“Olmasa da olurdu” meselesi İlber Ortaylı
1 sayfadaki 1 sayfası
“Olmasa da olurdu” meselesi İlber Ortaylı
İlber Ortaylı . Tüm Yazıları »
Tarih olsaydı, olmasaydı ile yapılmaz. Maalesef dünya tarihine kapalı okumuş grupların ülkesi olan bizim Türkiye’mizde sağcılar ve solcular tarihin bilançosunu çıkarmak yerine yakasına yapışmayı tercih ederler
Kurnazca bir slogan atılıyor: “Olmasa da olurdu”. Bununla kimin tasvir edildiği açık. Türkiye toplumu çok garip uzlaşmaların mekanı oldu. Marksist diyalektik bir yana bazı solcuların determinist zorlama yorumlarıyla kırk yılın İslamcı düşüncesi olmadık yerlerde kesişiyor ve birbirine hasret iki nehir gibi buluşup yollarına devam etmek istiyorlar ama şairin deyişiyle, uyum sağlayamadıkları arazide buhar olup gidiyorlar. Çünkü ikisinin de özelliği köksüzlük.
Sol düşüncenin arkasında ciddi bir tarih bilgisi ve hukuk mantığı, beşeriyetin halini ve geçmişi değerlendirecek bir metin birikimi olmadığı gibi sağcıların da ondan daha farklı bir durumu yok. Ahmet Cevdet Paşa’dan beri bu memlekette kimse bir Hamidullah, bir Fazlurrahman veya bir İkbal aramasın. Bazı adamlar sanki ilahi senet yapmışlar, 1918’den sonraki felaketler nasıl olsa geçecekti diyorlar. Yani İzmir’in ve Bursa’nın Yunan ordusu yanında Venizelosçu saldırgan çetelerin elinde kalamayacağına kimden işaret almışlar bilmiyoruz ama iman etmişler. 1923’ten sonraki Türkiye’yi ise beğenmiyorlar. Gelişmenin alternatifi nasıl gelişirdi, gelişebilir miydi onun ciddi tartışması yok.
Batılılaşma beğeni ve seçim konusu değil
Türkiye’nin Batılılaşması bir beğeni ve seçim konusu değil; kimse Mozart dinleyip Voltaire okumak için Batı medeniyetini seçip ithal etmedi. Batı-Doğu medeniyeti “dokuma makinesini” içeri al ama başındaki işçi ve sendikaların ideolojisini ve hareketini zinhar içeri sokma, matbaayı al ama matbaanın çoğalttığı yazıları geri gönder şartıyla gelmiyor. İkinci Viyana bozgunundan beri seçim şansımız yok.
Sürat topçuluğunun getirilmesi için mühendislik eğitimine, bitişik nizam harp eden askerin telef olmasını önlemek için cerrahlara ve yeni tip tabiplere, süvari alaylarının etkinliği için veterinerlere, eczacılara, kimyagerlere, donanmaya, matematikçilere, hocaları ve kitapları edinmek için Fransızcaya ambargo uygulayamazsın. 11’inci asırdan itibaren Horasan ve İran yaylasından kopup dörtnala küçük Asya’ya, ardından Akdeniz’e ulaşan ve iki asır içinde Tuna mansabında hıraman olan bir milletin ulaştığı Akdeniz’i seyretmekle kalamayacağı, denizci olmaya zorlanacağı nasıl bir gerçekse; zincirleme gelişmeler halinde Batı medeniyetinin içine gireceği de aşikardır. Türkiye toplumunda Batı medeniyeti Müslüman mezarlarındaki Hıristiyan parseli gibi bir şey olarak düşünülemez. Bu coğrafyada kalmak için en uygun olanı, en ölçülü biçimde yaptık. Tarih bunu gösteriyor.
Yüksek sesle açığa vurmayın, gülünç olursunuz
Tarih; olsaydı, olmasaydı ile yapılmaz. Bu iptidai düşünce yöntemi ilk anda tarih öğrencisine musallat olur. Ama yüksek sesle açığa vurulmaması tavsiye edilir. Çünkü gülünç olursunuz. Rusya’da halen bu düşüncede olanlar vardır; Büyük Petro’ya çullanıyorlar. 19’uncu yüzyılın ünlü Slavcı şairi Aksakov “Dönelim” diye şiir yazıyordu. Halen bu düşüncede olan Ruslar varsa da yazdığı güzel şiirle kaldı. Şiirle tefekkür olmaz ancak duygular açığa çıkar. Olgun toplumlar tarihi yorumu malzemeyle, nesir yazıyla ve mantıkla yaparlar. Tarihin yakasına sarılıp hesap sormak, çulsuz ve tembel adamın kendi halinden babasını ve dedesini suçlaması kadar zavallılıktır. Tarihi oluşum bir toplumun kimliğidir. Kimliğin oluşumunu değiştirmek demek geçmiş zamana müdahaledir yani imkansızla uğraşmaktır ve abestir.
Maalesef dünya tarihine kapalı okumuş grupların ülkesi olan bizim Türkiye’mizde sağcılar ve solcular tarihin bilançosunu çıkarmak yerine yakasına yapışmayı tercih ederler ve “olsaydı”yı şimdi de pekâlâ olabilire çevirmek isterler. “Olmasa da olurdu” ise sokaktaki günlük dedikodu faraziyelerini yakın tarihe uygulamaya çalışan bir çabadır. Her düşünülenin yazıya döküleceği alan tarih olmamalıdır.
Öğrenci yurtları sorunu
Öğrenci yurtlarında kimin nasıl oturacağını düzenlemeye kalkmadan önce öğrencilere yurt sağlamak gerekir. Anadolu üniversitelerinin yirmi yıla yakın faaliyet gösterenlerinde bile boyuna öğrenci sayısı artar ama şehirde yurt yapılmaz. Kira evlerinin çoğunun gereken kontrolden geçmediği ve pahalı olduğu da biliniyor. Evvela çocuklarımıza sağlıklı, güvenli barınak temin edelim. Bizim yöneticimizin zihni asıl sorundan kaçmak için başka sorunlar icat etmeye yatkındır.
Deniz Müzesi
Kasım ayının 1773 yılı itibariyle modern denizcilik eğitiminin 240’ıncı yılına rastladığı malum. Bundan bir ay önce Beşiktaş’taki Deniz Müzesi yeniden düzenlendi ve muhteşem bir eser olarak ziyarete açıldı. Gerek Deniz Harp Okulu’nun büyükbabası olan deniz mühendishanesinin tarihi gerekse Deniz Müzesi üzerine bir yazı gelecek haftalarda bu sütunda yer alacak.
Tarih olsaydı, olmasaydı ile yapılmaz. Maalesef dünya tarihine kapalı okumuş grupların ülkesi olan bizim Türkiye’mizde sağcılar ve solcular tarihin bilançosunu çıkarmak yerine yakasına yapışmayı tercih ederler
Kurnazca bir slogan atılıyor: “Olmasa da olurdu”. Bununla kimin tasvir edildiği açık. Türkiye toplumu çok garip uzlaşmaların mekanı oldu. Marksist diyalektik bir yana bazı solcuların determinist zorlama yorumlarıyla kırk yılın İslamcı düşüncesi olmadık yerlerde kesişiyor ve birbirine hasret iki nehir gibi buluşup yollarına devam etmek istiyorlar ama şairin deyişiyle, uyum sağlayamadıkları arazide buhar olup gidiyorlar. Çünkü ikisinin de özelliği köksüzlük.
Sol düşüncenin arkasında ciddi bir tarih bilgisi ve hukuk mantığı, beşeriyetin halini ve geçmişi değerlendirecek bir metin birikimi olmadığı gibi sağcıların da ondan daha farklı bir durumu yok. Ahmet Cevdet Paşa’dan beri bu memlekette kimse bir Hamidullah, bir Fazlurrahman veya bir İkbal aramasın. Bazı adamlar sanki ilahi senet yapmışlar, 1918’den sonraki felaketler nasıl olsa geçecekti diyorlar. Yani İzmir’in ve Bursa’nın Yunan ordusu yanında Venizelosçu saldırgan çetelerin elinde kalamayacağına kimden işaret almışlar bilmiyoruz ama iman etmişler. 1923’ten sonraki Türkiye’yi ise beğenmiyorlar. Gelişmenin alternatifi nasıl gelişirdi, gelişebilir miydi onun ciddi tartışması yok.
Batılılaşma beğeni ve seçim konusu değil
Türkiye’nin Batılılaşması bir beğeni ve seçim konusu değil; kimse Mozart dinleyip Voltaire okumak için Batı medeniyetini seçip ithal etmedi. Batı-Doğu medeniyeti “dokuma makinesini” içeri al ama başındaki işçi ve sendikaların ideolojisini ve hareketini zinhar içeri sokma, matbaayı al ama matbaanın çoğalttığı yazıları geri gönder şartıyla gelmiyor. İkinci Viyana bozgunundan beri seçim şansımız yok.
Sürat topçuluğunun getirilmesi için mühendislik eğitimine, bitişik nizam harp eden askerin telef olmasını önlemek için cerrahlara ve yeni tip tabiplere, süvari alaylarının etkinliği için veterinerlere, eczacılara, kimyagerlere, donanmaya, matematikçilere, hocaları ve kitapları edinmek için Fransızcaya ambargo uygulayamazsın. 11’inci asırdan itibaren Horasan ve İran yaylasından kopup dörtnala küçük Asya’ya, ardından Akdeniz’e ulaşan ve iki asır içinde Tuna mansabında hıraman olan bir milletin ulaştığı Akdeniz’i seyretmekle kalamayacağı, denizci olmaya zorlanacağı nasıl bir gerçekse; zincirleme gelişmeler halinde Batı medeniyetinin içine gireceği de aşikardır. Türkiye toplumunda Batı medeniyeti Müslüman mezarlarındaki Hıristiyan parseli gibi bir şey olarak düşünülemez. Bu coğrafyada kalmak için en uygun olanı, en ölçülü biçimde yaptık. Tarih bunu gösteriyor.
Yüksek sesle açığa vurmayın, gülünç olursunuz
Tarih; olsaydı, olmasaydı ile yapılmaz. Bu iptidai düşünce yöntemi ilk anda tarih öğrencisine musallat olur. Ama yüksek sesle açığa vurulmaması tavsiye edilir. Çünkü gülünç olursunuz. Rusya’da halen bu düşüncede olanlar vardır; Büyük Petro’ya çullanıyorlar. 19’uncu yüzyılın ünlü Slavcı şairi Aksakov “Dönelim” diye şiir yazıyordu. Halen bu düşüncede olan Ruslar varsa da yazdığı güzel şiirle kaldı. Şiirle tefekkür olmaz ancak duygular açığa çıkar. Olgun toplumlar tarihi yorumu malzemeyle, nesir yazıyla ve mantıkla yaparlar. Tarihin yakasına sarılıp hesap sormak, çulsuz ve tembel adamın kendi halinden babasını ve dedesini suçlaması kadar zavallılıktır. Tarihi oluşum bir toplumun kimliğidir. Kimliğin oluşumunu değiştirmek demek geçmiş zamana müdahaledir yani imkansızla uğraşmaktır ve abestir.
Maalesef dünya tarihine kapalı okumuş grupların ülkesi olan bizim Türkiye’mizde sağcılar ve solcular tarihin bilançosunu çıkarmak yerine yakasına yapışmayı tercih ederler ve “olsaydı”yı şimdi de pekâlâ olabilire çevirmek isterler. “Olmasa da olurdu” ise sokaktaki günlük dedikodu faraziyelerini yakın tarihe uygulamaya çalışan bir çabadır. Her düşünülenin yazıya döküleceği alan tarih olmamalıdır.
Öğrenci yurtları sorunu
Öğrenci yurtlarında kimin nasıl oturacağını düzenlemeye kalkmadan önce öğrencilere yurt sağlamak gerekir. Anadolu üniversitelerinin yirmi yıla yakın faaliyet gösterenlerinde bile boyuna öğrenci sayısı artar ama şehirde yurt yapılmaz. Kira evlerinin çoğunun gereken kontrolden geçmediği ve pahalı olduğu da biliniyor. Evvela çocuklarımıza sağlıklı, güvenli barınak temin edelim. Bizim yöneticimizin zihni asıl sorundan kaçmak için başka sorunlar icat etmeye yatkındır.
Deniz Müzesi
Kasım ayının 1773 yılı itibariyle modern denizcilik eğitiminin 240’ıncı yılına rastladığı malum. Bundan bir ay önce Beşiktaş’taki Deniz Müzesi yeniden düzenlendi ve muhteşem bir eser olarak ziyarete açıldı. Gerek Deniz Harp Okulu’nun büyükbabası olan deniz mühendishanesinin tarihi gerekse Deniz Müzesi üzerine bir yazı gelecek haftalarda bu sütunda yer alacak.
Similar topics
» İlber Ortaylı -Zır cahiller hepsi ETNİK SIKINTI
» 35. madde meselesi
» İki AKP Milletvekili ve Ermeni Meselesi
» ŞAMANİZM MESELESİ
» ATATÜRKÇÜLÜK MESELESİ-I
» 35. madde meselesi
» İki AKP Milletvekili ve Ermeni Meselesi
» ŞAMANİZM MESELESİ
» ATATÜRKÇÜLÜK MESELESİ-I
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz