¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle

Aşağa gitmek

Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle Empty Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle

Mesaj tarafından İlteriş Kağan Salı 22 Tem. 2014 - 18:43

Malumunuz Türkiye’nin gündemi AKP hükümeti dönemi boyunca sürekli değişkenlik göstermektedir. Bu değişkenlik genellikle kendi siyasetlerine propaganda amaçlı olmaktadır. Özellikle Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle hatırlatmakta fayda görmekteyim. AKP dönemi boyunca yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz olaylar içerisinde özellikle;

·Oslo’da gerçekleşen MİT-PKK görüşmesi
·Habur Sınır kapısından sınırlarımıza giren PKK’lı teröristlerin kahraman gibi karşılanması

AKP hükümeti ve İmralı canisi terörist başının görüşmeleri

·17-25 Aralık 2013 tarihinde AKP hükümetine ait 4 bakanın da içinde bulunduğu yolsuzluk ve rüşvet olayı

·TSK’yı Oslo’daki PKK ile görüşmelerden alınan kararlar doğrultusunda pasifize edip Türk Milletinin gözünden düşürmek için yapılan tuzak opresyonlar olan Ergenekon ve Balyoz davalarındaki sivil ve askeri tutukların serbest bırakılması

·Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı askeri alandaki Türk bayrağının PKK sempatizanları tarafından indirilmesi (daha sonra da 2 defa tekrarlanarak AKP hükümeti döneminde moda haline gelinmesi)

·AKP Hükümeti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin teröriste diz çöktüğünün kanıtı olarak PKK’yı siyasallaştırma ve hukuksal zeminde sağlamlaştırmak için TBMM onaylı 6 maddelik ihanet yasalarının onaylanması

·IŞİD ve terörist Barzani’ye bağlı Peşmerge gruplarının Irak petrollerinin %40’nı oluşturan Türkmenlere ait bölgeleri işgal edip soykırım uygulaması ve AKP Hükümeti’nin bu soykırıma ve işgale sessiz kalıp gizliden destek vermesi

·Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile adaylıkların açıklanması
Ve…
Birkaç gündür gündemimize oturan ve AKP’nin takiyecilik siyaseti olan ümmetçilik aşkının depreşmesine sebep olan İsrail-Filistin Savaşının çıkması.

Peki, bu savaşın Türkiye gündemine oturup Türk Milleti’nin maneviyatını neden etkilemiştir? Taraflara baktığımız da biri dini olarak Yahudi-İsrail diğeri ise Müslüman-Filistin. Türk Milleti’nin aynı dinden olan Filistin için tepkide bulunması görünürde doğal gibi görünüyor ve AKP hükümetinin ümmetçilik propagandası doğrultusunda herkes hümanist olup din kardeşimiz(!) Filistin’in yanında tavır sergilemiştir. Bir tarihçi olarak Filistin dediklerinde masum milletimiz gibi pek hümanist olamıyorum. Çünkü Filistin ile çok derin ve pek de iç açıcı olmayan bir tarihimiz vardır ki, bu yakın çağ tarihimizde gerçekleşmiştir.

Din kardeşimiz(!) Filistin ile tarihimiz çok derindir ve en uzun istikrar ve huzur dönemini, 400 yıl idaresi altında kaldığı Osmanlı hâkimiyeti altında yaşamıştır. Ancak bu rahatlık işlerine gelmeyecek ve Osmanlı Devleti’nin fiilen bitmesine sebep olan I.Dünya Savaşı’nda Hicaz, Filistin ve Suriye cephelerinde Mekke Şerifi Hüseyin ve oğulları tarafından İngiliz ile Fransızların desteği ve İngiliz ajanı Lawrence’ın idaresinde başlatılan Arap ayaklanmalarıdır.

Yavuz Sultan Selim tarafından 1517 tarihinden itibaren Mısır, Suriye ve Hicaz’ın fethedilmesi, İslâm halifeliğinin Araplardan sonra Osmanlı padişahlarına geçerek 400 sene kadar uzun bir süre halifeliğin Osmanlıların idaresinde kalmıştır. Bu nedenle Türklerin hilafeti Araplardan “zorla” gasp ettiği inancını taşımaları ve hilafetin “Araplardan başkasına ait olamayacağına dair” düşüncelerinden dolayı Arap halkının Türklere karşı düşmanca duygulara saplanmasıdır. Hatta bazı Arap aydınlarının kendi halklarına ve batı dünyasına kendilerini savunmaları “İslâm dinini geliştirmekten alıkoyan Türklerdir. Türklerin İslâmiyet’i kabul etmeleri ve Arap ülkelerini fethetmeleri sonucunda İslâm dini bozulmuş ve kendine özgü niteliklerinden uzaklaştırılmıştır... Araplar, Türk egemenliği altına girmemiş olsaydı, bugün yeryüzünün en ileri, en uygar ve güçlü bir toplumu olurlardı...”(1) şeklindedir. Arapların, 400 yıl egemenliğinde kaldığı Türklerin, ne dilini, ne geleneğini, ne kültürünü ve ne de niteliklerini almamış olması, Türkleri içlerine sindirememeleri, kendilerinden olmayan bir ırkın egemenliği altına girmeleri, Hicaz, Filistin ve Suriye’deki ayaklanmaların önemli sebepleri olarak değerlendirilebilir.

İngiliz ve Fransız devletleri arasında Haziran 1915 tarihinde imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Suriye’nin kuzeyi ile Güney Anadolu’yu içine alan bölgenin Fransızlara, Dicle ile Fırat nehirlerini içerisine alan Basra Körfezine kadar uzanan bölgelerin ise (bugünkü Irak) İngiliz manda yönetimine bırakılarak Türk Milleti’ne olan ihanetinin açık ilanıdır.

Yakın dönem tarihimize ait bir diğer din kardeşimiz(!) Filistin’in Osmanlı Devleti’ne yaptığı ihanetin bedeli olarak mandası altında olduğu İngilizler tarafından yaşadıkları coğrafyada kurdukları İsrail ile mücadeleleri 1947 yılında başlamıştır. Bu mücadelede Arap devletleri, Filistin meselesini kendi dış politikalarında kullandıkları için genellikle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu yüzden Filistin halkı tek kurtuluş yolunun silahlı mücadele olduğunu ve bu amaçla 1964 yılında Kudüs'te Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) kurmuşlar ve hemen ardından Arap devletleri tarafından tanınmıştı. Bu devletler FKÖ'nün esasen kendi kontrollerinde kalmasını istiyordu. Ama Filistinliler gerçekten bağımsız bir örgüt istiyordu ve 1969'da FKÖ şemsiyesi altında bulunan gruplar içindeki en büyük örgüt olan El-Fetih'in lideri Yaser Arafat, örgütün başkanlığına getirildi. Bu örgüt kurulduğu ilk zamanlar seküler bir nitelikteyken zamanla Marksist/Leninist ideolojiye sahip olup terör faaliyetleri içerisine girmiştir. Hatta bu terör faaliyetlerini Türkiye’nin başına bela ettiği ASALA ve PKK’yı kendi bünyesinde yetiştirerek bugün ki, Türkiye’nin bölünme sürecinde paylarının olduğu bilenen bir gerçektir.

1979 yılında Lübnan’ın Sidon şehrinde ASALA ile PKK, Türkiye Cumhuriyeti’ni faşist olarak ilan etmiş ve Ermeni ve Kürt halkları adına ortak bir eylem kararı aldıklarını açıklamışlardır. Nitekim, ASALA ile PKK eylem ortaklığı ilk defa 9 Kasım 1980’de Türkiye’nin Strazburg Başkonsolosluğu’nun ve 19 Kasım 1980 tarihinde de Roma Türk Havayolları bürosunun saldırıya uğraması ile kanlı eylemlere dönüşmüş ve yapılan bu eylemler PKK ve ASALA tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir. 24 Eylül 1981’de ‘‘Kürt ve Türk Halklarına Başvuru’’ adlı bir bildiri yayınlayan ASALA, ‘‘PKK’ya her konuda destek vereceğini, aynı etnik kökene sahip(!) Kürtler ve Ermenilerin, aynı ulustan (Türklerden) gördükleri baskılara ortak eylemlerle cevap vereceklerini’’ açıklamıştır. 1982 yılında ASALA merkezini Atina’ya taşırken, militanları da PKK safında Kuzey Irak’ta ve Suriye’de eylemlere katılmıştır. (2)

Her iki örgütte Marksist/Leninist ideolojiye sahip olması, kuruluş aşamasında aynı devletler ve dış güçler tarafından desteklenmiş olunması, sözde Anayurt topraklarının Türkler tarafından işgal edildiği, kültürel, sosyal ve siyasal haklarının kısıtlandığı ve finans kaynağı olarak, aynı devletlerin yardımının yanında, uyuşturucu kaçakçılığı ticaretine girip aynı bağlantıları kullanmış olmaları nedeniyle iç içe bir yapıda olduklarını gösterir.

Mayıs 1979’da Urfa sınırını geçerek Suriye’ye giden PKK lideri bölücü başı, önce Suriye’ye daha sonra Lübnan’a geçmiş ve burada ilk görüştüğü Filistinliler olmuştur. Görüşmeler sonucunda Bekaa vadisinde yer alarak buraya yerleşmiştir. Yakalanıp Türkiye’ye getirilen ve 16-21 Şubat 1999 tarihleri arasındaki ifadesinde Bölücü başı, Bekaa günlerini ve ASALA ile ilk bağlantılarını şöyle anlatıyor:

“Lübnan’da bulunduğumuz süreçte ASALA ile görüştük. ASALA’dan Mafyan (K) ile görüştük. Kendilerine göre kapalı bir yapıları vardı. Bizle ortak eyleme girmiyorlardı. ASALA 1983 yılında dağılma sürecinde idi. İkiye ayrıldılar. Bekaa’da birbirlerini vurdular ve örgüt, örgüt olmaktan çıktı. ASALA daha çok Kurtuluş Örgütü ile ilişkiliydi. Onlarla ilişkileri sonucu parçalanma oldu. ASALA’nın bize verecek adamları yoktu. Bunların bizim eğitimimize de ihtiyacı yoktu. Yıllarca FKÖ içerisinde eğitim görüyorlardı. Bunların bize yardım edecek ne paraları, ne de kadroları vardı.”(3)

Velhasıl, Türkiye’yi zayıflatmak, gücünü kırmak isteyen şer güçlerin piyonu olarak tarif edebileceğimiz ASALA ve PKK, Bekaa’da yuvalanmış 1980’li yıllarda. Türkiye düşmanı her iki örgütün, yıllarca Türkiye’nin desteğini gören Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) himayesinde olduğunu söylemek, acı veriyor olsa da bir gerçek. Türkiye, din kardeşimiz(!) Filistin Davası’nın yanında yer alırken, FKÖ, Türkiye’yi içerden ve dışarıdan vuran bu örgütlere hem eğitim verip, hem de ev sahipliği yaptı.

Din kardeşimiz(!) Filistin’in ihanetleri ne yazık ki, bunlarla ibaret değildir. Özellikle Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri darbesini yaşayan Ülkücüler ve Türk Milleti’nin bildiği bir gerçek var ki, Türkiye’de “1968 Kuşağı” adı ile başlayan Sol hareketlerin yapısını FKÖ’nün kamplarında silahlı gerilla eğitimi alan ve Marksist/Leninist ideolojiye mensup kişiler oluşturmuştur. Bu kişiler tarafından 12 Eylül’e kadar binlerce Ülkücü şehit olmuştur.

Din kardeşimiz(!) Filistin’in sadece Türkiye’ye olan ihanetini saymakla bitiremeyeceğimiz gibi Türk dünyasına yönelik düşmanca tavrını da yakın tarihimizde görebiliriz. Kardeş ülke Azerbaycan’ımızın Ermeniler tarafından işgal altında olan Karabağ bölgesi için yapılan savaşta FKÖ lideri Yaser Arafat şu sözleri sarf etmişti. “Ermeni halkı Azerbaycan Karabağ’da hak savaşı vermektedirler. Ermeniler de bizim gibi ezilmiş bir halktır! Bu yüzdendir ki biz Filistin halkı olarak Ermenistan halkının yanındayız.”

Ve en yakın tarih olan yıl 2012’de Gazze’deki Filistin Hükümeti’nin Başbakanı İsmail Haniye, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile Filistin ve Kürt sorununun çözümünü konuşurken Haniye, Demirtaş’ı Kudüs’e davet etmiş. Kudüs’ü haçlı kuvvetlerinden alan Selahattin Eyyubi ile isim benzerliğine dikkat çekerek, latife yaptı ve “Kudüs yeni Selahaddin’ini bekliyor” ve “Diyarbakır’ın özgürlüğünü görmek isteriz” diye konuşmuştu. (4)

Sözün kısası, 1.Dünya Savaşı'nda Filistin Cephesinde Osmanlı Devleti'ni sırtından vurdurup Arapları isyan ettiren İngilizlerdi.

Filistin topraklarında Yahudileri getirip yerleştirerek, devlet kurarak 1947'lerden beridir Araplarla savaştıran da İngilizlerdi. Etme-bulma dünyasını yaşayan din kardeşimiz(!) Filistin, İsrail projesi olan BOP’un Eşbaşkanı olan ve Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına alıp ümmetçilik propagandası yapan RTE’nin dışta Neo-Osmanlıcılık politikasının maşasıdır.

Arap ölürken hümanist takılan insancıklar, Karabağ, Kırım, Kerkük, Doğu Türkistan ve Güney Azerbaycan'dakiler insan değil mi?

Mevzu Türk olunca sizin hümanistliğiniz üç maymun türünde olup milliyetçiliği ayaklar altına alan ve ırkçılık edebiyatı yapanlarla farkınız nedir?

Özellikle 2 aya yakındır IŞİD ve Peşmerge güçleri tarafından toprakları işgal edilip soykırıma uğrayan Türkmenler için RTE tarafından “Ben her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım. Bana Türkmen Milliyetçiliği ile gelmeyin.” sözünü söylerken sorarım sayın Türk Milleti!!!
Tarih boyunca sırtından hançerleyen Arap milletine ağlamak size mi kalmış?

AZER ASENA
İlteriş Kağan
İlteriş Kağan
Yazışmalık Yöneticisi


Yazışmalık Yöneticisi


Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle Turkey10
Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle Gencat10
Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle Pro10
Yaş Yaş : 42
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Nerden Nerden : Turan
Lakap Lakap : ©ﻕΞתς яΞiS
Doğum Tarihi Doğum Tarihi : 01/10/81
 Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? Atsız´ın hangi kitaplarını okudunuz? : Hepsini Okudum
İletiler: İletiler: : 5563
Üyelik Tarihi Üyelik Tarihi : 06/01/09
Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle Pro1010
Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle 290407


Türk Milleti’nin balık hafızalı olması nedeniyle Ile10

https://ilteris.forum.st/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz