¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri

Aşağa gitmek

Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri Empty Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri

Mesaj tarafından erzurumlu25 Çarş. 26 Haz. 2013 - 9:17

Mustafa Kemal ATATÜRK, yaratıcı düşünceye sahip, ileri görüşlü bir liderdi. Yapacağı işlerin planlarını en ince ayrıntılarına kadar belirler ve bunları süratle uygulamaya koyardı. Türk Milleti'ni Kurtuluş Savaşı'na hazırlarken düşmanı kovabilmek ve bağımsız kalabilmek için savaşmak gerektiğine halkını inandırmakla işe başladı. Ve inandırdığı halkla da Cumhuriyeti kurdu.
Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri Yazir79007b688
Atatürk, ileri görüşlü bir devlet adamıydı. Onun "Yolda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lâzımdır" sözü, ileri görüşlükten ne anladığını açıkça ortaya koymaktadır. Ufkun ötesini sezen adamdı. Bu yazıda Onun çok az bilinen ama çok ileri görüşlü ve çok şuurlu bir uygulamasından bahsedeceğim.

Biliyorsunuz 1936, 1937 ve 1938 yılları Atatürk’ün hastalığının giderek arttığı yıllardı. Ama O, bu yıllarda bile hasta haliyle Türklük idealiyle ilgilenmekten hiç vazgeçmedi. Bir yandan yurt içinde eğitim, kültür ve ekonomik kalkınmayla uğraşırken bir yandan da idealist öğretmenleri birer “Akıncı”, birer “Alperen”, birer “ Ülkücü” olarak Türk illerine gönderdi. Çünkü O, daha önce de söylendiği gibi, 1930 yılların başında:

“…Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir… Fakat o da tıpkı Avusturya – Macaristan imparatorluğu gibi dağılabilir. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla elinde sımsıkı tuttuğu uluslar avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir… Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir" diyor ve gerekli hazırlıkları da yapıyordu.

Ne Yapıyordu? Seçtiği nitelikli idealist öğretmenleri karşılıklı anlaşmalar çerçevesinde Türk illerine gönderiyordu. İşte bu Türk illerinden biri de çoğumuzun adını ve varlığını Sovyetler Birliğinin dağılması sonrası duyduğumuz Moldavya ve Moldavya’daki Gagauzyeri Türkleriydi.

Bu bilgileri 1997 yılında bize duyuran rahmetli Necip Hablemitoğlu’dur. Necip 1995-1996 yılları arasındaBirleşmiş Milletler’inUNDP (United Nations Development Programme-Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı)projesinde görev aldı ve Moldova'daGagauz Türkleri'ninLatin alfabesinegeçişinde danışmanlık yaptı. Buradaki görevi sırasında, Cumhuriyet döneminin başında Gagauzyeri’nde bizzat Atatürk tarafından görevlendirilen öğretmenlerin bulunduğunu belirleyerek, bu öğretmenlerin bugün yaşayan öğrencilerinin anılarını derledi ve bir kısmını “Kemal'in Öğretmenleri” başlığı ile yayınladı.

Atatürk, Türkçülüğün önde gelen isimlerinden Türk Ocakları'nın uzun süre Başkanlığını yapmış Hamdullah Suphi Tannöver’i Türkiye Cumhuriyeti'nin Romanya Büyükelçiliğine atadı. Hamdullah Suphi Tanrıöver'in Bükreş Büyükelçisi olduğu dönemde, yani 1931-1944 yılları arasında, Gagauzlar Türkiye'nin gündemine gelmiştir. Bu dönemde Gagauz Yeri'nde Türkçe kursları açılmış ve bölgeye Türkçe kitaplar gönderilmiştir. Ayrıca bazı Gagauzlar seçilerek Türkiye'de yüksek öğrenim görmeleri sağlanmıştır. Hamdullah Suphi beyin bu göreve atanmasının bilinçli ve şuurlu bir atama olduğu açık. Bu faaliyetlerinden dolayı Hamdullah Suphi Tanrıöver, çok uzun süren katı Sovyet döneminin sonrasında bile unutulmamış, hala bu bölgede sevgi ve saygı ile hatırlanıyor. Zira O, bu görevi sırasında bütün Gagauz kasaba ve köylerini bizzat dolaşmış. Bükreş'teki Türk Büyükelçiliğinin kapılarını Ortodoks mezhebindeki bu soydaşlarımız için ardına kadar açmış. Elçilik çalışanlarının önemli bir kısmını daha çok Gagauzlardan seçmiş. Dahası, bölgelerinde temayüz etmiş bölge liderlerinin çocuklarına öncelik vererek, yaklaşık 40 kişilik bir öğrenci grubunu öğrenim için Türkiye'ye göndermiş. Daha sonra bu sayı 200'ü geçmiş. Bunların bir kısmı tekrar ülkesine dönerek toplumuna Türklük bilinci ile hizmet etmiş. Bir kısmı da Türkiye'de kalarak anavatana hizmet etmeyi seçmiş. Hamdullah Suphi Bey, bunlarla da yetinmemiş, Romanya'daki müslüman Türk azınlığın, Gagauzlara her yönden destek olmasını de sağlamış. Hemen hemen bütün Gagauz kasaba ve köylerinde Türkçe kurslar ve okullar açılmasına önayak olmuş.

Bütün bu faaliyet programı çerçevesinde, Türkiye'den de 80 ilkokul öğretmeni, o zamanlar Romanya’ya bağlı olan Moldavya bölgesine gönderilmiş. Bu öğretmenlerin öğrencilerinden olup da hayatta olan yaşlı Gagauzların anlattıklarına göre, Romence ve Rusça bilen bu öğretmenler, II. Dünya Savaşı'nın başına kadar bölgede görev yapmışlar. Bunların çoğunluğu savaşla birlikte Türkiye'ye dönerken, bazıları “görevleri henüz bitmediği” gerekçesiyle eğitim hizmetine devam etmiş.

Fakat bölgenin Sovyetlerce işgali üzerine bu öğretmenlerin tamamı "Türk Casusu" suçlaması ile 25’er yıl ağır hapis cezasına çarptırılarak Sibirya'daki toplama kamplarına gönderilmişler. Daha sonra, 1953’te Stalin'in ölümü üzerine, yerine gelen Kruşçev tarafından çıkarılan afla Gagauzyeri'ne bu öğretmenlerden sadece biri dönebilmiş. Dönebilen o idealist öğretmen Ali Kantarelli. Ölünceye kadar Mustafa Kemal ATATÜRK'ün öğretmeni olmayı sürdürmüş. Çevresindekilere Türkçe öğretmiş; Türklük bilinci aşılamış...

Necip Hablemitoğlu, bu Alperenlerden ders alan Gagauzların bazılarını orada görevde olduğu sırada bulmuş. Onların bu idealist öğretmenlerle ilgili anılarını toplamış. Bunlardan biri de Moldova Yazarlar Birliği Başkanı, Moldova eski Eğitim Bakan Yardımcısı, büyük ve önemli Gagauz eğitimci, yazar ve halk kültürü uzmanı Nikolay BABAOĞLU. O, ilkokul öğretmeni olan Ali Kantarelli hakkında hatırladıklarını kendi dili ve şivesiyle şöyle aktarıyor:

“…Ben duudum 1928-cı yılda bir gagauz-Türk aylesinde. Köümüzün adıydı Tatar-Kıpçak ama bugün sadece Kıpçak deerlar. Benim soyadını Babaoğlu, adımı Kilisede Nikolay koymuşlar niçin ki annem-babam hristian dinini kullanırmışlar.
1935-cı yılda açan ben 7 yaşımı doldurmuşum beni köyümüzde ilkokula verdiler… Ben küçük olarak baştan Romence konuşmayı hiç anlamazdım, necin ki, evde içerimizde biz konuşurduk sadece Gagauz Türk dilinda. Ama çocukluk fikirim keskindi gülerüzlü öğretmenimi da annemi gibi çok sevmiştim besbelli bu üzere tez-tez başladım Romenceyi annama, ama ikinci-üçüncü sınıflarda ben artık çok iyi Romence bilirdim, yazmakta okumakta 10 hem 9 derecelerden aşaa kalmazdım. Okulumuzda birinci öğrenci sayılırdım…

Ne büyük sevinmelik oldu bizim okulumuzda, açan 1937 yılda sölediler ki aftada iki dersimiz olacak Türkçe. Kim bizi öğredecek, nasıl olacak hiç bişey taa bilmezdik, ama çok merak ederdik, yinanamazdık ki olur olsun ders bizim ana dilimizde.


Eylül ayın birinde başlardı (y)eni okul yılı. Bu günde Kıpçak okulun meydanında bizi okul öğrencilerini (bir 100-150 kişi) hepsimizi dizdilar kare. Bu karenin ortasında vardı 4-5 Romen öğretmenleri. Angılarını biz artık bilirdik tanırdık ama onnarın aralarında vardı bir da eni, gene bize yabancı bir adam. Giyimliydi o cateni elbiseylen, başında vardı geniş kenarlı Avrupa şapkası, saa elinde asılıydı bastonu. Karede çocukların arasında başladı gezmea laf, çünkü bu adam gelmiş Türkiye’den de bizim Türkçe öğretmenimiz olacakmış. O Romen öğretmenlerin yanında konuşurdu Romen dilinde. Ben o zaman düşündüm: Sanki o nasıl bizi Türkçe öğretecek, açan o kendisi sadece Romence konuşuyor... Ama okul yılın başlangıç yortusu geçti da biz başladık derslerimizi. Sınıfımızın kapusuna derslerin programını asmıştılar. Benim üçüncü sınıfımda salılarda hem cumalarda yazılıydı birer ders Türk dili. Okulumuzda hepsi çocuklar sadece bu (y)eniliyi konuşurdular işittik ki ikinci sınıfta pazartesi artık Türk dili olmuş, eni ögredici söylemiş kendi adını demiş uşaklara, ki onunla olur öle konuşmaa nice evde annelerimizlen konuşuyoruz... Geldi sali günü ikinci dersimiz Türkçe, nasıl meraklan beklerdik zil calsin, erleştiydik sıralarımıza beklerdik, ama aramızda vardı bir en huluz ürencimiz Kocabaş Koli. O kapu aralığından bakardı gelecek mi. Bir da o hızla kaçtı (y)erine ge-li-yor!


Girdi içeri eni öğretmen, biz hepsimiz askerde gibi kalktık ayaa, beklerdik hergünkü alışılmış selamı "Buna ziua", amma işittik eni selamı o dedi: Günaydın. Biz bilmezdik nasıl cevap edelim, ama o başladı bizimlen çok annaşılmış evdeki dilimizde konuşma:


Çocuklarım, dedi o, eter ayakça durdunuz, oturunuz, aramızda, sevinmelikten mi yoksa şaşmaktan mı bir gülüş koptu. Öğretmen devam etti gülmeyin dedi ben size Türkçe selam verdim "Günaydın". Ben de, Nikolay Babaoğlu, sayılırdım sınıfımızda en açıkgözü hiç utanmadan sordum:


- Ama biz bilmeriz nasıl selamınıza cevap verelim:


- Siz de deyin "Günaydın" da hemen oturun. Hade eniden tekrar edelim bunu. Kalkınız, ben deyecem Günaydın siz de cevap ediniz. Kalktık:


- Günaydın, çocuklar. Biz de:


- Günaydın!


- Bana deyeceniz "Bay öğretmen" bunu o yazdı tebeşirlen taftamıza. Biz de yazdık teflerimize. Sonra söyledi ki o bizim Türk dili öğretmenimiz, sordu bizim sıraylan isimlerimiz.Taa sora taftaya yazdı Türk dilin alfabesini o pek az ayırıhrdı Romen alfabesinden. Ö, ü kelemelerin altını çizdik. Öğretmen dedi ki bir aftadan sonra Türkçe kitaplar gelecek de başlayacaaz Türkçe okumaa. Ama bu ilk dersimizde sadece konuştuk. Bay öğretmen söyledi ki kitaplarımız Türkiye memleketinden demir yoluyca gelecekler, ki bu kitapları bize Türkiye prezidenti Kemal paşa Atatürk hediye göndermiş. Taa sora o gösterdi haritada nerede Türkiye bulunuyor, anlattı ki orada insanlar hepsi bizimce Türkçe konuşuyorlar. Bize öğretmenimizin her bir sözü çok meraldi gelirdi. Düşünürdük acaba nasıl öle bir bütün memleket sadece Türkçe konuşuyor...


Evde annelerimize-babalarımıza doyamazdık anlatmaa nasıl gözel Türkçe derslerimiz oluyor.


Geçti taa bir-iki afta. Taraklı demir yol garından kitaplarımız geldi. Üçüncü sınıfta herkezimize ikişer kitap parasız verildi, birinin adıydı "Mini mini Okumak Kitabı". Onu ben şimdi de artık oldum 65 yaşında ama hep arşivimde anmak için tutuyorum.


Kitaplarımızı almak günümüz bizim bütün okulumuz için bir büyük bayram günü oldu. Teneffuslarda sadece Türkçe kitaplarımızı aktarıp bakardık. Biri birimize gösterirdik, artık taa onnarı sınıfta öğrenmedeen okurduk hem annardık bu çok meraklıydı, bizim evdeki dilimizde kitaplar yazılıydılar.

Romen öğretmenlerimiz…başladıydılar azbucuk kıskanmaa ne öle olduydu da biz bırakmıştık Romence kitapları da sadece Türkçeleri aktarıp okurduk.
Geçti taa biraz vakit. Biz hepten alıştıydık bizim bay öğretmenimize. Türkçe dersler o kadar tez geçerdiler ki etiştiremezdik dadına ermee. Biz şalileri hem cumaaları bekleerdik nice Paskaliye yortularını. Yazardık, okurduk, ana dilimizde çok şiirlar ezbere öğrenirdik, masallar okurduk.


Benim babam da eni üüretmenimizlen tanışmıştı babamdan işittiydim ki öğretmenimizin haliz adı Ali Kantarelli'ymiş. O yaşardı kiraylan köy başın primarın evinde. Bay öğretmen Türk dilini okuturdu bizim okulumuzda hem de köümüzün ikinci okulunda, o ikinci okulda da dört sınıf vardı.


Bay öğretmen Ali Kantarelli bekardı benim Kıpçak köyümde öğretmenlik etti. 1937-1938-1939 yıllara kadar. Bizim köyde de evlendi.

Onun hanumun adıydı Talmaç İvanna. Bu insan Kıpçaklıydı. Açan 1940 yü'da Moldovaya bolşevikleer geldi. Başka köylerimizden Türk öğretmenleri etiştirip gittileer Türkiye'ye. Ama benim öğretmenim Ali bey kaldı Moldova’da, bak aylesi vardı Kıpçakta. Da nasıl o zamanlar Sovyetlerde geçeerdi hepsini suçlu yapmak, Ali Kantarelli’yi de suç buldular. Çünkü o Moldovada Türk casusuymuş bu üzere hiçbir de suçsuz adamı Stalin apisee kapadı 25 yıla. Ama 15 yıldan çok yattı apista. Stalin geberdiynen kurtuldu geldi. Ama Kıpçakta başka yaşamadı diyşildi bir Borcak adında küyee, oradan da sora gitti yaşamaa Bolgrad şehrine. Oradan da işittim ölmüş 1980 yıllarda. Bolgrade şehrinde de bu günee kadar mezarı. (N. Babaoğlu 5.XII.l995)"
.

İşte böyle! Mustafa Kemal Atatürk’ün idealist öğretmenleri hiç tereddüt etmeden gösterilen Türk iline gitmişler, hayatları pahasına görevlerini sürdürmüşler. Onlar Türklüğe hizmet etmekten başka bir düşünce içinde de olmamışlar. Hepsine rahmet dileriz.


Şimdi gelin, Necip’in dediği gibi, kendimize bir soralım: 2010'larda, “Türkiye Cumhuriyeti, hem de bu kalkınmışlık ve eğitim düzeyinde Gagauzlara Rusça ve Romence bilen kaç ilkokul öğretmeni gönderebilir? İşte Atatürk farkı!

O, Türkiye dışında yaşayan Türklerin sorunlarına hiç ama hiç duygusal bakmadı; hele hele hiç "ben Turancıyım" demedi… Bunun için de dünyanın kin ve nefretini üstümüze çekmedi, çektirmedi. Son derecede akıllıca, sessizce, Türkiye'nin konumunu ve kaynaklarını riske atmaksızın gerçekçi bir strateji oluşturdu ve izledi...”

Sovyetlerin dağılması sonrası yaşanmış bir olayı burada bir kez daha hatırlamakta yarar var. Hocam Prof.Dr.Haluk Çay anlatmıştı. Gagauzyeri 1993 yılında Latin harflerine geçtikten sonra Türkiye’den Türkçe Dua kitabı istiyor. 1935’lerin imkanlarıyla bölgeye kitap ve öğretmen gönderen Türkiye, bu defa bu isteği göndermiyor veya gönderemiyor. Bu arada Gagauz yerinin toplam nüfusu yaklaşık 150.000. dir. Gönderilecek kitap sayısı da 50.000.’i geçmez. Ama gönderilmiyor.

Fakat sonunda Gagauzlar Latin harfli Türkçe Dua kitabına sahip oluyorlar. Çünkü, bu isteği öğrenen Yunanistan hemen Latin harfli Türkçe Dua kitabı bastırıp onlara gönderiyor. Kitabın ilk sayfasına da Türkçe olarak şunları yazıyor:

“Bu Dua Kitabı, Yunanistan’ın Gagauz Grek Kardeşlerine bir Armağandır.”

Türkiye’nin birkaç bin Türkçe kitap gönderemediği Gagauzlara, Yunanistan Türkçe kitap bastırarak Ortodoksluk üzerinden sahip çıkmaya çalışıyor.

Unutmayalım.Uzun vadeli milli politikalar öfkeyle, kızgınlıkla, konuşmakla, heyecanla değil; akıl, kararlılık, soğukkanlılık ve işin ehli olanlarla yürütülürse sonuç alınır. 25.06.2013.

Prof. Dr. CEMALETTİN TAŞKIRAN
erzurumlu25
erzurumlu25
.::Tengri::.


.::Tengri::.


Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri Turkey10
Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri Gencat10
Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri Pro10
Yaş Yaş : 45
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Erzurum
Lakap Lakap : Vatan delisi
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 22/04/79
İletiler: İletiler: : 757
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 29/12/09
Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri Pro1010
Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri 910
Türk Birliği, Atatürk ve Onun İdealist Öğretmenleri Ile10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz