TAKKE DÜŞTÜ, FENA MI OLDU?!
1 sayfadaki 1 sayfası
TAKKE DÜŞTÜ, FENA MI OLDU?!
Neymiş, demokrasinin olmazsa olmaz temel koşulu “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesiymiş, bu ilkenin en ufak şekilde bile zarar görmesi demek “totaliterlik”, “tiranlık”, “diktatörlük” yolunu açarmış… O pek öykündüğümüz Amerika’da, Almanya’da, İngiltere’de, adam gibi her ülkede kuvvetler ayrılığı ilkesi en güçlü şekilde tesis edilmemiş miymiş?..
- Laf ola, beri gele!..
Biraz dürüst, biraz mert olalım; zaten yıllardır bu ülke, tüm kuvvetlerin tek elde toplandığı bir “ileri demokrasi!” düzeni yaşamıyor mu?.. Hakkını aramaya çalışan her canlı eninde sonunda polis copu, gaz bombası, biber gazı tatmıyor mu?.. Medyanın neredeyse tamamına yakını her Allah’ın günü bir yeni “pembe Rockefeller gazetesi” çıkarmıyor mu?.. Bu ülkenin “banisi” efendimiz, Ergenekon savcılığından “Muhteşem Yüzyıl” dizisine dek ülkede kıpırdayan her “yaprağa” çekidüzen vermek için gece gündüz kendini paralamıyor mu?..
Tayyip Bey yalnızca “yeni düzenin” adını koydu, olması gerekeni tüm “aççık seççikliği” ile ortaya koydu, gayet dürüstçe ne istediğini söyledi…
- Vallahi helal olsun!..
***
Ne dedi Tayyip Bey?..
“Yapmak istediğimiz her işte bürokratik oligarşi, yargı bize engel oluyor” dedi… “Dışardan bakanlar yav işte 326 milletvekiliniz var, hâlâ mı bahane diyorlar” dedi. “Ama işte bu kuvvetler ayrılığı denen olay var ya, o önünüze gelip engel olarak dikiliyor” bile dedi!.. Yetinmedi, ana muhalefet partisinin yasama noktasında çıkardıkları yasaları geciktirdiklerini, vakit kaybettirdiklerini dahi söyledi…
Daha ne desin, “verin artık şu sultanlığı resmen de işimize bakalım” mı desin, insaf yani!.. Aslında adamcağız onu bile dedi.. de biz kavrayamadık kanımca!.. Bakın AKP’nin Anayasa Hazırlık Komisyonu’na getirdiği “başkanlık sistemi” önerisine, orada ne istediği, bir eşeğin bile kolaylıkla anlayacağı şekilde yazılı:
- Dilediğinde Meclis’i feshetme yetkisi istiyor…
- Kararname çıkarma yetkisi istiyor. Üstelik Meclis’in çıkardığı kararname üzerinde denetimi olmayacak, iyi mi?.. O zaman ne olacak? Her kararname “ferman” olacak!..
- Ama Meclis’in çıkardığı kanunları veto yetkisi istiyor. Hem de veto edilen yasanın yeniden kabulünü beşte üç çoğunluk şartına bağlayarak… Ehh bu da zaten geçirilemezle eşanlama geliyor!..
- Sekreterlerini, pardon bakanlarını Meclis dışından seçmek istiyor, bu seçimde Meclis denetimi de istemiyor…
Sultanlık, ay dilim dolaştı, Başkanlık sistemi önerisi böyle. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun; saklamış mı, gizlemiş mi, ne istiyorsa açıkça dikte etmemiş mi?.. Gayet mertçe, “tüm davullar ve dahi tokmaklar benim elimde olacak” buyurmamış mı?..
- Bravo vallahi!..
***
Gelelim bizlere…
Günlerdir bekliyorum; hadi bürokrasi “oligarşisi”nden vazgeçtim, 10 yılda taraf olmayan üst ya da orta düzey bir Allah’ın kulu bıraktılar mı onu da bilemiyorum, peki ya yargı?.. Kuvvetler ayrılığının üç tarafından biri olan yargıdan bir tanecik olsun ses çıkmaz mı, Yargıtay’dan, Sayıştay’dan, Danıştay’dan biri olsun çıkıp “bu söylem demokrasiye aykırıdır, yargının bağımsızlığına vurulan ağır bir darbedir” demez mi?.. Bu soruyu çok sevdiğim bir hukukçu arkadaşıma sordum, acı acı güldü ve referandumu hatırlattıktan sonra şöyle dedi:
- Sen ileri demokrasiyi hâlâ çözememişsin!..
Medya ise bildiğiniz gibi; yurtsever gazeteler, televizyonlar ve kalemlerle hayal kırıklığına uğramış bir, iki “yetmez ama evet”çi dışında bırakın tartışmayı, sözünü bile edemediler. Ama hiç kuşkunuz olmasın, direktifi alınca övgüler düzmeye başlarlar… Bana gelince; dönüp dolaşıp aynı şeyi düşünüyorum:
- Bu ülke bu kadar ucuza gitmez, bu ülkenin yurtseverleri var, aydınlık milyonları var, ‘kocca’ bir direniş tarihi var…
Yanılıyor muyum?..
- Laf ola, beri gele!..
Biraz dürüst, biraz mert olalım; zaten yıllardır bu ülke, tüm kuvvetlerin tek elde toplandığı bir “ileri demokrasi!” düzeni yaşamıyor mu?.. Hakkını aramaya çalışan her canlı eninde sonunda polis copu, gaz bombası, biber gazı tatmıyor mu?.. Medyanın neredeyse tamamına yakını her Allah’ın günü bir yeni “pembe Rockefeller gazetesi” çıkarmıyor mu?.. Bu ülkenin “banisi” efendimiz, Ergenekon savcılığından “Muhteşem Yüzyıl” dizisine dek ülkede kıpırdayan her “yaprağa” çekidüzen vermek için gece gündüz kendini paralamıyor mu?..
Tayyip Bey yalnızca “yeni düzenin” adını koydu, olması gerekeni tüm “aççık seççikliği” ile ortaya koydu, gayet dürüstçe ne istediğini söyledi…
- Vallahi helal olsun!..
***
Ne dedi Tayyip Bey?..
“Yapmak istediğimiz her işte bürokratik oligarşi, yargı bize engel oluyor” dedi… “Dışardan bakanlar yav işte 326 milletvekiliniz var, hâlâ mı bahane diyorlar” dedi. “Ama işte bu kuvvetler ayrılığı denen olay var ya, o önünüze gelip engel olarak dikiliyor” bile dedi!.. Yetinmedi, ana muhalefet partisinin yasama noktasında çıkardıkları yasaları geciktirdiklerini, vakit kaybettirdiklerini dahi söyledi…
Daha ne desin, “verin artık şu sultanlığı resmen de işimize bakalım” mı desin, insaf yani!.. Aslında adamcağız onu bile dedi.. de biz kavrayamadık kanımca!.. Bakın AKP’nin Anayasa Hazırlık Komisyonu’na getirdiği “başkanlık sistemi” önerisine, orada ne istediği, bir eşeğin bile kolaylıkla anlayacağı şekilde yazılı:
- Dilediğinde Meclis’i feshetme yetkisi istiyor…
- Kararname çıkarma yetkisi istiyor. Üstelik Meclis’in çıkardığı kararname üzerinde denetimi olmayacak, iyi mi?.. O zaman ne olacak? Her kararname “ferman” olacak!..
- Ama Meclis’in çıkardığı kanunları veto yetkisi istiyor. Hem de veto edilen yasanın yeniden kabulünü beşte üç çoğunluk şartına bağlayarak… Ehh bu da zaten geçirilemezle eşanlama geliyor!..
- Sekreterlerini, pardon bakanlarını Meclis dışından seçmek istiyor, bu seçimde Meclis denetimi de istemiyor…
Sultanlık, ay dilim dolaştı, Başkanlık sistemi önerisi böyle. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun; saklamış mı, gizlemiş mi, ne istiyorsa açıkça dikte etmemiş mi?.. Gayet mertçe, “tüm davullar ve dahi tokmaklar benim elimde olacak” buyurmamış mı?..
- Bravo vallahi!..
***
Gelelim bizlere…
Günlerdir bekliyorum; hadi bürokrasi “oligarşisi”nden vazgeçtim, 10 yılda taraf olmayan üst ya da orta düzey bir Allah’ın kulu bıraktılar mı onu da bilemiyorum, peki ya yargı?.. Kuvvetler ayrılığının üç tarafından biri olan yargıdan bir tanecik olsun ses çıkmaz mı, Yargıtay’dan, Sayıştay’dan, Danıştay’dan biri olsun çıkıp “bu söylem demokrasiye aykırıdır, yargının bağımsızlığına vurulan ağır bir darbedir” demez mi?.. Bu soruyu çok sevdiğim bir hukukçu arkadaşıma sordum, acı acı güldü ve referandumu hatırlattıktan sonra şöyle dedi:
- Sen ileri demokrasiyi hâlâ çözememişsin!..
Medya ise bildiğiniz gibi; yurtsever gazeteler, televizyonlar ve kalemlerle hayal kırıklığına uğramış bir, iki “yetmez ama evet”çi dışında bırakın tartışmayı, sözünü bile edemediler. Ama hiç kuşkunuz olmasın, direktifi alınca övgüler düzmeye başlarlar… Bana gelince; dönüp dolaşıp aynı şeyi düşünüyorum:
- Bu ülke bu kadar ucuza gitmez, bu ülkenin yurtseverleri var, aydınlık milyonları var, ‘kocca’ bir direniş tarihi var…
Yanılıyor muyum?..
“Başbakan demokrasilerdeki kuvvetler ayrılığına niçin kızıyor?
İşte Uğur Dündar’ın “Başbakan demokrasilerdeki kuvvetler ayrılığına niçin kızıyor?” başlıklı o yazısı:
“Başbakan Erdoğan, sonunda itiraf etti!
Konya Ekonomi Ödülleri Töreni'nde konuşurken yargıya çatarak, demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesini, engel olarak gördüğünü açıkladı. Yani “Kuvvetler ayrılığı olmasa, ben bu ülkeyi ne güzel idare ederim!'' demeye getirdi!
Başbakan gönlünde yatan demokrasinin ilk sinyallerini, 23 Nisanlarda, Başbakan olan çocuklarla sohbet ederken vermişti. Örneğin önceki yılın Başbakanına görevini anlatırken “Sen Başbakansın. İster asar ister kesersin!'' demişti. Bu yılın çocuk Başbakanını, da Bakanlarla nasıl konuşması gerektiği konusunda şöyle uyarmıştı:
“Sen kimsin kardeşim? Sen Bakansın, ben Başbakanım!''
Başbakan asmak kesmekten söz edince, doğal olarak akla, çocuklarını boğduran, kardeşlerinin başını kesen padişahlar geliyor. Zaten o da padişahlara duyduğu hayranlığı hiç saklamıyor. Her fırsatta “ecdadımıza laf söyletmeyiz!'' diyerek duygularını ifade ediyor. Padişahlara saygısızlık yapılan televizyon dizilerinin yasaklanmasını emrediyor.
Başbakan “tak'' diye istiyor, o medya patronları da “şak'' diye yapıyor!
Eh, demokrasinin dördüncü kuvveti medyanın kolayca teslim olduğunu gören Başbakan da, diğer kuvvetleri elinde toplayarak, ecdadımızın yolunda ilerlemek (!) istiyor!
“Kuvvetler ayrılığı demokrasinin olmazsa olmazıdır. Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı icraatın önünde engel olarak görülmez. Aksini düşünmek faşizmdir, diktatörlüktür!'' diyenlere kızıyor, kendisini alkışlamayan herkese veryansın ediyor.
Öfkesi ,hoşgörünün doruğa çıktığı Şeb-i Arus törenlerinde bile dinmiyor.
***
Başbakan kuvvetler ayrılığına, 6 yıldır üzerinde çalıştığı “Şehir Hastaneleri Projesi''nin yargıda durdurulması nedeniyle kızdığını söylüyor.
“Bu fakirin ısrarla istediği projemizi, ne yazık ki bürokratik oligarşi ve yargı sebebiyle 6 yıldır hayata geçiremedik!'' diyor.
Peki Başbakan Erdoğan'ın adeta bir şehir efsanesi gibi anlattığı “Şehir Hastaneleri Projesi'' nedir?
Kamu-özel sektör ortaklık modeliyle gerçekleştirilmesi öngörülen projeyle hem vatandaşlarımıza, hem de uluslararası hastalara, büyük sağlık komplekslerinde kaliteli hizmet sunulması amaçlanıyor.
Türk Tabipler Birliği ise, bu projenin insan sağlığını rant kapısına çevireceğini söyleyerek karşı çıkıyor.
Birliğin açtığı dava üzerine Danıştay 13. Dairesi de Ankara-Etlik, Ankara Bilkent ve Elazığ'da açılan sağlık kampüsü ihalelerinin yürütmesini durduruyor. Mahkeme, mevcut hastanelerin ihaleyi alan şirketlere devrini hukuka aykırı buluyor ve ihale şartnamesinin mevzuata ters düştüğünü belirtiyor.
Başbakan bu nedenle bağımsız (!) yargının kararına kızıyor, bu nedenle kuvvetler ayrılığını istemiyor!
***
Sağlık Bakanlığı eski Müsteşarlarından CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray ise, Danıştay'ın kararını destekliyor.
Çıray ''Özel sektöre yaptırılıp devlet tarafından fahiş fiyatla kiralanacak olan bu hastanelerde, hastaların ticari meta haline getirilmesi kaçınılmazdır'' diyor.
Aytun Çıray'a göre dev hastaneler yapmak, artık çağın gerisinde kalmış bir anlayışı yansıtıyor. Çünkü dev hastaneler, en gelişmiş ülkelerde bile başarıyla yönetilemiyor. Ayrıca ulaşılması zor olan bu hastanelerde hastalar, konsültasyon sürecinde büyük zaman kayıpları yaşıyor. Yeni konseptte ise, kentlerin belirli yörelerine dağıtılmış, ulaşılabilir, yönetilebilir, hizmet kalitesi yüksek, içinde tüm branşları bulunduran küçük veya orta büyüklüklerde hastaneler yer alıyor.
Bu projenin eleştiri alan bir başka yanı da, şehir hastanelerinin kampüslerinde ticari alanlar, AVM'ler ve otellerin inşa edilecek olması...
Böylece AKP'ye yakın firmalara yeni rant imkanları sağlanacağı öne sürülüyor.
***
Başbakan dev hastane projelerini hayata geçirememekten yakınıyor.
Ama İstanbul Florya'da, SSK Büyük Trakya Hastanesi için ayrılan 110 dönümlük orman ve deniz manzaralı şahane arsada TOKİ'nin dev bir AVM ile, lüks rezidanslar dikmesine bir şey demiyor!
Yargı yandaşa rant kapısını kapayınca da, kuvvetler ayrılığına kızıyor!”
“Başbakan Erdoğan, sonunda itiraf etti!
Konya Ekonomi Ödülleri Töreni'nde konuşurken yargıya çatarak, demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesini, engel olarak gördüğünü açıkladı. Yani “Kuvvetler ayrılığı olmasa, ben bu ülkeyi ne güzel idare ederim!'' demeye getirdi!
Başbakan gönlünde yatan demokrasinin ilk sinyallerini, 23 Nisanlarda, Başbakan olan çocuklarla sohbet ederken vermişti. Örneğin önceki yılın Başbakanına görevini anlatırken “Sen Başbakansın. İster asar ister kesersin!'' demişti. Bu yılın çocuk Başbakanını, da Bakanlarla nasıl konuşması gerektiği konusunda şöyle uyarmıştı:
“Sen kimsin kardeşim? Sen Bakansın, ben Başbakanım!''
Başbakan asmak kesmekten söz edince, doğal olarak akla, çocuklarını boğduran, kardeşlerinin başını kesen padişahlar geliyor. Zaten o da padişahlara duyduğu hayranlığı hiç saklamıyor. Her fırsatta “ecdadımıza laf söyletmeyiz!'' diyerek duygularını ifade ediyor. Padişahlara saygısızlık yapılan televizyon dizilerinin yasaklanmasını emrediyor.
Başbakan “tak'' diye istiyor, o medya patronları da “şak'' diye yapıyor!
Eh, demokrasinin dördüncü kuvveti medyanın kolayca teslim olduğunu gören Başbakan da, diğer kuvvetleri elinde toplayarak, ecdadımızın yolunda ilerlemek (!) istiyor!
“Kuvvetler ayrılığı demokrasinin olmazsa olmazıdır. Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı icraatın önünde engel olarak görülmez. Aksini düşünmek faşizmdir, diktatörlüktür!'' diyenlere kızıyor, kendisini alkışlamayan herkese veryansın ediyor.
Öfkesi ,hoşgörünün doruğa çıktığı Şeb-i Arus törenlerinde bile dinmiyor.
***
Başbakan kuvvetler ayrılığına, 6 yıldır üzerinde çalıştığı “Şehir Hastaneleri Projesi''nin yargıda durdurulması nedeniyle kızdığını söylüyor.
“Bu fakirin ısrarla istediği projemizi, ne yazık ki bürokratik oligarşi ve yargı sebebiyle 6 yıldır hayata geçiremedik!'' diyor.
Peki Başbakan Erdoğan'ın adeta bir şehir efsanesi gibi anlattığı “Şehir Hastaneleri Projesi'' nedir?
Kamu-özel sektör ortaklık modeliyle gerçekleştirilmesi öngörülen projeyle hem vatandaşlarımıza, hem de uluslararası hastalara, büyük sağlık komplekslerinde kaliteli hizmet sunulması amaçlanıyor.
Türk Tabipler Birliği ise, bu projenin insan sağlığını rant kapısına çevireceğini söyleyerek karşı çıkıyor.
Birliğin açtığı dava üzerine Danıştay 13. Dairesi de Ankara-Etlik, Ankara Bilkent ve Elazığ'da açılan sağlık kampüsü ihalelerinin yürütmesini durduruyor. Mahkeme, mevcut hastanelerin ihaleyi alan şirketlere devrini hukuka aykırı buluyor ve ihale şartnamesinin mevzuata ters düştüğünü belirtiyor.
Başbakan bu nedenle bağımsız (!) yargının kararına kızıyor, bu nedenle kuvvetler ayrılığını istemiyor!
***
Sağlık Bakanlığı eski Müsteşarlarından CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray ise, Danıştay'ın kararını destekliyor.
Çıray ''Özel sektöre yaptırılıp devlet tarafından fahiş fiyatla kiralanacak olan bu hastanelerde, hastaların ticari meta haline getirilmesi kaçınılmazdır'' diyor.
Aytun Çıray'a göre dev hastaneler yapmak, artık çağın gerisinde kalmış bir anlayışı yansıtıyor. Çünkü dev hastaneler, en gelişmiş ülkelerde bile başarıyla yönetilemiyor. Ayrıca ulaşılması zor olan bu hastanelerde hastalar, konsültasyon sürecinde büyük zaman kayıpları yaşıyor. Yeni konseptte ise, kentlerin belirli yörelerine dağıtılmış, ulaşılabilir, yönetilebilir, hizmet kalitesi yüksek, içinde tüm branşları bulunduran küçük veya orta büyüklüklerde hastaneler yer alıyor.
Bu projenin eleştiri alan bir başka yanı da, şehir hastanelerinin kampüslerinde ticari alanlar, AVM'ler ve otellerin inşa edilecek olması...
Böylece AKP'ye yakın firmalara yeni rant imkanları sağlanacağı öne sürülüyor.
***
Başbakan dev hastane projelerini hayata geçirememekten yakınıyor.
Ama İstanbul Florya'da, SSK Büyük Trakya Hastanesi için ayrılan 110 dönümlük orman ve deniz manzaralı şahane arsada TOKİ'nin dev bir AVM ile, lüks rezidanslar dikmesine bir şey demiyor!
Yargı yandaşa rant kapısını kapayınca da, kuvvetler ayrılığına kızıyor!”
Similar topics
» Yandaş medya çok fena yakalandı
» Almanya'da helikopter düştü: 2 ölü
» Geçen hafta basına önemli bir haber düştü: Amerikalı ve Rus antropolog
» Türklük öldü mü?
» GÖNÜL CEMREM GÖĞE DÜŞTÜ
» Almanya'da helikopter düştü: 2 ölü
» Geçen hafta basına önemli bir haber düştü: Amerikalı ve Rus antropolog
» Türklük öldü mü?
» GÖNÜL CEMREM GÖĞE DÜŞTÜ
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz