Seçim öncesi devlet, seçim sonrası devret!
1 sayfadaki 1 sayfası
Seçim öncesi devlet, seçim sonrası devret!
Aklıma bir hırsızlık hikâyesi geldi ama bilmem ki nasıl anlatayım!
Öyle günlerden geçiyoruz ki “hırsız ” kelimesini kullanmak suç oldu. İktidarın hızlı savunucularından bir tanıdığım mitinge gitmiş, kalabalıkta cüzdanını çarptırmış. “hırsız var diyemedim” diyor. Başka partili zannedip, dövülmekten korkmuş garibim!
Sineye çekmiş giden paracıklarını… Çeksin. Biz her gün çekiyoruz. Eritildiği ve sıfırlandığı iddia edilen milyarları…
Hikâye şöyle:
Köyde bir yıl kuraklık olmuş. Ekin bitmemiş. Kış gelince de, bizimkisi kara kara düşünmüş ne yapacağını. Bakmış olmuyor. Hocanın ambarını soymaya karar vermiş. Tabi bunun için, hocanın evini kolaçan etmesi gerekiyor.
Nasıl olacak?
Durmuş düşünmüş, hoca’dan kendisini elif-ba okutmasını istemeye karar vermiş. Bahane bu ya… Hoca’da seviniyor bu talep karşısında, başına gelecekleri düşünemeden. Gel zaman git zaman, adam okumayı söküyor. Tabi ambarı boşaltacak yolu da buluyor.
Planlar hazır!
Ahıra girerek, ambarın altında her gün bir delik açacak ve açılan o delikten aşağıya doğru buğdaylar boşalacak. Bizim ki, altına çuvalı tutarak dolduracak. Her gün okumaya geldiği hocanın evinde, doldurduğu bir çuvalı sırtlayıp sıvışacak.
Böylelikle koca ambarı birkaç gün içinde eritip sıfırlayacak. Tabi ters giden bir şeyler olmazsa…
Gece karanlığında birkaç gün, eritme işi böyle devam eder. Ancak evde hocanın unu tükenir bir gün, değirmene buğday götürmesi gerek.
Ambara girer ki, bir de ne görsün.
Yarım boşalmış ve patlamış çuvallar. Altı boşaldığı için devrilmiş telisler, bir birine karışmış. Hiçbir anlam verememiş. Sonra kullanmadığı ahıra iner. Ahır adeta savaş alanına dönmüş. Tavanda açılmış delikler ve etrafa saçılmış buğday taneleri…
Anlamış tabi. Ahırdan ambarın altı delinerek, buğdaylar iç edilmiş. Ancak kim yapar bunu? Ahıra saklanıp beklemeye karar vermiş. Okuma öncesi ahıra inip sıfırlama çalışması yapan talebesi, içeri girmiş. Elinde sırıkla tavanda, tam da yeni bir delip açacakken, hocayı karşısında bulur. Kısa bir şaşkınlıktan sonra “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali, başlar hocadan öğrendiği Sureleri okumaya…
Tabi hoca, Sure okunduğu için olduğu yere çöküp dinlemeye başlar. Eritici talebesinin susmasını bekler ama ne mümkün. Okuma devam eder!
Sonunda hoca pes eder çıkar dışarı. Hırsız da ondan sonra ne okumaya gelir nede buğdayları aşırmaya…
Eskinin hırsızı da namusluymuş. En azından “bidaha, bidaha” diyerek tekrar soymaya gelmemiş.
Haa, bak!
Hoca da on numara adammış. İşin peşine düşmemiş, anlamış ihtiyaçtan soyulduğunu. Aynı zamanda şanslıymış da! Ya ihtiyaçtan değil de, meslek icabı soyulsaydı. Beterin beteri var demişler!
Ya bir de, soyucu Allah için soyduğunu iddia etseydi. Yakalanınca da, “gelmeseydiniz zaten vakfa biz getiriyorduk” deseydi ne olacaktı!
Bence eritme ve sıfırlama esnasında suçüstü olurken ortaya konan rol de çok önemli! Öyle ya, yakalanınca Kur’an okumak…
İstiklal marşı okuyanda var. Göndere bayrak çeken de…
Tehlike geçince ‘eritme’ye devam!
Gecekonducular bunu çok yapar. Tehlike anında İstiklal Marşı okuyup, binayı büyük bir bayrakla kapatırlar.
Ha, bu arada teröristlerin yol kontrolleri yaptıkları söyleniyor. Seçimden önce “Milli Güvenlik” diyenler seçim sonrası, ne diyorlar acaba? Yoksa milli güvenliğimizi bu bölgede bunlara mı devrettiler?
Seçim öncesi devlet, seçim sonrası devret!
Tıpkı suçüstü olurken okuyanlar gibi.
Yusuf Karaca
http://tarafsizhaber.blogspot.com.tr/2014/04/secim-oncesi-devlet-secim-sonras-devret.html
Öyle günlerden geçiyoruz ki “hırsız ” kelimesini kullanmak suç oldu. İktidarın hızlı savunucularından bir tanıdığım mitinge gitmiş, kalabalıkta cüzdanını çarptırmış. “hırsız var diyemedim” diyor. Başka partili zannedip, dövülmekten korkmuş garibim!
Sineye çekmiş giden paracıklarını… Çeksin. Biz her gün çekiyoruz. Eritildiği ve sıfırlandığı iddia edilen milyarları…
Hikâye şöyle:
Köyde bir yıl kuraklık olmuş. Ekin bitmemiş. Kış gelince de, bizimkisi kara kara düşünmüş ne yapacağını. Bakmış olmuyor. Hocanın ambarını soymaya karar vermiş. Tabi bunun için, hocanın evini kolaçan etmesi gerekiyor.
Nasıl olacak?
Durmuş düşünmüş, hoca’dan kendisini elif-ba okutmasını istemeye karar vermiş. Bahane bu ya… Hoca’da seviniyor bu talep karşısında, başına gelecekleri düşünemeden. Gel zaman git zaman, adam okumayı söküyor. Tabi ambarı boşaltacak yolu da buluyor.
Planlar hazır!
Ahıra girerek, ambarın altında her gün bir delik açacak ve açılan o delikten aşağıya doğru buğdaylar boşalacak. Bizim ki, altına çuvalı tutarak dolduracak. Her gün okumaya geldiği hocanın evinde, doldurduğu bir çuvalı sırtlayıp sıvışacak.
Böylelikle koca ambarı birkaç gün içinde eritip sıfırlayacak. Tabi ters giden bir şeyler olmazsa…
Gece karanlığında birkaç gün, eritme işi böyle devam eder. Ancak evde hocanın unu tükenir bir gün, değirmene buğday götürmesi gerek.
Ambara girer ki, bir de ne görsün.
Yarım boşalmış ve patlamış çuvallar. Altı boşaldığı için devrilmiş telisler, bir birine karışmış. Hiçbir anlam verememiş. Sonra kullanmadığı ahıra iner. Ahır adeta savaş alanına dönmüş. Tavanda açılmış delikler ve etrafa saçılmış buğday taneleri…
Anlamış tabi. Ahırdan ambarın altı delinerek, buğdaylar iç edilmiş. Ancak kim yapar bunu? Ahıra saklanıp beklemeye karar vermiş. Okuma öncesi ahıra inip sıfırlama çalışması yapan talebesi, içeri girmiş. Elinde sırıkla tavanda, tam da yeni bir delip açacakken, hocayı karşısında bulur. Kısa bir şaşkınlıktan sonra “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali, başlar hocadan öğrendiği Sureleri okumaya…
Tabi hoca, Sure okunduğu için olduğu yere çöküp dinlemeye başlar. Eritici talebesinin susmasını bekler ama ne mümkün. Okuma devam eder!
Sonunda hoca pes eder çıkar dışarı. Hırsız da ondan sonra ne okumaya gelir nede buğdayları aşırmaya…
Eskinin hırsızı da namusluymuş. En azından “bidaha, bidaha” diyerek tekrar soymaya gelmemiş.
Haa, bak!
Hoca da on numara adammış. İşin peşine düşmemiş, anlamış ihtiyaçtan soyulduğunu. Aynı zamanda şanslıymış da! Ya ihtiyaçtan değil de, meslek icabı soyulsaydı. Beterin beteri var demişler!
Ya bir de, soyucu Allah için soyduğunu iddia etseydi. Yakalanınca da, “gelmeseydiniz zaten vakfa biz getiriyorduk” deseydi ne olacaktı!
Bence eritme ve sıfırlama esnasında suçüstü olurken ortaya konan rol de çok önemli! Öyle ya, yakalanınca Kur’an okumak…
İstiklal marşı okuyanda var. Göndere bayrak çeken de…
Tehlike geçince ‘eritme’ye devam!
Gecekonducular bunu çok yapar. Tehlike anında İstiklal Marşı okuyup, binayı büyük bir bayrakla kapatırlar.
Ha, bu arada teröristlerin yol kontrolleri yaptıkları söyleniyor. Seçimden önce “Milli Güvenlik” diyenler seçim sonrası, ne diyorlar acaba? Yoksa milli güvenliğimizi bu bölgede bunlara mı devrettiler?
Seçim öncesi devlet, seçim sonrası devret!
Tıpkı suçüstü olurken okuyanlar gibi.
Yusuf Karaca
http://tarafsizhaber.blogspot.com.tr/2014/04/secim-oncesi-devlet-secim-sonras-devret.html
Similar topics
» Seçim için DHKP-C, dış politika rezaleti için ASALA...
» Seçim hilelerine hazır mısınız
» AKP’nin planı ara seçim / Orhan Dede
» Erdoğan’ın “İsrail karşıtlığı” bir tuzaktır. Seçim yatırımıdır.
» BOP Ankara'yı Yaktı
» Seçim hilelerine hazır mısınız
» AKP’nin planı ara seçim / Orhan Dede
» Erdoğan’ın “İsrail karşıtlığı” bir tuzaktır. Seçim yatırımıdır.
» BOP Ankara'yı Yaktı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz