¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.

Aşağa gitmek

Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.  Empty Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.

Mesaj tarafından TRABZON61 Salı 31 Mayıs 2011 - 2:08

14 Haziran 1938 tarihinde Atatürk, Afet İnan a şunları
yazar:
Afet,Vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri
sebebiyle hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek,
hususiyetle burundan yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi, yapılan
istirahatları hiçe indirmiştir. İstanbul a gelince hükümet reyimi almaya lüzumgörmeksizin Fissenger i getirtti




14 Haziran 1938 tarihinde Atatürk, Afet İnan’a şunları
yazar:
“Afet,Vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri
sebebiyle hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek,
hususiyetle burundan yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi, yapılan
istirahatları hiçe indirmiştir. İstanbul’a gelince hükümet reyimi almaya lüzumgörmeksizin Fissenger’i getirtti…”


Dikkat ettiniz mi? Atatürk kendisini yapayalnız hissediyor ve kendisineuzanacak sıcak bir “el” arıyor.


Etrafında pervane gibi dönen onca insanlar varken… Emrinde koca bir ordu
varken… Egemenliği kayıtsız ve şartsız millete vermek için kurduğu bir meclisvarken..


Anası yok, babası yok, amcası, dayısı yok.. Karısı, çocuğu yok.. O’nu baş
ucunda bekleyecek, O’na güç-kuvvet verecek, bazen teselli edecek hiçbirakrabası, yakını yok..


En yakınında hissettiği ve bir evladı gibi bakıp büyüttüğü manevi kızı Afetİnan’a bir mektup yazarak, içini kemiren sitemlerini anlatma gereği duyuyor.


Tarihe dikkat edin… 14 Haziran 1938. Atatürk, “ … doktorların yanlış görüş ve
hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir…” diyor.
Atatürk, aniden
hastalanmadığını, hastalığının yeni olmadığını, yıllardır süre gelen
hastalığının doktorlar tarafından doğru teşhis edilemediğini ve tedavisininyapılamaması sonucu hastalığının ilerlediğini anlatmaya çalışıyor.


Hasta olan kim? Atatürk… Cephelerde destanlar yazan, Emrindeki orduya doğru
zamanda ve yerinde emirler vererek zaferler kazandıran, yıkılan bir
imparatorluğun külleri arasından bir devlet çıkarmayı başaran bir insan,neresinin ağrıdığını, ne şekilde rahatsız olduğunu bilemez mi?


Şimdi bakın… Atatürk’ü ilk muayene eden ve teşhis koyan doktor olarak tarihe
geçen Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, Atatürk’ün muayenesi ve teşhisi hakkında kihatıralarında şunları anlatır:


“ Atatürk geceyi Termal oteldeki apartmanında geçirdi. Ertesi sabah otelde,
kendisine mahsus olarak yaptırılan banyo dairesine girdi ve beni çağırttı…
Hastalığına dair şikâyetlerini bana bildirdi. Kaşıntıya çare bulmamı istiyordu.
Dedim ki, “Müsaade buyurursanız önce zat-ı devletlilerinizi bir muayene edeyim.Kaşıntıların sebebini tespite çalışayım…”


Soyunma yerine koydurmuş olduğumuz şezlonga uzandı. Bende muayeneye başladım.
Tabii, önce vücudunun en çok kaşınan yerlerini, yani bacaklarını muayene ettim.
Egzaman, ürtiker, erytheme gibi belirtiler bulamadım. Yalnızca, kaşıntınınbıraktığı tırnak izlerini gördüm.


Atatürk’ün yaşayış tarzını göz önünde tuttuğum için bacaklardan sonra karnını
ve bilhassa karaciğerini muayeneye koyuldum. Derhal gördüm ki, Atatürk’ünkaraciğeri üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmişti.


Kalbini dinledikten, tansiyonunu da alarak muayenemi tamamladıktan sonrakendisine teşekkür ettim. Muayenenin bittiğini söyledim. Atatürk:


“ Doktor, kaşıntının sebebini buldunuz mu?” diye sordu.

“ Evet, efendim…” dedim. Bu kaşıntının yemekle, bilhassa içmekle ilgili
olduğunu arz ettim.“ Buna emin misiniz?” diye sordu.


“ Efendim, kanaatim o kadar katidir ki, bu teşhisimin isabetinde şüpheningölgesi bile yoktur…” dedim.


“Karaciğer biraz büyümüş ve biraz sertleşmiştir. İşte kaşıntının sebebi bukaraciğer rahatsızlığıdır” dedim.


Sözlerim, o ana kadar kendisine karaciğer rahatsızlığından bir defa bile
bahsedilmemiş Atatürk üzerinde hissettim ki, bir sürpriz tesiri yaptı. Fakat O
hiçbir hayret belirtmeksizin bu sözlerimi tam bir sükûnetle dinledi.
Şimdi neyapacağız?” diye sordu..(Atatürk’ün Hastalığı-Ruşen Eşref,a.g.e.sf.10-12)


Bu sorunun arkasında, sağlık durumunun neden bozulmakta olduğunun, doğrudan
doğruya anlaşılmasında neden bu kadar geç kalındığının sitemi ve merakıvardır.


Evet… Mevcudiyetinin varlığına yani yok olmak üzere olan bir millete sahip
çıkan, çocukluğunu, gençliğini ve bilahare ömrü hayatını feda eden, zamanının en
güçlü devlet başkanlarına önünde diz çöktüren, tarihin akışını değiştirip yenibir tarih yapan ve tarih yazdıran Atatürk hasta idi.


Hastalığı birden ortaya çıkmamıştı. Çocukluğundan beri süre gelen birrahatsızlığı vardı ve bir anlamda doktorların da kontrolünde idi.


Peki, neden o halde… Atatürk’ün de tabiri ile, “bu kadar geç
kalınmıştı?”
Acaba Atatürk mü hastalığını önemsemiyordu? Yoksa Atatürk’ü
muayene eden doktorlar mı Atatürk’ün hastalığı karşısında teşhis koymakta acizkalıyorlardı?


Ya da… Acaba? Atatürk’ün hastalığına tanı kasten konmamış ve hastalık tedaviedilmemiş olabilir miydi?


Bu sorunun cevabını ileride vereceğiz İnşallah.. Doğruyu görünce inanıyoruz
ki damarlarınızdaki asil kan kabaracak ve “Bu kadar da olmaz!”diyeceksiniz..


Belki kalbiniz titreyecek, ürpereceksiniz… “Keşke o an Atatürk’ün yanında
olsaydım” diyecek, Atatürk’ün sahipsiz bırakıldığına kızacak, bile bile ölüme
götürülüşüne isyan edecek, elinizde olmadan Atatürk’ün katili bunlar” diyebağıracaksınız..


Biz hemen Atatürk’ü kimlerin nasıl öldürdüğüne geçmeden önce, hastalığı
boyunca başında bulunan, bir an bile baş ucundan ayrılmayan sivil ve
tıbbiyelilerin isimlerini burada zikredeceğiz ki, Atatürk’ün katili ya dakatilleri kim karar verebilesiniz…


Çünkü Atatürk’ün hastalığı sizlerden yani Aziz Türk Milletinden saklanmıştır.
Hala saklanmaktadır. Atatürk’ün ölümü ile ilgili gerçekler hala Yüce TürkMilletinden saklanmaktadır.


Neden saklanmaktadır? Saklayanlar, saklamak isteyenler kim ya da kimlerdir?Amaç ve maksat nedir?


Biz inşallah bu suallerin cevaplarını burada vermeye gayret edeceğiz.. Ancak
şu unutulmamalıdır ki, Atatürk hastadır. Bu doğrudur. Atatürk’ün hastalığı
kitaplarda yazılıdır. Bu da doğrudur. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı kanalıyla,
Atatürk’ün hastalığı ders kitaplarına konu edilerek Türk çocuklarına okullardaöğretilir.


Türk halkı arasında yaygın bir kanı hüküm sürmekte, Atatürk’ün hastalığı,
alkole bağlı Siroz olarak dillendirilmektedir. Bu yanlıştır.
Biz bu yanlışı
yazımızla çürütecek ve tüm gerçekleri bütün çıplaklığı ile gün yüzüneçıkaracağız..


Büyük Türk Milletinin, Atatürk hakkında doğruları bilmeye hakkı vardır. Bu
doğrular saklamakla, gizlenmekle engellenemez. Şurası da muhakkak ki, madem
doğrular saklanıyor da… neden o halde yanlış bilgiler Ata’sına sadakatle bağlıve ısrarla hala Ata’sını arayan bu aziz millete doğru diye anlatılıyor?


Türk Milleti şunu kesinlikle bilsin ki, Atatürk bu güne kadar yapayalnız ve
tek başına idi.. Sahipsizdi… Özellikle O’nun “öldürülmesinden” sonra buyalnızlığı ve sahipsizliği çok daha belirgin hale geldi.


İlkelerine ve devrimlerine, Atatürk’ün istediği şekilde sahip çıkılmadı.
Atatürk düşüncesi, “birileri” tarafından bu aziz milletin çocuklarına“çarpıtılarak” öğretildi.


Atatürk’ün vatan sevgisi, devlet ve millet sevgisi adeta yok edildi. Bu
değerler sıradanlaştırıldı… Türk çocuğunun inanma azmi psikolojik olarakkırıldı..


Heyhat… Atatürk’ün hastalığı bile istismar edildi. Atatürk’ün hastalığı
üzerinden siyaset yapıldı ve bir anlamda “Atatürk ayyaştı.. Çok içki içerdi.Ciğerlerini çürüttü, siroz oldu ve öldü…” denildi. Yaygın kanı bu oldu.


Bugün kime sorsanız böyle der. Atatürk ayyaştı, çok içerdi. Siroz oldu veöldü…


Sahi, doğru olan bu muydu? Yoksa Atatürk’ün hastalığı altında başka gerçeklerve doğrular var mıydı?


Şimdi bakın, burada şu gerçeğin ve doğrunun altını çizmek istiyorum.
Atatürk’ün yaşadığı zamanın Türkiye’sinde ki Tıp henüz gelişmemiş ve yetersiz
olabilir. Ancak bu gelişmemişlik ve yetersiz olmak Tıp adamlarına bir hastayı “
KOBAY “ olarak kullanma ve deneme yapma hakkı vermez. Kaldı ki bu hasta Atatürk
gibi, çok değerli bir isim ise, burada doktorların üzerlerine alacakları
mesuliyetin ağırlığını tartmaları ve taşıyabileceklerine kani olmalarıgerekirdi.


Yazık ki… Altını çiziyorum… ATATÜRK KOBAY OLARAK KULLANILMIŞTIR. ÇOĞU
DOKTORLAR ATATÜRK’ÜN HASTALIĞINI BİLEMEMİŞLER, YANLIŞ TEŞHİS KOYMUŞLAR VE YANLIŞİLAÇLARI ATATÜRK’ÜN VÜCUDUNDA DENEMİŞLERDİR.


İşin birde İSİM YAPMA, NAM ALMA, ŞÖHRET OLMA yanı da vardır ki, bu tamamı ileAtatürk’e ve Türk Milletine düşmanlıktır.


Şimdi bu doktorların isimlerine burada yer veriyor ve takdirlerinize
sunuyorum. Karar ve hüküm, Yüce Türk Milletinin ve Kahraman TürkGençliğinindir.


Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, Atatürk’ü ilk muayene eden ve hastalığına ilk
ismi koyan doktorudur. Yukarıda Atatürk ile arasında geçen konuşmaya veAtatürk’e koyduğu teşhise yer verdik.


Ancak, şu sözlerinden anlıyoruz ki, Prof. Belger “başka doktorların”
Atatürk’ü muayene etmesinden rahatsızdır. (Belki Belger doğru düşündüğünü kabul
edebilir. Çok doktor ve farklı hastalık adı Atatürk’ün sağlığına zarar verebilirama… Ya Belger’in teşhisi yanlış ise?)


Belger’in şu sözlerinde ün yapma, nam alma, şöhret olma kokusu vardır.
“…
o akşam Termal Otel’de kurulan büyük sofraya davet ettiği misafirler arasındabeni de bulundurmak iltifatını gösterdi… “


Davetliler arasında Atatürk’ün mutad arkadaşlarından başka, Karamürselli
Tahir Bey, Cemal Hüsnü Taray Bey gibi isimler vardır. Belger’in nam alma, şöhret
olma kokan sözleri burada da çıkar karşımıza:
“ Ben sofraya gelmezden önceAtatürk o zevata benden, cemilekar sözlerle bahsetmiş…”


Atatürk hastalığından muzdarip.. Hastalığına derman arıyor. Küçük bir umut
kocaman bir dağ gibi büyüyecek. Doktor efendi, Atatürk’e uyguladığı teşhisin
yanlış mı doğru mu olduğunun kaygısında değil de nasıl ünlenecek, nasıl namalacak onun peşinde…


Ha… bir de kıskançlık var…

“ Ertesi gün, Atatürk’ün arkadaşları bana hiçbir şey açmadan rahmetli
Profesör Neşet Ömer İrdelp’i, Atatürk’ün hususi tabibi bulunması sıfatıyla
Yalova’ya davet etmişler. O’na benim muayenemden ve teşhisimden bahsetmişler.
Bir kerede O’nun Atatürk’ü muayene ederek benim teşhisim hakkındaki mütalaasınıbildirmesini kendisinden istemişler. “


Neşet Ömer Bey Termal Otel’e geliyor, Atatürk’ü muayene ediyor ve muayenesonucunda Atatürk’e, Dr. Belger’in teşhisinin doğru olduğunu bildiriyor.


Prof. Belger şöyle anlatır: “Neşet Ömer, Atatürk’ün huzurundan çıktıktan
sonra benimle buluştu. Atatürk’ü muayene ettiğini ve benimle tamamen aynı
fikirde olduğunu bana da söyledi.”
“ Sizin tedavinize devam etmesini
Atatürk’e tavsiye ettim.”
Ve… “ Atatürk’ü istediğiniz gibi tedavi ettiniz,kardeşim!” dedi ve İstanbul’a döndü.”


Bu övgü(!) dolu sözleri anlatan Prof.Belger’dir. Yani doktor bey kendikendisini met ediyor, övüyor ama…


Atatürk ise hala muzdariptir. Hala hastadır. Hastalığı müzminleşmiş,
ilerlemektedir. Ün ve nam peşinde koştuğunu kendi sözleriyle ortaya döken
Prof.Belger’in ilaçları ise hastalığı geçici olarak, Atatürk’ün vücuduna
hapsetmekte ve gizlemekte ama tedavi etmemektedir.
Doktor Belger, Atatürk’ü
tedavi ediyorum diye sevinedursun, Atatürk, her biri döneminin uzmanlarından
olan doktorların teşhislerindeki bu gecikmeyi içine sindiremediğini, teşhisinkoyulmasından beş ay sonra Afet İnan’a yazdığı mektupla şöyle dile getirir:


“Afet,
Vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri
sebebiyle hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek,
hususiyetle burundan yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi, yapılan
istirahatları hiçe indirmiştir. İstanbul’a gelince hükümet reyimi almaya lüzumgörmeksizin Fissenger’i getirtti…”


Okudunuz değil mi?

Ne anladınız?

Atatürk bu sözleri ile doktorlara adeta sitemde bulunmaktadır.
Sürekli
olarak vücudu kaşınan Atatürk’ün Yalova’ya gelmeden önce yaşadığı ve
hastalığının teşhisinde yaşanan şu olay, kendisini muayene eden ve teşhis koyupilaç veren doktorlar için utanılacak vahim ve acı bir durumdur.


Atatürk’ün hasta yattığı köşkü karıncalar basar. ( Bu karıncaların köşke
kadar nasıl ulaştıkları konusu hala sırdır. Zira köşk, sıradan bir ev değildir
ve her gün temizliği muntazamen yapılırken karıncaların Atatürk’ün yatağınakadar ulaşmaları düşündürücü ve inandırıcı değildir. A.K.)


Karıncaların köşkü istila ve işgal etme mevzusunu Dr. İ. A. Özkaya şöyleanlatır:


“… Bu kaşıntılar için çeşitli sebepler ileri sürülüyordu. Günün birinde tuhaf
bir rastlantı(!) oldu. Atatürk, etrafında bir hayli kalabalık ziyaretçi ile
Çankaya’da ki köşkünün bahçesinde otururken, kaşıntı hissederek kolunu kaşımaya
başladı. Hemen ardından kaşınan kolunu sıvadığında, derisindeki fiske fiske
oluşan kabartıları gösterdi. Ziyaretçiler arasında bulunan bir doktora(Her ne
hikmetse bu doktorun kim olduğuna dair bir bilgi hiçbir yerde, hiçbir kayıtlardayoktur) dönerek:


“ Bu nedir doktor?” Son zamanlarda sık sık oram buram böylece kabarıyor…”
dedi.Doktor eğilerek baktı ve … :


“ Karınca efendimiz… Bunlar karınca ısırmasıdır…” diye cevap
verdi.Suçlanan karıncalar arandı ve nihayet(!) bir tanesi(!) bulundu.


Atatürk doktora tekrar sordu:
“Ben geceleri kaşınıyorum. Karınca yatakodama kadar çıkar mı?”


Doktor başını salladı: “Evet, çıkar” cevabını verdi.

Bu kadar cahilane, bu kadar komik ve bu kadar utanılacak bir durumolamaz..


Ama oluyor işte.. Aslında Atatürk doktorun karınca ısırması hikayesine
inanmıyor ama ne yapsın.. Denize düşen yılana sarılır hesabı, hastalığına çareve derman için herkesi dinleme mecburiyeti hissediyor.


Dr. Asım Arar, bu konuyu hatıralarında şöyle anlatır:

“ 1937 Ekim ayında Atatürk İstanbul ve Yalova’da iken bir gün,
Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman bana telefon ederek, köşkü
karınca bastığını, Atatürk’ün kaşıntıdan şikâyetçi olduğunu ve bir çarebulunulmasını istedi.” Demektedir.


Hakikaten köşkü, et yiyen kırmızı karıncaların istila ve işgal ettiği
doğrudur ancak, bu karıncaların sadece Atatürk’e musallat olmasıdüşündürücüdür.


Tarih 7 Şubat 1938dir. Yani mevsim kıştır. Karıncaların kışın bir yeri işgal
etmeleri şaşılacak kadar dikkat çekicidir. Çünkü karıncaların topraktan
çıkmaları için mevsim uygun değil iken, Atatürk’ün bulunduğu ortamdayuvalanmaları akıllara başka düşünceler getirmektedir.


Ama, hiç kimse bu doğruya dikkat çekmez. Oluşturulan ekip köşkte karıncaavına çıkar. Peki ekipte kimler vardır?


Ali Kaya

Kaynak

Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.  254080_206247332743693_147517238616703_494606_7791247_n
TRABZON61
TRABZON61
.::Otağ Yetkilisi::.


.::Otağ Yetkilisi::.


Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.  Turkey10
Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.  Gencat10
Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.  Pro10
Yaş Yaş : 39
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Trabzon
Lakap Lakap : ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤ ¤ۣۜ..¤
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/11/84
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Çanakkale´ye yürüyüş
İletiler: İletiler: : 1325
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 12/04/09
Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.  Pro1010
Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.  910
Atatürk: Beni masonlar öldürdü !!!.  Ile10

https://www.teknoloji-gunlugu.com/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz