Taraflı medya güvenliğimizi tehdit ediyor
1 sayfadaki 1 sayfası
Taraflı medya güvenliğimizi tehdit ediyor
Medya büyük bir güç, hele ki milyonların okuma yazma bilmediği bir ülkede görsel medya daha da büyük bir güç. Yönetenler bu gücün farkında ve medya ile iktidar arasında hassas dengeler gözetiliyor. Medya, siyaseti de, kamuoyunu da, sosyal hayatı da etkiliyor. Ulusal güvenlik de medyanın bu çekim gücü içerisinde yer alıyor. Ayrıştırma ve kutuplaştırmanın siyasi aktörlerin emellerine ulaşabilmek için içte ve dışta başvurduğu bir taktik olduğu düşünüldüğünde, medyanın ulusal güvenliği etkileyen faktörlerin başında yer alması şaşırtıcı olmuyor. Suni olarak yaratılan gündemler iç ve dış güvenlikle ilgili dinamikleri yönlendiriyor, hedef saptırıyor, dikkatleri dağıtıyor ve siyasi aktörlere geniş manevra alanı sağlıyor. Medyanın ulusal güvenlikte rolünü gözler önüne serebilmek için güncel birkaç konudan bahsedilebilir. ERGENEKON GÜNDEMDE AMA PKK DEĞİL
Son günlerde yazılı ve görsel medyada adını sıkça duyduğunuz bir Ergenekon meselesi var. Akıllarda kalan; “Terör Örgütü, Derin Devlet, Karanlık İlişkiler, Faili Meçhul Cinayetler, Ordu-Çete” temalarıdır. Gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler açısından bakıldığında emekli askerler, üniversite öğretim üyeleri, yazar, gazeteci, siyasi parti başkanı, medya mensubu gibi adı ulusalcı olan bir çevrenin etkin isimleri göze çarpıyor. İsnat edilen suçlamalar açısından ise, kamuoyuna yansıdığı kadarıyla “terör örgütü kurmak, örgüte üye olmak, örgütün fikir babası olmak, sabotaj ve suikastler” gibi geniş bir suç yelpazesi sergileniyor. İddialara dayanak teşkil ettiği öne sürülen ve yaklaşık sekiz ay önce Ümraniye’de bir evde ele geçirilmiş el bombaları ise Ergenekon ile şiddeti yan yana getiriyor.
Hukuk devletinde, bir suçun işlendiği iddiası varsa elbet bunun bir soruşturması yapılır ama soruşturma gizli olmalı, şüpheli masumiyeti ön planda tutulmalı, benzerleriyle mukayese edildiğinde eşitliği çağrıştırmalı. İşte o zaman hukuk, hukuki değer taşır. Demokratik bir ülkeyiz ama medya hukuku tartışmalı hale getiriyor çünkü soruşturmanın gizliliğini bozuyor. Toplumdaki adalet duygusunu incitiyor çünkü şüpheliler daha ifadesine başvurulmadan önce mahkûm ediliyor kamuoyu vicdanında. Bunu kim yapıyor ya da hukukun bu şekil medya günlüğüne düşmesine kim sebep oluyor?
Aslında Ergenekon medyanın kapsamlı bir psikolojik harekâtı halini aldı hem de ben Türk’üm diyenlere karşı. Neden?
Bu; bir taşla beş kuş vurma operasyonudur.
Bir; 2008/5, 2008/679 gibi yıl ve sayı ile ifade edilmesi gereken bir soruşturmaya ERGENEKON ismi verilerek, “terör, çete, terörist, saldırı, bomba” gibi dehşet imajlarıyla ERGENEKON gibi Türk destanını ifade eden bir tarihi kavram yan yana getirilmiş ve kamuoyunda Türk kimliği ve tarihi üzerinde özellikle çocuklarımızın hafızalarında olumsuz bir imaj algılaması yaratılmıştır.
İki; Emniyet Genel Müdürlüğünce ulusalcılık mücadele edilmesi gereken iç tehditler arasında sayılmış, Atatürk’ün ilke ve devrimleri etrafında oluşan ulusalcılık ideolojisi kamuoyuna iç tehdit olarak algılatılmıştır.
Üç; AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kapatma davasının bu hazırlık soruşturmasına karşılık olarak açıldığı imajı servis edilmiş ve kapatma davası ile siyasi iktidar mağduriyeti algı olarak birbirine yansıtılmıştır.
Dört; siyasi otoritenin PKK terör örgütüne karşı gösterdiği anlayışlı ve hoşgörülü tavır gözden uzaklaştırılmış ve Ergenekon terörle mücadelenin simgesi haline getirilerek iktidarın terörle mücadele kararlılığı ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.
Beş; PKK’nın siyasallaşması, Barzani’nin bölgesel lider olması, Irak’ın parçalanması ve Kürt devletinin kurulması, Kıbrıs’ın elden çıkar hale gelmesi, ekonomik zafiyetler, işsizlik gibi sayısız iç ve dış sorunlar kamuoyu dikkatinden uzaklaştırılmış, suni bir gündem yaratılmıştır.
Şimdi sorulmalı; Ergenekon terör örgütü ise PKK nedir? Terör örgütü değil midir? Avrupa’daki siyasi cephesi nasıl serbestçe faaliyet gösterebilmektedir? Lider kadroları nasıl eli kolu serbest dolaşmaktadır? AB ülkelerindeki para trafiği bir engelle karşılaşmadan nasıl akabilmektedir? Siyasi iktidar gerçek terör örgütüne karşı mücadelede ne yapmaktadır? İşte bu sorular medyada yer almıyor, gündem oluşturmuyor, manşete çıkmıyor. Buna karşılık emekli General Veli Küçük terör örgütü üyesi ve üst düzey sorumlusu olarak kamuoyuna duyuruluyor, medya duayeni İlhan Selçuk ile terör yan yana getiriliyor, yasal bir siyasi parti başkanı Doğu Perinçek darbeci imajı ile veriliyor ama otuz bin canımızın katili PKK terör örgütünü elebaşısı Osman Öcalan Süleymaniye’de, """"" himayesinde eli kolu serbest dolaşıyor, ekmek pişiriyor, fırıncılık yapıyor, 18 yaşındaki bir genç kızla evlendiği haberi manşet oluyor ve kimseden ses yok, kimseden ses çıkmıyor. Bunların anlamı nedir?
CUDİ GÜNDEMDE AMA HAKURK DEĞİL
Şırnak’ta gerçekleştirilen askeri operasyonlar medyanın gündeminden hiç düşmüyor. Daha birkaç gün önce bir yüzbaşı iki astsubay şehit verdik, her zaman olduğu gibi acımızı yüreğimize gömdük, “Kahrolsun PKK” diye haykırdık. Şırnak, Cudi, Gabar, Tunceli’den aldığımız haberler hava durum raporları gibi oldu, günlük veriliyor. Ama Hakurk’tan bahseden yok, Basyan’dan Avaşin’den bahseden yok, neden?
27 Mart’ta Genel Kurmay açıklamadı mı; “Avaşin-Basyan bölgelerinde terörist var, Türkiye’ye eylem hazırlığı içindeler,” demedi mi? Demek ki teröristler Avaşin- Basyan’a kadar gelmiş, yanı başımıza kadar gelmiş Dağlıca’nın güneyine, Aktütün’ün batısına, bir nefes kadar yakına. Karada konuşlu uzun menzilli silahlarla ateş altına almışız, 15 terörist etkisiz hale getirilmiş. İyi ama hani sınır ötesi harekât, neden medya sormuyor bunu siyasi iktidara? Madem inisiyatif de harekat yetkisi de Türkiye’dedir, bir tehdit olduğunda meşru müdafaa hakkını kullanmak hakkı Türkiye’dedir, öyleyse neden teröristlere karşı bir harekât gündemde değil?
Bakınız, 1 Aralık’ta başlayan hava harekâtından bu yana Irak kuzeyinde vurulan yerlere bir bakınız; Zap, Avaşin, Basyan, Hakurk, Kandil. Zap’ı vurduk diyelim peki ya diğerleri? Oralarda terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Daha dün, daha 1 Nisan’da Genel Kurmay açıklamadı mı; “Teröristler Çukurca güneyinde, ateş açtık, yok ettik”, diyerek! Çukurca güneyi neresi, Irak kuzeyindeki Avaşin ve Basyan teröristleri kampları değil mi? Dağlıca’da 13 canımızı alan 8 askerimizi kaçırarak bize İkinci Süleymaniye Vakası yaşatan teröristler bu kamplardan gelmemiş miydi? Peki, bu konular neden medya günlüğüne düşmüyor? Barzani’nin sakladığı teröristler yok mu? Var, hem de yıllardır var. Avrupa’da terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Ama Cudi denince akan sular duruyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurt içi operasyonları satır satır, adım adım anlatılıyor buna karşılık iş Irak’a gelince ses yok, Barzani’ye gelince, Osman Öcalan’a gelince, AB’ye gelince ses yok. Tüm bunların anlamı nedir?
ŞEHİT GÜNDEMDE AMA DAĞLICA DEĞİL
Bizde şehit gündemden düşmez, kaderimiz oldu bu bizim. Atalarımız da hep şehit olmamış mı Yemen ellerinde, Suudi Arabistan çöllerinde? Daha dün Çanakkale’yi andık, kesin sayı yok ama olsun, en az 250 bin şehidimiz yatıyor orada, Allah-u Ekber dağlarında ise 90 bin şehit. Bu topraklar şehit kanıyla sulanmış, yoğrulmuş, ağaçlar şehit kanıyla yeşermiş, bu topraklar kutsal bizim için. Şehit toprağımızın bir parçasıdır bizim, vatanımızın bir parçası. Peki, şehit haberleri hep verilir de şehidin hesabı hiç sorulmaz mı bizim medyamızda? AKP iktidarının yarattığı bir alışkanlık oldu bu; şehidin kanını yerde bırakmak! Medya da bu hesabı hiç sormaz oldu, nedendir bilinmez.
Biz soralım o zaman; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Piyade Taburu Dağlıca’da 21 Ekim 2008 günü Irak’tan gelen 400 kadar silahlı bir gurup tarafından saldırıya uğramadı mı? Uğradı; 12 şehit 18 yaralı 8 asker kayıp! Türkiye Büyük Millet Meclisi millet adına, milletin egemenlik hakkını kullanarak bu siyasi iktidara Irak’a harekât yapmak yetkisi vermedi mi? Verdi. Ne zaman, 17 Ekim 2008’te. Yani Dağlıca’da Türk Ordusu’nun, Türk milletinin bir Piyade Taburu saldırıya uğradığında hükümet bugün olduğu gibi halkın iradesini temsil ediyordu ve yetki elindeydi ama kullanmadı, bu yetkiyi TSK’ne vermedi. Medyayı duyuyor ve görüyoruz, “şehidimizin kanı yerde kalmadı”, diye manşet atıyor. Ama doğru değil ki bunlar! Şehidinin kanını yerde bırakmayacak bir hükümet gidip ABD’den izin istemez. Dağlıca Dramının sabahında yeri göğü titretmek varken, Başbakan, “ABD ile konuyu görüşeceğiz”, demez ve de gitmez. Gündem de olması gereken, her gün hesabının sorulması gereken bir Dağlıca olayı varken, medya şehit haberleriyle yüreğimizi dağlıyor ama bir türlü Dağlıca’nın hesabını sormuyor ve de şehitlerimizin kanı yerde kalıyor. Bunların anlamı nedir?
IRAK GÜNDEMDE AMA ABD DEĞİL BARZANİ DEĞİL
Medyada nerdeyse her gün Irak’la ilgili bir haber yer alıyor; işgal, direniş, patlamalar, ölümler, bombalar gibi ama hep tek yanlı. Katliama dönüşen Amerikan işgali büyük bir hoşgörü ile anlatılırken masum Iraklıların direnişi bir atari oyunu gibi ekranlara yansıtılıyor. Direnişçi olarak nitelendirilen Iraklı vatandaşların iç yakan dramından bahseden yok, tecavüzlerden, işkencelerden, cinayetlerden haber yok.
Irak’taki masum vatandaşların ölüm kalım mücadelesindeki haklılık dile getirilmezken ve Türkiye’de şehitlerimizin hesabı sorulmazken ABD işbirlikçisi """"" ve """"" nerdeyse barış kahramanları oluyor medya sayesinde. """"" Cumhurbaşkanlığı köşkünde ağırlanıyor ama """" açıklamasına tepki yok. Güneyde öldürülen Iraklılar sanki bir sürek avının hedefi olan hayvanlar gibi gösterilirken kuzeyde yaşayan Iraklı Kürtlere ise mağdur rolü oynatılıyor. Medya, """"" fotoğrafı içerisinde yoksulluk, yardım, merhamet, acıma gibi algılamalar yaratıyor, iktidara Barzani’yi tanıması için kamuoyu hazırlıyor.
Yaşanılan gerçek ise bize dayatılan algıların çok ötesinde: Irak parçalanmıştır; kuzeyde Kürt devleti kurulmuştur; ABD, Barzani’yi stratejik ortak ilan etmiştir. ABD, Türkiye’deki kurum ve kuruluşları """"" ile işbirliğine zorlamaktadır Büyük Kürdistan’ın gerçekleşmesi için. AB, ABD, İsrail, Ermenistan ve """"" aynı hedefe ulaşmak için işbirliği yapmaktadır. Stratejik bir amaçtır ve amaçları Türklerin Kafkaslar ve Orta Asya ile bağını kesmektir.
""""", PKK ile bütünleşecektir. """"", Ermenistan ile ilişkilerini geliştirecektir. Türkiye; Ermenistan, sözde """", İsrail ve Yunanistan tarafından kuşatılacaktır. Kıbrıs üzerinde oynanan oyunları da bu çerçevede görmek gerekir. Anlaşılan o ki; petrolden pay verilerek """"" güçlendirilecek ve İran, Türkiye ve Suriye’de yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar üzerinde etki alanı yaratılacak ve """"" gelecekte kurulması düşünülen Büyük """" ve PKK’nın lideri olacaktır.
Ulusal güvenliğimize asıl tehdit bunlardır ve hal böyle iken Barzani’yi desteklemek demek; Türkiye’nin bölünmesini kolaylaştırmak demek değil midir, Türk varlığını Anadolu’dan silmeye çalışmak demek değil midir? Bu konuları gündeme almamak demek, kamuoyunun dikkatinden kaçırmak demek; ulusal güvenliğimize tehdit olan unsurlarla işbirliği yapmak demek değil midir?
MEDYA ULUSAL GÜVENLİĞİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Medya gerçeği yansıtmak yerine ulusal güvenlik aktörlerinin etkinliğini azaltacak şekilde kamuoyunda yanlış algılamalara yol açıyor. İç ve dış güvenliğimizin temelini teşkil eden ordu; “çete, derin devlet, yolsuzluk, ihanet” gibi olumsuzlukları çağrıştıran temalarla birlikte işleniyor. Ordunun komuta kademesini teşkil eden generaller, darbe söylentilerine sürekli konu ediliyor. Siyasi otoritenin mutlak gafletini teşkil eden Dağlıca Olayı, askerin korkaklığı, esareti şeklinde yansıtılıyor, kahraman Türk Askeri imajı unutturuluyor.
Buna karşılık gerçeği bilmez ve duymazdan gelen medya; emekli bir generali, duayen bir yazarı, bir bilim adamını, bir siyasi parti başkanını “eli kanlı terörist” imajı ile bize yansıtırken, Şemdinli’de 74 askerimizin katili Osman Öcalan’ı fırıncı, Ekim 92 harekatında Mehmetçiğe ihanet eden """"" ve Talabani’yi iyilik meleği, PKK terör örgütüne kurulduğu günden bu yana desteğini esirgemeyen AB’yi çağdaşlık sembolü, işgalci ABD ve İsrail’i demokrasi havarileri olarak yansıtıyor.
Ulusal güvenliğimize risk oluşturan bu kapsamdaki yayınlar gündemde yer alırken, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Yaşar Büyükanıt’ın iç ve dış tehdit analizlerini yansıtan 12 Nisan 2007 tarihli konuşmaları gündemde yer etmiyor, üniter ve laik yapımıza yönelik tehditler gözardı ediliyor ve tehdit algılaması dışında bırakılıyor. Belki de en önemlisi, geleceğimiz olan Türk gençliği sorunlarına terk edilirken üniversite olayları günlük asayiş olayları gibi işleniyor, gençliğin içindeki kutuplaşmaların kaynağı ise gündeme taşınmıyor.
Ulusal güvenliğin her zamankinden ağır ve yakın bir tehdit altında olduğu bu dönemde, Türk ulusuna değil de başkalarına hizmet edenlerin bir hesabı vardır şüphesiz. Doğrudur, bu bir hesap kitap meselesidir. Biz biliriz ki, üniter ve laik yapımıza ve varlığımıza tehdit olan yıkıcı ve bölücü unsurlar yok edilmedikçe şehitlerin kanı ödenmez ve bu kan yerden silinmez. İşte bizim hesabımız budur, açık ve nettir. Bu hesap içerisinde, bu hain örgüte destek verenlerin de yer aldığından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Türkiye’de demokrasi değil yönetim erki kilitlenmiştir. Türkiye dış politikada teslimiyetçiliğe, iç politikada yönetim zaafına uğramıştır. Yönetim erkindeki bu zafiyet demokrasiyi ve doğal olarak da ulusal güvenliği risk altına almıştır. Medya da bu riskin bir parçası haline gelmiştir. Çözüm; ulusal birlik, beraberlik ve bütünlük çerçevesinde Gazi Paşa’nın, ilke ve devrimlerini yurt sathına yayacak, evlatlarındadır.
Son günlerde yazılı ve görsel medyada adını sıkça duyduğunuz bir Ergenekon meselesi var. Akıllarda kalan; “Terör Örgütü, Derin Devlet, Karanlık İlişkiler, Faili Meçhul Cinayetler, Ordu-Çete” temalarıdır. Gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler açısından bakıldığında emekli askerler, üniversite öğretim üyeleri, yazar, gazeteci, siyasi parti başkanı, medya mensubu gibi adı ulusalcı olan bir çevrenin etkin isimleri göze çarpıyor. İsnat edilen suçlamalar açısından ise, kamuoyuna yansıdığı kadarıyla “terör örgütü kurmak, örgüte üye olmak, örgütün fikir babası olmak, sabotaj ve suikastler” gibi geniş bir suç yelpazesi sergileniyor. İddialara dayanak teşkil ettiği öne sürülen ve yaklaşık sekiz ay önce Ümraniye’de bir evde ele geçirilmiş el bombaları ise Ergenekon ile şiddeti yan yana getiriyor.
Hukuk devletinde, bir suçun işlendiği iddiası varsa elbet bunun bir soruşturması yapılır ama soruşturma gizli olmalı, şüpheli masumiyeti ön planda tutulmalı, benzerleriyle mukayese edildiğinde eşitliği çağrıştırmalı. İşte o zaman hukuk, hukuki değer taşır. Demokratik bir ülkeyiz ama medya hukuku tartışmalı hale getiriyor çünkü soruşturmanın gizliliğini bozuyor. Toplumdaki adalet duygusunu incitiyor çünkü şüpheliler daha ifadesine başvurulmadan önce mahkûm ediliyor kamuoyu vicdanında. Bunu kim yapıyor ya da hukukun bu şekil medya günlüğüne düşmesine kim sebep oluyor?
Aslında Ergenekon medyanın kapsamlı bir psikolojik harekâtı halini aldı hem de ben Türk’üm diyenlere karşı. Neden?
Bu; bir taşla beş kuş vurma operasyonudur.
Bir; 2008/5, 2008/679 gibi yıl ve sayı ile ifade edilmesi gereken bir soruşturmaya ERGENEKON ismi verilerek, “terör, çete, terörist, saldırı, bomba” gibi dehşet imajlarıyla ERGENEKON gibi Türk destanını ifade eden bir tarihi kavram yan yana getirilmiş ve kamuoyunda Türk kimliği ve tarihi üzerinde özellikle çocuklarımızın hafızalarında olumsuz bir imaj algılaması yaratılmıştır.
İki; Emniyet Genel Müdürlüğünce ulusalcılık mücadele edilmesi gereken iç tehditler arasında sayılmış, Atatürk’ün ilke ve devrimleri etrafında oluşan ulusalcılık ideolojisi kamuoyuna iç tehdit olarak algılatılmıştır.
Üç; AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kapatma davasının bu hazırlık soruşturmasına karşılık olarak açıldığı imajı servis edilmiş ve kapatma davası ile siyasi iktidar mağduriyeti algı olarak birbirine yansıtılmıştır.
Dört; siyasi otoritenin PKK terör örgütüne karşı gösterdiği anlayışlı ve hoşgörülü tavır gözden uzaklaştırılmış ve Ergenekon terörle mücadelenin simgesi haline getirilerek iktidarın terörle mücadele kararlılığı ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.
Beş; PKK’nın siyasallaşması, Barzani’nin bölgesel lider olması, Irak’ın parçalanması ve Kürt devletinin kurulması, Kıbrıs’ın elden çıkar hale gelmesi, ekonomik zafiyetler, işsizlik gibi sayısız iç ve dış sorunlar kamuoyu dikkatinden uzaklaştırılmış, suni bir gündem yaratılmıştır.
Şimdi sorulmalı; Ergenekon terör örgütü ise PKK nedir? Terör örgütü değil midir? Avrupa’daki siyasi cephesi nasıl serbestçe faaliyet gösterebilmektedir? Lider kadroları nasıl eli kolu serbest dolaşmaktadır? AB ülkelerindeki para trafiği bir engelle karşılaşmadan nasıl akabilmektedir? Siyasi iktidar gerçek terör örgütüne karşı mücadelede ne yapmaktadır? İşte bu sorular medyada yer almıyor, gündem oluşturmuyor, manşete çıkmıyor. Buna karşılık emekli General Veli Küçük terör örgütü üyesi ve üst düzey sorumlusu olarak kamuoyuna duyuruluyor, medya duayeni İlhan Selçuk ile terör yan yana getiriliyor, yasal bir siyasi parti başkanı Doğu Perinçek darbeci imajı ile veriliyor ama otuz bin canımızın katili PKK terör örgütünü elebaşısı Osman Öcalan Süleymaniye’de, """"" himayesinde eli kolu serbest dolaşıyor, ekmek pişiriyor, fırıncılık yapıyor, 18 yaşındaki bir genç kızla evlendiği haberi manşet oluyor ve kimseden ses yok, kimseden ses çıkmıyor. Bunların anlamı nedir?
CUDİ GÜNDEMDE AMA HAKURK DEĞİL
Şırnak’ta gerçekleştirilen askeri operasyonlar medyanın gündeminden hiç düşmüyor. Daha birkaç gün önce bir yüzbaşı iki astsubay şehit verdik, her zaman olduğu gibi acımızı yüreğimize gömdük, “Kahrolsun PKK” diye haykırdık. Şırnak, Cudi, Gabar, Tunceli’den aldığımız haberler hava durum raporları gibi oldu, günlük veriliyor. Ama Hakurk’tan bahseden yok, Basyan’dan Avaşin’den bahseden yok, neden?
27 Mart’ta Genel Kurmay açıklamadı mı; “Avaşin-Basyan bölgelerinde terörist var, Türkiye’ye eylem hazırlığı içindeler,” demedi mi? Demek ki teröristler Avaşin- Basyan’a kadar gelmiş, yanı başımıza kadar gelmiş Dağlıca’nın güneyine, Aktütün’ün batısına, bir nefes kadar yakına. Karada konuşlu uzun menzilli silahlarla ateş altına almışız, 15 terörist etkisiz hale getirilmiş. İyi ama hani sınır ötesi harekât, neden medya sormuyor bunu siyasi iktidara? Madem inisiyatif de harekat yetkisi de Türkiye’dedir, bir tehdit olduğunda meşru müdafaa hakkını kullanmak hakkı Türkiye’dedir, öyleyse neden teröristlere karşı bir harekât gündemde değil?
Bakınız, 1 Aralık’ta başlayan hava harekâtından bu yana Irak kuzeyinde vurulan yerlere bir bakınız; Zap, Avaşin, Basyan, Hakurk, Kandil. Zap’ı vurduk diyelim peki ya diğerleri? Oralarda terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Daha dün, daha 1 Nisan’da Genel Kurmay açıklamadı mı; “Teröristler Çukurca güneyinde, ateş açtık, yok ettik”, diyerek! Çukurca güneyi neresi, Irak kuzeyindeki Avaşin ve Basyan teröristleri kampları değil mi? Dağlıca’da 13 canımızı alan 8 askerimizi kaçırarak bize İkinci Süleymaniye Vakası yaşatan teröristler bu kamplardan gelmemiş miydi? Peki, bu konular neden medya günlüğüne düşmüyor? Barzani’nin sakladığı teröristler yok mu? Var, hem de yıllardır var. Avrupa’da terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Ama Cudi denince akan sular duruyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurt içi operasyonları satır satır, adım adım anlatılıyor buna karşılık iş Irak’a gelince ses yok, Barzani’ye gelince, Osman Öcalan’a gelince, AB’ye gelince ses yok. Tüm bunların anlamı nedir?
ŞEHİT GÜNDEMDE AMA DAĞLICA DEĞİL
Bizde şehit gündemden düşmez, kaderimiz oldu bu bizim. Atalarımız da hep şehit olmamış mı Yemen ellerinde, Suudi Arabistan çöllerinde? Daha dün Çanakkale’yi andık, kesin sayı yok ama olsun, en az 250 bin şehidimiz yatıyor orada, Allah-u Ekber dağlarında ise 90 bin şehit. Bu topraklar şehit kanıyla sulanmış, yoğrulmuş, ağaçlar şehit kanıyla yeşermiş, bu topraklar kutsal bizim için. Şehit toprağımızın bir parçasıdır bizim, vatanımızın bir parçası. Peki, şehit haberleri hep verilir de şehidin hesabı hiç sorulmaz mı bizim medyamızda? AKP iktidarının yarattığı bir alışkanlık oldu bu; şehidin kanını yerde bırakmak! Medya da bu hesabı hiç sormaz oldu, nedendir bilinmez.
Biz soralım o zaman; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Piyade Taburu Dağlıca’da 21 Ekim 2008 günü Irak’tan gelen 400 kadar silahlı bir gurup tarafından saldırıya uğramadı mı? Uğradı; 12 şehit 18 yaralı 8 asker kayıp! Türkiye Büyük Millet Meclisi millet adına, milletin egemenlik hakkını kullanarak bu siyasi iktidara Irak’a harekât yapmak yetkisi vermedi mi? Verdi. Ne zaman, 17 Ekim 2008’te. Yani Dağlıca’da Türk Ordusu’nun, Türk milletinin bir Piyade Taburu saldırıya uğradığında hükümet bugün olduğu gibi halkın iradesini temsil ediyordu ve yetki elindeydi ama kullanmadı, bu yetkiyi TSK’ne vermedi. Medyayı duyuyor ve görüyoruz, “şehidimizin kanı yerde kalmadı”, diye manşet atıyor. Ama doğru değil ki bunlar! Şehidinin kanını yerde bırakmayacak bir hükümet gidip ABD’den izin istemez. Dağlıca Dramının sabahında yeri göğü titretmek varken, Başbakan, “ABD ile konuyu görüşeceğiz”, demez ve de gitmez. Gündem de olması gereken, her gün hesabının sorulması gereken bir Dağlıca olayı varken, medya şehit haberleriyle yüreğimizi dağlıyor ama bir türlü Dağlıca’nın hesabını sormuyor ve de şehitlerimizin kanı yerde kalıyor. Bunların anlamı nedir?
IRAK GÜNDEMDE AMA ABD DEĞİL BARZANİ DEĞİL
Medyada nerdeyse her gün Irak’la ilgili bir haber yer alıyor; işgal, direniş, patlamalar, ölümler, bombalar gibi ama hep tek yanlı. Katliama dönüşen Amerikan işgali büyük bir hoşgörü ile anlatılırken masum Iraklıların direnişi bir atari oyunu gibi ekranlara yansıtılıyor. Direnişçi olarak nitelendirilen Iraklı vatandaşların iç yakan dramından bahseden yok, tecavüzlerden, işkencelerden, cinayetlerden haber yok.
Irak’taki masum vatandaşların ölüm kalım mücadelesindeki haklılık dile getirilmezken ve Türkiye’de şehitlerimizin hesabı sorulmazken ABD işbirlikçisi """"" ve """"" nerdeyse barış kahramanları oluyor medya sayesinde. """"" Cumhurbaşkanlığı köşkünde ağırlanıyor ama """" açıklamasına tepki yok. Güneyde öldürülen Iraklılar sanki bir sürek avının hedefi olan hayvanlar gibi gösterilirken kuzeyde yaşayan Iraklı Kürtlere ise mağdur rolü oynatılıyor. Medya, """"" fotoğrafı içerisinde yoksulluk, yardım, merhamet, acıma gibi algılamalar yaratıyor, iktidara Barzani’yi tanıması için kamuoyu hazırlıyor.
Yaşanılan gerçek ise bize dayatılan algıların çok ötesinde: Irak parçalanmıştır; kuzeyde Kürt devleti kurulmuştur; ABD, Barzani’yi stratejik ortak ilan etmiştir. ABD, Türkiye’deki kurum ve kuruluşları """"" ile işbirliğine zorlamaktadır Büyük Kürdistan’ın gerçekleşmesi için. AB, ABD, İsrail, Ermenistan ve """"" aynı hedefe ulaşmak için işbirliği yapmaktadır. Stratejik bir amaçtır ve amaçları Türklerin Kafkaslar ve Orta Asya ile bağını kesmektir.
""""", PKK ile bütünleşecektir. """"", Ermenistan ile ilişkilerini geliştirecektir. Türkiye; Ermenistan, sözde """", İsrail ve Yunanistan tarafından kuşatılacaktır. Kıbrıs üzerinde oynanan oyunları da bu çerçevede görmek gerekir. Anlaşılan o ki; petrolden pay verilerek """"" güçlendirilecek ve İran, Türkiye ve Suriye’de yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar üzerinde etki alanı yaratılacak ve """"" gelecekte kurulması düşünülen Büyük """" ve PKK’nın lideri olacaktır.
Ulusal güvenliğimize asıl tehdit bunlardır ve hal böyle iken Barzani’yi desteklemek demek; Türkiye’nin bölünmesini kolaylaştırmak demek değil midir, Türk varlığını Anadolu’dan silmeye çalışmak demek değil midir? Bu konuları gündeme almamak demek, kamuoyunun dikkatinden kaçırmak demek; ulusal güvenliğimize tehdit olan unsurlarla işbirliği yapmak demek değil midir?
MEDYA ULUSAL GÜVENLİĞİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Medya gerçeği yansıtmak yerine ulusal güvenlik aktörlerinin etkinliğini azaltacak şekilde kamuoyunda yanlış algılamalara yol açıyor. İç ve dış güvenliğimizin temelini teşkil eden ordu; “çete, derin devlet, yolsuzluk, ihanet” gibi olumsuzlukları çağrıştıran temalarla birlikte işleniyor. Ordunun komuta kademesini teşkil eden generaller, darbe söylentilerine sürekli konu ediliyor. Siyasi otoritenin mutlak gafletini teşkil eden Dağlıca Olayı, askerin korkaklığı, esareti şeklinde yansıtılıyor, kahraman Türk Askeri imajı unutturuluyor.
Buna karşılık gerçeği bilmez ve duymazdan gelen medya; emekli bir generali, duayen bir yazarı, bir bilim adamını, bir siyasi parti başkanını “eli kanlı terörist” imajı ile bize yansıtırken, Şemdinli’de 74 askerimizin katili Osman Öcalan’ı fırıncı, Ekim 92 harekatında Mehmetçiğe ihanet eden """"" ve Talabani’yi iyilik meleği, PKK terör örgütüne kurulduğu günden bu yana desteğini esirgemeyen AB’yi çağdaşlık sembolü, işgalci ABD ve İsrail’i demokrasi havarileri olarak yansıtıyor.
Ulusal güvenliğimize risk oluşturan bu kapsamdaki yayınlar gündemde yer alırken, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Yaşar Büyükanıt’ın iç ve dış tehdit analizlerini yansıtan 12 Nisan 2007 tarihli konuşmaları gündemde yer etmiyor, üniter ve laik yapımıza yönelik tehditler gözardı ediliyor ve tehdit algılaması dışında bırakılıyor. Belki de en önemlisi, geleceğimiz olan Türk gençliği sorunlarına terk edilirken üniversite olayları günlük asayiş olayları gibi işleniyor, gençliğin içindeki kutuplaşmaların kaynağı ise gündeme taşınmıyor.
Ulusal güvenliğin her zamankinden ağır ve yakın bir tehdit altında olduğu bu dönemde, Türk ulusuna değil de başkalarına hizmet edenlerin bir hesabı vardır şüphesiz. Doğrudur, bu bir hesap kitap meselesidir. Biz biliriz ki, üniter ve laik yapımıza ve varlığımıza tehdit olan yıkıcı ve bölücü unsurlar yok edilmedikçe şehitlerin kanı ödenmez ve bu kan yerden silinmez. İşte bizim hesabımız budur, açık ve nettir. Bu hesap içerisinde, bu hain örgüte destek verenlerin de yer aldığından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Türkiye’de demokrasi değil yönetim erki kilitlenmiştir. Türkiye dış politikada teslimiyetçiliğe, iç politikada yönetim zaafına uğramıştır. Yönetim erkindeki bu zafiyet demokrasiyi ve doğal olarak da ulusal güvenliği risk altına almıştır. Medya da bu riskin bir parçası haline gelmiştir. Çözüm; ulusal birlik, beraberlik ve bütünlük çerçevesinde Gazi Paşa’nın, ilke ve devrimlerini yurt sathına yayacak, evlatlarındadır.
Similar topics
» Sanırım, abd bizi tehdit ediyor hem de savaşla
» MHP: Kaymakamlar ‘Evet’ İçin Tehdit Ediyor!
» Yandaş medya çok fena yakalandı
» el koydukları dev medya kuruluşlarını devlet kredisiyle eniştelerinin
» Son günlerde yine aptal bir sosyal medya kampanyası başladı
» MHP: Kaymakamlar ‘Evet’ İçin Tehdit Ediyor!
» Yandaş medya çok fena yakalandı
» el koydukları dev medya kuruluşlarını devlet kredisiyle eniştelerinin
» Son günlerde yine aptal bir sosyal medya kampanyası başladı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz