Sinan ya da Armen Sinanyan
1 sayfadaki 1 sayfası
Sinan ya da Armen Sinanyan
Cami, mescit, köprü, saray,türbe başta olmak üzere birçok yapı inşa eden Mimar Sinan, öldüğünde Osmanlı'nın neredeyse her köşesine damga vurmayı başardı. Kendisinin "kalfalık eserim" olarak takdim ettiği, İstanbul'daki Süleymaniye Camii, ve "ustalık eserim" olarak takdim ettiği Edirne'deki Selimiye Camii en muhteşem eserleri arasında yerini almaktadır. 1537'de Ayasofya'nın kubbesini de onaran Mimar Sinan hayatı boyunca 364 eser vermiştir. Bu eserler; 84 camii, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 hastane, 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen, 48 hamam olarak öne çıkmaktadır. 1588'de İstanbul'da ölen Mimar Sinan, Süleyman Camii'ndeki türbesine gömüldü.
Osmanlı'ya hizmet eden diğer bir Ermeni asıllı ve aynı zamanda Kayserili Balyan ailesi hakkında bilgi vermek istemiyorum, çünkü mimarlık kategorisine Balyan ailesi hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Ermenilerle mimarlık arasındaki ilişkiyi, salt Mimar Sinan ve Balyan ailesine indirgemek doğru olmaz, çünkü tarihin farklı zamanlarında farklı kişilerce bu ilişki kurulmuştur.
Buna örnek olarak ise, İran Ermenilerinin, İran'da verdiği eserlere bakabiliriz. 16. yüzyılın sonunda Ermenistan'ın Nahçivan bölgesindeki Cuğa(Culfa) kentindeki halk ticaret ve zanaatkarlıkdaki başarısı bilindiğinden, Şah Abbas'ın yaptığı bir sefer sonucu, bu kentteki halkı, zamanının başkenti olan İsfahan'ın yanına yerleştirmişti. Buraya gelen Ermeniler, Yeni Culfa adında bir yerleşim yeri kurarak, Ermenilerin İran'daki varlığı böylece başlamasında bizzat başrolde oynamış oldular. Zira Ermenilerin iskan edildikten sonra İsfahan'daki saray, köprü ve camii yapımlarının başlamış olduğunu da görmekteyiz.( Bunun yanısıra bugün Ermenilerin İran'daki eserlerin ayakta durması bizzat İran devleti tarafından sağlanıyordur ve ne yazıkki dünyaya bu yönleriyle değil de "radikal dinci" şekliyle lanse edilmektedir.)
Bunun yanısıra biraz daha gerilere gidecek olursak, Ermenilerle mimarlık arasında nice örneklere rastlayabiliriz. Bu bağlamda, Van gölündeki Ahtamar( Akdamar, Ahdamar) Kilisesi, incelenebilir. 915-921 yılları arasında Kral Gagik tarafından inşa edilen bu kilise, sahip olduğu motif ve tasvirlerle de ilgi uyandırıyordu. Bu kilisenin doğu duvarında Kral Gagik'in tasviri, Adem'in ve yaratılışın tasviri, batı duvarında kralın ve İsa'nın tasviri, diğer iki duvarda ise azizlerin tasvirleri yer almaktaydı.
Bunun yanısıra, duvarlarındaki arkeolojik araştırılması sonucunda, Roma,Bizans yada Süryani etkisinden ziyade erken Mısır etkisinin varolduğunu ortaya koymuştur. Birçok tasvirden ise, erken Mısır sanatının Ermeni heykeltraşlarca bilindiğni ortaya koymaktadır. Bunun yanıra şehit, aziz, kral ve prens tasvirlerinde ise Pers etkisini görebiliriz.
Kuzey Afrika ve İspanya'daki eserlerde de Ermeni izlerini görmek mümkündür. Der Nessesian'a göre, Cezayirdeki Ulu Camii, Tunustaki Kayvaran Camii ve İspanyadaki Ulucamii'deki mermer işlemerleri bu duruma örnek gösterilebilir.( Ermeni izinin oralarda görülmesi, Ermenilerin Emevi ve Abbasi egemenliğindeki tarihlere rastlar.)
Strygowski isimli büyük sanat tarihçisine göre ise, Rönesans( ve Ortaçağ)daki sanatın gelişmesi Ermeni kökenlidir çünkü Fransa ve İtalyadaki bazı kiliselerin planı, Ermeni kiliselerinin varlığına çok benzemektedir.
Bunun yanısıra Ani katedralinin mimarı Drtat'ın 989 depreminde hasar gören Ayasofya'nın kubbesini onarması istenmiştir, Mistra'da bulunan haç işlemeli mermerin üzerinde Grekçe "Büyük Ermenistan'dan gelen Ermeni Joseph" yazısı bulunmuştur.
Öyle gözüküyor ki, mimari alanda gelişmiş olduğu bilinen Urartuların, Ermenilere bıraktığı en büyük miras, "mimarlık" olsa gerek.
Osmanlı'ya hizmet eden diğer bir Ermeni asıllı ve aynı zamanda Kayserili Balyan ailesi hakkında bilgi vermek istemiyorum, çünkü mimarlık kategorisine Balyan ailesi hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Ermenilerle mimarlık arasındaki ilişkiyi, salt Mimar Sinan ve Balyan ailesine indirgemek doğru olmaz, çünkü tarihin farklı zamanlarında farklı kişilerce bu ilişki kurulmuştur.
Buna örnek olarak ise, İran Ermenilerinin, İran'da verdiği eserlere bakabiliriz. 16. yüzyılın sonunda Ermenistan'ın Nahçivan bölgesindeki Cuğa(Culfa) kentindeki halk ticaret ve zanaatkarlıkdaki başarısı bilindiğinden, Şah Abbas'ın yaptığı bir sefer sonucu, bu kentteki halkı, zamanının başkenti olan İsfahan'ın yanına yerleştirmişti. Buraya gelen Ermeniler, Yeni Culfa adında bir yerleşim yeri kurarak, Ermenilerin İran'daki varlığı böylece başlamasında bizzat başrolde oynamış oldular. Zira Ermenilerin iskan edildikten sonra İsfahan'daki saray, köprü ve camii yapımlarının başlamış olduğunu da görmekteyiz.( Bunun yanısıra bugün Ermenilerin İran'daki eserlerin ayakta durması bizzat İran devleti tarafından sağlanıyordur ve ne yazıkki dünyaya bu yönleriyle değil de "radikal dinci" şekliyle lanse edilmektedir.)
Bunun yanısıra biraz daha gerilere gidecek olursak, Ermenilerle mimarlık arasında nice örneklere rastlayabiliriz. Bu bağlamda, Van gölündeki Ahtamar( Akdamar, Ahdamar) Kilisesi, incelenebilir. 915-921 yılları arasında Kral Gagik tarafından inşa edilen bu kilise, sahip olduğu motif ve tasvirlerle de ilgi uyandırıyordu. Bu kilisenin doğu duvarında Kral Gagik'in tasviri, Adem'in ve yaratılışın tasviri, batı duvarında kralın ve İsa'nın tasviri, diğer iki duvarda ise azizlerin tasvirleri yer almaktaydı.
Bunun yanısıra, duvarlarındaki arkeolojik araştırılması sonucunda, Roma,Bizans yada Süryani etkisinden ziyade erken Mısır etkisinin varolduğunu ortaya koymuştur. Birçok tasvirden ise, erken Mısır sanatının Ermeni heykeltraşlarca bilindiğni ortaya koymaktadır. Bunun yanıra şehit, aziz, kral ve prens tasvirlerinde ise Pers etkisini görebiliriz.
Kuzey Afrika ve İspanya'daki eserlerde de Ermeni izlerini görmek mümkündür. Der Nessesian'a göre, Cezayirdeki Ulu Camii, Tunustaki Kayvaran Camii ve İspanyadaki Ulucamii'deki mermer işlemerleri bu duruma örnek gösterilebilir.( Ermeni izinin oralarda görülmesi, Ermenilerin Emevi ve Abbasi egemenliğindeki tarihlere rastlar.)
Strygowski isimli büyük sanat tarihçisine göre ise, Rönesans( ve Ortaçağ)daki sanatın gelişmesi Ermeni kökenlidir çünkü Fransa ve İtalyadaki bazı kiliselerin planı, Ermeni kiliselerinin varlığına çok benzemektedir.
Bunun yanısıra Ani katedralinin mimarı Drtat'ın 989 depreminde hasar gören Ayasofya'nın kubbesini onarması istenmiştir, Mistra'da bulunan haç işlemeli mermerin üzerinde Grekçe "Büyük Ermenistan'dan gelen Ermeni Joseph" yazısı bulunmuştur.
Öyle gözüküyor ki, mimari alanda gelişmiş olduğu bilinen Urartuların, Ermenilere bıraktığı en büyük miras, "mimarlık" olsa gerek.
Similar topics
» Sinan Ateş Cinayetinin Düşündürdükleri
» Mimar sinan (1490-1588)
» IŞİD Türkiye İçin “Pakistan’ın Taliban’ına” Dönüşüyor / Dr. Sinan OĞAN
» Mimar sinan (1490-1588)
» IŞİD Türkiye İçin “Pakistan’ın Taliban’ına” Dönüşüyor / Dr. Sinan OĞAN
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz