¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P

Aşağa gitmek

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P Empty BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P

Mesaj tarafından TRABZON61 Paz 8 Kas. 2009 - 6:21

ABD Orta Doğu'da Amerikan modeli bir demokratikleşme arayışı içine girmiştir. Washington'un Orta Doğu'da demokratikleştirme girişimi konusunda Soğuk Savaş dönemi girişimlerinden öğrendiği çok şey vardır. Bunlardan birisi de eurokomünizmdir. Önce eurokomünizm üzerinde duralım.

Soğuk Savaş'ın politik ve ideolojik araçlarla en güçü cereyan ettiği coğrafyalardan birisi de, Batı Avrupa idi. Bu bölge kapitalist dünya ekonomisi içinde idi ve NATO aracılığı ile de ABD ile eklemlenmişti. Ancak, bu bölge Batı bloğu içinde olmasına rağmen, çok güçlü komünist partiler bulunmaktaydı. Özellikle Fransız ve İtalyan komünist partileri iki ülkedeki politik yaşamı kökten etkileyebilecek bir niteliğe sahiptiler. Sovyetler Birliği bu partileri de kullanarak, Batı sistemi içinden çok fazla bilgi edinmiş, ciddi bir ajan sistemi oluşturmuştur.

ABD, Batı Avrupalı komünist partilerden özellikle Sovyetlerin yıkıcı faaliyetlerine yardımcı oldukları için çok rahatsız olmuştur. 1970'li yıllarda Avrupalı komünist partiler içinde başlayan ve özellikle komünist partinin çok güçlü olduğu İtalya'da hızla gelişen eurokomünizm, Batılı komünist partilerin Sovyet komünizmi ile aralarına sert bir çizgi çizmelerini beraberinde getirmiştir.

Eurokomünizm ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile Batı Avrupalı komünist partiler ideolojik olarak birbirlerinden kopmuşlardır. 1980'ler de artık Sovyet istihbaratı eskisi kadar rahat Batı Avrupalı komünist partiler içinden bilgi toplayamaz hale gelmiştir. Eurokomünizmin gelişmesinde Amerikan istihbarat servislerinin yoğun desteğinin olduğu ileri sürülmüştür.

Eurokomünizm-Sovyetler ve ABD eksenli çatışmaların ışığında, Türkiye ve "Büyük Orta Doğu'daki gelişmeleri" önce ideolojik sonra politik eksenli olarak yorumlamak, ortaya oldukça ilginç sonuçlar çıkarıyor. 1990'ların ilk günlerinden itibaren başını Amerikan istihbaratının önde gelen Türkiye ve İslam analizcilerinden Graham Fuller' in bir tezi işlediği dikkat çekiyordu. Fuller, Orta Doğu'daki anti-Amerikan radikal İslamcı gelişmelerin önlenebilmesinin volunun laik sistemleri desteklemek değil, aksine radikal İslamcı partileri dünya kapitalist sistemi içine çekecek ve anti Amerikancı özlerini dönüştürecek bir yaklaşmıa sevk etmek olduğunu ileri sürüyordıı.

Batılıların Orta Doğu'da laiklik konusunda ısrarının hiçbir anlamı yoktu. Üstelik, müslümanların günlük yaşamlarında dini nasıl yorumlayıp uyguladıkları ABD'nin stratejik çıkarlarını ilgilendiren bir hususda değildi. Onemli olan bu ülkelerin/partilerin/örgütlerin anti-Amerikan bir niteliğe sahip olmamasıdır denmektedir.

ABD'nin radikal İslam'da eurokomünizm benzeri bir ideolojik dönüşüm konusunda merkez üs olarak seçtiği ülkenin, Türkiye olduğu anlaşılmaktadır. 1995'de yazdığı kitapta Amerikalı uzman Dinesh D'Souza şöyle demekte idi: "Biz İslam köktenciliğini dönüştürmeliyiz. Onları liberalleştirmeliyiz."

Fuller ise, 2000 yılında Türkiye ile ilgili yaptığı yorumunda, "Türkiye'de yakın bir gelecekte iki partili bir temsil sistemine gebe..Kökleri geçmişe dayanan ekonomik kriz iktidardaki koalisyon partilerinde büyük deprem yaratacak. Fazilet Partisi'nden kopan bir grup ılımlı İslamcı, geniş tabanlı bir siyasi oluşuma gidecek. Bazı etkin siyasetçiler, partilerinden istifa ederek, bu yeni oluşuma katılacak. Yeni oluşum kar topu gibi büyüyüp gelişecek. Türkiye'de yakın gelecekte ılımlı İslamcılar iktidara gelecek. Ilımlı İslamcıların yanında İslami söylemlere ters düşmeyen ılımlı sol bir parti de Meclis'e sokulacak."

Fuller'in bu tespitleri artık bir sosyal bilimcinin öngörüsünün sınırlarını aşarak "falcılık" alanına girmektedir ve Fuller "başarılı" bir falcı olduğunu ispatlamıştır. Ancak Fuller'in tespitleri sadece Türkiye ile sınırlı değildir. AKP'nin iktidarı, Amerikanın Orta Doğu için hazırladığı demokratikleşmenin çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Washington sürekli olarak Orta Doğu'da demokratikleşmeden bahsetmektedir. Ancak bugün Suudi Arabistan'da yapılacak bir seçimi El Kaide kazanacaktır. Mısır'da Müslüman Kardeşler iktidarı zorlayacaklardır. Cezayir'de ise Selamet Cephesi sonuç alacaktır. Çünkü, henüz bu ülkelerde bir AKP yoktur. Büyük Orta Doğu'da demokratikleşme AKP'leşme üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Büyük Orta Doğu projesininin gerçekleşmesinin en önemli aşamalarından birisinin, Orta Doğu'nun demokratikleşmesi olduğunu Amerikalı stratejistler ifade ediyorlar. Ancak, Orta Doğu'da yarın yapılacak bir seçimi mevcut rejimlerden daha anti-Amerikancı bir siyasal söyleme sahip radikal İslamcı diye anılan değişik siyasal hareketlerin kazanması hemen hemen kesin gibidir. Demek ki, mevcut rejimlerin yerine demokratik yollardan gelmeden önce bu "radikal İslami hareketlerin" liberalleştirilmesi veya AKP'leştirilmesi gerekiyor. Nasıl bir zamanlar Milli Görüşün önde gelen liderlerinden olan Recep Tayyip Erdoğan anti-Amerikancılıktan Amerikanın Büyük Orta Doğu'daki en iyi adamlığına dönüştürüldü ise.

Aslında bu sürecin başladığı görülüyor. Örneğin Fas'da amblemi gaz lambası olan Adalet ve Kalkınma Partisi adını taşıyan radikal İslamcı partinin 84 yaşındaki yaşlı lideri Abdülkerim Hatip genel başkanlık görevinden çekilirken partinin yeni genel başkanlığına seçilen Saadine Osmani, Türk modeli AKP'yi örnek alacağını ifade ediyordu geçen hafta. Fas AKP'sinin iktidara yürüdüğü ileri sürülüyor.(Milliyet, 21 Nisan 2004) Ayni günlerde Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisi arasına seçilen Recep Tayyip Erdoğan'dan bahsedilirken, "Müslüman liderler içinde bulunabilecek en iyisi" şeklinde bahsedilmiştir anılan dergide. Burada sorulması gereken soru Erdoğan'ın kimin için en iyi olduğudur.

Orta Doğu'da radikal İslamcı hareketlere örnek olmaya başlayan AKP liderinin, ABD'den gelen bu övgülerin hakkını verdiğini görüyoruz. Erdoğan, ABD'de bir düşünce kuruluşunda yaptığı konuşmada "Ben çocuklarımı Amerika'da okutuyorum. Bunun bir sebebi var. O da bu medeniyete duyduğum inançtır" diyor. Siyasal kariyerinin çok büyük bir bölümünü anti-Amerikanizm üzerine kuran bir siyasetçinin geliştirmiş olduğu kıvraklık şaşırtıcıdır.

Almanların ünlü sosyal demokrat eğilimli dergisi "Der Spiegel"in 17 Mart 2004 tarihli sayısında, "Türkiye'nin güçlü adamı Erdoğan, ABD ile yapılmış gizli bir anlaşmanın arkasındaki adam" diye nitelendiriliyor. Erdoğan'ın ABD ile gizli bir gündeminin olup olmadığını bilmek mümkün değil ama, 27 Ocak 2004'de ABD'de Amerikan Yahudi Kongre'sinden cesaret ödülü alan Erdoğan, 16 Şubat 2004'de Teke tek programında "Diyarbakır'ı istiyorum ki; şu anda Amerika'nın Büyük Orta Doğu projesi var ya Genişletilmiş Orta Doğu, yani bu proje içinde Diyarbakır bir yıldız bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım" diyerek, " bulunabilecek en iyi müslüman lider" sıfatını hak ettiğini gösteriyor. Her ne kadar AKP Türk halkından gelen tepkiler üzerine görünürde BOP'a daha temkinli bir yaklaşım sergiler görünse dahi BOP'un bir parçası olarak kalmaya devam etmektedir.

Öte yandan, AKP'nin "liberal-Amerikancı İslamcı" anlayışının Türkiye'nin değerlendirilmesinde önemli değişikliklere neden olduğu Amerikalı stratejist ve politikacıların bazı açıklamalarından anlaşılıyor. Bir süre önce, ABD Dış İşleri Bakanı Colin Powell bir konuşmasında Türkiye'den İslami Cumhuriyet diye bahsetmiş ve daha sonra bunun dil sürçmesi olduğu ileri sürülmüştü. Powell sıradan bir taşralı Amerikan politikacısı değildir. Genelkurmay Başkanlığına kadar yükselmiş ve bundan dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye ile uzun yıllar değişik boyutlarda ilişkisi olmuş bir asker-siyasetçidir. Powell'ın Türkiye'den bahsederken yanlışlıkla İslami Cumhuriyet diye bahsetmesi mümkün değildir. Powell kafasındaki ve dosyasındaki bir projeden bahsetmiştir.

Ancak Powell'ın ifadesinin bir tesadüf olmadığını gösteren bir başka açıklamada ABD'nin önde gelen siyasal stratejistlerinden Samuel Huntington'dan gelmiştir. S. Huntington Le Point dergisine verdiği demeçte, Türkiye'nin Avrupa Birliği yerine etkili ordusuyla, hayli iyi işleyen demokrasisi ile İslam dünyasının liderliğine oynaması gerektiğinin altını çizmiş ve "engin bilgisi ile"!!! eklemiştir:"Atatürk'ün ortadan kaldırmak istediği ama başaramadığı Müslüman mirasıyla bütünüyle yeniden barışmayı kabul eden" Türkiye, kendisine yeni bir misyon aramalıdır. Yine tanınmış Amerikalı stratejist Fukuyama, Türkiye'nin AB üyeliğini mümkün görmediğini, bunun ABD ile Meksika arasındaki sınırın kaldırılması kadar ihtimal dışı olduğunu vurgulamıştır.

Son dönemde Washington'da resmi politika olan Türkiye'nin AB tam üyeliğine olan destek devam etmekle birlikte gittikçe daha fazla "AB üyeliği dışında çözümlerde aranmalıdır" yaklaşımının da gözlerden kaçması mümkün değildir. Özetle, AKP, ABD'nin Büyük Orta Doğu stratejisinin en önemli ayaklarından birisi olan radikal hareketlerin liberalleştirilmesi sürecinde çok önemli bir rol üstlenmiştir.

Prof.Dr. Ümit Özdağ
TRABZON61
TRABZON61
.::Otağ Yetkilisi::.


.::Otağ Yetkilisi::.


BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P Turkey10
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P Gencat10
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P Pro10
Yaş Yaş : 39
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Trabzon
Lakap Lakap : ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/11/84
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Çanakkale´ye yürüyüş
İletiler: İletiler: : 1325
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 12/04/09
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P Pro1010
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P 910
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE A.K.P Ile10

https://www.teknoloji-gunlugu.com/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz