Karabağ Sorunu: Nereden Nereye?
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Türklere Yönelik Soykırımlar ve İnsanlık Suçları
1 sayfadaki 1 sayfası
Karabağ Sorunu: Nereden Nereye?
Yaygın ismiyle “Karabağ Sorunu” olarak bilinen Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali sorunu, günümüzde halen, Kafkasya’nın ve bir ölçüde de dünyanın önemli sorunlarından birisi olmayı sürdürmektedir. Özellikle, çözüm adına yoğunlaşan girişimler, AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlarının artan ziyaretleri, Rusya’nın Kafkasya’daki çabaları ve Mayıs 2010’dan itibaren Azerbaycan-Ermenistan çatışma hattında yaşananlar, ateşkesin sıkça ihlal edilmesi ve her iki taraftan kayıpların atrması sorunun dünya gündeminde daha yoğun şekilde yer almasına neden olmaktadır. Çözüm girişimleri de çeşitli kulvarlarda devam etmektedir.
Soruna ilişkin çözüm girişimlerinin başarılı olması ve soruna kalıcı çözüm bulunabilmesi için, sorunun tarihçesinin, soruna yönelik günümüze kadarki çözüm girişimlerinin ayrıntılı bilinmesi, sorunun asıl mahiyetinin ortaya konması gerekmektedir.
Sorunun tarihçesine bakıldığında, ilk temellerinin Rusya’nın bölgeye ilişkin politikalarına ve bu çerçevede bölgeye yönlendirilmiş etnik göçlere dayandığını görmekteyiz. Bölgede eski dönemlerde mevcut olan devlet yapılanmaları içerisinde Ermeni ve Azerbaycanlı[1] nüfus bulunmuş ve etnik menşeli savaşlar söz konusu olmamıştır. Özellikle, Rusya’nın 18. yüzyıldan itibaren giderek güçlenmesi, bölgesel hakimiyetini genişletmeye ve güneye doğru inmeye çalışması, bu çerçevede Kafkasya’da üs olarak kullanabileceği devlet yapılanmasına ihtiyaç duyması, bu ülkenin bölgeye ilişkin etnik hareketlilikler gerçekleştirmesine neden olmuştur.
Rusya’nın XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı’yla ve İran’la yaptığı savaşlar sonucunda imzaladığı anlaşmalar bölgenin etnik yapısının değiştirilmesi konusunda önemli aşamaları oluşturmuştur. Rusya ile İran arasında imzalanan 1828 Türkmençay Anlaşması, İran topraklarında yaşayan yüzbinlerce Ermeni’nin bu anlaşma ile Rusya’nın kontrolü altında kalacak olan Karabağ bölgesine ve günümüzdeki Ermenistan topraklarına göç ettirilmesini öngörmüştür. Osmanlı ile Rusya arasında imzalanan 1829 Edirne antlaşması ile de 84.000 civarında Ermeni Karabağ bölgesine getirilmiştir[2]. Günümüzde o dönemlere ilişkin en güvenilir kaynaklar olarak kabul edilen önemin Rus tarihçilerine göre bu süreçler sonunda 1800’lerin ortalarına kadar toplam bir milyon civarında Ermeni, günümüzdeki Ermenistan topraklarına ve Karabağ bölgesine yerleştirilmiştir[3].
Kafkasya’da Ermenilerin yoğun yaşadığı bölgeler oluşturulduktan sonra ikinci aşama olarak 1900’lerin başında bir Ermeni devleti kurulmuştur. 1990’ların başları konumuz açısından iki özelliği ile dikkat çekmiştir. Öncelikle, bu dönemde Türkiye’nin doğusunda ve genel olarak Kafkasya’da Ermeni hareketleri yabancı güçlerce desteklenmiştir. Bunun yanında dikkat çeken diğer husus, Rusya’nın özellikle Kafkasya’da merkez yönetime karşı güçlenen milli hareketleri birbirleriyle çatıştırmak suretiyle zayıflatma girişimi olmuştur. Azerbaycanlılar ile Ermeniler arasında XX. yüzyılın başlarında yaşanan çatışmalar büyük ölçüde bu çerçevede gelişmiş ve her iki toplumun aydınları olayı bu çerçevede değerlendirme bilinci göstermişlerdir. Nitekim, ileriki dönemlerde bölgenin Sovyetler Birliği içerisinde yer almasıyla sorun dindirilirken (dondurulurken), geçmişe yönelik değerlendirmelerde, sürekli olarak, Çarlık yönetiminin kendisini korumak için etnik çatışmaları alevlendirdiği vurgulanmıştır. Fakat ne gariptir ki, aynı Sovyetler Birliği’nin yöneticileri, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Çarlık Rusyası’nın taktiklerine başvurmaktan geri kalmamıştır[4].
Bunların yanı sıra Sovyetler Birliği’nin kuruluşundan yıkılışına kadarki dönemde Azerbaycan içerisinde Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi isimli yapının oluşturulması, bu yapı içerisinde Ermenilerin etnik yoğunluğunun sağlanması, DKÖB’nin Ermenistan’a birleştirilmesi için kapsamlı hazırlıkların Sovyetler Birliği içerisinde ve dışında sürdürülmesi, Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde bölgede çatışmaların alevlenmesine neden olmuştur. Aşamalı olarak önce karşılıklı etnik nefret artmış, Azerbaycan-Ermenistan sınırında ve Azerbaycan içerisindeki eski DKÖB coğrafyasında küçük çaplı çatışmalar baş göstermiş, Haziran 1992’den itibaren ise bu çatışmalar savaşa dönüşmüştür. Bu döneme kadar Ermenistan’ın milli orduya sahip olmasına karşın Azerbaycan’da mevcut olan yönetimlerin milli ordu kurulması konusuna sıcak bakmaması nedeniyle, Ermenistan birlikleri Azerbaycan toprakları’nın yaklaşık yüzde 5’ini işgal altına almıştır. 25-26 Şubat 1992 tarihinde Ermeni kuvvetlerinin, bölgedeki 366 sayılı Rus askeri birliğinin desteğiyle, Azerbaycan’ın Hocalı rayonunda gerçekleştirdikleri katliam çok sayıda yabancı devletin ve uluslararası kuruluşun da sert tepkisine neden olmuş[5], fakat bu katliamı gerçekleştirenler hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Haziran 1992 - Kasım 1992 arasındaki çatışmalarda Azerbaycan birlikleri Ermenistan işgali altındaki toprakların büyük bir kısmını (yaklaşık yüzde 3.5’ini) işgalden kurtarabilmiştir. Fakat, 1992 sonlarından itibaren Ermenistan savaşı kendi lehine çevirmiş, Azerbaycan toprakları üzerindeki işgallerini artırmıştır. Ermenistan ordusunun 27 Mart-3 Nisan 1993 tarihleri arasında devam eden saldırıları sonucunda Azerbaycan’ın Kelbecer rayonu Ermenistan tarafından işgal edilmiştir.
BM Güvenlik Konseyi’nin soruna ilişkin ilk kararı bu işgal sonrasında alınmıştır. 822 sayılı bu karar, işgal edilmiş Kelbecer rayonunun biran önce ve şartsız olarak terk edilmesi gerektiğini vurgulamıştır[6]. Fakat, Ermenistan’ın oyalayıcı politikalarının uluslararası kuruluşlar tarafından hoş görülmesinin de etkisiyle bu karar uygulanamamıştır. Bunun sonucu olarak, 1993 yılı sonuna kadar Ermenistan Azerbaycan topraklarını işgal etmeyi, BM Güvenlik Konseyi de bu işgallere son verilmesini isteyen kararlar almayı sürdürmüştür.
Bu arada, çeşitli uluslararası kuruluşlar düzeyinde sorunun çözümüne yönelik girişimler olmuştur. Bu konuda en yetkili yapı olarak AGİT Minsk Grubu oluşturulmuştur[7]. Minsk Grubu’nun ve Rusya’nın özel girişimleri sonucunda Mayıs 1994’te Azerbaycan ile Ermenistan arasında ateşin durdurulmasını öngören bir dizi anlaşma imzalanmıştır[8]. Mayıs 1994’ten günümüze kadar, ara sıra ihlal edilmekle birlikte bu ateşkes durumu sürdürülmüştür.
Ateşkes döneminde sorunun çözümüne yönelik girişimler Minsk Grubu başta olmakla, çeşitli uluslararası kuruluşlar ve çeşitli devletler aracılığıyla sürdürülegelmiştir. Bu çabalar içerisinde en önemlileri AGİT Minsk Grubu’nun taraflara sunduğu üç barış planı önerisi olmuştur. Bu planlardan ilk ikisi Ermenistan, üçüncüsü ise Azerbaycan tarafından kabul edilmediği için uygulanma şansı bulmamıştır. Kabul edilmemesine rağmen uzun süre gizli tutulan planların 21 Şubat 2001’de Azerbaycan’ın resmi gazetesinde yayınlanması tartışmaya neden olmuştur[9]. Her üç planda da kesin bir barış anlaşmasının imzalanması, Ermenistan birliklerinin Azerbaycan dışına çıkması, Laçin hariç eski DKÖB sınırları dışındaki Azerbaycan topraklarının tamamen terk edilmesi, Azerbaycanlı mültecilerin geri dönüşlerinin sağlanması ve Azerbaycan içerisinde eski DKÖB çerçevesinde bir yapı kurulması öngörülmüştür. Planlar arasındaki farklılıklar sadece bu sürecin hangi aşamalarla gerçekleştirileceğine ve kurulacak yapının statüsünün ne şekilde düzenleneceğine ilişkin olmuştur. Sonraki süreçte soruna ilişkin “Paris İlkeleri”, “Prag Süreci”, “Madrid İlkeleri”, “Moskova Bildirisi”, “Yenilenmiş Madrid İlkeleri” önemli aşamalar olarak dikkat çekmiştir[10]. Yukarıda ifade edilen önemli noktaların tümü sorunun tarafları ve arabulucular tarafından hem içerik, hem ortaya çıkış süreci, hem de anlam olarak farklı şekilde yorumlanmıştır. Azerbaycan eski Devlet Başkanı Haydar Aliyev ve mevcut Devlet Başkanı İlham Aliyev, bu süreçte birkaç defa görüşmelerin bu şekilde sonuçsuz olarak sürmesi halinde Azerbaycan’ın topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarmak için askeri yola başvurabileceğini de ifade etmişlerdir. Özellikle, Ermenistan’da ve Azerbaycan’da seçim olacağı dönemlerde soruna ilişkin görüşmelerin askıya alınması konusunda uzlaşıya varılmıştır.
Yapılan görüşmeler içerisinde kamuoyuna yansıdığı kadarıyla imzalanan tek belge ise Rusya Devlet Başkanı Medvedyev’in arabuluculuğuyla Rusya’da 2 Kasım 2008’de gerçekleştirilen görüşme sonrasında, “çözüm için askeri yola başvurulmayacağına” ilişkin kabul edilen Moskova Bildirisi olmuştur[11]. Büyük beklentiler oluşturulan Ekim 2009’da gerçekleştirilen Kişinev’deki görüşme dahil birçok görüşme ise ya hiç sonuç alınamadan ya da bazı küçük konularda uzlaşma sağlanarak sonuçlanmıştır.
Sorunun çözümüne ilişkin günümüze kadarki girişimlerin ciddi bir sonuç vermediği ortadadır. Sadece 1997 yılı sonlarına doğru barışa ilişkin umutlar yeşermişse de barış planına sıcak bakan Ermenistan Devlet Başkanı Ter-Petrosyan’ın[12] Ermenistan’da yaşanan iç siyasal süreç sonrasında görevinden ayrılmak zorunda kalması ve yerine savaş yanlısı Koçaryan’ın gelmesi bu umutların sona ermesine neden olmuştur. Koçaryan’dan sonra iktidara onun devamcısı olarak kabul edilen Serj Sarkisyan’ın gelmesi de durumu değiştirmemiştir. Günümüzde Azerbaycan ve Ermenistan kamuoylarının soruna bakış açılarının tamamen ters noktalarda olduğu da göz önünde bulundurulunca soruna çözüm bulunmasının zorluğu daha rahat anlaşılmaktadır.
Konuya ilişkin girişimlere bakıldığında, bakış açısının doğru olmaması, bölgenin şartlarının ve özelliklerinin yeterince dikkatli değerlendirilmemesi, sorunun tarihçesinin ve asıl mahiyetinin göz ardı edilmesi ve benzeri nedenlerden dolayı soruna ilişkin çözüm önerilerinin aslında ciddi çatışma potansiyeli taşıdığı görülmektedir. Sorunun asıl mahiyetinin Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ve sınırlarını genişletmeye çalışması olduğu açık olmakla birlikte, Azerbaycan içerisindeki Ermeni azınlığın durumunun ne olacağı, onların haklarının ne şekilde sağlanacağı da önemli bir konudur.
Sorunun gerçek anlamda çözüme kavuşturulması için Azerbaycan toprakları üzerindeki Ermenistan işgalinin sona erdirilmesi şarttır. Zira işgalin sürmesi, sorunu içinden çıkılamaz hale getirmektedir. İşgalin sona erdirilmesi için ya uluslararası güçlerin aracılığıyla bir barış planının hazırlanması ve biran önce bu planın uygulanmasının sağlanması, ya da Azerbaycan’ın meşru müdafaa hakkını kullanarak Ermenistan ordusunu kendi sınırları dışına çıkarması gerekmektedir. Mevcut uluslararası hukuk düzenlemelerine bakıldığında Azerbaycan’ın meşru müdafaa hakkına sahip olduğu ve bu hakkın halen devam ettiği görülmektedir.
Sonuç olarak, sorunun gerçek anlamda ve uzun vadeli çözüme kavuşturulması için şu adımların atılması gerekmektedir:
1) Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün biran önce sağlanması;
2) Buna paralel olarak Azerbaycan’da yerel yönetimlere ve azınlık haklarına ilişkin düzenlemelerin daha da geliştirilmesi, bu alanlara ilişkin uygulamaların uluslararası denetime açık tutulması;
3) Azerbaycan içerisindeki Ermeni azınlığın, uluslararası kuruluşların da yardımıyla güvence altına alınması, sosyal, ekonomik, kültürel ve diğer alanlarda gelişimlerinin sağlanması;
4) Tüm bunlar yapılırken, Kafkasya’nın etnik yapısından kaynaklanan hassasiyetin dikkate alınması.
· Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı, Hazar Üniversitesi öğretim görevlisi
[1] Azerbaycan Türkleri ya da Müslüman kimliğiyle de ifade edilmiştir.
[2] Colonial Policy of the Russian Tzarism in Azerbaycan in 20-60s XIX Centu ry, Part I, Moskow-Leningrad, 1936, pp. 201, 204; Reşid Göyüşov, Qarabağın Keçmişine Seyahet, Bakü, Azerbaycan Devlet Neşriyyatı, 1993, s. 75.
[3] N. N. Şavrov, Novaya Ugroza Russkomu Delu v Zakavkazie, Sankt Petersburg, 1911, ss. 59-61.
[4] Araz Aslanlı, Karabakh Problem – History, Essence, Solution Process, Baku Nurlar Press, 2009, s.14-16.
[5] [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ; [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ; “Nowhere To Hıde For Azerı Refugees”, The Guardian, 2 Eylül 1993; “The Face Of A Massacre”, Newsweek, 16 Mart 1992; “Massacre By Armenıans”, The New York Times, 3 Mart 1992; Thomas Goltz, “Armenıan Soldıers Massacre Hundreds Of Fleeıng Famılıes”, The Sunday Times, 1 Mart 1992; “Corpses Lıtter Hılls In Karabakh”, The Times, 2 Mart 1992; Jill Smolowe, “Massacre In Khojaly”, Tıme, 16 Mart, 1992, “Nagorno-Karabagh Victims Buried İn Azerbaijani Town”, The Washington Post, 28 Şubat 1992;
[6] BM resmi internet sayfası, [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] .
[7] [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] .
[8] [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] .
[9] “Dağlıq Qarabağ münaqişesinin aradan qaldırılmasına dair herterefli saziş”, Azerbaycan, 21 Şubat 2001 ; Nagorny Karabakh: Minsk Group proposal ('package deal').
[10] Aslanlı, Karabakh Problem..., s. 75.
[11] “Russia's Medvedev hosts Nagorno-Karabakh talks”, Nov 2, 2008, Russia's Medvedev hosts Nagorno-Karabakh talks | Reuters
[12] “Armenian, Azerbaijani presidents meet”, RFE/RL Newsline, Vol. 1, No. 137, 97-10-13
Soruna ilişkin çözüm girişimlerinin başarılı olması ve soruna kalıcı çözüm bulunabilmesi için, sorunun tarihçesinin, soruna yönelik günümüze kadarki çözüm girişimlerinin ayrıntılı bilinmesi, sorunun asıl mahiyetinin ortaya konması gerekmektedir.
Sorunun tarihçesine bakıldığında, ilk temellerinin Rusya’nın bölgeye ilişkin politikalarına ve bu çerçevede bölgeye yönlendirilmiş etnik göçlere dayandığını görmekteyiz. Bölgede eski dönemlerde mevcut olan devlet yapılanmaları içerisinde Ermeni ve Azerbaycanlı[1] nüfus bulunmuş ve etnik menşeli savaşlar söz konusu olmamıştır. Özellikle, Rusya’nın 18. yüzyıldan itibaren giderek güçlenmesi, bölgesel hakimiyetini genişletmeye ve güneye doğru inmeye çalışması, bu çerçevede Kafkasya’da üs olarak kullanabileceği devlet yapılanmasına ihtiyaç duyması, bu ülkenin bölgeye ilişkin etnik hareketlilikler gerçekleştirmesine neden olmuştur.
Rusya’nın XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı’yla ve İran’la yaptığı savaşlar sonucunda imzaladığı anlaşmalar bölgenin etnik yapısının değiştirilmesi konusunda önemli aşamaları oluşturmuştur. Rusya ile İran arasında imzalanan 1828 Türkmençay Anlaşması, İran topraklarında yaşayan yüzbinlerce Ermeni’nin bu anlaşma ile Rusya’nın kontrolü altında kalacak olan Karabağ bölgesine ve günümüzdeki Ermenistan topraklarına göç ettirilmesini öngörmüştür. Osmanlı ile Rusya arasında imzalanan 1829 Edirne antlaşması ile de 84.000 civarında Ermeni Karabağ bölgesine getirilmiştir[2]. Günümüzde o dönemlere ilişkin en güvenilir kaynaklar olarak kabul edilen önemin Rus tarihçilerine göre bu süreçler sonunda 1800’lerin ortalarına kadar toplam bir milyon civarında Ermeni, günümüzdeki Ermenistan topraklarına ve Karabağ bölgesine yerleştirilmiştir[3].
Kafkasya’da Ermenilerin yoğun yaşadığı bölgeler oluşturulduktan sonra ikinci aşama olarak 1900’lerin başında bir Ermeni devleti kurulmuştur. 1990’ların başları konumuz açısından iki özelliği ile dikkat çekmiştir. Öncelikle, bu dönemde Türkiye’nin doğusunda ve genel olarak Kafkasya’da Ermeni hareketleri yabancı güçlerce desteklenmiştir. Bunun yanında dikkat çeken diğer husus, Rusya’nın özellikle Kafkasya’da merkez yönetime karşı güçlenen milli hareketleri birbirleriyle çatıştırmak suretiyle zayıflatma girişimi olmuştur. Azerbaycanlılar ile Ermeniler arasında XX. yüzyılın başlarında yaşanan çatışmalar büyük ölçüde bu çerçevede gelişmiş ve her iki toplumun aydınları olayı bu çerçevede değerlendirme bilinci göstermişlerdir. Nitekim, ileriki dönemlerde bölgenin Sovyetler Birliği içerisinde yer almasıyla sorun dindirilirken (dondurulurken), geçmişe yönelik değerlendirmelerde, sürekli olarak, Çarlık yönetiminin kendisini korumak için etnik çatışmaları alevlendirdiği vurgulanmıştır. Fakat ne gariptir ki, aynı Sovyetler Birliği’nin yöneticileri, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Çarlık Rusyası’nın taktiklerine başvurmaktan geri kalmamıştır[4].
Bunların yanı sıra Sovyetler Birliği’nin kuruluşundan yıkılışına kadarki dönemde Azerbaycan içerisinde Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi isimli yapının oluşturulması, bu yapı içerisinde Ermenilerin etnik yoğunluğunun sağlanması, DKÖB’nin Ermenistan’a birleştirilmesi için kapsamlı hazırlıkların Sovyetler Birliği içerisinde ve dışında sürdürülmesi, Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde bölgede çatışmaların alevlenmesine neden olmuştur. Aşamalı olarak önce karşılıklı etnik nefret artmış, Azerbaycan-Ermenistan sınırında ve Azerbaycan içerisindeki eski DKÖB coğrafyasında küçük çaplı çatışmalar baş göstermiş, Haziran 1992’den itibaren ise bu çatışmalar savaşa dönüşmüştür. Bu döneme kadar Ermenistan’ın milli orduya sahip olmasına karşın Azerbaycan’da mevcut olan yönetimlerin milli ordu kurulması konusuna sıcak bakmaması nedeniyle, Ermenistan birlikleri Azerbaycan toprakları’nın yaklaşık yüzde 5’ini işgal altına almıştır. 25-26 Şubat 1992 tarihinde Ermeni kuvvetlerinin, bölgedeki 366 sayılı Rus askeri birliğinin desteğiyle, Azerbaycan’ın Hocalı rayonunda gerçekleştirdikleri katliam çok sayıda yabancı devletin ve uluslararası kuruluşun da sert tepkisine neden olmuş[5], fakat bu katliamı gerçekleştirenler hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Haziran 1992 - Kasım 1992 arasındaki çatışmalarda Azerbaycan birlikleri Ermenistan işgali altındaki toprakların büyük bir kısmını (yaklaşık yüzde 3.5’ini) işgalden kurtarabilmiştir. Fakat, 1992 sonlarından itibaren Ermenistan savaşı kendi lehine çevirmiş, Azerbaycan toprakları üzerindeki işgallerini artırmıştır. Ermenistan ordusunun 27 Mart-3 Nisan 1993 tarihleri arasında devam eden saldırıları sonucunda Azerbaycan’ın Kelbecer rayonu Ermenistan tarafından işgal edilmiştir.
BM Güvenlik Konseyi’nin soruna ilişkin ilk kararı bu işgal sonrasında alınmıştır. 822 sayılı bu karar, işgal edilmiş Kelbecer rayonunun biran önce ve şartsız olarak terk edilmesi gerektiğini vurgulamıştır[6]. Fakat, Ermenistan’ın oyalayıcı politikalarının uluslararası kuruluşlar tarafından hoş görülmesinin de etkisiyle bu karar uygulanamamıştır. Bunun sonucu olarak, 1993 yılı sonuna kadar Ermenistan Azerbaycan topraklarını işgal etmeyi, BM Güvenlik Konseyi de bu işgallere son verilmesini isteyen kararlar almayı sürdürmüştür.
Bu arada, çeşitli uluslararası kuruluşlar düzeyinde sorunun çözümüne yönelik girişimler olmuştur. Bu konuda en yetkili yapı olarak AGİT Minsk Grubu oluşturulmuştur[7]. Minsk Grubu’nun ve Rusya’nın özel girişimleri sonucunda Mayıs 1994’te Azerbaycan ile Ermenistan arasında ateşin durdurulmasını öngören bir dizi anlaşma imzalanmıştır[8]. Mayıs 1994’ten günümüze kadar, ara sıra ihlal edilmekle birlikte bu ateşkes durumu sürdürülmüştür.
Ateşkes döneminde sorunun çözümüne yönelik girişimler Minsk Grubu başta olmakla, çeşitli uluslararası kuruluşlar ve çeşitli devletler aracılığıyla sürdürülegelmiştir. Bu çabalar içerisinde en önemlileri AGİT Minsk Grubu’nun taraflara sunduğu üç barış planı önerisi olmuştur. Bu planlardan ilk ikisi Ermenistan, üçüncüsü ise Azerbaycan tarafından kabul edilmediği için uygulanma şansı bulmamıştır. Kabul edilmemesine rağmen uzun süre gizli tutulan planların 21 Şubat 2001’de Azerbaycan’ın resmi gazetesinde yayınlanması tartışmaya neden olmuştur[9]. Her üç planda da kesin bir barış anlaşmasının imzalanması, Ermenistan birliklerinin Azerbaycan dışına çıkması, Laçin hariç eski DKÖB sınırları dışındaki Azerbaycan topraklarının tamamen terk edilmesi, Azerbaycanlı mültecilerin geri dönüşlerinin sağlanması ve Azerbaycan içerisinde eski DKÖB çerçevesinde bir yapı kurulması öngörülmüştür. Planlar arasındaki farklılıklar sadece bu sürecin hangi aşamalarla gerçekleştirileceğine ve kurulacak yapının statüsünün ne şekilde düzenleneceğine ilişkin olmuştur. Sonraki süreçte soruna ilişkin “Paris İlkeleri”, “Prag Süreci”, “Madrid İlkeleri”, “Moskova Bildirisi”, “Yenilenmiş Madrid İlkeleri” önemli aşamalar olarak dikkat çekmiştir[10]. Yukarıda ifade edilen önemli noktaların tümü sorunun tarafları ve arabulucular tarafından hem içerik, hem ortaya çıkış süreci, hem de anlam olarak farklı şekilde yorumlanmıştır. Azerbaycan eski Devlet Başkanı Haydar Aliyev ve mevcut Devlet Başkanı İlham Aliyev, bu süreçte birkaç defa görüşmelerin bu şekilde sonuçsuz olarak sürmesi halinde Azerbaycan’ın topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarmak için askeri yola başvurabileceğini de ifade etmişlerdir. Özellikle, Ermenistan’da ve Azerbaycan’da seçim olacağı dönemlerde soruna ilişkin görüşmelerin askıya alınması konusunda uzlaşıya varılmıştır.
Yapılan görüşmeler içerisinde kamuoyuna yansıdığı kadarıyla imzalanan tek belge ise Rusya Devlet Başkanı Medvedyev’in arabuluculuğuyla Rusya’da 2 Kasım 2008’de gerçekleştirilen görüşme sonrasında, “çözüm için askeri yola başvurulmayacağına” ilişkin kabul edilen Moskova Bildirisi olmuştur[11]. Büyük beklentiler oluşturulan Ekim 2009’da gerçekleştirilen Kişinev’deki görüşme dahil birçok görüşme ise ya hiç sonuç alınamadan ya da bazı küçük konularda uzlaşma sağlanarak sonuçlanmıştır.
Sorunun çözümüne ilişkin günümüze kadarki girişimlerin ciddi bir sonuç vermediği ortadadır. Sadece 1997 yılı sonlarına doğru barışa ilişkin umutlar yeşermişse de barış planına sıcak bakan Ermenistan Devlet Başkanı Ter-Petrosyan’ın[12] Ermenistan’da yaşanan iç siyasal süreç sonrasında görevinden ayrılmak zorunda kalması ve yerine savaş yanlısı Koçaryan’ın gelmesi bu umutların sona ermesine neden olmuştur. Koçaryan’dan sonra iktidara onun devamcısı olarak kabul edilen Serj Sarkisyan’ın gelmesi de durumu değiştirmemiştir. Günümüzde Azerbaycan ve Ermenistan kamuoylarının soruna bakış açılarının tamamen ters noktalarda olduğu da göz önünde bulundurulunca soruna çözüm bulunmasının zorluğu daha rahat anlaşılmaktadır.
Konuya ilişkin girişimlere bakıldığında, bakış açısının doğru olmaması, bölgenin şartlarının ve özelliklerinin yeterince dikkatli değerlendirilmemesi, sorunun tarihçesinin ve asıl mahiyetinin göz ardı edilmesi ve benzeri nedenlerden dolayı soruna ilişkin çözüm önerilerinin aslında ciddi çatışma potansiyeli taşıdığı görülmektedir. Sorunun asıl mahiyetinin Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ve sınırlarını genişletmeye çalışması olduğu açık olmakla birlikte, Azerbaycan içerisindeki Ermeni azınlığın durumunun ne olacağı, onların haklarının ne şekilde sağlanacağı da önemli bir konudur.
Sorunun gerçek anlamda çözüme kavuşturulması için Azerbaycan toprakları üzerindeki Ermenistan işgalinin sona erdirilmesi şarttır. Zira işgalin sürmesi, sorunu içinden çıkılamaz hale getirmektedir. İşgalin sona erdirilmesi için ya uluslararası güçlerin aracılığıyla bir barış planının hazırlanması ve biran önce bu planın uygulanmasının sağlanması, ya da Azerbaycan’ın meşru müdafaa hakkını kullanarak Ermenistan ordusunu kendi sınırları dışına çıkarması gerekmektedir. Mevcut uluslararası hukuk düzenlemelerine bakıldığında Azerbaycan’ın meşru müdafaa hakkına sahip olduğu ve bu hakkın halen devam ettiği görülmektedir.
Sonuç olarak, sorunun gerçek anlamda ve uzun vadeli çözüme kavuşturulması için şu adımların atılması gerekmektedir:
1) Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün biran önce sağlanması;
2) Buna paralel olarak Azerbaycan’da yerel yönetimlere ve azınlık haklarına ilişkin düzenlemelerin daha da geliştirilmesi, bu alanlara ilişkin uygulamaların uluslararası denetime açık tutulması;
3) Azerbaycan içerisindeki Ermeni azınlığın, uluslararası kuruluşların da yardımıyla güvence altına alınması, sosyal, ekonomik, kültürel ve diğer alanlarda gelişimlerinin sağlanması;
4) Tüm bunlar yapılırken, Kafkasya’nın etnik yapısından kaynaklanan hassasiyetin dikkate alınması.
· Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı, Hazar Üniversitesi öğretim görevlisi
[1] Azerbaycan Türkleri ya da Müslüman kimliğiyle de ifade edilmiştir.
[2] Colonial Policy of the Russian Tzarism in Azerbaycan in 20-60s XIX Centu ry, Part I, Moskow-Leningrad, 1936, pp. 201, 204; Reşid Göyüşov, Qarabağın Keçmişine Seyahet, Bakü, Azerbaycan Devlet Neşriyyatı, 1993, s. 75.
[3] N. N. Şavrov, Novaya Ugroza Russkomu Delu v Zakavkazie, Sankt Petersburg, 1911, ss. 59-61.
[4] Araz Aslanlı, Karabakh Problem – History, Essence, Solution Process, Baku Nurlar Press, 2009, s.14-16.
[5] [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ; [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ; “Nowhere To Hıde For Azerı Refugees”, The Guardian, 2 Eylül 1993; “The Face Of A Massacre”, Newsweek, 16 Mart 1992; “Massacre By Armenıans”, The New York Times, 3 Mart 1992; Thomas Goltz, “Armenıan Soldıers Massacre Hundreds Of Fleeıng Famılıes”, The Sunday Times, 1 Mart 1992; “Corpses Lıtter Hılls In Karabakh”, The Times, 2 Mart 1992; Jill Smolowe, “Massacre In Khojaly”, Tıme, 16 Mart, 1992, “Nagorno-Karabagh Victims Buried İn Azerbaijani Town”, The Washington Post, 28 Şubat 1992;
[6] BM resmi internet sayfası, [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] .
[7] [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] .
[8] [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] .
[9] “Dağlıq Qarabağ münaqişesinin aradan qaldırılmasına dair herterefli saziş”, Azerbaycan, 21 Şubat 2001 ; Nagorny Karabakh: Minsk Group proposal ('package deal').
[10] Aslanlı, Karabakh Problem..., s. 75.
[11] “Russia's Medvedev hosts Nagorno-Karabakh talks”, Nov 2, 2008, Russia's Medvedev hosts Nagorno-Karabakh talks | Reuters
[12] “Armenian, Azerbaijani presidents meet”, RFE/RL Newsline, Vol. 1, No. 137, 97-10-13
Similar topics
» Algı sorunu yaşayanların kimlik sorunu yaşaması kaçınılmazdır
» Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır
» Türkiye nereden savunulur
» Meryem Yüzlü Kızları” Nereye Götürdüler?
» Şehirlerimizin İsimleri Nereden Geliyor ?
» Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır
» Türkiye nereden savunulur
» Meryem Yüzlü Kızları” Nereye Götürdüler?
» Şehirlerimizin İsimleri Nereden Geliyor ?
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Türklere Yönelik Soykırımlar ve İnsanlık Suçları
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz