Deniz Kuvvetleri Neden Hedefte, Şimdi Anlaşıldı...
1 sayfadaki 1 sayfası
Deniz Kuvvetleri Neden Hedefte, Şimdi Anlaşıldı...
Bilgesam Raporu…
Karadeniz ve Ege bir yana, bir de Akdeniz var…
Akdeniz’de varlığı bilinen enerji var ama bu enerji, sanılanın çok ötesinde…
Trilyon dolarlık bir enerjiden bahsediyoruz…
Türkiye’nin Akdeniz’de ulusal çıkarlarını kim koruyacak?
Elbette ki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı…
Ama hepsi hapiste, nasıl olacak bu iş?
Önce şu Akdeniz’e bir bakalım…
BİLGESAM diyor ki;
“Son yıllarda keşfedilen enerji yatakları Doğu Akdeniz’i enerji naklinde stratejik
bir kavşak olmaktan öteye taşımıştır. Varlığı tahmin edilen enerji kaynaklarının büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda yakın zamanda bölgenin bir enerji merkezi haline gelmesi beklenmektedir”…
Nitekim ilgili devletlerin yetkili kuruluşları ve sondaj çalışmalarına katılan petrol ve doğal gaz şirketlerinin tahminleri birlikte değerlendirildiğinde, Doğu Akdeniz’de toplam değeri trilyon
dolarlara ulaşan bir enerji varlığından söz etmek mümkün görünmektedir.
Bu konuda güvenilecek en temel kaynaklardan birisi olarak kabul edilen ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin 2010 yılında yayımladığı raporlar dikkate alındığında;
Kıbrıs Adası ile İsrail arasında kalan ve Leviathan olarak adlandırılan bölge,
Mısır ile Kıbrıs Adası arasında kalan ve Nil olarak adlandırılan bölge,
Girit Adası’nın Güneydoğusunda kalan ve Heredot olarak adlandırıla bölge ile Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi (petrol, doğal gaz ve sıvı doğal gaz) yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır.
Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap edilmektedir.
Ancak varlığı tahmin edilen ile ispatlanan değerler arasında ciddi bir farkın bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Doğu Akdeniz’de birçok farklı noktada sondaj çalışmaları devam etmektedir. Gelişen teknolojik imkânlara bağlı olarak Doğu Akdeniz’deki toplam enerji rezerv oranlarında değişikliklerin yaşanması muhtemeldir”.
Bilgesam’ın açıkladığı bu trilyon dolar şu an ki tespitlere göre, gelişen sondaj çalışmaları bunun çok ötesinde olabileceğinin işaretlerini veriyor.
Türkiye’nin böylesi güçlü bir ulusal çıkarı söz konusu iken ve bu ulusal çıkarları koruyacak tek güç Deniz Kuvvetleri Komutanlığı iken, hangi akıl ve mantık Deniz’i hapse atar ve ülkeyi ulusal çıkarlarını koruyamaz duruma düşürür?
Bu soruyu bir kenara koyalım, devam edelim…
BİLGESAM diyor ki;
Mısır ve İsrail açıklarındaki arama sahalarında arka arkaya tespit edilen enerji yatakları büyük petrol şirketleri ve küresel güçlerin dikkatini çekmiştir. Doğu Akdeniz’de sismik araştırmalar yoğunlaşmış ve bölgenin potansiyel enerji rezervi tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bu çerçevede 2010 yılında Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi, Doğu Akdeniz’de enerji açısından en mümbit alanlar olarak kabul edilen Kıbrıs ve İsrail arasında kalan Leviathan Havzası ve Kıbrıs ile Mısır arasında uzanan Nil Deltası’ndaki potansiyel enerji miktarı konusunda iki rapor yayımlamıştır.
Bu raporlara göre; Nil Deltası’nda 1.763 milyar varil elde edilebilir petrol, 223.242 trilyon ayak küp doğal gaz ve 5.974 milyar varil sıvı gaz olduğu ifade edilmiştir.
Leviathan bölgesinde ise potansiyel olarak 1.689 milyar varil petrol ve 122.378 trilyon ayak küp doğal gaz bulunduğu belirtilmiştir. Nitekim Tamar-1 ve Dalit-1 sahalarındaki keşiflerden sonra sondaj çalışmalarını daha geniş alanlarda sürdüren İsrail, Ekim 2010’da Leviathan bölgesinde toplam kapasitesi 17 trilyon ayak küp olan yeni bir doğal gaz sahasının varlığını
tespit etmiştir.
Tanin, Shimshon ve Dolphin gibi sahalarda bulunan daha küçük miktarlardaki hidrokarbon yatakları da ilave edilince yakın gelecekte İsrail’in en azından kendi enerjisini üretebilen bir ülke haline geleceği söylenebilir.
AKDENİZ’DE TRİLYON DOLARLIK ULUSAL ÇIKARLAR SÖZ KONUSU
Ancak Doğu Akdeniz’de potansiyel olarak varlığı tespit edilen enerji rezervi ile varlığı ispatlanan enerji rezervi arasında ciddi bir uçurum mevcuttur. Örneğin yukarıda aktarılan keşiflere rağmen İsrail Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre İsrail’in kanıtlanmış doğal gaz rezervi sadece 300 milyar metreküptür.
Bu rakamın ne kadar mütevazı bir rakam olduğu Rusya (44.9 trilyon metreküp), İran (29.6 trilyon metreküp) ve Katar (25.4 trilyon metreküp) gibi ülkelerin kanıtlanmış doğal gaz rezervi ile karşılaştırıldığında açıkça görülmektedir.
Doğu Akdeniz havzasında, özellikle Mısır ve İsrail tarafından tespit edilen enerji kaynakları bölgenin diğer ülkelerini olduğu gibi Lübnan’ı da teşvik etmiştir. Bunun üzerine Lübnan, kendi Münhasır Ekonomik Bölge’sinde (MEB) iki ve üç boyutlu sismik araştırmalar yapmıştır.
Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü’nce (PRIO) hazırlanan bir raporda ifade edildiği üzere Lübnan’a ait MEB’de yaklaşık 708 milyar metreküp doğal gaz bulunduğu tahmin edilmektedir.
Doğu Akdeniz’de yürütülen enerji arama çalışmalarının Türkiye açısından en önemli bölümü, GKRY’nin Kıbrıs Adası’nın güneyinde yürüttüğü ruhsatlandırma ve sondaj çalışmalarıdır. GKRY’nin bölgede tek taraflı yürüttüğü sondaj ve ruhsatlandırma çalışmaları hukuk, ekonomi, siyasi ve güvenlik bakımlarında Türkiye’yi hem doğrudan, hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) üzerinden ilgilendirmektedir.
Arap Baharı nedeniyle zaten sıkıntılı bir süreçten geçen bölgede, barış ve istikrarın sürdürülmesi için tek taraflı tutumlardan ziyade işbirliğinin tercih edilmesi önem arz etmektedir. Ancak GKRY’nin bugüne kadar potansiyel enerji yataklarının paylaşımı noktasında sergilediği tutumun uzlaşmadan yana olduğunu söylemek biraz zor olacaktır.
GKRY, 2006 yılında Kıbrıs Adası’nın güneyinde yer alan ve 2 Nisan 2004’te, tek yanlı ilan ettiği MEB sınırları içerisinde kalan 51,000 km2’lik bir sahada enerji keşif çalışmaları yapmaya başlamıştır. Rum Yönetimi, çalışmalar neticesinde elde ettiği sismik verilere dayanarak doğal gaz ve petrol arama ruhsatı vermek üzere 2007’de uluslararası ihaleye çıkmıştır.
İhale şartlarında keşif sahasındaki 11 parsel üzerinde üç yıl boyunca hidrokarbon araştırması yapılması öngörülmüştür. Rum Yönetimi’nin düzenlediği bu ilk tur ihaleye sadece üç şirket cevap vermiştir. Rum Yönetimi cevap veren şirketler arasından Amerikan Noble Enerji şirketini seçerek ihale kapsamında bulunan on ikinci parsel üzerinde araştırma yapmak üzere ruhsatlandırmıştır.
Bu gelişmeler üzerine Noble Enerji, 19 Eylül 2011 tarihinde on ikinci parsel üzerindeki sondaj çalışmalarına başlamıştır. Şirket yaklaşık üç ay sonra Aralık 2011’de on ikinci parselin güneydoğusunda yer alan ve Afrodit olarak adlandırılan sahada, ortalama rezervi 198 milyar metreküp olan doğal gaz yatağı bulduğunu açıklamıştır.
Aslında bu doğal gaz yatağı Kıbrıs Adası etrafında şu ana kadar keşfedilen tek enerji yatağıdır. Ultra-derin olarak adlandırılan bir alanda bulunduğu için çıkarma maliyetlerine kıyasla ekonomik değeri tartışılmaktadır. Ancak burada bulunan doğal gaz, Rum Yönetimi’nin MEB dâhilinde olduğunu iddia ettiği ve henüz ruhsatlandırılmamış diğer parsellere olan ilgiyi büyük ölçüde artırmıştır.
Nitekim Rum Yönetimi, 11 Şubat 2012’de ruhsatlandırılmamış parseller için ihaleye çıktığında aralarında TOTAL, ENI, PETRONAS ve GAZPROMBANK gibi dev enerji şirketlerinin de bulunduğu beş özel şirket ve on konsorsiyumdan toplam on beş teklif almayı başarmıştır.
MEYDAN İSRAİL VE RUMLARA KALDI
Rum Yönetimi’nin ikinci ihalesinde Doğu Akdeniz’deki enerji sorunları açısından önem arz edecek iki konu dikkat çekmektedir.
İlk olarak Türkiye’nin doğrudan kendi MEB’i ile çakıştığını ilan ettiği parseller (1 ve 4. Parseller) için ya teklif veren olmamıştır ya da teklif verildiği halde ruhsat verilmemiştir
(5, 6 ve 7. parseller).
İkinci konu ise ruhsat verilen şirketlerin büyük ve güçlü ordulara sahip ülkeler arasından seçilmiş olmasıdır. Rum Yönetimi bir yandan Türkiye’nin uyarılarına karşı ihtiyatlı davranırken, diğer yandan da herhangi bir sorun karşısında caydırıcı askeri güce sahip olan ülke şirketlerini devreye sokarak kendini koruyabilecek paratoner yapının oluşması için özen göstermektedir.
Ne Kıbrıs Adası’nın etrafındaki, ne de Doğu Akdeniz havzasının genelindeki enerji rezervi ve bu rezervin ekonomik değeri henüz tam olarak hesaplanabilmiştir.
Bölgedeki enerji potansiyeli ile ilgili tartışmalar devam etmektedir.
En iyimser tahminlere göre Doğu Akdeniz havzasında parasal değeri 3 trilyon dolara ulaşan 15 trilyon metreküpe eşdeğer hidrokarbon yatağı bulunmaktadır.
Bu rakamlar bile İran’ın ispatlanmış rezervlerinin sadece yarısı kadardır.
Türkiye’nin denizlerinde böyle si önemli bir ulusal çıkarı söz konusu iken, Deniz Kuvveleri Komutanlığı’nı hapsetmek, düşmanla işbirliği yapmaktan da beter bir siyasi davranıştır.
İşin komedisi ise şu; İsrail menfaatlerini korumaya çalışan AKP, bugün İstanmbul soruşturması eliyle İsrail’in tuzağına çekilmiştir.
Ama en çarpıcı yönü ise, Deniz Kuvvetleri’ne operasyon yapanlar ile AKP’ye operasyon yapanlar aynı cenahtandır.
Diyorlar ki kod adı; CEMAAT…
Karar sizindir…
Erdal Sarızeybek
Kaynak:
BİLGESAM YAYINLARI
Aralık 2013-12-20
Rapor No: 59
Kütüphane Katalog Bilgileri:
Yayın Adı: Doğu Akdeniz'de Enerji Keşifleri ve Türkiye
Yazarlar: Doç. Dr. Atilla SANDIKLI, Türkan BUDAK, Bekir ÜNAL
Karadeniz ve Ege bir yana, bir de Akdeniz var…
Akdeniz’de varlığı bilinen enerji var ama bu enerji, sanılanın çok ötesinde…
Trilyon dolarlık bir enerjiden bahsediyoruz…
Türkiye’nin Akdeniz’de ulusal çıkarlarını kim koruyacak?
Elbette ki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı…
Ama hepsi hapiste, nasıl olacak bu iş?
Önce şu Akdeniz’e bir bakalım…
BİLGESAM diyor ki;
“Son yıllarda keşfedilen enerji yatakları Doğu Akdeniz’i enerji naklinde stratejik
bir kavşak olmaktan öteye taşımıştır. Varlığı tahmin edilen enerji kaynaklarının büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda yakın zamanda bölgenin bir enerji merkezi haline gelmesi beklenmektedir”…
Nitekim ilgili devletlerin yetkili kuruluşları ve sondaj çalışmalarına katılan petrol ve doğal gaz şirketlerinin tahminleri birlikte değerlendirildiğinde, Doğu Akdeniz’de toplam değeri trilyon
dolarlara ulaşan bir enerji varlığından söz etmek mümkün görünmektedir.
Bu konuda güvenilecek en temel kaynaklardan birisi olarak kabul edilen ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin 2010 yılında yayımladığı raporlar dikkate alındığında;
Kıbrıs Adası ile İsrail arasında kalan ve Leviathan olarak adlandırılan bölge,
Mısır ile Kıbrıs Adası arasında kalan ve Nil olarak adlandırılan bölge,
Girit Adası’nın Güneydoğusunda kalan ve Heredot olarak adlandırıla bölge ile Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi (petrol, doğal gaz ve sıvı doğal gaz) yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır.
Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap edilmektedir.
Ancak varlığı tahmin edilen ile ispatlanan değerler arasında ciddi bir farkın bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Doğu Akdeniz’de birçok farklı noktada sondaj çalışmaları devam etmektedir. Gelişen teknolojik imkânlara bağlı olarak Doğu Akdeniz’deki toplam enerji rezerv oranlarında değişikliklerin yaşanması muhtemeldir”.
Bilgesam’ın açıkladığı bu trilyon dolar şu an ki tespitlere göre, gelişen sondaj çalışmaları bunun çok ötesinde olabileceğinin işaretlerini veriyor.
Türkiye’nin böylesi güçlü bir ulusal çıkarı söz konusu iken ve bu ulusal çıkarları koruyacak tek güç Deniz Kuvvetleri Komutanlığı iken, hangi akıl ve mantık Deniz’i hapse atar ve ülkeyi ulusal çıkarlarını koruyamaz duruma düşürür?
Bu soruyu bir kenara koyalım, devam edelim…
BİLGESAM diyor ki;
Mısır ve İsrail açıklarındaki arama sahalarında arka arkaya tespit edilen enerji yatakları büyük petrol şirketleri ve küresel güçlerin dikkatini çekmiştir. Doğu Akdeniz’de sismik araştırmalar yoğunlaşmış ve bölgenin potansiyel enerji rezervi tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bu çerçevede 2010 yılında Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi, Doğu Akdeniz’de enerji açısından en mümbit alanlar olarak kabul edilen Kıbrıs ve İsrail arasında kalan Leviathan Havzası ve Kıbrıs ile Mısır arasında uzanan Nil Deltası’ndaki potansiyel enerji miktarı konusunda iki rapor yayımlamıştır.
Bu raporlara göre; Nil Deltası’nda 1.763 milyar varil elde edilebilir petrol, 223.242 trilyon ayak küp doğal gaz ve 5.974 milyar varil sıvı gaz olduğu ifade edilmiştir.
Leviathan bölgesinde ise potansiyel olarak 1.689 milyar varil petrol ve 122.378 trilyon ayak küp doğal gaz bulunduğu belirtilmiştir. Nitekim Tamar-1 ve Dalit-1 sahalarındaki keşiflerden sonra sondaj çalışmalarını daha geniş alanlarda sürdüren İsrail, Ekim 2010’da Leviathan bölgesinde toplam kapasitesi 17 trilyon ayak küp olan yeni bir doğal gaz sahasının varlığını
tespit etmiştir.
Tanin, Shimshon ve Dolphin gibi sahalarda bulunan daha küçük miktarlardaki hidrokarbon yatakları da ilave edilince yakın gelecekte İsrail’in en azından kendi enerjisini üretebilen bir ülke haline geleceği söylenebilir.
AKDENİZ’DE TRİLYON DOLARLIK ULUSAL ÇIKARLAR SÖZ KONUSU
Ancak Doğu Akdeniz’de potansiyel olarak varlığı tespit edilen enerji rezervi ile varlığı ispatlanan enerji rezervi arasında ciddi bir uçurum mevcuttur. Örneğin yukarıda aktarılan keşiflere rağmen İsrail Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre İsrail’in kanıtlanmış doğal gaz rezervi sadece 300 milyar metreküptür.
Bu rakamın ne kadar mütevazı bir rakam olduğu Rusya (44.9 trilyon metreküp), İran (29.6 trilyon metreküp) ve Katar (25.4 trilyon metreküp) gibi ülkelerin kanıtlanmış doğal gaz rezervi ile karşılaştırıldığında açıkça görülmektedir.
Doğu Akdeniz havzasında, özellikle Mısır ve İsrail tarafından tespit edilen enerji kaynakları bölgenin diğer ülkelerini olduğu gibi Lübnan’ı da teşvik etmiştir. Bunun üzerine Lübnan, kendi Münhasır Ekonomik Bölge’sinde (MEB) iki ve üç boyutlu sismik araştırmalar yapmıştır.
Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü’nce (PRIO) hazırlanan bir raporda ifade edildiği üzere Lübnan’a ait MEB’de yaklaşık 708 milyar metreküp doğal gaz bulunduğu tahmin edilmektedir.
Doğu Akdeniz’de yürütülen enerji arama çalışmalarının Türkiye açısından en önemli bölümü, GKRY’nin Kıbrıs Adası’nın güneyinde yürüttüğü ruhsatlandırma ve sondaj çalışmalarıdır. GKRY’nin bölgede tek taraflı yürüttüğü sondaj ve ruhsatlandırma çalışmaları hukuk, ekonomi, siyasi ve güvenlik bakımlarında Türkiye’yi hem doğrudan, hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) üzerinden ilgilendirmektedir.
Arap Baharı nedeniyle zaten sıkıntılı bir süreçten geçen bölgede, barış ve istikrarın sürdürülmesi için tek taraflı tutumlardan ziyade işbirliğinin tercih edilmesi önem arz etmektedir. Ancak GKRY’nin bugüne kadar potansiyel enerji yataklarının paylaşımı noktasında sergilediği tutumun uzlaşmadan yana olduğunu söylemek biraz zor olacaktır.
GKRY, 2006 yılında Kıbrıs Adası’nın güneyinde yer alan ve 2 Nisan 2004’te, tek yanlı ilan ettiği MEB sınırları içerisinde kalan 51,000 km2’lik bir sahada enerji keşif çalışmaları yapmaya başlamıştır. Rum Yönetimi, çalışmalar neticesinde elde ettiği sismik verilere dayanarak doğal gaz ve petrol arama ruhsatı vermek üzere 2007’de uluslararası ihaleye çıkmıştır.
İhale şartlarında keşif sahasındaki 11 parsel üzerinde üç yıl boyunca hidrokarbon araştırması yapılması öngörülmüştür. Rum Yönetimi’nin düzenlediği bu ilk tur ihaleye sadece üç şirket cevap vermiştir. Rum Yönetimi cevap veren şirketler arasından Amerikan Noble Enerji şirketini seçerek ihale kapsamında bulunan on ikinci parsel üzerinde araştırma yapmak üzere ruhsatlandırmıştır.
Bu gelişmeler üzerine Noble Enerji, 19 Eylül 2011 tarihinde on ikinci parsel üzerindeki sondaj çalışmalarına başlamıştır. Şirket yaklaşık üç ay sonra Aralık 2011’de on ikinci parselin güneydoğusunda yer alan ve Afrodit olarak adlandırılan sahada, ortalama rezervi 198 milyar metreküp olan doğal gaz yatağı bulduğunu açıklamıştır.
Aslında bu doğal gaz yatağı Kıbrıs Adası etrafında şu ana kadar keşfedilen tek enerji yatağıdır. Ultra-derin olarak adlandırılan bir alanda bulunduğu için çıkarma maliyetlerine kıyasla ekonomik değeri tartışılmaktadır. Ancak burada bulunan doğal gaz, Rum Yönetimi’nin MEB dâhilinde olduğunu iddia ettiği ve henüz ruhsatlandırılmamış diğer parsellere olan ilgiyi büyük ölçüde artırmıştır.
Nitekim Rum Yönetimi, 11 Şubat 2012’de ruhsatlandırılmamış parseller için ihaleye çıktığında aralarında TOTAL, ENI, PETRONAS ve GAZPROMBANK gibi dev enerji şirketlerinin de bulunduğu beş özel şirket ve on konsorsiyumdan toplam on beş teklif almayı başarmıştır.
MEYDAN İSRAİL VE RUMLARA KALDI
Rum Yönetimi’nin ikinci ihalesinde Doğu Akdeniz’deki enerji sorunları açısından önem arz edecek iki konu dikkat çekmektedir.
İlk olarak Türkiye’nin doğrudan kendi MEB’i ile çakıştığını ilan ettiği parseller (1 ve 4. Parseller) için ya teklif veren olmamıştır ya da teklif verildiği halde ruhsat verilmemiştir
(5, 6 ve 7. parseller).
İkinci konu ise ruhsat verilen şirketlerin büyük ve güçlü ordulara sahip ülkeler arasından seçilmiş olmasıdır. Rum Yönetimi bir yandan Türkiye’nin uyarılarına karşı ihtiyatlı davranırken, diğer yandan da herhangi bir sorun karşısında caydırıcı askeri güce sahip olan ülke şirketlerini devreye sokarak kendini koruyabilecek paratoner yapının oluşması için özen göstermektedir.
Ne Kıbrıs Adası’nın etrafındaki, ne de Doğu Akdeniz havzasının genelindeki enerji rezervi ve bu rezervin ekonomik değeri henüz tam olarak hesaplanabilmiştir.
Bölgedeki enerji potansiyeli ile ilgili tartışmalar devam etmektedir.
En iyimser tahminlere göre Doğu Akdeniz havzasında parasal değeri 3 trilyon dolara ulaşan 15 trilyon metreküpe eşdeğer hidrokarbon yatağı bulunmaktadır.
Bu rakamlar bile İran’ın ispatlanmış rezervlerinin sadece yarısı kadardır.
Türkiye’nin denizlerinde böyle si önemli bir ulusal çıkarı söz konusu iken, Deniz Kuvveleri Komutanlığı’nı hapsetmek, düşmanla işbirliği yapmaktan da beter bir siyasi davranıştır.
İşin komedisi ise şu; İsrail menfaatlerini korumaya çalışan AKP, bugün İstanmbul soruşturması eliyle İsrail’in tuzağına çekilmiştir.
Ama en çarpıcı yönü ise, Deniz Kuvvetleri’ne operasyon yapanlar ile AKP’ye operasyon yapanlar aynı cenahtandır.
Diyorlar ki kod adı; CEMAAT…
Karar sizindir…
Erdal Sarızeybek
Kaynak:
BİLGESAM YAYINLARI
Aralık 2013-12-20
Rapor No: 59
Kütüphane Katalog Bilgileri:
Yayın Adı: Doğu Akdeniz'de Enerji Keşifleri ve Türkiye
Yazarlar: Doç. Dr. Atilla SANDIKLI, Türkan BUDAK, Bekir ÜNAL
Similar topics
» Orduya kumpasın sebebi bu olay
» Babil'i yakıp yıktılar, şimdi ise Şam, neden?
» Babil'i yakıp yıktılar, şimdi ise Şam, neden?
» Türkler neden cahil? Bilim neden gelişmiyor Türkiye'de?
» Hedefte Kafkaslar ve Orta Asya var!
» Babil'i yakıp yıktılar, şimdi ise Şam, neden?
» Babil'i yakıp yıktılar, şimdi ise Şam, neden?
» Türkler neden cahil? Bilim neden gelişmiyor Türkiye'de?
» Hedefte Kafkaslar ve Orta Asya var!
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz