Vurgun hesaplarına dokunmak günah mı?
1 sayfadaki 1 sayfası
Vurgun hesaplarına dokunmak günah mı?
Hazır hesaplar ’açılmış gibi’ yapılırken, herkesin kasketini önüne koyması, millete atılan kazıkları şöyle bir gözünün önünden geçirmesinin de tam zamanı.
Ama nerede? Nerede o faziletli tavrı gösterecek babayiğitler?
“Nerede yanlış yaptık, yapmaya devam ediyoruz?” sorusunu kendilerine sormalarını asla beklemeyin.
Dün böyleydi, yarın da böyle olacaktır.
Aslolan mevcut yapıyı, ‘sosyo-ekonomik’ gücüyle birlikte, yarınlara taşımak, ‘mevcudiyeti’ sürdürmektir.
Kimsenin bu süreçte ‘yetim malı’ ya da ‘han-ı yağma’ söylemlerini dilinin ucuna getirmesini beklemeyin.
Zira ‘din’ öyle bir tepe-üstü çevrilmiş, dejenere edilerek toplumu uyutacak bir mekanizmaya dönüştürülmüş ki, “İlim mü’mimin yitik malıdır” anlayışının yerini, “Dünyalık bizim gasp edilmiş hakkımızdır” türünden bir ucube almıştır.
Akla gelebilecek her konuda ahkam kesen, ‘hesap sorma’ cüretini gösterenler, nedense konu ’paraya pula’ gelip dayanınca, ‘dilsiz şeytan’ kesiliyorlar.
Dedik ya, öncelik ‘misyonu’ yarına salimen ulaştırmak olunca yolu, yordamı sorgulamak helali haramı dikkate almak ‘ayrıntı’ gibi geliyor beylerin gözüne.
***
Şimdi bu yürek burkan manzaraya bakıp da “Canım bizim mala mülke dair toplu iğne başı kadar ihtirasımız olmadı, olamaz” diyen tek tük aykırı sesler duymak mümkün.
Doğru söylediklerinden yola çıkarak onlara da sorular sormak, “Peki siz bu talan fırtınasının neresindesiniz” demek kaçınılmaz oluyor.
“Niye susuyor, niye yutkunuyor, niye göz yumuyorsunuz” sorularını yöneltmek gerekiyor.
Elbette nafile çabalar bunlar.
Mertçe, ‘iman ehline’ yaraşır cevaplar alma ihtimaliniz yok denecek kadar azdır.
‘Paranın’ örtemediği hangi kusur var ki, ‘din’ algısını getirdikleri noktayı da onunla kapatmasınlar.
Maddiyat ile kiminin ‘eli’, kiminin ‘dili’, kiminin ‘gözü’ devredışı bırakılabiliyor.
Şahsi servetlerinin zekatını bile “Kaynaklar dışarı akmasın” diye kendi vakıflarına aktaranlar, iş ‘toplamaya’ gelince ellerini önce ‘devletin cebine’ daldırıyorlar.
Sonra milletin, zavallı saf müminlerin ‘kıyıda köşede’ nesi varsa ona uzanıyorlar.
“Hizmeeet” narası çekince akan sular duruluyor.
Vatandaş uyanıp, hizmet değil de ‘hezimet’ ile karşı karşıya kaldığını anlayınca zaten iş işten geçmiş oluyor.
***
Hani hesaplar açıldı ya, ülke meselelerine bir de bu taraftan baksanız.
Vicdan kırıntısı, insanlık ülküsü adına bir şeyler taşıyorsanız “Şu kamu kurumlarında neler oluyor” diye bir yoklasanız.
Eve ‘kuma’ misali gelen cilveli hatunların şımarıklıklarını, har vurup harman savurmalarını göreceksiniz.
Dışarıdaki ‘ajanslar’ eliyle oturduğu koltuğun kaynaklarını evlerine götürenleri mi istersiniz, yoksa devleti adeta ‘haraca’ bağlayan mülk sahiplerini mi?
Karısını ‘makam aracı’ ile çarşı pazara taşıttıranları mı sorarsınız, yoksa hısım akrabayı ‘danışman’ adı altında paraya boğanları mı?
Kabul etmek gerekir ki, ‘paranın büyüsü’ bunların çapını ortaya koyacak nadir olgulardan biri.
Hadi ‘kendileriyle hesaplaşma’ sıkıntıları yok.
Peki, 50 yıldır bunları besleyip palazlandıran geçmişin cumhurbaşkanları, başbakanları, bakanları, müsteşarları niye susarlar?
Kimin ‘örtülü ödenekten’, kimin ‘kamu arazilerinden’, kimin ‘devlet ihalelerinden’ nemalandırıldığını niye bir kez olsun dile getirmezler?
Suskunluğun şifresi yoksa ‘komisyonlar’ mı?
***
Hazır hesaplar açılmış gibi yapılırken diye girmiştik söze.
Anlaşılan o ki bu ‘tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını’mideye indirenlere ilişkin hesaplara burada dokunan olmayacak.
Şükürler olsun ki, ‘öbür taraf’ var.
Bakalım orada ne yapacaklar?
İsrafil K.KUMBASAR
Ama nerede? Nerede o faziletli tavrı gösterecek babayiğitler?
“Nerede yanlış yaptık, yapmaya devam ediyoruz?” sorusunu kendilerine sormalarını asla beklemeyin.
Dün böyleydi, yarın da böyle olacaktır.
Aslolan mevcut yapıyı, ‘sosyo-ekonomik’ gücüyle birlikte, yarınlara taşımak, ‘mevcudiyeti’ sürdürmektir.
Kimsenin bu süreçte ‘yetim malı’ ya da ‘han-ı yağma’ söylemlerini dilinin ucuna getirmesini beklemeyin.
Zira ‘din’ öyle bir tepe-üstü çevrilmiş, dejenere edilerek toplumu uyutacak bir mekanizmaya dönüştürülmüş ki, “İlim mü’mimin yitik malıdır” anlayışının yerini, “Dünyalık bizim gasp edilmiş hakkımızdır” türünden bir ucube almıştır.
Akla gelebilecek her konuda ahkam kesen, ‘hesap sorma’ cüretini gösterenler, nedense konu ’paraya pula’ gelip dayanınca, ‘dilsiz şeytan’ kesiliyorlar.
Dedik ya, öncelik ‘misyonu’ yarına salimen ulaştırmak olunca yolu, yordamı sorgulamak helali haramı dikkate almak ‘ayrıntı’ gibi geliyor beylerin gözüne.
***
Şimdi bu yürek burkan manzaraya bakıp da “Canım bizim mala mülke dair toplu iğne başı kadar ihtirasımız olmadı, olamaz” diyen tek tük aykırı sesler duymak mümkün.
Doğru söylediklerinden yola çıkarak onlara da sorular sormak, “Peki siz bu talan fırtınasının neresindesiniz” demek kaçınılmaz oluyor.
“Niye susuyor, niye yutkunuyor, niye göz yumuyorsunuz” sorularını yöneltmek gerekiyor.
Elbette nafile çabalar bunlar.
Mertçe, ‘iman ehline’ yaraşır cevaplar alma ihtimaliniz yok denecek kadar azdır.
‘Paranın’ örtemediği hangi kusur var ki, ‘din’ algısını getirdikleri noktayı da onunla kapatmasınlar.
Maddiyat ile kiminin ‘eli’, kiminin ‘dili’, kiminin ‘gözü’ devredışı bırakılabiliyor.
Şahsi servetlerinin zekatını bile “Kaynaklar dışarı akmasın” diye kendi vakıflarına aktaranlar, iş ‘toplamaya’ gelince ellerini önce ‘devletin cebine’ daldırıyorlar.
Sonra milletin, zavallı saf müminlerin ‘kıyıda köşede’ nesi varsa ona uzanıyorlar.
“Hizmeeet” narası çekince akan sular duruluyor.
Vatandaş uyanıp, hizmet değil de ‘hezimet’ ile karşı karşıya kaldığını anlayınca zaten iş işten geçmiş oluyor.
***
Hani hesaplar açıldı ya, ülke meselelerine bir de bu taraftan baksanız.
Vicdan kırıntısı, insanlık ülküsü adına bir şeyler taşıyorsanız “Şu kamu kurumlarında neler oluyor” diye bir yoklasanız.
Eve ‘kuma’ misali gelen cilveli hatunların şımarıklıklarını, har vurup harman savurmalarını göreceksiniz.
Dışarıdaki ‘ajanslar’ eliyle oturduğu koltuğun kaynaklarını evlerine götürenleri mi istersiniz, yoksa devleti adeta ‘haraca’ bağlayan mülk sahiplerini mi?
Karısını ‘makam aracı’ ile çarşı pazara taşıttıranları mı sorarsınız, yoksa hısım akrabayı ‘danışman’ adı altında paraya boğanları mı?
Kabul etmek gerekir ki, ‘paranın büyüsü’ bunların çapını ortaya koyacak nadir olgulardan biri.
Hadi ‘kendileriyle hesaplaşma’ sıkıntıları yok.
Peki, 50 yıldır bunları besleyip palazlandıran geçmişin cumhurbaşkanları, başbakanları, bakanları, müsteşarları niye susarlar?
Kimin ‘örtülü ödenekten’, kimin ‘kamu arazilerinden’, kimin ‘devlet ihalelerinden’ nemalandırıldığını niye bir kez olsun dile getirmezler?
Suskunluğun şifresi yoksa ‘komisyonlar’ mı?
***
Hazır hesaplar açılmış gibi yapılırken diye girmiştik söze.
Anlaşılan o ki bu ‘tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını’mideye indirenlere ilişkin hesaplara burada dokunan olmayacak.
Şükürler olsun ki, ‘öbür taraf’ var.
Bakalım orada ne yapacaklar?
İsrafil K.KUMBASAR
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz