AKP BELGE NO: 1 Devlet içerisinde devletler oluştu!..
1 sayfadaki 1 sayfası
AKP BELGE NO: 1 Devlet içerisinde devletler oluştu!..
Unutulmasın ki; Sevres'le, Lozan'la ve AB görüşmeleriyle yüzlerce kez "açılım projeleri" yapılmış ve her defasında da Müslüman Necip Türk Milleti toprak kaybetmiştir. AKP dediğimiz o bellisiz gücün kurdurduğu şer parti, Müslüman Necip Türk Milleti'ne karşı onlarca kez ihanet etmiştir. Bunlardan bazılarını başlıklarla sayacağım, daha sonra bu Vatana ve Millete yapılan ihanetleri sayfalarca sizlere aktaracağım. Tabii ki; bozkurt sitelerimiz susturulup, elime kelepçe takılmazsa, veya namert bir kurşuna hedef olmazsam!...
Her şey, yeni kurmaya çalıştığım Büyük Turan Partisine yapılan polis baskınlarıyla başladı. Daha sonra ülke genelindeki tüm Ülkü Ocaklarına şok baskınlar düzenlendi. Nihayet işin ucu Alkurtlara - Ümraniyecilere - Ergenekonculara dayandı. İhtilal "geldim - geliyorum" dedi ve hala da demeye devam ediyor...
1960 kanlı ihtilalinden sonra, devletin kilit noktalarına, Marksist, Leninist, Komünist ve Materyalist militanlar yerleştirildiler. 1938-1944 yıllarında Fransız ve İngiliz garantörlüğünde olan ülkemiz, 1944 yılında Amerika'nın garantörlüğü altına girdi. Baş Genel Kurmay Başkanlığı olmak üzere; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay, Danıştay, YÖK ve Diyanet İşleri Başkanlıklarına, ihtilalci - Müstemlekeci güçlerin adamları atama yoluyla getirildiler.
Türkiye'de verdiğim tarihler arasında sadece ve sadece yüzde 90 çoğunluğa sahip Müslüman Necip Türk Milleti esir ve köle muamelesi gördü. Jandarma, polis ve maliye 'etnik - azınlık' baskısıyla, fakir halkımız inim inim inletildi. Dini inançlarına, kılık ve kıyafetlerine, örf ve adetlerine asimile zulüm baskıları yapıldı. Binlerce yıldır medeniyet kazanan güzelim "Türkçemiz" "uydurukçaya" esir edildi.
Aslında bu baskılar Kahpe İngilizlerin garantörlük haklarıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk zamanında tüm işgal ve esir edilen Osmanlı coğrafyasında başlatıldı. Sevres'ten Lozan'a geçiş sırasında da; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e de zulüm ve baskılar yapıldı. Aynı baskılar, Mısır başta olmak üzere; Fas, Cezayir, Tunus, Irak, İran ve Suriye gibi Osmanlı topraklarında yeni kurulan Cumhuriyet ve Cemahiyerlerde de aynı anda sahnelendi. Osmanlıyı işgal eden Haçlı zihniyetindeki aşağılık ırklar, Önceliği Müslüman halkı yok etmeye, asimile etmeye verdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün NUTUK 220 nolu belgede de zikrettiği gibi; Alemi İslâm'ın mübarek saydığı Cuma gününün tatil olmaktan çıkartılarak, alem-i Hıristiyanlığın mübarek saydığı Pazar gününün tatil yapılması diretmesini; yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde Şapka devrimi, Mısır'da Fes devrimi - Bizde harf devrimi, Mısır'da hurufat devrimi gibi dayatmalar birbiri ardına geldi. İsmet İnönü'yü dişine göre bulan müstemleke güçleri, tüm Osmanlı coğrafyasında camileri zincire vurdurdu. 1970 yılına gelinceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti'nde binlerce camimiz zincire vurulmuş haldeydi. Bir çoğunu Kızılbaş köylüler ahır yapmışlar, dilberim tarihi halılar üzerinde keçiler ve koyunlar yatıyorlardı. Ahır yapılan tarihi Urla camilerini üniversite tezi yapmak üzere, İngiltere'den gelen üniversite öğrencileri, 1970'li yıllarda profesyonel fotoğrafçılar getirip, adeta tarihle alay edercesine, adeta yaptıkları insanlık dışı kahpeliklerden şeref duyarcasına omuzlarını yükseltiyorlardı. Bugün hala Azerbaycan ve Suriye gibi ülkelerde camilerimiz zincire vurulmuş, "forsa" mahkumu gibi zincirlerinden kurtulmayı bekliyorlar. Peki bunu kim yapacak? her gün Amerikan kemiği yalayan Çakallar mı, Bozkurt postuna bürünmüş Alkurtlar mı?
Bugüne geldiğimizde durum çok vahamet arz eder hale gelmiştir. Sevres'ten Lozan'a geçiş yapan ülkemiz ve Müslüman Necip Türk Milleti'ne AB görüşmeleri altında, yüz binlerce maddelik şer maddeler imzalatılmış ve imzalatılmaya da devam edilmektedir. Halbuki; 2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızlığını kazanacaktı. Ama esaret zincirini daha da sıkarak bir yüz sene daha Müslüman Necip Türk Milleti AB sevdasıyla kandırılarak esir ve köle yapılmaya devam edilecektir. Şu anda ülkemizde faaliyet gösteren tüm siyasi partileri kurduran ve finanse eden güç Müslüman Necip Türk Milleti değildir. İnanmayan kandırılmış kafalara sesleniyorum, tüm partilerin bütçelerine, bilhassa iktidar partisinin internette yayınlanan milyarlık bütçesine bir göz gezdirin. Eğer içerisinde bir delikli kuruş Müslüman Necip Türk Milleti'nin payı varsa ben kendimi "Namert" olarak ilan etmeye hazırım. Eğer bu tür partilerin bütçelerinde "Millet" parası yoksa, "Namert" parası olacaktır. Bu tür partiler Millete değil, Namerde hizmet edecektir.
Bütün bu zillete, mezalime rağmen; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sulbine güvenen Müslüman Necip Türk Milleti, yaklaşık bir asırdır, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne, Kurucusuna, kurum ve kuruluşlarına -Başa getirilen Namertleri sevse de sevmese de- sahip çıkmıştır. Bir asırdır Müslüman Necip Türk Milleti kendi askerine, jandarmasına ve polisine silah sıkmamıştır. Bir tek adli vaka meydana gelmemiştir. Hatta; askere, jandarmaya ve polise sıkılan her kurşunu kendi bağrına saplanmış gibi acılar duyarak lanetlemiştir. Şehid mertebesine ulaşanların yetim ve dul kalan aile fertlerine sahip çıkmıştır.
Buna rağmen; kardeş bildiğimiz, hısım ve akraba olduğumuz azınlıklar ve etnik halk kandırılarak Müslüman Necip Türk Milleti'ne karşı savaşır hale getirilmiş ve devlet kurumları tarafından da büyük ölçüde destek görmüşlerdir. 30 yıl süren PKK olaylarında, yapılan mücadeleler adeta göz boyama fiiliyatıyla devam ettirilmiş, PKK'ya adeta zaferler yaşattırılmıştır. Bu bir anarşi olarak halkımıza yutturulmuş, "kandırılmış Kürtlerin isyanı" ustaca gizlenmiştir.
Unutulmasın ki; Sevres'le, Lozan'la ve AB görüşmeleriyle yüzlerce kez "açılım projeleri" yapılmış ve her defasında da Müslüman Necip Türk Milleti toprak kaybetmiştir. AKP dediğimiz o bellisiz gücün kurdurduğu şer parti, Müslüman Necip Türk Milleti'ne karşı onlarca kez ihanet etmiştir. Bunlardan bazılarını başlıklarla sayacağım, daha sonra bu Vatana ve Millete yapılan ihanetleri sayfalarca sizlere aktaracağım. Tabii ki; bozkurt sitelerimiz susturulup, elime kelepçe takılmazsa, veya namert bir kurşuna hedef olmazsam!...
1, 8 Milyon Ermeni, Yahudi ve Yahudi asıllı ?? T.C. vatandaşlığına alındı. Alınmaya da devam ediliyor.
2, Buna karşılık; SSCB'ğinin dağılmasıyla vatansız kalan, kimlik verilmeyen 2 bin Ahıska Türkü aileye AKP hükümeti değil, ABD ve Kanada işçi mafyaları sahip çıktılar.
3, İran'da mücadele veren, 35 milyonluk Güney Azerbaycan'ın mücahidi M. Ali Çöhreganlı'yı, Katil terörist Ahmedin Nejat'ın telefon emriyle, Tayyip Erdoğan hem de Türkiye'de tutuklattı.
4, Kıbrıs Rumlara bırakıldı.
5, Vatan toprakları tıpkı Girit gibi, tıpkı Filistin toprakları gibi haraç mezat ecnebilere satıldı.
6, Türkiye'yi bölmeye yönelik ?? açılımı sahneye konuldu. Çok kısa bir süre sonra, kan gövdeyi götürecek hadiseler cereyan edecek.
7, Suriye sınırındaki vatan topraklarımız Filistin gibi kiraya verilecek. Kiracısı takiye yapılsa da elbette Siyonist İsrail olacak...
8, AB istekleri peş peşe kabul ediliyor. Türkiye'de camiler kamufle ediliyor. All Cool mağazaları peş peşe açılıyor. İnternet üzerinden çocuklarımıza kumar oynatılıyor. Hac ve umre yolculuklarındaki Ermeni ve Yahudi tröstü soygunlarını devam ettiriyor. Şimdi de; tüm okulların düzenlediği gezilerin tekeli bu şirketlere verildi. Kazalar ardı ardına onlarca can alıyor. Kazanılan paralarla tarihi Pond's Rum evleri restore ediliyor.
Daha mı? Ben bunları kaleme alırken merak etmeyin AKP kurmayları yeni ihanet açılımlarını millet rağmen sahneye seçimlere kadar koyarlar. ve seçim sonrası da, Arizona'daki malikanelerine yerleşirler...
DEVAM EDECEK
Her şey, yeni kurmaya çalıştığım Büyük Turan Partisine yapılan polis baskınlarıyla başladı. Daha sonra ülke genelindeki tüm Ülkü Ocaklarına şok baskınlar düzenlendi. Nihayet işin ucu Alkurtlara - Ümraniyecilere - Ergenekonculara dayandı. İhtilal "geldim - geliyorum" dedi ve hala da demeye devam ediyor...
1960 kanlı ihtilalinden sonra, devletin kilit noktalarına, Marksist, Leninist, Komünist ve Materyalist militanlar yerleştirildiler. 1938-1944 yıllarında Fransız ve İngiliz garantörlüğünde olan ülkemiz, 1944 yılında Amerika'nın garantörlüğü altına girdi. Baş Genel Kurmay Başkanlığı olmak üzere; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay, Danıştay, YÖK ve Diyanet İşleri Başkanlıklarına, ihtilalci - Müstemlekeci güçlerin adamları atama yoluyla getirildiler.
Türkiye'de verdiğim tarihler arasında sadece ve sadece yüzde 90 çoğunluğa sahip Müslüman Necip Türk Milleti esir ve köle muamelesi gördü. Jandarma, polis ve maliye 'etnik - azınlık' baskısıyla, fakir halkımız inim inim inletildi. Dini inançlarına, kılık ve kıyafetlerine, örf ve adetlerine asimile zulüm baskıları yapıldı. Binlerce yıldır medeniyet kazanan güzelim "Türkçemiz" "uydurukçaya" esir edildi.
Aslında bu baskılar Kahpe İngilizlerin garantörlük haklarıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk zamanında tüm işgal ve esir edilen Osmanlı coğrafyasında başlatıldı. Sevres'ten Lozan'a geçiş sırasında da; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e de zulüm ve baskılar yapıldı. Aynı baskılar, Mısır başta olmak üzere; Fas, Cezayir, Tunus, Irak, İran ve Suriye gibi Osmanlı topraklarında yeni kurulan Cumhuriyet ve Cemahiyerlerde de aynı anda sahnelendi. Osmanlıyı işgal eden Haçlı zihniyetindeki aşağılık ırklar, Önceliği Müslüman halkı yok etmeye, asimile etmeye verdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün NUTUK 220 nolu belgede de zikrettiği gibi; Alemi İslâm'ın mübarek saydığı Cuma gününün tatil olmaktan çıkartılarak, alem-i Hıristiyanlığın mübarek saydığı Pazar gününün tatil yapılması diretmesini; yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde Şapka devrimi, Mısır'da Fes devrimi - Bizde harf devrimi, Mısır'da hurufat devrimi gibi dayatmalar birbiri ardına geldi. İsmet İnönü'yü dişine göre bulan müstemleke güçleri, tüm Osmanlı coğrafyasında camileri zincire vurdurdu. 1970 yılına gelinceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti'nde binlerce camimiz zincire vurulmuş haldeydi. Bir çoğunu Kızılbaş köylüler ahır yapmışlar, dilberim tarihi halılar üzerinde keçiler ve koyunlar yatıyorlardı. Ahır yapılan tarihi Urla camilerini üniversite tezi yapmak üzere, İngiltere'den gelen üniversite öğrencileri, 1970'li yıllarda profesyonel fotoğrafçılar getirip, adeta tarihle alay edercesine, adeta yaptıkları insanlık dışı kahpeliklerden şeref duyarcasına omuzlarını yükseltiyorlardı. Bugün hala Azerbaycan ve Suriye gibi ülkelerde camilerimiz zincire vurulmuş, "forsa" mahkumu gibi zincirlerinden kurtulmayı bekliyorlar. Peki bunu kim yapacak? her gün Amerikan kemiği yalayan Çakallar mı, Bozkurt postuna bürünmüş Alkurtlar mı?
Bugüne geldiğimizde durum çok vahamet arz eder hale gelmiştir. Sevres'ten Lozan'a geçiş yapan ülkemiz ve Müslüman Necip Türk Milleti'ne AB görüşmeleri altında, yüz binlerce maddelik şer maddeler imzalatılmış ve imzalatılmaya da devam edilmektedir. Halbuki; 2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızlığını kazanacaktı. Ama esaret zincirini daha da sıkarak bir yüz sene daha Müslüman Necip Türk Milleti AB sevdasıyla kandırılarak esir ve köle yapılmaya devam edilecektir. Şu anda ülkemizde faaliyet gösteren tüm siyasi partileri kurduran ve finanse eden güç Müslüman Necip Türk Milleti değildir. İnanmayan kandırılmış kafalara sesleniyorum, tüm partilerin bütçelerine, bilhassa iktidar partisinin internette yayınlanan milyarlık bütçesine bir göz gezdirin. Eğer içerisinde bir delikli kuruş Müslüman Necip Türk Milleti'nin payı varsa ben kendimi "Namert" olarak ilan etmeye hazırım. Eğer bu tür partilerin bütçelerinde "Millet" parası yoksa, "Namert" parası olacaktır. Bu tür partiler Millete değil, Namerde hizmet edecektir.
Bütün bu zillete, mezalime rağmen; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sulbine güvenen Müslüman Necip Türk Milleti, yaklaşık bir asırdır, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne, Kurucusuna, kurum ve kuruluşlarına -Başa getirilen Namertleri sevse de sevmese de- sahip çıkmıştır. Bir asırdır Müslüman Necip Türk Milleti kendi askerine, jandarmasına ve polisine silah sıkmamıştır. Bir tek adli vaka meydana gelmemiştir. Hatta; askere, jandarmaya ve polise sıkılan her kurşunu kendi bağrına saplanmış gibi acılar duyarak lanetlemiştir. Şehid mertebesine ulaşanların yetim ve dul kalan aile fertlerine sahip çıkmıştır.
Buna rağmen; kardeş bildiğimiz, hısım ve akraba olduğumuz azınlıklar ve etnik halk kandırılarak Müslüman Necip Türk Milleti'ne karşı savaşır hale getirilmiş ve devlet kurumları tarafından da büyük ölçüde destek görmüşlerdir. 30 yıl süren PKK olaylarında, yapılan mücadeleler adeta göz boyama fiiliyatıyla devam ettirilmiş, PKK'ya adeta zaferler yaşattırılmıştır. Bu bir anarşi olarak halkımıza yutturulmuş, "kandırılmış Kürtlerin isyanı" ustaca gizlenmiştir.
Unutulmasın ki; Sevres'le, Lozan'la ve AB görüşmeleriyle yüzlerce kez "açılım projeleri" yapılmış ve her defasında da Müslüman Necip Türk Milleti toprak kaybetmiştir. AKP dediğimiz o bellisiz gücün kurdurduğu şer parti, Müslüman Necip Türk Milleti'ne karşı onlarca kez ihanet etmiştir. Bunlardan bazılarını başlıklarla sayacağım, daha sonra bu Vatana ve Millete yapılan ihanetleri sayfalarca sizlere aktaracağım. Tabii ki; bozkurt sitelerimiz susturulup, elime kelepçe takılmazsa, veya namert bir kurşuna hedef olmazsam!...
1, 8 Milyon Ermeni, Yahudi ve Yahudi asıllı ?? T.C. vatandaşlığına alındı. Alınmaya da devam ediliyor.
2, Buna karşılık; SSCB'ğinin dağılmasıyla vatansız kalan, kimlik verilmeyen 2 bin Ahıska Türkü aileye AKP hükümeti değil, ABD ve Kanada işçi mafyaları sahip çıktılar.
3, İran'da mücadele veren, 35 milyonluk Güney Azerbaycan'ın mücahidi M. Ali Çöhreganlı'yı, Katil terörist Ahmedin Nejat'ın telefon emriyle, Tayyip Erdoğan hem de Türkiye'de tutuklattı.
4, Kıbrıs Rumlara bırakıldı.
5, Vatan toprakları tıpkı Girit gibi, tıpkı Filistin toprakları gibi haraç mezat ecnebilere satıldı.
6, Türkiye'yi bölmeye yönelik ?? açılımı sahneye konuldu. Çok kısa bir süre sonra, kan gövdeyi götürecek hadiseler cereyan edecek.
7, Suriye sınırındaki vatan topraklarımız Filistin gibi kiraya verilecek. Kiracısı takiye yapılsa da elbette Siyonist İsrail olacak...
8, AB istekleri peş peşe kabul ediliyor. Türkiye'de camiler kamufle ediliyor. All Cool mağazaları peş peşe açılıyor. İnternet üzerinden çocuklarımıza kumar oynatılıyor. Hac ve umre yolculuklarındaki Ermeni ve Yahudi tröstü soygunlarını devam ettiriyor. Şimdi de; tüm okulların düzenlediği gezilerin tekeli bu şirketlere verildi. Kazalar ardı ardına onlarca can alıyor. Kazanılan paralarla tarihi Pond's Rum evleri restore ediliyor.
Daha mı? Ben bunları kaleme alırken merak etmeyin AKP kurmayları yeni ihanet açılımlarını millet rağmen sahneye seçimlere kadar koyarlar. ve seçim sonrası da, Arizona'daki malikanelerine yerleşirler...
DEVAM EDECEK
En son Oruç Reis tarafından Cuma 7 Ocak 2011 - 0:59 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
AKP İHANETLERİ: 2 BEN DE TÜRK AÇILIMI İSTİYORUM
PKK’nın cebine sadece bir günde İzmir'de, Bilmeden (!) 20 milyon lira akıtmayan Vali İstiyorum, Başsavcı istiyorum, Emniyet müdürü ve belediye başkanı istiyorum.
Bilindiği gibi 1944 yılı Mayıs'ında hazırlanmış olan bir belgeye göre, önce Ahıska Türkleri’ni, S.S.C.B. üyesi olan Gürcistan'ın Şark ilçelerine (Rayonlarına) nakletmek kararı alınmış. Ancak daha sonra büyük ihtimal ki, bu karar halkın kafasını karıştırmak ve meşgul etmek için hazırlanmış sahte bir belge olduğu ortaya çıkmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, gerçek niyeti ve planı gizlemek suretiyle; ortaya çıkacak tepkiyi ölçmek, gibi gayelerle aslı olmayan bir dedikodu ortaya atılarak halkın zihni bulandırılmış ve dikkatler başka tarafa çekilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, aynı yılın Temmuz'unda yeni plan tasdik olunuyor. Tasdik edilen bu yeni kararda, ahaliyi Gürcistan Cumhuriyeti'nden dışarıya çıkarmak, Orta Asya ve Kazakistan'a sürmek planı açıklanıp uygulamaya konuluyor.
Sürgünün Uygulanması
Bu acımasız Stalin rejimi, Devlet Savunma Komitesi kararına dayanarak sınır güvenliği gerekçesiyle 110 bini aşkın Türkü, Ahıska'nın 209 köyünden alarak kargo trenleriyle Orta Asya'ya sürmüştür.
Şimdiye kadar gizli olan belgelerin açıklanmasından sonra sürgün olayını kısaca özetlersek Stalin rejiminin biraz daha iç yüzünü görmüş olacağız.
13 Kasım 1944 yılında "Komünist İmecesi" uygulamasıyla yollar, köprüler v.s. gibi tesisler, daha başlarına geleceklerinden
haberi olmayan halka tamir ettirildi. 14 Kasım 1944 günü, gece saat 12.00'de, daha önce sınıra takviye amacıyla yerleştirilmiş olan on binlerce Rus askeri, silahlarıyla Türklerin evlerine girdiler. Dört saat içerisinde kamyonlara doldurulan mazlum ve çaresiz Türk insanı demir yoluna getirildiler. Diğer taraftan bu sırada yüzlerce Ahıskalı aile ise, her türlü riski göze alarak, Rus askerleriyle çarpışarak, onlarca şehit verme pahasına Türkiye'ye geçmeyi başardı. Bu aileler halen Ağrı, Muş, Kırıkhan, İnegöl, Bursa, Ankara, İstanbul ve diğer yerleşim birimlerinde yaşamaktadırlar.
Türkiye sınırına yakın köylerdeki insanlarımızın toplanması için 15 dakika izin verildi. Babaları, kocaları, kardeşleri Alman Cephesi’nde bulunan bu kimsesizleri ve ihtiyarları kim, hangi sebeple, nereye sürüyordu? belirsizdi.
Böylece 100-120 bin civarındaki Ahıska Türkü, kara kış gününde yük vagonlarına 8-10 aile halinde koyunlar gibi doldurularak kapılar kilitleniyordu. Yer gök Allah-Allah haykırışlarıyla inliyor, ağlama, sızlama ve hıçkırık sesleri kulakları sağır ediyordu. Halbuki bu yakarışları işitecek vicdana sahip kimse yoktu. Vagonlar Hazar Denizi'ne yaklaşmaya başlayınca, bu insanlar kendilerinin denize döküleceklerini sandılar. Bu olay karşısında Azerbaycan'ın o dönemdeki yöneticileri, Ahıskalıları Azerbaycan'da iskan etmek istediler. Ancak Stalin'in kararı kesindi. Azerbaycan yöneticilerini kurşuna dizmekle tehdit etti. Azerbaycan Türkleri’nin gayretleri de netice vermedi. Üç gün sonra vagonlar tekrar Urallar Bölgesi’ne hareket etmeye başladı. Ural Dağları’nın soğuk havası bir çok insanın hayatına mâl oldu. Onlara kefen ve mezar bile nasip olmadı. Kefenleri Sibirya'nın bembeyaz karıydı. Bir buçuk ay süren yolculuk sonunda bu talihsiz insanlar Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a dağıtıldılar.
Ahıska Türkleri sürülürken: Onlara; “Sizleri Alman tehlikesinden korumak için başka yerlere geçici olarak göç ettiriyoruz, en kısa zamanda topraklarınıza geri döneceksiniz” diye yalan söylediler. Sürgün anılarını anlatan başta babam Rahmetli Mihrali BİNALİOĞLU ve sürgün yaşamış 100’den fazla insanların anılarını çok kısa olarak şöyle ifade edebiliriz: ”Gece Rus askerleri köyümüzün evlerini kontrol altına aldılar ve iki saat içinde toplanmamızı emrettiler. Sonra da silah zoruyla tren istasyonunda topladılar. 220’ye yakın Ahıska köyünün Türk ve Müslüman nüfusunun kırk-elli kişi bir hayvan vagonuna dolduruldu. Vagonlar hayvan vagonları olduğu için ısıtma sistemi yoktu. Tuvaletsiz, susuz, dışarıda -15, -20 derece soğukta, bir buçuk ay bir yolculuk yapıldı. Rus askerleri her istasyonda vagonları açarak: açlıktan, soğuktan ve hastalıktan ölenleri trenlerden dışarı atıyorlardı. Tren kapıları günde bir kez açılıyordu. Erkeklerin gözleri önünde utandıkları için tuvalet ihtiyaçlarını yapamayan kadınların idrar keseleri patlayarak ölenler vardı” Onları bu insanlık ayıbına düşürenler neden utanmadılar? Bu insanların suçu neydi?, Türk ve Müslüman olmak mı, nerde bu insanların cesetleri? Kim bu insanlık ayıbını üstlenecek? Altmış yıl içinde kimse üstlenmemişse, bundan sonra birilerinin üstlenmesi zor olur.
1944 yılında Ahıska’dan sürülen Ahıska Türkleri Orta Asya ve Kazakistan Çölleri’ne yerleştirildiler. Mecburi göçe tabi tutulan bu insanlar bu çöl havasına, soğuğuna, insanlarına ve suyuna alışmak mecburiyetindeydiler. Alışamayanlar, soğuktan ve hastalıktan 10 binden fazla insan vefat etmişti. Sovyet Rejiminde sürgün hayatı geçiren Ahıskalılar hep dışlandılar, üçüncü sınıf statüsünde yaşam mücadelesi verdiler. Çalışkanlıkları, dürüstlükleri ile çok kısa zamanda, yerli halktan daha iyi yaşamaya başladılar. Kendilerine yapılan baskılara, haksızlıklara rağmen Türklüklerini, örf adetlerini ve geleneklerini korumaya çalıştılar. Gürcü, Göçmen, Kafkas, diyenlere karşı Türk olduklarını ispatlamak için çalıştılar, pasaportlarında Millet yazıldığı yere " TÜRK" diye yazdırdılar. Hükümet görevlileri Azeri, Özbek, yazmak istemelerine rağmen, Ahıskalılar; “Hayır biz Türküz ve Milletimizden asla vazgeçemeyiz” diye direndiler. Ahıskalılar hariç eski S.S.C.B de Türk diye resmen kabul edilen başka millet yoktur. Bu nedenledir ki; Ahıskalılar hiç sevilmediler ve devamlı KGB'nin takibi altındaydılar. Ahıska Türkleri Orta Asya ve Kazakistan'ın kendilerine hiçbir zaman vatan olmayacağının farkındaydılar. Bundan dolayıda kendi anavatanlarına Ahıskaya veya Türkiye'ye """"" mücadelesi veriyorlardı. Gürcistan buna hep direniyordu. Türklerin Ahıskaya yerleşmesine karşıydı. 45 Sene sürgün hayatı böyle geçti.1989 Sovyetler Birliği'nin son dönemlerinde Sovyet Rejimi'nin çökmesi sırasında Sovyetler Birliğini oluşturan Cumhuriyetler bağımsız bir Devlet olmak istiyorlardı. İlk Cumhuriyetlerden birisi de Gürcistan’dı. Ahıskalılar’ın Ahıska Topraklarına yerleşmesine sıcak bakmayan Moskova Ahıska Türklerinin meselesini Gürcistan'a baskı yapmak için alet olarak kullanmaya başladı. Moskova'nın ve KGB'nin bu ince hesapları Ermenilerin de işine yaradı. Özbekistan'da çoğu Fergana Vilayeti’nde oturan Ahıska Türkleri arasında Ahıskaya """"" faaliyetleri güçlenmiştir. Son zamanlar 1986-89 Özbekistan'daki pamuk yetiştirmedeki yolsuzlukları hakkında soruşturma yapmak için Moskova'dan gelen Ermeni asıllı savcı Gıdilyan- İvanov, binlerce Özbek asıllı insanları tutuklayıp ceza evlerine gönderdiler. Bu gelişmeler Özbekistan'daki toplum içinde azınlıklara karşı özellikle Ruslara ve Ermenilere karşı ayaklanmaya başladılar. Tabi ki KGB durumu kontrol ediyordu ve gelişmelerden haberdardı. 9 Nisan 1989 da Tiflis ayaklanmasında Gürcü Milleti Rus ordusuna karşı isyan etti ve çatışmalar çıktı. Kızılordu, Sivil topluma karşı silah kullandı onlarca insan öldürüldü. Bu olayları örtbas etmek için Sovyetler Birliği’nin son Cumhurbaşkanı Gorbaçov Özbekistan Cumhurbaşkanı Kerimov ve KGB bir senaryo yazdılar ve uygulamaya başladılar.
1) Gürcistan Devletini zor durumda bırakmak için Ahıska Türklerini kullanmak,
2) Özbekistan'daki pamuk tarımındaki yapılan yolsuzlukları ortadan kaldırmak,
3) Özbekistan'daki azınlıklara karşı isyancı olan ve devleti suçlayan," BİRLİK" oluşumunu yok etmek,
4) Özbeklerin Rus düşmanlığını Ahıska Türkleri üzerine yönlendirmek, böylelikle iki Türk insanını birbirine düşman etmek.
Bu yazılan senaryo 1 Mayıs 1989'da uygulanmaya başlandı. KGB’nin gizli çalışmaları sonucu Özbekler ile Ahıska Türkleri arasında çok kısa bir zamanda düşmanlık başladı. 45 Sene dostça, akrabaca yaşayan bu iki toplum arasındaki olumsuz gelişmeler Özbekleri ve Türkleri hayretler içinde bıraktı, her yerden Ahıskalılar tehdit edilmeye başlandılar, işten çıkarıldılar, sevilmeyen bir toplum haline geldiler. Alışveriş merkezlerinde, halkın yoğun olduğu yerlerde, Ahıska Türkleri’nin Özbek çocuklarına, kadınlarına yaptığı işkencelerin tablolarını ve “Türklere ölüm” pankartlarını asmaya başladılar. (Böyle bir şeyin Ahıskalıların yapacağına Özbek halkı inanmıyordu ama KGB bu konuda çok ısrarlıydı eğitimsiz, cahil insanlara bunu anlatmaya devam ediyordu.) Ahıskalılara artık süre veriliyordu Özbekistan'ı terk edeceksiniz diye Haziran 1989'da Ahıska Türkleri’nin yoğun olduğu Fergana Bölgesi’nde 14-20 yaşındaki gençlere uyuşturucu, bol miktarda """"" verildi, Ahıskalılar’ın evlerine kırmızı işaret konuldu. Bu evlerin yakılmasını emredildi, karşılık verenlerin öldürülmesi istendi. Fergana olayları böylelikle başlamış oldu ve çok hızlı şekilde diğer bölgelere sıçradı.
Binden fazla evin yakılıp yıkılması, 300'den fazla günahsız insanın ölümü, binlerce kadına, çocuğa ve yaşlıya yapılan işkenceler ile sonuçlanan bu dehşet verici olaylar Fergana Bölgesi’ndeki 20 bine, Özbekistan'da 100 bine yakın insanın sürgünü ile sonuçlandı. 45 sene Özbekistan'daki yaşamamız boşa gitti. Alın teri ile kuruş kuruş biriktirip yaptırdığımız evler yakıldı, yağmalandı. Mal, mülk, bağ, bahçe, her şeyi kaybettik. Canlarını kurtaran Ahıskalılar kendilerine bir yuva, bir ev edinmek için Özbekistan'ı terk etmek zorunda kaldılar. Merkezi Moskova'da olan basın ve haber kaynakları Rus askerlerini Ahıska Türkleri’nin kurtarıcısı olarak gösterdiler. Sanki Kızılordu olmasaydı, Ahıskalılar öldürülecekti. Böylelikle KGB tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmış! oldu. Askeri uçaklar ile Rusya'nın Kursk, Belgorod, Tula, Smolensk vilayetlerine 70-80 Rus ailesi içine 3-5 Türk ailesi yerleştirildi. Rusya Devleti'nin özellikle bu beş vilayeti seçmesi, önceden hazırlanmıştı. Yerli halkın siz geçen sene gelecektiniz, neden böyle geç kaldınız demeleri, senaryonun eskiden yazıldığını ortaya koydu. Olayları KGB'nin çok uzun süredir hazırladığı ve başarı ile sonuçlandığı gösteriyordu. Son olarak Ocak 1990'da Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te Ahıska Türklerine yapılan saldırılar ve 100’e yakın evin yakılması Özbekistan Devleti'nin; “Biz sizlere güvence veremiyoruz, Özbekistan'ı terk edin” demesi, Özbek Devletinin de bu senaryo içinde olduğunu gösteriyor. Böylece koskoca Sovyet Devleti bir avuç Ahıska Türkü'nün can ve mal güvencesini sağlayamadı mı? yoksa sağlamadı mı?
Son yüzyılımızın en büyük soykırımı, sürgünü, mezalimi 1944 yılında 45 milyon insanın kasabı Stalin tarafından Ahıska Türkleri’ne karşı yapılmıştır.
Bilindiği gibi 1944 yılı Mayıs'ında hazırlanmış olan bir belgeye göre, önce Ahıska Türkleri’ni, S.S.C.B. üyesi olan Gürcistan'ın Şark ilçelerine (Rayonlarına) nakletmek kararı alınmış. Ancak daha sonra büyük ihtimal ki, bu karar halkın kafasını karıştırmak ve meşgul etmek için hazırlanmış sahte bir belge olduğu ortaya çıkmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, gerçek niyeti ve planı gizlemek suretiyle; ortaya çıkacak tepkiyi ölçmek, gibi gayelerle aslı olmayan bir dedikodu ortaya atılarak halkın zihni bulandırılmış ve dikkatler başka tarafa çekilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, aynı yılın Temmuz'unda yeni plan tasdik olunuyor. Tasdik edilen bu yeni kararda, ahaliyi Gürcistan Cumhuriyeti'nden dışarıya çıkarmak, Orta Asya ve Kazakistan'a sürmek planı açıklanıp uygulamaya konuluyor.
Sürgünün Uygulanması
Bu acımasız Stalin rejimi, Devlet Savunma Komitesi kararına dayanarak sınır güvenliği gerekçesiyle 110 bini aşkın Türkü, Ahıska'nın 209 köyünden alarak kargo trenleriyle Orta Asya'ya sürmüştür.
Şimdiye kadar gizli olan belgelerin açıklanmasından sonra sürgün olayını kısaca özetlersek Stalin rejiminin biraz daha iç yüzünü görmüş olacağız.
13 Kasım 1944 yılında "Komünist İmecesi" uygulamasıyla yollar, köprüler v.s. gibi tesisler, daha başlarına geleceklerinden
haberi olmayan halka tamir ettirildi. 14 Kasım 1944 günü, gece saat 12.00'de, daha önce sınıra takviye amacıyla yerleştirilmiş olan on binlerce Rus askeri, silahlarıyla Türklerin evlerine girdiler. Dört saat içerisinde kamyonlara doldurulan mazlum ve çaresiz Türk insanı demir yoluna getirildiler. Diğer taraftan bu sırada yüzlerce Ahıskalı aile ise, her türlü riski göze alarak, Rus askerleriyle çarpışarak, onlarca şehit verme pahasına Türkiye'ye geçmeyi başardı. Bu aileler halen Ağrı, Muş, Kırıkhan, İnegöl, Bursa, Ankara, İstanbul ve diğer yerleşim birimlerinde yaşamaktadırlar.
Türkiye sınırına yakın köylerdeki insanlarımızın toplanması için 15 dakika izin verildi. Babaları, kocaları, kardeşleri Alman Cephesi’nde bulunan bu kimsesizleri ve ihtiyarları kim, hangi sebeple, nereye sürüyordu? belirsizdi.
Böylece 100-120 bin civarındaki Ahıska Türkü, kara kış gününde yük vagonlarına 8-10 aile halinde koyunlar gibi doldurularak kapılar kilitleniyordu. Yer gök Allah-Allah haykırışlarıyla inliyor, ağlama, sızlama ve hıçkırık sesleri kulakları sağır ediyordu. Halbuki bu yakarışları işitecek vicdana sahip kimse yoktu. Vagonlar Hazar Denizi'ne yaklaşmaya başlayınca, bu insanlar kendilerinin denize döküleceklerini sandılar. Bu olay karşısında Azerbaycan'ın o dönemdeki yöneticileri, Ahıskalıları Azerbaycan'da iskan etmek istediler. Ancak Stalin'in kararı kesindi. Azerbaycan yöneticilerini kurşuna dizmekle tehdit etti. Azerbaycan Türkleri’nin gayretleri de netice vermedi. Üç gün sonra vagonlar tekrar Urallar Bölgesi’ne hareket etmeye başladı. Ural Dağları’nın soğuk havası bir çok insanın hayatına mâl oldu. Onlara kefen ve mezar bile nasip olmadı. Kefenleri Sibirya'nın bembeyaz karıydı. Bir buçuk ay süren yolculuk sonunda bu talihsiz insanlar Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a dağıtıldılar.
Ahıska Türkleri sürülürken: Onlara; “Sizleri Alman tehlikesinden korumak için başka yerlere geçici olarak göç ettiriyoruz, en kısa zamanda topraklarınıza geri döneceksiniz” diye yalan söylediler. Sürgün anılarını anlatan başta babam Rahmetli Mihrali BİNALİOĞLU ve sürgün yaşamış 100’den fazla insanların anılarını çok kısa olarak şöyle ifade edebiliriz: ”Gece Rus askerleri köyümüzün evlerini kontrol altına aldılar ve iki saat içinde toplanmamızı emrettiler. Sonra da silah zoruyla tren istasyonunda topladılar. 220’ye yakın Ahıska köyünün Türk ve Müslüman nüfusunun kırk-elli kişi bir hayvan vagonuna dolduruldu. Vagonlar hayvan vagonları olduğu için ısıtma sistemi yoktu. Tuvaletsiz, susuz, dışarıda -15, -20 derece soğukta, bir buçuk ay bir yolculuk yapıldı. Rus askerleri her istasyonda vagonları açarak: açlıktan, soğuktan ve hastalıktan ölenleri trenlerden dışarı atıyorlardı. Tren kapıları günde bir kez açılıyordu. Erkeklerin gözleri önünde utandıkları için tuvalet ihtiyaçlarını yapamayan kadınların idrar keseleri patlayarak ölenler vardı” Onları bu insanlık ayıbına düşürenler neden utanmadılar? Bu insanların suçu neydi?, Türk ve Müslüman olmak mı, nerde bu insanların cesetleri? Kim bu insanlık ayıbını üstlenecek? Altmış yıl içinde kimse üstlenmemişse, bundan sonra birilerinin üstlenmesi zor olur.
1944 soykırımını, 1989 yılında Fergana olayları takip etti.
1944 yılında Ahıska’dan sürülen Ahıska Türkleri Orta Asya ve Kazakistan Çölleri’ne yerleştirildiler. Mecburi göçe tabi tutulan bu insanlar bu çöl havasına, soğuğuna, insanlarına ve suyuna alışmak mecburiyetindeydiler. Alışamayanlar, soğuktan ve hastalıktan 10 binden fazla insan vefat etmişti. Sovyet Rejiminde sürgün hayatı geçiren Ahıskalılar hep dışlandılar, üçüncü sınıf statüsünde yaşam mücadelesi verdiler. Çalışkanlıkları, dürüstlükleri ile çok kısa zamanda, yerli halktan daha iyi yaşamaya başladılar. Kendilerine yapılan baskılara, haksızlıklara rağmen Türklüklerini, örf adetlerini ve geleneklerini korumaya çalıştılar. Gürcü, Göçmen, Kafkas, diyenlere karşı Türk olduklarını ispatlamak için çalıştılar, pasaportlarında Millet yazıldığı yere " TÜRK" diye yazdırdılar. Hükümet görevlileri Azeri, Özbek, yazmak istemelerine rağmen, Ahıskalılar; “Hayır biz Türküz ve Milletimizden asla vazgeçemeyiz” diye direndiler. Ahıskalılar hariç eski S.S.C.B de Türk diye resmen kabul edilen başka millet yoktur. Bu nedenledir ki; Ahıskalılar hiç sevilmediler ve devamlı KGB'nin takibi altındaydılar. Ahıska Türkleri Orta Asya ve Kazakistan'ın kendilerine hiçbir zaman vatan olmayacağının farkındaydılar. Bundan dolayıda kendi anavatanlarına Ahıskaya veya Türkiye'ye """"" mücadelesi veriyorlardı. Gürcistan buna hep direniyordu. Türklerin Ahıskaya yerleşmesine karşıydı. 45 Sene sürgün hayatı böyle geçti.1989 Sovyetler Birliği'nin son dönemlerinde Sovyet Rejimi'nin çökmesi sırasında Sovyetler Birliğini oluşturan Cumhuriyetler bağımsız bir Devlet olmak istiyorlardı. İlk Cumhuriyetlerden birisi de Gürcistan’dı. Ahıskalılar’ın Ahıska Topraklarına yerleşmesine sıcak bakmayan Moskova Ahıska Türklerinin meselesini Gürcistan'a baskı yapmak için alet olarak kullanmaya başladı. Moskova'nın ve KGB'nin bu ince hesapları Ermenilerin de işine yaradı. Özbekistan'da çoğu Fergana Vilayeti’nde oturan Ahıska Türkleri arasında Ahıskaya """"" faaliyetleri güçlenmiştir. Son zamanlar 1986-89 Özbekistan'daki pamuk yetiştirmedeki yolsuzlukları hakkında soruşturma yapmak için Moskova'dan gelen Ermeni asıllı savcı Gıdilyan- İvanov, binlerce Özbek asıllı insanları tutuklayıp ceza evlerine gönderdiler. Bu gelişmeler Özbekistan'daki toplum içinde azınlıklara karşı özellikle Ruslara ve Ermenilere karşı ayaklanmaya başladılar. Tabi ki KGB durumu kontrol ediyordu ve gelişmelerden haberdardı. 9 Nisan 1989 da Tiflis ayaklanmasında Gürcü Milleti Rus ordusuna karşı isyan etti ve çatışmalar çıktı. Kızılordu, Sivil topluma karşı silah kullandı onlarca insan öldürüldü. Bu olayları örtbas etmek için Sovyetler Birliği’nin son Cumhurbaşkanı Gorbaçov Özbekistan Cumhurbaşkanı Kerimov ve KGB bir senaryo yazdılar ve uygulamaya başladılar.
1) Gürcistan Devletini zor durumda bırakmak için Ahıska Türklerini kullanmak,
2) Özbekistan'daki pamuk tarımındaki yapılan yolsuzlukları ortadan kaldırmak,
3) Özbekistan'daki azınlıklara karşı isyancı olan ve devleti suçlayan," BİRLİK" oluşumunu yok etmek,
4) Özbeklerin Rus düşmanlığını Ahıska Türkleri üzerine yönlendirmek, böylelikle iki Türk insanını birbirine düşman etmek.
Bu yazılan senaryo 1 Mayıs 1989'da uygulanmaya başlandı. KGB’nin gizli çalışmaları sonucu Özbekler ile Ahıska Türkleri arasında çok kısa bir zamanda düşmanlık başladı. 45 Sene dostça, akrabaca yaşayan bu iki toplum arasındaki olumsuz gelişmeler Özbekleri ve Türkleri hayretler içinde bıraktı, her yerden Ahıskalılar tehdit edilmeye başlandılar, işten çıkarıldılar, sevilmeyen bir toplum haline geldiler. Alışveriş merkezlerinde, halkın yoğun olduğu yerlerde, Ahıska Türkleri’nin Özbek çocuklarına, kadınlarına yaptığı işkencelerin tablolarını ve “Türklere ölüm” pankartlarını asmaya başladılar. (Böyle bir şeyin Ahıskalıların yapacağına Özbek halkı inanmıyordu ama KGB bu konuda çok ısrarlıydı eğitimsiz, cahil insanlara bunu anlatmaya devam ediyordu.) Ahıskalılara artık süre veriliyordu Özbekistan'ı terk edeceksiniz diye Haziran 1989'da Ahıska Türkleri’nin yoğun olduğu Fergana Bölgesi’nde 14-20 yaşındaki gençlere uyuşturucu, bol miktarda """"" verildi, Ahıskalılar’ın evlerine kırmızı işaret konuldu. Bu evlerin yakılmasını emredildi, karşılık verenlerin öldürülmesi istendi. Fergana olayları böylelikle başlamış oldu ve çok hızlı şekilde diğer bölgelere sıçradı.
Binden fazla evin yakılıp yıkılması, 300'den fazla günahsız insanın ölümü, binlerce kadına, çocuğa ve yaşlıya yapılan işkenceler ile sonuçlanan bu dehşet verici olaylar Fergana Bölgesi’ndeki 20 bine, Özbekistan'da 100 bine yakın insanın sürgünü ile sonuçlandı. 45 sene Özbekistan'daki yaşamamız boşa gitti. Alın teri ile kuruş kuruş biriktirip yaptırdığımız evler yakıldı, yağmalandı. Mal, mülk, bağ, bahçe, her şeyi kaybettik. Canlarını kurtaran Ahıskalılar kendilerine bir yuva, bir ev edinmek için Özbekistan'ı terk etmek zorunda kaldılar. Merkezi Moskova'da olan basın ve haber kaynakları Rus askerlerini Ahıska Türkleri’nin kurtarıcısı olarak gösterdiler. Sanki Kızılordu olmasaydı, Ahıskalılar öldürülecekti. Böylelikle KGB tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmış! oldu. Askeri uçaklar ile Rusya'nın Kursk, Belgorod, Tula, Smolensk vilayetlerine 70-80 Rus ailesi içine 3-5 Türk ailesi yerleştirildi. Rusya Devleti'nin özellikle bu beş vilayeti seçmesi, önceden hazırlanmıştı. Yerli halkın siz geçen sene gelecektiniz, neden böyle geç kaldınız demeleri, senaryonun eskiden yazıldığını ortaya koydu. Olayları KGB'nin çok uzun süredir hazırladığı ve başarı ile sonuçlandığı gösteriyordu. Son olarak Ocak 1990'da Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te Ahıska Türklerine yapılan saldırılar ve 100’e yakın evin yakılması Özbekistan Devleti'nin; “Biz sizlere güvence veremiyoruz, Özbekistan'ı terk edin” demesi, Özbek Devletinin de bu senaryo içinde olduğunu gösteriyor. Böylece koskoca Sovyet Devleti bir avuç Ahıska Türkü'nün can ve mal güvencesini sağlayamadı mı? yoksa sağlamadı mı?
Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e bağlı Mayevka köyünde çıkan isyanlarda, geçtiğimiz günlerde 5 Ahıska Türkü öldürüldü, onlarcası da hunharca yaralandı. Evler ve köydeki damlar, kümesler ateşe verildi.
KRASNODAR’DA KİMLİKSİZ KALAN SADECE 2 BİN AHISKA TÜRKÜ’NE SAHİP ÇIKMAYAN KAHPE SİYASET,SON 20 YILDA 7.5 MİLYON ERMENİ’Yİ, YAHUDİ'Yİ VE KÜRDÜ T.C. VATANDAŞLIĞINA ALIP, ÇALIŞMA İZNİ VERDİLER. SIRADA MAHMURDAN GELECEK 170 BİN KÜRT VE KAÇAK OLARAK HALEN ÜLKEMİZDE BULUNAN 250 BİN ERMENİ VAR…
Müslüman Necip Türk Milleti’nin necip parçası olan Ahıska Türkleri’nin kaderi hala bitmedi. S.S.C.B’nin dağılmasıyla, Rusya’nın kurulması neticesinde, yeni çile ve soykırım Ahıska Türkleri’ni bekliyordu.
Rusya başkanı Viladimir, Viladimiropiç Putun, Krasnodar’da yaşayan Ahıska Türklerini kastederek, Vali Tıkaçov’a; “Krasnodar’ı acilen Türklerden temizle” Viladimiropiç Putin bununla da yetinmeyerek, Ahıska Türkleri’ne hitaben; “Sizin hiç birinize Rusya kimliği vermeyeceğim. Krasnodar’ı ve tüm Rusya’yı terk edeceksiniz. Türk Cumhuriyetleri kuruldu, oralara gideceksiniz.
Doğup büyüdükleri, Türk atalarından miras kalan S.S.C.B topraklarında, Rusya kurulmuş ama yeni Rusya’da yaşayan Ahıska Türkleri ve yanı sıra Güney Azerbaycan Türkleri kimliksiz kalmışlardı. Yaşar-Yaşamaz olmuşlardı. Ne yapabilirlerdi? Hiç vakit geçirmeden Türkiye Cumhuriyeti Moskova Büyükelçiliği’ne gittiler. Zira; ölülerini gömemiyorlar, çocuklarını okutamıyorlar, çalışmaya, ekmek parası kazanmaya gidemiyorlar, her şeyden kötüsü kimliksiz sokağa bile çıkamıyorlardı. Ama, Normandiya Çıkartması sonrasında, Monşerlerin, Salamonların işgal ettiği Türkiye Büyükelçiliklerinde sefa sürenler, Bu öz kardeşlerimize sahip çıkmadılar.
Daha sonra, Amerika ve Kanada Büyükelçiliklerinin kapısını çaldılar, İnsan hakları örgütlerinden el aman dilediler. O zamanlarda ben Ahıska Türkleri’nin Genel sekreterliğini yapıyordum. Dr. Başkanımız gizlice Krasnodar’a ve Ahıska’ya giderek, kulislerde bulundu. Kaçak yollarla, 2 bin ailenin Türkiye’ye gelmek istediklerini içeren dilekçeler İzmir’de bize ulaştırıldı. Gazi Üniversitesinin başımıza bela ettiği Posoflu bir Federasyon başkanı, bu dilekçeleri elimizden alarak, Dışişleri Bakanlığına ileteceğini söyleyip, götürdü. Böylece kahpe siyaset bir daha tecelli etti. Krasnodar’da kimliksiz kalan biçarelere çare olamadık.
AKP göz boyamak için, İzmir’de TOKİ marifetiyle sadece bir Ahıskalı aileye 578 konut yaptırmış, çaresiz sadece 2 bin aileye sahip çıkmamıştı.
Bu 2 bin aile Türkiye’ye gelseydi ne olacaktı ki? Kanı Bozuk siyasete gırtlağına kadar batan YÖK, 1972 yılında 3835 sayılı kanunla iskanlı olarak ülkemize alınan Ahıskalı Doktorların, doçentlerin ve profesörlerin diplomalarını denk saymamıştı. Ve hatta o zamanki YÖK başkanı Kemal Gürüz küfür ve hakaretlerle, gönderdiğimiz heyeti Türk Milleti’ne ait makamdan kovmuştu. Aynı tarihlerde T.C. vatandaşlığına alınan Ermeniler denklik imtihanında %97 başarılı, Ahıska Türkleri %97 başarısız sayılıyordu. Neyse ki; uzun uğraşlar sonucu bir kısmının diplomalarını denk saydırabildik. 3835 Sayılı kanunla ülkemize aldığımız Ahıskalı Profesörün İzmir Belediyesi temizlik işlerinde veya Park ve Bahçeler müdürlüğünde bükük beliyle ağaç sulamasının önüne geçilebildi.
Krasnodar’daki Ahıskalı 2 bin aileye AKP sahip çıkmayınca, Amerikan ve Kanada işçi mafyaları ağır borçlar ve şartlar altında bu kardeşlerimizi alıp götürdüler. Ahıskalı çocuklarımızın göğüslerine artık Amerikan bayrağı gerilmiş oldu. Aşağıdaki resmi Recep Tayyip Paşa görüp ne hissediyor çok merak ediyorum. Ben yıkıldım, Ermeni, Kürt, Yahudi açılımına can-ı gönülden çaba gösteren Tayyip beye sesleniyorum; Ben de Türk olduğum için öz vatanımda mağdurum. Ben de Kürt olmayan bir İçişleri bakanı, Milli Eğitim bakanını sizden istiyorum. Ben de Kaçak sigaraya, tütüne göz yummayan, PKK’nın cebine sadece bir günde, 20 milyon lira akıtmayan Vali İstiyorum, Başsavcı istiyorum, Emniyet müdürü ve belediye başkanı istiyorum.
Evet, 6260 km kare Ahıska Toprakları Gürcistan oldu, Ahıska Türkleri geri dönecek, Gürcistanlı olacakmış.
1944 yılında doğma büyüme binlerce yıllık öz vatanlarından, 45 milyon insanın kasabı Stalin tarafından Sibirya çöllerine sürülerek, soykırım, asimilasyon ve sürgünlere tabi tutulan Ahıska Türkleri’nin yerine, Gürcüler ve Ermenileri yerleştiren S.S.C.B. dağıldıktan sonra, 6260 km2’lik Ahıska topraklarında, Gürcistan peydahlandı. Bu yeni kurulan Gürcistan’ı Birleşmiş Milletler ve Avrupa Şurası tanımadı. Ama, ilk tanıyan AKP hükümeti oldu.
2011 yılına kadar, Ahıska meselesinin çözülmesini isteyen, Avrupa Şurası ve Birleşmiş Milletler’in karşısına, Gürcistan satın aldığı bir Rus köpeği olan Barbakatze’yi Ahıska Tüürklerinin temsilcisiymiş gibi lanse etti. Gazi Üniversitesi Rektörlüğünün marifetleriyle, Posoflu birisini Ahıska Federasyonunun başına getirdiler. Türkiye’de kurulu Ahıska derneklerinin sayısını 22’ye, federasyon sayısını da 2’ye çıkarttılar. Bir çok dernek başkanlığını ziyaret eden Gürcistan Dışişleri bakanı Hain Drava ve Cumhurbaşkanı Sakaaşvili, bu dernek başkanlarının altına sıfır arabalar çekti. Gürcistan anayasasına Ahıska Türkleri’nin Gürcistan’a kabulüyle ilgili maddeler konuldu. Evet, 1915 olayları için dünyayı hallaç pamuğu gibi atan Ermeniler, 1944 Ahıska Sürgününü ve soykırımını görmezden geliyorlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Türkün tarihini okumamış, veya milli hislerden mahrum kalmış kişilere lanet” oldun demişti. Bize lanet okumak yakışmaz ama, aşağıdaki Türk çocuklarının göğsüne Amerikan bayrağı gerdirenlere Allah her türlü gazabı vermekten mutlaka çekinmeyecektir. Davos tiyatrosuyla, Müslüman ahaliye lider olurken, Müslüman Türk’e yapılanları mutlaka Allah (cc) görecek ve hainlerin bin türlü belasını verecektir. Görelim yüce mevlam ne eyler, eylerse güzel eyler…
DEVAM EDECEK
AKP İHANETLERİ: 3
EVET SAYIN BAŞBAKAN, KATİL İRAN MOLLALARININ, KATİL ÇAKMA TÜRK SOYLU AHMED-İN NEJAT’IN ELİNİ SIKARKEN TÜRK MİLLETİNİ TEMSİL ETTİĞİN HİÇ AKLINDAN GEÇTİ Mİ? GEÇEN HAFTA KATİL MOLLALAR KAÇ MÜSLÜMAN GÜNEY AZERBAYCAN TÜRKÜNÜ İDAM ETTİLER AKLININ UCUNDAN GEÇTİ Mİ? VEYA DÜZ SORAYIM:
GÜNEY AZERBAYCAN, AHISKA NERESİ EY BAŞYAKANIMIZ?
Değerli okuyucularım, aslında bu makalemde Kaçak Tütün ve Sigaraya yönelik, PKK'ya aktarılan rantları yazacaktım. Ancak, daha yayınımız başlamadığı halde, İzmir Valisini ve İzmir Cumhuriyet Başsavcısını yayınım konusunda bilgilendirdiğim halde, İzmir Güvenlik Şubesinde ifade verdim. Her halde üç beş gariban, üç beş kilo tütün ve bir kaç paket sigara yakalanır, Tütüncü levhaları sökülür ve benim de yazı yazmama gerek kalmaz. Tıpkı EBSO davasında 340 makaleyi TİB'in yok hükmünde karattığı gibi. TİB karartır Hakkı DEDELER tazminat öder. Adalet buysa bu. Ne demişler, "Karanlıktakiler öldürür, örgüt üslenir!... Kaderimi Allah (cc) belirler, ben kaderine boyun eğenlerdenim...
2
Güney Azerbaycan
1925 yılında Kaçar Devleti resmen dağıldıktan sonra geride kalan 280.000km karelik Güney Azerbaycan toprakları en az olan insani ve milli sınırlara çekilmiş şekilde Memleke Mehrusiye İran'a daha sonra ise Keşvere Şahenşahiye İran şahlık ve İran devletinin yönetimine dahil edilmiştir. Güney Azerbaycan halkı 1925 yılından sonra Milli bağımsızlık yolunda iki defa kütlesel hareketler kalkıp bir yıl süre ile Milli bağımsızlığını eline almış olsa da en sonunda yine yenilmiştir. Çar Rusyasının yaptığı ıslahatları İran'da hakimiyete gelen bütün rejimlerde yapmıştır. 1925 yılından sonra hakimiyete gelen Şahlık idaresi tarafından Azerbaycan'ın doğusu , Güney Azerbaycan , Hemedan ve Zengan bölgeleri bölünmüş ve Azerbaycan tarihi başkenti Tebriz'e çekilmek zorunda kalmıştır. Bundan başka o dönemde Azerbaycan'ın ezeli limanı'nın adı Pehlevi limanı olarak değiştirilmiş , Gilan bölgesi ise Kezvin ve Save kısımları ise Tahran merkezi eyaletine ve denetimine geçmiştir. Hemedan ve Kezvin şehirlerine ise kitlesel olarak Azerbaycanlı olmayanları yerleştirilmeye başlanmış ve bu şehirlerde Azerbaycanlı olmayanların sayısı % 37 olarak artmıştır. İslâm Cumhuriyeti kurulduktan sonra ise bu siyaset bir süre daha devam etmiş ve en sonunda Kezvin , Erdebil ayrı birer eyalet haline getirilmiştir.
Azerbaycan'ın Erdebil bölgesinin Astara şehiri ise Gilan eyaletinin denetimine verilmiştir.Azerbaycan'ın doğusundaki pek çok şehirlere yoğun nüfus kitleleri halinde Kürtler yerleştirilmiştir. Azerbaycan'ın doğusundaki oranın yerli halkı olan Azerbaycan Türkleri'nin yaşadığı beş altı şehirde Tahran rejimi tarafından Azerbaycan'dan kopartırılarak burası ayrı bir """"" eyaleti haline getirilmiştir.
Tahran rejiminin izlediği Azerbaycan düşmanlığı siyaseti Azerbaycan Türkleri tarafından direnişle karşılık bulmaktadır. Kuzey Azerbaycan halkının nüfus yoğunluğunda bir değişme olmasa da Güney Azerbaycan'ın üç şehirinde Kürt nüfusu % 20 artmıştır. Ağır iktisadi bunalımlar geçiren Azerbaycan topraklarında yaşayanlar İran'ın başka bölgelerine ve Tahran'a geçmektedirler. Halen 8 milyona yakın Güney Azerbaycanlı Azerbaycan sınırının kenarında yaşıyor ve bunların 1 milyonu siyasi sığınmacı olarak Avrupa ülkelerine, Amerika'ya ,1 milyonu İran'ın bazı bölgelerine geriye kalan 6 milyonu ise Tahran şehrinde yaşamaktadır. Azerbaycanlıların 20-22 milyonluk kısmı Güney Azerbaycan topraklarında yaşamaktadır. Tahran Türkleri dahil olmak üzere Güney Azerbaycan Türklerinin milli sınırları uğrunda yaptıkları sivil mücadele devam etmektedir.
GÜNEY AZERBAYCAN, AHISKA NERESİ EY BAŞYAKANIMIZ?
Değerli okuyucularım, aslında bu makalemde Kaçak Tütün ve Sigaraya yönelik, PKK'ya aktarılan rantları yazacaktım. Ancak, daha yayınımız başlamadığı halde, İzmir Valisini ve İzmir Cumhuriyet Başsavcısını yayınım konusunda bilgilendirdiğim halde, İzmir Güvenlik Şubesinde ifade verdim. Her halde üç beş gariban, üç beş kilo tütün ve bir kaç paket sigara yakalanır, Tütüncü levhaları sökülür ve benim de yazı yazmama gerek kalmaz. Tıpkı EBSO davasında 340 makaleyi TİB'in yok hükmünde karattığı gibi. TİB karartır Hakkı DEDELER tazminat öder. Adalet buysa bu. Ne demişler, "Karanlıktakiler öldürür, örgüt üslenir!... Kaderimi Allah (cc) belirler, ben kaderine boyun eğenlerdenim...
BEN DE TÜRK AÇILIMI İSTİYORUM!...
ÇAKMA ÜLKÜCÜLER (!) REFERANDUMDA "EVET" DİYECEKLERMİŞ...
Kürt açılımına yardım ve yataklık gayesiyle, Zaman, Yeni Şafak, Sabah, Samanyolu, Mehtap TV gibi yandaş medyalarda, Hüseyin Çelik, Mümtazer Türköne ve Mehmet Altan gibi ölü ağlayıcılarını kiralayan AKP, sonunda, 1980 öncesinin kızıl komünistlerine sahip çıkan, onların mektuplarını ülkücü şehidlerimizin mektuplarıyla eşzamanlı okuyup duygulanan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı da gözyaşlarına garketti.
İkide bir, 1980 ülkücülerini kullanan AKP’nin ölü ağlayıcıları, cami cemaatini fikr-i iğfale uğratmaları yetmiyormuş gibi, 1980 ihtilalini yapanları yargılayacağı yalanıyla, Çiller’e destek veren Çakma Ülkücüleri de fikr-i iğfale çalışmaktadır.
Ülkücülük her kimseye nasip olmaz. Her kimse çıkıp; “Ben ülkücüyüm” demeye sahip değildir. ‘Hane’yle biten mekanlara takılan , haneyle biten mekanları haraca bağlayan, eli silahlı, kalbi siyahlı kişilerden ülkücü olmaz. Bizim Başbuğumuzdan aldığımız tek bir tarif vardır: “Müslüman Türkün yaşayış biçimi “ÜLKÜCÜLÜKTÜR” Görüldüğü gibi, yıllarca bu davaya gönül versek bile, “BEN BİR ÜLKÜCÜYÜM” diyebilme cesaretini bizler kendimizde asla göremedik.
Şimdi Yandaş Gazetelerde, Masonik veya Siyonist sevdalı, devşirme fikirlere sahip Çakma Ülkücüler veya Çakma Türkmenler , yeni yetme gençlerimizi referandumda “EVET” dedirtmek için kiralık silahşörlük yapmaktadırlar.
Biliyorlar ki; 94 yaşındaki Kenan Evren’i sanık sandalyesine oturtamayacaklar. Biliyorlar ki; 4 Konsey üyesinden birisi olan ve beş vakit namazıyla, abdestiyle ( Benim komşum ve değerli bir ağabeyimdi. İzmir Yücesahil ‘Kalabak’ Camii’ni ağabeyi Hasan Celasun Merhumla birlikte yaptırmıştık) hakkın rahmetine kavuşan Orgeneral Sedat Celasun Merhumu sanık sandalyesine oturtamayacaklar.
Ama, Türk şehidimiz Adnan Menderes’in, Yusuf İmamoğlu’nun, Başbuğ Alparslan Türkeş’in adını, Nazım Hikmet Ran’la, Deniz Gezmiş’le, Gambeta Ermeni mezarlığında yatan peturuslarla birlikte anıp, sahte gözyaşlarına boğulan, Roj TV bülbülü Sabahat Karakiraz’ı TRT ekranlarından eksik etmeyen AKP ve AKP’nin başı Başbakan, her gün her gün Kürtlerin anadillerini diline pelesenk ediyor. Milli Eğitim tabelalarından ‘TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ adını sildiren ve kendisini Paris’ten tanıdığım çakma Türk ve Çakma Türkçü Hüseyin Çelik’in ikili fikirlerini ve ikili kişiliğini kiralık ağlayıcı yandaş medya manşetlerden fikr-i iğfal için bir türlü indirmiyor.
EVET SAYIN BAŞBAKAN, KATİL İRAN MOLLALARININ ELİNİ SIKARKEN, KATİL ÇAKMA TÜRK SOYLU AHMED-İN NEJAT’IN ELİNİ SIKARKEN TÜRK MİLLETİNİ TEMSİL ETTİĞİN HİÇ AKLINDAN GEÇTİ Mİ? GEÇEN HAFTA KATİL MOLLALAR KAÇ MÜSLÜMAN GÜNEY AZERBAYCAN TÜRKÜNÜ İDAM ETTİLER AKLININ UCUNDAN GEÇTİ Mİ? VEYA DÜZ SORAYIM: GÜNEY AZERBAYCAN, AHISKA NERESİ EY BAŞYAKANIMIZ?
Ben derleyip size sunayım: "Haray haray men Türkem" dediği için, Müslüman Türk oldukları için, Türkçe konuştukları için, her hafta onlarcası darağacında can veren esir Müslüman Necip Güney Azerbaycan Türkünün adını bir gün olsun ağızlarına almayan Çakma Türklere, Çakma ülkücülere ve Çakma milliyetçilerimize, çakma ölü ağlayıcılarına ve çakma kiralık ölü ağlayıcılarına ithaf olunuır:
"Vay be! Alaska'da da Türkler yaşıyormuş!... Sayın Bakanım orası Alaska değil, Ahıska, Haaa sen Gürcistan'dan bahsetmek istedin her halde!...
Güney Azerbaycan
Güney Azerbaycan’da Haksız Tutuklamalar ve Adaletsiz Cezalar Devam Etmektedir!
Mayıs ayından itibaren Güney Azerbaycan’da ve İran’ın değişik bölgelerinde Türklüğe ve Türkçeye yapılan iğrenç Fars şövenisti saldırıya karşı gösterilen milli tepki dalga dalga yayılırken, Tahran’ın şaşkınlık içinde aldığı tedbirler yeni hukuk facialarına yol açmaktadır. Toplu tutuklamalar, hapisler, gözaltılar, ailelerin tehdit edilmesi, sebepsiz yargılamalar, soruşturmalar, asılsız suçlamalar, yüklü para cezaları sürmektedir. Aşağıdaki listede adları yazılı olan milliyetçi gençler Tahran rejiminin tehdidi altındadırlar. Tebriz'deki ve diğer şehirlerdeki tutuklu Türk gençlerine sorgularda ABD veya İsrail'le bağlantılı değil Türkiye ve Azerbaycan'la bağlantılı suçlamalar yöneltilmekte, sorular sorulmaktadır. Resmi belgelerle sabit suçlamalar şunlardır: Rejimin Aleyhine Faaliyet, Pantürkizm, Kavimcilik.
Güney Azerbaycan’da Haksız Tutuklamalar ve Adaletsiz Cezalar Devam Etmektedir!
Mayıs ayından itibaren Güney Azerbaycan’da ve İran’ın değişik bölgelerinde Türklüğe ve Türkçeye yapılan iğrenç Fars şövenisti saldırıya karşı gösterilen milli tepki dalga dalga yayılırken, Tahran’ın şaşkınlık içinde aldığı tedbirler yeni hukuk facialarına yol açmaktadır. Toplu tutuklamalar, hapisler, gözaltılar, ailelerin tehdit edilmesi, sebepsiz yargılamalar, soruşturmalar, asılsız suçlamalar, yüklü para cezaları sürmektedir. Aşağıdaki listede adları yazılı olan milliyetçi gençler Tahran rejiminin tehdidi altındadırlar. Tebriz'deki ve diğer şehirlerdeki tutuklu Türk gençlerine sorgularda ABD veya İsrail'le bağlantılı değil Türkiye ve Azerbaycan'la bağlantılı suçlamalar yöneltilmekte, sorular sorulmaktadır. Resmi belgelerle sabit suçlamalar şunlardır: Rejimin Aleyhine Faaliyet, Pantürkizm, Kavimcilik.
AD SOYAD BABA ADI
1 Mohammed Həsən Hərgülü Həbib
2 Əli Gülkar Mustafa
3 Müslüm Cavadpur Məhəmməd
4 Əli Hüsen Təhəmtən Qulu
5 Süleyman Heydəri Hüsen
6 Məhəmməd Hüsen Divbənd Əli
7 Səməd Peyvəndi Rəzzaq
8 Həsən Baharı Xoca Əli Əkbər
9 Mehdi Babayı Məhəmməd Sadıq
10 Əmir Ərbabı Məhəmməd
11 Yusuf Səbur Əli Məhəmməd
12 Çingiz Bəxtaver Əli
13 Hüsen Əsli Məhəmməd
14 Tağı Əkbəri Yaqub Əli
15 Məhəmməd Riza Məhəmmədxanı Məhəmməd Əli
16 Qulam Riza Rəzzaqi Heyder
17 Məhbub Əli Təqəvi Ayaz
18 Qadir Heydəri Rəhim
19 Rəhim Əzize Ərəb Məhəmməd Həsən
20 Fridun İbrahimzadə Piruz
21 Məhəmməd Riza Qəhrəmani Framərz
22 Mehdi Əbdipur Əli
23 Əhməd Məhəmməd Qulipur Rizayi Heyder
24 Həmid Pur Həsən İsmayıl
25 Bayram Əli Əsədiyan Mahmud
26 Əli Bədeli Mustafa
27 Qulam Riza Əmani Nüsrət
28 Əli Riza Rübayi Fridun
1 Mohammed Həsən Hərgülü Həbib
2 Əli Gülkar Mustafa
3 Müslüm Cavadpur Məhəmməd
4 Əli Hüsen Təhəmtən Qulu
5 Süleyman Heydəri Hüsen
6 Məhəmməd Hüsen Divbənd Əli
7 Səməd Peyvəndi Rəzzaq
8 Həsən Baharı Xoca Əli Əkbər
9 Mehdi Babayı Məhəmməd Sadıq
10 Əmir Ərbabı Məhəmməd
11 Yusuf Səbur Əli Məhəmməd
12 Çingiz Bəxtaver Əli
13 Hüsen Əsli Məhəmməd
14 Tağı Əkbəri Yaqub Əli
15 Məhəmməd Riza Məhəmmədxanı Məhəmməd Əli
16 Qulam Riza Rəzzaqi Heyder
17 Məhbub Əli Təqəvi Ayaz
18 Qadir Heydəri Rəhim
19 Rəhim Əzize Ərəb Məhəmməd Həsən
20 Fridun İbrahimzadə Piruz
21 Məhəmməd Riza Qəhrəmani Framərz
22 Mehdi Əbdipur Əli
23 Əhməd Məhəmməd Qulipur Rizayi Heyder
24 Həmid Pur Həsən İsmayıl
25 Bayram Əli Əsədiyan Mahmud
26 Əli Bədeli Mustafa
27 Qulam Riza Əmani Nüsrət
28 Əli Riza Rübayi Fridun
2
9 Məqsud Sabir Bəhram
30 Məhəmməd Riza Morğdar Əli
31 Məcid Himəti Eynullah
32 İbadət Mədədi Rəbbəli
33 Babək Salək Səməd
34 Əhəd Əs’ədi Əli
35 Cahan Baxş Bəxtavər Əli
36 Səid Zare’ı Hüsen
37 Rəşid Danişcuyi Rəcəb Əli
38 Qulam Hüsen Piruz Əmir Ərsəlan
39 Əli Riza Nəcati Həbibullah
40 Heydər Adili Əziz
41 Behzad Purenci Əli
42 Əmir Əli Zəbihi Cəfər
43 Məqsud İxtiyari Əyyub
44 Əhəd Munesi Əbülfəzl
45 Əbülfəzl Vüsali Hüsen
46 Qulam Riza Əbri Məhəmməd Riza
47 Bilal Riza Pur Rəhim Qulu
48 Həsən Balayi Qurban Əli
49 Seyid Mehdi Seyidzadə Cavad
50 Yaşar Baqqal Dilcavan Riza
51 Yusuf Dövlet Xah Əli
52 Rəhim Vəlipur Zeynalabidin
53 Bəsir İbadi Nəsrullah
54 Hüsen Əhmədiyan Feyzullah
55 Adil Rəşidi Həmzə
56 Ramin Bəhramnəjad Bala
57 Siyamək Təvəssüli Allahşükür
58 Həsən Cəfəri Mustafa
59 Tahir Əlizadə Qulam Hüsen
60 Məhəmməd Əlipur Bayındır
61 Eynullah Bəxşi Məhəmməd
62 Nasir Yusufzadə Əli
63 Əli Əkbər Baqiri Məhəmməd Vəli
64 Davud Büləndi Fəttah
65 Hamid Xakpur Kəramət
66 Əsğər Neyşaburi Zeynal
67 Bəhmən Sadiqi İbrahim
68 Vəhid Şeyxbeglu Əsəd
69 Həsən Fərşi Yusuf
70 İbrahim Dəşti Məhəmməd Təği
71 Cavad Fərəcpur Həsən
72 Hamid Abidifər Əli
73 Ənuş Adəmi Firuz
74 Əli Eşqi Rəmz Əli
75 Riza Qəffari (Ğəffari) İltifat
76 Behruz Əşrəfi Musa Qulu
77 Behzad Əşrəfi Musa Qulu
78 Riza Şakiri Kərim
79 Əziz Dəşti Həbib
80 İbrahim Əhədpur Riza
81 Qurban Zare’ı Həmid
82 Adil Zahidi Məhəmməd
83 Əli Qəhri Abbas
84 Fərhad Möhsini Rəhim
85 Cəmil Əmani Allahverdi
86 Yunis Kuhi Həsən
87 Mahmud Həsənpur Şeyxrəcəb
88 Mehdi Dəşti Qasım
89 Umud İbrahimpur Əli
90 Mustafa Behzadi Hüsen
91 Şəhriyar Zayireqazani Rəşid
92 Babek Pərvini Nərman
93 Əziz Qulipur
94 Perviz Qulipur
95 Həsən Ərk
Yukarıda adı geçen tutuklulardan başka, Tebriz Zindanı’nda 621 insanın yakalanıp bırakıldığı ve bunlara ait dosyalar oluşturulduğu bilinmektedir. Adları geçen tutukluların çoğu hâlâ hüküm altındadırlar. Bunlardan bazılar geçici olarak tazminatla bırakılsalar da ağır ithamlar altındadırlar. En ağır ithamlara maruz kalanların bazıları ve para cezaları sırasıyla aşağıda verilmiştir.
1. Əhəd Əsədi...................................70,000,000 Tümən
2. Hüsen Əhmədiyan........................50,000,000 Tümən
3. Babek Salək..................................50,000,000 Tümən
4. Rəşid Danişcuyi............................25,000,000 Tümən
5. Həsən Ərk.....................................10,000,000 Tümən
6. Çingiz Bəxavər.............................10,000,000 Tümən
7. Əhməd Rizayi...............................10,000,000 Tümən
8. Məcid Himməti.............................10,000,000 Tümən
9. Seyid Mehdi Seyidzadə.................10,000.000 Tümən
10. Əli Riza Rubayi.............................10,000,000 Tümən
Haftalarca yollara dökülüp “Haray Haray Men Türkem!” “Tebriz-Bakü-Ankara : Farslar Hara biz Hara!” “Yaşasın Azerbaycan!” sloganlarıyla Tahran’ın yüreğini oynatan Güney Azerbaycan Milli Harekâtı Faalleri, hiç kimseye değil Türklüğe, hiçbir yere değil Azerbaycan’a hizmet ettiklerini haykırmışlardır. 100’e yakın Azerbaycanlı Türk Milliyetçisi gencin şehit edildiği bu olaylardan sonra Güney Azerbaycan Milli Harekâtına hiçbir dış destek gelmemiş (ne maddi ne manevi) sadece Türkiye ve Türk dünyasının değişik bölgelerindeki Türk milliyetçileri yüreklerini Güney Azerbaycan’ın yanına koymuştur. Yukarıdaki bilgiler %100 doğru olup birinci kaynaklardan elde edilmiştir. Dilleri ve hürriyetleri uğrunda hayatlarından geçen bu gençleri, çalkantının devam ettiği Güney Azerbaycan’ı ve Tahran’ın niyetlerini görelim, duyuralım!
30 Məhəmməd Riza Morğdar Əli
31 Məcid Himəti Eynullah
32 İbadət Mədədi Rəbbəli
33 Babək Salək Səməd
34 Əhəd Əs’ədi Əli
35 Cahan Baxş Bəxtavər Əli
36 Səid Zare’ı Hüsen
37 Rəşid Danişcuyi Rəcəb Əli
38 Qulam Hüsen Piruz Əmir Ərsəlan
39 Əli Riza Nəcati Həbibullah
40 Heydər Adili Əziz
41 Behzad Purenci Əli
42 Əmir Əli Zəbihi Cəfər
43 Məqsud İxtiyari Əyyub
44 Əhəd Munesi Əbülfəzl
45 Əbülfəzl Vüsali Hüsen
46 Qulam Riza Əbri Məhəmməd Riza
47 Bilal Riza Pur Rəhim Qulu
48 Həsən Balayi Qurban Əli
49 Seyid Mehdi Seyidzadə Cavad
50 Yaşar Baqqal Dilcavan Riza
51 Yusuf Dövlet Xah Əli
52 Rəhim Vəlipur Zeynalabidin
53 Bəsir İbadi Nəsrullah
54 Hüsen Əhmədiyan Feyzullah
55 Adil Rəşidi Həmzə
56 Ramin Bəhramnəjad Bala
57 Siyamək Təvəssüli Allahşükür
58 Həsən Cəfəri Mustafa
59 Tahir Əlizadə Qulam Hüsen
60 Məhəmməd Əlipur Bayındır
61 Eynullah Bəxşi Məhəmməd
62 Nasir Yusufzadə Əli
63 Əli Əkbər Baqiri Məhəmməd Vəli
64 Davud Büləndi Fəttah
65 Hamid Xakpur Kəramət
66 Əsğər Neyşaburi Zeynal
67 Bəhmən Sadiqi İbrahim
68 Vəhid Şeyxbeglu Əsəd
69 Həsən Fərşi Yusuf
70 İbrahim Dəşti Məhəmməd Təği
71 Cavad Fərəcpur Həsən
72 Hamid Abidifər Əli
73 Ənuş Adəmi Firuz
74 Əli Eşqi Rəmz Əli
75 Riza Qəffari (Ğəffari) İltifat
76 Behruz Əşrəfi Musa Qulu
77 Behzad Əşrəfi Musa Qulu
78 Riza Şakiri Kərim
79 Əziz Dəşti Həbib
80 İbrahim Əhədpur Riza
81 Qurban Zare’ı Həmid
82 Adil Zahidi Məhəmməd
83 Əli Qəhri Abbas
84 Fərhad Möhsini Rəhim
85 Cəmil Əmani Allahverdi
86 Yunis Kuhi Həsən
87 Mahmud Həsənpur Şeyxrəcəb
88 Mehdi Dəşti Qasım
89 Umud İbrahimpur Əli
90 Mustafa Behzadi Hüsen
91 Şəhriyar Zayireqazani Rəşid
92 Babek Pərvini Nərman
93 Əziz Qulipur
94 Perviz Qulipur
95 Həsən Ərk
Yukarıda adı geçen tutuklulardan başka, Tebriz Zindanı’nda 621 insanın yakalanıp bırakıldığı ve bunlara ait dosyalar oluşturulduğu bilinmektedir. Adları geçen tutukluların çoğu hâlâ hüküm altındadırlar. Bunlardan bazılar geçici olarak tazminatla bırakılsalar da ağır ithamlar altındadırlar. En ağır ithamlara maruz kalanların bazıları ve para cezaları sırasıyla aşağıda verilmiştir.
1. Əhəd Əsədi...................................70,000,000 Tümən
2. Hüsen Əhmədiyan........................50,000,000 Tümən
3. Babek Salək..................................50,000,000 Tümən
4. Rəşid Danişcuyi............................25,000,000 Tümən
5. Həsən Ərk.....................................10,000,000 Tümən
6. Çingiz Bəxavər.............................10,000,000 Tümən
7. Əhməd Rizayi...............................10,000,000 Tümən
8. Məcid Himməti.............................10,000,000 Tümən
9. Seyid Mehdi Seyidzadə.................10,000.000 Tümən
10. Əli Riza Rubayi.............................10,000,000 Tümən
Haftalarca yollara dökülüp “Haray Haray Men Türkem!” “Tebriz-Bakü-Ankara : Farslar Hara biz Hara!” “Yaşasın Azerbaycan!” sloganlarıyla Tahran’ın yüreğini oynatan Güney Azerbaycan Milli Harekâtı Faalleri, hiç kimseye değil Türklüğe, hiçbir yere değil Azerbaycan’a hizmet ettiklerini haykırmışlardır. 100’e yakın Azerbaycanlı Türk Milliyetçisi gencin şehit edildiği bu olaylardan sonra Güney Azerbaycan Milli Harekâtına hiçbir dış destek gelmemiş (ne maddi ne manevi) sadece Türkiye ve Türk dünyasının değişik bölgelerindeki Türk milliyetçileri yüreklerini Güney Azerbaycan’ın yanına koymuştur. Yukarıdaki bilgiler %100 doğru olup birinci kaynaklardan elde edilmiştir. Dilleri ve hürriyetleri uğrunda hayatlarından geçen bu gençleri, çalkantının devam ettiği Güney Azerbaycan’ı ve Tahran’ın niyetlerini görelim, duyuralım!
GÜNEY AZERBAYCAN TÜRKLERİ
Dilimiz, Toprağımız, Gayetimiz Şah Ketai
Sadeleştiren: Müge ÇETİNKAYA
Kaçar Devleti yıkılana kadar Azerbaycan Hanlıkları birleşik şekilde 'Kaçar Ülkeleri Birliği Memalek - e Mehruseye Kaçar' adında olarak Kaçar Devletinin Hükümdarı olmuştur. Tebriz Kaçar Devleti'nin ikinci başkentiydi. Kaçar şahları Tebriz'de eğitim aldıktan sonra merkeze gelir ve padişahlık tahtına geçerlerdi. Kaçar şahının oğlu ve Kaçar devletinin veliahtı , yeni gelecek şahı Azerbaycan ülkesinin başıydı. Ve sadece Azerbaycan hükümdarının büyük Kaçar devleti padişahlık zirvesine çıkma hakkı vardı. Kaçar devleti ile Çar Rusyası arasında başlayan savaşta Kaçar devletinin yenilmesiyle Azerbaycan parçalanmış . Bu da Kaçar devletinin çok zayıflamasına neden olmuştur. Gülisten yenilgisine kadar Azerbaycan'ın toprakları 410.000km kare olacak hale gelmiştir.
Azerbaycan'ın sınırları Demirkapı'dan , Derbent' te oradan Hemedana kadar uzanırdı. Çar Rusyası tarafından işgal edilen Azerbaycan'ın kuzeyinin toprakları 130.000km kare olarak ifade ediliyordu. Çar Rusyası aldığı Azerbaycan'ın kuzeyindeki toprakları ıslahat ederek sıkıştırmıştır. 1918 yılında Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti bu işgal edilerek alınmış Azerbaycan'ın kuzeyindeki toprakların 114.000 km karelik alanında kurulabilmiştir. Çar Rusyasının yaptığı işgaller neticesindeki toprak ıslahatları Sovyetler Birliği tarafından da devm ettirlmiş Azerbaycan'ın Karabağ bölgesine Ermeniler yerleştirilmiş ve bu bölgeye muhtariyet statüsü verilmiştir. Bundan başka Azerbaycan'ın Göyçe , Zengezur Mehri ve şehirleri Ermenistan, Derbent Rusya, Borçalı ise Gürcistan tarafından işgal edilip alınmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti devleti ise yalnız tarihi Kuzey Azerbaycan topraklarının 86.000km karelik alanında kurulup , arazisinin % 20'lik kısmı Ermenistan tarafından silahlı kuvvetleri tarafından işgal altındadır. Azerbaycan'ın 8 Milyonluk nüfusunun 1 Milyonundan fazlası öz vatanlarında tedirgin yaşam mücadelesi vermektedir.
Dilimiz, Toprağımız, Gayetimiz Şah Ketai
Sadeleştiren: Müge ÇETİNKAYA
Kaçar Devleti yıkılana kadar Azerbaycan Hanlıkları birleşik şekilde 'Kaçar Ülkeleri Birliği Memalek - e Mehruseye Kaçar' adında olarak Kaçar Devletinin Hükümdarı olmuştur. Tebriz Kaçar Devleti'nin ikinci başkentiydi. Kaçar şahları Tebriz'de eğitim aldıktan sonra merkeze gelir ve padişahlık tahtına geçerlerdi. Kaçar şahının oğlu ve Kaçar devletinin veliahtı , yeni gelecek şahı Azerbaycan ülkesinin başıydı. Ve sadece Azerbaycan hükümdarının büyük Kaçar devleti padişahlık zirvesine çıkma hakkı vardı. Kaçar devleti ile Çar Rusyası arasında başlayan savaşta Kaçar devletinin yenilmesiyle Azerbaycan parçalanmış . Bu da Kaçar devletinin çok zayıflamasına neden olmuştur. Gülisten yenilgisine kadar Azerbaycan'ın toprakları 410.000km kare olacak hale gelmiştir.
Azerbaycan'ın sınırları Demirkapı'dan , Derbent' te oradan Hemedana kadar uzanırdı. Çar Rusyası tarafından işgal edilen Azerbaycan'ın kuzeyinin toprakları 130.000km kare olarak ifade ediliyordu. Çar Rusyası aldığı Azerbaycan'ın kuzeyindeki toprakları ıslahat ederek sıkıştırmıştır. 1918 yılında Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti bu işgal edilerek alınmış Azerbaycan'ın kuzeyindeki toprakların 114.000 km karelik alanında kurulabilmiştir. Çar Rusyasının yaptığı işgaller neticesindeki toprak ıslahatları Sovyetler Birliği tarafından da devm ettirlmiş Azerbaycan'ın Karabağ bölgesine Ermeniler yerleştirilmiş ve bu bölgeye muhtariyet statüsü verilmiştir. Bundan başka Azerbaycan'ın Göyçe , Zengezur Mehri ve şehirleri Ermenistan, Derbent Rusya, Borçalı ise Gürcistan tarafından işgal edilip alınmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti devleti ise yalnız tarihi Kuzey Azerbaycan topraklarının 86.000km karelik alanında kurulup , arazisinin % 20'lik kısmı Ermenistan tarafından silahlı kuvvetleri tarafından işgal altındadır. Azerbaycan'ın 8 Milyonluk nüfusunun 1 Milyonundan fazlası öz vatanlarında tedirgin yaşam mücadelesi vermektedir.
Güney Azerbaycan
1925 yılında Kaçar Devleti resmen dağıldıktan sonra geride kalan 280.000km karelik Güney Azerbaycan toprakları en az olan insani ve milli sınırlara çekilmiş şekilde Memleke Mehrusiye İran'a daha sonra ise Keşvere Şahenşahiye İran şahlık ve İran devletinin yönetimine dahil edilmiştir. Güney Azerbaycan halkı 1925 yılından sonra Milli bağımsızlık yolunda iki defa kütlesel hareketler kalkıp bir yıl süre ile Milli bağımsızlığını eline almış olsa da en sonunda yine yenilmiştir. Çar Rusyasının yaptığı ıslahatları İran'da hakimiyete gelen bütün rejimlerde yapmıştır. 1925 yılından sonra hakimiyete gelen Şahlık idaresi tarafından Azerbaycan'ın doğusu , Güney Azerbaycan , Hemedan ve Zengan bölgeleri bölünmüş ve Azerbaycan tarihi başkenti Tebriz'e çekilmek zorunda kalmıştır. Bundan başka o dönemde Azerbaycan'ın ezeli limanı'nın adı Pehlevi limanı olarak değiştirilmiş , Gilan bölgesi ise Kezvin ve Save kısımları ise Tahran merkezi eyaletine ve denetimine geçmiştir. Hemedan ve Kezvin şehirlerine ise kitlesel olarak Azerbaycanlı olmayanları yerleştirilmeye başlanmış ve bu şehirlerde Azerbaycanlı olmayanların sayısı % 37 olarak artmıştır. İslâm Cumhuriyeti kurulduktan sonra ise bu siyaset bir süre daha devam etmiş ve en sonunda Kezvin , Erdebil ayrı birer eyalet haline getirilmiştir.
Azerbaycan'ın Erdebil bölgesinin Astara şehiri ise Gilan eyaletinin denetimine verilmiştir.Azerbaycan'ın doğusundaki pek çok şehirlere yoğun nüfus kitleleri halinde Kürtler yerleştirilmiştir. Azerbaycan'ın doğusundaki oranın yerli halkı olan Azerbaycan Türkleri'nin yaşadığı beş altı şehirde Tahran rejimi tarafından Azerbaycan'dan kopartırılarak burası ayrı bir """"" eyaleti haline getirilmiştir.
Tahran rejiminin izlediği Azerbaycan düşmanlığı siyaseti Azerbaycan Türkleri tarafından direnişle karşılık bulmaktadır. Kuzey Azerbaycan halkının nüfus yoğunluğunda bir değişme olmasa da Güney Azerbaycan'ın üç şehirinde Kürt nüfusu % 20 artmıştır. Ağır iktisadi bunalımlar geçiren Azerbaycan topraklarında yaşayanlar İran'ın başka bölgelerine ve Tahran'a geçmektedirler. Halen 8 milyona yakın Güney Azerbaycanlı Azerbaycan sınırının kenarında yaşıyor ve bunların 1 milyonu siyasi sığınmacı olarak Avrupa ülkelerine, Amerika'ya ,1 milyonu İran'ın bazı bölgelerine geriye kalan 6 milyonu ise Tahran şehrinde yaşamaktadır. Azerbaycanlıların 20-22 milyonluk kısmı Güney Azerbaycan topraklarında yaşamaktadır. Tahran Türkleri dahil olmak üzere Güney Azerbaycan Türklerinin milli sınırları uğrunda yaptıkları sivil mücadele devam etmektedir.
DEVAM EDECEK
Similar topics
» İdeolojisiz Devlet...?
» Devlet Bahçeli'nin 10 EMRi..
» PKK'yı devlet kurucusu yapmak!
» Belge doğru ise sorumluları
» TSK’YA BELGE PUŞTLUĞU VE AKP’NİN “DONKİŞOT”LUĞU
» Devlet Bahçeli'nin 10 EMRi..
» PKK'yı devlet kurucusu yapmak!
» Belge doğru ise sorumluları
» TSK’YA BELGE PUŞTLUĞU VE AKP’NİN “DONKİŞOT”LUĞU
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz