Sinan Ateş Cinayetinin Düşündürdükleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Sinan Ateş Cinayetinin Düşündürdükleri
Psikoloji, en azından Freudyen psikoloji ne kadar bilimseldir tartışılır – son tahlilde pozitif gözlemlere, deneylere dayanmaz ve sınanamaz. Fakat insanı anlamakta faydalı olduğu aşikar, ayrıca sinir sistemine dair bilgilerimiz arttıkça, psikolojiyi de pozitif bilim haline getirmeye dönük hamlelerimiz artıyor.
En temel psikolojik konseptlerden biri, savunma mekanizmalarıdır. İnsanlar bilinçaltlarında yuvalanan bir rahatsızlığa karşı reaksiyon gösterirler; yansıtma, bastırma, yüceltme gibi reaksiyonlar bu savunma mekanizmalarının başında gelir.
Sinan Ateş cinayetinde bir kısım Türk milliyetçilerinin yüceltme savunmasına başvurduğunu görüyorum. Esasen Sinan Ateş’le ilgili yazmayacaktım, bunun üç sebebi var. Birincisi, Sinan Ateş yıllar önce beni gördüğü yerde vuracağını söylemişti. Ben kindar bir insanım, kin hayatta tanıdığım en kutsal duygulardan biridir ve ölümle dahi sönümlenmez. Bu yüzden objektifliğine gölge düşmüş bir insan olarak bu tartışmayı başkalarına bırakmanın daha doğru olduğunu düşündüm. İkincisi, sevdiğim, kıymet verdiğim birçok insan, bunu yüceltme savunması olarak görsem de, epey acılıydılar ve sebepleri her ne kadar benim gözümde “sorunlu” olursa olsun, acıları gerçekti. Bu acıya saygı göstermek gerekiyordu. Üçüncüsü, geride bıraktığı iki kızcağız Sinan Ateş’ten nefret eden bir insan olarak benim dahi içimi sızlattı, onların en karanlık gününde ölmüş babalarına dair olumsuz şeyler yazmak istemedim.
Fakat görülen o ki, yazmak gerekiyor zira ciddi bir furya bu işin sağlıklı bir analizinin yapılmasını engelliyor; benim kişisel husumetimden çok daha güçlü bir psikolojik itki insanların zihinlerini karartıyor. Sinan Ateş’in “şehit” ilan edilmesi, bu karartmanın ne kadar güçlü olduğunun göstergesi, bu yüzden bunu yazmam gerekiyor. İnsanlar faillere, Türkiye’de gündüz vakti kiralık katiller tarafından cinayet işlenmesine neden olan düzene, yıllardır her türlü muhalife saldıran şer odağına saldıramadıkça, eleştiri yöneltemedikçe, kurbanı yücelterek zihinlerini rahatlatıyorlar. Halbuki gündeme oturtması ve asla inmemesi gereken veçhe, Ülkü Ocakları yöneticilerinin olayın gerçekleştiği sabah Sinan Ateş’le ilgili tehdit içeren tweetler atmış olmaları ve bunları silmeleridir. Normal bir ülkede bir savcı hemen harekete geçer, bu şahısları anında derdest ederdi. Derdest çağrısından çok kurban yüceltme furyası, Ülkücü Hareket’in her şeye rağmen cari olan duygusallığı ve Ülkü Ocakları’nın muarızları gözünde dahi bilinçaltında kutsal bir mekan olarak imajını sürdürmesinden kaynaklanıyor.
Sinan Ateş, onun ölümüne neden olan “mekanizma”nın bozulması için hiçbir şey yapmadı. Aksine, bu mekanizmanın kusurlarını gösteren, hatta bu suç işleme özgürlüğünün, bu güç zehirlenmesinin apaçık cinayetlerle sonuçlanacağını ikaz eden insanlara saldırdı, saldırı emri verdi. "Davamız üzerinde, hareketimiz üzerinde, hesap yapanların ölümünün ve sonlarının nasıl korkunç olduğunu herkes müşahede edecektir. İbretle seyredin." sözleri kendisinindir. Yarı deli bir gazeteci Devlet Bahçeli’ye sıradan bir laf etti diye dayak yedikten sonra “Ülkü Ocakları Hesap Sorar” diyerek böbürlenen kendisidir. Bu karanlık çarkın mimarı olan Devlet Bahçeli’ye sürekli olarak bağlılık bildiren ve nihayet kendisinin ölümüyle sonuçlanan çarkın dişlisi olmaktan memnun olan kendisidir. Karşılığında, mesela, puanları epey düşük ve “ateist olmak için gerizekalı olmak lazım” lafından belli olduğu üzere ışıksız bir kafası olmasına rağmen Hacettepe’de hocalık sıfatını kazanmıştır. Sinan Ateş gibi insanlar hep var olacaklar, gözden düştüklerinde başına gelecekler ile göze girmek için yapabilecekleri ve alacakları ödülü karşılaştırınca, bu kumara razı olacaklar. Ödülü, yıllar sonra “Eski Ülkü Ocakları Başkanı” sıfatı ve akademisyen kimliği ile siyasette etkili bir yer işgal etmek olacaktı ama, savunduğu, uğruna dövüştüğü, insanlara saldırdığı yapının geldiği hal; onu kurban etti.
Şu halde Sinan Ateş neden şehittir? Bir ideolojik duruş gösterirken mi öldürüldü? Yüce bir dava uğruna çalışırken mi? Bir masumu mu korumaya çalışıyordu? İçinden çıktığı kurumun çarpıklıklarını ortaya koyuyordu da bu yüzden mi öldürüldü? Hayır, devamlılığında pay sahibi olduğu bir yapı tarafından tehdit edildi ve faillerini henüz bilmesek de, bu tehditlerden sonra öldürüldü. Ölümle sonuçlanmaya gittiğini ikaz ettiğimiz saldırılar serisinde bir dönem payı vardı (kendisinin başkanlığında saldırıya uğrayanlar dahi ona şehit diyor) ve kalanına bir tepkisi olmamıştı. Bu bakımdan Ateş, diğer faşizm kurbanlarından farklıdır.
Öyleyse sağlıklı tepki kurbanı yüceltmek ve ona hak etmediği sıfatlar yüklemek değil, evvela “olağan şüpheliler”in dokunulmazlığına dikkat çekmektir. Bir etkinliği basıp 80 yaşında adamı dövdüler, bütün olay kameralar tarafından kaydedildi, ancak ceza almadılar. Gencecik bir delikanlıyı kaçırıp zorla video çektirdiler, ancak ceza almadılar. Böylesine suç işleme özgürlüğü bahşedilmiş bir yapının varlığı Türkiye’de herkes için tehdittir ve bunu haykırmak yerine abartılı yas gösterileri yapmak sorunu çözmeyecek – yalnızca sorunu çözemedikçe içimizde biriken öfkeyi ağıtlar yakarak, dost ortamlarında buğulu gözlerle uzaklara bakıp poz keserek küçük küçük boşaltmamızı sağlayacak.
Bu işin bir “kırılma noktası” olduğu tespitine de mevcut MHP seçmeninin ve Ülkü Ocaklıların kurumlarından soğuması anlamına geliyorsa, katılmıyorum. Onlar şimdiye dek işlenen her türlü suçu gözü kapalı desteklediler. Dedeleri yaşındaki insanlara, kurumları ve kimliklerini var eden insanlara saldırılar olurken alkışladılar ve bu insanlara sövdüler. Tepki gösterenlerin çoğu, esasen MHP’den çok zaman önce soğumuş olsa da, Türkeş zamanının hatırası sebebiyle gönlünün bir yanında üç hilali taşımaya devam eden, oy vermese de MHP’den haber almaya meraklı, muhalif insanlardan ibaret.
Ancak bu iş adalet mekanizmasını çalışmaya mecbur bırakmak açısından bir kırılma noktası olabilir. Bunun için de, sabıkalı bir adamla “resmi olmayan” ofisinden çıkarken bir başka sabıkalı tarafından öldürülen insanı, “Cuma namazından çıkarken şehit edildi” diye yüceltip, büyük şehidi ardından asıl faile hiç dokunmayan laflar eden, yas tutup tatmin olan kalabalıkların öfkesinin sembolünün Sinan Ateş’ten uzaklaşıp, günahsız iki kızının feryatlarında cisimleşmesi gerekiyor. Sinan Ateş'in ululanması, bu işin aynı zamanda onun gibi ufak tefek şeylere tepki gösterebilecek olup, çıkar beklentisiyle mevcut yapıda bulunan insanlara dair bir ders olmasının da önüne geçiyor. Trajik olay, bütün trajikliğiyle anlaşılmalı ve gösterilmeli ki, kurdun kuzu parçalarken gözü dönünce yavrusunu da parçaladığı bu çocukların gözüne sokulsun. Dertsiz tasasız, dişsiz tırnaksız kuzu eti umarak girdikleri gayrımeşru yolun sonunun böyle olabileceğini görsünler.
Hukuk, nizam, izan, düzen herkese lazım. Tarih, güçlüyken bunları rafa kaldıranların zayıflayınca bunlara muhtaç olup zerresini bulamadığı ibretlik sahnelerle dolu. Ateş bunun trajik kurbanı, failleri için de aynı döngünün işlemesini bütün kalbimle diliyorum. Ancak tekrar ikaz ediyorum ki küçük riyakarlıklar, küçük çelişkiler hoş görülerek büyük çarpıklık çözülmez. Bu bir yoldur, süreçtir ve belki okur, belki bu satırların yazarı sıradaki kurban olacak. Dilerim ki Ateş’in acıklı akıbeti, “idare-i maslahat yapar, her kötülüğe lider, teşkilat, doktrin zırvasıyla göz yumar, mertçe muhaliflik yapanlar hayatlarını yakarken ben makam, güç elde eder yoluma bakarım” diyen arkadaşlarına ders olur. Tek ümidim, içinde yer almaya ve mimarlarından olmaya çalıştığım yeni milliyetçiliğin, eskisine zihinlerde ve iradelerde görünmez bir duvar çeken ve genetik bir hasar bırakan takıntılardan azade bir şekilde tesis edilmesi. O zaman özgürleşeceğiz ve o zaman milliyetçiliği kalkan edenler ahlaksızlık yapamayacak.
Bahadırhan Dinçaslan
En temel psikolojik konseptlerden biri, savunma mekanizmalarıdır. İnsanlar bilinçaltlarında yuvalanan bir rahatsızlığa karşı reaksiyon gösterirler; yansıtma, bastırma, yüceltme gibi reaksiyonlar bu savunma mekanizmalarının başında gelir.
Sinan Ateş cinayetinde bir kısım Türk milliyetçilerinin yüceltme savunmasına başvurduğunu görüyorum. Esasen Sinan Ateş’le ilgili yazmayacaktım, bunun üç sebebi var. Birincisi, Sinan Ateş yıllar önce beni gördüğü yerde vuracağını söylemişti. Ben kindar bir insanım, kin hayatta tanıdığım en kutsal duygulardan biridir ve ölümle dahi sönümlenmez. Bu yüzden objektifliğine gölge düşmüş bir insan olarak bu tartışmayı başkalarına bırakmanın daha doğru olduğunu düşündüm. İkincisi, sevdiğim, kıymet verdiğim birçok insan, bunu yüceltme savunması olarak görsem de, epey acılıydılar ve sebepleri her ne kadar benim gözümde “sorunlu” olursa olsun, acıları gerçekti. Bu acıya saygı göstermek gerekiyordu. Üçüncüsü, geride bıraktığı iki kızcağız Sinan Ateş’ten nefret eden bir insan olarak benim dahi içimi sızlattı, onların en karanlık gününde ölmüş babalarına dair olumsuz şeyler yazmak istemedim.
Fakat görülen o ki, yazmak gerekiyor zira ciddi bir furya bu işin sağlıklı bir analizinin yapılmasını engelliyor; benim kişisel husumetimden çok daha güçlü bir psikolojik itki insanların zihinlerini karartıyor. Sinan Ateş’in “şehit” ilan edilmesi, bu karartmanın ne kadar güçlü olduğunun göstergesi, bu yüzden bunu yazmam gerekiyor. İnsanlar faillere, Türkiye’de gündüz vakti kiralık katiller tarafından cinayet işlenmesine neden olan düzene, yıllardır her türlü muhalife saldıran şer odağına saldıramadıkça, eleştiri yöneltemedikçe, kurbanı yücelterek zihinlerini rahatlatıyorlar. Halbuki gündeme oturtması ve asla inmemesi gereken veçhe, Ülkü Ocakları yöneticilerinin olayın gerçekleştiği sabah Sinan Ateş’le ilgili tehdit içeren tweetler atmış olmaları ve bunları silmeleridir. Normal bir ülkede bir savcı hemen harekete geçer, bu şahısları anında derdest ederdi. Derdest çağrısından çok kurban yüceltme furyası, Ülkücü Hareket’in her şeye rağmen cari olan duygusallığı ve Ülkü Ocakları’nın muarızları gözünde dahi bilinçaltında kutsal bir mekan olarak imajını sürdürmesinden kaynaklanıyor.
Sinan Ateş, onun ölümüne neden olan “mekanizma”nın bozulması için hiçbir şey yapmadı. Aksine, bu mekanizmanın kusurlarını gösteren, hatta bu suç işleme özgürlüğünün, bu güç zehirlenmesinin apaçık cinayetlerle sonuçlanacağını ikaz eden insanlara saldırdı, saldırı emri verdi. "Davamız üzerinde, hareketimiz üzerinde, hesap yapanların ölümünün ve sonlarının nasıl korkunç olduğunu herkes müşahede edecektir. İbretle seyredin." sözleri kendisinindir. Yarı deli bir gazeteci Devlet Bahçeli’ye sıradan bir laf etti diye dayak yedikten sonra “Ülkü Ocakları Hesap Sorar” diyerek böbürlenen kendisidir. Bu karanlık çarkın mimarı olan Devlet Bahçeli’ye sürekli olarak bağlılık bildiren ve nihayet kendisinin ölümüyle sonuçlanan çarkın dişlisi olmaktan memnun olan kendisidir. Karşılığında, mesela, puanları epey düşük ve “ateist olmak için gerizekalı olmak lazım” lafından belli olduğu üzere ışıksız bir kafası olmasına rağmen Hacettepe’de hocalık sıfatını kazanmıştır. Sinan Ateş gibi insanlar hep var olacaklar, gözden düştüklerinde başına gelecekler ile göze girmek için yapabilecekleri ve alacakları ödülü karşılaştırınca, bu kumara razı olacaklar. Ödülü, yıllar sonra “Eski Ülkü Ocakları Başkanı” sıfatı ve akademisyen kimliği ile siyasette etkili bir yer işgal etmek olacaktı ama, savunduğu, uğruna dövüştüğü, insanlara saldırdığı yapının geldiği hal; onu kurban etti.
Şu halde Sinan Ateş neden şehittir? Bir ideolojik duruş gösterirken mi öldürüldü? Yüce bir dava uğruna çalışırken mi? Bir masumu mu korumaya çalışıyordu? İçinden çıktığı kurumun çarpıklıklarını ortaya koyuyordu da bu yüzden mi öldürüldü? Hayır, devamlılığında pay sahibi olduğu bir yapı tarafından tehdit edildi ve faillerini henüz bilmesek de, bu tehditlerden sonra öldürüldü. Ölümle sonuçlanmaya gittiğini ikaz ettiğimiz saldırılar serisinde bir dönem payı vardı (kendisinin başkanlığında saldırıya uğrayanlar dahi ona şehit diyor) ve kalanına bir tepkisi olmamıştı. Bu bakımdan Ateş, diğer faşizm kurbanlarından farklıdır.
Öyleyse sağlıklı tepki kurbanı yüceltmek ve ona hak etmediği sıfatlar yüklemek değil, evvela “olağan şüpheliler”in dokunulmazlığına dikkat çekmektir. Bir etkinliği basıp 80 yaşında adamı dövdüler, bütün olay kameralar tarafından kaydedildi, ancak ceza almadılar. Gencecik bir delikanlıyı kaçırıp zorla video çektirdiler, ancak ceza almadılar. Böylesine suç işleme özgürlüğü bahşedilmiş bir yapının varlığı Türkiye’de herkes için tehdittir ve bunu haykırmak yerine abartılı yas gösterileri yapmak sorunu çözmeyecek – yalnızca sorunu çözemedikçe içimizde biriken öfkeyi ağıtlar yakarak, dost ortamlarında buğulu gözlerle uzaklara bakıp poz keserek küçük küçük boşaltmamızı sağlayacak.
Bu işin bir “kırılma noktası” olduğu tespitine de mevcut MHP seçmeninin ve Ülkü Ocaklıların kurumlarından soğuması anlamına geliyorsa, katılmıyorum. Onlar şimdiye dek işlenen her türlü suçu gözü kapalı desteklediler. Dedeleri yaşındaki insanlara, kurumları ve kimliklerini var eden insanlara saldırılar olurken alkışladılar ve bu insanlara sövdüler. Tepki gösterenlerin çoğu, esasen MHP’den çok zaman önce soğumuş olsa da, Türkeş zamanının hatırası sebebiyle gönlünün bir yanında üç hilali taşımaya devam eden, oy vermese de MHP’den haber almaya meraklı, muhalif insanlardan ibaret.
Ancak bu iş adalet mekanizmasını çalışmaya mecbur bırakmak açısından bir kırılma noktası olabilir. Bunun için de, sabıkalı bir adamla “resmi olmayan” ofisinden çıkarken bir başka sabıkalı tarafından öldürülen insanı, “Cuma namazından çıkarken şehit edildi” diye yüceltip, büyük şehidi ardından asıl faile hiç dokunmayan laflar eden, yas tutup tatmin olan kalabalıkların öfkesinin sembolünün Sinan Ateş’ten uzaklaşıp, günahsız iki kızının feryatlarında cisimleşmesi gerekiyor. Sinan Ateş'in ululanması, bu işin aynı zamanda onun gibi ufak tefek şeylere tepki gösterebilecek olup, çıkar beklentisiyle mevcut yapıda bulunan insanlara dair bir ders olmasının da önüne geçiyor. Trajik olay, bütün trajikliğiyle anlaşılmalı ve gösterilmeli ki, kurdun kuzu parçalarken gözü dönünce yavrusunu da parçaladığı bu çocukların gözüne sokulsun. Dertsiz tasasız, dişsiz tırnaksız kuzu eti umarak girdikleri gayrımeşru yolun sonunun böyle olabileceğini görsünler.
Hukuk, nizam, izan, düzen herkese lazım. Tarih, güçlüyken bunları rafa kaldıranların zayıflayınca bunlara muhtaç olup zerresini bulamadığı ibretlik sahnelerle dolu. Ateş bunun trajik kurbanı, failleri için de aynı döngünün işlemesini bütün kalbimle diliyorum. Ancak tekrar ikaz ediyorum ki küçük riyakarlıklar, küçük çelişkiler hoş görülerek büyük çarpıklık çözülmez. Bu bir yoldur, süreçtir ve belki okur, belki bu satırların yazarı sıradaki kurban olacak. Dilerim ki Ateş’in acıklı akıbeti, “idare-i maslahat yapar, her kötülüğe lider, teşkilat, doktrin zırvasıyla göz yumar, mertçe muhaliflik yapanlar hayatlarını yakarken ben makam, güç elde eder yoluma bakarım” diyen arkadaşlarına ders olur. Tek ümidim, içinde yer almaya ve mimarlarından olmaya çalıştığım yeni milliyetçiliğin, eskisine zihinlerde ve iradelerde görünmez bir duvar çeken ve genetik bir hasar bırakan takıntılardan azade bir şekilde tesis edilmesi. O zaman özgürleşeceğiz ve o zaman milliyetçiliği kalkan edenler ahlaksızlık yapamayacak.
Bahadırhan Dinçaslan
Geri: Sinan Ateş Cinayetinin Düşündürdükleri
3-5 konser alacağım diye susuyorsun ya sen de adam değilsin.
Türkü yazmakla olmuyormuş demek ki..!
Ozan Arife de sahip çıkmamıştı rahmetli olunca. Hiç birisi adam değil. Ahmet Şafak ta dahil.
Bunlar paranın milliyetçileri birtane şehit cenazesinde gördünüzmü bunları uyanın artık.“Kendi çocuklarını değil de başkalarının çocukları Üzerinden Vatan Millet sakarya ağıtı yakarak Çukka şişirmekte Bu Tipler!”
Rahmetli dedemin bizlere nasihati ''canını ezip kazandığın ekmeği kime yedirdiğine dikkat et. Hak etmeyene yedirirsen, bu bedene borçlanırsın'' bazı anlar, (bu fotoğraf gibi) bu sözü daha iyi anlamamı sağlıyor.
Şehit gazi İşleri hikaye 3 5 yavşağın cebi şişsin 4 tane siysasi gavatın koltuğu güçlensin diye ölmekte çoluğun çocuğun Eyyy OT ahali. Bu tip adamların söylemlerini baz alıp milliyetçi olduğunu düşünen arkadaşlar daha komik geliyor. sabah akşam garibana şehitlik propagandası yapıp, oğlanı bedelli gönderip bir de ayağına taş değmesin diye ayak yapmak ne.
Şarkıdayla türkü ile ne ölmesi . Gerçekten ölecek mi sandinız? alayı çukkayı sağlam doldurma peşinde. Ekranlara güzel oynuyorlar Bunlar vatan için savaşa gitse enson gidecek şahıslar ölen ölsün kalan sağlar bizimdir kafası yaşayan tipler. Bunların İçinde Çok var yalandan oğlunu yurt dışına okumaya gönderiyorum deyip askerlik yaptırmayan.
Bunların Tanınmış çay ocağı üyesi ya asker kaçağı, ya bedelli ya da senelerce okulu uzatıp askere gitmeyenler. Bunlardan ne köy olur ne kasaba bişey çıkmaz. 40 Yıldır Onunun bunun ayakçılığını yaptırmaktalar aklı yetmeyen Masum Saf Anadolu'nun'çocuklarını Milli duygularını kullanıp Ya Mezara sokuyorlar Yada Katil edip içeri sokuyorlar. Yada Kendileri Vurmakta.
Türkü yazmakla olmuyormuş demek ki..!
Ozan Arife de sahip çıkmamıştı rahmetli olunca. Hiç birisi adam değil. Ahmet Şafak ta dahil.
Bunlar paranın milliyetçileri birtane şehit cenazesinde gördünüzmü bunları uyanın artık.“Kendi çocuklarını değil de başkalarının çocukları Üzerinden Vatan Millet sakarya ağıtı yakarak Çukka şişirmekte Bu Tipler!”
Rahmetli dedemin bizlere nasihati ''canını ezip kazandığın ekmeği kime yedirdiğine dikkat et. Hak etmeyene yedirirsen, bu bedene borçlanırsın'' bazı anlar, (bu fotoğraf gibi) bu sözü daha iyi anlamamı sağlıyor.
Şehit gazi İşleri hikaye 3 5 yavşağın cebi şişsin 4 tane siysasi gavatın koltuğu güçlensin diye ölmekte çoluğun çocuğun Eyyy OT ahali. Bu tip adamların söylemlerini baz alıp milliyetçi olduğunu düşünen arkadaşlar daha komik geliyor. sabah akşam garibana şehitlik propagandası yapıp, oğlanı bedelli gönderip bir de ayağına taş değmesin diye ayak yapmak ne.
Şarkıdayla türkü ile ne ölmesi . Gerçekten ölecek mi sandinız? alayı çukkayı sağlam doldurma peşinde. Ekranlara güzel oynuyorlar Bunlar vatan için savaşa gitse enson gidecek şahıslar ölen ölsün kalan sağlar bizimdir kafası yaşayan tipler. Bunların İçinde Çok var yalandan oğlunu yurt dışına okumaya gönderiyorum deyip askerlik yaptırmayan.
Bunların Tanınmış çay ocağı üyesi ya asker kaçağı, ya bedelli ya da senelerce okulu uzatıp askere gitmeyenler. Bunlardan ne köy olur ne kasaba bişey çıkmaz. 40 Yıldır Onunun bunun ayakçılığını yaptırmaktalar aklı yetmeyen Masum Saf Anadolu'nun'çocuklarını Milli duygularını kullanıp Ya Mezara sokuyorlar Yada Katil edip içeri sokuyorlar. Yada Kendileri Vurmakta.
Similar topics
» Sinan ya da Armen Sinanyan
» Nurcuların Mahkumiyet Belgesi ve İmralı Davetiyesi Dr Necip HABLEMİTOĞ
» Mimar sinan (1490-1588)
» ÇAPRAZ ATEŞ ALTINDA...
» Aşık Veysel'in ailesi AKP'ye ateş püskürdü.. İşte
» Nurcuların Mahkumiyet Belgesi ve İmralı Davetiyesi Dr Necip HABLEMİTOĞ
» Mimar sinan (1490-1588)
» ÇAPRAZ ATEŞ ALTINDA...
» Aşık Veysel'in ailesi AKP'ye ateş püskürdü.. İşte
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz