Dış Politikamız Üzerine
1 sayfadaki 1 sayfası
Dış Politikamız Üzerine
İkinci Dünya Savaşı sonrası, savaşın iki galibi Amerika-SSCB arasında bir soğuk savaş başlamıştı. Bu dönem Sovyetler’in dağıldığı 1991 yılına kadar sürdü. Sovyetler yıkılınca Amerika tek başına güç odağını oluşturdu.
Bugünlerde dünya yeni bir düzene doğru sürükleniyor. Tekrar çift kutuplu olma yolunda fakat bu sefer bir farkla, Rusya’nın yanında Çin, Brezilya ve Hindistan yer alıyor. Bu ittifağa, ülkelerin baş harfleri birleştirilerek kısaca “BRIC” adı veriliyor. İran da Amerika karşıtı bu grupla iyi ilişkiler içerisinde. Amerika’nın yanında İsrail var ve Arap ülkelerine de nüfuz ettiği aşikar. Bu durumda Türk Dünyası tam da bu iki cephenin ortasında yer alıyor. Fakat asıl sorun da burada başlıyor… Türkiye bu iki kutuptan hangisinde yer almalı?
Amerika’nın pkk’ya yaptığı yardımlar aşikâr. Neden onun yer almamamız gerektiğini açıklamaya gerek bile duymuyorum.
İsrail’le zaten köprüleri yaktık. Ege Denizi’nde Rumlarla iş birliği yapıp bize diş biliyorlar.
Ya diğer kutup?
Rusya’da ırkçılık yükseliyor ve orada özerk hâlde bulunan Türkler var. Ve Sovyet döneminde yaptıklarının bedelini hâlâ ödemiş değil, Orhun Yazıtları üzerinde atış talimi yapmanın hesabı sorulmalı bir şekilde.
Çin, ebedi düşman ve Doğu Türkistan’da yaptıkları ortada. Ekonomiyi ona doğru kaydırmak demek, Çin’in uydu devleti olmak demek, baş edemeyeceğimiz bir ihracatları var. Milli ekonomi için zararlılar.
Hindistan ve Brezilya bize uzak ve yabancı ülkeler. Fakat bu bizim açımızdan iyi olabilir, çünkü eğer biz bir milleti tanıyorsak, onunla savaşmış ve egemenliğimiz altında yaşatmışızdır, bu bize kin beslemesi demek. Bu durum bahsi geçen devletlerde geçerli değil.
Kısacası çapraz ateş altındayız, bulunduğumuz coğrafya ile ilgili bu hep başımıza geldi.
Durumumuzu daha iyi tahlil etmek ve ders almak için tarihe bakalım. Birinci Dünya Savaşı’nda da iki taraf vardı, bir taraf düzenin değişmesini isteyenler, bunlar sömürge sahibi olmayanlar yani ittifak devletleri. Diğer taraf düzenin böyle devam etmesini isteyen dünyada söz sahibi olanlar yani itilaf devletleri. Bu aşamada bizim bugünkü durumumuza benzer bir durumda kalan devlet İtalya’dır. Yeterli sayıda sömürgesi yoktur, çünkü milli birliklerini geç tamamladılar. Bu yönleriyle ittifak devletlerinin yanında yer almaları gerekir. Fakat itilaf devletleri İtalya’ya kendi yanlarına katılması için cazip teklifler sunuyor ve İtalyanlar ittifak devletlerinin galip gelebileceğine inanmıyor. Bugün bizim için itilaf devletleri Amerika ve İsrail, ittifak devletleri ise “BRIC”. İtalya savaşın ilk anlarında ittifak devletlerinin yanında girse de sonrasında taraf değiştirip itilaf devletlerine katılıyor. Savaş İtalya’nın da beklediği gibi itilaf devletleri lehine sonuçlanıyor. Ya sonra? İtilaf devletlerinin ağır topları kendi aralarında dünyayı bölüşüyor, İtalya’yı bu paylaşımın dışında tutuyorlar. Tarih dersinden hatırlarsınız Ege’nin İtalyanlar’a vaad edilmesine rağmen Yunanlara verildiğini. İtalya bu durumda ne yapabiliyor? Sadece küsüp köşesine çekiliyor. Çünkü iki seçeneği var, ya köşesine çekilir ya da silah zoruyla haklarını alır. Fakat galip devletlerin daha da güçlendiği bu ortamda silah çekmesi intihardan farksızdır.
İşte bizim bu durumdan bir ders çıkarmamız gerekiyor. Eğer şu anki güç odaklarının yanında yer alırsak, galip gelsek bile bir şey elde edemeyebiliriz. Diyelim ki birkaç küçük şey elde edebildik, bunların da büyüklerin kaptığı lokmaların yanında bir değeri olabileceğini hiç zannetmiyorum. Bizim yapmamız gereken tarihi nefretlerimizi bir süreliğine içimize atıp “BRIC” ittifağına dahil olmaktır. Yanlarında yer almamız için koşullar öne sürmeliyiz, toprakları dahilinde bulunan Türklere karşı iyi muamele ilk koşuldur. Eğer galip gelir de düzeni değiştirirsek şanlı maziye göz kırpabiliriz. Galip gelemezsek mi? Kaybedecek neyimiz var ki?
Bugünlerde dünya yeni bir düzene doğru sürükleniyor. Tekrar çift kutuplu olma yolunda fakat bu sefer bir farkla, Rusya’nın yanında Çin, Brezilya ve Hindistan yer alıyor. Bu ittifağa, ülkelerin baş harfleri birleştirilerek kısaca “BRIC” adı veriliyor. İran da Amerika karşıtı bu grupla iyi ilişkiler içerisinde. Amerika’nın yanında İsrail var ve Arap ülkelerine de nüfuz ettiği aşikar. Bu durumda Türk Dünyası tam da bu iki cephenin ortasında yer alıyor. Fakat asıl sorun da burada başlıyor… Türkiye bu iki kutuptan hangisinde yer almalı?
Amerika’nın pkk’ya yaptığı yardımlar aşikâr. Neden onun yer almamamız gerektiğini açıklamaya gerek bile duymuyorum.
İsrail’le zaten köprüleri yaktık. Ege Denizi’nde Rumlarla iş birliği yapıp bize diş biliyorlar.
Ya diğer kutup?
Rusya’da ırkçılık yükseliyor ve orada özerk hâlde bulunan Türkler var. Ve Sovyet döneminde yaptıklarının bedelini hâlâ ödemiş değil, Orhun Yazıtları üzerinde atış talimi yapmanın hesabı sorulmalı bir şekilde.
Çin, ebedi düşman ve Doğu Türkistan’da yaptıkları ortada. Ekonomiyi ona doğru kaydırmak demek, Çin’in uydu devleti olmak demek, baş edemeyeceğimiz bir ihracatları var. Milli ekonomi için zararlılar.
Hindistan ve Brezilya bize uzak ve yabancı ülkeler. Fakat bu bizim açımızdan iyi olabilir, çünkü eğer biz bir milleti tanıyorsak, onunla savaşmış ve egemenliğimiz altında yaşatmışızdır, bu bize kin beslemesi demek. Bu durum bahsi geçen devletlerde geçerli değil.
Kısacası çapraz ateş altındayız, bulunduğumuz coğrafya ile ilgili bu hep başımıza geldi.
Durumumuzu daha iyi tahlil etmek ve ders almak için tarihe bakalım. Birinci Dünya Savaşı’nda da iki taraf vardı, bir taraf düzenin değişmesini isteyenler, bunlar sömürge sahibi olmayanlar yani ittifak devletleri. Diğer taraf düzenin böyle devam etmesini isteyen dünyada söz sahibi olanlar yani itilaf devletleri. Bu aşamada bizim bugünkü durumumuza benzer bir durumda kalan devlet İtalya’dır. Yeterli sayıda sömürgesi yoktur, çünkü milli birliklerini geç tamamladılar. Bu yönleriyle ittifak devletlerinin yanında yer almaları gerekir. Fakat itilaf devletleri İtalya’ya kendi yanlarına katılması için cazip teklifler sunuyor ve İtalyanlar ittifak devletlerinin galip gelebileceğine inanmıyor. Bugün bizim için itilaf devletleri Amerika ve İsrail, ittifak devletleri ise “BRIC”. İtalya savaşın ilk anlarında ittifak devletlerinin yanında girse de sonrasında taraf değiştirip itilaf devletlerine katılıyor. Savaş İtalya’nın da beklediği gibi itilaf devletleri lehine sonuçlanıyor. Ya sonra? İtilaf devletlerinin ağır topları kendi aralarında dünyayı bölüşüyor, İtalya’yı bu paylaşımın dışında tutuyorlar. Tarih dersinden hatırlarsınız Ege’nin İtalyanlar’a vaad edilmesine rağmen Yunanlara verildiğini. İtalya bu durumda ne yapabiliyor? Sadece küsüp köşesine çekiliyor. Çünkü iki seçeneği var, ya köşesine çekilir ya da silah zoruyla haklarını alır. Fakat galip devletlerin daha da güçlendiği bu ortamda silah çekmesi intihardan farksızdır.
İşte bizim bu durumdan bir ders çıkarmamız gerekiyor. Eğer şu anki güç odaklarının yanında yer alırsak, galip gelsek bile bir şey elde edemeyebiliriz. Diyelim ki birkaç küçük şey elde edebildik, bunların da büyüklerin kaptığı lokmaların yanında bir değeri olabileceğini hiç zannetmiyorum. Bizim yapmamız gereken tarihi nefretlerimizi bir süreliğine içimize atıp “BRIC” ittifağına dahil olmaktır. Yanlarında yer almamız için koşullar öne sürmeliyiz, toprakları dahilinde bulunan Türklere karşı iyi muamele ilk koşuldur. Eğer galip gelir de düzeni değiştirirsek şanlı maziye göz kırpabiliriz. Galip gelemezsek mi? Kaybedecek neyimiz var ki?
Similar topics
» Türk Birliği Ve Töremiz Üzerine
» Atsız Bey ve Tarihçiliği Üzerine
» Saçmalamak Üzerine Gereksizlik ve Tutarsızlık
» TALKAN ve CURCAN KATLİAMLARI ÜZERİNE
» “Allah“ ve “Tanrı“ Sözcükleri Üzerine
» Atsız Bey ve Tarihçiliği Üzerine
» Saçmalamak Üzerine Gereksizlik ve Tutarsızlık
» TALKAN ve CURCAN KATLİAMLARI ÜZERİNE
» “Allah“ ve “Tanrı“ Sözcükleri Üzerine
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz