Müslüman anadolu’da gök tanrı Inancı ve şamanizm izleri
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Türkçülük ve Turancılık Hakkında Her Şey
1 sayfadaki 1 sayfası
Müslüman anadolu’da gök tanrı Inancı ve şamanizm izleri
İnsanoğlu yaratıldığı günden beri hep bir tanrının varlığına inanmış; ondan yardım dilemiştir. Bu durum bazı toplumlarda birden fazla tanrıya inanma ve dağları, tepeleri, güneşi, ayı kutsal sayma durumunu da beraberinde getirmiştir.
Hu Allah’ay! Evliya ata evliya, Ayşe Bibi evliya! Sizden medet tileymin! Tekturmas ata evliya, Kara Han babam kolday gör! Hu Allah’ay! İnsanoğlu yaratıldığı günden beri hep bir tanrının varlığına inanmış; ondan yardım dilemiştir. Bu durum bazı toplumlarda birden fazla tanrıya inanma ve dağları, tepeleri,
güneşi, ayı kutsal sayma durumunu da beraberinde getirmiştir. Türkler’in ana yurdu sayılan Orta Asya’da inanç sistemi bir hayli zengindir. Her ne kadar tek bir tanrıya inanılsa da gerçekleştirilen ritüeller (dini ayin ve ibadetler) birçok Türk boyunda farklılıklar göstermektedir. Türk inançları ile ilgili en eski bilgilere Çin yıllıklarında rastlamaktayız. Milattan önceki devirlerde Hunlar, “Yağız Yir” iyelerine (iye=sahip, ıs), “Yir-Sub” (Yer-su iyeleri, doğa güçleri) ve “Kök Tengri” iyelerine kurban keserler; adakta bulunurlardı. Bu yüzden Türkler’de ateş, su, ağaçlar, rüzgar, dağ, tepe vs. kutsal sayılır. Tapınma veya o nesneleri tanrılaştırmak söz konusu değildir. Göktürkler’deki dini inanç değerlerinin bir kısmına Orhun Yazıtları’nda rastlamak mümkündür. Yazıtlarda, “Yağız yir” ve “Yir-Sub”, “Kök Tengri” tarafından yaratılan bir “Iduk
(Kutsal)” olarak kabul edilir. Aynı şekilde Ötüken de kutsal sayılmış; “Iduk Ötüken” olarak anılmıştır. Adından ötürü Tanrı’nın gökyüzünde olduğu inancı hakimdir. Ayrıca “Tabiat Kültü” ve “Atalar Kültü” kutsal olarak kabul edilir. Şaman/Kam, halkın yararına işler yapmaktadır ve karşılığında ya çok küçük bedeller alır ya da hiç almaz. Evlenecek kişilerin nikahını kıyar, hastalanan kişilerin veya hayvanların hastalıklarını iyileştirir, evi kötü ruhlardan korur, mevsimlik ritüelleri gerçekleştirir, avın bol olmasını sağlar, ölen kişinin ruhunu öbür aleme gönderir, dini törenleri gerçekleştirir. Bir kişinin Şaman olabilmesi için ya ailesinden birinin Şaman olması gerekir ya da çağrı yoluyla sara nöbetleri geçirmesi gerekir. Bu durumda Şaman adayının bu durumu kabullenmesi gerekir. Aksi takdirde sara nöbetleri sonucunda ölümü gerçekleşir. Şamanizm, Ural-Altay Bölgesi’nde, Hristiyan olmasına rağmen birçok Türk boyunda hala devam
etmektedir. Kızılderililer’in Türk olduğu tezinin doğruluğu kabul edilirse Amerika kıtasında da görüldüğü söylenilebilir. Günümüzde Şamanizm/Kamcılık ve Gök Tanrı inancı birbiriyle karıştırılmaktadır. Şamanizm, Türkler arasında her ne kadar hakim olsa da asıl olarak Moğollar, Tunguzlar, Buryatlar vb. arasında yaygınlık göstermiştir. Bir din değil aksine büyü, tılsım, sihir esaslı bir inanç sistemidir. Günümüz mantığıyla ele alacak olursak bir “tarikat” olmaktan öteye gitmez. Kökeni avcılığın esas olduğu Paleolitik Çağ’a
dayandırılmaktadır. Henüz esaslı bir inanç sistemi olmayan ilkel kabilelerin doğadan ve kötü ruhlardan korunma yolları olarak seçtikleri bir ritüeller bütünü olarak kabul edilir. Anaerkil süreçle ortaya çıkmış olsa da zamanla Budizm, Maniheizm gibi dinlerle kaynaşarak yeni bir kimliğe bürünmüştür. Bu durumda Gök Tanrı inancı ile köken olarak benzer noktaları olsa da kesinlikle birbirine karıştırılmaması gerekir. Nitekim Gök Tanrı inancında tek bir tanrı var iken Şamanizm’de yer altı ve yer üstü alemine dayanan bir çok tanrı söz konusudur. Eğer Şamanizm Gök Tanrı inancı ile aynı değerlendirilecekse bu durumu tanrı olarak değerlendirmek yersizdir. Ancak ruh veya koruyucu melek olarak ele alabiliriz. Orhun Yazıtları’nda “Umay”ın çocukları ve hamileleri kötü ruhların etkisinden koruması bu tezi destekler niteliktedir. Ayrıca Orhun Yazıtları’da Umay haricinde herhangi bir tanrı adının geçmemesi Türkler’in tek bir tanrıya inandığının göstergesidir. Yalnızca kağanın Gök Tanrı’nın elçisi olduğu ve Tanrı’nın ona “Kut” verdiği inancı hakimdir. Şamanizm, her ne kadar din olarak kabul edilmese de Anadolu’da Türkler’in İslam inancına –özellikle Alevi ve Bektaşilere- motif olmuştur. Gök Tanrı inancında ve Şamanizm’de kurban çok önemli bir ritüeldir. Kanlı ve kansız kurban olmak üzere ikiye ayrılır. Tengricilik’te kanlı kurban Gök Tanrı’ya sunulurken Şamanizm’de iyi veya kötü ruhlara sunulur. Özellikle at, koyun gibi hayvanlar kurban edilir.
Kanlı kurbanın her ne kadar İslamiyet’le bir bağı olmasa da kurban kesilirken kan akıtılması ve o kanın bir gelenek olarak kişilerin alınlarına sürülmesi kötü ruhlardan sakınma ritüelidir. Ayrıca Anadolu’da adak olarak veya bir beladan korunmak için kurban kesilmesi doğrudan eski Türk inanç sistemlerinin kalıntısıdır. Kurban, gelinlik kız gibi süslenir. Bu durum da İslam medeniyeti içerisinde yalnızca Türkler’de görülür. Kansız kurban olarak ise düğünlerde “saçı saçma” geleneği en koyu Müslüman’ın düğününde bile gerçekleşir. Gelin, erkek evine getirildiğinde zengin olanların para veya şeker saçması; fakir olanların darı, arpa, buğday saçması kansız kurbanın en büyük göstergesidir. Amaç, kötü ruhların doyurulması ve yeni evli çiftleri rahatsız etmemesidir. “Darısı başıma/başına” deyimi bu geleneğin bir devamıdır. Düğünlerde, bunun gibi sayısız sakınma, korunma, eğlence, bereket vb. ritüelleri gerçekleştirilir.
Şamanizm’de ise içki kansız kurban olarak nitelendirilir. İçki olarak ise genelde kımız kullanılır ve ateşe de bir miktar saçılarak ateş ruhu doyurulur. Düğün, bayram, doğum, açılış vb. önemli günler içki içilerek kutlanır. Günümüzde dini bir ritüel olarak “dem” veya “dolu/tolu” olarak varlığını sürdürür. İçki içmeye “demlenmek” denilmesinin sebebi budur. Altaylar’da ve Yakutlar’da bazı canavarların/kötü ruhların ayı veya güneşi yediği inanışı hakimdir. Tabiat Kültleri’nden olan ayın ve güneşin kutsal sayılmasından ötürü böyle bir inanış söz konusudur. Bu yüzden havaya ok atılır, silah atılır, taş atılır veya teneke çalınarak kötü ruhun korkutulup kaçırılacağına inanılırdı. Bu durum Anadolu’da hala ay ve güneş tutulmalarında aynı durumların gerçekleştirildiğinin göstergesidir. İslam ülkelerinin hiçbirinde mezar taşı geleneği yoktur. Oysa bu gelenek Müslüman Anadolu coğrafyasında yüzyıllardır yaşatılır. Mezarlar çeşitli taşlarla yapılır ve çiçeklerle süslenir. Mezarların bakımı yapılır ve temiz tutulur. Ölen kişi için “öldü” denilmez. “Don
değiştirdi”, “uçtu”, “göçtü”, “Hakk’a yürüdü” gibi cümleler kullanılır. Yine Anadolu’da ölen kişinin evinin kapısı, penceresi açık bırakılır. Amaç, ruhunun evden rahatça çıkmasıdır. Ölen kişinin 3, 7 ve 40. gününde “pişi”ler yapılır. Özellikle helva pişirilir, mevlid okutulur ve yemekler ikram edilir. Ölünün ruhunun evin içinde dolaştığı inancı hakim olduğu için ruhu mutlu etmek ana amaçtır. Ayrıca sayıların özelliklerine bakılacak olursa İslam öncesi inançların izlerini taşıdığı görülür. Nitekim İslamiyet’te de ölen kişinin etinin kemikten ayrılma sürecinin 40 gün olduğu düşünülürse ataların 40 rakamına kutsallık katmasının tesadüf mü yoksa tevafuk mu olduğu açıktır. Geceleri tırnak kesilmesi, tırnağın gelişigüzel atılmaması
Şamanizm’den kalan bir inançtır. Tırnak üzerine yazılan büyülerin olduğu gibi tırnağı yeme olasılığı olan hayvanlar da vardır. Sindirimi en zor olan tırnaktır. Bu yüzden tırnağını kesen kişi tırnağıyla konuşarak: “Sen beni cinlere söyleme, ben de seni ineklere söylemeyeyim” diyerek korunma ritüelini gerçekleştirir. Halk sufiliğinde “Bibiler” olarak anılan, türbeleri yapılan süt ebeleri aslında Şamanizm’deki “Kındık Ene”den başkası değildir. Sütü olmayan annelerin çocuklarına süt annelik yaparlar. Bu yüzden bazı yörelerde çok kutsanırlar. Ayrıca çocuğu olmayanların yatırlardan ve türbelerden medet umması da İslam öncesi bir
gelenektir. Anadolu’da çocukları ölen aileler belli başlı türbelere giderek yeni doğan çocuğunun ölmemesi için çocuğu türbelere satar. Daha sonra aynı çocuğu türbede yatan zattan satın alarak o kişinin adını çocuğa verir. Bu yüzden “Satı, Satılmış, Yaşar” gibi adlar verilen kişiler genelde türbelere satılan kişilerdir. Çocuğu sürekli kız veya erkek olanlar ya da çocukları çok olanlar “Yeter, Döndü, Döne, Dursun, Durdu” gibi adlar verir. Yine çocuğun yaşaması için belli bir yaşa kadar pis gezdirilmesi, kız elbisesi giydirilmesi, küpe takılması, kötü adlar konulması gibi gelenekler Anadolu’da hala devam etmektedir. Amaç, kötü ruhun o çocuğu tanımaması, beğenmemesi ve böylece canını almamasıdır. Ateş Kültü’ne olan inanç Türk kültüründe büyük öneme sahiptir. Ocakta çörek, börek yapılırken ateşin üzerine yağ dökülerek ateş
ruhunun doyurulması, ateşe işenmemesi, kır düğünlerinde “Sinsin” ateşi yakılarak üzerinden atlanılması ve ruhun arındırılması Anadolu’da yaygın inançlardandır. Yine ateş kültü bağlamında “ocak” kavramı çok kutsal sayılır. Ocakla ilgili deyimler, kurum adları (Ülkü Ocağı, Türk Ocağı, Sağlık Ocağı) bu kültün devamıdır. Gerçekleştirilen alkışlar ve kargışlar (dualar ve beddualar) ocak üzerine söylenir. Çünkü ocağın tütmesi o evin esenliğini hem bu dünyadakilere hem de öbür dünyadakilere haber verir. Böylece Atalar Kültü’ne de bağlı kalınmış olunur. Mevlid’in belli bir melodiyle okunması Türkler’in şiiri ve müziği ne kadar çok sevdiğinin göstergesidir. Şamanlar, müziksiz ayin yapmazlar. Bu yüzden Mevlid geleneği İslam medeniyetinde yalnızca Türkler’de vardır. Hoca Ahmet Yesevi Türk boylarını İslam’a davet ederken onlara İslam’ı ve Allah’ın emirlerini “Hikmet”lerle yani şiirleriyle anlatmıştır. Yağmur dualarında 41 taşa dua okunması Kamcılık’ta yağmur yağdırmak için kullanılan “Yada taşı”nın kalıntılarıdır. Halı, kilim, heybe vs.
motiflerinde yılan, çiyan, akrep motiflerinin görülmesi kötülüklerin kovulması düşüncesiyle hala Anadolu’da devam eder. Bu motifler Şaman elbisesindeki motiflerin aynısıdır. Sonuç olarak Nazar inancı, kurşun dökülmesi, sayıların kutsallığı, mum yakılması, al karısı, al basması ve daha yüzlerce ritüeli bünyesinde barındıran Anadolu halkı Müslümanlığı her ne kadar iyi yaşadığını söylese de bu geleneklerden kopması mümkün değildir. Bu gelenekleri batıl, boş inanç, Allah’a şirk koşmak gibi durumlarla yargılayan da vardır. İslam’ın gereği olduğunu düşünerek ısrar edenler de vardır. Bu konu birkaç cilt ansiklopediye sığacak derecede bir araştırma konusu gerektirir. Hele ki günümüzde Alevi vatandaşların çoğunun bu geleneklere sıkı sıkıya bağlandığını görürüz. Bu yüzden konuyu sınırlı tutmamız gerekti. Amacımız kısa da olsa Türk-İslam geleneğinin Anadolu topraklarında nasıl bir şekil aldığını göstermektir.
Bu yazıyı hazırlayan,
Türkçü Emrah DURMUŞ'a teşekkürler.
Hu Allah’ay! Evliya ata evliya, Ayşe Bibi evliya! Sizden medet tileymin! Tekturmas ata evliya, Kara Han babam kolday gör! Hu Allah’ay! İnsanoğlu yaratıldığı günden beri hep bir tanrının varlığına inanmış; ondan yardım dilemiştir. Bu durum bazı toplumlarda birden fazla tanrıya inanma ve dağları, tepeleri,
güneşi, ayı kutsal sayma durumunu da beraberinde getirmiştir. Türkler’in ana yurdu sayılan Orta Asya’da inanç sistemi bir hayli zengindir. Her ne kadar tek bir tanrıya inanılsa da gerçekleştirilen ritüeller (dini ayin ve ibadetler) birçok Türk boyunda farklılıklar göstermektedir. Türk inançları ile ilgili en eski bilgilere Çin yıllıklarında rastlamaktayız. Milattan önceki devirlerde Hunlar, “Yağız Yir” iyelerine (iye=sahip, ıs), “Yir-Sub” (Yer-su iyeleri, doğa güçleri) ve “Kök Tengri” iyelerine kurban keserler; adakta bulunurlardı. Bu yüzden Türkler’de ateş, su, ağaçlar, rüzgar, dağ, tepe vs. kutsal sayılır. Tapınma veya o nesneleri tanrılaştırmak söz konusu değildir. Göktürkler’deki dini inanç değerlerinin bir kısmına Orhun Yazıtları’nda rastlamak mümkündür. Yazıtlarda, “Yağız yir” ve “Yir-Sub”, “Kök Tengri” tarafından yaratılan bir “Iduk
(Kutsal)” olarak kabul edilir. Aynı şekilde Ötüken de kutsal sayılmış; “Iduk Ötüken” olarak anılmıştır. Adından ötürü Tanrı’nın gökyüzünde olduğu inancı hakimdir. Ayrıca “Tabiat Kültü” ve “Atalar Kültü” kutsal olarak kabul edilir. Şaman/Kam, halkın yararına işler yapmaktadır ve karşılığında ya çok küçük bedeller alır ya da hiç almaz. Evlenecek kişilerin nikahını kıyar, hastalanan kişilerin veya hayvanların hastalıklarını iyileştirir, evi kötü ruhlardan korur, mevsimlik ritüelleri gerçekleştirir, avın bol olmasını sağlar, ölen kişinin ruhunu öbür aleme gönderir, dini törenleri gerçekleştirir. Bir kişinin Şaman olabilmesi için ya ailesinden birinin Şaman olması gerekir ya da çağrı yoluyla sara nöbetleri geçirmesi gerekir. Bu durumda Şaman adayının bu durumu kabullenmesi gerekir. Aksi takdirde sara nöbetleri sonucunda ölümü gerçekleşir. Şamanizm, Ural-Altay Bölgesi’nde, Hristiyan olmasına rağmen birçok Türk boyunda hala devam
etmektedir. Kızılderililer’in Türk olduğu tezinin doğruluğu kabul edilirse Amerika kıtasında da görüldüğü söylenilebilir. Günümüzde Şamanizm/Kamcılık ve Gök Tanrı inancı birbiriyle karıştırılmaktadır. Şamanizm, Türkler arasında her ne kadar hakim olsa da asıl olarak Moğollar, Tunguzlar, Buryatlar vb. arasında yaygınlık göstermiştir. Bir din değil aksine büyü, tılsım, sihir esaslı bir inanç sistemidir. Günümüz mantığıyla ele alacak olursak bir “tarikat” olmaktan öteye gitmez. Kökeni avcılığın esas olduğu Paleolitik Çağ’a
dayandırılmaktadır. Henüz esaslı bir inanç sistemi olmayan ilkel kabilelerin doğadan ve kötü ruhlardan korunma yolları olarak seçtikleri bir ritüeller bütünü olarak kabul edilir. Anaerkil süreçle ortaya çıkmış olsa da zamanla Budizm, Maniheizm gibi dinlerle kaynaşarak yeni bir kimliğe bürünmüştür. Bu durumda Gök Tanrı inancı ile köken olarak benzer noktaları olsa da kesinlikle birbirine karıştırılmaması gerekir. Nitekim Gök Tanrı inancında tek bir tanrı var iken Şamanizm’de yer altı ve yer üstü alemine dayanan bir çok tanrı söz konusudur. Eğer Şamanizm Gök Tanrı inancı ile aynı değerlendirilecekse bu durumu tanrı olarak değerlendirmek yersizdir. Ancak ruh veya koruyucu melek olarak ele alabiliriz. Orhun Yazıtları’nda “Umay”ın çocukları ve hamileleri kötü ruhların etkisinden koruması bu tezi destekler niteliktedir. Ayrıca Orhun Yazıtları’da Umay haricinde herhangi bir tanrı adının geçmemesi Türkler’in tek bir tanrıya inandığının göstergesidir. Yalnızca kağanın Gök Tanrı’nın elçisi olduğu ve Tanrı’nın ona “Kut” verdiği inancı hakimdir. Şamanizm, her ne kadar din olarak kabul edilmese de Anadolu’da Türkler’in İslam inancına –özellikle Alevi ve Bektaşilere- motif olmuştur. Gök Tanrı inancında ve Şamanizm’de kurban çok önemli bir ritüeldir. Kanlı ve kansız kurban olmak üzere ikiye ayrılır. Tengricilik’te kanlı kurban Gök Tanrı’ya sunulurken Şamanizm’de iyi veya kötü ruhlara sunulur. Özellikle at, koyun gibi hayvanlar kurban edilir.
Kanlı kurbanın her ne kadar İslamiyet’le bir bağı olmasa da kurban kesilirken kan akıtılması ve o kanın bir gelenek olarak kişilerin alınlarına sürülmesi kötü ruhlardan sakınma ritüelidir. Ayrıca Anadolu’da adak olarak veya bir beladan korunmak için kurban kesilmesi doğrudan eski Türk inanç sistemlerinin kalıntısıdır. Kurban, gelinlik kız gibi süslenir. Bu durum da İslam medeniyeti içerisinde yalnızca Türkler’de görülür. Kansız kurban olarak ise düğünlerde “saçı saçma” geleneği en koyu Müslüman’ın düğününde bile gerçekleşir. Gelin, erkek evine getirildiğinde zengin olanların para veya şeker saçması; fakir olanların darı, arpa, buğday saçması kansız kurbanın en büyük göstergesidir. Amaç, kötü ruhların doyurulması ve yeni evli çiftleri rahatsız etmemesidir. “Darısı başıma/başına” deyimi bu geleneğin bir devamıdır. Düğünlerde, bunun gibi sayısız sakınma, korunma, eğlence, bereket vb. ritüelleri gerçekleştirilir.
Şamanizm’de ise içki kansız kurban olarak nitelendirilir. İçki olarak ise genelde kımız kullanılır ve ateşe de bir miktar saçılarak ateş ruhu doyurulur. Düğün, bayram, doğum, açılış vb. önemli günler içki içilerek kutlanır. Günümüzde dini bir ritüel olarak “dem” veya “dolu/tolu” olarak varlığını sürdürür. İçki içmeye “demlenmek” denilmesinin sebebi budur. Altaylar’da ve Yakutlar’da bazı canavarların/kötü ruhların ayı veya güneşi yediği inanışı hakimdir. Tabiat Kültleri’nden olan ayın ve güneşin kutsal sayılmasından ötürü böyle bir inanış söz konusudur. Bu yüzden havaya ok atılır, silah atılır, taş atılır veya teneke çalınarak kötü ruhun korkutulup kaçırılacağına inanılırdı. Bu durum Anadolu’da hala ay ve güneş tutulmalarında aynı durumların gerçekleştirildiğinin göstergesidir. İslam ülkelerinin hiçbirinde mezar taşı geleneği yoktur. Oysa bu gelenek Müslüman Anadolu coğrafyasında yüzyıllardır yaşatılır. Mezarlar çeşitli taşlarla yapılır ve çiçeklerle süslenir. Mezarların bakımı yapılır ve temiz tutulur. Ölen kişi için “öldü” denilmez. “Don
değiştirdi”, “uçtu”, “göçtü”, “Hakk’a yürüdü” gibi cümleler kullanılır. Yine Anadolu’da ölen kişinin evinin kapısı, penceresi açık bırakılır. Amaç, ruhunun evden rahatça çıkmasıdır. Ölen kişinin 3, 7 ve 40. gününde “pişi”ler yapılır. Özellikle helva pişirilir, mevlid okutulur ve yemekler ikram edilir. Ölünün ruhunun evin içinde dolaştığı inancı hakim olduğu için ruhu mutlu etmek ana amaçtır. Ayrıca sayıların özelliklerine bakılacak olursa İslam öncesi inançların izlerini taşıdığı görülür. Nitekim İslamiyet’te de ölen kişinin etinin kemikten ayrılma sürecinin 40 gün olduğu düşünülürse ataların 40 rakamına kutsallık katmasının tesadüf mü yoksa tevafuk mu olduğu açıktır. Geceleri tırnak kesilmesi, tırnağın gelişigüzel atılmaması
Şamanizm’den kalan bir inançtır. Tırnak üzerine yazılan büyülerin olduğu gibi tırnağı yeme olasılığı olan hayvanlar da vardır. Sindirimi en zor olan tırnaktır. Bu yüzden tırnağını kesen kişi tırnağıyla konuşarak: “Sen beni cinlere söyleme, ben de seni ineklere söylemeyeyim” diyerek korunma ritüelini gerçekleştirir. Halk sufiliğinde “Bibiler” olarak anılan, türbeleri yapılan süt ebeleri aslında Şamanizm’deki “Kındık Ene”den başkası değildir. Sütü olmayan annelerin çocuklarına süt annelik yaparlar. Bu yüzden bazı yörelerde çok kutsanırlar. Ayrıca çocuğu olmayanların yatırlardan ve türbelerden medet umması da İslam öncesi bir
gelenektir. Anadolu’da çocukları ölen aileler belli başlı türbelere giderek yeni doğan çocuğunun ölmemesi için çocuğu türbelere satar. Daha sonra aynı çocuğu türbede yatan zattan satın alarak o kişinin adını çocuğa verir. Bu yüzden “Satı, Satılmış, Yaşar” gibi adlar verilen kişiler genelde türbelere satılan kişilerdir. Çocuğu sürekli kız veya erkek olanlar ya da çocukları çok olanlar “Yeter, Döndü, Döne, Dursun, Durdu” gibi adlar verir. Yine çocuğun yaşaması için belli bir yaşa kadar pis gezdirilmesi, kız elbisesi giydirilmesi, küpe takılması, kötü adlar konulması gibi gelenekler Anadolu’da hala devam etmektedir. Amaç, kötü ruhun o çocuğu tanımaması, beğenmemesi ve böylece canını almamasıdır. Ateş Kültü’ne olan inanç Türk kültüründe büyük öneme sahiptir. Ocakta çörek, börek yapılırken ateşin üzerine yağ dökülerek ateş
ruhunun doyurulması, ateşe işenmemesi, kır düğünlerinde “Sinsin” ateşi yakılarak üzerinden atlanılması ve ruhun arındırılması Anadolu’da yaygın inançlardandır. Yine ateş kültü bağlamında “ocak” kavramı çok kutsal sayılır. Ocakla ilgili deyimler, kurum adları (Ülkü Ocağı, Türk Ocağı, Sağlık Ocağı) bu kültün devamıdır. Gerçekleştirilen alkışlar ve kargışlar (dualar ve beddualar) ocak üzerine söylenir. Çünkü ocağın tütmesi o evin esenliğini hem bu dünyadakilere hem de öbür dünyadakilere haber verir. Böylece Atalar Kültü’ne de bağlı kalınmış olunur. Mevlid’in belli bir melodiyle okunması Türkler’in şiiri ve müziği ne kadar çok sevdiğinin göstergesidir. Şamanlar, müziksiz ayin yapmazlar. Bu yüzden Mevlid geleneği İslam medeniyetinde yalnızca Türkler’de vardır. Hoca Ahmet Yesevi Türk boylarını İslam’a davet ederken onlara İslam’ı ve Allah’ın emirlerini “Hikmet”lerle yani şiirleriyle anlatmıştır. Yağmur dualarında 41 taşa dua okunması Kamcılık’ta yağmur yağdırmak için kullanılan “Yada taşı”nın kalıntılarıdır. Halı, kilim, heybe vs.
motiflerinde yılan, çiyan, akrep motiflerinin görülmesi kötülüklerin kovulması düşüncesiyle hala Anadolu’da devam eder. Bu motifler Şaman elbisesindeki motiflerin aynısıdır. Sonuç olarak Nazar inancı, kurşun dökülmesi, sayıların kutsallığı, mum yakılması, al karısı, al basması ve daha yüzlerce ritüeli bünyesinde barındıran Anadolu halkı Müslümanlığı her ne kadar iyi yaşadığını söylese de bu geleneklerden kopması mümkün değildir. Bu gelenekleri batıl, boş inanç, Allah’a şirk koşmak gibi durumlarla yargılayan da vardır. İslam’ın gereği olduğunu düşünerek ısrar edenler de vardır. Bu konu birkaç cilt ansiklopediye sığacak derecede bir araştırma konusu gerektirir. Hele ki günümüzde Alevi vatandaşların çoğunun bu geleneklere sıkı sıkıya bağlandığını görürüz. Bu yüzden konuyu sınırlı tutmamız gerekti. Amacımız kısa da olsa Türk-İslam geleneğinin Anadolu topraklarında nasıl bir şekil aldığını göstermektir.
Bu yazıyı hazırlayan,
Türkçü Emrah DURMUŞ'a teşekkürler.
Similar topics
» HIRİSTİYANLAŞAN ANADOLU'NUN MÜSLÜMAN AKP'LİLERİ, BU VEBALDEN NASIL KURTULACAKSINIZ SİZ!
» Yeraltı Ruhları (Şamanizm)
» Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya
» ŞAMANİZM MESELESİ
» Tanrı TÜRK’ü Korusun!
» Yeraltı Ruhları (Şamanizm)
» Asya'dan Anadolu ve Amerika'ya
» ŞAMANİZM MESELESİ
» Tanrı TÜRK’ü Korusun!
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Türkçülük ve Turancılık Hakkında Her Şey
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz