekilmesini istediler. Ali Rıza Paşa Hükümeti bu teklifin niçin yerine getirilmesinin mümkün olmadığını açıkladı ise de bunun bir faydası olmadı. Yunan birlikleri saldırıya geçerek Gölcük yaylası ve Bozdağı işgal ettiler183.


Ali Rıza Paşa hükümeti, daha öncede ifade edildiği gibi Sarayın güvenine sahip değildi. İşgal kuvvetlerinin ağır baskısı altındaydı. Meclis’de tabanı olmadığı gibi, izlediği politika dolayısıyla Mustafa Kemal ile de çatışma halindeydi.

Çaresiz istifa etti (3 Mart 1920).

Ali Rıza Paşa’nın İstifâsı ve Salih Paşa Hükümeti
İşgalcilerin arzusu, emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğecek bir hükümetin oluşmasıydı. Saray İngilizlere sempatik gelecek bir hükümetten yanaydı. Gönlündeki aday enişte Damat Ferit Paşa’ydı. Mustafa Kemal ise, Kuva-yı Millîye’ye ters düşmeyecek bir hükümet istemekteydi. Meclis de güvenine sahip bir hükümet kurulması görüşündeydi.


Hükümetin istifâsı Meclis’te ve Anadolu’da telaşa yol açtı. Buna sebep Damat Ferit Paşa’nın tekrar işbaşına getirilmesi ve Meclis’in dağıtılması ihtimaliydi. Meclis’deki Kuva-yı Millîyeciler bu ihtimalin önlenmesi için, Mustafa Kemal’in girişimlerde bulunmasını istemekteydiler!

Mustafa Kemal önce milletvekillerine görevlerini hatırlattı. “Ali Rıza Paşa Hükümeti İtilâf Devletlerinin durmadan işlerimize karışmasından dolayı istifâ etmiştir. Batıda Kuva-yı Millîye, mukaddes vatanı ele geçirmeye çalışan düşmanla çarpışmakta, her karış toprağı fedakâr evlatlarının kanıyla sulamaktadır. Hiçbir güç milletimizi tarihin emrettiği bu görevden alıkoyamayacaktır... Vatan ve milletimizin her fedakarlığa hazır olan milletimizin kutsal heyecanını ancak milletin tam olarak güvenini kazanmış bir hükümet yatıştırabilir. Bu millet bu tarihi günlerde, millî iradenin mutlak vekâletini haiz olan milletvekillerinin kat’i kararlarını sabırsızlıkla beklemektedir.”

Ayrıca Padişah’ı da şahsen telgrafla uyardı. Millî vicdanı tatmin etmeyecek bir kabine reisine tahammül edilemeyeceğini, aksi durumun Osmanlı tarihinde görülmemiş üzücü olaylara yol açacağını hatırlattı.

Asıl önemlisi keza o gün (4 Mart 1920) bütün komutanlara, valilere, mutasarrıf ve Müdafaa-i Hukuk Merkez Heyetlerine Ali Rıza Paşa’nın istifâsı duyuruldu. Ferit Paşa veya ona benzer birinin iş başına gelmesi halinde, buna milletin katlanmayacağının çok sert bir ifade ile Saray’a, Millî Meclise ve basına, bir dakika kaybedilmeden duyurulmasını istedi184.

Bunu takiben Saray telgraf yağmuruna tutuldu.

Diğer taraftan İstanbul’da Meclis Başkanı ve başkan vekilleri Saray’a giderek hükümet bunalımına yol açılmaması için Meclis’in ve çoğunluğun görüşünün alınmasını Ferit Paşa veya adamlarının hatta Tevfik Paşa’nın seçilmesinin bunalıma yol açacağını, Başkatip aracılığı ile Padişah’a duyurdular. Padişah, “durumun icabına göre birini seçeceğim. Onun arkadaşlarını seçmesine karışamam. Ancak ona grup ile anlaşmasını tavsiye edeceğim” cevabını verdi185.

Vahidettin eniştesi Damat Ferit’i işbaşına tekrar getirmeyi istemekle beraber, Anadolu’nun ağır baskısı altında bunu gerçekleştiremedi. Meclis’ten bakan almaması kaydıyla, hem Anadolu’ya ve hem de Meclis’e ters gelmeyecek birini, Salih Paşa’yı sadrazam olarak atadı. Paşa bu görevi istemeye istemeye kabul etti 8 Mart 1920186.

Sadrazam, Padişah’ın isteği doğrultusunda kabineye Meclis’ten kimseyi almadı. Kabinede Harbiye, Dahiliye ve Hariciye Bakanları ile Şeyhülislam yerlerini korudukları gibi, eski kabineden üç üyenin görev alanları değişmişti. Özetle Salih Paşa Hükümeti, Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin bir devamı görünümündeydi.

Hükümete Felah-ı Vatan Grubu’ndan kimse alınmamış, dışarıdan alınacak üyelerin tespiti için de Grubun düşüncesi sorulmamıştı. Rauf Bey’e göre, bu hükümet Damat Ferit Paşa’ya zaman kazandırmak için Saray’ın bir tertibidir. Grubun eğilimi kabineye güvenoyu vermemek yolundaydı187.

Anlaşıldığına göre, bu renksiz hükümetten Saray memnun olmadığı gibi Meclis de memnun değildi.

Ama hükümete esas darbe işgal kuvvetlerinden geldi.

İstanbul’un Resmen İşgali ve Salih Paşa’nın İstifâsı
İngilizler Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin kurulmasından, Meclis’in toplanması ve Anadolu’nun etkisine girmesinden, Maraş olaylarından memnun değillerdi. Lloyd George öteden beri Türklere ağır barış şartları kabul ettirmekten yanaydı.


28 Şubat’ta Londra Konferansında, Maraş’ta Ermeni katliamının yapıldığı bahanesiyle İstanbul’da Hükümet binalarının işgali, Sadrazam ile bazı bakanların tutuklanması konusu üzerinde duruldu ve bu konuda İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri de Robeck’in fikri soruldu. Amirale göre, direnişi kırmak için boş yere İstanbul Hükümeti nezdinde girişimde bulunmaktansa fiili olarak harekete geçmek ve İstanbul’u işgal etmek gerekmektedir. Barış şartları ağır olursa, bunu Türklere kabul ettirmek için silâh kullanmak lüzumu vardır. Barış şartları hafif olursa, barışı kabul edecek Türkleri Sultanın etrafında toplamak mümkün olacaktır.

Ona göre, genellikle Türkiye’yi parçalamayı öngören teklifleri, değil Mustafa Kemal’e, herhangi bir Türk partisine kabul ettirebilmek şüphelidir. Sert barış Anadolu’daki Hristiyanlar için de tehlikeli olur. Bunun için İstanbul’un işgali şarttır188.

Konferansın 5 Marttaki toplantısında, Lloyd George, sözde Kilikya katliamını cezalandırmak, ağır barış şartlarını Türkiye’ye kabul ettirmek için İstanbul’un işgal edilmesi, Mustafa Kemal’in azlettirilmesi (İngiliz Başbakanı Mustafa Kemal’i Erzurum Valisi Sanıyordu!) gerekliydi. Ona göre, Türkiye’de halen 160,000 itilâf askeri bulunmakta, Türk kuvveti bunun ancak yarısı kadardır. Dolayısıyla barış şartlarını zorla kabul ettirebilecek durumda olduklarını belirterek Yüksek Komiserler için bir talimat tasarısı görüşülmesini istedi.

Bu görüşmelerde Yunanistan Başbakanı Venizelos’un devreye girdiği görülmektedir. Venizelos’a göre, Mustafa Kemal blöf yapmaktadır. Türkiye çökmüştür. Yunanistan, Türkiye’ye barış şartlarını kabul ettirebilecek güce sahiptir. Bunu bir iki tümenle başarabilir. İtilâf Devletleri İstanbul, Üsküdar ve Bandırma’yı işgal ederlerse, Yunanlılar da Afyon’a kadar ilerleyip Türkleri barışa zorlayabilir. Bu arada Doğu’da iyice silâhlandırılacak Ermenilerin de kendilerini savunmaları sağlanabilir.

Bu görüşleri İngiliz Başbakanının da paylaştığı anlaşılmaktadır. Nitekim 10 Mart 1920’deki toplantıya Venizelos’un da çağırıldığı görülmektedir. Bu toplantıda İstanbul’un işgal edileceği, Erzurum’un Ermenistan’a, İzmir ve Doğu Trakya’nın Yunanistan’a verilmesi, Harbiye Nezareti, PTT ve Polis’in denetim altına alınması, Mustafa Kemal’in bertaraf edilmesi, Türkler şiddete başvururlarsa, barış şartlarının daha da ağırlaştırılması, barış Türklerce kabul edilip uygulanıncaya kadar İstanbul’un işgal altında tutulması kararlaştırıldı. Meclis şimdilik kapatılmayacak, ancak tehlikeli sayılan millî liderler tutuklanacaktı189.

Bu kararlar, İtalyan delegasyonundan biri tarafından Millîcilere sızdırıldı ve Kuva-yı Millîye liderlerinin şehirden ayrılması gerektiği hatırlatıldı. Rauf (ORBAY) haberi 11 Mayısta Mustafa Kemal’e iletti. Ona göre, “Bu millî hareketten yana olanları kaçırmak için bir blöf, ya da Meclis’i kapatmak ve Damat Ferit’i işbaşına geçirmeyi amaçlayan bir düzendi. Her iki ihtimale karşı buradan hiçbir yere gidilmeyecek, işin sonuna kadar namus görevi yerine getirilecektir”. Mustafa Kemal, her zamanki gerçekçi tutumu ile olayı değerlendirmiş, İstanbul işgal edileceğine göre, gelecekteki girişim ve hareketler de Anadolu’da bulunması gerekli kişilerin Rauf Bey başta olmak üzere, Ankara’ya ulaşmaları için gerekli tedbirlerin alınmasını istemişti190. Meclis’deki Kuvayı Millîyeci liderler, ancak Meclis kapatılacak olursa, Anadolu’ya geçilmesini uygun bulmuşlardı.

İstanbul 16 Mart 1920’de sabah saat altıdan itibaren işgal edildi. Önce Şehzade başındaki X. Kafkas Tümeni karargâhı basıldı. Uykudaki erler şehit edildi. Harbiye ve Bahriye Bakanlıkları işgal edildi. Şehirde sıkıyönetim ilân edildi, millîyetçi liderler işgal kuvvetlerince zararlı görülen şahıslar tutuklandılar. “İtilâf güçleri muharebe ile girilen bir şehre girer gibi İstanbul’u yeniden işgal ettiler.”
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:26

İşgalin fiilen başlamasından saatler sonra, 16 Mart sabahı İtilâf Devletleri Hükümet’e işgal notasını verdiler. Notada İstanbul’un o gün saat 10’dan itibaren işgal edileceği, bunun barış anlaşmasının imzalanmasına kadar devam edeceği bildirildikten sonra, Bâbıali’den Mustafa Kemal ve öteki millîci liderleri reddetmesi isteniyor, aksi halde barış şartlarının ağırlaştırılacağı, verilmiş olan ödünlerden vazgeçileceği belirtiliyordu191.

Nota ekinde de Harbiye ve Bahriye Bakanlıklarının işgal, haberleşmenin sansür ve denetime tabi tutulacağı, PTT’nin kontrol edileceğini, asayişin muhafazası için basına ve polise denetim uygulanacağı bildiriliyordu192.

Halka yayınlanan bildirilerde ise: “İşgalin geçici olup, amaç Padişah’ın otoritesini yıkmak değil aksine güçlendirmektir. İtilâf Devletlerinin İstanbul’u Türklerden almak gibi bir niyetleri yoktur. Ama taşrada umumi karışıklık veya katliam gibi olayların meydana gelmesi halinde, bu karar değişebilecektir. Bu hassas dönemde herkesin işiyle gücü ile meşgul olup asayişin muhafazasına yardım etmesi, özetle herkesin Padişah’ın emirlerine itaat etmesi gerekmektedir.

Sözü edilen entrikalara karışmış olan bazı kimseler tutuklanmışlardır. Bunlar yaptıklarından ve onun sonuçlarından dolayı hesap vereceklerdir”193.

Görüldüğü gibi, bağlaşıklar İstanbul’u barış anlaşmasına kadar bir rehin gibi tutmak, onu bir şantaj aracı gibi kullanmak istemektedirler. İstedikleri diğer bir husus da Anadolu harekâtının kınanması, Ali Rıza Paşa Hükümeti zamanından beri Anadolu ile başlayan yakınlaşmaya son verilmesi ve hatta Mustafa Kemal’e karşı cephe alınmasıdır. Buna karşılık Padişah’a destek verilmekte ve halktan onun emirlerine itaat edilmesi istenmektedir!

Nota İtilâf temsilcilerince Padişah’a sunulduğunda, onun cevabı: Müttefik devletlerle daima iyi ilişkiler içinde olmak istediği, işin bu raddeye gelmesinden dolayı üzüntü duyduğu ve belgeyi almış olduğu şeklindedir194. Bu sözlerde bir tepki veya kınama yoktur.

Nitekim aynı gün Rauf, Meclis Başkanı yardımcısı Abdülaziz Mecdi ve Hoca Vehbi, Padişah’la görüştüklerinde, heyetin “Meclis kararı olmadan her hangi bir belgeyi imzalamaması ve işgal devletlerinin tekliflerinin reddedilmesi” yolundaki sözlerine Vahidettin sinirlendi. Milletvekillerinin Meclis’te sözlerine dikkat etmelerini, İngilizlerin isterlerse yarın Ankara’ya gidebilecekleri ileri sürdü ve “Bu millet bir sürüdür. Her sürüye bir çoban lazımdır. Bu çoban da benim. Canım ne isterse onu yapacağım” cevabını verdi195.

İşgalci güçler önde gelen millîyetçi kişileri tutuklamışlardı. Tutuklanması gerekenler arasında milletvekili olan Rauf ve Kara Vasıf Meclis’den İngilizlerce zorla alındılar. Mustafa Kemal’in aylarca önce söylediği gerçekleşmişti. İşgalci güçlerin süngülerinin baskısı altında Meclis’in iradesini hür olarak kullanamayacağı ortaya çıkmıştı. Meclis olayı protesto etti ve süngü altında hürriyet olmaz gerekçesi ile geçici ve süresiz olarak tatile girdi196.

Esasen kısa bir süre sonra Meclis Padişah tarafından resmen kapatılmıştır (11 Nisan 1920).

İngilizler Meclis’i dağıtmak, kendilerine kayıtsız şartsız boyun eğecek bir hükümetin kurulmasını sağlamak, arzu ettikleri barış şartlarını kabul ettirmek ve millî hareketi sindirmek maksadıyla İstanbul’u işgal etmişlerdi.

Millî hareketi sindirmek, Mustafa Kemal’i etkisizleştirmeyi amaçlayan işgal acaba bu hedefe ulaşabildi mi? İşgal karşısında Mustafa Kemal nasıl bir tepki gösterdi ve ne gibi önlemler aldı?
Mustafa Kemal İstanbul’un işgal edildiğin haberini, işgal henüz devam etmekte iken telgrafçı Manastırlı Hamdi (MARTONALTI )’den öğrendi ve derhal harekete geçti. Temsil Heyeti Başkanı sıfatıyla bütün askerî ve sivil otoritelerle, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkezlerini İstanbul’un zor kullanılarak resmen işgal edildiğini bildirdi ve ilgililere şu tedbirleri aldırdı:


1) Geyve Boğazı ve telgraf santrali işgal, şimendifer köprüsü tahrip edilecek, Afyon ve Eskişehir’deki İngiliz birlikleri etkisiz hale getirilerek demiryolu denetim altına alınacak, Ulukışla güneyindeki tüneller tahrip edilmelidir.

2) İstanbul’da Meb’usan Meclisi dahil, Bâbıâli ve hükümet daireleri işgal altında bulunuğundan resmî makamlarla temas imkânı kalmadığından resmî ve hususî her türlü telgraf haberleşmesi kesilmiştir. Düşman tebliğlerini Anadolu’ya yayanlar, Anadolu haberleşmesini İstanbul’a verenler, casus telâkki edilerek derhal şiddetle cezalandırılacaklardır.

3) Durumun icabına ve olayların akışına göre gereken tedbirlerin alınması için, bütün askerî ve sivil memurlar, Temsil Heyeti ile işbirliği yapacaklardır.

4) Her ne şekilde olursa olsun, alınacak tedbirlerde her zamandan ziyade, kanun esaslarına uyulması hayatî önemi haizdir. Özellikle vatanda yaşayan Hıristiyan ahalinin huzuruna dikkat edilecek, vatanın çıkarlarına aykırı hareket edenler din ve millîyetine bakılmaksızın kanunî işleme tâbi tutulacaklardır.

5) İstanbul’da tutuklanan Türklere karşı rehine olmak üzere, Anadolu’da bulunan İtilâf Devletleri subayları tutuklanacaktır. (Özellikle Erzurum’da bulunan Yarbay Rawlinson)197a.

6) Mücadelede başarının en önemli şartı, bütün milletin yek vücut olarak hakkını istiklâlini korumaya hazır olmasıdır. Dolayısıyla Müdafaa-i Hukuk Merkez Heyetinin, bir taraftan milleti fikir birliğine yönlendirerek en aşağı tabakadan halka kadar herkesi girişilen mücadelenin kutsallık ve şerefinden haberli kılması, diğer taraftan bulundukları yerlerin sivil ve askerî memurları ile her konuda işbirliği yapmaları millî ve vicdani vazifelerinin bir gereğidir.

Ayrıca, işgâl olayı İtilâf Devletleri temsilcileri ile Amerikan siyasî temsilcisi nezdinde şiddetle protesto edildi. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal imzasıyla gönderilen yazıda özetle şu hususlar vurgulanmaktadır:

“İstanbul’da bulunan bütün resmî binalar ile millî istiklâlimizi temsil eden Meb’uslar Meclisi askerî güçler tarafından resmen ve zor kullanılarak işgal edilmiş, millî amaçlara uygun hareket eden bir çok vatansever kişiler tutuklanmıştır. Osmanlı milleti’nin siyasî hâkimiyet ve hürriyetine indirilen bu son darbe; hayat ve mevcudiyetini, ne pahasına olursa olsun müdafaaya azmetmiş olan bizden ziyade, yirminci yüzyıl medeniyetinin kutsal addettiği bütün esaslara hürriyet, millîyet ve vatan hisleri gibi, bugünün insan cemiyetlerine esas olan bütün ilkelere bir darbedir. Biz hukukumuzu ve istiklâlimizi müdafaa için giriştiğimiz mücadelenin kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine inanıyoruz...”

Yazının sonunda bu haksız işgal protesto edilerek olay dolayısıyla meydana gelecek sorumluluğa dikkatleri çekilmekteydi.

Bundan başka, İslâm dünyasına yönelik bir bildiri de yayınlandı. Bunda İstanbul’un işgali, İslâm’a karşı düzenlenmiş bir Haçlı Seferine benzetiliyor ve bu hareketin Osmanlılardan çok, hilâfet makamını istiklâllerinin dayanağı gibi gören İslâm alemini hedef aldığı vurgulanıyordu197b.

Bu gelişmeler üzerine, Salih Paşa Hükümeti, asayişsizlik gerekçesi ile yapılan işgali protesto etti. “Müttefik kuvvetlerin bol bulunduğu İstanbul’da bir karışıklık olmadığı gibi, olmasının da beklenmediğini şikâyet konusu olan Anadolu harekâtının, İzmir’deki Yunan işgali ve bu işgalin neticesi olan dehşet ve nefretten ile geldiğini; bu işgalin daha fazla genişlemesi, Büyük Ermenistan ve Pontus Rum Devleti yaratılması söylentilerinin ortalıkta dolaşmasından kaynaklandığını ileri” sürdü.

Harbiye Bakanı Fevzi Paşa da 17 Mart 1920 tarihli bir yazı ile Şehzadebaşı Karakolu katliamını protesto etti. Diğer taraftan da Anadolu’da en kıdemli komutan olan 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’nın Anadolu’da komutayı üzerine almasını istedi. Bu suretle Anadolu’daki askeri birlikler İstanbul’a bağlanmış olacaktı. Yusuf İzzet Paşa bu emrin derhal yerine getirilmesini, bunu yapmaya muktedir olmayanların yerlerine birer vekil tayini ile kıt’alarını derhal terk etmelerini istedi.

Konya’da bulunan 12.Kolordu Komutanı, Harbiye Bakanlığı ile haberleşemediğinden, en kıdemli komutan Yusuf İzzet Paşa’nın emrine girdiğini, Anadolu’daki diğer kolordu komutanlarına bildirdi ve onların durumlarını sordu. Kendilerini aydınlatmak için meslektaşlarınca yapılan telkinler gerek Yusuf İzzet Paşa ve gerekse Fahrettin Bey’in tutumlarında bir değişiklik meydana getirmedi.

Ne olacaktı? Anadolu’da bunca emekle meydana getirilen direniş hareketi, İstanbul’un güdümüne mi girecekti? Konya’nın özel durumu ve 12. Kolorduya mensup 23 ve 57, tümenlerin batı cephesiyle yakın ilişkileri olmalarından dolayı, Albay Fahrettin’in durumunun düzeltilmesi öne alındı. Bu işi çözümlemeye Batı Cephesinde bulunan Albay Refet Bey memur edildi. Refet Bey meseleyi maharetle çözümledi.

Fahrettin Beyi ve Konya Valisi ile eşrafı Konya civarında Sarayönünde görüşmeye çağırdı. Geldiklerinde milletçe alınan kararları izah ile onları Ankara’ya gitmeye ikna etti. Ankara’da Fahrettin Bey ikna ve kısa bir süre sonra eski görevine iade edildi. Yusuf İzzet Paşa ise, Mustafa Kemal’in direktifleri doğrultusunda, kolordu subaylarınca hazırlanan tertibat ile Ankara’ya getirilmiş ve davaya kazanılmıştı. Böylece ciddi sonuçlar doğurabilecek olay millî hareket için kazanç olarak kapatılmıştı198.

Salih Paşa Hükümeti, ateşkes hükümlerine aykırı hareketlerden kaçınılması, huzur ve sükûnun devam etmesi, işgal kuvvetlerine karşı nazik davranılması yolundaki tutumuna rağmen, sallantıdaydı.

İtilâf Devletleri Anadolu’daki harekâttan hükümeti sorumlu tutuyorlar ve onun Anadolu hareketini açıktan kınamasını istiyorlardı. Hükümetçe bu isteğe cevap olarak hazırlanan ılımlı metinler birkaç kere gözden geçirilmesine rağmen müttefiklerce yeterli bulunmamıştı199.

Yansız bir politika izlemeye çalışan Salih Paşa Hükümeti, İngiliz yanlısı bir siyaset izlemeye kararlı Padişah tarafından da tutulmamaktaydı. Meclis dağılmış olduğundan Meclis desteği söz konusu olamazdı. İstanbul’un işgalinden sonra, Anadolu ile olan yollar tamamen kapanmıştı.

Mustafa Kemal 19 Mart’tan beri, yeni bir Meclis’in oluşması çalışmasına girmişti. Bu durumda hiçbir dayanağı kalmayan Salih Paşa Hükümeti istifâ etmek zorunda kaldı (2 Nisan 1920).

Damat Ferit Paşa Tekrar İş Başında: Anadolu ile İstanbul’un Yolları Kesin Olarak Ayrılıyor
Vatansever çevrelerin Damat Ferit Paşa’nın iş başına getirilmemesi tavsiyesine karşı Padişah Mehmet Vahidettin “Ben istersem, Rum Patriğini de Ermeni Patriğini de haham başını da getiririm” diyerek, sadaret mührünü dördüncü kez eniştesi Damat Ferit Paşa’ya teslim etmişti.


Sadrazam ilk iş olarak Kuva-yi Millîye mensuplarının âsi ve öldürülmesinin farz olduğuna dair bir fetva yayınlattı ve bunu İngilizlerin de yardımıyla Anadolu’da duyurmaya çalıştı. Ayrıca Padişah da Anadolu hareketini kınayan bir ferman yayınladı. Buna göre, siyasî durum düzelmeye giderken Anadolu hareketi olayları aleyhimize çevirmiştir. Bunlar hakkında kanunî işlem yapılacağını bildiren Vahidettin bütün milleti kendi etrafında toplanmaya davet ediyor ve Meclis’i kapattığını bildiriyor ve dört ay içinde yeni seçimlerin yapılacağını ilân ediyordu. Böylece İstanbul, Ankara’da Meclis’in açılmasını önlemek istiyordu. (11 Nisan 1920).
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:26

Millî hareketi dağıtmak maksadıyla iş başına gelen Damat Ferit bir taraftan da var gücüyle Anadolu’da ayaklanmalar çıkarmaya gayret ediyordu. Bu maksatla Ahmet Anzavur’u Bandırma çevresinde tekrar harekete geçiriyordu. Bir taraftan da Anadolu’yu, Mustafa Kemal’i yola getirmek maksadıyla Kuvva-yı İnzibatiye (Hilâfet Ordusu) adı verilen devşirme kuvvetler hazırlama yoluna gidiyordu.

Bunlara karşı Mustafa Kemal, Ankara Müftüsü Rıfat (BÖREKÇİ) Efendi başta olmak üzere, yüz elli üç Anadolu müftüsü ve din adamı tarafından hazırlanan bir karşı fetva yayınlattı. Karşı fetvada: “Düşmana karşı vatanı korumanın farz, bu yolda ölenlerin şehit, kalanların gazi oldukları, vatanını düşmanlara karşı koruyan ve dini vazifesini yerine getiren İslâm halkına karşı fitne çıkaran ve silâh kullananların en büyük günahı işledikleri; bu suretle düşmanların zorlamaları ve kandırmalarıyla çıkarılmış olan fetvaların geçerli olmadığı” vurgulanmaktaydı200.

Ayrıca millete hitaben Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzasıyla bir beyanname yayınlandı. Beyannamede: “İşgalci güçler vatanını korumak için silâha sarılanları, Padişahımıza karşı isyan ettikleri yalanını söylüyorlar... Millet Meclisi, Halife ve Padişahı düşman baskısından kurtarmak, başkentimizi, anavatana bağlamak için çalışıyor. İzmirini, Adanasını, Urfa ve Maraşını velhasıl vatanın düşman istilâsına uğramış kısımlarını savunan ve milletlerinin şerefi için kan döken din kardeşlerimizi arkadan size vurdurtmak isteyen alçakları dinlemeyin. Ta ki din son yurdunu kaybetmesin, ta ki milletimiz köle olmasın” denilerek millet birleşmeye çağrılmaktaydı201.

Mustafa Kemal, bir taraftan işgal kuvvetleri ile işbirliği yaparak Kuvva-yı Millîye’yi dağıtmaya çalışan Damat Ferit Hükümeti’nin yıkıcı faaliyetini önlemeye çalışıyor, diğer taraftan da Anadolu hareketini meşru zemine oturtacak “olağanüstü yetkileri haiz” bir Meclis toplanması için hazırlıklar yapıyordu.

Bu maksatla İstanbul’un işgalinden bir gün sonra 17 Martta bir genelge yayınladı: Genelgede özetle Meb’usan Meclisine ve hükümet merkezine İtilâf Devletlerince resmen ve zor kullanılarak el konulduğunu, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine son verildiği, devletin temel fonksiyonlarının işlemez hale geldiği belirtilerek on beş gün zarfında yeni bir Kurucu Meclis’in toplanmasını öneriyor ve bu Meclis’e seçilme şartları açıklanarak komutanların bu konudaki görüşlerini bildirmeleri isteniyordu202.

Komutanlarla ve bazı valilerle olan yazışmalardan sonra, 19 Mart’ta karar kesinleşerek vali ve komutanlara tebliğ edildi. Buna göre, eleştiriler dikkate alınarak Meclis’in adı “Olağanüstü Yetkiler Taşıyan Meclis” olarak benimsenmekteydi.

Daha sonra bu isim yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi adı tercih edilmiştir.

İstanbul Meb’uslar Meclisi’nden gelen milletvekilleri yeni Meclise katılacaklardır. Seçimler il, sancak idare ve belediye Meclisi ile Müdafaa-i Hukuk Merkez Kurul üyeleri ve ikinci seçmenlerce gizli oy ve açık tasnifle yapılacaktır. Sancaklar seçim bölgesi olacak, her sancaktan beş üye seçilecektir. Seçimlerde her parti ve cemiyet üye gösterebileceği gibi, kutsal mücahedeye katılmak isteyen herkes aday olabilecektir. Seçimler en geç on beş gün zarfında Ankara’da toplanılacak şekilde tamamlanacaktır203.

Bu esaslara göre seçimler yapılmış, gelen milletvekillerinin Öğretmen Okulunda kalmaları sağlanmış, Meclis’in 23 Nisan 1920 Cuma günü millî ve dinî törenlerle açılması kararlaştırılmıştır.

2) Yunanlılar ile İlişkiler ve Beklenen Genel Yunan Taarruzu



Yunan Kuvvetlerinin takviyeli kuvvetlerle genel taarruzu beklenmekteydi. Savaş tarihi literatürüne Kütahya -Eskişehir Muharebeleri biçiminde geçen bu taarruzların başlamasına tekaddüm eden zorlu, zorlu olduğu kadar bunalımlı günler yaşanmaktaydı, Ankara'da... Dışişleri Bakanı Yunanlıların bu ileri harekete başlayacağından günü gününe haberleri oluyordu. Yeni Türk Devleti istihbarat olanaklarını her tarafa seferber ederek, ulusal güç unsurlarının gerektiği kadar hazırlanabilmelerini sağlayacak stratejik ikaz, gerektiğinde taktik ikaz süresini sağlamaya yönelik görevlerini eksiksiz olarak yerine getiriyordu. Dışişleri Bakanlığı'nın dış istihbarat olanakları Yunan ileri hareketinin ne zaman başlayacağının tespit edilmesine harcanıyor ve bu şekilde Yunan Taarruzu'nun daha başlamadan, Türk Ordusunun hazırlıkta ön almasını sağlayarak önemli katkılarda bulunuyordu. Amerikalı Teğmen'e, bu durumu özellikle vurgulamak suretiyle belli yerlere "Türklerin her şeyden haberi var" imajı verilmeye çalışılıyordu. Ayrıca, Yusuf Kemal Bey, bu olasılığı yüksek, Yunan Genel Taarruzu'nun yapılmasının bütün uzlaşma zeminini ortadan kaldıracağını ve yapılacak uzlaşmaya yönelik bütün antlaşmaların Ankara Hükümeti tarafından reddedilmesiyle sonuçlanacağını bildirmek suretiyle, dolaylı olarak adeta Yunanlılara bir gözdağı veriyordu.





3) Ulusal Ant Sınırlarının Tartışmasızlığı ve İngiliz - Yunun Birlikteliği



Yusuf Kemal Bey, Yeni Türk Devleti'nin sınırlarının Ulusal Ant'ta belirtildiğini, Türklerin İzmir ve Doğu Trakya'ya herhangi bir uzlaşma olmaksızın geri dönmek zorunda olduğunu önemle vurguluyordu. Türkler "Büyük Savaş"tan yenilgiyle çıkmışlardı. Ülkesi topraklarından, Mezopotamya, Arabistan ve Fransız Suriyesi gibi ülkeler oluşturulmuştu. Arabistan'ı salt olarak ifade ederken, Suriye'den Fransız Suriyesi biçiminde ifade etmesi oldukça ilginç bir yaklaşımdı. Yeni Türk Devleti'nin sınırları büyük devletlerle çevrilmişti. Büyük Savaş'tan yenilgiyle çıkan Eski Avusturya İmparatorluğu'ndan da Polonya, Macaristan ve Yugoslavya gibi ülkeler oluşturulmuştu. Gerek Avusturya gerek Almanya'ya kendisinden ayrılan ülkelerin kontrol etme görevi verildiği halde, Türkiye bu haktan mahrum bırakılmıştı. Yusuf Kemal Bey, Türkiye'ye, Almanya ve Avusturya'dan daha kötü davranıldığım açık seçik bir biçimde ortaya koymaktan kendini alamıyordu. Bundan sonra görüşme; aşağıdaki günün aktüel konuları üzerinde yoğunlaştı:



— General Harrington'un Londra'ya atanması,

— İngiliz Ulusları Başbakanları Toplantısı,

— Paris'teki Gurzon - Briand Görüşmeleri,



Yusuf Kemal Bey'in bu konulardaki tutumu açıktı. Türk durumunun sabit ve değişmez bir biçimde ortaya konulduğunu, başka yerlerde kararlaştırılmış olan şeylerin bu tutumu değiştirmeyeceğini söyledi.



Görüşme sırasında İstanbul'un tahliyesi ve Yunanlıların İstanbul'a geri dönmeleri de sorun olarak dile gelmişti. Amerikalı Teğmen bu soruyu değişik bir biçimde sormayı yeğlemişti. Yunanlıların geri dönmeleri sorununu İngiliz ülkeleri halklarının vereceği kararıyla olması durumunda, Türklerin bunu tanımak zorunda olduklarını söylemişti. Verilen yanıt kesindi. Ankara Hükümeti'nin öncelikle tüm bu kararları ortadan kaldırabilme erkine sahip olduğunu söylemekle yetindi. Arkasından, İngilizlerin Yunanlıları subay, malzeme ve hatta tanıklarla takviye ettiğini belirtti. İki ülke arasında resmî olmayan gizli antlaşmalar olduğu için İngiltere'nin Yunanistan'ı desteklemeye devam edeceğini söyledi. Gerçek biliniyordu ve bu durum her platformda söylenilmeliydi. Dışişleri Bakanı da saygın ve tutarlı Türk dış politikası genel çizgileri içerisinde kapalı kapılar ardında yapılan, ancak savaş alanında kendini açıkça gösteren durumu bulgularla ortaya koyuyordu.





4) Eski Dışişleri Bakanı Bekir Sami Beyin Yaptığı Sözleşmelerin Durumu



Görüşmede konu, Eski Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey'in yaptığı sözleşmelerin durumunun irdelenmesine gelmişti. Olaya genel hatlarıyla bakıldığında Yusuf Kemal Bey tarafından verilecek yanıt son derece açıktı. Kısaca, Bekir Sami Bey kendi yetkisini aşmıştı. Bağlaşık Devletler, Sevr Antlaşması'nın bazı maddelerinden ihtiyatî önlem almaya yönelmişlerdi, "Ulusal Ant"a aykırı olduğu için Büyük Millet Meclisi bu madde değişikliklerini kabul etmeyeceği muhakkaktı. Bekir Sami Bey'in, bunları Büyük Millet Meclisi'ne kabul ettirebileceğine dair kendine göre haklı nedenleri olabilirdi. Bunlar kişisel çabalar ve kendine göre kabul edilmiş iyimser umutlardı. Ancak, onun Kilikya ile ilgili olarak Fransa ile ayrı bir antlaşma ya da İtalyanlara ticarî ayrıcalıklar ve etki bölgeleri tanıyan başka bir antlaşma imzalamaya hakkı yoktu. Kendisi tarafından İtalyan bölgesi Londra'da ayrı bir biçimde tesis edilmişti. Bekir Sami konuşmasını sürdürdü:



"Gerçekten Bekir Sami'nin istifasına neden olan hata, Kilikya ile ilgili Fransız Antlaşması'na imza koyması idi" [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]



Yusuf Kemal Bey, Bekir Sami Bey'in üzerine fazla yüklenilmesinin davaya inananlar arasında değişik yorumlara neden olacağının bilincindeydi. Belki de bu durum Dış Dünyada "İhtilâl Kendi Evlâtlarını Yiyiyor" yorumunu ortaya getirebilirdi. Konuşmasının burasında çark ederek, Bekir Sami Bey'in kendi yakın arkadaşı olduğunu ve Ankara Hükümeti'nde etkinliğinin eskisi gibi devam ettiğini ve kendisinin hâlihazırda Avrupa'da sağlık nedenleri için bulunmadığını, resmî amaçlı geziler yaptığı konusunda ısrarla belirterek konuşmasını sürdürdü.



Bekir Sami Bey, Londra'da İngiltere ile İngiliz tutsaklarına karşılık Malta'da tutuklu olarak bulunan çoğu mebus ve üst düzey bürokratın karşılıklı olarak değiştirilmesiyle ilgili bir sözleşme de imzalamıştı. Yusuf Kemal Bey, bu harekete kendiliğinden girişemezdi. Ankara Hükümeti kendisini yetkilendirmese bu hareketlere kendiliğinden girişmesi olanaksızdı. İşte bu safhada, Yusuf Kemal Bey, Bekir Sami Bey'in bu konudaki yetkilendirme kapsamını da açıklama gereğini duydu. Büyük Millet Meclisi, 22 İngiliz tutsağı (Çoğu İngiliz Ordusunda hizmet eden aslen Rum ve Ermeni) karşılığında 100 küsur Malta tutsağının serbest bırakılması için kendisini görüşme yapmak üzere yetkilendirmişti. Ancak, Bekir Sami Bey, değişime tabi tutulmaması gereken İngiliz Mahkemesi'nce adi suçlardan hüküm giymiş Maltalıların da değişimi için bu koşulu gizlice antlaşma içerisine konulmasına izin vermişti.



Bundan dolayı, Meclis sözleşmeyi reddetti ve sözleşmenin reddedilmesiyle birlikte arkasından da İngiliz öfkesi geldi. Bu öfke de Yunanlıları karşı harekete geçirme de büyük bir etken olmuştu.





5) Amerikalılarca Fransa ile Antlaşma Zemininin Hazırlıklarının Araştırılması



Franklin Bouillon'un beraberlerinde Binbaşı Sarou olduğu halde Ankara'ya gelmek üzere 3 Haziran 1921'de İnebolu'ya çıkışları [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ta başından itibaren izleniyordu. Fransız Heyetinin Ankara'ya geldiği gün, 9 Haziran 1921 tarihinde Yunanlılar, ünlü "Kılkış" savaş gemileriyle İnebolu'yu topa tutmuşlardı. Oysa Fransızlar, antlaşma zeminine önemli katkılar da bulunacağı hesabıyla Ankara Hükümeti'ne ılımlı yaklaşım eğilimindeydiler.



Heyetin Türk Dışişleri yetkilileri ve Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeye başlamasından yaklaşık bir hafta sonra, 20 Haziran 1921 tarihinde Fransızlar Zonguldak'ı terk etmişlerdir [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]. Bütün bunlar olurken bile, Amerikalılar Bouillon'un Adana demiryolunun kontrolüyle ilgili olarak geldiği düşüncesindeydiler.



Amerikalılar Yeni Türk Devleti'nin Fransa ile bire bir bir antlaşma yapacaklarını bir türlü akılları almıyordu. Fransızlarla olsa olsa küçük ayrıntıların halledilmesinde bir araya gelinebilirdi. Bütün bunlara karşın, Yusuf Kemal Bey Fransız Heyetinin, Türk-Fransız Antlaşması için Ankara'da bulunduğuna işaret etti. Yusuf Kemal Bey devamla, İskenderun'un birkaç mil çevresinde Fransız tahliyesini ve Fransız jandarmasının reddini sağlayan General Gourand'a kabul ettirilmiş olan Bekir Sami Bey'in antlaşmasına karşı Ankara Hükümeti'nin karşı önerilerinden bahsetti.



Sonunda Fransızların da reddettiği anlaşmayı Yusuf Kemal Bey de kabul etmiyordu.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:27

Sadece "Anlaşmalar hakkında şimdiye kadar hiçbir şey duymadık" demekle yetindi. Daha sonra, toparlanarak, Bouillon'un Ankara'ya yeni Fransız önerileriyle gelmiş olduğunu söylemeye devam etti. Amerikalı Teğmen tarafından önerilerin içeriği sorulmuştu. Yusuf Kemal Bey yanıt olarak, önerilerin halen inceleme altında olduğu için samimî olarak bir şey söyleyemedi. Fransa ile belli başlı anlayış farklılıklarının yakında düzeltileceğinden iyimser olduğunu söylemekten kendini alamadı.



D) Mustafa Sagir Olayı*


<table class=MsoNormalTable style="WIDTH: 100%; mso-cellspacing: 1.5pt" cellPadding=0 width="100%" border=0><tr style="mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-firstrow: yes"><td style="PADDING-RIGHT: 0.75pt; PADDING-LEFT: 0.75pt; BORDER-LEFT-COLOR: #d4d0c8; BACKGROUND: #f5f5f4; PADDING-BOTTOM: 0.75pt; BORDER-""-COLOR: #d4d0c8; PADDING-"": 0.75pt; BORDER-BOTTOM: windowtext 1pt solid; BORDER-RIGHT-COLOR: #d4d0c8; mso-border-bottom-alt: solid windowtext .5pt">
Mustafa Sagir
</TD></TR>
<tr style="mso-yfti-irow: 1; mso-yfti-lastrow: yes"><td style="PADDING-RIGHT: 0.75pt; PADDING-LEFT: 0.75pt; BORDER-LEFT-COLOR: #d4d0c8; BORDER-BOTTOM-COLOR: #d4d0c8; PADDING-BOTTOM: 0.75pt; BORDER-""-COLOR: #d4d0c8; PADDING-"": 0.75pt; BACKGROUND-COLOR: transparent; BORDER-RIGHT-COLOR: #d4d0c8">
"İngilizler tarafından casus olarak yetiştirilmiş, Hindistan Hilâfet Heyeti İstanbul Temsilcisi sıfatıyla Temmuz 1920'de İstanbul'a getirilmiştir. Başta, Ankara Hükümeti'nin Hint Müslümanları ile ilişkilerinin boyutlarını çözümlemek ve fırsat ele geçtiğinde Mustafa Kemal'in öldürülmesine yönelik suikastın icrası için 11 Aralık 1920'de Ankara'ya gelmiştir. Türkiye'ye gelişinden itibaren İstihbarat birimlerince yakından izlenmeye başlayan Mustafa Sagir, Mart 1921'de Ankara'da yakalanmıştır. Ankara İstiklâl Mahkemesi'nce yargılanan, Mustafa Sagir bu mahkemece suçlu bulunarak, 24 Mayıs 1921'de Ankara Karaoğlan Meydanı'nda kalabalık bir topluluk önünde asılmıştır".</TD></TR></TABLE>


Yusuf Kemal Bey, kendisinin ve bütün Türk yetkililerinin tartışmaktan büyük bir zevk duydukları tek konu olan Mustafa Sagir sorununda en uzun konuşmayı yeğlemişti. Çünkü bu sorun, İngiliz siyasal yöntemleri üzerinde etraflıca düşünmeye olanak sağlıyordu.



Bu bir anlamda İngilizlerin kapalı kapılar ardında neler plânladıklarını, neleri uygulama alanına koyduklarını ve kısaca Yakın Doğu'daki ünlü İngiliz entrikaları hakkında herkeste oluşan fikirlerin doğrulanmasını sağlıyordu.



Yusuf Kemal Bey, İngilizlere yönelik bu değerlendirmelerinden sonra doğrudan Mustafa Sagir olayına girdi.



Fotoğraflı ve mektup kopyalarının bulunduğu bir mavi defterin mahkemede kanıt olarak ortaya konulduğunu ve tüm mahkeme safahatının İngilizceye çevrilerek bir İngilizce dokümanın meydana getirilmekte olduğunu söyledi. Amerikalı Teğmen iki konu hakkında kesin kanıt arama peşindeydi.



1) Halkın suçladığı biçimde Sagir'in Mustafa Kemal Paşa'nm suikastı için Ankara'ya hazırlık görüşmeleri yapmak üzere gönderildiğine dair kendi itiraflarından başka herhangi bir kanıt var mıydı?

2) Mustafa Kemal'e ateş etme konusunda Türkler gerçekten haklı mıydı?



Amerikalı Teğmene göre, Mustafa Sagir sadece hayatını kurtarmak için itirafta bulunmuştu. Aslında, bu fikir Teğmenin kendi fikri değildi. Doğrudan, Amerikan dış politika uzmanlarının üzerinde tartışarak bu konu hakkında oluşturdukları ortak kanılarıydı. Oysa bu konuda öylesine birinci el kaynak niteliğinde kanıtlar vardı ki, hele bir tanesi her şeyin bittiğini anladığı sırada, idamından 25 gün önce, hapishaneden Albay Wood'a kendi el yazısı ile yazdığı İngilizce mektuptu.



Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etütler Başkanlığı Arşivi'nden edilen mektubun fotoğrafları Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi'nin Mart 1995 tarihli 31 numaralı sayısında yayımlanmıştır [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]. Hindistan'ın sözde Hilâfet Temsilcisi olarak Türkiye'ye gelen bir Hintli Müslüman olan Mustafa Sagir, bir İngiliz'den daha iyi İngiliz olduğunu Albay Wood'a, yazdığı mektupta şöyle belirtiyordu:

"Her şeyden evvel bir İngiliz teb'asıyım ve çocukluğumdan itibaren onlar tarafından yetiştirildim. Şayet Türkler de bana İngilizler kadar iyi davranmış olsalardı, o takdirde bütün kalbim ve ruhumla onlar için çalışırdım" [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].

Yusuf Kemal Bey, Mustafa Sagir'in sadece Mustafa Kemal'in sofrasına bakan şahsî hizmetçilerinin ve aşçısının büyük bir olasılıkla zehirlemek suretiyle öldürmek için onların nasıl kanalize edileceği yolunda araştırma yapmak amacıyla İstanbul'da talimatlar aldığını, aynı zamanda bu araştırmaları Ankara'ya gelerek, burada gerçekten yaptığını ve görgü tanıklarının bunu kanıtladığım söyledi. Bununla beraber, o İstanbul'daki Hindistan Bağımsızlık Ajanslığı'na aynı kanıtları gösteren ve hazırlanmakta olan söz konusu broşürde bulunan mektupları göndermiş ve onlardan mektup almıştı. Yusuf Kemal Bey, Amerikalının söylemesine fırsat vermeden, idamının diplomatik bir hata olduğunu kabul etmedi. Yusuf Kemal Bey, bunları söylerken, Sagir' in eyleme yönelik bir suikastçı olduğundan hayli emin bir tavır sergilemişti.





2. ikinci Görüşme



Birinci görüşmede hemen hemen her konuya eğilmişlerdi. Büyük bir olasılıkla, Amerikalı Teğmen birinci görüşmenin notlarını İstanbul'da Amiral Bristol'e bildirmişti. İstanbul, Sovyetlerle (Teğmen Raporuna Ruslar olarak yazmayı yeğlemişti.) olan ilişkiler ve İttihat Terâkki olgusu üzerinde biraz daha bilgi toparlanmasını daha doğru bir ifadeyle, bu iki konu üzerinde Ankara Hükümeti'nin tavrım öğrenmek isteyebileceği varsayımı yüksek bir olasılık olarak değerlendirilmektedir. İkinci görüşme birinci görüşmeden birkaç gün sonra gerçekleştirildi.





A) Bolşeviklerle Olan İlişkilerde Kafkaslar Anahtar mı?



Teğmen, Rusların Türkiye üzerindeki tarihî emellerini anımsattıktan sonra, Yusuf Kemal Bey bu minval üzerinde konuşmasını sürdürdü. Yusuf Kemal Bey, Rusya'nın geçmiş 500 yıldan beri İstanbul'da gözlerinin olduğunu ve bunun gizli bir savaş antlaşmasında ortaya konulduğunu söyledi. Hatta bu konuyu Bolşevikler iktidara geldiklerinde kendileri dünya kamuoyuna bildirmişlerdi. Yusuf Kemal Bey, rejimler değişse bile çıkarların her zaman geçerli olacağının bilincindeydi. Bunu açıkça ortaya koymaya devam etti. Rusya bunu istiyordu ve onu elde etmede hiçbir korkuları da yoktu.



16 Mart 1921 tarihinde Moskova'da Türkiye-Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması bu nedenle imzalanmıştı. Yusuf Kemal Bey, Moskova'da imzalanan Antlaşmadaki koşullar ile Türk halkının Rus egemenliğine karşı uygun bir biçimde korunduğunu söyledi. Bolşeviklerle olan ilişkilerde Kafkaslar gerçekten anahtar rol oynuyor ve Bolşevik çıkarları ile Türk çıkarları bir kesişme gösteriyordu. Buradaki ulusal ve Menşevik karakterli karşıcı hareketler uzun süreli bir mücadeleden sonra ancak Bolşevikler tarafından kontrol altına alınabilmişti. Rusya bakımından, Kafkaslardaki Sovyet Cumhuriyetlerin o günkü biçimiyle muhafaza edilmesi kendi rejimlerinin devamı açısından elzemdi. Yusuf Kemal Bey işte bu iki politik çıkarın kesiştiği Kafkasları aşağıdaki şekilde anlatıyor ve Amerikalı Teğmen de raporuna Yusuf Kemal Bey'in anlattığı biçimiyle geçirmekten kendini alamıyordu:



"Yusuf, uzun bir tartışmadan sonra, kendi halkı ve Bolşevikler arasındaki dostluğum Kafkaslardaki karşılıklı çıkarlar nedeniyle oluştuğunu ve Türklerin, batıda olduğu gibi kuzeyde ve doğuda düşman istemediğini dolaylı bir biçimde kabul etti" [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].



Yusuf Kemal Bey'in kendisinin de belirttiği gibi, hem Kafkaslarda yerel yöneticilerle, hem de Moskova'da Merkezî Yönetim ile uzun görüşmeler yapılmıştı. Bu antlaşmanın karşılıklı olarak benimsenmesi üç aylık bir süreyi almıştı. Görüşmenin yapıldığı Temmuz 1921 ayının ilk haftası olmasına rağmen, Moskova Antlaşması'nın onaylanabilmesi Meclis genel kurulunun gündemine gelmemişti. Bolşeviklerin adımlarını bir bir atmalarının bitirilmesi bekleniyordu.





B) Meclisin Yapısı ve İttihat ve Terâkki Olgusunun Değerlendirilmesi



Mustafa Kemal Paşaya sorulan bir soru da Meclisin yapısı, onun demokratik olup olmadığı idi. Aynı soru Dışişleri Bakanına da sorulmuştu. Genel anlamda demokratik olabilmenin koşulu, Meclis çatısı altında çok partili bir ortam yaratmak ve yaratılan bu ortamı sürdürebilmekti. Amerikalılara göre ise durum farklı idi. Onların yanıt aradıkları soru, ulusal hareket karşıtlarının Meclis çatısı altında örgütlenmeleriydi. Yusuf Kemal Bey, genellikle politik konularda konuştuktan sonra, Büyük Millet Meclisi'ni tek bir amaç üzerine "Ulusal Ant" ile bütünleştiğini ve bu nedenle hiçbir partinin ortaya çıkmadığını vurguladı. Çok partili yaşam denilince kendiliğinden İttihat ve Terâkki Partisi gündeme geliyordu. Eski İttihat ve Terâkki Partisi'ni İstanbul yasadışı ilân ettiği gibi, Ankara da yasadışı olarak kabul ediyordu. Yusuf Kemal Bey, bu konudaki düşüncelerini açıklamaya devam etti.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Empty Kurtuluş Savaşında

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Paz 10 Mayıs 2009 - 6:28

"Eski İttihat Partisi ile mücadele etmek için Ateşkes'ten hemen sonra örgütlenen Anadolu ve Doğu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Partisi liberal bir partidir. İttihat ve Terakki Komitesi (C.U.P.) [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] öğesinin, yasadışı bir unsur olduğunu ve başlıca merkezlerde iktidara dönmeyi arzu ettiğini üstü kapalı bir biçimde kabul etti. Bunun olmayacağını güvenle belirtti, yine de onun sözcüklerinin altından belli bir endişe sezinleniyordu" [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].



Yusuf Kemal Bey, İttihat ve Terakki Partisi'nden kısaca İttihat Partisi (=Unionis Party) diye bahsetmişti. Merkez ve taşra örgütlenmesini tamamlayan, diğer bir anlamda taban ve tavan ilişkisi demokratik bir biçimde tesis edilen ve kısaca Parti konumuna gelen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti'ni, Parti olarak ifade etmiş, savunduğu ekonomik modeli de aynen Mustafa Kemal Paşa'nın belirttiği biçimde liberal olarak tanımlamıştı. Amerikalıların kafasında oluşan Bolşevik tehdidine karşı verilebilecek en iyi yanıt bu idi.



İngilizler "Büyük Savaş" içerisinde karşılarında oldukları, İstanbul'da Hürriyet ve İtilâf Partisi aracılığıyla yargıladıkları İttihat ve Terâkki Partisi'ni Anadolu içerisinde desteklemeyi yeğliyorlardı. İngilizler, Berlin'de bulunan İttihat ve Terâkki Partisi'nin kurucusu ve Osmanlı Devleti'nin seçilmiş ilk Başbakanı olan Talât Paşa ile ilişkilerini devam ettiriyorlardı. Bu durum İngilizlerin geleneksel politikalarına uygun düşen bir durumdu.



Ancak, Talât Paşa İranlı bir Ermeni'nin menfur suikastına hedef olmuş, 15 Mart 1921 tarihinde Berlin'de Hardenberg Strasse'de şehit olmuştu[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].



İttihat ve Terâkki önderlerine yönelik cinayetler birbirini izlemiş, Bahaattin Şakir, Azmi Bey, eski sadrazam Sait Halim Paşa ve nihayet Cemal Paşa Ermeni kurşunlarına hedef olmuşlardı. Ermeniler üç yıl bekledikten sonra, sonunda Talât Paşa'yı şehit etmişlerdi. Gerçekten bu durum şaşırtıcıydı. Ermeniler, Moskova Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün önce bu eylemi gerçekleştirmişlerdi. İngilizler Anadolu'daki harekete karşı elde potansiyel güç olarak beklettikleri Talât Paşa'nın üç yıl sonra Ermeniler tarafından ortadan kaldırılmasına neden rıza göstermişlerdi? Bunda, Türkiye-Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması'nın payı büyük olduğu gibi, Amerikan güdümünde bir Batı Ermenistan'ının gündeme getirilmesi için Ermeni Terörü ile İngiliz Emperyalizminin uyuşmuş olabileceği değerlendirilmektedir.



İngiliz - Talât Paşa birlikteliğinden, Ermeni terörü ile at başı gidilmesine ve uyuşulmasına kadar durum daha başlangıçtan itibaren Ankara Hükümeti'nce de takip edilmekteydi. Görüşme sırasında, Yusuf Kemal Bey, Berlin'deki İngiliz çabasının Talât Paşa'yı Ankara'ya yollamaya çalıştığını bildiğini kabul etti, ancak onun ulusal topraklara gelmesine asla izin verilmemiş olduğunu açıkladı.



Talât'ın, Mart ayında Londra Konferansı'nda kabul edilen Ankara delegeleri için San Remo'da Konferans düzenlemiş olduğunu kabul etmedi. Talât'ın suikastının altında Bolşeviklerin yerine, İngilizlerin olduğunu imâ etti. Doğruya yakın bir politik değerlendirme, Türk Dışişleri Bakanı tarafından ortaya konulmuştu. Bundan sonra, İttihat ve Terâkki'nin diğer önderlerinin durumlarının değerlendirilmesine geçildi.



Yusuf Kemal Bey, Enver Paşa'nın Yakın Doğu'da artık geçerli bir etmen olmayan olağanüstü ve maceracı bir kişiliğinin olduğunu kabul etmişti. Malta'dan henüz serbest bırakılan, savaş sırasında İstanbul'da Eğitim Bakanı olan ve aşırı bir İttihat ve Terakkici Şükrü Bey'in Ankara Hükümeti'nde bir görev verilip verilmeyeceği sorulduğunda, Yusuf Kemal Bey, onun için benzer hiçbir yerin bulunmadığını kendinden emin bir biçimde yanıtlayarak konuşmasını bitirdi.





SONUÇ



Amerikalı İstihbaratçılar, Mustafa Kemal Paşa ile yapılan görüşmeden sonra, liderin ödün verilmez bir biçimde çizdiği genel çerçeve içerisindeki dış politikasını bütünüyle özümlemişlerdi. Bundan sonra, genel ilkeler ile uygulama arasındaki çelişkilerin olup olmadığının araştırılmasına girişmişlerdi. Oldukça deneyimli bir İstihbaratçı olan Teğmen Robert S. Dunn'ın Türk Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ile yaptığı iki görüşmeden çıkarılan sonuç, rapora yorum olarak yazılmasa da birbirinin aynıydı.



Lider ve uygulayıcıları aynı frekanstan konuşuyorlar, aynı sonuçlar üzerinde birleşiyorlardı. Zaten, bu yüzden iki raporu da birlikte 19 Ağustos 1921'de Washington'a göndermişlerdi. Mustafa Kemal Paşa ile yapılan görüşmenin raporlaştırılmasında bire bir soru-yanıt biçiminde doğrudan yazım tekniği kullanılırken, Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmelerin raporlaştırılmasında dolaylı bir yazım tekniği kullanılmıştı. Dolaylı yazım tekniği, kendiliğinden yorumu da getiren bir üslup tarzı olarak ortaya çıktığından, Amerikalı Teğmen, Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmelerde bunu özellikle kullanmıştır.



Yoruma açık bu teknik, Atlantik'in öte yakasındaki ABD'nin Merkezî Karar organlarında tereddüt meydana getirmiş, bu Amerikan tanınmasını geciktirmiştir.



Birinci Dünya Savaşı sonlarına doğru 1917 yılında Osmanlı Devleti ile kesilen diplomatik ilişkiler, Yeni Türk Devleti'nin 24 Temmuz 1923'te imzaladığı Lozan Barış Antlaşması'nın sonrasına kadar devam etmiştir.



Nitekim 6 Ağustos 1923 tarihinde ABD, Türkiye ile Lozan Antlaşması'na benzer bir antlaşma imzalayarak Yeni Türk Devleti'nin sınırlarını ve kapitülasyonların kaldırılmasını kabul etmiştir. Merkezî Yönetim tarafından alınan üst düzey kararların oluşturulmasında önemli girdi olarak kabul edilen istihbarat raporlarının değeri burada ortaya çıkmaktadır.
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Turkey10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Gencat10
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro10
Yaş Yaş : 43
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5564
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Pro1010
Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası 290407


Kurtuluş Savaşında Türk Dış Politikası Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz