¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Irak'ta Türkmen Kahramanlar

Aşağa gitmek

Irak'ta Türkmen Kahramanlar Empty Irak'ta Türkmen Kahramanlar

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Çarş. 9 Haz. 2010 - 9:11

Nejdet Koçak, 7-Nisan-1939 tarihinde Kerkük’te doğmuştur. Babası Nurettin Ali Tevfik’tir. N. Ali Tevfik, bir Türkmen öğretmeniydi. Nejdet, ilk, orta ve lise tahsilini Kerkük’te tamamladı. 1958 yılında Türkiye’ye gelerek Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bölümüne girdi. 1962 yılında bu fakülteden yüksek ziraat mühendisi olarak mezun olmuştur. Kerkük’e dönmüş ve 1962-64 yılları arasında Tarım Bakanlığı’na bağlı Zirai Donatım Müdürlüğü’nde çalışmıştır.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
1964 yılında Türkiye’ye tekrar gelmiştir ve 1966 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde Master öğrenimini tamamlamıştır.1969 yılında da aynı üniversitede doktorasını tamamlamıştır. Daha sonra Irak’a dönerek 1970 tarihinden itibaren Bağdat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak göreve başlamıştır. 1976 yılında Doçent olmuştur. Daha sonra da profesörlük tezini takdim etmiştir.

22.03.1979 tarihinde kendisine Türkçülük suçu isnat edilerek tutuklanmış ve 16 Ocak 1980 tarihinde Bağdat’ta Saddam rejimi tarafından idam edilerek şehit olmuştur.

Nejdet Koçak, milli dava uğruna daha orta okul ve lise dönemlerinde çalışmıştır. Nitekim, 1959 yıllında Kerkük Katliamı’nda şehit edilen Türkmen lideri Ata Hayrullah’ın gizli olarak kurduğu gençlik teşkilatında çalışmış ve başkanlık yapmıştır.

Nejdet Koçak tam manasıyla bir lider ve dava adamıydı. İnsani değerlerin en üst kademesine ulaşan, milletine ve dinine sımsıkı bağlı olan bir insandı. Hayatını Irak Türkleri’nin milli kimliklerinin korunması ve Irak Türklerinin meşru siyasi, kültürel haklarının elde edilmesi uğruna hiç çekinmeden harcadı. İleri sürdüğü fikirleri bizzat yaşayan ve yaşamında uygulayan gerçek bir fikir adamıydı.

Doç. Dr. Ekrem Pamukçu’nun yıllar önce hazırlayıp o zamanki Kerkük Dergisinde yayınladığı “Irak Türklerinin Büyük Şehidi Nejdet Koçak” adlı yazısında şöyle diyordu;

Değerli eşleri Ayten Koçak hanımefendinin belirttikleri gibi, Saddam’ın adamları 15 Ocak 1980 tarihinde gece geç vakit eve geliyorlar. Yarın gelip eşleri Nejdet Koçak’ı hapishanede görebileceklerini haber veriyorlar. Ertesi gün hapishanenin bulunduğu “Ebu Greb”denilen Bağdat yakınlarındaki hapishaneye gidiliyor. İçeri girdiklerinde, bir insanın çok zor sığabileceği yan yana üç demir hücre içerisinde Nejdet Koçak, Albay Abdullah Abdurrahman ve Adil Şerif’in kendilerine aylardır uygulanan insanlık dışı işkence sonucu son derece bitkin ve yorgun oldukları görülüyor. Albay Abdullah Abdurrahman şeker hastasıydı, ilaçları verilmediği için gözlerini kaybetmiş acılar içinde kıvranıyordu. Her üçünün de vücutları yara bere içindeydi.

Bir kaç saat sonra asılacak olan Nejdet Koçak ailesine ve kendisini son saatlerinde onu yalnız bırakmayan kalabalık dava arkadaşlarına hitaben şöyle diyordu;

“Arkadaşlar, ağaç budandıkça yeşerir. Sizden ricam davayı bırakmayın ve sürdürmeye devam edin. Ben şu anda her zamankinden daha huzurluyum. Allah’ımın huzuruna gönül rahatlığıyla çıkıyorum. Bayrağı size teslim ediyorum. Bu bayrağı şerefle taşıyacağınızdan eminim. Doğruluktan ve Allah’ın yolunda asla şaşmayın. Allah’a emanet olunuz.”

16 Ocak 1980'de bu son derece kısa konuşmasından bir kaç saat sonra diğer dava arkadaşlarıyla birlikte idam edilerek şehit edilmiştir.

NEJDET'İN RUHUNA SESLENİŞ

Sevgili Nejdet, "Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük" diyordun. Gerçekten öyleymiş. Irkdaşım, arkadaşım, dostum ve eşim Nejdet, şahadetinin 18'den 19'uncu yıla dönüşünde, ülküdaşlarım, can kardeşlerin Türk Ocaklılar, benden seni anlatmamı istediler. Seninle ilgili bir şeyler anlatmak benim için çok zor. Nereden başlayıp, ne kadar anlatmalıyım? Her şeyi söyleyemem.

Çünkü, sen yaptığın her harekette mensup olduğun toplumu düşünüyordun ve biliyorum ki; hayatın boyunca gördüğün, hissettiğin, yaşadığın, fiilen yaptığın her eylem, o toplumu yüceltmek, layık olduğu ortamda yaşatmak içindi. Sorumluluk duygusunu bir an bile terk etmedin. Rüyalarında bile bu problemi çözmenin yollarını arıyordun. Kişiliğine nakşettiğin bu tarzda, kendin için istediğin hiçbir şey yoktu. Seni kayıtsız, serazat anlatmak güzel; gerçeklerin bir kısmını ayıklayarak anlatmak zor ve üstelik maksadı da yarım bırakacak, ama ne yapayım ki çaresizim; senin millî sorumluluk duygun bende de var. Evet Nejdet, bu bir başlangıç olmalı. Şimdi senin de bizimle beraber olduğunu düşünüyorum; beni, bizi anladığını çok iyi biliyorum.

7 Nisan 1939'da Kerkük'te köklü ve itibarlı bir ailenin kızı Lütfîye Hanım ile eğitimci Nurettin Bey'in üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldiğinde, ailen ilk erkek çocuğun sahibi olmakla gurur duymuşlardı. İlkokula başladığın gün baban "Bugün ne yaptınız?" diye sorduğunda, "Bayrağımızı ve marşımızı öğrettiler." demiştin. Baban ise asıl gerçeği, millî kökünü, mensubiyetini, Türk dünyasını, Türkiye'yi bir daha hiç unutamayacağın bir şekilde sana anlatmıştı. Böylece ilk öğretmenin baban oluyordu. Türklük heyecanıyla başlayan okul yılların ortaokul ve liseyi bitirmenle hitam bulduğu bir anda, Kerkük'te Türklüğünü haykırmış ve tutuklanmıştın. Bu hadiseden sonra ailen senin başka bir memlekette okumana karar vermişti.

Ankara'ya üniversiteye girmek üzere geldiğin ilk gün ne yaptığını, daha sonra bana anlatıyorsun:"1958 yılı sonbaharıydı. Çankırı Caddesi'nde Kerküklü arkadaşlarla kalacağım eve geldim, biraz dinlendikten sonra yürüyüşe çıktım. Ayaklarım beni, kubbesiyle dikkatimi çeken Etnografya Müzesi'nin yanındaki Türk Ocağı'na götürdü. Merdivenlerden çıktım, aralık bir kapıdan ışık sızıyordu. Kapıyı çaldım. İçeriden tatlı-sert bir ses geldi. "Otur bakalım delikanlı, nereden geliyorsun?" dedi. Türklüğü bütün gerçeğiyle bilen ve duyan sevgili ve sevimli Galip Erdem Ağabeyimizi bulmuştum. Bu, benim için büyük bir şanstı.

Bu, içimi coşturan tertemiz duygulara sahip bir grup arkadaşla tanışmamın ilk adımıydı" diyordun. 1958'de Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi birinci sınıfını Fen Fakültesi'nde (FKB) okuyoruz. Bazı profesörlerimizin ders notlan eski Türkçe dediğimiz Arap alfabesi ile yazılmış.Bu notları, Arapçayı çok iyi bildiği için Türk alfabesine aktarıp bütün FKB öğrencilerine dağıtan Makine Bölümü öğrencisi Kerküklü bir arkadaşımız var; o sensin... Bizlere o sıralarda Kerkük'te Irak Hükûmeti'nin Kürtleri azmettirerek yaptırdığı korkunç katliamı, Albay Ata Hayrullah ve nice önder Türkün yollarda sürüklenerek, parçalanarak şehid edildiklerini anlatıyordun. Bizler alılıyorduk, Türkiye belki anlıyordu...

Daha sonra üniversiteyi bitiriyor, fakültende kalarak master ve doktara tezlerini veriyor ve 1970'de memleketine dönüyor, Bağdat Külliyeti Hendese Üniversitesine öğretim üyesi olarak giriyor, Ankara'da başladığın doçentlik tezini orada veriyorsun. Daha sonra profesörlük tezini hazırlamaya başlıyor, üniversitede verdiğin derslerin dışında bir de kendi derslerini hazırlıyorsun ve tezini takdim ediyorsun. Profesörlük tezin rektörlükten olur aldığı halde Baas Partisi ilim merkezine (!) takılıyor. Bağdat'ta bulunduğun yıllan, Irak Türkleri için son derece sıkıntılı ve çileli geçen yıllan çok iyi hatırlıyorum.

Türk çocuklarım üniversitede, hatta lisede bile okutmak istemiyorlardı. Kerkük mahalli TV ve radyosundan bir saatlik Türkçe yayın kaldırılıyor, Türkçe eğitim yapan ilkokullar ve Türk Kültür Merkezi "kapatılıyor, Kardaşlık Kulübü ve neşir organı Kardaşlık Dergisi, Baas Partisi yandaşlarına zorla devrediliyor, karı koca memur olanlar Kerkük dışına biri kuzeye biri güneye tayin edilerek aileler parçalanıyor, yüzlerce yıllık Kerkük şehrinin ismi El- Temim yapılıyor, cadde ve sokakların ismi değiştiriliyor, Türklerin arazileri reform bahanesiyle yok pahasına istimlâk ediliyor, nüfus sayımında Türk ailelere kendilerini Arap kaydettirmeleri için baskı yapılıyor, yeni doğan çocuklara Arap ismi vermek için nüfus idaresince baskı uygulanıyor, Kerkük çevresine kurulan 100-200 hanelik pek çok siteye Kürtlerin ve Mısır'dan devşirilen Arapların iskânı sağlanıyor, şehrin Türk dokusu bozuluyor, buraya yerleşenlere ayrıca maddî destek sağlanıyor, Türklerin Araplarla evlenmesi için masrafları devletçe karşılanacak teşvikler uygulanıyor, tam bir baskı ve asimilasyon politikası yürütülüyordu.

Bütün bunlardan daha vahim olarak, Irak Türk toplumunun önde gelenleri ve aydınları çeşitli bahanelerle tutuklanıyor, işkence görüyor, zindanlarda çürütülüyor, yıllarca kendisinden haber alınamıyor, önemli bir kısmı idam ediliyor veya izi kaybediliyordu. Bütün bunlarla nasıl kahrolduğunu, nasıl isyan ve mücadele ettiğini çok iyi biliyorum. Biliyorsun ki, akademik kariyer yapman için seni zorlayan bendim. Tanrı biliyor, sana "Bu meseleyi aramıza sokma" demiyordum, ancak biraz daha itidalli bir ortamda mücadeleni yürütmeni istiyordum. Gördüğüm ise, senin 2-3 saatlik bir uyku ile toplumuna hizmette bulunma iradendi. Çevrendeki arkadaşların çelişkiye düşmelerine, hele hele birbirlerini yermelerine imkân vermeyen kararlı, fakat yumuşak üslûbunla bu işi en iyi yapan lider konumunun farkındaydım, ama bu işin Irak dışında da yapılabileceğini düşünüyordum.

Sen ise meselenin odak noktasının Kerkük olduğunu, dışarıda kalınarak çözüm üretilemeyeceğini söylüyordun. Senin dediğin oldu ve haklı çıktın. Irak'ta kalmak zordu, riskliydi ve nitekim hayatına maloldu; ama meselenin kıblegâhı halâ Kerkük. Ne yazık ki, bu defa senin yerin doldurulamıyor. Bir avuç hemşehrinin ne kadar çok bölündüğünü, birbiriyle çekiştiğini, bu yüzden çözüm üretemediğini ruhunla izliyorsun ve muzdarip oluyorsun.

22 Mart 1979'da tutuklandın. On ay nerede olduğunu bilemedik. Çok kısa zamanda o ülkede hukuk, adalet, mahkeme, savunma ve insan hakları, insanlık adına hiçbir değer bulunmadığı açığa çıktı. On ay sonra 16 Ocak 1980 günü ilk ve son görüşmemizde her zamanki gibi vakurdun, idam edileceğini biliyordun ama dimdiktin, yıkılmamıştın. Seni son dakikalarında bile yalnız bırakmayan gençlere "Hiçbir şey değişmesin, doğru olduğunu bildiğiniz yolda devam edin, söyleyin arkadaşlara korkmasınlar, ben kimsenin adını vermedim, ağaç budandıkça göverir, bu dava yerde kalmayacaktır." öğüdünü veriyordun.

Aynı görüşmede," ağacın özünde de kurt var." demiş ve eklemiştin" 27 gün önceki mahkemede beni ihbar edenlerin isimlerini verdiler ve "Sen bu toplumun liderisin, bir isim listesi vereceğiz, bu listede tanıdıklarının karşısına işaret koyarsan kurtulursun, senin için pek çok devletin teşebbüsü var, görevine iade edip göz önünde bulundurmamızı istiyorlar, aksi halde idam edileceksin" dediler. Ben listeyi görmek istemiyorum, siziniftira ettiğiniz gibi vatana ihanet etmedim, bu vatana ihanet etmedim, bu vatana ihanet etmem, sadece Türküm ve Türklerin de öz memleketlerinde herkes gibi bütün haklarına sahip olmalarını istiyorum" demiştin.

Almadan vermesini bilen bir lider olarak son sözün hala kulaklarımda: "Ağaç budandıkça güverir." Ben de 18 senedir bu güvermeyi " başkasını karalamadan işini yapacak" bir lideri bekliyorum.

Şehitler cennetindeki ruhun şad olsun Nejdet.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


En son Oruç Reis tarafından Çarş. 9 Haz. 2010 - 9:15 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Irak'ta Türkmen Kahramanlar Turkey10
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Gencat10
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Pro1010
Irak'ta Türkmen Kahramanlar 290407


Irak'ta Türkmen Kahramanlar Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Irak'ta Türkmen Kahramanlar Empty Ata Hayrullah

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Çarş. 9 Haz. 2010 - 9:11

KERKÜK KATLİAMI (14-16 TEMMUZ 1959)

Bin yıldan beri Irak'ta varlık gösteren Türkmenler, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'den koparılmışlar ve İngiliz mandası olarak ihdas edilen Irak Devleti'nin vatandaşları olmuşlardır.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Irak'ın kuzeybatısından güneydoğusuna, Bağdat yakınlarına kadar uzanan geniş bir coğrafi sahada yaşayan Türkmenlerin en önemli yerleşim merkezleri, Musul'un batısındaki Telafer ilçesi ve çevresindeki Türkmen köyleri, Musul ve çevresindeki Türkmen köyleri, Erbil, Altunköprü, Türkmenlerin en büyük kültür merkezi ve kalbi olan Kerkük, Tazehurmatı, Tavuk, Tuzhurmatı, Bayat köyleri, Kifri, Hanekîn, Karatepe ve Mendeli'dir.

Nüfus oranları ile Irak'ın üçüncü unsuru olan Türkmen toplumu, özellikle dikta yönetiminin acımasız uygulamaları karşısında yıllarca dayanmaya çalışmışlardır. Türkmenlerin evleri, tarım arazileri ellerinden alınmış, ticarî faaliyetleri kısıtlanmıştır. Yüzlerce Türkmen memuru görevden atılmış, yüzlercesi sürgün edilerek Türkmen bölgelerinin dışına gönderilmiştir.

Her türlü mahrumiyet içinde varlıklarını günümüze kadar sürdüren Türkmenler, çeşitli yönetimler tarafından zaman zaman soykırımlarına maruz kalmışlardır. 1924, 1939, 1946, 1959, 1980 ve 1991 yıllarında Türkmenler unutulması mümkün olmayan acılı günler yaşamışlardır. Bunların arasında 14 Temmuz 1959 tarihinde Kerkük'te meydana gelen soykırım, Türkmenlerin yaşadığı en büyük facialardan biridir.

Tarihe 'Kerkük Katliamı' olarak geçen bu soykırımda, insanlık dışı vahşetler yaşanmıştır. Irak'ta cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünde kutlama şenliklerine katılmak gayesiyle çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek bütün Türkmen halkı, millî giysileri ile sokağa çıkmışlardı. Ancak törenin başlaması ile birlikte, gözü dönmüş câniler, silahsız olan Türkmenlere saldırıya geçmişlerdi. Silahların patlaması ile birlikte, sinsice hazırlanmış korkunç bir soykırım planını sahneye koymuşlardı.

14 Temmuz 1959 günü geldiğinde, şehir yüze yakın zafer takı ile süslenmişti. O gün yapılacak şenlik ve törenler için şehir, adeta büyük bir bayram hazırlığı yaşamıştı. Günlerce süren bu hazırlıklar tamamlanmış, çoluk-çocuk, küçük-büyük, kadın-erkek bütün şehir halkı milli kıyafetler içinde, o gün kutlama töreninin başlamasını bekliyordu. Kavurucu sıcakların biraz azalması üzerine, akşam saat 18.00'den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmağa başladı. Giyilen rengarenk milli kıyafetlerle halk, bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyorlardı.

Saat 19.00'da ise, resmigeçit başladı. Resmigeçidin ön sıralarında yer alan kişiler arasında Belediye Başkanı Maruf Berzenci ve komünist olan resmi yöneticiler ile İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce militan vardı. Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan militanlar, gericilik, turancılık ve faşistlikle suçladıkları Türkler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Saat 19. civarında ilk silah sesleri duyuldu ve Türkler yer yer saldırıya uğradı. İlk olarak Türklerin oturduğu 14 Temmuz Kahvesi'nin sahibi Osman Hıdır, atılan kurşunlarla şehit edildi; ayaklarına ipler takılarak, bir motorlu araca bağlandı ve sürüklenmeğe başlandı.

Soykırım planına göre, önceleri sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Her zaman yasalara saygılı olan Türkmenler de bu çağrıya uyarak evlerine çekilmişlerdir. Ardından Türkmen ileri gelenleri, birer ikişer evlerinden alınarak, o zaman II. Ordu Tümeni'nin karargâhı olan Kerkük kışlasına götürülmüşlerdi. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, alay ve hakaretlere maruz kalan Türkmenlerin değerli şahsiyetleri, 5-10 dakikalık süre zarfında yargılanmışlar ve kurşuna dizilmişlerdir.

ATA HAYRULLAH

ATA HAYRULLANIN ETİNİN KİLOSU 10 FİLİS

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Kıyıcı Kürt Komünist canavarlar, ona en iğrenç işkenceyi, acıyı gösterdiler. Onu kışlanın önünde bulunan bir ağaca bağladıktan sonra, diri diri etlerini keserek, TURANCILARIN, TÜRKÇÜLERİN LİDERİ ATA HAYRULLANIN ETİNİN KİLOSU 10 FİLİS (kuruş), ALAN VAR MI..' diye bağırdılar. Ve etlerini etrafta olan hayvanların önüne atmaya başladılar.

Hangi millet bunu yapmıştır, hangi insanlık bunu kabul eder, insanın eti kesilip, parçalanarak satılır mı? Hayvanata atılır mı? Bu kadar acımasız olunur mu? Bu kadar zalim canavar olunur mu acaba?

Katiller bu defa aynı işkenceyi, kardeşi yarbay doktor İHSAN HAYRULLA' DA uyguladılar. O da bu işkence ile şehit oldu. Kardeşinin önünde işkence yapılarak... Kendisi, yüreği insan sevgisi ile dolu, kendisine işkence eden bu cellatları defalarca bedava olarak tedavi etmiş, ilaçlar vererek evinde yaşatmıştı. Onlara yemek, su vermişti......

Ona kıyanlar, onun iş yerinde evinde yaşadılar. Yiyip, içtiler. Çocuklarını büyüttüler. Kendilerine yardım eden bir doktoru işkenceyle öldürdüler. Şehit ettiler. 14 Temmuz günü canına kıydılar, kanını döktüler, sürüklediler onu. İnsanlık dışı işkence yaptılar iki kardeşe. Bunlara insan denir mi?

Türkmenlerin dillerinde Allah vardı, Peygamber vardı. Kafir Komünist Kürtler, baskı ve zulümlerinde o kadar ileri gitmişlerdi ki, 'ALLAH YOK, İZİNE GİTMİŞ! PEYGAMBER SİHİRBAZ. BÜYÜCÜYDÜ. Sizi kimse kurtaramaz, sevdiğiniz Türkiye gelsin, Mustafa Kemal, Atatürk'te öldü, kim kurtaracak sizleri Kürtlerden, Kerkük'te Başka bir kimse yaşayamaz, Çünkü Kerkük bir Kürt şehridir' diyorlardı.

Kerkük katliamında soydaşlarımız, kürtler tarafından topluca şehit edilmişler, bu işkence ve katliama Irak hükümetinin ikinci ordu birlikleri de destek çıkmıştı.

TÜRKMEN DÜŞMANI CELAL TALABANİ

Kerkük katliamına, Türkmen düşmanlarından, Kürt liderlerinden Celal """"" de elinde silahla katılmış, Kerkük cadde ve sokaklarında, Türkmenlere ateş açarak, soydaşlarımızı kahpece arkadan kurşunlayarak katletmiştir. Celal """"", sürekli olarak ordu karargahında bulunmaktaydı. Ayrıca Komünist Kürt çıldırmış ırkçı Nuri """"" de Kerkük katliamında büyük rol oynamıştı.

Nuri """"", Irak Türklerinin yardımıyla - parasıyla okulunu bitirmişti. Buna rağmen, Türkmenleri kahpece arkadan vurarak, insanlık dışı bir yaratık olduğunu göstermişti. Ayrıca, Kerkük katliamında, Mustafa """"" de önde gelen sorumlular arasında idi.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


En son Oruç Reis tarafından Çarş. 9 Haz. 2010 - 9:14 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Irak'ta Türkmen Kahramanlar Turkey10
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Gencat10
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Pro1010
Irak'ta Türkmen Kahramanlar 290407


Irak'ta Türkmen Kahramanlar Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Irak'ta Türkmen Kahramanlar Empty Enver Neftçi

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Çarş. 9 Haz. 2010 - 9:12

Irak Türklerinin milli Türkçülük davası büyük liderlerle, kahramanlarla tanınmaktadır, Bu milli yolda çok sayıda önderlerini liderlerini Kerkük uğrunda, Türkçülük uğrunda şehit vermişlerdir. Uzun yıllar hayatını hapishanede geçiren iki defa tutuklanan simgesinden milli yolundan taviz vermeden kalp hastalığından ondan ilaç kesme nedeniyle şehit olan, Enver Mahmut Neftçi 1930 Kerkük doğumlu 7 Ocak 1993 uzun süre kalp hastalığı nedeniyle hasta düşerek hapishanede ölmüştür. Ağabeyimiz uzun yıllardan beri kendisini milli Türkçülük davasına vererek, tanılan parlak bir simedir, hayatini Türk milletine Kerkük vermeye hiçbir zaman geri kalmadan, kendisini bu yola adayarak her türlü sürgün, işkence tutuklanmaya maruz kalarak, hiç bir zaman Türkçülük ilkesinden uzak kalmamıştır.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Tek benimsediği tutmuş olduğu milli Türkçülük davası yolunda malına, mülküne aldırmadan en değerli Türk milleti uğrunda, canını, kanını her an adamaya çalışmaktaydı, yorulmaktaydı, her şeyini bu yolda verdi 1959 yılında defalarca Kürtler, komünistler onu öldürmeye kalktılar, Milli Türkçülük davasından dolayı ilk defa şehit Fatih Şakır, Ekrem Demirci, Hadi berber, Mehmet Terzi ile birlikte 1970 yıllarında Doktur Nefi Demirci beyin yayınlamış olduğu Kerkük bülteninden dolayı tutuklanmıştır.

İkinci defa Türkçülük davasından dolayı Saddam rejimi ikinci kes her türlü yolla onu tutuklayarak her türlü suçlamayla Türkiye, Türklüğe bağlayarak önce idam sonradan hayat boyu her türlü baskı işkenceyle muhaberat Berzan el Tikriti tarafından yargılanmıştır. Ve Abu garip özel siyasi hapishanesine gönderilmiştir . Rahmetli Enver Neftçiden bir sene sonra tutuklandım onunla aynı davada rahmetli Fatih Şakır bulunmaktaydı, 1979 yılında milli davayla ilgili yakalanmıştır, iki lider Fatih Şakır ve Enver Mahmut aydın, kültürlü, mücadeleci, Türkçü, korku bilmeyen, bu kutlu davamızın has yiğitleriydiler.

Enver Neftçi 1979 yılında tutuklandı Türkiye, Türklükten dolayı o sıralarda benden birkaç ay önce kardeşim Ümit Köprülü 6 yıl tutuklandı, şehit Enver bizim hüküm olmamızı duyunca Türkmenlerde en yaşlı bilgili olarak bize koşarak sarıldı kucakladı, gözlerinden yaşlar aktı iki kardeş olduğunuza bir evden üzüldü, ve çok sevindim idam olmadınız, sizleri gördüm mutlu oldum, seni duydum idam edecekler, sevindim buraya geldiniz bu çocuk yaşlarda hapis olmanız çok zor, davanda çok zor hiçbir zaman özgür olman kolay değil Saddam rejimi hiçbir zaman bizleri özgür bırakamaz, çünkü 158 ve 204 maddası Irak yasasında çok ağırdır, doğrudan öyle onlarca af verildi bizleri serbest bırakmadılar, ister gizli ister ortalıkta olsun.

Evet benimle kardeşim Ümit tutuklandığımız sırada çok genç yaşta idik ben bir hafta olmuştu Avukat olarak mezun olmuştum, kardeşimde petrol enstitüsün bitirmiştir. İkimiz beraber olarak yatana kadar hep Enver Neftçi beyle olmuştuk, bize çok yakın biriydi, rahmetli Türkçe, İngilizce, Arapça bizim için bir sözlük sayılmaktaydı, bilgili, tarihçi, aydın kültürlü hep bize Türk milletinden Türk tarihinden Büyük kurtarıcı Atatürk’ten,Türk büyüklerinden, liderlerinden, devletlerinden konuşurdu .

Enver Neftçi büyük bir Türkçü tam olarak Hüseyin Nihal Atsızın yolunu izlemekteydi, ve prensibini, ilkesini uygulamaktaydı, din bakımında her şeyi Türk milletine ırkına bağlıydı, Türk milleti için yaşamayı, ölmeyi arzu ederek canından fazla Türk milletini sevmekteydi. Enver Neftçi artık bir büyük Türkçü idi canıyla, iç doygusuyla şerefiyle, Türkiye’ni seven bir aydın insan sayılırdı. Mahpushanede çetin, özlemli, işkenceye rağmen Türkçe bir şarkı, Türkü için can atardı, Saddamın döneminde Türkçe kılıp,kesit Türkçe her şey yasaklanmıştır. Irak Televizyonu hep Saddamla ilgili yayın yaparak programlar hep Arap’çaydı Türkçe, Türk dünyasıyla her bir konu, kitap, dergi, gazete resmi olarak Saddam rejimi tarafında yasaklanmıştır.

Bu baskı, acı, çileli duruma karşı sürekli olarak görüşmeme gelen Anne, Baba, Kardeşlerim, Teyzem tarafından gizli saklı olarak Türkçe yayınlar ulaşmaktaydı, görüşmede bize evden yemek gelerek, yemeğin arasında, altında kitaplar, gazete, dergiler saklı olarak gelmekteydi. İster yufka ekmek arasında olsun, ister tencerede meşhur Kerkük dolması altında bırakılarak, bize ulaşırdı, bu yayınları emniyet, istihbarat, muhaberatın gözü önünde uzak durarak en çokta gecenin son saatleri bizden biri kapıyı gözeterek okurduk, Türkçe bilen arkadaşlara sırasıyla bu yayınları vererek okurlardı. benden önce beklemeden Enver bey okurdu, ve Türkçe okuma bilmeyenleri de öğretirdik .

17 sene hapishanede Anne, Baba, kardeşlerimin, Teyzemin mücadelesi ile bu yayınlar sürekli bana gelmekteydi. bu yayınların bir bölümü şunlardı Dokuz Işık, yeni ufuklara doğru, Türkçülük meseleleri, Nutuk, Emine ışın su, Ata Türkün, Alp Arsalan Türkeş, Nihal Atsızın, Ziya gök alp’ın kitapları, bunun yanında Mehmet Akif Ersoy, Namık Kemal, Emin yurda kol, Niyazi yıldırım genç Osman oğlu, ve başkaları, gazete , dergilerse Boz kurt, Devlet, Gül pınar, Türk Edebiyatı, Irak dünya Türklerinin kitapları, dergileri, gazeteleri bunların arasında gelmekteydi, ayrıca her türlü alanda yazı şiirlerde okuma okuyup yazmaktaydım .

Hapishanede Radyonun yasak olmasına rağmen gizli olarak küçük bir radyodan gecenin son saatlerinde yatak altında haberler vaktini bilerek dinlemekle önemli konuları arkadaşlara bildirmekteydim, nasıl ise her türlü baskı işkenceye karşı aktarmaya rağmen okuyup yazıyordum. Birde radyo evini dinleyerek günlük olup bitenlerden haberdar oluyordum, siyasi özel hapishane ne kadar zor çetin acı olmasına rağmen kendi, kendime özel bir yaşam program düzenleyerek uygulamaktaydım, uyuma, kalkma, yemek okumak saatleri, yazmak ve gizli olarak Türkçe radyo dinlemek 17 sene bu uygulamayla geçerek yene işkence, baskı, aktarma tehlikeden kurtarmazdım.

Hapishanede Saddam yanlıları münafıklar iki yüzlüler hakkımızda raporlar yazarak istihbarat, emniyete verilerek ajanslar tarafından sürekli olarak yazılarak günlük Saddamın eline ulaşırdı. Her bir bakımdan hapishanede çok sesiz olarak her insanla dost ilgili güçlü olarak her insanlardan karşılık sevgi görmekteydim, buna karşı elimden çok defa raporlar yazılırdı, gizli Türkçe, kitapların, gazetelerin bültenlerin, radyonun yanımda olduğunu haberler dinlediğimi, hapishanede gizli toplantılar,Türkçe Irak Türkleri hakkında haberler gönderdiğimi raporlamışlardır.

Bende olan radyo her türlü yayınları gizli tutarak yatak odamı aktarmalarına rağmen, her şeyi alıp alt üst ederek hiçbir belge elde edememişlerdir. Çok defa radyo Türkçe yayınlarla ilgili tek odaya bırakılarak türlü işkenceye uğramaktaydım, en son 1995 tarihinde odamı arayarak yasak kitaplarla, radyonun bende olduğunu yüzde, yüz tespit etmişlerdir, buda doğru idi sabah odamı arayan 20 kişi emniyet, muhaberat spor oynadığım halda, hapishanenin sesli araçları ile beni çağırarak, odaya girdim her şey karışmıştı odamda şeker, tuza, çaya kibrit kutusunu bile aramışlardır. Bulmayınca göz önünde olan kitapları alıp benimle emniyet odasına götürerek, doğru söyle sana hiçbir işkence yapmayız, ve yargı evine vermeyiz, dün gece senin yanında üç radyo ve altı kitap odandaydı, nerde o kitaplar.

İşte bunlar, radyo yoktur aradılar odayı yatağımı olsaydı bulurlardı, inkar etme radyo ile kitaplar sende idi dün gece, kime verdin adlarını söylemesen seni bırakmayız, işkence yapmadan, ben yalan söylemiyorum, doğru bende radyo yoktur, kitaplarda odamda bulduğunuz kitaplar, buda normal roman kitapları, ayrıca dil okuma İngilizce, Almanca, İspanyolca, Arapça ders öğrenme kitapları, Hapishanede Ana Türkçe dilimin yanında İngilizce, Almanca, İspanyolca, Farsça, Fransa’ca ders görmekteydim, onların istedikleri aktardıkları yalnız yasak olan Türkçe kitaplarmış, doğru dün gece söyledikleri radyo, kitaplar bende bulunmaktaydı, üç radyo, 6 kitapla birlikte gece saat 8 akşam, Enver Neftçi beye tartışmadan sonra bu gece sabaha kadar kalacağını ve kitap okuyacağını bana söyledi, bende ona gizli olarak üç kitap Türkeş’in Yeni ufuklara doğru, Ata Türk’ün, Nutuk, ve Boz kurt adında bir dergi vermiştim, ayni akşam şehidimiz Yaşar Cengiz ile yemekten sonra ona da üç kitap verdim, birde o gün çok yorgun bir durumda idim hastaydım, erken uyumak istiyordum, Yaşar Cengi için vermiş olduğum kitaplarsa, Bozkurtların ölümü, Dokuz ışık, Türkçülük meseleleri, o gece Enver Neftçi beyle Münir Kafili, Yaşar Cengiz ve İzzettin Tuzlu ile birlikte yemekteydik.

Artık o gece bende ne kitap, ne gazete, dergi kalmamıştı, yalnız üç radyo vardı, birini benden Münir istedi, ötesini Enver beye verdim, yanımda bir tek radyo kalmıştı, gece yarısı güvendiğim Irak’ın güneyinden Basralı Seyit Haşim isminde birine verdim, görünüyor bu gece önemli haber var diye benden aldılar. Artık Allah yardım etti bana hiçbir yasaklık kalmamıştı o gece bende sabah saat altı kalkarak bizleri sıraladılar saydılar .

Arkadaşlar radyo, kitapları göndermek istediler, söyledim spordan sonra alacağım onu alsaydım hemen bulacakladır, ve bu defa büyük yargılanırdım, ama Allah yardım etti spordan sonra almak istedim, haberleri olmuştu, odamı aramaya başlamışlar. Bir ay her türlü işkence görerek gizli tek odaya bırakıldım kimsenin adlarını veremeden, aynı yıl iki ay sonra yanımda radyo, Türkçe kitap, gazete, var diye yene aramaya başladılar, olduğum odanın arkasında bir çadırda yangın çıktığını görünceler, benim yaptığımı söylediler, alıp götürdüler beni, sen hapishaneni yandırmak istiyorsun, hapishanede olanları kaçırmak istiyorsun, 4 ay tek odada günde dört defa işkence görerek, dört aydan sonra tekrar yerime döndüm.

Rahmetli dayı Enver Neftçi ile sürekli görüşerek günün olayların sürekli konuşuyorduk, bir türlü kurtarmadık, Amerikanın tutumu ve İran, Irak savaşı, birinci körfez savaşı, silkinme, ayaklanma, muhalefetin durumu, ama bir türlü Saddam düşmedi Irak’ta ayaklanmada silkinmede 16 şehir düşerek, Bağdadın bir çok semtleri muhalefet elinde olmasına rağmen Musul, Selahattin ramaydı kuzey, güney, Saddamın yönetiminden çıkmıştır. İki ay sonra, iki ay devam itmeyen muhalefet, Amerika destek planı ile siyasi yönetim Saddamın tekrar eline dönmüştür, bu defa körfez savaşından sonra işkence, baskılar, idamlar, tutuklamalar artarak Irak’ın her bir şehri savaş alanına dönmüştü, hapishanede bunun aynı acı durumda sıkı yönetim alınarak, etrafı tanklar, hızlı araçlar, Saddamın saray muhafız güçleri, özel her bir modern silahlara sahip olan bekçileri hapishaneyi ele geçirerek sabaha kadar işkence kurşuna dizilme olayları artarak, insanlar boşu boşuna ölmekteydi.

Bizleri korkutmak için insanları asılarak işkence görmekteydi, bunun yanında hapishanelerde olanlarda korkunç bir durum sürek yaşanmaktaydı. Her an ölebilirdik, kurşunlar susmuyordu, önümüzde canlar düşüyordu, demir kapılar üstümüze kapalı, önce gördüğüm arkadaşları bir daha görmüyordum, güneş bile görmüyorduk, emniyet, istihbaratın denetim, gözetimi, gözünün önünden uzak pencereler arasından bir bölüm arkadaşlarla, soydaşlarımızla, görüşme fırsatı oluyordu. Toprak altında saklamış olduğum Türkçe kitap, dergilerden, kitaplardan, gazetelerden hiçbir kimse görmeden, güvendiğim arkadaşlara veriyordum, önde Enver Neftçi, Yaşar Cengiz , İzzettin İsmail, Münir Kafili , Nihat Ak koyunlu, bu kitaplar tutuklandığı zaman, kimsenin adını vermeden kendinin olduğunu söylemeliydi .

Rahmetli Enver Neftçi bey başkalarıyla bu duruma bir çara etmemiz gerekmekteydi, düşünüyorduk en son birkaç mektup yazıp durumumuzu, dertlerimizi anlatmamız gerekmekteydi, çünkü öyle giderse bizleri idam edecekler, öldürecekler, birkaç kişi ile bu acı durumu akılcasına düşündük, konuyu ele alarak karar verdik ben Enver Neftçi, insan hakları, BM, sivil örgütlere, Irak muhalefet partilere, Türkmen partilere, Türkiye cumhuriyetine, Alp Arsalan Türkeş, Süleyman Demirel,ve başkalarına mektuplar yazmak bu düşünce sırasında, benimle 208 kişinin adları belli olarak acil olarak Saddamdan emir olarak bizleri Bağdat’tan Musul Baduş özel siyasi hapishanesine taşıyacaklar, arkadaşlar, soydaşlar bu duruma çok üzüldüler, ağladılar ama benim unutmayacağım çok değerli kardeşlerimi Bağdat Abu garip hapishanesinde bırakmak yalnız yaşamak zor olacaktır.

Sayın Enver Neftçi ve başka soydaşlarımız korkuyordular bu defa bizlere idama götürmek istiyorlar, korkma Sadun sana güvencem var yene döneceksin sana inanıyorum güveniyorum yene bir şeyler yapmalıyız, en çokta sen iyice düşünmelisin. Sabah erkenden 1/1/ 1990 tarihinde bizler 208 kişi olmakla kapalı otobüslere doldurdular elimiz, gözlerimiz bağlı susuz, yemeksiz aç olarak her türlü silahlarla arkamızca askeri araçlar, tanklar, Saddamın özel muhafız güçleri ile bizi Musul Baduş özel siyasi hapishanesine bıraktılar, ama gözlerim, aklım düşüncem hep Bağdat Abu garip hapishanesinde bulunan Türkmen soydaşlarım yanında, özellikle Enver Neftçi ve başkaları yanındaydı.

Tam bir sene orada kaldıktan sonra tekrar 1/1 / 1991 tarihinde, bizleri aynı zorlulukla, işkence, baskı ile, dosyamızı politikadan değiştirmeyle, katil olarak bizleri insan hakların komisyonuna, Birleşik Milletlere gösterdiler, bizleri siyasi olmayan Abu garip büyük hapishanesine bıraktılar, katil, adam öldüren, hırsızlar, uyuşturucu, kötü insanlar içine attalar, dosyamızı değiştirmek ile, ama tam ters olduğunu BM, İnsan hakları durumumuzu öğrendi, Bağdat’tın Abu garip büyük hapishanesinde olduğumuzu bildiler, siyasi olmayan adam öldüren uyuşturucu normal hapishanede olduğumuza dair, dosyamızı değiştirme bilgisini almışlardır.

1991 yılında bizleri canavara insan hakları, BM camiası ziyarette bulunarak durumumuzu anlayarak bu heyet, ben içinde altı kişini kendi gözetimi, denetimi altına alarak, bir odaya bıraktılar bizleri, durumumuzu öğrendikten sonra, gözden geçirerek siyasi olan dosyamızı Saddamın danışmanları, yetkileri, tarafından Saddamın emriyle değiştirildiğini bildirerek bize karşı yapılan her türlü işkence, haksızlığa vakıf olarak, uzun yıllardan beri hapishanede kalmamızı dosyamızı siyasi suçlardan normale değiştirmeleri, ayrıca tutuklama hapishane sırasında bize karşı olan haksızlık, işkencelerin, izlerini görerek, pek yakında bizlere yardım edeceklerini söyleyerek, özgür olmamıza çapalar göstereceklerini söz verdiler, iki saat toplantı görüşmelerden sonra, onların gelişliyle hapishanede durumlar iyileşmeye başladı, dosyamız tekrar siyasete dönderildi, bizlere iyice bakmaya başlandı, Musul Baduş siyasi hapishanede Türkiye, İran, Suriye ve bir çok insan haklarına, BM sivil örgütlere, muhalefet, Türkmen perkilerine, Türkiye hükümeti Süleyman Demirel, Alp Arsalan Türkeş, ve başka yerlere yazmış olduğum mektuplar neden olmuştur,çünkü tüm radyo evleri tarafından adımız okunarak gazeteler tarafından yazılmıştır .

Bu baskılardan sonra, iyileşme sırasında Araplara, Kürtlere kapsamlı bir genel af verildi, yene 200 insan bu aftan yaralanmadı, bunların içinde yene bende yüz binlerce insan içinde yalnız 200 yüz insan benimle aftan uzak düştü yaralanmadı, iki gün sonra bizleri olduğumuz normal siyasi olmayan hapishaneden, tekrar eski yerimiz Abu garip özel siyasi yerlerimize dörderdiler. Önce bırakmış olduğumuz hapishane bam başka olmuştu, kan kokusu geliyordu her yerden, daha fazla sesiz, korku her yeri sarmaktaydı, önceden normal bekçisi olan hapishanede bu defa tam tersine tümünün elinde modern silahlar, her yeri Saddam bekçileri muhafızları sarmıştır.

Birkaç kişiyle birlikte bizleri işkenceyle, iyi vurduktan sonra, adlarımız okuyarak bizlere odalara doldurdular, sayım yaptıktan sonra, bizler önceden arkadaşlarımızın burada olduklarını biliyorduk bir bölümünün serbest olmasına reğman, serbest olmayanlarda çoktur, bunların içinde Enver Neftçi, ve başkaları onların başka yerlerde olduklarını anladık, onları tekrar görmek kolay değil, kapalı yerde olarak, günde bir saat güneşe bizleri çıkarıyorlar, olduğumuz yerlerin küçük pencerelerden bizlere seslenen soydaşlarımızla, arkadaşlarımızla günlük olarak bir saat pencerelerin arasından el uzatarak konuşurduk tekrar onları görmek hiçte olsun üşünmüyorduk.

artık dertleşme başlayarak acı, çile, özlemlerimizi gidermeye bir yıl içinde yaşamış olduğumuz görmüş olduğumuz durumu birbirimize anlattık bir seneden görmemiş olduğumuz kardeşlerimizi görünce mutlu olmuştuk, sayın Enver Neftçi ve başka soydaşlarımızda çok sevinmişlerdir, her gün pencerenin telleri arasından görüşüp konuşurduk, bir ay sonra benimle birkaç kişi m 1söylenen ve Enver Neftçi beyin olduğu kavuşa bizleri verdiler, kavuşa taşınarak, burada Irak güneyinden, orta kesimden İran, İsrail, Rusya, İngiliz, ajansları, muhalefet partilerine mensup olan Arapların bulunduğu odaya bıraktılar beni, başka hiçbir Türk bulunmuyordu kapılarda kapalı, ama karşı odalarda arkadaşlarımız tanıdıklarımız bulunmamaktaydı, emniyet, istihbaratın baskı işkencesine reğman arkadaşlarla görüşüyorduk konuşurduk.

Gizli saklamış olduğum kitapları, dergileri inanç duyduğum arkadaşlara veriyordum, onlarda bana önemli siyasi Arapça, İngilizce kitapları veriyordular, hapishanenin odaların en alt katında büyük bir alana televizyon bırakmışlardır.

Televizyonda tüm kanallar birden Saddamın kanalları, onu zorla ser etmemiz gerekirdi, Saddam konuştuğu zaman en azından bazan 4–5 saat televizyon önünde oturup hareket etmeden, kımıldamadan yerimizden kalkmadan, tüm haberleri Saddamın konuşmaların dinlemekle ser ederdik çok zor acı durumlar yaşıyorduk. O sıralarda arkadaşlarla sıkı, dost olarak görüşmekteydik, üç ay içinde birkaç af Araplara, Kürtlere siyasi dünya ajanlarına verilerek, bizler hariç tüm insanları dini, milli davaları kapsamaktaydı, bizler hiç yararlanmadık bu aflardan, gençlik yaşantımızı demir kapıların arasında geçirdik, hiçbir af beklemeden, çünkü belli biz Türkler afin dışarısında kalıyorduk, Türkiye’den dolayı yargılandığımız için. yüz binlerce insanlar hapishaneden özgür oldular bunun yanında her sene iki senede bir Kürtler, Araplar özgür olurdular, çünkü ister Celal Talabanı, ister Mesut Berzanı sürekli olarak Saddam ile görüşmekteydi, bu nedenle Kürtler tutuklanarak onların yardımı ile Saddam onlar Salı veriyordu.

Ayrıca kapalı yerlerde bulunan binlerce erkek, kadınlar hizip Allah , hizip dava İran ile ilgili yüzlerce insanlar siyasi tutumunda dolayı her türlü araçlarla idam olarak, işkence altında elektrikle asılarak andırılarak kurşuna dizilmekle, kesilerek doğramakla hayvanlara etleri verilirdi denize atılırdı, insanlar günlerce yemeksiz, susuz kalarak tavana asılarak işkenceyle can verirdiler. Önceden bana idam hüküm verdikten sonra bir hafta ertelenmekle o günde 63 bin insan asker sivil olarak idam olmuşlardır.

Rahmetli Enver Neftçi beyle akşam saat 7 dan sabah dörde kadar bir arada arkadaşlarla konuşuyorduk, o gün Saddamın doğum günüydü bizlere bir az özgürlük iki yüzlüler münafıklar Saddamcılar, emniyet, muhaberat, istihbaratla çalışan belli insanlar, Saddamcın şarkı söyleyip tören yapıyordular, sevinçli, mutluydular Saddamın bir af vereceğini bu gün bekliyordular,çünkü Saddam çoğunluk af doğum günü ile ilgili olarak her yıl istediği ve kendi insanlarına vermekteydi

ama yene öyle oldu af verildi hapishane, bölüm insanlar sevindi, bir bölüm insanlar üzüldü, bu af az belli insanlar tutarak bunların arasında Kuveyt ajansı olan Hamit Baha adında güneyli bir Arap af bekliyordu mutluluktan elinde Saddamın resmini tutarak bağırıyordu, Arapça yaşasın Saddam, ama bir dakika sonra anlaşıldı bu af yalnız 6 kişiyi serbest bırakacak, bu acı duruma hapisler dayanmadı, Hamit Baha elinde olan Saddamın resmini hemen yere atarak Hamit Baha elinde olarak iki üzüldü en iyisi onu iki yüzlüler münafıklar görseydi anıdan Hamit idam olurdu, çünkü Saddama af söyleyen sorusuz idam olurdu.

Abdul rahim uda adında Nasırıyalı biri bir gazete üstünde yemek yiyerek Saddamın resmi olunca görünceler, Saddamın kardeşi Sebavi Tikriti tarafından gözümüz önünde kurşuna dizilmiştir. Rahmetli Enver Neftçi ile konuşurduk, televizyonda yayınlanan af boş olarak bizce bir an bile sevinmedik mutlu olmadık, durumu iyice biliyoruz af veriyorlar bizi serbest bırakmadan, bırakmıyorlar, bu af bizi tutmadığını biliyorduk günler çok zor geçmektedir.

Emniyet, istihbarat, muhaberat Saddamın özel muhafızları saray güçleri, her türlü silahlarla dolaşıyorlar, tanklar araçlar hapishanenin etrafını sarmaktaydı okumak çok zor her yeri her köşeni arıyorlar. Radyo dinlemek, kitap okumak yasak idi, sobalar eletirlikli olarak ellerinde her kese vuruyorlar, yaş, gence aldırmadan acı duruma karşı sevdiğimiz insanları kayıp etmekle acıya dayanmıyorduk,İlk ölenler arasında Türkçü milliyetçi Fatih Şakır Kifirli, hastanede şeker hastalığı nedeniyle, ondan ilaçlar kesilmekle, dışarıdan, evden gelen ilaçlara el koyularak ölümüne Saddamçılar sebep olmuşlardır .

Hapishanede ölen şehitlerimiz çok acı, çile çektiler doğru toprak, yurt sever milliyetçi, Türkçü insanlarımız tüm varlıklarını bu yolda bıraktılar, çocuklarına topraklarına, yurtlarına hasret kaldılar acıyla Türkiye özleyişiyle, derdiyle yaşadılar, öldüler.

Şehitlerimiz yüce tarih yazdılar, Rahmetli Enver Neftçi beyi en son 1993 günü bana bu sözleri söyledi, bu sözler hala karşımda kulaklarımda fısıl, fısıl sesle canlanmaktadır, bence ne kendisi öldü nede sözleri, bu gibi Türkçü Hüseyin Nihal Atsızın, Ata Türkün yolunda, izinde yürüyenler ölemezler, büyük Türk tarihi onları her Türk toprakları kucakladı, göksünü açtı, onları seve, seve bağrına bastı, onları Türk milletinin Türklüğün şehitleri, temiz, şerefli milletin vefalı özveri insanları, onlar ölmeyen Türkler, önler ölmediler, arkalarında binlerce milli dava Türkçü, kültürlü, eğitimli, atılgan, yiğit aslanlar yetirdiler, Türkiye cumhuriyeti, bu gençliği hala Ata Türk yürütmektedir, o kutsal topraktan, mezarından bu büyük Türk devletini hüküm etmektedir, onun adıyla, şanıyla, töresiyle, Türklüğün şerefi, büyüklüğüyle, Türkiye cumhuriyeti, tüm dünya Türklerinin birliğini varlığını sağlayarak, sürerek yaşam sürmektedir .

Evet doğru söylemiş büyük Ata Türk, Ne mutlu Türküm diyene, Türk olmak, Türkçü olmak, bam başka Türklüğe, Türk yoluna, milletine, davasına prensibine, adanan doğru insan olarak Türk insanıdır.

Bu toprakları kuruyan, kanı bu uğurda veren, Ne mutlu Türk olana, ne mutlu Ulu Tanrı bizleri Türk yarattığına, Ata Türk, Alp Arsalan Türkeş, yüce kahraman büyük liderler, yiğitler, Oğuzların, Türkmenlerin, Boz Kürtlerin, soyundan dünyaya gönderdi, insanlar sevgi, kardeşlik, duygu insanlık, efendilik, erdemlik, şeref töre, devlet, İmparator kurma büyük uygarlık kurmayı öğretti. Enver Neftçi dediğimiz gibi kahraman büyük milliyetçi,Türkçü bir Türk, kültürlü, tarihçi lider bir insan, Türklüğe damgasını vuran bir sağlam insan, ölümünden bir sene önce, bana bu altından daha değerli üstün olan sözleri, tarihin geniş sayfalarına yazılırsa değerinin üstünlüğünü vermeyecektir,

sözleri bir sözcüsü büyük tarihti dır, Enver Neftçi öyle başlamıştır, biz Türk’üz , Türk olduğumuz için çok mutluyuz, umutluyuz insanız. Sadun senin bu yiğitliğin, kahramanlığın, Türkçülüğün bam başkadır kendini özveri verdin, dünyanı seslendirdin, her yere mektup yazdın, bizleri düşündün, o mekteplerin biri tutulduğu sırada, hem sen hem tüm ailen idam olurdu, ailen anne babanda bu özveriye bizim için katıldılar, bizleri hapishaneden kurtarsınlar kendilerini ölüme, ataşe attılar. biz sizlere borçluyuz, çok işkence gördün, tırnakların söküldü, dayanıp durdun, hiç kimsenin adın vermedin, Türklüğü her şeyden üstün gördün, canını, kanını özveri verdin, yolundan dönmeden, bu zor durumda bizlere çok yardımcı oldun, Türkçe kitapları, gazete , dergileri korkmadan hapishaneye getirdin.

bizlere bu kitapları vererek, bizleri aydınlatırdın, ana dilimiz hapishanede olsun bile, uzun yıllar Türkçe kitapsız bırakmadın, artık kitapların yanında, Türkçe dergi, gazete, yasak olan radyo bile, bize verdin, ondan her gün haberler Türkçe şarkılar, türküler dinledik, ve hapishanede çok insan bu Türk kitaplardan ilgilendiler. Dillerini öğrendiler, okudular, kültürlü aydın insanlar oldular. sadun bizler seni çok seviyoruz, bu özverilikten dolayı, inan bana oğlum, benim sonumdu, öleceğim, yaşlandım, birde çok hastayım, ölmeden Ana vatan Türkiye’ni, Kerkük, tüm Türk dünyasını görmek isterdim, ama ne yazık görmeyeceğim, sizlerden tek istek, arzum çalışın, yorulun, bu yüce milletin umudu sizler, sizin gibi erlere, yiğitlere ihtiyacı vardır,gözler, umutlar sizdedir.

Birleşin, toplanın yeni tarihler yaratın, haklarınızı kanla, silahla, zorla alın, karşınızda olan düşmanlar, korkak, bilgisizdi, siz Türk’ünüz, gücünüz, kelamınız, devletler kuran ulu tarihiniz dünyanı sarsıdan efendilik, kültürünüz, büyükleriniz, liderleriniz vardır Ata Türkün, Atsızın ilkesinde yürüyün, Kürdine, Arabi’ne düşmanlara inanmayan, hep bizleri arkadan vurdular, Türk’ün dostu, yalnız Türk’tür, tarih boyunca biliyorsun, düşmanların bizlere yaptıklarını, Türklükle yaşayanlar, görecekler, ben ölürsem bu günde çok mutluyum, bir kuzey Kıbrıs Türk devletinden, bir orta Asya dünya Türklerinin devletinin bir çok bölümü kurtardı tutsaklıktan, özgür, bağımsız oldular, Artık Türklük çağı olacak, Turan devleti, istenilirse, istenilmese de, gerçek olacaktır.

Amerika körfez Arap devletlerine, orta doğuya hüküm sürerek, sonra artık Türk çağı bu yıllarda gerçekleşmekle, bir Turan dilleri yaratılarak, bir bayrak altında, bir Turan büyük Türkiye, Türk devleti kurulacak İnşallah, sizler bu mutlu günleri yaşayacaksınız, Türkün gücünü, atılganlılığını, yiğitliğini, göreceksiniz, artık bu çağ sizin gibi Türklerin çağı olacaktır.

Önceden bir çok aşiretler kendilerini Arap, Kürt yazmışlardır, Bugün dönüp tekrar Türkmen olduklarını yazmaktadırlar, millet hiçbir zaman ölemez, yok olamaz, ben çok mutluyum, umudum, bek yakında büyük bir lider Türk milletinin başına çıkacaktır, ve gelecektir, Ata Türk gibi, Hüseyin Nihal Atsız, Alp Arsalan Türkeş, Enver Paşa Oğuz han, Mehmet Fatih gibi, ben bunu gözümle görmesem de, sizler göreceksiniz, ben bunları sana söylemekteyim, ben her gün bin defa ölmekteyim, belki bir daha görüşmeyeceğiz, sen hala genç yaştasın, uzun yıllardan hapishanede olmana rağmen, çok dayanıp durdun, acı çile işkenceye karşı, sen kendini yetirdin, okuma, yazmayla birkaç diller öğrendin, kitaplar yazdın, bizlere yardımın oldu,i her bakımdan sen bizim için çok önemlisin, ben bugün hepinizde en yaşlıyım, ölüyorum, yataktayım, hastayım, ölümümün çok yakın olduğunu iyice biliyorum. ölmeden bir gün önce Kerkük, Türkiye’yi görmek isterdim, bir an önce Irak Türklerinin kurtarılmasını, özgürce yaşamalarını isterdim, ama ne yazık, Saddam rejimi ve başka rejimler milletimize, hiçbir hak tanımadan, çok sayıda Irak Türklerini idam ederek, bizleri çok insanları uzun yıllar hapishaneye bıraktılar, bizleri tüm Irak hükümetleri, yok etmeye çalıştı, soy kırım, katliamlar yaptılar, Kerkük Türk şehrini Araplaştırmaya kaktılar, Kerkük şehri artık hiçbir zaman Arap şehri, Kürt şehri olmayacaktır, ne kadar sizler gibi Arsalan, yiğitlerimiz var ise, bizleri unutmayın, gönlümüz sizinledir, her zaman ölene kadar yanınızdayız .

Enver Neftçi beyin bu güzel içli acı sözleri, can yakıcı sözleri, içimizi, gönlümüzü, yakıyordu ve sarıyordu, derin yaramızı çare gibiydi dertliydi, çileliydi, gözlerinden belli idi sanki şimdi ölecek, ailesini, evini, kızını, oğullarını çok özlüyordu, hatırlıyordu, onları şu anda görmek umudundaydı, ölmeden bir an önce onları kucaklayıp, görmek istiyordu, onlardan fazla konuşmaya başladı, eski günleri hatırlıyordu, nasıl olursa onlar tekrar görmeyeceğini söylüyordu. Onlara tek vasiyetim beni hatırlasınlar, unutmasınlar, beni bağışlasınlar, onlar Türk milletini, Türk devletine, Kerkük’e Türk toprağına, bayrağına, bağlı kalsınlar, dünyada en güzel nesne Türk olmaktır, Türk uğrunda can, kan verip şehit olmaktır.

Irak Türkleri büyük Türk dünyasından bir parça olarak kan, canıyla haklarını çalışarak, elleriyle almaları gerekmektedir. bizler dünya hüküm süren devletler koran şehitler veren bir milletiz, yene inancımız var pek yakında, bu kötü diktatör, rejimlerden kurtarırız, özgürce yaşayacağız. Saddam düştükten sonra yene öteki düşmanlara inanmayın, bunlarında durumları iyi olunca, sizlere zulüm edecekler, onlarda Saddam gibi hiçbir farkları yoktur. bizler Irak Türkleri olarak birlik, beraberce çalışmalıyız yorulmalıyız , yerlerimizi, topraklarımızı korumalıyız, kurtarmalıyız, hiçbir çalışma örgütsüz, teşkilatsız olmaz, bende sizin çalışmanızla, birlik olursanız, haklarınızı kanla, silahla alırsınız, bende ölürsem, ruhum mezarda şad olacaktır, o zaman mutlu olacağım.

Rahmetli Enver Neftçi hapishanede sürekli olarak her türlü alanda kitaplar okumaktaydı, en çok siyasi, Türk tarihi, Ata Türk, Türk büyükleri hakkında geniş bilgiye sahip olmakla, sürekli kitaplar okumakla, kültürlü aydın insan Türküydü, hapishanede yazmış olduğu yazıları, ve kitapları ailesine tavsiye etmişti, Kahraman, yiğit korku bilmeyen Türk milletine aşık idi . Enver Neftçi hapishanede olduğu sırada, insanlar her gün yanında toplanarak, bilgi almaktaydılar, ayrım yapmadan, tüm Türk milletini severdi, Şii, Sünni, Kale gavuru, Gagavuz, Sibiryalı, olursa da, yıllar boyu hapishanede yaşayan Enver Neftçi, gönlünde bir tek umut vardı, dünyadan bir tek bekleyişi, tüm Türk milletinin kurtuluşu, birde son nefeste ailesini görmek, tek biricik umudu idi.

Çok konuştu, çok çileli, özlemli olmasına rağmen, yüzünde mutluluk gülümseme, canlanıyordu, uykusu geliyordu. On dakika ondan ayrılıp gittiğimde, yüksek sesle, bağırmalar başladı, beni çağırıyorlardı duydum, rahmetli hemen gelmemi istemişti, koşarak yanında oturdum, Sadun ben ölüyorum, ne olur bir yere gedme, buradan ayrılma, benden tüm Türkmenler gelsinler başımda olsunlar, bu kitaplar, defter, eşyalarım, oğluma, aileme verilecektir. Vasiyet olsun beni unutmasınlar, beni bağışlasınlar, ben onları bir an bile unutmadım, sizde beni unutmayın. Yolunuzdan, dilinizden, tarihinizden, dönmeyin, vazgeçmeyin, ayrılmayın, Türklük için çalışın, yorulun, hep Türklükle ilgili konuştu, bize moral, sabır, güç verdi, dillerinde, Ulu Tanrı, diyerek,Türk diyerek ruhunu verdi.

Artık ellerimiz arasında can verdi, nefesi kesildi, bu acı duruma dayanmadı ruhunu vererek, gözleri açık bize bakarak, yüzünde umutlar, iyimserlik, gülümsemeler canlanıyordu.artık Enver Neftçi bey ölmüştü, büyük bir Türklük aşkını, sevgisini çocukluğundan beri taşan, bir kahraman mücadeleci davacıydı. O arkasından yüzlerce onu seven Türkler kaldı, milli Türkçülük davasını yürütmek için, bizce Enver Neftçi ve başka Türkçülük davasın canlarını, kanlarını adayanlar, hiçbir zaman ölmeyecekler.

Çünkü onların milli duyguları, Türkçülük ilkeleri sürmektedir, büyük Türk milleti bu alanda binlerce erler, gençler, liderler, yiğitler, kahramanlar, aydın insanlar yetirdi ulaştırdı, ulaştıracaktır, yetişecektir, bu büyük Türk milleti her zaman lider yetiren bir mille sayılmaktadır, artık Enver Neftçi gibi Türk milletimiz var olacak şanıyla yüce tarihiyle, İstiklal marşıyla, Al bayrağıyla sonsuza tek yaşayacaktır, hiçbir Türklük için yaşayanlar, ölmeyeceklerdir çünkü Türkçülük dünya Türk’ünü yaşatan var eden bir ilkedir bu ilke yeni Türk çağından yarınlarından müjdelere yansıtacaktır..
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Irak'ta Türkmen Kahramanlar Turkey10
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Gencat10
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Irak'ta Türkmen Kahramanlar Pro1010
Irak'ta Türkmen Kahramanlar 290407


Irak'ta Türkmen Kahramanlar Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz