Hocam Elçibey – Dr. Yaşar Kalafat
1 sayfadaki 1 sayfası
Hocam Elçibey – Dr. Yaşar Kalafat
HOCAM TÜRKOLOĞ EBULFEYZ ELÇİBEY
GİRİŞ:
Bu kısa yazımızda, rahmetli Ebulfeyz Elçibey ile yapma şansını yakaladığımız ve Bakü, Nahçıvan ile Ankara’da gerçekleştirmiş olduğumuz görüşmelerdeki, bir kısmı parça parça ve dağınık olarak evvelce yazılarımıza yansımış olan, Türkoloji daha ziyade de halk kültürü-halk inançları kültürlü içerikli tesbitlerimizi aktarmaya çalışacağız.
Bilindiği gibi Elçibey aynı zamanda bir akademisyendi ve doktorasını Tolunoğulları konusundan yapmış bir tarihçi idi. Asıl akademik alanı filoloji idi. Filolog Elçibey Arap-Türk Dili üzerinde ihtisas yapmıştı Türkçe’nin yanı sıra Arapça, Rusça ve Farsça da biliyordu, Siyasi ve ideolojik kimliği, sosyal bilimler alanında yaptığı akademik çalışmalarla bütünleşmişti. Nahçıvan’dan Bakû’ye döndüğünde gerek kalmakta olduğu evde ve gerekse de Azerbaycan Halk Cephesi binasında yapmış olduğumuz görüşmelerde halk inançları konusunda daha hazırlıklı olmuştum. Ancak hiçbirisi Keleki-Nahcıvan’daki kadar bereketli olmamıştır. Biz Keleki’ye Elçibey’i ziyarete gitmişken Nahcıvan halk inançlarının derlenilmesini, doğal olarak halktan yapıyorduk. Bey ile olan görüşmelerimizde halk inançları kendiliğinden sohbetin merkezine gelip oturuyordu. Görüşmelerimizin Keleki’deki bereketine Türkiye ve Bakû’deki verimliliğine Azerbaycan’ın tutumu olumsuz etki yaptılar denilebilir. Anakara’daki görüşmelerimiz ise, ayrıntılı halk kültürü tartışacak kadar bol vakitte olmamışlardı.
METİN:
Keleki’deki görüşmemizde Türk siyasi birliğinin temelini kültürel birliğin oluşturduğunu söylediğini hatırlıyorum. Çok daha sonra Bakü’de yaptığımız bir görüşmede ise, kendisi için Azerbaycan’ın iç siyasi hayatındaki iddia ve mücadelesinin büyük ölçüde bittiğini, siyasetle uğraşmakla Azerbaycan’a demokrasisinin gelmesini amaçladığını, demokrasi adına muhalefetin birlikte hareket edebilen bir yapılanma geliştirmesinden yana olduğunu belirtirken, İlkin işgal edilen Azerbaycan topraklarının kurtarılması sonra Azerbaycan’a getirilebilmiş hukukun üstünlüğü, demokrasi ve yolsuzlukların engellenebilmesi hallerinde, mealen, mevcut Haydar Aliyev Hükümetinden bir talebinin olmayacağını da söylediği hatırlıyorum. Konuşmalarında, Yeni uğraş alanının vahit Azerbaycan olduğunu, bunun yolunun da doğal olarak mevcut olan kültür birliğinin canlandırılmasından geçtiğini belirtiyordu.
Elçibey Birleşik Azerbaycan konulu sohbetlerinde, Kuzey ve Güney Azerbaycanların birleşmesi konusunda, bu döneme gelinmeden sosyo psikolojik, sosyo ekonomik ve sosyo kültürel faaliyetleri, yapılması gerekli çalışmalar olarak önemsiyordu. Sohbetlerimizde, Yemen, Kore ve Vietnam gibi iç kavgası süren bölünmüş ülkelerle, Almanya’nın bölünmüşlükten çıkışını karşılaştırıyorduk ve başarı şansını artıranın ciddi hazırlık dönemi olduğunda birleşiyorduk.
Elçibey ülkelerin kültürel yapılanmalarında veya kültürel gelişmişliklerinde demokratikleşmiş olabilmeye özel önem veriyordu. Bütün sektörlerde gelişmiş olan Sovyetlerin yıkılışını, farklı fikirlere katlanamayan anti demokratik yönetimlerin tutumu ile izah ediyordu. Onun, Sovyetlerin dağılışında üzerinde durduğu diğer kültürel olgu ise, Sovyet istihbaratının kırtasiyeciliğe boğulmuş olması idi. Sovyet devleti alınan istihbaratı icraata geçirme noktasında alınan bilgiler okuyamaz/anlayamaz/anlamlandıramaz olmuştu.
Türklüğün, Türk dünyası’nın meselelerini kendisinden öğrenmek istediğim bir görüşmemizde, ben Başkurdistan gibi federatif yapılanma içerisindeki Türk devletlerinin tam bağımsızlığa kavuşamamış olmaları gibi konuların açılmasını bekliyordum. O, yaptığı açıklamalarda, Türk topluluklarındaki bağımsızlık hareketlerinin önemini belirttikten sonra, bağımsızlığını kazanmış Türk devletlerindeki demokrasi, insan hakları, fikir hürriyeti gibi konuları önemsemiş onlara öncelik vermişti.
Devlet yönetiminde ferdin olağanüstü yetkilerle donatılmasına karşı idi. Açıklamalarında Olağanüstü yetkileri üzerinde toplamış kişinin tehlikeli de olabileceği üzerinde duruyordu. Bütün güçler tek bir kişinin elinde toplanmamalı diyordu. Böylesi bir yapılanmanın diktatörlük özlemi doğurabileceğini belirtiyordu. Böyle bir zihniyetin hükümran olmasına şans tanınmamalı, tanınmayacaktır. Böyle bir özlemin rüyasını gören yöneticilerimiz var. Bu husus Türklüğün korkulu rüyasıdır. Baskı Türklüğün içindeki özgürlük duygusunu öldürüyor. Türkün yaratıcılığını mahvediyor. Ümidi bir ferde bağlama anlayışı çok tehlikelidir. Kişiler için duyulan, olmazsa olmaz duygusu, toplumu sindirir tekâmülü engeller diyordu
Rusya ve Çin’in emperyal harbi-siyasi fikirlerinden ve politikalarından vazgeçmemelerini Türklük için tehdit olarak niteliyordu.
Kültür emperyalizmi Türk dünyası için gelecekte ciddi tehdit oluşturacaktır. Bu tehdidin giderilmesi Türk dünyası içerisinde kültür ittifakının sağlanması ile olur. “Türkler ve Araplar ortaçağda yarattıkları medeniyeti yeniden işleyip canlandırıp dünyaya taktiim etseler .başka bir medeniyete ihtiyaçları olmaz” fikrine katılıyorum İtiraf etmeliyiz ki, XIX.yy. yakın ve Ortadoğu kültürünü İngiliz Fransız ve Almanlar bu kültürün sahiplerinden daha iyi inceleyip, öğrenip benimsemişlerdir.(….)Türk İslam cemiyetinin en büyük en ali barıştırıcısı, mezhep ihtilaflarının gidericisi sofiliğin iyi öğrenilip öğretilmesinden geçer(…..) İslam dünyası fakihlerinin % 90 dan fazlası Türk’tür. İçlerindeki Araplar da Araplaşmış Türklerdir. İran’daki Şiilik daha ziyade Şiilikle senteze girmiş ve İran coğrafyasında iki hal kazanıştır. Bunlardan birisi mutedil Şiiliktir. Diğeri ise Fars Şovenizmini esas alan siyasi Şiiliktir. Her iki Şiilik türü de Hz. Cafer Sadık’tan uzaklaşmıştır. Bütün bu hatalardan kurtulmanın yolu gerçek Caferiliğin öğrenilip öğretilmesinden geçer.
Türkün kendisine mahsus geliştirip şekillendirdiği kültür değerleri vardır. Ses bunlardan birisidir. Renk de öyledir. Milletin ruhunun derinliklerinden gelen vurgunu olduğu ses ve renk vardır. Bu bakımdan gelişen zaman içerisinde Türk şiir ve musikisinin yerini başka bir millete ait olan şiir ve musiki tutamamıştır. İslamın ilk çağlarına ve bu çağın arifine de damgasını vuran İbni Süreyik bir Türk tür. Yakın ve Ortadoğu’nun 4 büyük müzisyeninin 3’ü Türk’tür. Avrupa Türk kültürü sürekli kendisini yenileyerek canlılığını korumaktadır. Ruslar bütün gayretlerine rağmen Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Kırgızistan’da ve Kazakistan’da Türk müzik ve resminin yerini alamamışlardır.
Türk kültürü dünya kültürlerinin daima merkezinde olmuştur. Türk kültürü muhtelif kültürleri kendisi senteze sokup çoğaltmış ve dünyayla yeni analizlerle paylaşmıştır. Bu rolü bugün Avrupa oynamaya çalışıyor, ancak başarılı olduğu pek söylenilemez. Evvela kültür coğrafyası bunu yapmaya müsait değildir. Turan medeniyeti, Türk medeniyetinin Hint-Çin medeniyetlerinden özümleyip dünyaya yaydığı bir medeniyettir.
Türk diline gelince, her büyük dilin bir veya iki katı vardır. Türk dili ise çok katlı bir dildir. Dilde kat, sözün zamana göre, kültürlerle ilişkisine göre, değişik coğrafyalara göre farklı manalar taşıyabilmesidir. Siyasi ve diğer etkilerin dışında olsaydım, hayatımı Türk dilinin etimolojisinin incelenmesine ayırırdım. Mesela insan olarak er, ler lar çoğul takısında er, Sum-er, Mac-ar, Af-şar, Kaç-ar toplum isimlerinde er olduğu gibi Su+ter/Sumter/Sumer suyu kutsal sayan insan demektir. Yolav=Yallı münasebeti, yallı bugün bir halk oyunu adıdır, türüdür. Alov=Alev etrafında yapılan şaman raksıdır. Böyle bir dili Ermenilerin sahiplenmeleri mümkün müdür? Bu konularla her ilgilendiğimde beni sihirli bir hava sarar.
Türklüğün tarihi başlangıcı veya Türklüğün başlangıç tarihi ve ilk Türk mekanı henüz kesin olarak belli değildir. Türklerin tarih sahnesine çıkış yerleri için farklı bölgelerden bahsedilmektedir. Uygun ve geçerli cevap bana göre” Türk gökten geldi” görüşüdür. Coğrafyada kutupların yeri ve tarihte Türklerin ilk mekânı belli değildir.
Sayın Elçibey Hocamdan Türk adının mistik muhtevasına dair görüşlerini de almıştım. Bunlar çalışmalarımıza yeni boyutlar, düşünce dünyamıza yeni ufuklar kazandıran açıklamalar idi. Bir kısmı bizim için tamamen yeni bir kısmı bildiklerimizi geliştirmeğe uygun bilgilerdi. Bunlar; Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, Türklerde Miraç Fikri, Türk İnanç Sisteminde Peygamberlik Kurumu, Gök Tanrı İnanç Sisteminin mahiyeti, Gök Tanrı’nın isim ve sıfatları, Ehli kitap mensubu olmak gibi konularda idi. Bu bilgilerden bir kısmını “Türk Adının İlahi Muhtevasına Dair” Türk Dünyası Araştırmaları, s.100 Prof. Dr. Faruk Sumer’e Armağan, Şubat 1996 sh.97–113” isimli yazımızda işlemeye çalışmıştık diğer bir kısmını ise sohbetten alıp yazıya aktarabilecek düzeyde maalesef hıfzedemedik.
Türkü tanımlarken Elçibey, Türklüğün bir prestij meselesi, olgusu, bir tabiat olgusu olduğunu söylerdi. Ona göre hayatında Türklüğü yaşayamamış insan, tekâmülünü tamamlayamamış, yarım kalmıştır. Türklüğün varlığını duyup onun kültürünü, ululuğunu tatmayan kişinin kişiliği tamamlanmamıştır. Türkler dünya halklarına devlet kurmasını öğretmiş bir halktır. Osmanlı Türkleri Avrupa’da Hazar Türkleri de Rusya’da öğretiyi verdiler. Rus tarihçilerin de itiraf ettikleri gibi Rus devlet sistem ve yönetim zihniyeti Hazar Türklerinin mirasıdır.
Elçibey’e göre, fert bazında tek Türk, yerin göğün ve onları yaratan Tanrının bu âlemdeki mikro taşıyıcısıdır. Türk bunu ruhuna sindirebilmiş olandır. İnsan mikro kozmos iken, Türk bu metafizik misyonu da ihtiva eder ve Tanrıyı özünde taşır. “Ben seni yarattım ki, benim marifetlerimi yaşantına yansıtasın” inancını en iyi temsil eden Türk’tür.
Türk Cumhuriyetlerinin farklı isimlerle AGİK üyesi olmaları, aralarında çıkacak ihtilaflarda, uluslar arası hukuk itibariyle farklı milletler muamelesi görmeleri ihtimali konusunda da Rahmetli Elçibey, “Olur mu hiç öyle şey millet bir tanedir. O da Türk milletidir. Cumhuriyetlerin farklı ad alışları, halklar ve özel bazı sorunların çözümü içindir. Buradan hareketle Azerbaycan veya Türkiye halkı denilmiştir. Tanımımız Atatürk’ün tanımıdır.
Elçibey’in Kültür ve Türklük anlayışı ile Atatürk’ün kültür ve Türklük anlayışı arasında bize göre ciddi aynilikler vardır. Atatürk en büyük eseri olan Cumhuriyetin temelinin kültür olduğunu açıklarken, Türkün tanımını da yıldırımla, şimşekle binlerce yılın tabiat olayları izah etmektedir. Bize göre de Türklük bir kültür olgusudur.
Rahmetli Elçibey’de derin bir Atatürk hayranlığı vardı. Atatürk’ün düşünce dünyasını fikir hayatını ve uygulamalarını yakından izlemişti. Atatürk için “Türk dünyasının siyasi peygamberidir, der ve her keresinde ilave ederdi, “Kıymetli tablolar yakından seyredilmez, büyük dağların haşmeti de onların eteğinden görünmez. Siz Atatürk’ü gelip buradan seyredin” diyordu. 10 Kasımla ilgili bir projesi vardı. Bu konuda10 Kasımlar her yıl bütün Türk dünyasının iştiraki ile Ankara’da bir fikir ve kültür olayı olarak kutlanırken, ev sahipliğini Türkiye organizasyonunu Azerbaycan yapmalı, Kutlamalar için Azerbaycan ın finansorlüğünde Türklüğün güzideleri Ankara’ya taşınmalı, diyordu.
Hocam, kadın hakları konusunda da çok hassastı. Türklüğün geçmişteki başarılarının sırrını Türk kadının gücünde bulurdu. Bu gücün Türklüğün gelecekteki garantisi olduğunu da ifade ederdi. Bu konudaki hayranlığını ve görüşlerini ifade ederken, Türk anasının doğurganlığını, sevecenliğini, fedakârlığını, becerili oluşunu anlatır, asaleti ve ruh üstünlüğü üzerinde dururdu. Onu dinledikten sonra, Türk kadınının, insanın nazarındaki gerçek değerinin farkındalığını günlük yaşamınızdan izleyebilirdiniz
Hocam Elçibey’e göre, medeniyet, insanın insanla insanın çevre ile ilişkisidir. Dünyada Türkler kadar insanı hayvanı ve bitkiyi seven başka bir millet yoktur. Türklük medenilik misyonunu, düzeyini insan faktörü ve sevgisi ile sergilemiştir. Elçibey’in yer, gök, kişioğlu, tabiat, bitki, hayvan ile ilgili anlatıları, Türkün tanımındaki tabiat olaylarına yer verişi, bana hep eski Türk inanç sistemindeki kültleri hatırlatmıştır. Elçibey Türk halk inançlarının araştırılmasına özel önem verirdi. Nahcıvan’dan Bakû’ye gönderdiği bir faks ile Cephe’nin çalışma programına halk kültürü çalışmalarının da alınmasını istemişti.
SONUÇ:
Ebulfeyz Elçibey, dava adamı, siyaset adamı, devlet adamı, fikir ve icraat adamı idi. Ayrıca bendenizin hocası, ağabeyisi olan büyük bir Türkolog, kültür adamı, halk bilimci, Türk mitolojisinin bilginlerindendi. O’nu rahmetle ve minnetle anıyoruz. Mekânı cennet olsun.
GİRİŞ:
Bu kısa yazımızda, rahmetli Ebulfeyz Elçibey ile yapma şansını yakaladığımız ve Bakü, Nahçıvan ile Ankara’da gerçekleştirmiş olduğumuz görüşmelerdeki, bir kısmı parça parça ve dağınık olarak evvelce yazılarımıza yansımış olan, Türkoloji daha ziyade de halk kültürü-halk inançları kültürlü içerikli tesbitlerimizi aktarmaya çalışacağız.
Bilindiği gibi Elçibey aynı zamanda bir akademisyendi ve doktorasını Tolunoğulları konusundan yapmış bir tarihçi idi. Asıl akademik alanı filoloji idi. Filolog Elçibey Arap-Türk Dili üzerinde ihtisas yapmıştı Türkçe’nin yanı sıra Arapça, Rusça ve Farsça da biliyordu, Siyasi ve ideolojik kimliği, sosyal bilimler alanında yaptığı akademik çalışmalarla bütünleşmişti. Nahçıvan’dan Bakû’ye döndüğünde gerek kalmakta olduğu evde ve gerekse de Azerbaycan Halk Cephesi binasında yapmış olduğumuz görüşmelerde halk inançları konusunda daha hazırlıklı olmuştum. Ancak hiçbirisi Keleki-Nahcıvan’daki kadar bereketli olmamıştır. Biz Keleki’ye Elçibey’i ziyarete gitmişken Nahcıvan halk inançlarının derlenilmesini, doğal olarak halktan yapıyorduk. Bey ile olan görüşmelerimizde halk inançları kendiliğinden sohbetin merkezine gelip oturuyordu. Görüşmelerimizin Keleki’deki bereketine Türkiye ve Bakû’deki verimliliğine Azerbaycan’ın tutumu olumsuz etki yaptılar denilebilir. Anakara’daki görüşmelerimiz ise, ayrıntılı halk kültürü tartışacak kadar bol vakitte olmamışlardı.
METİN:
Keleki’deki görüşmemizde Türk siyasi birliğinin temelini kültürel birliğin oluşturduğunu söylediğini hatırlıyorum. Çok daha sonra Bakü’de yaptığımız bir görüşmede ise, kendisi için Azerbaycan’ın iç siyasi hayatındaki iddia ve mücadelesinin büyük ölçüde bittiğini, siyasetle uğraşmakla Azerbaycan’a demokrasisinin gelmesini amaçladığını, demokrasi adına muhalefetin birlikte hareket edebilen bir yapılanma geliştirmesinden yana olduğunu belirtirken, İlkin işgal edilen Azerbaycan topraklarının kurtarılması sonra Azerbaycan’a getirilebilmiş hukukun üstünlüğü, demokrasi ve yolsuzlukların engellenebilmesi hallerinde, mealen, mevcut Haydar Aliyev Hükümetinden bir talebinin olmayacağını da söylediği hatırlıyorum. Konuşmalarında, Yeni uğraş alanının vahit Azerbaycan olduğunu, bunun yolunun da doğal olarak mevcut olan kültür birliğinin canlandırılmasından geçtiğini belirtiyordu.
Elçibey Birleşik Azerbaycan konulu sohbetlerinde, Kuzey ve Güney Azerbaycanların birleşmesi konusunda, bu döneme gelinmeden sosyo psikolojik, sosyo ekonomik ve sosyo kültürel faaliyetleri, yapılması gerekli çalışmalar olarak önemsiyordu. Sohbetlerimizde, Yemen, Kore ve Vietnam gibi iç kavgası süren bölünmüş ülkelerle, Almanya’nın bölünmüşlükten çıkışını karşılaştırıyorduk ve başarı şansını artıranın ciddi hazırlık dönemi olduğunda birleşiyorduk.
Elçibey ülkelerin kültürel yapılanmalarında veya kültürel gelişmişliklerinde demokratikleşmiş olabilmeye özel önem veriyordu. Bütün sektörlerde gelişmiş olan Sovyetlerin yıkılışını, farklı fikirlere katlanamayan anti demokratik yönetimlerin tutumu ile izah ediyordu. Onun, Sovyetlerin dağılışında üzerinde durduğu diğer kültürel olgu ise, Sovyet istihbaratının kırtasiyeciliğe boğulmuş olması idi. Sovyet devleti alınan istihbaratı icraata geçirme noktasında alınan bilgiler okuyamaz/anlayamaz/anlamlandıramaz olmuştu.
Türklüğün, Türk dünyası’nın meselelerini kendisinden öğrenmek istediğim bir görüşmemizde, ben Başkurdistan gibi federatif yapılanma içerisindeki Türk devletlerinin tam bağımsızlığa kavuşamamış olmaları gibi konuların açılmasını bekliyordum. O, yaptığı açıklamalarda, Türk topluluklarındaki bağımsızlık hareketlerinin önemini belirttikten sonra, bağımsızlığını kazanmış Türk devletlerindeki demokrasi, insan hakları, fikir hürriyeti gibi konuları önemsemiş onlara öncelik vermişti.
Devlet yönetiminde ferdin olağanüstü yetkilerle donatılmasına karşı idi. Açıklamalarında Olağanüstü yetkileri üzerinde toplamış kişinin tehlikeli de olabileceği üzerinde duruyordu. Bütün güçler tek bir kişinin elinde toplanmamalı diyordu. Böylesi bir yapılanmanın diktatörlük özlemi doğurabileceğini belirtiyordu. Böyle bir zihniyetin hükümran olmasına şans tanınmamalı, tanınmayacaktır. Böyle bir özlemin rüyasını gören yöneticilerimiz var. Bu husus Türklüğün korkulu rüyasıdır. Baskı Türklüğün içindeki özgürlük duygusunu öldürüyor. Türkün yaratıcılığını mahvediyor. Ümidi bir ferde bağlama anlayışı çok tehlikelidir. Kişiler için duyulan, olmazsa olmaz duygusu, toplumu sindirir tekâmülü engeller diyordu
Rusya ve Çin’in emperyal harbi-siyasi fikirlerinden ve politikalarından vazgeçmemelerini Türklük için tehdit olarak niteliyordu.
Kültür emperyalizmi Türk dünyası için gelecekte ciddi tehdit oluşturacaktır. Bu tehdidin giderilmesi Türk dünyası içerisinde kültür ittifakının sağlanması ile olur. “Türkler ve Araplar ortaçağda yarattıkları medeniyeti yeniden işleyip canlandırıp dünyaya taktiim etseler .başka bir medeniyete ihtiyaçları olmaz” fikrine katılıyorum İtiraf etmeliyiz ki, XIX.yy. yakın ve Ortadoğu kültürünü İngiliz Fransız ve Almanlar bu kültürün sahiplerinden daha iyi inceleyip, öğrenip benimsemişlerdir.(….)Türk İslam cemiyetinin en büyük en ali barıştırıcısı, mezhep ihtilaflarının gidericisi sofiliğin iyi öğrenilip öğretilmesinden geçer(…..) İslam dünyası fakihlerinin % 90 dan fazlası Türk’tür. İçlerindeki Araplar da Araplaşmış Türklerdir. İran’daki Şiilik daha ziyade Şiilikle senteze girmiş ve İran coğrafyasında iki hal kazanıştır. Bunlardan birisi mutedil Şiiliktir. Diğeri ise Fars Şovenizmini esas alan siyasi Şiiliktir. Her iki Şiilik türü de Hz. Cafer Sadık’tan uzaklaşmıştır. Bütün bu hatalardan kurtulmanın yolu gerçek Caferiliğin öğrenilip öğretilmesinden geçer.
Türkün kendisine mahsus geliştirip şekillendirdiği kültür değerleri vardır. Ses bunlardan birisidir. Renk de öyledir. Milletin ruhunun derinliklerinden gelen vurgunu olduğu ses ve renk vardır. Bu bakımdan gelişen zaman içerisinde Türk şiir ve musikisinin yerini başka bir millete ait olan şiir ve musiki tutamamıştır. İslamın ilk çağlarına ve bu çağın arifine de damgasını vuran İbni Süreyik bir Türk tür. Yakın ve Ortadoğu’nun 4 büyük müzisyeninin 3’ü Türk’tür. Avrupa Türk kültürü sürekli kendisini yenileyerek canlılığını korumaktadır. Ruslar bütün gayretlerine rağmen Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Kırgızistan’da ve Kazakistan’da Türk müzik ve resminin yerini alamamışlardır.
Türk kültürü dünya kültürlerinin daima merkezinde olmuştur. Türk kültürü muhtelif kültürleri kendisi senteze sokup çoğaltmış ve dünyayla yeni analizlerle paylaşmıştır. Bu rolü bugün Avrupa oynamaya çalışıyor, ancak başarılı olduğu pek söylenilemez. Evvela kültür coğrafyası bunu yapmaya müsait değildir. Turan medeniyeti, Türk medeniyetinin Hint-Çin medeniyetlerinden özümleyip dünyaya yaydığı bir medeniyettir.
Türk diline gelince, her büyük dilin bir veya iki katı vardır. Türk dili ise çok katlı bir dildir. Dilde kat, sözün zamana göre, kültürlerle ilişkisine göre, değişik coğrafyalara göre farklı manalar taşıyabilmesidir. Siyasi ve diğer etkilerin dışında olsaydım, hayatımı Türk dilinin etimolojisinin incelenmesine ayırırdım. Mesela insan olarak er, ler lar çoğul takısında er, Sum-er, Mac-ar, Af-şar, Kaç-ar toplum isimlerinde er olduğu gibi Su+ter/Sumter/Sumer suyu kutsal sayan insan demektir. Yolav=Yallı münasebeti, yallı bugün bir halk oyunu adıdır, türüdür. Alov=Alev etrafında yapılan şaman raksıdır. Böyle bir dili Ermenilerin sahiplenmeleri mümkün müdür? Bu konularla her ilgilendiğimde beni sihirli bir hava sarar.
Türklüğün tarihi başlangıcı veya Türklüğün başlangıç tarihi ve ilk Türk mekanı henüz kesin olarak belli değildir. Türklerin tarih sahnesine çıkış yerleri için farklı bölgelerden bahsedilmektedir. Uygun ve geçerli cevap bana göre” Türk gökten geldi” görüşüdür. Coğrafyada kutupların yeri ve tarihte Türklerin ilk mekânı belli değildir.
Sayın Elçibey Hocamdan Türk adının mistik muhtevasına dair görüşlerini de almıştım. Bunlar çalışmalarımıza yeni boyutlar, düşünce dünyamıza yeni ufuklar kazandıran açıklamalar idi. Bir kısmı bizim için tamamen yeni bir kısmı bildiklerimizi geliştirmeğe uygun bilgilerdi. Bunlar; Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, Türklerde Miraç Fikri, Türk İnanç Sisteminde Peygamberlik Kurumu, Gök Tanrı İnanç Sisteminin mahiyeti, Gök Tanrı’nın isim ve sıfatları, Ehli kitap mensubu olmak gibi konularda idi. Bu bilgilerden bir kısmını “Türk Adının İlahi Muhtevasına Dair” Türk Dünyası Araştırmaları, s.100 Prof. Dr. Faruk Sumer’e Armağan, Şubat 1996 sh.97–113” isimli yazımızda işlemeye çalışmıştık diğer bir kısmını ise sohbetten alıp yazıya aktarabilecek düzeyde maalesef hıfzedemedik.
Türkü tanımlarken Elçibey, Türklüğün bir prestij meselesi, olgusu, bir tabiat olgusu olduğunu söylerdi. Ona göre hayatında Türklüğü yaşayamamış insan, tekâmülünü tamamlayamamış, yarım kalmıştır. Türklüğün varlığını duyup onun kültürünü, ululuğunu tatmayan kişinin kişiliği tamamlanmamıştır. Türkler dünya halklarına devlet kurmasını öğretmiş bir halktır. Osmanlı Türkleri Avrupa’da Hazar Türkleri de Rusya’da öğretiyi verdiler. Rus tarihçilerin de itiraf ettikleri gibi Rus devlet sistem ve yönetim zihniyeti Hazar Türklerinin mirasıdır.
Elçibey’e göre, fert bazında tek Türk, yerin göğün ve onları yaratan Tanrının bu âlemdeki mikro taşıyıcısıdır. Türk bunu ruhuna sindirebilmiş olandır. İnsan mikro kozmos iken, Türk bu metafizik misyonu da ihtiva eder ve Tanrıyı özünde taşır. “Ben seni yarattım ki, benim marifetlerimi yaşantına yansıtasın” inancını en iyi temsil eden Türk’tür.
Türk Cumhuriyetlerinin farklı isimlerle AGİK üyesi olmaları, aralarında çıkacak ihtilaflarda, uluslar arası hukuk itibariyle farklı milletler muamelesi görmeleri ihtimali konusunda da Rahmetli Elçibey, “Olur mu hiç öyle şey millet bir tanedir. O da Türk milletidir. Cumhuriyetlerin farklı ad alışları, halklar ve özel bazı sorunların çözümü içindir. Buradan hareketle Azerbaycan veya Türkiye halkı denilmiştir. Tanımımız Atatürk’ün tanımıdır.
Elçibey’in Kültür ve Türklük anlayışı ile Atatürk’ün kültür ve Türklük anlayışı arasında bize göre ciddi aynilikler vardır. Atatürk en büyük eseri olan Cumhuriyetin temelinin kültür olduğunu açıklarken, Türkün tanımını da yıldırımla, şimşekle binlerce yılın tabiat olayları izah etmektedir. Bize göre de Türklük bir kültür olgusudur.
Rahmetli Elçibey’de derin bir Atatürk hayranlığı vardı. Atatürk’ün düşünce dünyasını fikir hayatını ve uygulamalarını yakından izlemişti. Atatürk için “Türk dünyasının siyasi peygamberidir, der ve her keresinde ilave ederdi, “Kıymetli tablolar yakından seyredilmez, büyük dağların haşmeti de onların eteğinden görünmez. Siz Atatürk’ü gelip buradan seyredin” diyordu. 10 Kasımla ilgili bir projesi vardı. Bu konuda10 Kasımlar her yıl bütün Türk dünyasının iştiraki ile Ankara’da bir fikir ve kültür olayı olarak kutlanırken, ev sahipliğini Türkiye organizasyonunu Azerbaycan yapmalı, Kutlamalar için Azerbaycan ın finansorlüğünde Türklüğün güzideleri Ankara’ya taşınmalı, diyordu.
Hocam, kadın hakları konusunda da çok hassastı. Türklüğün geçmişteki başarılarının sırrını Türk kadının gücünde bulurdu. Bu gücün Türklüğün gelecekteki garantisi olduğunu da ifade ederdi. Bu konudaki hayranlığını ve görüşlerini ifade ederken, Türk anasının doğurganlığını, sevecenliğini, fedakârlığını, becerili oluşunu anlatır, asaleti ve ruh üstünlüğü üzerinde dururdu. Onu dinledikten sonra, Türk kadınının, insanın nazarındaki gerçek değerinin farkındalığını günlük yaşamınızdan izleyebilirdiniz
Hocam Elçibey’e göre, medeniyet, insanın insanla insanın çevre ile ilişkisidir. Dünyada Türkler kadar insanı hayvanı ve bitkiyi seven başka bir millet yoktur. Türklük medenilik misyonunu, düzeyini insan faktörü ve sevgisi ile sergilemiştir. Elçibey’in yer, gök, kişioğlu, tabiat, bitki, hayvan ile ilgili anlatıları, Türkün tanımındaki tabiat olaylarına yer verişi, bana hep eski Türk inanç sistemindeki kültleri hatırlatmıştır. Elçibey Türk halk inançlarının araştırılmasına özel önem verirdi. Nahcıvan’dan Bakû’ye gönderdiği bir faks ile Cephe’nin çalışma programına halk kültürü çalışmalarının da alınmasını istemişti.
SONUÇ:
Ebulfeyz Elçibey, dava adamı, siyaset adamı, devlet adamı, fikir ve icraat adamı idi. Ayrıca bendenizin hocası, ağabeyisi olan büyük bir Türkolog, kültür adamı, halk bilimci, Türk mitolojisinin bilginlerindendi. O’nu rahmetle ve minnetle anıyoruz. Mekânı cennet olsun.
Similar topics
» EBULFEYZ ELÇİBEY
» Yaşar Okuyan, o kongreye dair anılarını yazdı. "O Yıllar" adlı kitabın
» ELÇİBEY'İN MİRASI
» Elçibey Diyorki
» Ebülfez Elçibey
» Yaşar Okuyan, o kongreye dair anılarını yazdı. "O Yıllar" adlı kitabın
» ELÇİBEY'İN MİRASI
» Elçibey Diyorki
» Ebülfez Elçibey
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz