Göktürkler'in Sosyal ve Kültürel Durumu
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Genel Türk Tarih :: Büyük Türk Tarihi
1 sayfadaki 1 sayfası
Göktürkler'in Sosyal ve Kültürel Durumu
GÖKTÜRKLER'İN SOSYAL VE KÜLTÜREL DURUMU
İSTER çağlar öncesinde, ister günümüz dünyasında olsun, bir ülkenin sosyal ve kültürel düzeyi, ekonomik gücüyle orantılıdır.
Bilindiği gibi, bir ülkede ekonomik güç yeterince sağlanamamış, yoksulluk toplumun "yazgısı" biçiminde yaygınlaşmışsa, hiçbir yasa, kural ve koşul, o ülkede sosyal düzenin gelişmesini sağlayamaz.
Sosyal bir düzenin ileri düzeyde gelişim göstermediği ülkelerdeyse, eğitim ve öğrenimle ilgili bir kültürel aşama görülmez. Oysa Göktürkler'in sosyal, kültürel durumları ve saptanmış yetenekleri üstüne eğildiğimizde görüyoruz ki, toplumun özellikle Göktürk ulusunun sosyal ve kültürel yapısı, çağın en ileri düzeyine ulaşmıştır.
Bu durum, imparatorluğu egemenliği altında tutan, devleti oluşturan ulusun ekonomik gücünü de yeterince yansıtmış olmaktadır.
Göktürkler'in sosyal yapısını belirleyen bireysel, toplumsal ve aile içi yaşantılarında uyguladıkları ilkeler gösteriyor ki, çağın öteki toplumlarından çok ilerde olması bir yana, yüzyıllar sonra ancak kurulabilecek yeni dünyalarda benimsenmesi öngörülecek kuramsal yöntemlere eşit örnekler niteliğindedir.
Göktürkler'de kişi ve aile, birbirinden farklı sınıflar ortaya çıkarmıştı.
Kişi:
a) Soya göre,
b) Toplumdaki yerine göre (devlet hizmeti ve ordudaki görevi gibi),
c) Bilgi açısından değerine göre,
kazanma, gelişme, yücelme gibi olanak ve yeteneklerini kendi çabası karşılığında elde etme konusunda özgür ve bağımsızdı. Aile ocağı, en kutsal anlam ve nitelikte olup, aileyi oluşturan kişilerin saygı, sevgi ve yardımlaşmalarıyla güçlendirilmişti.
Aile ocağının iç görevini yürüten ana ya da karı, aile ocağının başı olarak güveni sağlayan baba ya da kocaya karşı sorumlu olmakla birlikte, tüm hak ve yetkilere eşit oranda sahipti.
Kadının aile içindeki ve toplum katındaki yeri, başka toplumların ancak bin yıl soma benimseyecekleri türde, en ileri çizgideydi. Bu hak, yetki ve saygı, aile ocağından hükümdar katına dek birbirinin eşiti biçiminde sürdürülüyordu.
Göktürk kağanları, başkanlıkları altında toplanan kurultaylara, kraliçe anlamında "katun" deyimiyle tanımlanan karısıyla birlikte katılır, savaş, barış ya da yönetimle ilgili kararları birlikte imzalarlardı.
Göktürk töresi, toplum ve yönetim katlarının her kesiminde kadınlara eşitlik ve özgürlükle birlikte, değer ve saygının değişmez ilkelerini öngörmüştü.
Namus anlayışının temel kaynağı olan ahlak, bireysel davranışlardan, toplumun her bir kesitine kadar, tabandan tavana oturmuş ve yerleşmişti.
Fuhuş, cinayet, ihanet gibi eylemlerin ve davranışların cezası, başkalarının haklarına, mal, can ve namusuna saldırılarla birlikte, kesinlikle ölümdü.
Kız ve erkek çocuklar, öğrenimle yükümlüydü. 15 yüzyıl sonra bile değerinden hiçbir şey yitirmeyen Göktürk alfabesi, yapılan genel ve edebi kültürü verebilecek üstün değerdeydi.
Göktürkler'de evlenmeler, kız ve erkek ailelerinin toplum içindeki yeri ve değeriyle eşit olmalarını gerektiriyordu. Soylu bir ailenin kızı, yine soylu bir aileden birinin oğluyla evlenebilirdi. Bu, aileler ve evlenen çiftler arasında uyuşma ve anlaşmayı, dolayısıyla evliliğin sürekliliği bakımlarından öngörülen ve günümüzde bile değerini koruyan ilkelerdendi. Evlilik öncesi tanışıp anlaşma gibi özellikler, ailelerin benimsedikleri koşullardandı.
Günümüzde, başlık diye adlandırılan, erkek tarafının kız tarafına vermekle yükümlü olduğu para, altın ve eşya gibi değerli armağanlar, ailelerin maddi yetenekleri ve olanaklarıyla orantılı olarak verilirdi.
Göktürkler'de kadın giyiminin güzelliği, o çağın Çin kadınlarınca da benimsenmiş olmasıyla anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi, İslam Dini'nin ortaya çıkmasına kadar geçen zaman içinde, Arap dünyasında daha bir aile anlayışı bile idrak edilebilmiş değildi. Araplar, anaları, kız kardeşleri, teyze ve halalarıyla cinsel ilişkiler (evlilik tipi ilişkiler) kurabiliyorlardı. Cinayet, hırsızlık gibi davranışlar, en olağan eylemlerdi. Fuhuş ve ahlaksızlık, en yaygın türde, ülkeyi kasıp kavuruyordu. Kadın, en değersiz yaratıktı.
Arap dünyasının bu tür bir karanlık içinde, sosyal, kültürel ve ekonomik yöntemler dışında yaşamakta olduğu o çağda, Göktürkler, her alanda, uygarlığın en ileri düzeyinde bulunuyordu.
Kaynakça
Kitap: GÖKTÜRK İMPARATORLUĞU TARİHİ
Yazar: ALİ KEMAL MERAM
İSTER çağlar öncesinde, ister günümüz dünyasında olsun, bir ülkenin sosyal ve kültürel düzeyi, ekonomik gücüyle orantılıdır.
Bilindiği gibi, bir ülkede ekonomik güç yeterince sağlanamamış, yoksulluk toplumun "yazgısı" biçiminde yaygınlaşmışsa, hiçbir yasa, kural ve koşul, o ülkede sosyal düzenin gelişmesini sağlayamaz.
Sosyal bir düzenin ileri düzeyde gelişim göstermediği ülkelerdeyse, eğitim ve öğrenimle ilgili bir kültürel aşama görülmez. Oysa Göktürkler'in sosyal, kültürel durumları ve saptanmış yetenekleri üstüne eğildiğimizde görüyoruz ki, toplumun özellikle Göktürk ulusunun sosyal ve kültürel yapısı, çağın en ileri düzeyine ulaşmıştır.
Bu durum, imparatorluğu egemenliği altında tutan, devleti oluşturan ulusun ekonomik gücünü de yeterince yansıtmış olmaktadır.
Göktürkler'in sosyal yapısını belirleyen bireysel, toplumsal ve aile içi yaşantılarında uyguladıkları ilkeler gösteriyor ki, çağın öteki toplumlarından çok ilerde olması bir yana, yüzyıllar sonra ancak kurulabilecek yeni dünyalarda benimsenmesi öngörülecek kuramsal yöntemlere eşit örnekler niteliğindedir.
Göktürkler'de kişi ve aile, birbirinden farklı sınıflar ortaya çıkarmıştı.
Kişi:
a) Soya göre,
b) Toplumdaki yerine göre (devlet hizmeti ve ordudaki görevi gibi),
c) Bilgi açısından değerine göre,
kazanma, gelişme, yücelme gibi olanak ve yeteneklerini kendi çabası karşılığında elde etme konusunda özgür ve bağımsızdı. Aile ocağı, en kutsal anlam ve nitelikte olup, aileyi oluşturan kişilerin saygı, sevgi ve yardımlaşmalarıyla güçlendirilmişti.
Aile ocağının iç görevini yürüten ana ya da karı, aile ocağının başı olarak güveni sağlayan baba ya da kocaya karşı sorumlu olmakla birlikte, tüm hak ve yetkilere eşit oranda sahipti.
Kadının aile içindeki ve toplum katındaki yeri, başka toplumların ancak bin yıl soma benimseyecekleri türde, en ileri çizgideydi. Bu hak, yetki ve saygı, aile ocağından hükümdar katına dek birbirinin eşiti biçiminde sürdürülüyordu.
Göktürk kağanları, başkanlıkları altında toplanan kurultaylara, kraliçe anlamında "katun" deyimiyle tanımlanan karısıyla birlikte katılır, savaş, barış ya da yönetimle ilgili kararları birlikte imzalarlardı.
Göktürk töresi, toplum ve yönetim katlarının her kesiminde kadınlara eşitlik ve özgürlükle birlikte, değer ve saygının değişmez ilkelerini öngörmüştü.
Namus anlayışının temel kaynağı olan ahlak, bireysel davranışlardan, toplumun her bir kesitine kadar, tabandan tavana oturmuş ve yerleşmişti.
Fuhuş, cinayet, ihanet gibi eylemlerin ve davranışların cezası, başkalarının haklarına, mal, can ve namusuna saldırılarla birlikte, kesinlikle ölümdü.
Kız ve erkek çocuklar, öğrenimle yükümlüydü. 15 yüzyıl sonra bile değerinden hiçbir şey yitirmeyen Göktürk alfabesi, yapılan genel ve edebi kültürü verebilecek üstün değerdeydi.
Göktürkler'de evlenmeler, kız ve erkek ailelerinin toplum içindeki yeri ve değeriyle eşit olmalarını gerektiriyordu. Soylu bir ailenin kızı, yine soylu bir aileden birinin oğluyla evlenebilirdi. Bu, aileler ve evlenen çiftler arasında uyuşma ve anlaşmayı, dolayısıyla evliliğin sürekliliği bakımlarından öngörülen ve günümüzde bile değerini koruyan ilkelerdendi. Evlilik öncesi tanışıp anlaşma gibi özellikler, ailelerin benimsedikleri koşullardandı.
Günümüzde, başlık diye adlandırılan, erkek tarafının kız tarafına vermekle yükümlü olduğu para, altın ve eşya gibi değerli armağanlar, ailelerin maddi yetenekleri ve olanaklarıyla orantılı olarak verilirdi.
Göktürkler'de kadın giyiminin güzelliği, o çağın Çin kadınlarınca da benimsenmiş olmasıyla anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi, İslam Dini'nin ortaya çıkmasına kadar geçen zaman içinde, Arap dünyasında daha bir aile anlayışı bile idrak edilebilmiş değildi. Araplar, anaları, kız kardeşleri, teyze ve halalarıyla cinsel ilişkiler (evlilik tipi ilişkiler) kurabiliyorlardı. Cinayet, hırsızlık gibi davranışlar, en olağan eylemlerdi. Fuhuş ve ahlaksızlık, en yaygın türde, ülkeyi kasıp kavuruyordu. Kadın, en değersiz yaratıktı.
Arap dünyasının bu tür bir karanlık içinde, sosyal, kültürel ve ekonomik yöntemler dışında yaşamakta olduğu o çağda, Göktürkler, her alanda, uygarlığın en ileri düzeyinde bulunuyordu.
Kaynakça
Kitap: GÖKTÜRK İMPARATORLUĞU TARİHİ
Yazar: ALİ KEMAL MERAM
Similar topics
» Osmanlı’da Kültürel Çöküş / Necdet SEVİNÇ
» AKP’nin sosyal medyadaki tetikçileri
» GÖK-TÜRKLER’DE İDARİ VE SOSYAL YAPI
» Milli Şuur Katili, Yahut “Sosyal Medya”
» Sosyal Medyada Devşirmelerin Tarihi Nasıl Aktardığına Bir Bakalım
» AKP’nin sosyal medyadaki tetikçileri
» GÖK-TÜRKLER’DE İDARİ VE SOSYAL YAPI
» Milli Şuur Katili, Yahut “Sosyal Medya”
» Sosyal Medyada Devşirmelerin Tarihi Nasıl Aktardığına Bir Bakalım
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Genel Türk Tarih :: Büyük Türk Tarihi
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz