İnşallah bunlarla savaşa girmeyiz!

[İlteriş Kağan]

11 Mayıs 2013 Reyhanlı saldırısı Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük terör saldırısı olarak tarihe geçti.

Ama gelin görün ki böylesine bir faciayı bile rezalete çevirmeyi başardık.

Hükümetimiz sağ olsun!

Lamı cimi yok, rezillik paçalardan akıyor.
**
Daha patlamanın arkasından üç saat geçmemişti, henüz hasarın boyutunu neler yaşadığını anlamaya çalışıyorduk ki yandaş basın da saldırganlar yakalandı haberleri flaş flaş diye verilmeye başlandı.

Flaşlara bak hizaya gel! “Dokuz kişi yakalandı, hepsi suçlarını itiraf etti, saldırganların hepsi Türkiye’den, ele başları Esad’ın kayınçosu, Öcalan’ın kankası” vs vs …

Sonuç ne?
Yandaş basın üç saat sonra basın olayı aydınlatılmış gibi göstermesine rağmen üçüncü güne girdik elde hala net sonuç yok!

Minare çalındı ortada kılıf yok. Uydurulamadı, ama uydurmaya çalışılıyor.

Böyle bir saldırının ardın da Esad dahil olmak üzere bölgede cirit atan CIA, MOSSAD, Rus ve İran a ajanlarının çıkma ihtimali olmasına rağmen; Başbakan saldırı anından itibaren Esad yaptı demeye başladı. Üstüne bir de havasını attı hesabını soracağız dedi. Şu on yıldır çuval olayı da dahil bir çok olayda ülkeyi şamar oğlanına çevirdiklerini bilmesek hadi bir nebze inanalım diyeceğim ama Erdoğan’a inanması çok zor.

Kendisi fena halde gaza gelmiş, halkıda gaza getirmeye çalışıyor. Ve aldığı gazla birlikte kırmızı çantasını da yanına alıp Amerika’ya gidiyor.

Bekle bizi Ortadoğu Kasımpaşalı geliyor.
**
Hiç dillendirilmeyen başka bir kepazelik ise; patlamadan sonra MHP Hatay milletvekilinin saldırıdan üç gün önce uyarıda bulunduğunun ortaya çıkmasından sonra yandaş medyanın MİT aslında onbeş gün önce uyarmış haberi oldu.

Bu nasıl bir kepazeliktir? Madem MİT on beş gün önce uyardı peki neden emniyet ve jandarma önlem almadı? İster uyarmış ister uyarmamış olsun kimse bu işten kolayca sıyrılamaz. Gerçekten haber verdiyse emniyet haber vermediyse de istihbarat zafiyetinden MİT hesap vermelidir.

Vermesine vermelidir de işte asıl sorunda burada zaten Türkiye Cumhuriyeti’nde bugün hesap sorabilecek savcı kalmamıştır, kalanlarında önleri kesilmiştir.

Bu gerçek bize, Türkiye’deki hukuk manzarasının patlama sonrası harabeye dönmüş Reyhanlı manzarasından farkı olmadığına güzel bir örnektir.
**
Şimdi gelelim asıl kepazeliğe;

Patlamadan sonra getirilen yayın yasağına. Böyle bir yasak akla vicdana nasıl sığa bilir? Böyle bir patlamadan sonra halkın haber alma ihtiyacı en yüksek düzeydeyken yayın yasağı hangi akla hizmet eder.

Diyorlar ki; saldırıdan sonra yapılan yayınlarla bölge halkında infial uyandırma ve tahrik etme riski vardı. Peki, Ergenekon ve Balyoz davalarında TSK aleyhine infial uyandırılırken bu yasak neden aklınıza gelmedi? İşinize mi gelmedi?

Peki, bölge halkı aylardır Suriyeli mültecilerden şikâyet edip yaka silkerken nerelerdeydiniz?

Hatay sokaklarında dolaşan ÖSO ve El-Kaide militanları için bölge halkı defalarca gösteri yaptı, şehrimizde karanlık kişiler dolaşıyor, tedirginiz diye haykırdılar. Aynı İçişleri bakanı o zaman neredeydi

Ya CHP milletvekili Atilla Kart’ın iddialarına ne diyecekler? Kart diyor ki; devlet delilleri yok ediyor. Her lafa cevap yetiştirenler buna ne cevap verecekler?
**
Ve Sayın Davutoğlu; başından beri eleştirilen Suriye politikasını savunmak için demagojinin dibine vuruyor. Suriye’de tecavüzden kaçan kadınlara kapımızı kapatamazdık deyip mülteciler konusunda kendini savunmaya çalışıyor.

Ne diyeceğimi şaşırdım, pes doğrusu. Türk halkının gerçekten mazlum olanlara gayet merhametli davrandığını bile bile ÖSO’luları mazlum kadınlar üzerinden aklamaya çalışıyor. O zaman kendisine sormak lazım. Sayın Davutoğlu bundan iki ay önce BBC televizyonu Suriyeli mülteci kadınların kamplarda Arap şeyhlerine parayla sattığını duyurduğunda neredeydiniz?

O tecavüze girmiyor muydu?

El insaf Sayın Davutoğlu el insaf.

Ey uzun ve görüş insanı, bilge bakan kandırma bizi lütfen!
**
İşte böyle ey ahali.

Hükümetimizle ne kadar övünsek az.

Hepimizin el ele kenetlenmemizi sağlayacak bir faciayı bile eline yüzüne bulaştıran bir hükümetle belki de birkaç gün sonra bir savaşa gideceğiz.

Ve benim aklıma Bülent Arınç’ın zamanında tutuklu paşalar için söylediği bir söz geliyor aklıma. “İyi ki bunlarla savaşa filan girmemişiz” demişti.

Şimdi tam yeri gelmişken bu lafı Sayın Arınç’a iade etmek gerekiyor.

İnşallah sizin gibilerle savaşa filan girmeyiz Sayın Arınç!

Korkarım ki siz savaşı da yüzünüze bulaştırısınız.

Haluk TEMEL