AKP-PKK Ortaklığı
1 sayfadaki 1 sayfası
AKP-PKK Ortaklığı
İktidar partisi AKP ile terör örgütü PKK’nın ortaklığı artık bir sır değil…
Bünyesinde, “ben olsam ben de dağa çıkardım” diyen ama aslında terör örgütünün meclise girip Hükümet kurmuş üyesi gibi görev yapan bakanları bulunduran AKP, Hükümeti Türklerden kurmadığı için, devlet meselelerinde her türlü taviz veriliyor. İnsanlar ise gözlerini kör, kulaklarını sağır, ağızlarını dilsiz yapmış; TSK’nın terörist, PKK’nın meşru hale getirildiği bir süreci izliyor.
Şimdi, AKP-PKK ortaklığında neler yapılmış kısaca göz atalım;
- Bir zamanlar dağda askere-polise kurşun sıkan ve sözde pişman olup itirafçı görünümüne büründürülen teröristlerin ifadeleriyle, askerlerimiz yargılanmıştır. İki düşmandan birinin diğerinin aleyhine tanık sayılması ve her söylediğinin doğru kabul edilmesi olayı, Türk adalet tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Bu teröristlerin ifadeleriyle kendi askerine düşman olanlarsa, alınlarında kapkara bir lekeyle gezmektedirler.
- Terör örgütü PKK’nın, “devlet yüzünden dağa çıktılar” denilerek, terör örgütü olmaktan çıkarılmasına uğraşılmaktadır. Bu bir ihanettir. Bunca şehit vermemize sebep olan, bunca katliama imza atan; uyuşturucu ticareti, kadın ticareti, organ mafyası gibi pek çok kahpece işlere bulaşmış bulunan bu örgüt, adeta “masum” ilan edilmekte ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları psikolojik baskı ile sindirilmeye çalışılmaktadır. Bu işin içerisinde de, başı, Hükümetin içerisindeki keko bakanlar çekmektedirler.
- Gezi Parkı olayları sırasında, Hükümet, Türk milletine karşı açıkça savaş ilan etmiştir. Hem Başbakan’ın oy oranının %50 olarak görülmesi için psikolojik teknikler kullanılmış hem de millet AKP’li ve AKP’li olmayanlar diye iki düşman kutba ayrılmaya çalışılmıştır. Hatta çeşitli mahalleleri ve esnafları “sabrımız taştı” diye örgütleyen AKP ve bu işte en büyük rolü üstlenen AKP Gençlik Kolları, terör örgüyü PKK’nın İstanbul’da daha büyük zararlara yol açan eylemleri sırasında neredeydiler? Esnafın PKK’ya karşı sabrı taşmamış mıydı? Eline sopa alıp Türk gençlerini kovalayan AKP’liler, terör örgütünün daha büyük kayıplara yol açan eylemleri sırasında, niçin sokağa çıkmadılar? Bu soruların cevapları da, AKP-PKK ortaklığına bir başka ispattır.
- “Adalet” gibi kutsal bir kavramı parti adına alan bu oluşumun, adalet kavramıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Nitekim, aç olduğu için ömründe ilk defa ekmek çalanların bile ağır cezalara çarptırıldığı ve sahip çıkılmadığı halde, terör örgütüne mensup olan teröristler Habur’dan ellerini kollarını sallaya sallaya içeri girmişler; ayaklarına hakim ve savcı gönderilmiştir. Bunlar, “pişman değiliz” dedikleri halde, pişmanlık yasasından faydalandırılmışlardır. Bu adalet değil, ihanettir. Ayrıca, Başbakan ilk başta bu tabloyu desteklemiş, oy kaybı yaşayınca güya küplere binip bu tabloyu eleştirmiştir. Öylece bakıldığında, bir komedi filmini Türkiye izlemiş, bir kez daha AKP-PKK ortaklığı ortaya çıkmıştır.
- Türkiye’yi ve Ortadoğu ülkelerini bölmeyi amaçlayan ve bu amaçla Türkiye de dahil olmak üzere pek çok Ortadoğu ülkesinin sınırlarının değiştirilmiş olduğu haritalar yaratan BOP projesi için, Başbakan “eşbaşkan” olduğunu ifade etmiş, Diyarbakır’ın da BOP’un yıldızı olacağını söylemiştir. Başbakan gibi din tüccarlarına sözümüz yoktur; çünkü onlar kendilerinden bekleneni yapmaktadırlar. Peki ABD ile işbirliği bu kadar açık olan bir partiye, millet hala niçin ısrarla oy vermektedir? Bunun cevabı, kömür madenlerinde yatıyor.
- Irak’ta Müslüman katliamları yapan bir ordunun sağ salim evlerine dönmeleri için dua ettiğini söyleyen ve onları “kahraman” yapan Başbakan, “açılım” politikaları konusunda niçin bu kadar samimidir? Bunun da cevabı, BOP projesinin amaçlarında yatıyor. Diğer yandan, AKP ve PKK’yı bir araya getiren başka bir konu da budur: Siyonist merkezli BOP projesi. (Başbakanın Siyonizmin simge ismi Herlz’in mezarının başında saygı duruşunda bulunduğu da unutulmamalıdır.)
- Şehitlere “kelle”, Öcalan şerefsizine “sayın” diyen Başbakan, teröristler için “onlar şehittir ve şehitler ölmez” diyen Şerafettin Elçi denen haninin adını, Şırnak havalimanına verdirmiştir. Aynı Başbakan döneminde, Muğlalı Paşa’nın adı, adının verildiği kışladan kaldırılmıştır.
- Açılım politikalarıyla beraber, PKK’nın doğuda güçlenmesi sağlanmış ve bu kanlı terör örgütü meşrulaştırılıp yeniden diriltilmiştir. Burada oldukça sinsi bir oyun oynanmıştır: Terör örgütü Açılım ile birlikte güçlenmiş olmasına karşın, “açılımı terör örgütü güçlendi, bu gücü kırmak için yapıyoruz” diye millete yalan söylenmiştir. Doğu’da keko nüfusu, AKP’nin izinden gittiği Özal döneminden itibaren dış göçle arttırılmış, bütün Doğu bölgemiz keko sayılarak, politikalar sözde keko üstünlüğüne göre şekillendirilmiştir.
- Bugün, “Gezi parkında PKK da var” diyerek muhalif hareketi bastırmaya çalışan AKP, Türklük kavramını anayasadan çıkarmaya kalkacak kadar sözde cesur ve sözde demokrat olduğu halde, BDP’liler açıkça terörist başı şerefsiz Öcalan’a sayın demelerine, bölünmüş Türkiye haritalarını mecliste açmalarına, teröriste ısrarla özgürlük savaşçısı demelerine rağmen, hala AKP tarafından mecliste tutulmakta ve bazı zamanlarda bu siyasi terör partisi devlet politikalarının belirlenmesinde Başbakan tarafından zirvelere davet edilmektedir. PKK ile işbirliğinin alasını, AKP yapmaktadır.
- “Türkiye’ye bir keko kedisini bile vermem” diyecek kadar palazlanan ve ABD ile İsrail’in sürtüğü haline gelmiş olan Barzani, dün Dış İşleri Bakanlığının kapısında el pençe divan beklerken, bugün, Türkiye’ye racon kesmesine rağmen Hükümet tarafından koruma altına alınmış ve dahası AKP kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” nidaları ile alkışlatılmıştır. Bu, terör örgütünün mensuplarını Türkiye’ye teslim etmeme konusunda Türk devletine racon kesmesinin, AKP’li Kürtler tarafından ödüllendirilmesi midir?
- İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmamak AKP’liler tarafından moda edilmiş; buna karşın “bu bayrak anlam ifade etmiyor” diyen Başbakan’ın vekilleri, hastanelerinden Türk bayrağını indirmiş ve PKK paçavrasını astırmışlardır. Aynı AKP’liler, onuncu yıl marşını faşist marş diye nitelendirip, PKK’nın sözde marşında saygı duruşuna geçmişlerdir. Bu da bir ihanettir. Başbakan, her defasında İnönü’yü eleştirir; fakat İnönü’den farkı nedir? Onun da meclisinde, babası Türk kasabı olarak anılan ve İnönü tarafından meclise alınan bazı Yunanlılar vardı ki, İstiklal Marşı’nda bir kere ayağa kalktıkları görülmemiş fakat Yunan marşını gururla söylemişlerdi… İnönü’yü AKP eleştiremez. Çünkü hem AKP hem de İnönü CHP’si Türkçülük düşüncesinin tam karşısındadırlar.
- Kerkük’te keko devleti kurulmasına çalışan AKP’nin Dış İşleri, aynı görevi Suriye ve hatta İran’da da sürdürmektedirler. Bu görevin Türkiye ayağı açılım politikası idi.
- Sözde barış söylemleriyle TSK’yı kan sevdalısı olmakla itham eden AKP, “özgür Kürdistan için Türk askerinin kanı oluk oluk akmalı” diyen Leyla Zana’yı da barış elçisi olarak seçmekten geri durmamıştır. Bu, Türk düşmanlığının en açık göstergelerinden biridir.
- Şerefsiz Öcalan’ın yakalanma süreci iyi hatırlanmalıdır. Bu vatan haini devletten kaçacak delik ararken, bugün onu “keko halkının önderi” olarak gösteren BDP’liler, Öcalan’ı satmaktan geri kalmamışlar ve lider dedikleri vatan hainini “çılgın” veya “deli” olmakla itham etmişlerdir. Bunlardan biri de, Leyla Zana’nın öldürülen kocası Mehdi Zana’dır. AKP de “evet bu şahıs Kürtlerin lideridir” yaklaşımını sergilemiş ve tüm bu gerçeklere rağmen, Kürtlerin ayrılmasını destekleyen politikalara imza atmışlardır. Bu konuda en büyük mesafeyi de, Öcalan şerefsizini muhatap almakla katetmişlerdir.
- Şeyh Sa-it denilen vatan haini “evliya” ilan edilmiş; Kürtler Doğu’da sözde şehitlikler açmışlardır.
- AKP’liler, şehit cenazelerini provokasyon, terörist leşlerinin taşındığı şaklabanlık törenlerini de demokrasi işareti olarak kabul etmişlerdir.
- Türkçülük ve kekoçülük bir tutulmuştur. Bu da, “Sen Türkçü olursan o da gider kekoçü olur” gibi zırvalara dayandırılmıştır. Halbuki Türkçülük Türk töresine, Türk töresi Tanrı buyruklarına dayanır. Dolayısıyla Türkçü düşünceye karşı kekoçü olmak, kendi milletine sevginin değil, Tanrı buyruklarına karşı gelmenin ve Türkçülere karşı inatlaşmanın göstergesi olabilir.
- Şerefli Türk askeri, yasal değişikliklerle karakola hapsedilmiş; buna karşın terör örgütü PKK, sözde polis birimleri kurmuş ve hiçbir devlet müdahalesiyle karşılaşmadan kimlik kontrollerini ilk defa bu kadar rahat ve sonucuna katlanmadan yapabilmiştir. Şu da eklenmelidir ki, PKK, ilk defa sonuçlarına katlanmak zorunda olmadığı bir dönemdedir ve bu dönem AKP’nin eseridir.
- Teröristlere ait olduğu iddia edilen sözde toplu mezarlar, ancak arkeoloji ilmine bir katı olarak yansımıştır. Binlerce yıllık kemikler, en fazla 60 yaşında olabilecek teröristlere mal edilmiştir. Bu bir ihanet veyahut gaflet değil, tiyatro yazarlığının getirisidir.
- Şehit edilen bunca Türk aydının hesabı sorulmak yerine uyduruk bir Ergenekon davası yaratılmış; buna karşın PKK savunuculuğu yapan propagandacı terörist kekoçü yazarlar aydın olarak gösterilmeye başlanmıştır. Uğur Mumcu’nun teröristler tarafından iç hesaplaşma sonucu öldürüldüğünü, örgüt içi mektuplarla ispat ettiği Musa Anter gibilerin hesabını sormaya kalkan AKP, bir kez daha PKK ile işbirliği yaptığını gizlememiştir.
- TRT Şeş ile ortak kekoçe’yi destekleyen AKP, ortak keko siyasi platformlarını da desteklemiş; buna karşın kendinden olmayanı çapulcu ilan ederek, Türk milletini tehlikeli bir oyunla bölmeye kalkışmıştır. Bunun önüne, her Türk’ü seven ve partizanlık yapmayan, partisi olmayan Türkçüler geçecek ve AKP-PKK oyunları bozulacaktır.
***
Daha pek çok madde sıralanabilir, pek çok ispat sunulabilir. Ancak bunları görmek ve partizanlıktan uzak değerlendirme yapmak her babayiğidin harcı değildir. Bunları anlayabilmek için insanın önce koyunluktan sıyrılması ve Bozkurt gibi özgür ve cesur olabilmesi gerekmektedir. Fakat Bozkurt gibi olmak, AKP’lilerin harcı bir iş olmadığı için, bu ihanet oyunu bu sahnede biraz daha sergilenmeye devam edecek.
Tanrı Türk’ü korusun.
Yusufhan Güzelsoy
Bünyesinde, “ben olsam ben de dağa çıkardım” diyen ama aslında terör örgütünün meclise girip Hükümet kurmuş üyesi gibi görev yapan bakanları bulunduran AKP, Hükümeti Türklerden kurmadığı için, devlet meselelerinde her türlü taviz veriliyor. İnsanlar ise gözlerini kör, kulaklarını sağır, ağızlarını dilsiz yapmış; TSK’nın terörist, PKK’nın meşru hale getirildiği bir süreci izliyor.
Şimdi, AKP-PKK ortaklığında neler yapılmış kısaca göz atalım;
- Bir zamanlar dağda askere-polise kurşun sıkan ve sözde pişman olup itirafçı görünümüne büründürülen teröristlerin ifadeleriyle, askerlerimiz yargılanmıştır. İki düşmandan birinin diğerinin aleyhine tanık sayılması ve her söylediğinin doğru kabul edilmesi olayı, Türk adalet tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Bu teröristlerin ifadeleriyle kendi askerine düşman olanlarsa, alınlarında kapkara bir lekeyle gezmektedirler.
- Terör örgütü PKK’nın, “devlet yüzünden dağa çıktılar” denilerek, terör örgütü olmaktan çıkarılmasına uğraşılmaktadır. Bu bir ihanettir. Bunca şehit vermemize sebep olan, bunca katliama imza atan; uyuşturucu ticareti, kadın ticareti, organ mafyası gibi pek çok kahpece işlere bulaşmış bulunan bu örgüt, adeta “masum” ilan edilmekte ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları psikolojik baskı ile sindirilmeye çalışılmaktadır. Bu işin içerisinde de, başı, Hükümetin içerisindeki keko bakanlar çekmektedirler.
- Gezi Parkı olayları sırasında, Hükümet, Türk milletine karşı açıkça savaş ilan etmiştir. Hem Başbakan’ın oy oranının %50 olarak görülmesi için psikolojik teknikler kullanılmış hem de millet AKP’li ve AKP’li olmayanlar diye iki düşman kutba ayrılmaya çalışılmıştır. Hatta çeşitli mahalleleri ve esnafları “sabrımız taştı” diye örgütleyen AKP ve bu işte en büyük rolü üstlenen AKP Gençlik Kolları, terör örgüyü PKK’nın İstanbul’da daha büyük zararlara yol açan eylemleri sırasında neredeydiler? Esnafın PKK’ya karşı sabrı taşmamış mıydı? Eline sopa alıp Türk gençlerini kovalayan AKP’liler, terör örgütünün daha büyük kayıplara yol açan eylemleri sırasında, niçin sokağa çıkmadılar? Bu soruların cevapları da, AKP-PKK ortaklığına bir başka ispattır.
- “Adalet” gibi kutsal bir kavramı parti adına alan bu oluşumun, adalet kavramıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Nitekim, aç olduğu için ömründe ilk defa ekmek çalanların bile ağır cezalara çarptırıldığı ve sahip çıkılmadığı halde, terör örgütüne mensup olan teröristler Habur’dan ellerini kollarını sallaya sallaya içeri girmişler; ayaklarına hakim ve savcı gönderilmiştir. Bunlar, “pişman değiliz” dedikleri halde, pişmanlık yasasından faydalandırılmışlardır. Bu adalet değil, ihanettir. Ayrıca, Başbakan ilk başta bu tabloyu desteklemiş, oy kaybı yaşayınca güya küplere binip bu tabloyu eleştirmiştir. Öylece bakıldığında, bir komedi filmini Türkiye izlemiş, bir kez daha AKP-PKK ortaklığı ortaya çıkmıştır.
- Türkiye’yi ve Ortadoğu ülkelerini bölmeyi amaçlayan ve bu amaçla Türkiye de dahil olmak üzere pek çok Ortadoğu ülkesinin sınırlarının değiştirilmiş olduğu haritalar yaratan BOP projesi için, Başbakan “eşbaşkan” olduğunu ifade etmiş, Diyarbakır’ın da BOP’un yıldızı olacağını söylemiştir. Başbakan gibi din tüccarlarına sözümüz yoktur; çünkü onlar kendilerinden bekleneni yapmaktadırlar. Peki ABD ile işbirliği bu kadar açık olan bir partiye, millet hala niçin ısrarla oy vermektedir? Bunun cevabı, kömür madenlerinde yatıyor.
- Irak’ta Müslüman katliamları yapan bir ordunun sağ salim evlerine dönmeleri için dua ettiğini söyleyen ve onları “kahraman” yapan Başbakan, “açılım” politikaları konusunda niçin bu kadar samimidir? Bunun da cevabı, BOP projesinin amaçlarında yatıyor. Diğer yandan, AKP ve PKK’yı bir araya getiren başka bir konu da budur: Siyonist merkezli BOP projesi. (Başbakanın Siyonizmin simge ismi Herlz’in mezarının başında saygı duruşunda bulunduğu da unutulmamalıdır.)
- Şehitlere “kelle”, Öcalan şerefsizine “sayın” diyen Başbakan, teröristler için “onlar şehittir ve şehitler ölmez” diyen Şerafettin Elçi denen haninin adını, Şırnak havalimanına verdirmiştir. Aynı Başbakan döneminde, Muğlalı Paşa’nın adı, adının verildiği kışladan kaldırılmıştır.
- Açılım politikalarıyla beraber, PKK’nın doğuda güçlenmesi sağlanmış ve bu kanlı terör örgütü meşrulaştırılıp yeniden diriltilmiştir. Burada oldukça sinsi bir oyun oynanmıştır: Terör örgütü Açılım ile birlikte güçlenmiş olmasına karşın, “açılımı terör örgütü güçlendi, bu gücü kırmak için yapıyoruz” diye millete yalan söylenmiştir. Doğu’da keko nüfusu, AKP’nin izinden gittiği Özal döneminden itibaren dış göçle arttırılmış, bütün Doğu bölgemiz keko sayılarak, politikalar sözde keko üstünlüğüne göre şekillendirilmiştir.
- Bugün, “Gezi parkında PKK da var” diyerek muhalif hareketi bastırmaya çalışan AKP, Türklük kavramını anayasadan çıkarmaya kalkacak kadar sözde cesur ve sözde demokrat olduğu halde, BDP’liler açıkça terörist başı şerefsiz Öcalan’a sayın demelerine, bölünmüş Türkiye haritalarını mecliste açmalarına, teröriste ısrarla özgürlük savaşçısı demelerine rağmen, hala AKP tarafından mecliste tutulmakta ve bazı zamanlarda bu siyasi terör partisi devlet politikalarının belirlenmesinde Başbakan tarafından zirvelere davet edilmektedir. PKK ile işbirliğinin alasını, AKP yapmaktadır.
- “Türkiye’ye bir keko kedisini bile vermem” diyecek kadar palazlanan ve ABD ile İsrail’in sürtüğü haline gelmiş olan Barzani, dün Dış İşleri Bakanlığının kapısında el pençe divan beklerken, bugün, Türkiye’ye racon kesmesine rağmen Hükümet tarafından koruma altına alınmış ve dahası AKP kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” nidaları ile alkışlatılmıştır. Bu, terör örgütünün mensuplarını Türkiye’ye teslim etmeme konusunda Türk devletine racon kesmesinin, AKP’li Kürtler tarafından ödüllendirilmesi midir?
- İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmamak AKP’liler tarafından moda edilmiş; buna karşın “bu bayrak anlam ifade etmiyor” diyen Başbakan’ın vekilleri, hastanelerinden Türk bayrağını indirmiş ve PKK paçavrasını astırmışlardır. Aynı AKP’liler, onuncu yıl marşını faşist marş diye nitelendirip, PKK’nın sözde marşında saygı duruşuna geçmişlerdir. Bu da bir ihanettir. Başbakan, her defasında İnönü’yü eleştirir; fakat İnönü’den farkı nedir? Onun da meclisinde, babası Türk kasabı olarak anılan ve İnönü tarafından meclise alınan bazı Yunanlılar vardı ki, İstiklal Marşı’nda bir kere ayağa kalktıkları görülmemiş fakat Yunan marşını gururla söylemişlerdi… İnönü’yü AKP eleştiremez. Çünkü hem AKP hem de İnönü CHP’si Türkçülük düşüncesinin tam karşısındadırlar.
- Kerkük’te keko devleti kurulmasına çalışan AKP’nin Dış İşleri, aynı görevi Suriye ve hatta İran’da da sürdürmektedirler. Bu görevin Türkiye ayağı açılım politikası idi.
- Sözde barış söylemleriyle TSK’yı kan sevdalısı olmakla itham eden AKP, “özgür Kürdistan için Türk askerinin kanı oluk oluk akmalı” diyen Leyla Zana’yı da barış elçisi olarak seçmekten geri durmamıştır. Bu, Türk düşmanlığının en açık göstergelerinden biridir.
- Şerefsiz Öcalan’ın yakalanma süreci iyi hatırlanmalıdır. Bu vatan haini devletten kaçacak delik ararken, bugün onu “keko halkının önderi” olarak gösteren BDP’liler, Öcalan’ı satmaktan geri kalmamışlar ve lider dedikleri vatan hainini “çılgın” veya “deli” olmakla itham etmişlerdir. Bunlardan biri de, Leyla Zana’nın öldürülen kocası Mehdi Zana’dır. AKP de “evet bu şahıs Kürtlerin lideridir” yaklaşımını sergilemiş ve tüm bu gerçeklere rağmen, Kürtlerin ayrılmasını destekleyen politikalara imza atmışlardır. Bu konuda en büyük mesafeyi de, Öcalan şerefsizini muhatap almakla katetmişlerdir.
- Şeyh Sa-it denilen vatan haini “evliya” ilan edilmiş; Kürtler Doğu’da sözde şehitlikler açmışlardır.
- AKP’liler, şehit cenazelerini provokasyon, terörist leşlerinin taşındığı şaklabanlık törenlerini de demokrasi işareti olarak kabul etmişlerdir.
- Türkçülük ve kekoçülük bir tutulmuştur. Bu da, “Sen Türkçü olursan o da gider kekoçü olur” gibi zırvalara dayandırılmıştır. Halbuki Türkçülük Türk töresine, Türk töresi Tanrı buyruklarına dayanır. Dolayısıyla Türkçü düşünceye karşı kekoçü olmak, kendi milletine sevginin değil, Tanrı buyruklarına karşı gelmenin ve Türkçülere karşı inatlaşmanın göstergesi olabilir.
- Şerefli Türk askeri, yasal değişikliklerle karakola hapsedilmiş; buna karşın terör örgütü PKK, sözde polis birimleri kurmuş ve hiçbir devlet müdahalesiyle karşılaşmadan kimlik kontrollerini ilk defa bu kadar rahat ve sonucuna katlanmadan yapabilmiştir. Şu da eklenmelidir ki, PKK, ilk defa sonuçlarına katlanmak zorunda olmadığı bir dönemdedir ve bu dönem AKP’nin eseridir.
- Teröristlere ait olduğu iddia edilen sözde toplu mezarlar, ancak arkeoloji ilmine bir katı olarak yansımıştır. Binlerce yıllık kemikler, en fazla 60 yaşında olabilecek teröristlere mal edilmiştir. Bu bir ihanet veyahut gaflet değil, tiyatro yazarlığının getirisidir.
- Şehit edilen bunca Türk aydının hesabı sorulmak yerine uyduruk bir Ergenekon davası yaratılmış; buna karşın PKK savunuculuğu yapan propagandacı terörist kekoçü yazarlar aydın olarak gösterilmeye başlanmıştır. Uğur Mumcu’nun teröristler tarafından iç hesaplaşma sonucu öldürüldüğünü, örgüt içi mektuplarla ispat ettiği Musa Anter gibilerin hesabını sormaya kalkan AKP, bir kez daha PKK ile işbirliği yaptığını gizlememiştir.
- TRT Şeş ile ortak kekoçe’yi destekleyen AKP, ortak keko siyasi platformlarını da desteklemiş; buna karşın kendinden olmayanı çapulcu ilan ederek, Türk milletini tehlikeli bir oyunla bölmeye kalkışmıştır. Bunun önüne, her Türk’ü seven ve partizanlık yapmayan, partisi olmayan Türkçüler geçecek ve AKP-PKK oyunları bozulacaktır.
***
Daha pek çok madde sıralanabilir, pek çok ispat sunulabilir. Ancak bunları görmek ve partizanlıktan uzak değerlendirme yapmak her babayiğidin harcı değildir. Bunları anlayabilmek için insanın önce koyunluktan sıyrılması ve Bozkurt gibi özgür ve cesur olabilmesi gerekmektedir. Fakat Bozkurt gibi olmak, AKP’lilerin harcı bir iş olmadığı için, bu ihanet oyunu bu sahnede biraz daha sergilenmeye devam edecek.
Tanrı Türk’ü korusun.
Yusufhan Güzelsoy
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz