Mütareke basını Emperyalizmin En Ölümcül tetikçileri AKİT !
1 sayfadaki 1 sayfası
Mütareke basını Emperyalizmin En Ölümcül tetikçileri AKİT !
Millî Mücadelede dönemdeki Mütareke basını Emperyalizmin En Ölümcül tetikçileri AKİT !
’Mütareke basını’ nedir?Kısaca
Mütareke Basını, Mondros Mütarekesi zamanında Milli Mücadele aleyhinde yayın yapan basına verilen ad.
Mütareke basını Ali Kemal, Refi Cevat Ulunay, Sait Molla, Mustafa Sabri Efendi, Mehmet Asım gibi gazeteci ve yazarların milli mücadelenin verilmesine karşı olan tavırlarını ortaya koydukları basına daha sonradan verilmiş isimdir. Bu yazarlar Damat Ferit Paşa'nın İngiltere ile dostane işbirliğini savunan Hürriyet ve İtilaf Fırkası politikalarını destekler, Türk Milleti kavramına antipati duyar onun yerine Osmanlı halkları fikrinin devam ettirilebileceğini savunur. Türk milletini Anadolu'da yaşayan sadece tarım ve hayvancılıkla uğraşan, tahsili ve bir zanaati olmayan köylüler olarak tanımlayarak bu insanların Düvel-i Muzzama karşısında varlık gösteremeyeceğini bu yüzden büyük devletlerle Mondros Mütarekesi çerçevesinde sürdürülen dostane ilişkilerin doğruluğunu savunurlar...
Mütareke yanlısı gazeteler
-Refi Cevat Ulunay’ın Alemdar gazetesi
-Ali Kemal'in Peyam-ı Sabah gazetesi
-Sait Molla'nın İstanbul Gazetesi
-Mehmet Asım Us ve Ahmet Emin Yalman'ın Vakit gazetesi
***
Nedir mütareke basını?
Osmanlı Devleti 1918’de Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştı. Mütareke (ateşkes anlaşması) imzalanmış, başkent İstanbul dahil Vatan'ın her yanı işgal altına girmiş. Esareti kabul etmeyen Vatan sever güçler silaha sarılarak Anadolu’da mücadeleye başlamışlardı. Buna Kuvayı Milliye direnişi deniliyordu. Başta Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Paşa vardı.
İşgal altındaki İstanbul’da basının bir bölümü işgalcilere ve büyük devletlere şakşakçılık yapıyor, onları yağlayıp ballıyordu.
Milli Mücadele tarihimizde bu yüz karası bir olaydır. Bir kısım basın, işgalci devletlere karşı konulmamasını, onların tüm isteklerine uyulmasını, hatta Yunan işgaline bile karşı çıkılmamasını istemiş ve hain yayınları ile Türk Milleti'ni ahlaksızca zehirlemeye çalışmıştır.
Kimdir Ali Kemal?
Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal ve arkadaşları memleketi kurtarmak için mücadele verirken aralarında Adnan Menderes’in babası, Sait Molla ve Ali Kemal gibilerin bulunduğu bir grup ‘İngiliz muhipleri (sevenleri) derneğini kurmuş ve Kuvvayi-milliye ve Mustafa Kemal’in silah arkadaşlarını eleştirmiş, Aznavur çetelerini destekleyen ve öven yazılar yazmış bir gazetecidir. Mütareke basınının mütareke gazeteciliğini yapmış bir gazetecidir.
Kurtuluş savaşı kazanılıp İngilizler memleketlerine dönerken, ülkeye ihanet edenler teker teker toplanmaya başlamıştır. Gazeteci Ali Kemal de tutuklanan bu hainler arasındadır. Tutuklananlar İstiklâl Mahkemeleri’nde yargılanmak üzere Ankara’ya sevk edilirken Tren İzmit’te durduğu sırada Menzil Komutanı Nurettin Paşa kendisini görmek istemiş ve kendisine şu soruyu sormuştur:‘
Memleket işgal altındayken, Yunan mezalimi, padişahçı kuvvetlerin, çetelerin saldırıları devam ederken vatanı kurtarmak için canını dişine takmış vatanseverlerin binlerce şehit ve gazi vererek sürdürdükleri Kurtuluş Savaşı ve başta Mustafa Kemal olmak üzere, millî kuvvetlerin yönetim kadroları ve kurtuluş savaşı aleyhine nasıl bu kadar hainane yazılar yazarsınız?’ Ali Kemal’in verdiği cevap ilginçtir.Ali Kemal “ bütün medeni memleketlerde basın hürdür, yazar fikrini serbestçe söyler, ben görevimi yaptım” demiştir. Bunun üzerine Nurettin Paşa “O zaman bu fikirlerini, vatan için binlerce şehit vermiş dışarıdaki ahalinin kendisine söyle “ diyerek Ali Kemal’i halkın arasına göndermiştir. Halk ta onu linç etmiştir.
’Mütareke basını’ nedir?Kısaca
Mütareke Basını, Mondros Mütarekesi zamanında Milli Mücadele aleyhinde yayın yapan basına verilen ad.
Mütareke basını Ali Kemal, Refi Cevat Ulunay, Sait Molla, Mustafa Sabri Efendi, Mehmet Asım gibi gazeteci ve yazarların milli mücadelenin verilmesine karşı olan tavırlarını ortaya koydukları basına daha sonradan verilmiş isimdir. Bu yazarlar Damat Ferit Paşa'nın İngiltere ile dostane işbirliğini savunan Hürriyet ve İtilaf Fırkası politikalarını destekler, Türk Milleti kavramına antipati duyar onun yerine Osmanlı halkları fikrinin devam ettirilebileceğini savunur. Türk milletini Anadolu'da yaşayan sadece tarım ve hayvancılıkla uğraşan, tahsili ve bir zanaati olmayan köylüler olarak tanımlayarak bu insanların Düvel-i Muzzama karşısında varlık gösteremeyeceğini bu yüzden büyük devletlerle Mondros Mütarekesi çerçevesinde sürdürülen dostane ilişkilerin doğruluğunu savunurlar...
Mütareke yanlısı gazeteler
-Refi Cevat Ulunay’ın Alemdar gazetesi
-Ali Kemal'in Peyam-ı Sabah gazetesi
-Sait Molla'nın İstanbul Gazetesi
-Mehmet Asım Us ve Ahmet Emin Yalman'ın Vakit gazetesi
***
Nedir mütareke basını?
Osmanlı Devleti 1918’de Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştı. Mütareke (ateşkes anlaşması) imzalanmış, başkent İstanbul dahil Vatan'ın her yanı işgal altına girmiş. Esareti kabul etmeyen Vatan sever güçler silaha sarılarak Anadolu’da mücadeleye başlamışlardı. Buna Kuvayı Milliye direnişi deniliyordu. Başta Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Paşa vardı.
İşgal altındaki İstanbul’da basının bir bölümü işgalcilere ve büyük devletlere şakşakçılık yapıyor, onları yağlayıp ballıyordu.
Milli Mücadele tarihimizde bu yüz karası bir olaydır. Bir kısım basın, işgalci devletlere karşı konulmamasını, onların tüm isteklerine uyulmasını, hatta Yunan işgaline bile karşı çıkılmamasını istemiş ve hain yayınları ile Türk Milleti'ni ahlaksızca zehirlemeye çalışmıştır.
Kimdir Ali Kemal?
Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal ve arkadaşları memleketi kurtarmak için mücadele verirken aralarında Adnan Menderes’in babası, Sait Molla ve Ali Kemal gibilerin bulunduğu bir grup ‘İngiliz muhipleri (sevenleri) derneğini kurmuş ve Kuvvayi-milliye ve Mustafa Kemal’in silah arkadaşlarını eleştirmiş, Aznavur çetelerini destekleyen ve öven yazılar yazmış bir gazetecidir. Mütareke basınının mütareke gazeteciliğini yapmış bir gazetecidir.
Kurtuluş savaşı kazanılıp İngilizler memleketlerine dönerken, ülkeye ihanet edenler teker teker toplanmaya başlamıştır. Gazeteci Ali Kemal de tutuklanan bu hainler arasındadır. Tutuklananlar İstiklâl Mahkemeleri’nde yargılanmak üzere Ankara’ya sevk edilirken Tren İzmit’te durduğu sırada Menzil Komutanı Nurettin Paşa kendisini görmek istemiş ve kendisine şu soruyu sormuştur:‘
Memleket işgal altındayken, Yunan mezalimi, padişahçı kuvvetlerin, çetelerin saldırıları devam ederken vatanı kurtarmak için canını dişine takmış vatanseverlerin binlerce şehit ve gazi vererek sürdürdükleri Kurtuluş Savaşı ve başta Mustafa Kemal olmak üzere, millî kuvvetlerin yönetim kadroları ve kurtuluş savaşı aleyhine nasıl bu kadar hainane yazılar yazarsınız?’ Ali Kemal’in verdiği cevap ilginçtir.Ali Kemal “ bütün medeni memleketlerde basın hürdür, yazar fikrini serbestçe söyler, ben görevimi yaptım” demiştir. Bunun üzerine Nurettin Paşa “O zaman bu fikirlerini, vatan için binlerce şehit vermiş dışarıdaki ahalinin kendisine söyle “ diyerek Ali Kemal’i halkın arasına göndermiştir. Halk ta onu linç etmiştir.
Geri: Mütareke basını Emperyalizmin En Ölümcül tetikçileri AKİT !
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanlı için sonun başlangıcıydı. Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya, Avusturya ve Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük bir yenilgiye uğradığını tescil eden mütarekeden üç gün sonra Osmanlı Sadrazamı (Başbakan) Talat Paşa, Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) Enver Paşa, Bahriye Nazırı (Denizcilik Bakanı) Cemal Paşa ve bazı önde gelen İttihatçılar yurtdışına kaçtı. İngilizler mütareke koşullarına uymayarak Musul'u işgal etmiş, Alman İmparatoru V. Wilhelm ve Avusturya-Macaristan İmparatoru Karl tahttan çekilmişti. 13 Kasım 1918'de İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan bir donanma İstanbul limanına girdi. Üç gün sonra da 400 İngiliz askeri İstanbul'a çıktı ve işgal başladı.
Mondros Mütarekesi ile Cumhuriyet'in ilanı arasındaki süreçte İstanbul'da 200'den fazla dergi ve gazete yayımlandı. Dönemin gazeteleri yayın politikaları bakımından üçe ayrılıyordu. Hıfzı Topuz'un 'Türk Basın Tarihi' adlı kitabında verdiği bilgiye göre; İleri, Yeni Gün, Akşam ve Vakit, Milli Mücadele'yi destekliyordu. Tasvir-i Efkâr, Tevhid-i Efkâr, İstiklal, İkdam ve Tercüman-ı Hakikat da Anadolu'daki başkaldırıya yakın duruyordu. Karşı olanlarsa Peyam-ı Sabah, Alemdar ve Türkçe İstanbul'du. Bu üç ana çizgi dışındakilerden Tanin İttihatçıların, Sebilürreşad fanatik İslamcıların, Aydınlık da komünistlerin yayın organıydı.
4 Aralık 1918'de ünlü gazeteci ve düşünürlerin kurduğu Wilson Prensipleri Cemiyeti, ertesi gün ABD Başkanı Wilson'a bir mektup göndererek Amerika'nın, Türkiye'de yapılacak reforma tek başına rehberlik etmesi, Türkiye'yi en az 15 yıl aydınlatması, eğitmesi ve koruması önerildi. Dernek İngiltere hükümetine de bir mektup gönderip "Amerikan mandasına aracılık etmesini" istedi. Cemiyetin yönetim kurulunda Halide Edip, Dr. Celal Muhtar, gerçek adı Ali Rıza olan Ali Kemal ve Refik Halit Karay gibi ünlü yazarlar vardı. Celal Nuri İleri, Necmettin Sadak, Velid Ebüzziyya, Ahmet Emin Yalman, Mahmut Sadık ve Yunus Nadi de derneğin üyesiydi.
Milli Mücadele'ye karşı çıkan gazetelerden Peyam-ı Sabah'ın ilk sayısı 1 Ocak 1920'de ulaştı okura. 1876'da kurulan Sabah gazetesiyle 1913'te yayımlanmaya başlayan Peyam gazetesinin birleşmesiyle ortaya çıkan gazete, eski mücadelenin yeni sözcüsüydü. Bu mücadelenin niteliğiyse gazetenin en önemli ismi Ali Kemal'in daha önceki çizgisinden anlaşılabilir. 1867 doğumlu Ali Kemal; İstanbul, Paris ve Cenevre'de okumuş, 1889'da siyasal nedenlerle Halep'e sürülmüş, beş yıl sonra Paris'e giderek oradan İkdam gazetesine yazılar yazmıştı. 1908'de İstanbul'a dönüp Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne giren Ali Kemal yazılarını tekrar İkdam'da yayınlamış, kendini iktidardaki İttihat ve Terakki Partisi'nin en büyük düşmanı ilan etmişti. Daha sonra Sabah gazetesinde yazmaya başlayan Ali Kemal, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından Kasım 1918'de yayımlanan yazılarında İngiltere ve Fransa'yı övüyordu. 9 Kasım'da "İngiliz milleti kâinatın en azimli milletidir. Devlet-i Osmaniye için iki siyasal ilke biliriz. İçeride milliyetlerin birliği, dışarıda İngiliz dostluğu" diye yazan Ali Kemal, bir hafta sonra da "İki vatanımız var; biri asıl vatanımız, öteki Fransa" demekteydi.
4 Mart 1919'da kurulan Birinci Damat Ferit Hükümeti'nde Eğitim Bakanlığı'na getirilen Ali Kemal, İzmir'in Yunanlar tarafından işgal edilmesinin ardından bu işgalin geçici olduğunu, işgallere karşı koymanın Barış Konferansı'na zarar vereceğini savundu. İşgallere karşı ülkenin birçok bölgesindeyse başkaldırı başlamıştı. O günlerde Damat Ferit Paşa'nın ikinci kabinesinde İçişleri Bakanlığı'na getirilen Ali Kemal, hükümetin işgalcilere karşı savaşa giremeyeceğini, ülkenin ancak siyasetle savunulabileceğini belirterek "Milli ordu kurmak gibi devletin selâmetine son bir darbe vurmak isteyenleri zorla yola getiririz" diyordu.
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkmasından bir ay sonra, 21 Haziran'da bir demeç veren Ali Kemal, Mustafa Kemal'in telkinlerine uyan subay ve memurların Divan-ı Harp'e verileceklerini duyurdu. İki gün sonra da valiliklere bir gizli emir göndererek, Mustafa Kemal'in görevinden alındıktan sonra kusurlarını daha açık ortaya koyduğunu iddia edip "Harp ve darp ile bu müthiş dava kazanılmaz" dedi. 25 Ağustos'ta Sabah gazetesine geri dönüp Mustafa Kemal'e ve Anadolu'daki başkaldırıya karşı yazılarını sürdüren ve Milli Mücadele yanlıları tarafından "Artin" lakabıyla anılan Ali Kemal, 22 Ağustos'tan itibaren aynı kampanyayı kendi yönettiği Peyam gazetesinde sürdürdü. 1 Ocak 1920'de Peyam ile Sabah gazeteleri birleşerek Peyam-ı Sabah adını aldı. İttihatçılar'ı suçlayan ve Milli Mücadele'nin önde gelen isimlerini "Bolşevik ajanları, zırtapozlar, şakiler, asiler" sözleriyle anan Ali Kemal, 4 Mart 1920'deki yazısında "Para, dolap, dalavere sayesinde Ankara'da iktidarı ele aldılar... Cinayetler işlediler" diyordu.
Son yazısı 10 Eylül 1922'de yayımlanan Ali Kemal'in ertesi gün gazeteden atıldığı haberi yayımlandı, bir gün sonra da gazetenin adı tekrar Sabah'a çevrildi. Gazetenin sahibi Mihran Efendi bir ay sonra Sabah'ı kapatıp her şeyini satarak Avrupa'ya kaçtı. Ali Kemal ise aynı günlerde Beyoğlu'nda bir berber dükkânında tıraş olurken yakalanıp işgal altındaki İstanbul'dan İzmit'e götürüldü. Nurettin Paşa'nın karargâhında sorguya çekilen Ali Kemal, "Davanın başarılı olacağına inanmıyordum. Türk milletinde bu kadar büyük yaşama gayreti ve savaş ruhunun var olduğunu bilmiyordum. Bu bilgisizliğimden dolayı mazur görülmeliyim. Yaşamımın büyük bölümü Avrupa'da geçti, Türk milletini tanımıyormuşum" diye ifade verdi. Cezaevine götürülmek üzere karargâhtan çıkarılan Ali Kemal, Nurettin Paşa'nın organize ettiği kalabalık tarafından silahlı saldırıya uğradı ve linç edilip cesedi garın önünde kurulan sehpada asıldı.
Milli Mücadele'ye karşı olan gazetelerden biri de başyazarlığını Refi Cevat Ulunay'ın yaptığı Alemdar'dı. 1913'te Mahmut Şevket Paşa'nın vurulmasıyla gelişen olaylar sırasında kapatılan Alemdar'ı, beş yıllık sürgünden sonra 4 Ocak 1919'da yeniden çıkartan Ulunay, ilk yazılarından itibaren İngiliz yanlısı bir politika izledi. 6 Ocak 1919'da "Çıkarlarımızı İngiltere'nin müttefikleriyle bize açacakları ana siyasette görüyoruz" diyen başyazar, 21 Nisan'da da "İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak. İngiliz mandası için İstanbul'da 24 saat içinde 40 bin imza toplandı" diyordu. 26 Ekim'de "Mustafa Kemal Paşa değil ama, Milli Hareket'in içinde deliler var" diyen Ulunay yazılarını sertleştirdi ve 22 Mart'ta "Bu millet İttihatçıları ve Kuvay-ı Milliye'yi istemiyor. İnşallah kafalarına adalet kazmasının indiğini yakında göreceğiz" diye yazdı.
1921 yılının sonlarında gazetesi kapanan ve yurtdışına kaçan Ulunay, daha sonra vatana ihanet eden 150'likler listesine alındı ve Türkiye'ye ancak 1938'de çıkartılan aftan yararlanarak dönebildi.
Gazetenin önemli isimlerinden biri de "Aydede" ve "Kirpi" takma adlarıyla yazan, Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyesi Refik Halit Karay'dı. Karay, 2 Şubat 1920'deki yazısında olduğu gibi Milli Mücadele'yle alay ediyordu; "Yeni bir yavru daha: 'Milli Misak.' Aman Allahım ne çirkin, ne gayrı milli bir kelime." O da Refi Cevat Ulunay gibi gazetenin kapanmasından sonra yazılarından ötürü vatan hainliği suçuyla 150'likler listesine alındı. Beyrut ve Halep'te sürgün hayatı yaşayan Karay daha sonra Atatürk'e yazdığı şiir ve mektuplarla 150'liklerin affedilmesinde büyük rol oynadı. Af yasasıyla yurda dönüp daha önce çıkardığı Aydede adlı mizah dergisini tekrar yayımladı.
Daha önce Yeni İstanbul adıyla yayımlanan ve ismi 6 Aralık 1918'de Türkçe İstanbul'a dönüştürülen İngiltere yanlısı bir başka gazetenin tek yöneticisi ve başyazarıysa, İttihatçı karşıtı, Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti'nin kurucularından Danıştay üyesi Sait Molla'ydı. Türkiye'yi İngilizler'in kurtaracağını savunan Sait Molla, Mayıs ayında İngiliz Yüksek Komitesi'ne bir rapor vererek İngiltere'nin Türkiye'de yönetime el koymasını istedi. 20 Mayıs'ta İngiliz Muhipleri (Dostları) Cemiyeti'nin kuruluş bildirisini İçişleri Bakanlığı'na veren Sait Molla'nın yanı sıra Damat Ferit Paşa, Ali Kemal ve Papaz Frew da kurucular arasındaydı. (Padişah Vahdettin tarafından da desteklendiği söylenir.) 17 Temmuz 1920'de İngiliz Muhipleri Cemiyeti Kongresi'nde başkanlığa getirilen Sait Molla, 11 Ekim ile 5 Kasım 1919 arasında Papaz Frew'a yazdığı 12 mektubun kopyasının Milli Mücadele'nin İstanbul örgütü tarafından ele geçirilmesiyle güç durumda kaldı. Molla mektuplarda Milli Mücadele'yi baltalamak için Papaz Frew'dan para istemiş ve paranın hangi ajanlara dağıtılacağını belirtmişti. Bir süre daha Türkçe İstanbul'da yazılarını sürdüren Sait Molla gazetenin toplatılması üzerine 1920 yılının Şubat ayından itibaren Alemdar'da yazmaya başladı ve yine Türkler'in İngiliz dostu olduğunu, "Halkın Anadolu'daki şakilerden nefret ettiğini" savundu. Bir süre de Peyam-ı Sabah'ta yazan Sait Molla hakkında, 30 Ağustos 1922'deki Büyük Zafer'in ardından çıkan gazetelerde yurtdışına kaçtığı haberi yayımlandı. Molla 16 Nisan 1924'te kabul edilen yasayla 150'likler listesine alındı ve yurttaşlıktan çıkarıldı.
Görüldüğü gibi o günkü şartlarla bugünkü koşullar arasında da, mütareke basınıyla bugünkü gazeteler ve yazarlar arasında da benzerlik yok.
Mondros Mütarekesi ile Cumhuriyet'in ilanı arasındaki süreçte İstanbul'da 200'den fazla dergi ve gazete yayımlandı. Dönemin gazeteleri yayın politikaları bakımından üçe ayrılıyordu. Hıfzı Topuz'un 'Türk Basın Tarihi' adlı kitabında verdiği bilgiye göre; İleri, Yeni Gün, Akşam ve Vakit, Milli Mücadele'yi destekliyordu. Tasvir-i Efkâr, Tevhid-i Efkâr, İstiklal, İkdam ve Tercüman-ı Hakikat da Anadolu'daki başkaldırıya yakın duruyordu. Karşı olanlarsa Peyam-ı Sabah, Alemdar ve Türkçe İstanbul'du. Bu üç ana çizgi dışındakilerden Tanin İttihatçıların, Sebilürreşad fanatik İslamcıların, Aydınlık da komünistlerin yayın organıydı.
4 Aralık 1918'de ünlü gazeteci ve düşünürlerin kurduğu Wilson Prensipleri Cemiyeti, ertesi gün ABD Başkanı Wilson'a bir mektup göndererek Amerika'nın, Türkiye'de yapılacak reforma tek başına rehberlik etmesi, Türkiye'yi en az 15 yıl aydınlatması, eğitmesi ve koruması önerildi. Dernek İngiltere hükümetine de bir mektup gönderip "Amerikan mandasına aracılık etmesini" istedi. Cemiyetin yönetim kurulunda Halide Edip, Dr. Celal Muhtar, gerçek adı Ali Rıza olan Ali Kemal ve Refik Halit Karay gibi ünlü yazarlar vardı. Celal Nuri İleri, Necmettin Sadak, Velid Ebüzziyya, Ahmet Emin Yalman, Mahmut Sadık ve Yunus Nadi de derneğin üyesiydi.
Milli Mücadele'ye karşı çıkan gazetelerden Peyam-ı Sabah'ın ilk sayısı 1 Ocak 1920'de ulaştı okura. 1876'da kurulan Sabah gazetesiyle 1913'te yayımlanmaya başlayan Peyam gazetesinin birleşmesiyle ortaya çıkan gazete, eski mücadelenin yeni sözcüsüydü. Bu mücadelenin niteliğiyse gazetenin en önemli ismi Ali Kemal'in daha önceki çizgisinden anlaşılabilir. 1867 doğumlu Ali Kemal; İstanbul, Paris ve Cenevre'de okumuş, 1889'da siyasal nedenlerle Halep'e sürülmüş, beş yıl sonra Paris'e giderek oradan İkdam gazetesine yazılar yazmıştı. 1908'de İstanbul'a dönüp Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne giren Ali Kemal yazılarını tekrar İkdam'da yayınlamış, kendini iktidardaki İttihat ve Terakki Partisi'nin en büyük düşmanı ilan etmişti. Daha sonra Sabah gazetesinde yazmaya başlayan Ali Kemal, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından Kasım 1918'de yayımlanan yazılarında İngiltere ve Fransa'yı övüyordu. 9 Kasım'da "İngiliz milleti kâinatın en azimli milletidir. Devlet-i Osmaniye için iki siyasal ilke biliriz. İçeride milliyetlerin birliği, dışarıda İngiliz dostluğu" diye yazan Ali Kemal, bir hafta sonra da "İki vatanımız var; biri asıl vatanımız, öteki Fransa" demekteydi.
4 Mart 1919'da kurulan Birinci Damat Ferit Hükümeti'nde Eğitim Bakanlığı'na getirilen Ali Kemal, İzmir'in Yunanlar tarafından işgal edilmesinin ardından bu işgalin geçici olduğunu, işgallere karşı koymanın Barış Konferansı'na zarar vereceğini savundu. İşgallere karşı ülkenin birçok bölgesindeyse başkaldırı başlamıştı. O günlerde Damat Ferit Paşa'nın ikinci kabinesinde İçişleri Bakanlığı'na getirilen Ali Kemal, hükümetin işgalcilere karşı savaşa giremeyeceğini, ülkenin ancak siyasetle savunulabileceğini belirterek "Milli ordu kurmak gibi devletin selâmetine son bir darbe vurmak isteyenleri zorla yola getiririz" diyordu.
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkmasından bir ay sonra, 21 Haziran'da bir demeç veren Ali Kemal, Mustafa Kemal'in telkinlerine uyan subay ve memurların Divan-ı Harp'e verileceklerini duyurdu. İki gün sonra da valiliklere bir gizli emir göndererek, Mustafa Kemal'in görevinden alındıktan sonra kusurlarını daha açık ortaya koyduğunu iddia edip "Harp ve darp ile bu müthiş dava kazanılmaz" dedi. 25 Ağustos'ta Sabah gazetesine geri dönüp Mustafa Kemal'e ve Anadolu'daki başkaldırıya karşı yazılarını sürdüren ve Milli Mücadele yanlıları tarafından "Artin" lakabıyla anılan Ali Kemal, 22 Ağustos'tan itibaren aynı kampanyayı kendi yönettiği Peyam gazetesinde sürdürdü. 1 Ocak 1920'de Peyam ile Sabah gazeteleri birleşerek Peyam-ı Sabah adını aldı. İttihatçılar'ı suçlayan ve Milli Mücadele'nin önde gelen isimlerini "Bolşevik ajanları, zırtapozlar, şakiler, asiler" sözleriyle anan Ali Kemal, 4 Mart 1920'deki yazısında "Para, dolap, dalavere sayesinde Ankara'da iktidarı ele aldılar... Cinayetler işlediler" diyordu.
Son yazısı 10 Eylül 1922'de yayımlanan Ali Kemal'in ertesi gün gazeteden atıldığı haberi yayımlandı, bir gün sonra da gazetenin adı tekrar Sabah'a çevrildi. Gazetenin sahibi Mihran Efendi bir ay sonra Sabah'ı kapatıp her şeyini satarak Avrupa'ya kaçtı. Ali Kemal ise aynı günlerde Beyoğlu'nda bir berber dükkânında tıraş olurken yakalanıp işgal altındaki İstanbul'dan İzmit'e götürüldü. Nurettin Paşa'nın karargâhında sorguya çekilen Ali Kemal, "Davanın başarılı olacağına inanmıyordum. Türk milletinde bu kadar büyük yaşama gayreti ve savaş ruhunun var olduğunu bilmiyordum. Bu bilgisizliğimden dolayı mazur görülmeliyim. Yaşamımın büyük bölümü Avrupa'da geçti, Türk milletini tanımıyormuşum" diye ifade verdi. Cezaevine götürülmek üzere karargâhtan çıkarılan Ali Kemal, Nurettin Paşa'nın organize ettiği kalabalık tarafından silahlı saldırıya uğradı ve linç edilip cesedi garın önünde kurulan sehpada asıldı.
Milli Mücadele'ye karşı olan gazetelerden biri de başyazarlığını Refi Cevat Ulunay'ın yaptığı Alemdar'dı. 1913'te Mahmut Şevket Paşa'nın vurulmasıyla gelişen olaylar sırasında kapatılan Alemdar'ı, beş yıllık sürgünden sonra 4 Ocak 1919'da yeniden çıkartan Ulunay, ilk yazılarından itibaren İngiliz yanlısı bir politika izledi. 6 Ocak 1919'da "Çıkarlarımızı İngiltere'nin müttefikleriyle bize açacakları ana siyasette görüyoruz" diyen başyazar, 21 Nisan'da da "İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak. İngiliz mandası için İstanbul'da 24 saat içinde 40 bin imza toplandı" diyordu. 26 Ekim'de "Mustafa Kemal Paşa değil ama, Milli Hareket'in içinde deliler var" diyen Ulunay yazılarını sertleştirdi ve 22 Mart'ta "Bu millet İttihatçıları ve Kuvay-ı Milliye'yi istemiyor. İnşallah kafalarına adalet kazmasının indiğini yakında göreceğiz" diye yazdı.
1921 yılının sonlarında gazetesi kapanan ve yurtdışına kaçan Ulunay, daha sonra vatana ihanet eden 150'likler listesine alındı ve Türkiye'ye ancak 1938'de çıkartılan aftan yararlanarak dönebildi.
Gazetenin önemli isimlerinden biri de "Aydede" ve "Kirpi" takma adlarıyla yazan, Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyesi Refik Halit Karay'dı. Karay, 2 Şubat 1920'deki yazısında olduğu gibi Milli Mücadele'yle alay ediyordu; "Yeni bir yavru daha: 'Milli Misak.' Aman Allahım ne çirkin, ne gayrı milli bir kelime." O da Refi Cevat Ulunay gibi gazetenin kapanmasından sonra yazılarından ötürü vatan hainliği suçuyla 150'likler listesine alındı. Beyrut ve Halep'te sürgün hayatı yaşayan Karay daha sonra Atatürk'e yazdığı şiir ve mektuplarla 150'liklerin affedilmesinde büyük rol oynadı. Af yasasıyla yurda dönüp daha önce çıkardığı Aydede adlı mizah dergisini tekrar yayımladı.
Daha önce Yeni İstanbul adıyla yayımlanan ve ismi 6 Aralık 1918'de Türkçe İstanbul'a dönüştürülen İngiltere yanlısı bir başka gazetenin tek yöneticisi ve başyazarıysa, İttihatçı karşıtı, Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti'nin kurucularından Danıştay üyesi Sait Molla'ydı. Türkiye'yi İngilizler'in kurtaracağını savunan Sait Molla, Mayıs ayında İngiliz Yüksek Komitesi'ne bir rapor vererek İngiltere'nin Türkiye'de yönetime el koymasını istedi. 20 Mayıs'ta İngiliz Muhipleri (Dostları) Cemiyeti'nin kuruluş bildirisini İçişleri Bakanlığı'na veren Sait Molla'nın yanı sıra Damat Ferit Paşa, Ali Kemal ve Papaz Frew da kurucular arasındaydı. (Padişah Vahdettin tarafından da desteklendiği söylenir.) 17 Temmuz 1920'de İngiliz Muhipleri Cemiyeti Kongresi'nde başkanlığa getirilen Sait Molla, 11 Ekim ile 5 Kasım 1919 arasında Papaz Frew'a yazdığı 12 mektubun kopyasının Milli Mücadele'nin İstanbul örgütü tarafından ele geçirilmesiyle güç durumda kaldı. Molla mektuplarda Milli Mücadele'yi baltalamak için Papaz Frew'dan para istemiş ve paranın hangi ajanlara dağıtılacağını belirtmişti. Bir süre daha Türkçe İstanbul'da yazılarını sürdüren Sait Molla gazetenin toplatılması üzerine 1920 yılının Şubat ayından itibaren Alemdar'da yazmaya başladı ve yine Türkler'in İngiliz dostu olduğunu, "Halkın Anadolu'daki şakilerden nefret ettiğini" savundu. Bir süre de Peyam-ı Sabah'ta yazan Sait Molla hakkında, 30 Ağustos 1922'deki Büyük Zafer'in ardından çıkan gazetelerde yurtdışına kaçtığı haberi yayımlandı. Molla 16 Nisan 1924'te kabul edilen yasayla 150'likler listesine alındı ve yurttaşlıktan çıkarıldı.
Görüldüğü gibi o günkü şartlarla bugünkü koşullar arasında da, mütareke basınıyla bugünkü gazeteler ve yazarlar arasında da benzerlik yok.
Similar topics
» ’Mütareke basını’ nedir?
» Yunan istilasına karşı durmaları üzerine yazar Ali Kemal
» Dünyanın En ölümcül 9 Hastalığı..
» Bu ahlaksız savaşın ön cephesinde Bizans medyası, Sevr basını vardır.
» Basını ve orduyu CIA’ya neden şikayet ettiler?
» Yunan istilasına karşı durmaları üzerine yazar Ali Kemal
» Dünyanın En ölümcül 9 Hastalığı..
» Bu ahlaksız savaşın ön cephesinde Bizans medyası, Sevr basını vardır.
» Basını ve orduyu CIA’ya neden şikayet ettiler?
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz