Karasuları Sorunu
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Turan Coğrafyası :: Türk Devletleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Karasuları Sorunu
Yazan: Yusuf Rıza GÜNAYDIN
1936 yılında Yunanistan, Ege Denizi'nin C.68'ini, yaklaşık yarısını kontrolü altına almıştır.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki en önemli sorunlardan biri olan "Karasuları Sorunu" günümüzde Yunanistan'ın AB nezdindeki girişimleri ile tekrar tartışmalı boyuta gelmiştir. Türkiye karasuların belirlenmesi konusunda yeteri kadar aktif siyaset izleyememiş ve konu ABD ve AB bakış açısıyla Yunanistan lehinde şekillendirilmeye dönük çalışmalara muhattap olmuştur.
Konunun tarihsel gelişimi açısından ilk olarak TBMM'de Antalya milletvekili Arif Ahmet Denizolgun'un 13 Aralık 1996 tarihindeki meclis konuşmasına bakalım:
"...1931 yılından beri Yunanistan'ın başımızı ağrıttığı Ege karasuları konusunda 10 mil iddiaları, Amerikan Hükümeti, Amerika'nın resmî temsilcileri tarafından 6 mil olarak açıklanmasıyla, Yunanistan -yaramaz komşumuz- soğuk bir duş yaşamıştır ve bizim lehimize olan bu gelişme, tabiî ki, şahsiyetli bir politikanın ürünüdür..." (1)
İlk olarak Türkiye ile Yunanistan arasında karasuları sınırı 3 mil olarak belirlenmişti. Yunanistan 8 Ekim 1936 tarihinde resmen karasuları sınırının 6 mil olduğunu açıklamış ve bu yönde karar almıştır. Bu kararı ile Yunanistan, Ege Denizi’nin C.68’ini, yaklaşık yarısını kontrolü altına almıştır. “13.10.1936 tarihli Resmi Gazete’de Yunanistan Karasuları Hududunun Tespiti Hakkında 230/1936 Sayılı (Mecburi Kanun)’a göre, “Bazı özel hallerde, karasuları bölgesini 6 deniz milinden az veya fazla tespit eden yürürlükteki hükümler baki kalmak üzere, karasuları bölgesinin genişliği kıyıdan 6 deniz mili olarak tespit olunmaktadır” yayınlanmıştır.” (2) Türkiye İtalya’nın saldırgan politikasına karşı Akdeniz’de oluşacak olası tehditleri de göz önüne almış ve bu konu Yunanistan ile başlayan dostluk politikasının verdiği güvenle ön plana alınmamıştır.
Mustafa Kemal’in ölümüyle birlikte Türk-Yunan ilişkileri dostluk ivmesini yıllar geçtikçe kaybetmeye başlamıştır. Türkiye nihayet 1964 yılında Ege’de dengeyi sağlamak adına “476 sayılı Karasuları Kanunu” ile karasuları genişliğini 6 mile çıkardığını açıklamıştır. Her ne kadar Türkiye karasuları genişliğini 6 mil olarak açıklamışsa da Lozan Antlaşması sonucunda Yunanistan’a bırakılan ada ve kayacıkların (sayısı 3000 civarında) konuşlanması dikkate alındığında Ege’de durum fazlaca Yunanistan lehinde devam etmektedir. 5 Yunanistan’ın kullanım alanına karşın %7 lik Türk alanı Ege karasuları snırındaki dengesizliği net şekilde ortaya koymaktadır.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye ve Yunanistan Ege’deki tüm konularda tartışmalı duruma gelmiştir. Yunanistan Uluslararası Deniz Hukuku sözleşmesine dayanarak karasuları genişliğini 12 mile çıkaracağını belirtmiş, Türkiye bu durumun gerçekleşmesini “casus belli” (savaş sebebi) sayacağını ilan etmiştir. Uzun yıllar süren tartışmalı ve gergin süreci Yunanistan bir adım daha öteye taşımış ve 1995 yılında parlementosunda BM Deniz Hukuku Sözleşmesini kabul ettiğini beyan etmiştir. Buna karşılık olarak Türkiye 8 Haziran 1995 tarihinde TBMM’de aşağıdaki açıklamayı gündemine almış ve kabul etmiştir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki metnin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun oylamasına sunulmasını saygılarımızla arz ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 8 Haziran 1995 tarihinde yaptığı 121 inci Birleşiminde, Yunan Parlamentosunun, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini onaylayarak, Yunanistan yönünden uygulanabilecek aşamaya getirmesi sonucu ortaya çıkan durumu görüşmüş, aşağıdaki açıklamayı oybirliğiyle kabul etmiştir.
Türkiye-Yunanistan arasında ortak deniz olan Ege'deki dengeler, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşmasıyla kurulmuştur. O tarihte her iki ülkenin karasuları 3 deniz mili olarak belirlenmişti. Bu durumda, millî hükümranlık dışındaki açık deniz alanları Ege'nin yüzde 70'ini oluşturmaktaydı.
Yunanistan, 8 Ekim 1936 tarihinde karasularını 6 deniz miline çıkararak Ege'nin yüzde 43,68'ini, yani yaklaşık yarısını egemenliği altına almıştır. Ancak, 1964 tarihinde 6 mile çıkarılan Ege'deki Türk karasuları ise, Ege'nin yaklaşık yüzde 7'lik bölümünü kapsamaktadır. Ege'nin yarısı halen açık deniz alanı statüsünde bulunmaktadır.
Yunanistan, son olarak, Deniz Hukuku Sözleşmesinin, esas itibariyle açık denizler ve okyanuslar için belirlenmiş bazı hükümlerinden yararlanarak, karasularını 12 mile çıkarmak isteğini ortaya atmıştır. Bu durum gerçekleştiği takdirde, Yunanistan, Ege Denizinin yaklaşık yüzde 72'sini egemenliği altına sokmuş olacaktır.
Bir yarımada olan Türkiye'nin, dünya denizlerine ve okyanuslarına Yunan karasularından geçerek ulaşmasına yol açacak böyle bir durumu kabul etmesi asla düşünülemez. Türkiye'nin, Ege'de hayatî menfaatları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yunanistan Hükümetinin Lozanla kurulmuş dengeyi bozacak biçimde Ege'deki karasularını 6 milin ötesine çıkarma kararı almayacağını ümit etmekle birlikte, böyle bir olasılık durumunda, ülkemizin hayatî menfaatlarını muhafaza ve müdafaa için, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine, askerî bakımdan gerekli görülecek olanlar da dahil olmak üzere, tüm yetkilerin verilmesine ve bu durumun Yunan ve dünya kamuoyuna dostane duygularla duyurulmasına karar vermiştir." ( "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Turhan Tayan Abdulkadir Ateş Hasan Korkmazcan
Bursa Gaziantep Denizli
DYP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili
Abdullah Gül İhsan Saraçlar
Kayseri Samsun
RP Genel Başkan Yardımcısı DYP Grup Başkanvekili
Nevzat Ercan Hasan Hüsamettin Özkan Ökkeş Şendiller
Sakarya İstanbul Kahramanmaraş
DYP Grup Başkanvekili DSP Adına BBP Adına" (3)
Yunanistan Parlementosu’nun BM Deniz Hukuku sözleşmesinin kabul kararına karşı TBMM’de alınan ortak tavır sonrasında konu daha da tartışmalı hale gelmiştir. Yunanistan BM Deniz Hukuku’nun 3. maddesine atıfta bulunarak tüm devletlerin genel olarak bu madde uyarınca karasularını 12 mile çıkardığını savunmakta ve kendisinin de bu hakkı olduğunu belirtmektedir. Buna karşın Türkiye uluslararası hukuka dayanarak bu durumu tanımama hakkına sahiptir. Bugüne kadar Yunanistan’ın bu yöndeki açıklamalarına karşı Türkiye yeni durumu tanımayacağını bunun uygulanmasını savaş sebebi sayacağını açıklamıştır.
Yunanistan Türkiye ile ilgili sorunları her aşamada ABD ve AB’ye şikayet ile uluslarası toplumu kendi lehine çevirmek yönünde kullanmaya çalışmış, AB üyesi olduktan sonra Türk-Yunan sorununu Türkiye ve AB arasındaki sorun olarak kabul ettirme gayretine girmiştir. Bu gayretleri Avrupa Parlementosu ve çeşitli ülkelerin kararları ile zaman zaman başarıya da ulaşmıştır. Yunanistan bir yandan AB üyesi olarak Türkiye ile yaşadığı tüm sorunları AB üyeliği süreci ile kıvranan Türkiye’ye baskı unsuru olarak kullanmakta geri kalmamış, diğer yandan Türkiye’de ayrılıkçı hareketleri destekleyen politika gütmüştür. Kenya’daki elçiliğinde bölücü başı Abdullah Öcalan’ı saklayan, Yunanistan, kendi topraklarında PKK militanları için kamp açmış, lojistik destek vermiştir. Bununla birlikte
Kıbrıs, azınlıklar, adaların silahlandırılması, kıta sahanlığı, hava sahası, FIR hattı ile Trakya, İzmir ve İstanbul üzerinde emellerini uygulama gayretini göstermeye devam etmektedir.
Bu konuda Türkiye’nin AB üyelik sürecinde geçmişe dönük net tutumunun giderek gevşediği ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB üyesi olmasına göz yumulmasıyla birlikte AB’de Türkiye aleyhine çifte veto senaryoları gündeme gelmiştir. Bu süreçte Yunanistan’ın Türkiye ile ilgili olası kararlara evet demesine karşın Rum kesimi hayır diyerek tüm konuları veto etme hakkını elinde bulundurmaktadır.
Bu süreçte Türkiye AB üyeliği için verdiği ödünlerin artmasına rağmen, üyelik için daha çok çabalamaktadır ancak lehine olabilecek kararların Yunanistan veya Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından vetolanmasıyla sonuç hüsran olmaktadır. Yunanistan, Rum kesimi ile birleşmeyi ve Batı Anadolu’yu elde ederek “Büyük Yunanistan”ı kurmayı amaçlamaktadır. Türk dış politikası bu konuda edilgen tutum takınmış ve yıllardır etkin bir karşı atak stratejisinin geliştirememiştir. Bu nedenle Ege’de Rum-Yunan lehine değişen dengeleri durduracak adımları da atamamaktadır. Sorunun çözümünü Türkiye’nin parçalanmasında gören Yunanistan’a karşı teslimiyet politikalarının sonuna gelinmiştir. Türk halkı yeniden Kuvayi Milliye sürecini yaşayıp geçmişte kazandığı gibi yeniden kazanacaktır!
Kaynaklar:
1- TBMM Genel Kurul Tutanağı 20. Dönem 2. Yasama Yılı 32. Birleşim 13/Aralık /1996 Cuma
2- Ali Kurumahmut (Y. Hazırlayan), Ege’de Temel Sorun Egemenliği Tartışmalı Adalar, Ankara: TTK Yayınları, 1998, ek: 23
3- TBMM Genel Kurul Tutanağı 19. Dönem 4. Yasama Yılı 121. Birleşim 08/Haziran/1995 Perşembe
1936 yılında Yunanistan, Ege Denizi'nin C.68'ini, yaklaşık yarısını kontrolü altına almıştır.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki en önemli sorunlardan biri olan "Karasuları Sorunu" günümüzde Yunanistan'ın AB nezdindeki girişimleri ile tekrar tartışmalı boyuta gelmiştir. Türkiye karasuların belirlenmesi konusunda yeteri kadar aktif siyaset izleyememiş ve konu ABD ve AB bakış açısıyla Yunanistan lehinde şekillendirilmeye dönük çalışmalara muhattap olmuştur.
Konunun tarihsel gelişimi açısından ilk olarak TBMM'de Antalya milletvekili Arif Ahmet Denizolgun'un 13 Aralık 1996 tarihindeki meclis konuşmasına bakalım:
"...1931 yılından beri Yunanistan'ın başımızı ağrıttığı Ege karasuları konusunda 10 mil iddiaları, Amerikan Hükümeti, Amerika'nın resmî temsilcileri tarafından 6 mil olarak açıklanmasıyla, Yunanistan -yaramaz komşumuz- soğuk bir duş yaşamıştır ve bizim lehimize olan bu gelişme, tabiî ki, şahsiyetli bir politikanın ürünüdür..." (1)
İlk olarak Türkiye ile Yunanistan arasında karasuları sınırı 3 mil olarak belirlenmişti. Yunanistan 8 Ekim 1936 tarihinde resmen karasuları sınırının 6 mil olduğunu açıklamış ve bu yönde karar almıştır. Bu kararı ile Yunanistan, Ege Denizi’nin C.68’ini, yaklaşık yarısını kontrolü altına almıştır. “13.10.1936 tarihli Resmi Gazete’de Yunanistan Karasuları Hududunun Tespiti Hakkında 230/1936 Sayılı (Mecburi Kanun)’a göre, “Bazı özel hallerde, karasuları bölgesini 6 deniz milinden az veya fazla tespit eden yürürlükteki hükümler baki kalmak üzere, karasuları bölgesinin genişliği kıyıdan 6 deniz mili olarak tespit olunmaktadır” yayınlanmıştır.” (2) Türkiye İtalya’nın saldırgan politikasına karşı Akdeniz’de oluşacak olası tehditleri de göz önüne almış ve bu konu Yunanistan ile başlayan dostluk politikasının verdiği güvenle ön plana alınmamıştır.
Mustafa Kemal’in ölümüyle birlikte Türk-Yunan ilişkileri dostluk ivmesini yıllar geçtikçe kaybetmeye başlamıştır. Türkiye nihayet 1964 yılında Ege’de dengeyi sağlamak adına “476 sayılı Karasuları Kanunu” ile karasuları genişliğini 6 mile çıkardığını açıklamıştır. Her ne kadar Türkiye karasuları genişliğini 6 mil olarak açıklamışsa da Lozan Antlaşması sonucunda Yunanistan’a bırakılan ada ve kayacıkların (sayısı 3000 civarında) konuşlanması dikkate alındığında Ege’de durum fazlaca Yunanistan lehinde devam etmektedir. 5 Yunanistan’ın kullanım alanına karşın %7 lik Türk alanı Ege karasuları snırındaki dengesizliği net şekilde ortaya koymaktadır.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye ve Yunanistan Ege’deki tüm konularda tartışmalı duruma gelmiştir. Yunanistan Uluslararası Deniz Hukuku sözleşmesine dayanarak karasuları genişliğini 12 mile çıkaracağını belirtmiş, Türkiye bu durumun gerçekleşmesini “casus belli” (savaş sebebi) sayacağını ilan etmiştir. Uzun yıllar süren tartışmalı ve gergin süreci Yunanistan bir adım daha öteye taşımış ve 1995 yılında parlementosunda BM Deniz Hukuku Sözleşmesini kabul ettiğini beyan etmiştir. Buna karşılık olarak Türkiye 8 Haziran 1995 tarihinde TBMM’de aşağıdaki açıklamayı gündemine almış ve kabul etmiştir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki metnin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun oylamasına sunulmasını saygılarımızla arz ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 8 Haziran 1995 tarihinde yaptığı 121 inci Birleşiminde, Yunan Parlamentosunun, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini onaylayarak, Yunanistan yönünden uygulanabilecek aşamaya getirmesi sonucu ortaya çıkan durumu görüşmüş, aşağıdaki açıklamayı oybirliğiyle kabul etmiştir.
Türkiye-Yunanistan arasında ortak deniz olan Ege'deki dengeler, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşmasıyla kurulmuştur. O tarihte her iki ülkenin karasuları 3 deniz mili olarak belirlenmişti. Bu durumda, millî hükümranlık dışındaki açık deniz alanları Ege'nin yüzde 70'ini oluşturmaktaydı.
Yunanistan, 8 Ekim 1936 tarihinde karasularını 6 deniz miline çıkararak Ege'nin yüzde 43,68'ini, yani yaklaşık yarısını egemenliği altına almıştır. Ancak, 1964 tarihinde 6 mile çıkarılan Ege'deki Türk karasuları ise, Ege'nin yaklaşık yüzde 7'lik bölümünü kapsamaktadır. Ege'nin yarısı halen açık deniz alanı statüsünde bulunmaktadır.
Yunanistan, son olarak, Deniz Hukuku Sözleşmesinin, esas itibariyle açık denizler ve okyanuslar için belirlenmiş bazı hükümlerinden yararlanarak, karasularını 12 mile çıkarmak isteğini ortaya atmıştır. Bu durum gerçekleştiği takdirde, Yunanistan, Ege Denizinin yaklaşık yüzde 72'sini egemenliği altına sokmuş olacaktır.
Bir yarımada olan Türkiye'nin, dünya denizlerine ve okyanuslarına Yunan karasularından geçerek ulaşmasına yol açacak böyle bir durumu kabul etmesi asla düşünülemez. Türkiye'nin, Ege'de hayatî menfaatları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yunanistan Hükümetinin Lozanla kurulmuş dengeyi bozacak biçimde Ege'deki karasularını 6 milin ötesine çıkarma kararı almayacağını ümit etmekle birlikte, böyle bir olasılık durumunda, ülkemizin hayatî menfaatlarını muhafaza ve müdafaa için, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine, askerî bakımdan gerekli görülecek olanlar da dahil olmak üzere, tüm yetkilerin verilmesine ve bu durumun Yunan ve dünya kamuoyuna dostane duygularla duyurulmasına karar vermiştir." ( "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Turhan Tayan Abdulkadir Ateş Hasan Korkmazcan
Bursa Gaziantep Denizli
DYP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili
Abdullah Gül İhsan Saraçlar
Kayseri Samsun
RP Genel Başkan Yardımcısı DYP Grup Başkanvekili
Nevzat Ercan Hasan Hüsamettin Özkan Ökkeş Şendiller
Sakarya İstanbul Kahramanmaraş
DYP Grup Başkanvekili DSP Adına BBP Adına" (3)
Yunanistan Parlementosu’nun BM Deniz Hukuku sözleşmesinin kabul kararına karşı TBMM’de alınan ortak tavır sonrasında konu daha da tartışmalı hale gelmiştir. Yunanistan BM Deniz Hukuku’nun 3. maddesine atıfta bulunarak tüm devletlerin genel olarak bu madde uyarınca karasularını 12 mile çıkardığını savunmakta ve kendisinin de bu hakkı olduğunu belirtmektedir. Buna karşın Türkiye uluslararası hukuka dayanarak bu durumu tanımama hakkına sahiptir. Bugüne kadar Yunanistan’ın bu yöndeki açıklamalarına karşı Türkiye yeni durumu tanımayacağını bunun uygulanmasını savaş sebebi sayacağını açıklamıştır.
Yunanistan Türkiye ile ilgili sorunları her aşamada ABD ve AB’ye şikayet ile uluslarası toplumu kendi lehine çevirmek yönünde kullanmaya çalışmış, AB üyesi olduktan sonra Türk-Yunan sorununu Türkiye ve AB arasındaki sorun olarak kabul ettirme gayretine girmiştir. Bu gayretleri Avrupa Parlementosu ve çeşitli ülkelerin kararları ile zaman zaman başarıya da ulaşmıştır. Yunanistan bir yandan AB üyesi olarak Türkiye ile yaşadığı tüm sorunları AB üyeliği süreci ile kıvranan Türkiye’ye baskı unsuru olarak kullanmakta geri kalmamış, diğer yandan Türkiye’de ayrılıkçı hareketleri destekleyen politika gütmüştür. Kenya’daki elçiliğinde bölücü başı Abdullah Öcalan’ı saklayan, Yunanistan, kendi topraklarında PKK militanları için kamp açmış, lojistik destek vermiştir. Bununla birlikte
Kıbrıs, azınlıklar, adaların silahlandırılması, kıta sahanlığı, hava sahası, FIR hattı ile Trakya, İzmir ve İstanbul üzerinde emellerini uygulama gayretini göstermeye devam etmektedir.
Bu konuda Türkiye’nin AB üyelik sürecinde geçmişe dönük net tutumunun giderek gevşediği ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB üyesi olmasına göz yumulmasıyla birlikte AB’de Türkiye aleyhine çifte veto senaryoları gündeme gelmiştir. Bu süreçte Yunanistan’ın Türkiye ile ilgili olası kararlara evet demesine karşın Rum kesimi hayır diyerek tüm konuları veto etme hakkını elinde bulundurmaktadır.
Bu süreçte Türkiye AB üyeliği için verdiği ödünlerin artmasına rağmen, üyelik için daha çok çabalamaktadır ancak lehine olabilecek kararların Yunanistan veya Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından vetolanmasıyla sonuç hüsran olmaktadır. Yunanistan, Rum kesimi ile birleşmeyi ve Batı Anadolu’yu elde ederek “Büyük Yunanistan”ı kurmayı amaçlamaktadır. Türk dış politikası bu konuda edilgen tutum takınmış ve yıllardır etkin bir karşı atak stratejisinin geliştirememiştir. Bu nedenle Ege’de Rum-Yunan lehine değişen dengeleri durduracak adımları da atamamaktadır. Sorunun çözümünü Türkiye’nin parçalanmasında gören Yunanistan’a karşı teslimiyet politikalarının sonuna gelinmiştir. Türk halkı yeniden Kuvayi Milliye sürecini yaşayıp geçmişte kazandığı gibi yeniden kazanacaktır!
Kaynaklar:
1- TBMM Genel Kurul Tutanağı 20. Dönem 2. Yasama Yılı 32. Birleşim 13/Aralık /1996 Cuma
2- Ali Kurumahmut (Y. Hazırlayan), Ege’de Temel Sorun Egemenliği Tartışmalı Adalar, Ankara: TTK Yayınları, 1998, ek: 23
3- TBMM Genel Kurul Tutanağı 19. Dönem 4. Yasama Yılı 121. Birleşim 08/Haziran/1995 Perşembe
Similar topics
» Algı sorunu yaşayanların kimlik sorunu yaşaması kaçınılmazdır
» Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır
» Ya Türk Sorunu…
» Ege Adalarının Silahlandırılması Sorunu
» MSN Sorunu ve Alternatifler
» Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır
» Ya Türk Sorunu…
» Ege Adalarının Silahlandırılması Sorunu
» MSN Sorunu ve Alternatifler
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Turan Coğrafyası :: Türk Devletleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz