Büyük İsrail Federasyonu'nun \"\"\"\"\" Eyaleti!
1 sayfadaki 1 sayfası
Büyük İsrail Federasyonu'nun """"" Eyaleti!
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN "Büyük İsrail Federasyonu'nun """"" Eyaleti!" başlıklı kaleme aldığı makale de, Ortadoğu Coğrafyasında kurgulanmak istenen yeni düzene dikkat çekerken, bölgeyi ve Türkiye'yi bekleyen tehlikelerin de altını çizdi...
İşte Prof. Dr. Anıl Çeçen'in o makalesi:
Türkiye son zamanlarda oldukça ilginç olaylar ve gelişmelerle karşılaşmağa başladı. Bir yandan küçük İsrail devletinin bütün merkezi coğrafyaya egemen olmak üzere ABD, AB ve NATO üzerinden tüm bölge ülkelerine dayatmaları, öbür yandan Türkiye'nin güneydoğusunda Avrupa Birliği ülkelerinin açık desteği ile ABD ve İsrail'in de dolaylı kışkırtmalarıyla gündeme gelen ve artık sık sık duyulmağa başlayan özerklik tartışmaları, tam bu aşamada da İstanbul'da halen yayın yapmakta olan Bizans basını organlarında köşe yazarlığı yapan kripto gayrimüslim yazarların başlattığı federasyon tartışmaları, yaz aylarının sıcak havasını daha da ısıtarak Türkiye'nin tam bir dönemece doğru sıkıştırılmağa başlandığı görülmektedir. Türk vatandaşları açısından pek de şaşırtıcı olmayan bu olumsuz gelişmelerin öne çıkacağı yıllardır tahmin ediliyor ve uluslararası konjonktüre göre bu isteklerin Türk ulusuna ve Türkiye Cumhuriyeti'ne bir gün dayatılacağı bekleniyordu. Böylesine gelişmelere alışık olan Türk insanı, Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl içeriden çökertildiğini, cumhuriyet Türkiye'sinde de içerideki işbirlikçi ve mandacı kesimlerin nasıl vatana ihanet suçlarını işlediklerini iyi bildikleri için, yaz aylarında peş peşe gelen bu gelişmeler karşısında Türk toplumu hiç bir paniğe kapılmadan soğukkanlılığını koruyarak hareket etmiş ve böylece ülkenin yeniden bir kaotik ortama sürüklenmesi önlenmiştir.
Orta Doğu'nun en küçük ülkesi olarak İsrail'in, bütün merkezi coğrafyaya nasıl egemen olacağı dünya basınında yıllardır tartışılmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin sahip olduğu bilgi birikimini temsil eden çeşitli kurumlar ve uzman kişiler bu gibi konuları sürekli canlı tutarak, Türkiye'de ciddi bir siyasal bilinçlenme düzeyi yaratabilmişlerdir. Özellikle soğuk savaş döneminin kritik koşullarında son derece değişik siyasal senaryolara sahne olan Anadolu yarımadası üzerinde, bir Türk devletinin varlığını koruyabilmesi ve geleceğe dönük olarak yoluna devam edebilmesi kolay olmamıştır. Türkiye'nin Avrupa'nın yanı başında olması ve yeryüzü haritası üzerinde en önemli merkezi alanın tam ortalarında bulunması nedeniyle bütün büyük devletlerin siyasal çekişmeleri Türkiye'yi yakından etkilemiştir. Birinci Dünya Savaşı ile dünyanın merkezi imparatorluğunu elden kaçıran Türkler, daha sonraları bu topraklarda orta boy büyüklüğünde bir merkezi devlet kurunca, daha bilinçli hareket etmişler ve Osmanlıyı içeriden çökerten olumsuz faktörlere karşı her türlü önlemi alarak, süper güçlerin kavga ettiği bir alanın tam ortasında varlığını doksan yıl boyunca koruyarak yirmi birinci yüzyıla bağımsız bir Türk devleti olarak girebilmişlerdir. Bugün tarihten gelen jeopolitik hegemonya planları gene eskisi gibi Türk devletini tehdit etmekte ve özellikle soğuk savaş sonrası dönemde bu bölgede yeni bir hegemonya düzeni oluşturmak isteyen batılı emperyal ve Siyonist güçler, bölge ülkelerini kendi plan ve projeleri doğrultusunda zorlamaktadırlar.
Küreselleşme aşamasına geçildikten sonra geçen yirmi yıllık dönemde batı merkezli hegemonya planları bölgeye zorlanmağa devam etmiş ama Türk halkının bilinçli ve Türk devletinin de isabetli tutum ve davranışlarıyla bu gibi saldırılar önlenebilmiştir. Ne var ki, emperyalizm ve de özellikle Siyonizm aradan geçen bu kadar uzun zaman zarfında iflas eden projelerinden bir türlü vazgeçmek istememişler, bütün kötü niyetli yıkıcı, karıştırıcı ve saldırgan plan ve projeleri ortaya çıkartılarak açıklık kazanmalarına rağmen gene de eskisi gibi zorlamalara ve çeşitli komplolar aracılığı ile de siyasal senaryolarına devam etmişlerdir. Özellikle küreselleşme denen emperyalist oluşumun tüm foyaları ortaya çıktıktan ve bu doğrultuda dünyanın başına geçirilmek istenen çorap ağı misali siyasal senaryolar açıklık kazandıktan sonra, huylu huyundan vazgeçmeyeceği için emperyal ABD ve AB ile beraber Siyonist İsrail gene eskisi gibi oyunlarına devam ederek, Osmanlı İmparatorluğu sonrasında bu alanda kurulmuş olan bütün devletleri tehdit edercesine karışıklık, kaos ve terör yaratan siyasal oyunlarına devam ederek alt kimlikli dini ve etnik grupları alet olarak kullanmağa devam etmişler ve bunlara sağladıkları dış destekler yolu ile bölgenin ulusal ve üniter devletlerini parçalanmaya sürükleyecek oyunların içerisine çekmişlerdir. Sahip oldukları büyük para gücünü bu doğrultuda hesapsızca kullanan bu emperyal güçler önlerine geleni satın alarak, işbirlikçi yaptıkları bölge insanları,toplulukları ve kuruluşları aracılığı ile siyasal senaryolarında yola devam etmeğe ve sonuç almağa çalışmışlardır.
Kürt sorunu olarak dile getirilen """"" adında bir devletin kurulması meselesi, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinden beri bu bölgede emperyalistler ve Siyonistlerin birlikte kışkırttıkları bir siyasal oyun olarak giderek öne çıkarılmaktadır. Orta Doğu haritası çizilirken İngiliz ve Fransız emperyal güçlerinin kurmadığı Kürt devletini süper güç Amerika Birleşik Devletlerinin potansiyelinden yararlanarak Siyonist İsrail kurmağa çalışmaktadır. Bir anlamda geleceğin dünyası için Kürt kozu emperyal güçler tarafından saklanmış ve bu kartın Siyonist İsrail devleti tarafından merkezi coğrafyanın ulusal ve üniter devletlerinin parçalanabilmesi için kullanılmasına dikkat edilmiştir. Bugün bölgedeki Arap, Acem ve Türk devletlerine karşı Kürt kozu Yahudi devleti tarafından kullanılmakta ve tüm merkezi alanda İsrail merkezli bir Büyük İsrail Federasyonu kurulabilmesi doğrultusunda emperyal adımlar işbirlikçi yönetimler, partiler ve siyasetçiler aracılığı ile atılmaktadır. Türkiye'de bir bölge devleti olarak bütün bu oyanlara hem hedef hem de alet olmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin sorumluluğunun bulunduğu Türk politikalarının, böylesine oyunlar karşısında zayıf kalması ve giderek Türkiye'yi dağıtacak derecede bu oyunların tırmanma göstermesi karşısında, artık Türk ulusunun bir durup düşünmelidir. Bu gibi işlerin eskisi gibi gitmediğinin ve gelecekte hiç gitmeyeceğinin görülmesi ve buna göre Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası hukuka göre sahip olduğu haklar ile Türk ulusunun Lozan Konferansı sonucunda imzalanan uluslararası antlaşmadan gelen kazanılmış haklarının öncelikle korunacağı yeni bir politikanın acilen devreye sokulması gerekmektedir. Her geçen gün daha tırmanan olaylar ve bunları sürükleyen işbirlikçi kesimlerin giderek küstahlık çizgisine düşen olumsuz tutum ve davranışları nedeniyle, Türk ulusunun yeniden bir değerlendirme yapması ve buna göre hareket etmesi gerekmektedir. İşbirlikçilerin giderek hainlik çizgisinde hareket etmeleri, Türkiye'nin aleyhine olabilecek bir takım gelişmeleri sanki önemsizmiş gibi göstererek Türk toplumuna kabul ettirmeğe çalışmaları, tıpkı Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerindeki mandacı ve işbirlikçi vatan hainlerin emperyalist devletlerin arkasında koşmaları ya da onlara bağımlı bir yaşam düzeni için çalışmalarının benzeri yeni örnekleri gündeme getirmektedir.
Siyonist İsrail Devleti'nin kurulmasından on beş gün önce, Türkiye'de çıkmağa başlayan bir büyük gazeteye çeyrek yüzyıl yöneticilik yapmış bir eski gazeteci yazar tam bu aşamada, Türkler ve Kürtler birbirinden ayrılsın diye yazılar yazarak, İsrail'i kurtaracak doğrultuda işbirlikçi bir çizgiyi Türk kamuoyuna kabul ettirmeğe çaba göstermektedir. Girit göçmeni bir Musevi dönmesi bir ailenin ferdi olan bu köşe yazarının, Türkler ile Kürtlerin artık ayrılmaları gerektiğini dile getiren yazıları, Türkiye'de yeni bir dönemi gündeme getirmiş ve Türk ulusunun Bizans basını adını taktığı mütareke İstanbul'unun işbirlikçi basın organları bu Girit göçmeninin arkasından giderek, benzer doğrultuda Türkler ve Kürtlerin artık birbirlerinden ayrılmaları gerektiğini sayfalar dolusu yazılarla anlatmağa ve kamuoyuna kabul ettirmeğe çalışmışlardır. Türk aydınlarının hayretle izlediği bu gelişmeler, Bizans'ın Siyonist basınında yazar diye geçinen birçok kişinin aslında gayrimüslim çevrelerin adamları olduğunu ve bu coğrafyada Osmanlı İmparatorluğu sonrasında gündeme gelen Yeni Bizans ya da Büyük Ortadoğu veya Büyük İsrail projelerinin arkasında onların temsilcileri olarak koştuklarını bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Otuz yılı aşkın bir süre Türkiye'nin güneydoğusunda devam eden bölücü etnik terörü gerekçe göstererek, Türkler ile Kürtlerin bir arada yaşayamadıklarını öne sürmek, küçük İsrail devletinin Siyonist emperyal vizyonu olan Büyük İsrail projesinin önünü açmak demektir. Nitekim tam da böylesine bir aşamaya gelindiğinde, Bizans medyasının gayrimüslim yazarlarının küçük İsrail'i kurtarmak üzere """""'ın kurulmasını savunduklarını ve böylesine bir değişimin başlangıcı olarak da Kürtler ile Türklerin birbirlerinden ayrılmaları gerektiğini açıkca savundukları görülmektedir. Osmanlının son dönemlerinde gerçekleştiremedikleri batı yanlısı oluşumlar için bu işbirlikçi kalem takımının öncü bir misyon üstlendiği ve bu doğrultuda yazıları sürekli yayınlayarak, Kürtlerin Türkiye'den kopmalarını sağlayacak bir oluşumun önünü açmağa çalıştıkları görülmektedir. Özellikle son günlerde bazı büyük gazete yazarlarının bu konuya ağırlık vermeleri, yaşanmakta olan siyasal ve toplumsal gelişmeler ile beraberce ele alındığında, bazı merkezlerin Türkiye'nin bölünmesi doğrultusunda düğmeye bastıklarını göstermektedir.
İsrail devletinin son yıllardaki azgın ve saldırgan politikaları bölgede ciddi rahatsızlıklar yarattığı için, Siyonist Yahudi devletinin açıktan bir Büyük İsrail politikası uygulayamadığını göstermekte, ama bu yüzyılların birikimine sahip olan bu küçük devletin dolaylı yollardan kendi amacına giden gelişmeleri hazırlayarak toplumları ve kamuoyunu bu doğrultuda yönlendirdiği de birbirini izleyen olaylar ile açıklık kazanmaktadır. Özellikle Türkiye'de İsrail'e yakın bir çizgide yayın yapan dergi ve gazetelerin ağız birliği etmişçesine Türklerin ve Kürtlerin artık birbirlerinden ayrılmaları gerektiğini dile getirmeleri yeni bir aşamaya gelindiğini göstermektedir. Yıllardır terörü batılı ülkeler ile beraber destekleyen İsrail, bölücü etnik terör üzerinden kendisini kurtaracak Kürt devletinin önünün açmağa çalıştığı görülmektedir. Jeopolitik uzmanlarının haklı olarak açıkladığı gibi, Orta Doğu İslam coğrafyasında küçük İsrail'in varlığını koruyabilmesi için Arap olmayan işbirlikçi bir devletin Mezopotamya topraklarında kurulması gerekmekte, Kuzey Mezopotamya üzerinden oluşturulacak işbirlikçi ve kukla """"" aracılığı ile de bölgede yer alan, İran, Türkiye, Irak, Suriye ve Azerbaycan devletlerinin parçalanmaları hedeflenmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünya dengelerinin elverişli olmaması nedeniyle kullanılamayan Kürt kozunun küreselleşme aşamasında kullanılması ve bu yoldan bölge devletlerinin eyaletlere bölünerek, İsrail merkezli bir Orta Doğu Birleşik Devletlerinin oluşturulması, Siyonist Büyük İsrail projesi doğrultusunda eski Osmanlı coğrafyasında kurulmuş olan beş bölge devletine dışarıdan zorla dayatılmaktadır. Batılı emperyal ve Siyonist merkezlerin dayatmalarını artık bölge halkları ve devletleri yerinde görebilmekte ve ortaya çıkan olayların birbiri ardı sıra gündeme getirilmesinin arkasında yatan niyet ve planları da iyice anlamaktadır. Türkler kadar Araplar ve Acemler de tüm bu gelişmelerde bir avuç Yahudi'nin batı emperyalizminin desteğini alarak bölgeye dayattığı Kürt devleti üzerinden bölge devletlerinin parçalanarak eyaletlerin İsrail'e bağlanması için çalışıldığını artık tartışmasız biçimde görebilmektedirler. Bu nedenle, Türkiye'nin öncülüğünde komşu devletler bir araya gelerek emperyal amaçlı kışkırtmalara, teröre ve çatışmalara karşı önlemler almağa başlamışlardır.
Terör, çatışma ve iç karışıklık senaryoları ile bir yere gidemeyeceğini gören emperyal ve Siyonist çevreler, bu kez batı dünyası ile yakın ilişkiler kurmuş olan Türkiye'nin batılı ve çağdaş cumhuriyet rejiminden yararlanarak demokrasi görünümlü siyasal senaryolarla amaçlarına giden yolu açık tutmağa çaba göstermişlerdir. Bu doğrultuda Türkiye'deki gayrimüslim yazarlar Büyük İsrail'in kurulmasını kolaylaştıracak bir doğrultuda Kürtler ile Türklerin birbirlerinden ayrılmaları gerektiğini savunacak doğrultuda yazı ve yayınları tırmandırmağa başlamışlardır. Bir yandan Kürtler ile Türkler birbirlerinden ayrılsın diye yayınlar yapılırken, bölücü bir parti adına güneydoğunun en büyük kentinde belediye başkanlığı koltuğuna oturmuş sorumsuz bir yönetici de özerklik taleplerini bağırarak kamuoyu oluşturmağa çalışmış, Avrupa Birliğinin yerel yönetimler özerklik şartı üzerinden, özerklik taleplerini sürekli olarak tekrarlarken, bu kez daha da ilerilere giderek açıktan federasyon istemeğe başlamıştır. AB standartlarında Katalanlara çeşitli özerklik hakları tanıyan İspanya örneği açıkça ortada iken ve Katalanya ağır ağır bağımsız bir devlet olma yolunda yürürken, Türkiye'de de ikinci bir Katalanya örneğini Güneydoğu bölgesini """"" adı ile federal bir yapılanmaya dönüştürmesi gerektiği öne sürülmeğe başlamıştır. Masum özerklik taleplerinin çok kısa zamanda federal devlet yapılanmasına dönüşmesi, yerel yönetimlerin federe devletçikler olarak bir bölgesel federasyonun içerisinde birbirini izleyen gelişmeler olarak son zamanlarda Türkiye Cumhuriyetinin önüne önemli siyasal sorunlar olarak çıkartılmaktadır. Hiç bir devlet durduk yerde üniter yapısını tehlikeye atabilecek bir dönüşüm yolu ile federal bir yapılanmaya gidemez, giderse o zaman dağılma ve ortadan kalkma riskini kabul etmiş olacaktır. Demokrasiyi gerçekleştirme adına özerklik taleplerinin ne anlama geldiği Yugoslavya gibi bir büyük devletin dağılması senaryosu ile anlaşılmıştır.
Bir yanda Büyük İsrail zorlamaları, öbür yandan Kuzey Irak üzerinden Türkiye'nin güneydoğu bölgesine """"" devleti oluşumu dayatmaları, öte yandan Avrupa Birliği üzerinden özerklik istekleri ve federasyon zorlamaları devam ederken, büyük gazetelerin yazarlarının tam bu aşamada Kürtler ile Türkler ayrılsınlar diyerek yazılar kaleme almalarının durduk yerde olmadığı ve Türkiye Cumhuriyetini dağıtacak ya da ortadan kaldıracak doğrultuda ciddi bir işbirlikçi yaklaşım olduğu kesinlik kazanmaktadır. Sahip oldukları alt kimlikleriyle ya da gayrimüslim inançlarıyla Siyonist bir yapılanmanın önünü açabilmek doğrultusunda hareket eden Bizans medyasının yazarları Türkler ve Kürtlerin ayrılmasını, birlikte yaşam mümkün olmuyor diyerek savunabilmekteler ve böylece ayrılmayı teşvik ederek İsrail'i küçük ve yalnız bir devlet olmaktan kurtaracak bir bölgesel Orta Doğu Birleşik devletleri yapılanmasını İsrail ve Kudüs merkezli olarak gündeme getirirken, Türkler ile Kürtleri birbirlerinden ayırarak dolaylı yollardan Kürtleri Büyük İsrail oluşumunun işbirlikçisi bir toplum durumuna getirmektedirler. Bölgedeki Kürt asıllı toplulukların, Suriye, İran, Irak, Türkiye ve Azerbaycan'ın parçalanmalarında birer öteki kimlikli toplum olarak kullanılmaları ve böylece ulusal ve üniter yapıların tasfiye edilmek istenmeleri, bölgedeki Araplar, Türkler ve Acemleri birbirlerine yaklaştırarak, İsrail işbirlikçisi Kürt topluluklarına karşı giderek artan bir toplumsal nefretin tırmanması sağlamıştır. Bölücü etnik terörün Türkiye ile beraber bütün bölge ülkelerini tehdit etmesi, kısa zaman içerisinde komşu ülkeleri bir araya getirmiş ve ortak bir bölgesel güvenlik arayışını kendiliğinden öne çıkarmıştır. Komşularıyla sıfır sorun politikasını uygulamakta olan Türkiye bölgesel bir işbirliği ve dayanışma düzeninin öncülüğünü yapmağa başladığı an, Türkiye'de ikamet etmekte olan bazı gayrimüslim yazarlar, batı merkezli emperyal ve Siyonist hegemonya projelerinin önünü açma doğrultusunda Türk ve Kürt ayrılığının savunuculuğuna soyunmuşlardır.
Türkiye'nin güneydoğu insanı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kuzey Irak, Batı İran ve doğu Suriye insanlarıyla bir ortak yaşama sahip bulunuyordu. Ne var ki, İngiliz ve Fransız emperyalizminin merkezi coğrafyaya gelerek Osmanlı ülkesini işgal etmeleri ve parçalamalarıyla beraber bölge insanları dağılmak zorunda kalmışlar, aralarındaki yakın akrabalık bağlarına rağmen dört ayrı ülkenin topraklarında yaşamağa başlamışlardır. Daha sonraki dönemde bazı Kuzey Irak'lı kabilelerin Azerbaycan'ın işgal altındaki bölgelerini sürgün gönderilmeleriyle beraber, bu coğrafyanın insanları beş ayrı ülkede yaşar hale gelmişlerdir. Kullandıkları ortak bir dil olmadığı için ulus devletler çağında kendi ulus devletlerini kuramamışlar, emperyal ABD'nin Yahudi asıllı Barış Gönüllüleri bölgede tarama yaptıktan sonra, Amerikan Enstitülerinde on iki bölge lehçesi bir araya getirerek ortak bir Kürt dili yaratılmamağa çalışılmış ama bu emperyal ve Siyonist girişimde de istenen başarı sağlanamamıştır. Bugün uluslararası uydular üzerinden yayın yapan çeşitli Kürt televizyonlarına bakıldığı zaman birden fazla lehçenin kullanıldığı ve bu nedenle de ortak bir ulusal dile sahip olamadıkları anlaşılmaktadır. Şimdiye kadar daha ulusal bir dile oluşturamamış bu insanların ortak bir ulus devlet çatısı altında bir araya gelmeleri mümkün değilken, ABD ve İsrail ikilisinin zorlamalarıyla bir Büyük İsrail macerasında """"" eyaletinin oluşturulmasıyla kullanılmak istenmeleri, parçalanma tehdidi ile karşı karşıya bulunan bütün bölge ülkelerini ayağa kaldırmış durumdadır. Bu nedenle bölgedeki gerginlik her geçen gün daha da tırmanmakta ve zaman içerisinde terör ile çatışmalara elverişli bir oram yaratmaktadır. Böylesine olumsuz bir tırmanışın durdurulması gerekirken, Türkler ve Kürtlerin ayrılmalarının Yahudi asıllı yazarlar ve çevreler tarafından oraya atılması sorunu daha da büyütmekte ve geri dönülmez bir biçimde bölgedeki ayrışmayı kışkırtarak bir iç savaş ya da kıyamet senaryoları doğrultusunda bir üçüncü dünya savaşı riskini tırmandırmaktadır. Böylesine kritik bir aşamada Türkler ile Kürtlerin yeniden bir araya gelerek ortak bir yaşamı geleceğe dönük bir biçimde geliştirmeleri gerekirken, İsrail ve ABD işbirlikçisi bazı gayrimüslim yazarların Türkler ile Kürtlerin ayrışmasını kışkırtmaları iyi niyetli olmayan bir yaklaşım olarak öne çıkmaktadır. Kendi farklı alt kimliklerini ulus devlet bağından kopararak daha özgür hareket edebilmek için, Türkiye Cumhuriyeti ulus devletini yıkacak derecede, Türklerle Kürtlerin birbirlerinden ayrılmalarını destekleyebilmektedirler. Böylesine bir yaklaşımın, açıkça bölücülük olduğunu ve Türk Ceza sistemi çerçevesinde bir yaptırımın uygulanması gerektiğini de burada vurgulamakta yarar bulunmaktadır.
Güneydoğu merkezli bir bölücü etnik terör örgütü varken, daha sonraki aşamada bir de bölücü bir siyasal parti çıkarak parlamentoya girmiştir. Yüzde on barajı aşacak derecede yüksek bir nüfusa sahip olamadıkları için bağımsızlar yolu ile yasal engeller aşılmış ve bu yoldan meclise gerebilenler ikinci aşamada tek parti çatısı altında birleştirilerek bölücü bir siyasal bölge partisi Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna sokulmuştur. Son aşamada, güneydoğunun başkenti olarak ilan ettikleri vilayet merkezinde bölücü çizgide çalışmalar yapmakta olan bütün örgütleri bir araya getirecek bir Demokratik Toplum Kongresini toplayanlar, demokrasi görünümü altında bölücülüğü örgütleyerek Türkler ile Kürtleri birbirlerinden ayırabilmenin çalışmalarını yürütmektedirler. Güneydoğu bölgesinde yüz civarında yerel yönetimi ele geçiren bölücüler bölgesel bir yerel yönetimler birliği üzerinden bağımsızlık ilan etmeğe hazırlanırlarken Avrupa Birliğinin yerel yönetimleri koruyan özerklik koşulundan yararlanarak bağımsızlığın yasal zeminini oluşturabilmenin arayışı içerisine girmişlerdir. Böylece Türk adaletinin yargısından kurtulmak ve bölücülük suçundan sıyırtarak bölücülüğü özerklik görünümüyle gerçekleştirebilmeye çalınmaktadırlar. Tam bu aşamada da Türkler ile Kürtler ayrılsın diyenler bu duruma resmen çanak tutarak Türk yasalarına göre bir suçun işlenmesine yardımcı olmaktadırlar. """""'ın tam olarak kurulabilmesi için Türkiye'deki Kürtler ile Türklerin birbirlerinden ayrılmaları gerekmekte ve böylece Kuzey Irak'ta başlayan eksik oluşumun kuzey bölesi de tamamlanarak birleşik bir Kürt devleti, geleceğin Büyük İsrail oluşumu için kurulmaktadır.
Unutulmaması gereken asıl konu """""'ı Kürtlerin kurmadığıdır. Kurulmakta olan Kürt devleti geleceğin Büyük İsrail Federasyonunun bir eyaleti olarak oluşturulmaktadır. Büyük İsrail için bütün ABD ve batı güçlerini seferber eden Siyonist lobiler, Arap, Türk ve Acem devletlerini parçalarlarken Kürtleri resmen işbirlikçi konumuna düşürmekte ve bölge devletlerinin dağıtılmasında Kürt topluluklarını çeşitli biçimlerde kullanmaktadırlar. Büyük İsrail'in oluşturulduğu topraklardaki var olan devletlerin ortadan kaldırılması, arazinin temizlenerek Siyonist projenin uygulanması için elverişli bir konuma getirilmesinde bölgedeki Kürt asıllı topluluklar açıkça emperyalizm ve Siyonizm tarafından kullanılmaktadırlar. Bu durumda kurulmakta olan """"" bir bağımsız Kürt devleti hiç bir zaman olamayacak, bölgeye ikibin yıl sonra gelerek yerleşen ve Siyonist planın gerçekleşmesinde ABD ve İngiliz güçlerini kullanan İsrail 'in eyaleti olacaktır. Bu durumda kendisini Kürt olarak tanımlayan topluluklar yeniden düşünmek durumundadırlar. Ya Birinci Dünya savaşı döneminde olduğu gibi Türkler ile beraber emperyalizme ve Siyonizm'e karşı sırt sırta yeniden mücadele ederek varlıklarını koruyacaklar ya da bölgedeki Türk, Arap ve Acem devletlerini ortadan kaldırarak merkezi coğrafyaya egemen olmak isteyen batı emperyalizmi ile İsrail Siyonizm'ine alet olarak yüzyıllardır beraber yaşadıkları bölge halklarının kırılmasında ve yok edilmesinde alet olarak kullanılacaklardır. Ayrıca böylesine bir kullanılmanın sonucunda da, kendi bağımsız devletlerine sahip olamayacakları gibi, Büyük İsrail devletinin yeni bir sömürgesi ya da eyaleti olarak eskisine oranla daha fazla bağımlı ve esir bir yaşam düzenine mahkûm olmayı kabul etmiş olacaklardır. Özerklik ve federasyon gibi yeni oluşumlar bölgede İsrail'in önünü açacak ve Büyük İsrail hedefli bir Orta Doğu Birleşik Devletleri Kudüs merkezli olarak kurulacaktır. Türkler ile Kürtleri birbirinden ayırmaya çalışan Bizans basınının gayrimüslim yazarları böylesine bir Siyonist projenin önünü açarken, yıllarca sürebilecek bir çatışma ortamının da fitillerini tutuşturmaktadırlar. ABD'nin bölgeye yönelik saldırıları sonucunda Irak, İran, Suriye ve Türkiye'nin kolay kolay ortadan kaldırılamayacak devletler olduğu görülmüştür. """"" devletinin ilanı ile başlayacak yeni dönemde bütün bölge devletleri bir araya gelerek dayanışma içerisinde ortak hareket edecekler ve her türlü bölünme riskine karşı birleşerek ve bir araya gelerek gelecekteki merkezi coğrafya barışını tesis edeceklerdir. Bölgede yaşamakta olan Kürt asıllı topluluklar da emperyalizm ve Siyonizm ile işbirliği yapmazlarsa, eskisi gibi aynı bölgenin insanlarıyla geleceğe dönük olarak barış içerisinde yaşamlarını sürdürebilme şansını elde edebileceklerdir. Bağımsız bir Kürt devleti bölge barışının ortadan kalkmasına neden olacağı için özellikle Kürtler açısından bir kez daha düşünülmelidir. Siyonistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin kışkırtmalarına kapılmadan bütün bölge insanları yeniden bir durum değerlendirmesi yapmak zorundadırlar. Yüzyıllardır beraberce yaşayan Kürtler, Araplar, Acemler ve Türkler bir araya gelerek her türlü emperyal ve Siyonist oyuna karşı çıkabilmeli ve bölgesel bir dayanışma düzeni ile dünya barışına katkıda bulunabilmelidirler. Kürtler bölge halkı olarak varlıklarını sürdürebilmeli ama bölge dışı bir inisiyatifin merkezi coğrafyaya egemen olacağı bir emperyal oyuna kurban giderek bölge toplumları ile karşı karşıya gelmemelidirler. Büyük İsrail projesi gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir, bunun eyaleti olabilecek doğrultuda düşünülen """"" oluşumu ise bütünüyle bir çatışma konusudur. Barıştan yana olan güçlerin bu durumu yeniden değerlendirerek devreye girmelerinde, kıyamet senaryolarının önlenebilmesi açısından yarar vardır.
Yeni Osmanlı vizyonu doğrultusunda bir Büyük İsrail Federasyonu, dünyanın merkezi coğrafyasında ABD ve İsrail ikilisinin zorlamaları ve Siyonist lobilerin desteği ile kurulmağa çalışılmaktadır. Bu doğrultuda Kürt kartı hem ABD hem de İsrail tarafından bölge devletlerinin parçalanarak dağıtılması için kullanılmakta, ayrıca, Kuzey Irak'taki fiili durum Türkiye'nin güneydoğusu üzerinden hukukileştirilerek bölgesel federasyona giden yolda Irak'tan sonra Türkiye, İran ve Suriye'de eyaletlere bölünerek İsrail'e bağlanmak istenmektedir. """"" diye bir bölgenin oluşturulması ve burada bir devletin kurulması merkezi coğrafyadaki ulusal ve üniter devletlere son vererek, Kudüs merkezli Büyük İsrail Federasyonuna giden yolu açmaktadır. Bir taraftan bütün bölge Büyük İsrail yapılanması için zorlanırken, diğer yandan böylesine büyük bir emperyal ve Siyonist proje doğrultusunda Kürt kartı kullanılarak, """"" bölgesinden önce özerklik daha sonra da bir eyalet yapılanması oluşturulmağa çalışılmaktadır. Bu bölgenin geleceğinde bölge devletlerine karşı ciddi bir Kürt ve Yahudi ortaklığı geliştirilerek, yirmi birinci yüzyılda """"" üzerinden Kudüs'ün başkent olacağı bir Büyük İsrail Federasyonu Orta Doğu Birleşik Devletleri adı altında kurulabilmesi için her yol denenmektedir. Türkiye'de yaşayan Kürtler belki bu durumun farkına varamamaktadırlar ama Ankara'da varlığını sürdüren Türkiye Cumhuriyeti devleti, bir """"" özerk bölge yapılanmasına göz yumamayacağını iyi bilmek durumundadır. Özerk Kürt bölgesinin kabulü Türkiye Cumhuriyeti devletinin sona ermesi ve daha sonra da Orta Doğu Birleşik Devletleri adı altında bir Büyük İsrail yapılanmasının başlangıcı olacaktır. Bu durumda Türk ve Kürt devletleri hiç bir zaman birlikte yaşayamayacaklar ama Kürt bölgesinin özerkliği Siyonizm'in dünya hegemonyasına giden yolu resmen açacaktır. Atatürk'ün tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devleti böylesine bir emperyal oyuna hiç bir zaman alet olmamalı ve Türkiye'de yaşayan Kürt asıllı vatandaşlarının da bu tür oyunlara sürüklenmesine izin vermemelidir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
İşte Prof. Dr. Anıl Çeçen'in o makalesi:
Türkiye son zamanlarda oldukça ilginç olaylar ve gelişmelerle karşılaşmağa başladı. Bir yandan küçük İsrail devletinin bütün merkezi coğrafyaya egemen olmak üzere ABD, AB ve NATO üzerinden tüm bölge ülkelerine dayatmaları, öbür yandan Türkiye'nin güneydoğusunda Avrupa Birliği ülkelerinin açık desteği ile ABD ve İsrail'in de dolaylı kışkırtmalarıyla gündeme gelen ve artık sık sık duyulmağa başlayan özerklik tartışmaları, tam bu aşamada da İstanbul'da halen yayın yapmakta olan Bizans basını organlarında köşe yazarlığı yapan kripto gayrimüslim yazarların başlattığı federasyon tartışmaları, yaz aylarının sıcak havasını daha da ısıtarak Türkiye'nin tam bir dönemece doğru sıkıştırılmağa başlandığı görülmektedir. Türk vatandaşları açısından pek de şaşırtıcı olmayan bu olumsuz gelişmelerin öne çıkacağı yıllardır tahmin ediliyor ve uluslararası konjonktüre göre bu isteklerin Türk ulusuna ve Türkiye Cumhuriyeti'ne bir gün dayatılacağı bekleniyordu. Böylesine gelişmelere alışık olan Türk insanı, Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl içeriden çökertildiğini, cumhuriyet Türkiye'sinde de içerideki işbirlikçi ve mandacı kesimlerin nasıl vatana ihanet suçlarını işlediklerini iyi bildikleri için, yaz aylarında peş peşe gelen bu gelişmeler karşısında Türk toplumu hiç bir paniğe kapılmadan soğukkanlılığını koruyarak hareket etmiş ve böylece ülkenin yeniden bir kaotik ortama sürüklenmesi önlenmiştir.
Orta Doğu'nun en küçük ülkesi olarak İsrail'in, bütün merkezi coğrafyaya nasıl egemen olacağı dünya basınında yıllardır tartışılmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin sahip olduğu bilgi birikimini temsil eden çeşitli kurumlar ve uzman kişiler bu gibi konuları sürekli canlı tutarak, Türkiye'de ciddi bir siyasal bilinçlenme düzeyi yaratabilmişlerdir. Özellikle soğuk savaş döneminin kritik koşullarında son derece değişik siyasal senaryolara sahne olan Anadolu yarımadası üzerinde, bir Türk devletinin varlığını koruyabilmesi ve geleceğe dönük olarak yoluna devam edebilmesi kolay olmamıştır. Türkiye'nin Avrupa'nın yanı başında olması ve yeryüzü haritası üzerinde en önemli merkezi alanın tam ortalarında bulunması nedeniyle bütün büyük devletlerin siyasal çekişmeleri Türkiye'yi yakından etkilemiştir. Birinci Dünya Savaşı ile dünyanın merkezi imparatorluğunu elden kaçıran Türkler, daha sonraları bu topraklarda orta boy büyüklüğünde bir merkezi devlet kurunca, daha bilinçli hareket etmişler ve Osmanlıyı içeriden çökerten olumsuz faktörlere karşı her türlü önlemi alarak, süper güçlerin kavga ettiği bir alanın tam ortasında varlığını doksan yıl boyunca koruyarak yirmi birinci yüzyıla bağımsız bir Türk devleti olarak girebilmişlerdir. Bugün tarihten gelen jeopolitik hegemonya planları gene eskisi gibi Türk devletini tehdit etmekte ve özellikle soğuk savaş sonrası dönemde bu bölgede yeni bir hegemonya düzeni oluşturmak isteyen batılı emperyal ve Siyonist güçler, bölge ülkelerini kendi plan ve projeleri doğrultusunda zorlamaktadırlar.
Küreselleşme aşamasına geçildikten sonra geçen yirmi yıllık dönemde batı merkezli hegemonya planları bölgeye zorlanmağa devam etmiş ama Türk halkının bilinçli ve Türk devletinin de isabetli tutum ve davranışlarıyla bu gibi saldırılar önlenebilmiştir. Ne var ki, emperyalizm ve de özellikle Siyonizm aradan geçen bu kadar uzun zaman zarfında iflas eden projelerinden bir türlü vazgeçmek istememişler, bütün kötü niyetli yıkıcı, karıştırıcı ve saldırgan plan ve projeleri ortaya çıkartılarak açıklık kazanmalarına rağmen gene de eskisi gibi zorlamalara ve çeşitli komplolar aracılığı ile de siyasal senaryolarına devam etmişlerdir. Özellikle küreselleşme denen emperyalist oluşumun tüm foyaları ortaya çıktıktan ve bu doğrultuda dünyanın başına geçirilmek istenen çorap ağı misali siyasal senaryolar açıklık kazandıktan sonra, huylu huyundan vazgeçmeyeceği için emperyal ABD ve AB ile beraber Siyonist İsrail gene eskisi gibi oyunlarına devam ederek, Osmanlı İmparatorluğu sonrasında bu alanda kurulmuş olan bütün devletleri tehdit edercesine karışıklık, kaos ve terör yaratan siyasal oyunlarına devam ederek alt kimlikli dini ve etnik grupları alet olarak kullanmağa devam etmişler ve bunlara sağladıkları dış destekler yolu ile bölgenin ulusal ve üniter devletlerini parçalanmaya sürükleyecek oyunların içerisine çekmişlerdir. Sahip oldukları büyük para gücünü bu doğrultuda hesapsızca kullanan bu emperyal güçler önlerine geleni satın alarak, işbirlikçi yaptıkları bölge insanları,toplulukları ve kuruluşları aracılığı ile siyasal senaryolarında yola devam etmeğe ve sonuç almağa çalışmışlardır.
Kürt sorunu olarak dile getirilen """"" adında bir devletin kurulması meselesi, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinden beri bu bölgede emperyalistler ve Siyonistlerin birlikte kışkırttıkları bir siyasal oyun olarak giderek öne çıkarılmaktadır. Orta Doğu haritası çizilirken İngiliz ve Fransız emperyal güçlerinin kurmadığı Kürt devletini süper güç Amerika Birleşik Devletlerinin potansiyelinden yararlanarak Siyonist İsrail kurmağa çalışmaktadır. Bir anlamda geleceğin dünyası için Kürt kozu emperyal güçler tarafından saklanmış ve bu kartın Siyonist İsrail devleti tarafından merkezi coğrafyanın ulusal ve üniter devletlerinin parçalanabilmesi için kullanılmasına dikkat edilmiştir. Bugün bölgedeki Arap, Acem ve Türk devletlerine karşı Kürt kozu Yahudi devleti tarafından kullanılmakta ve tüm merkezi alanda İsrail merkezli bir Büyük İsrail Federasyonu kurulabilmesi doğrultusunda emperyal adımlar işbirlikçi yönetimler, partiler ve siyasetçiler aracılığı ile atılmaktadır. Türkiye'de bir bölge devleti olarak bütün bu oyanlara hem hedef hem de alet olmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin sorumluluğunun bulunduğu Türk politikalarının, böylesine oyunlar karşısında zayıf kalması ve giderek Türkiye'yi dağıtacak derecede bu oyunların tırmanma göstermesi karşısında, artık Türk ulusunun bir durup düşünmelidir. Bu gibi işlerin eskisi gibi gitmediğinin ve gelecekte hiç gitmeyeceğinin görülmesi ve buna göre Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası hukuka göre sahip olduğu haklar ile Türk ulusunun Lozan Konferansı sonucunda imzalanan uluslararası antlaşmadan gelen kazanılmış haklarının öncelikle korunacağı yeni bir politikanın acilen devreye sokulması gerekmektedir. Her geçen gün daha tırmanan olaylar ve bunları sürükleyen işbirlikçi kesimlerin giderek küstahlık çizgisine düşen olumsuz tutum ve davranışları nedeniyle, Türk ulusunun yeniden bir değerlendirme yapması ve buna göre hareket etmesi gerekmektedir. İşbirlikçilerin giderek hainlik çizgisinde hareket etmeleri, Türkiye'nin aleyhine olabilecek bir takım gelişmeleri sanki önemsizmiş gibi göstererek Türk toplumuna kabul ettirmeğe çalışmaları, tıpkı Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerindeki mandacı ve işbirlikçi vatan hainlerin emperyalist devletlerin arkasında koşmaları ya da onlara bağımlı bir yaşam düzeni için çalışmalarının benzeri yeni örnekleri gündeme getirmektedir.
Siyonist İsrail Devleti'nin kurulmasından on beş gün önce, Türkiye'de çıkmağa başlayan bir büyük gazeteye çeyrek yüzyıl yöneticilik yapmış bir eski gazeteci yazar tam bu aşamada, Türkler ve Kürtler birbirinden ayrılsın diye yazılar yazarak, İsrail'i kurtaracak doğrultuda işbirlikçi bir çizgiyi Türk kamuoyuna kabul ettirmeğe çaba göstermektedir. Girit göçmeni bir Musevi dönmesi bir ailenin ferdi olan bu köşe yazarının, Türkler ile Kürtlerin artık ayrılmaları gerektiğini dile getiren yazıları, Türkiye'de yeni bir dönemi gündeme getirmiş ve Türk ulusunun Bizans basını adını taktığı mütareke İstanbul'unun işbirlikçi basın organları bu Girit göçmeninin arkasından giderek, benzer doğrultuda Türkler ve Kürtlerin artık birbirlerinden ayrılmaları gerektiğini sayfalar dolusu yazılarla anlatmağa ve kamuoyuna kabul ettirmeğe çalışmışlardır. Türk aydınlarının hayretle izlediği bu gelişmeler, Bizans'ın Siyonist basınında yazar diye geçinen birçok kişinin aslında gayrimüslim çevrelerin adamları olduğunu ve bu coğrafyada Osmanlı İmparatorluğu sonrasında gündeme gelen Yeni Bizans ya da Büyük Ortadoğu veya Büyük İsrail projelerinin arkasında onların temsilcileri olarak koştuklarını bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Otuz yılı aşkın bir süre Türkiye'nin güneydoğusunda devam eden bölücü etnik terörü gerekçe göstererek, Türkler ile Kürtlerin bir arada yaşayamadıklarını öne sürmek, küçük İsrail devletinin Siyonist emperyal vizyonu olan Büyük İsrail projesinin önünü açmak demektir. Nitekim tam da böylesine bir aşamaya gelindiğinde, Bizans medyasının gayrimüslim yazarlarının küçük İsrail'i kurtarmak üzere """""'ın kurulmasını savunduklarını ve böylesine bir değişimin başlangıcı olarak da Kürtler ile Türklerin birbirlerinden ayrılmaları gerektiğini açıkca savundukları görülmektedir. Osmanlının son dönemlerinde gerçekleştiremedikleri batı yanlısı oluşumlar için bu işbirlikçi kalem takımının öncü bir misyon üstlendiği ve bu doğrultuda yazıları sürekli yayınlayarak, Kürtlerin Türkiye'den kopmalarını sağlayacak bir oluşumun önünü açmağa çalıştıkları görülmektedir. Özellikle son günlerde bazı büyük gazete yazarlarının bu konuya ağırlık vermeleri, yaşanmakta olan siyasal ve toplumsal gelişmeler ile beraberce ele alındığında, bazı merkezlerin Türkiye'nin bölünmesi doğrultusunda düğmeye bastıklarını göstermektedir.
İsrail devletinin son yıllardaki azgın ve saldırgan politikaları bölgede ciddi rahatsızlıklar yarattığı için, Siyonist Yahudi devletinin açıktan bir Büyük İsrail politikası uygulayamadığını göstermekte, ama bu yüzyılların birikimine sahip olan bu küçük devletin dolaylı yollardan kendi amacına giden gelişmeleri hazırlayarak toplumları ve kamuoyunu bu doğrultuda yönlendirdiği de birbirini izleyen olaylar ile açıklık kazanmaktadır. Özellikle Türkiye'de İsrail'e yakın bir çizgide yayın yapan dergi ve gazetelerin ağız birliği etmişçesine Türklerin ve Kürtlerin artık birbirlerinden ayrılmaları gerektiğini dile getirmeleri yeni bir aşamaya gelindiğini göstermektedir. Yıllardır terörü batılı ülkeler ile beraber destekleyen İsrail, bölücü etnik terör üzerinden kendisini kurtaracak Kürt devletinin önünün açmağa çalıştığı görülmektedir. Jeopolitik uzmanlarının haklı olarak açıkladığı gibi, Orta Doğu İslam coğrafyasında küçük İsrail'in varlığını koruyabilmesi için Arap olmayan işbirlikçi bir devletin Mezopotamya topraklarında kurulması gerekmekte, Kuzey Mezopotamya üzerinden oluşturulacak işbirlikçi ve kukla """"" aracılığı ile de bölgede yer alan, İran, Türkiye, Irak, Suriye ve Azerbaycan devletlerinin parçalanmaları hedeflenmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünya dengelerinin elverişli olmaması nedeniyle kullanılamayan Kürt kozunun küreselleşme aşamasında kullanılması ve bu yoldan bölge devletlerinin eyaletlere bölünerek, İsrail merkezli bir Orta Doğu Birleşik Devletlerinin oluşturulması, Siyonist Büyük İsrail projesi doğrultusunda eski Osmanlı coğrafyasında kurulmuş olan beş bölge devletine dışarıdan zorla dayatılmaktadır. Batılı emperyal ve Siyonist merkezlerin dayatmalarını artık bölge halkları ve devletleri yerinde görebilmekte ve ortaya çıkan olayların birbiri ardı sıra gündeme getirilmesinin arkasında yatan niyet ve planları da iyice anlamaktadır. Türkler kadar Araplar ve Acemler de tüm bu gelişmelerde bir avuç Yahudi'nin batı emperyalizminin desteğini alarak bölgeye dayattığı Kürt devleti üzerinden bölge devletlerinin parçalanarak eyaletlerin İsrail'e bağlanması için çalışıldığını artık tartışmasız biçimde görebilmektedirler. Bu nedenle, Türkiye'nin öncülüğünde komşu devletler bir araya gelerek emperyal amaçlı kışkırtmalara, teröre ve çatışmalara karşı önlemler almağa başlamışlardır.
Terör, çatışma ve iç karışıklık senaryoları ile bir yere gidemeyeceğini gören emperyal ve Siyonist çevreler, bu kez batı dünyası ile yakın ilişkiler kurmuş olan Türkiye'nin batılı ve çağdaş cumhuriyet rejiminden yararlanarak demokrasi görünümlü siyasal senaryolarla amaçlarına giden yolu açık tutmağa çaba göstermişlerdir. Bu doğrultuda Türkiye'deki gayrimüslim yazarlar Büyük İsrail'in kurulmasını kolaylaştıracak bir doğrultuda Kürtler ile Türklerin birbirlerinden ayrılmaları gerektiğini savunacak doğrultuda yazı ve yayınları tırmandırmağa başlamışlardır. Bir yandan Kürtler ile Türkler birbirlerinden ayrılsın diye yayınlar yapılırken, bölücü bir parti adına güneydoğunun en büyük kentinde belediye başkanlığı koltuğuna oturmuş sorumsuz bir yönetici de özerklik taleplerini bağırarak kamuoyu oluşturmağa çalışmış, Avrupa Birliğinin yerel yönetimler özerklik şartı üzerinden, özerklik taleplerini sürekli olarak tekrarlarken, bu kez daha da ilerilere giderek açıktan federasyon istemeğe başlamıştır. AB standartlarında Katalanlara çeşitli özerklik hakları tanıyan İspanya örneği açıkça ortada iken ve Katalanya ağır ağır bağımsız bir devlet olma yolunda yürürken, Türkiye'de de ikinci bir Katalanya örneğini Güneydoğu bölgesini """"" adı ile federal bir yapılanmaya dönüştürmesi gerektiği öne sürülmeğe başlamıştır. Masum özerklik taleplerinin çok kısa zamanda federal devlet yapılanmasına dönüşmesi, yerel yönetimlerin federe devletçikler olarak bir bölgesel federasyonun içerisinde birbirini izleyen gelişmeler olarak son zamanlarda Türkiye Cumhuriyetinin önüne önemli siyasal sorunlar olarak çıkartılmaktadır. Hiç bir devlet durduk yerde üniter yapısını tehlikeye atabilecek bir dönüşüm yolu ile federal bir yapılanmaya gidemez, giderse o zaman dağılma ve ortadan kalkma riskini kabul etmiş olacaktır. Demokrasiyi gerçekleştirme adına özerklik taleplerinin ne anlama geldiği Yugoslavya gibi bir büyük devletin dağılması senaryosu ile anlaşılmıştır.
Bir yanda Büyük İsrail zorlamaları, öbür yandan Kuzey Irak üzerinden Türkiye'nin güneydoğu bölgesine """"" devleti oluşumu dayatmaları, öte yandan Avrupa Birliği üzerinden özerklik istekleri ve federasyon zorlamaları devam ederken, büyük gazetelerin yazarlarının tam bu aşamada Kürtler ile Türkler ayrılsınlar diyerek yazılar kaleme almalarının durduk yerde olmadığı ve Türkiye Cumhuriyetini dağıtacak ya da ortadan kaldıracak doğrultuda ciddi bir işbirlikçi yaklaşım olduğu kesinlik kazanmaktadır. Sahip oldukları alt kimlikleriyle ya da gayrimüslim inançlarıyla Siyonist bir yapılanmanın önünü açabilmek doğrultusunda hareket eden Bizans medyasının yazarları Türkler ve Kürtlerin ayrılmasını, birlikte yaşam mümkün olmuyor diyerek savunabilmekteler ve böylece ayrılmayı teşvik ederek İsrail'i küçük ve yalnız bir devlet olmaktan kurtaracak bir bölgesel Orta Doğu Birleşik devletleri yapılanmasını İsrail ve Kudüs merkezli olarak gündeme getirirken, Türkler ile Kürtleri birbirlerinden ayırarak dolaylı yollardan Kürtleri Büyük İsrail oluşumunun işbirlikçisi bir toplum durumuna getirmektedirler. Bölgedeki Kürt asıllı toplulukların, Suriye, İran, Irak, Türkiye ve Azerbaycan'ın parçalanmalarında birer öteki kimlikli toplum olarak kullanılmaları ve böylece ulusal ve üniter yapıların tasfiye edilmek istenmeleri, bölgedeki Araplar, Türkler ve Acemleri birbirlerine yaklaştırarak, İsrail işbirlikçisi Kürt topluluklarına karşı giderek artan bir toplumsal nefretin tırmanması sağlamıştır. Bölücü etnik terörün Türkiye ile beraber bütün bölge ülkelerini tehdit etmesi, kısa zaman içerisinde komşu ülkeleri bir araya getirmiş ve ortak bir bölgesel güvenlik arayışını kendiliğinden öne çıkarmıştır. Komşularıyla sıfır sorun politikasını uygulamakta olan Türkiye bölgesel bir işbirliği ve dayanışma düzeninin öncülüğünü yapmağa başladığı an, Türkiye'de ikamet etmekte olan bazı gayrimüslim yazarlar, batı merkezli emperyal ve Siyonist hegemonya projelerinin önünü açma doğrultusunda Türk ve Kürt ayrılığının savunuculuğuna soyunmuşlardır.
Türkiye'nin güneydoğu insanı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kuzey Irak, Batı İran ve doğu Suriye insanlarıyla bir ortak yaşama sahip bulunuyordu. Ne var ki, İngiliz ve Fransız emperyalizminin merkezi coğrafyaya gelerek Osmanlı ülkesini işgal etmeleri ve parçalamalarıyla beraber bölge insanları dağılmak zorunda kalmışlar, aralarındaki yakın akrabalık bağlarına rağmen dört ayrı ülkenin topraklarında yaşamağa başlamışlardır. Daha sonraki dönemde bazı Kuzey Irak'lı kabilelerin Azerbaycan'ın işgal altındaki bölgelerini sürgün gönderilmeleriyle beraber, bu coğrafyanın insanları beş ayrı ülkede yaşar hale gelmişlerdir. Kullandıkları ortak bir dil olmadığı için ulus devletler çağında kendi ulus devletlerini kuramamışlar, emperyal ABD'nin Yahudi asıllı Barış Gönüllüleri bölgede tarama yaptıktan sonra, Amerikan Enstitülerinde on iki bölge lehçesi bir araya getirerek ortak bir Kürt dili yaratılmamağa çalışılmış ama bu emperyal ve Siyonist girişimde de istenen başarı sağlanamamıştır. Bugün uluslararası uydular üzerinden yayın yapan çeşitli Kürt televizyonlarına bakıldığı zaman birden fazla lehçenin kullanıldığı ve bu nedenle de ortak bir ulusal dile sahip olamadıkları anlaşılmaktadır. Şimdiye kadar daha ulusal bir dile oluşturamamış bu insanların ortak bir ulus devlet çatısı altında bir araya gelmeleri mümkün değilken, ABD ve İsrail ikilisinin zorlamalarıyla bir Büyük İsrail macerasında """"" eyaletinin oluşturulmasıyla kullanılmak istenmeleri, parçalanma tehdidi ile karşı karşıya bulunan bütün bölge ülkelerini ayağa kaldırmış durumdadır. Bu nedenle bölgedeki gerginlik her geçen gün daha da tırmanmakta ve zaman içerisinde terör ile çatışmalara elverişli bir oram yaratmaktadır. Böylesine olumsuz bir tırmanışın durdurulması gerekirken, Türkler ve Kürtlerin ayrılmalarının Yahudi asıllı yazarlar ve çevreler tarafından oraya atılması sorunu daha da büyütmekte ve geri dönülmez bir biçimde bölgedeki ayrışmayı kışkırtarak bir iç savaş ya da kıyamet senaryoları doğrultusunda bir üçüncü dünya savaşı riskini tırmandırmaktadır. Böylesine kritik bir aşamada Türkler ile Kürtlerin yeniden bir araya gelerek ortak bir yaşamı geleceğe dönük bir biçimde geliştirmeleri gerekirken, İsrail ve ABD işbirlikçisi bazı gayrimüslim yazarların Türkler ile Kürtlerin ayrışmasını kışkırtmaları iyi niyetli olmayan bir yaklaşım olarak öne çıkmaktadır. Kendi farklı alt kimliklerini ulus devlet bağından kopararak daha özgür hareket edebilmek için, Türkiye Cumhuriyeti ulus devletini yıkacak derecede, Türklerle Kürtlerin birbirlerinden ayrılmalarını destekleyebilmektedirler. Böylesine bir yaklaşımın, açıkça bölücülük olduğunu ve Türk Ceza sistemi çerçevesinde bir yaptırımın uygulanması gerektiğini de burada vurgulamakta yarar bulunmaktadır.
Güneydoğu merkezli bir bölücü etnik terör örgütü varken, daha sonraki aşamada bir de bölücü bir siyasal parti çıkarak parlamentoya girmiştir. Yüzde on barajı aşacak derecede yüksek bir nüfusa sahip olamadıkları için bağımsızlar yolu ile yasal engeller aşılmış ve bu yoldan meclise gerebilenler ikinci aşamada tek parti çatısı altında birleştirilerek bölücü bir siyasal bölge partisi Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna sokulmuştur. Son aşamada, güneydoğunun başkenti olarak ilan ettikleri vilayet merkezinde bölücü çizgide çalışmalar yapmakta olan bütün örgütleri bir araya getirecek bir Demokratik Toplum Kongresini toplayanlar, demokrasi görünümü altında bölücülüğü örgütleyerek Türkler ile Kürtleri birbirlerinden ayırabilmenin çalışmalarını yürütmektedirler. Güneydoğu bölgesinde yüz civarında yerel yönetimi ele geçiren bölücüler bölgesel bir yerel yönetimler birliği üzerinden bağımsızlık ilan etmeğe hazırlanırlarken Avrupa Birliğinin yerel yönetimleri koruyan özerklik koşulundan yararlanarak bağımsızlığın yasal zeminini oluşturabilmenin arayışı içerisine girmişlerdir. Böylece Türk adaletinin yargısından kurtulmak ve bölücülük suçundan sıyırtarak bölücülüğü özerklik görünümüyle gerçekleştirebilmeye çalınmaktadırlar. Tam bu aşamada da Türkler ile Kürtler ayrılsın diyenler bu duruma resmen çanak tutarak Türk yasalarına göre bir suçun işlenmesine yardımcı olmaktadırlar. """""'ın tam olarak kurulabilmesi için Türkiye'deki Kürtler ile Türklerin birbirlerinden ayrılmaları gerekmekte ve böylece Kuzey Irak'ta başlayan eksik oluşumun kuzey bölesi de tamamlanarak birleşik bir Kürt devleti, geleceğin Büyük İsrail oluşumu için kurulmaktadır.
Unutulmaması gereken asıl konu """""'ı Kürtlerin kurmadığıdır. Kurulmakta olan Kürt devleti geleceğin Büyük İsrail Federasyonunun bir eyaleti olarak oluşturulmaktadır. Büyük İsrail için bütün ABD ve batı güçlerini seferber eden Siyonist lobiler, Arap, Türk ve Acem devletlerini parçalarlarken Kürtleri resmen işbirlikçi konumuna düşürmekte ve bölge devletlerinin dağıtılmasında Kürt topluluklarını çeşitli biçimlerde kullanmaktadırlar. Büyük İsrail'in oluşturulduğu topraklardaki var olan devletlerin ortadan kaldırılması, arazinin temizlenerek Siyonist projenin uygulanması için elverişli bir konuma getirilmesinde bölgedeki Kürt asıllı topluluklar açıkça emperyalizm ve Siyonizm tarafından kullanılmaktadırlar. Bu durumda kurulmakta olan """"" bir bağımsız Kürt devleti hiç bir zaman olamayacak, bölgeye ikibin yıl sonra gelerek yerleşen ve Siyonist planın gerçekleşmesinde ABD ve İngiliz güçlerini kullanan İsrail 'in eyaleti olacaktır. Bu durumda kendisini Kürt olarak tanımlayan topluluklar yeniden düşünmek durumundadırlar. Ya Birinci Dünya savaşı döneminde olduğu gibi Türkler ile beraber emperyalizme ve Siyonizm'e karşı sırt sırta yeniden mücadele ederek varlıklarını koruyacaklar ya da bölgedeki Türk, Arap ve Acem devletlerini ortadan kaldırarak merkezi coğrafyaya egemen olmak isteyen batı emperyalizmi ile İsrail Siyonizm'ine alet olarak yüzyıllardır beraber yaşadıkları bölge halklarının kırılmasında ve yok edilmesinde alet olarak kullanılacaklardır. Ayrıca böylesine bir kullanılmanın sonucunda da, kendi bağımsız devletlerine sahip olamayacakları gibi, Büyük İsrail devletinin yeni bir sömürgesi ya da eyaleti olarak eskisine oranla daha fazla bağımlı ve esir bir yaşam düzenine mahkûm olmayı kabul etmiş olacaklardır. Özerklik ve federasyon gibi yeni oluşumlar bölgede İsrail'in önünü açacak ve Büyük İsrail hedefli bir Orta Doğu Birleşik Devletleri Kudüs merkezli olarak kurulacaktır. Türkler ile Kürtleri birbirinden ayırmaya çalışan Bizans basınının gayrimüslim yazarları böylesine bir Siyonist projenin önünü açarken, yıllarca sürebilecek bir çatışma ortamının da fitillerini tutuşturmaktadırlar. ABD'nin bölgeye yönelik saldırıları sonucunda Irak, İran, Suriye ve Türkiye'nin kolay kolay ortadan kaldırılamayacak devletler olduğu görülmüştür. """"" devletinin ilanı ile başlayacak yeni dönemde bütün bölge devletleri bir araya gelerek dayanışma içerisinde ortak hareket edecekler ve her türlü bölünme riskine karşı birleşerek ve bir araya gelerek gelecekteki merkezi coğrafya barışını tesis edeceklerdir. Bölgede yaşamakta olan Kürt asıllı topluluklar da emperyalizm ve Siyonizm ile işbirliği yapmazlarsa, eskisi gibi aynı bölgenin insanlarıyla geleceğe dönük olarak barış içerisinde yaşamlarını sürdürebilme şansını elde edebileceklerdir. Bağımsız bir Kürt devleti bölge barışının ortadan kalkmasına neden olacağı için özellikle Kürtler açısından bir kez daha düşünülmelidir. Siyonistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin kışkırtmalarına kapılmadan bütün bölge insanları yeniden bir durum değerlendirmesi yapmak zorundadırlar. Yüzyıllardır beraberce yaşayan Kürtler, Araplar, Acemler ve Türkler bir araya gelerek her türlü emperyal ve Siyonist oyuna karşı çıkabilmeli ve bölgesel bir dayanışma düzeni ile dünya barışına katkıda bulunabilmelidirler. Kürtler bölge halkı olarak varlıklarını sürdürebilmeli ama bölge dışı bir inisiyatifin merkezi coğrafyaya egemen olacağı bir emperyal oyuna kurban giderek bölge toplumları ile karşı karşıya gelmemelidirler. Büyük İsrail projesi gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir, bunun eyaleti olabilecek doğrultuda düşünülen """"" oluşumu ise bütünüyle bir çatışma konusudur. Barıştan yana olan güçlerin bu durumu yeniden değerlendirerek devreye girmelerinde, kıyamet senaryolarının önlenebilmesi açısından yarar vardır.
Yeni Osmanlı vizyonu doğrultusunda bir Büyük İsrail Federasyonu, dünyanın merkezi coğrafyasında ABD ve İsrail ikilisinin zorlamaları ve Siyonist lobilerin desteği ile kurulmağa çalışılmaktadır. Bu doğrultuda Kürt kartı hem ABD hem de İsrail tarafından bölge devletlerinin parçalanarak dağıtılması için kullanılmakta, ayrıca, Kuzey Irak'taki fiili durum Türkiye'nin güneydoğusu üzerinden hukukileştirilerek bölgesel federasyona giden yolda Irak'tan sonra Türkiye, İran ve Suriye'de eyaletlere bölünerek İsrail'e bağlanmak istenmektedir. """"" diye bir bölgenin oluşturulması ve burada bir devletin kurulması merkezi coğrafyadaki ulusal ve üniter devletlere son vererek, Kudüs merkezli Büyük İsrail Federasyonuna giden yolu açmaktadır. Bir taraftan bütün bölge Büyük İsrail yapılanması için zorlanırken, diğer yandan böylesine büyük bir emperyal ve Siyonist proje doğrultusunda Kürt kartı kullanılarak, """"" bölgesinden önce özerklik daha sonra da bir eyalet yapılanması oluşturulmağa çalışılmaktadır. Bu bölgenin geleceğinde bölge devletlerine karşı ciddi bir Kürt ve Yahudi ortaklığı geliştirilerek, yirmi birinci yüzyılda """"" üzerinden Kudüs'ün başkent olacağı bir Büyük İsrail Federasyonu Orta Doğu Birleşik Devletleri adı altında kurulabilmesi için her yol denenmektedir. Türkiye'de yaşayan Kürtler belki bu durumun farkına varamamaktadırlar ama Ankara'da varlığını sürdüren Türkiye Cumhuriyeti devleti, bir """"" özerk bölge yapılanmasına göz yumamayacağını iyi bilmek durumundadır. Özerk Kürt bölgesinin kabulü Türkiye Cumhuriyeti devletinin sona ermesi ve daha sonra da Orta Doğu Birleşik Devletleri adı altında bir Büyük İsrail yapılanmasının başlangıcı olacaktır. Bu durumda Türk ve Kürt devletleri hiç bir zaman birlikte yaşayamayacaklar ama Kürt bölgesinin özerkliği Siyonizm'in dünya hegemonyasına giden yolu resmen açacaktır. Atatürk'ün tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devleti böylesine bir emperyal oyuna hiç bir zaman alet olmamalı ve Türkiye'de yaşayan Kürt asıllı vatandaşlarının da bu tür oyunlara sürüklenmesine izin vermemelidir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Similar topics
» AB-D 1OO yıllık hedefine savaşmadan AKP ile ulaşmayı hedefliyor. Bu hedeflerden biri de Türk topraklarında bir Yahudi \"\"\"\"\"’ı kurmak… “İkiz Yasalar” denilen İHANET YASALARI bu hedefe ulaşmak için AKP’ye çıkarttırıldı.
» Büyük İsrail'e doğru
» Suriye kumpanyası, Büyük İsrail için ? BOP
» "Arap Baharı'nın asıl hedefi Büyük İsrail :Fatih Erbakan
» Bozkurtlar'ın “Büyük Yürüyüş'ü"
» Büyük İsrail'e doğru
» Suriye kumpanyası, Büyük İsrail için ? BOP
» "Arap Baharı'nın asıl hedefi Büyük İsrail :Fatih Erbakan
» Bozkurtlar'ın “Büyük Yürüyüş'ü"
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz