Ege Adalarının Silahlandırılması Sorunu
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Turan Coğrafyası :: Türk Devletleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Ege Adalarının Silahlandırılması Sorunu
Yazan: Yusuf Rıza GÜNAYDIN
Bütün bu adalar Lozan Antlaşmasına aykırı olarak askeri amaçlara dönük havaalanlarına sahiptir ve adalara ciddi boyutlarda yerden havaya, yerden denize ve karaya atılabilecek füze üsleri yerleştirilmiştir.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki temel sorunların tümüne verilen addır “Ege Sorunu”. Sorun son derece önemlidir. O nedenle hemen belirtelim ki, Türkiye’nin 1923 Lozan ve diğer uluslararası anlaşmalardan doğan hakları ile adaların silahsızlandırılması gerekmektedir. Ancak Yunanistan değişen konjoktürü bahane ederek ve anlaşmaları tartışmalı hale getirmek için anlaşmaları çiğnemiş ve kıyılarımıza çok yakın olan tüm adaları Yunan askerleri ile konuşlandırmıştır. Türkiye’nin hiçbir koşulda vazgeçemeyeceği derecede önemli olan Ege Denizi ve Ege bölgesine yönelik Yunan iddaları AB tarafından sürekli desteklenmiştir. Bundan cesaret alan Yunanistan, anlaşmalarla imzaladığı ve silahsız tutacağını beyan ettiği adaları uçak ve güdümlü füzeler yığınağı haline getirmiştir. Tusam Başkanvekili Ali Külebi’nin konuyla ilgili makalesinden kısa bir bölüme bakalım:
“Rodos Adası’nda 15 bin asker (yerel güvenlik kuvvetleriyle 25 bine çıkmaktadır), İstanköy Adası’nda 2’si tan taburu, 4’ü piyade taburu ve biri destek tabur olmak üzere bir tugay, Sisam Adası’nda bir tümen ve Limni Adası’nda tugay üzerinde bir kuvvet şeklinde takriben toplam 60 binin üzerinde asker vardır. . Bu söz konusu kuvvetin toplamı dünyadaki bir çok devletin ordusundan fazladır. Kıbrıs Rum kesiminin silah altındaki asker sayısının bile yaklaşık 12.000 olduğu düşünülürse, Adalardaki bu kuvvetin boyutlarının ciddiyeti ortaya çıkıyor. Ayrıca, bütün bu adalar Lozan Antlaşmasına aykırı olarak askeri amaçlara dönük havaalanlarına sahiptir ve adalara ciddi boyutlarda yerden havaya, yerden denize ve karaya atılabilecek füze üsleri yerleştirilmiştir. Bu füzeler, askeri güçlerimi tehdit ettiği gibi bütün sivil deniz ve hava ulaştırma olanaklarımızı da sınırlamakta ve tehdit etmektedir.
Adalar Denizi’nin kuzeyinden, Limni Adasından, başlayıp güneye giderek ülkemizin batısını tehdit eden Limni-Girit hattının yanı sıra, Kıbrıs’ın da bundan sonra AB’nin dayatmaları ve getirmek isteyeceği sözde çözümler sonucu giderek Rumlaşması ve Girit örneği Yunanistan’ın burada bir nevi Enosis gerçekleştirmesiyle güneyimizi de tehdit edebilecek Girit-Kıbrıs hattı ortaya çıkacaktır.” (1)
Bugünkü duruma ilişkin vehameti gördükten sonra Ege adalarının silahsızlandırılması konusundaki anlaşmaları bilmek ve hakkımızı en iyi şekilde savunmak önemlidir. Adaların silahsızlandırılacağına ilişkin Lozan Barış Antlaşması’nın 12. maddesine göre: “... Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin... 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Antlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci maddede yazılı olan Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile, doğrulanmıştır.” (2)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]“Aynı Antlaşmanın 13. maddesi ise, “Barışın korunmasını sağlamak amacı ile, Yunan Hükümeti, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adalarında aşağıdaki önlemlere saygı göstermeyi yükümlenir,” diyerek; “bu adalarda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkam kurulamayacaktır” hükmünü getirmektedir. 13. Madde hükmüne göre, “Yunan savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır; Buna karşılık, Türkiye Hükümeti de savaş uçaklarının ve öteki hava araçlarının sözügeçen Adalar üzerinde uçmasını yasaklayacaktır... Sözkonusu Adalarda Yunan Silahlı Kuvvetleri, silah altına alınıp yerinde eğitilebilecek olan normal askersel birlikle ve tüm Yunanistan topraklarındaki jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak bir jandarma ve polis örgütü ile sınırlı kalacaktır.” (3)
Konu ile ilgili bir başka bağıt ise Lozan Boğazlar Sözleşmesidir. Sözleşmenin 4’üncü maddesine göre: “... Ege Denizi’nde, Semadirek, Limni, İmroz, Bozcaada ve Tavşan Adaları” askerden arındırılacaktır. Sözleşmenin 6. maddesinde ise, askerden arındırma şartları ve statü belirlenmiştir.
Üçüncü bağıt, Oniki Adaların Yunanistan’ın egemenliğine bırakılmasını düzenleyen 1947 Paris Barış Antlaşması’dır. “Türkiye’nin tarafı bulunmadığı 1947 Paris Barış Antlaşmasının 14. maddesi ile XIII. Eki uyarınca Oniki Adaların en ileri biçimde askerden arındırılması öngörülmektedir. Bu adalarda her türlü askeri üs, tesis ve tahkimat yasaklanmakla kalmamakta, ayrıca, askeri eğitim ve silah üretimi de yasaklanmaktadır.” (4)
Tüm bu anlaşmalarla birlikte Yunanistan’ın da adaları silahlandırmakla ilgili savunduğu konuları bilmemiz gerekmektedir. 1936 yılında Türkiye, uluslararası koşulların ve Akdeniz statüsünün değiştiğini ileri sürerek 1936 Montreüx Boğazlar Sözleşmesinde gerekli değişikllikleri kendi lehinde yapılandırmış ve boğazların silahlandırılması kararını almıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı tevfik Rüştü Aras 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada, Türkiye’nin boğazları silahlandırması ile birlikte Yunanistan’ın da buna uygun değişiklikler ile Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabileceğini ilişkin açıklaması temel teşkil etmektedir. Yunanistan boğazların silahlandırılması hususundaki değişikliğe atıfta bulunarak Ege’deki mevcut statünün artık değiştiğini iddia etmekte ve adaların silahlanmasının meşru olduğunu gösterme gayretine girmektedir.
Bütün bu adalar Lozan Antlaşmasına aykırı olarak askeri amaçlara dönük havaalanlarına sahiptir ve adalara ciddi boyutlarda yerden havaya, yerden denize ve karaya atılabilecek füze üsleri yerleştirilmiştir.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki temel sorunların tümüne verilen addır “Ege Sorunu”. Sorun son derece önemlidir. O nedenle hemen belirtelim ki, Türkiye’nin 1923 Lozan ve diğer uluslararası anlaşmalardan doğan hakları ile adaların silahsızlandırılması gerekmektedir. Ancak Yunanistan değişen konjoktürü bahane ederek ve anlaşmaları tartışmalı hale getirmek için anlaşmaları çiğnemiş ve kıyılarımıza çok yakın olan tüm adaları Yunan askerleri ile konuşlandırmıştır. Türkiye’nin hiçbir koşulda vazgeçemeyeceği derecede önemli olan Ege Denizi ve Ege bölgesine yönelik Yunan iddaları AB tarafından sürekli desteklenmiştir. Bundan cesaret alan Yunanistan, anlaşmalarla imzaladığı ve silahsız tutacağını beyan ettiği adaları uçak ve güdümlü füzeler yığınağı haline getirmiştir. Tusam Başkanvekili Ali Külebi’nin konuyla ilgili makalesinden kısa bir bölüme bakalım:
“Rodos Adası’nda 15 bin asker (yerel güvenlik kuvvetleriyle 25 bine çıkmaktadır), İstanköy Adası’nda 2’si tan taburu, 4’ü piyade taburu ve biri destek tabur olmak üzere bir tugay, Sisam Adası’nda bir tümen ve Limni Adası’nda tugay üzerinde bir kuvvet şeklinde takriben toplam 60 binin üzerinde asker vardır. . Bu söz konusu kuvvetin toplamı dünyadaki bir çok devletin ordusundan fazladır. Kıbrıs Rum kesiminin silah altındaki asker sayısının bile yaklaşık 12.000 olduğu düşünülürse, Adalardaki bu kuvvetin boyutlarının ciddiyeti ortaya çıkıyor. Ayrıca, bütün bu adalar Lozan Antlaşmasına aykırı olarak askeri amaçlara dönük havaalanlarına sahiptir ve adalara ciddi boyutlarda yerden havaya, yerden denize ve karaya atılabilecek füze üsleri yerleştirilmiştir. Bu füzeler, askeri güçlerimi tehdit ettiği gibi bütün sivil deniz ve hava ulaştırma olanaklarımızı da sınırlamakta ve tehdit etmektedir.
Adalar Denizi’nin kuzeyinden, Limni Adasından, başlayıp güneye giderek ülkemizin batısını tehdit eden Limni-Girit hattının yanı sıra, Kıbrıs’ın da bundan sonra AB’nin dayatmaları ve getirmek isteyeceği sözde çözümler sonucu giderek Rumlaşması ve Girit örneği Yunanistan’ın burada bir nevi Enosis gerçekleştirmesiyle güneyimizi de tehdit edebilecek Girit-Kıbrıs hattı ortaya çıkacaktır.” (1)
Bugünkü duruma ilişkin vehameti gördükten sonra Ege adalarının silahsızlandırılması konusundaki anlaşmaları bilmek ve hakkımızı en iyi şekilde savunmak önemlidir. Adaların silahsızlandırılacağına ilişkin Lozan Barış Antlaşması’nın 12. maddesine göre: “... Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin... 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Antlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci maddede yazılı olan Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile, doğrulanmıştır.” (2)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]“Aynı Antlaşmanın 13. maddesi ise, “Barışın korunmasını sağlamak amacı ile, Yunan Hükümeti, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adalarında aşağıdaki önlemlere saygı göstermeyi yükümlenir,” diyerek; “bu adalarda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkam kurulamayacaktır” hükmünü getirmektedir. 13. Madde hükmüne göre, “Yunan savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır; Buna karşılık, Türkiye Hükümeti de savaş uçaklarının ve öteki hava araçlarının sözügeçen Adalar üzerinde uçmasını yasaklayacaktır... Sözkonusu Adalarda Yunan Silahlı Kuvvetleri, silah altına alınıp yerinde eğitilebilecek olan normal askersel birlikle ve tüm Yunanistan topraklarındaki jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak bir jandarma ve polis örgütü ile sınırlı kalacaktır.” (3)
Konu ile ilgili bir başka bağıt ise Lozan Boğazlar Sözleşmesidir. Sözleşmenin 4’üncü maddesine göre: “... Ege Denizi’nde, Semadirek, Limni, İmroz, Bozcaada ve Tavşan Adaları” askerden arındırılacaktır. Sözleşmenin 6. maddesinde ise, askerden arındırma şartları ve statü belirlenmiştir.
Üçüncü bağıt, Oniki Adaların Yunanistan’ın egemenliğine bırakılmasını düzenleyen 1947 Paris Barış Antlaşması’dır. “Türkiye’nin tarafı bulunmadığı 1947 Paris Barış Antlaşmasının 14. maddesi ile XIII. Eki uyarınca Oniki Adaların en ileri biçimde askerden arındırılması öngörülmektedir. Bu adalarda her türlü askeri üs, tesis ve tahkimat yasaklanmakla kalmamakta, ayrıca, askeri eğitim ve silah üretimi de yasaklanmaktadır.” (4)
Tüm bu anlaşmalarla birlikte Yunanistan’ın da adaları silahlandırmakla ilgili savunduğu konuları bilmemiz gerekmektedir. 1936 yılında Türkiye, uluslararası koşulların ve Akdeniz statüsünün değiştiğini ileri sürerek 1936 Montreüx Boğazlar Sözleşmesinde gerekli değişikllikleri kendi lehinde yapılandırmış ve boğazların silahlandırılması kararını almıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı tevfik Rüştü Aras 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada, Türkiye’nin boğazları silahlandırması ile birlikte Yunanistan’ın da buna uygun değişiklikler ile Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabileceğini ilişkin açıklaması temel teşkil etmektedir. Yunanistan boğazların silahlandırılması hususundaki değişikliğe atıfta bulunarak Ege’deki mevcut statünün artık değiştiğini iddia etmekte ve adaların silahlanmasının meşru olduğunu gösterme gayretine girmektedir.
Ege Adalarının Silahlandırılması Sorunu
Bütün bu adalar Lozan Antlaşmasına aykırı olarak askeri amaçlara dönük havaalanlarına sahiptir ve adalara ciddi boyutlarda yerden havaya, yerden denize ve karaya atılabilecek füze üsleri yerleştirilmiştir.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki temel sorunların tümüne verilen addır “Ege Sorunu”. Sorun son derece önemlidir. O nedenle hemen belirtelim ki, Türkiye’nin 1923 Lozan ve diğer uluslararası anlaşmalardan doğan hakları ile adaların silahsızlandırılması gerekmektedir. Ancak Yunanistan değişen konjoktürü bahane ederek ve anlaşmaları tartışmalı hale getirmek için anlaşmaları çiğnemiş ve kıyılarımıza çok yakın olan tüm adaları Yunan askerleri ile konuşlandırmıştır. Türkiye’nin hiçbir koşulda vazgeçemeyeceği derecede önemli olan Ege Denizi ve Ege bölgesine yönelik Yunan iddaları AB tarafından sürekli desteklenmiştir. Bundan cesaret alan Yunanistan, anlaşmalarla imzaladığı ve silahsız tutacağını beyan ettiği adaları uçak ve güdümlü füzeler yığınağı haline getirmiştir. Tusam Başkanvekili Ali Külebi’nin konuyla ilgili makalesinden kısa bir bölüme bakalım:
“Rodos Adası’nda 15 bin asker (yerel güvenlik kuvvetleriyle 25 bine çıkmaktadır), İstanköy Adası’nda 2’si tan taburu, 4’ü piyade taburu ve biri destek tabur olmak üzere bir tugay, Sisam Adası’nda bir tümen ve Limni Adası’nda tugay üzerinde bir kuvvet şeklinde takriben toplam 60 binin üzerinde asker vardır. . Bu söz konusu kuvvetin toplamı dünyadaki bir çok devletin ordusundan fazladır. Kıbrıs Rum kesiminin silah altındaki asker sayısının bile yaklaşık 12.000 olduğu düşünülürse, Adalardaki bu kuvvetin boyutlarının ciddiyeti ortaya çıkıyor. Ayrıca, bütün bu adalar Lozan Antlaşmasına aykırı olarak askeri amaçlara dönük havaalanlarına sahiptir ve adalara ciddi boyutlarda yerden havaya, yerden denize ve karaya atılabilecek füze üsleri yerleştirilmiştir. Bu füzeler, askeri güçlerimi tehdit ettiği gibi bütün sivil deniz ve hava ulaştırma olanaklarımızı da sınırlamakta ve tehdit etmektedir.
Adalar Denizi’nin kuzeyinden, Limni Adasından, başlayıp güneye giderek ülkemizin batısını tehdit eden Limni-Girit hattının yanı sıra, Kıbrıs’ın da bundan sonra AB’nin dayatmaları ve getirmek isteyeceği sözde çözümler sonucu giderek Rumlaşması ve Girit örneği Yunanistan’ın burada bir nevi Enosis gerçekleştirmesiyle güneyimizi de tehdit edebilecek Girit-Kıbrıs hattı ortaya çıkacaktır.” (1)
Bugünkü duruma ilişkin vehameti gördükten sonra Ege adalarının silahsızlandırılması konusundaki anlaşmaları bilmek ve hakkımızı en iyi şekilde savunmak önemlidir. Adaların silahsızlandırılacağına ilişkin Lozan Barış Antlaşması’nın 12. maddesine göre: “... Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin... 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Antlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci maddede yazılı olan Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile, doğrulanmıştır.” (2)
“Aynı Antlaşmanın 13. maddesi ise, “Barışın korunmasını sağlamak amacı ile, Yunan Hükümeti, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adalarında aşağıdaki önlemlere saygı göstermeyi yükümlenir,” diyerek; “bu adalarda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkam kurulamayacaktır” hükmünü getirmektedir. 13. Madde hükmüne göre, “Yunan savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır; Buna karşılık, Türkiye Hükümeti de savaş uçaklarının ve öteki hava araçlarının sözügeçen Adalar üzerinde uçmasını yasaklayacaktır... Sözkonusu Adalarda Yunan Silahlı Kuvvetleri, silah altına alınıp yerinde eğitilebilecek olan normal askersel birlikle ve tüm Yunanistan topraklarındaki jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak bir jandarma ve polis örgütü ile sınırlı kalacaktır.” (3)
Konu ile ilgili bir başka bağıt ise Lozan Boğazlar Sözleşmesidir. Sözleşmenin 4’üncü maddesine göre: “... Ege Denizi’nde, Semadirek, Limni, İmroz, Bozcaada ve Tavşan Adaları” askerden arındırılacaktır. Sözleşmenin 6. maddesinde ise, askerden arındırma şartları ve statü belirlenmiştir.
Üçüncü bağıt, Oniki Adaların Yunanistan’ın egemenliğine bırakılmasını düzenleyen 1947 Paris Barış Antlaşması’dır. “Türkiye’nin tarafı bulunmadığı 1947 Paris Barış Antlaşmasının 14. maddesi ile XIII. Eki uyarınca Oniki Adaların en ileri biçimde askerden arındırılması öngörülmektedir. Bu adalarda her türlü askeri üs, tesis ve tahkimat yasaklanmakla kalmamakta, ayrıca, askeri eğitim ve silah üretimi de yasaklanmaktadır.” (4)
Tüm bu anlaşmalarla birlikte Yunanistan’ın da adaları silahlandırmakla ilgili savunduğu konuları bilmemiz gerekmektedir. 1936 yılında Türkiye, uluslararası koşulların ve Akdeniz statüsünün değiştiğini ileri sürerek 1936 Montreüx Boğazlar Sözleşmesinde gerekli değişikllikleri kendi lehinde yapılandırmış ve boğazların silahlandırılması kararını almıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı tevfik Rüştü Aras 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada, Türkiye’nin boğazları silahlandırması ile birlikte Yunanistan’ın da buna uygun değişiklikler ile Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabileceğini ilişkin açıklaması temel teşkil etmektedir. Yunanistan boğazların silahlandırılması hususundaki değişikliğe atıfta bulunarak Ege’deki mevcut statünün artık değiştiğini iddia etmekte ve adaların silahlanmasının meşru olduğunu gösterme gayretine girmektedir.
Keza Yunanistan 1947 Paris Antlaşmasına Türkiye’nin taraf olmadığını iddia etmekte ve adaların silahsızlandırılması önünde bir engel olmadığını beyan etmektedir. Yunan yaklaşımına göre anlaşma ancak onu imzalayanlar arasında geçerlidir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]1974 yılında Yunanistan, Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkına uygulanan soykırımı durdurmak için müdahalesini de BM’de şikayet konusu haline getirip Türkiye’nin Kıbrıs ve Adalar konusunda işgalci olduğu iddiası ile adaların tümünü silahlandırma hakkı elde ettiğini dile getirmektedir.
Türkiye ise Yunanistan’a bırakılan adaları anlaşmalardan doğan hakları ile silahsızlandırılması gerektiğini savunmakta, yayılmacı bir amacının olmadığını, aksine "megali idea" hedefi ile Yunanistan’ın Avrupa’nın gönlünü okşayan Elenizm duygularını kabartan politikası ile yanlı kararların alınmasına etki ettiğini ileri sürmekte idi. Ayrıca Türk-Yunan ilişkileri tarih boyunca yumuşak ve sert hava içinde ilerlemiş ve süreç boyunca Yunanistan isteklerine karşı Türkiye’nin net duruşu ile çözüm sağlanamamıştır.
İki ülkenin NATO üyesi olmasına karşın savunma stratejilerinde birbirlerine üstünlük sağlama çabasıyla silahlanma yarışı konunun bir başka boyutunu da gündeme taşımaktadır. Türkiye ile Yunanistan ortak savunma sistemi ile NATO içerisinde komşu ülkelerdir. 1974 Barış Harekatı sonrasında Türk-Yunan ilişkileri gergin seyrini korurken, Türkiye NATO dışında Ege Ordusu’nu yapılandırmıştır (Dördüncü Ordu). Yunanistan bu konuda Türkiye’nin kendisine dönük bir işgal harekatı başlatacağını, Ege orudusu ile Türklerin adalarını istila edeceğini iddia etmiştir. Halkına sürekli Türk tehdidini ve Türk düşmanlığını pompalayan politikaları ile Avrupa’yı da bu konuda ikna çabasına girmiş, belirli süreçte başarılar elde etmiştir.
Türkiye, Yunanistan’ın istilacı suçlamalarına karşı sert yanıt vermiş ve 1960’lardan itibaren adaları silahlandıran tarafın Yunanistan olduğunu Lozan ve Paris Antlaşmalarını çiğnediğini belirtmiş ve bunun sonucunda Ege Ordusunu 1975 yılında kurduğunu açıklamıştır.
Gergin politikaların sonucunda oluşturulan askeri strateji planları iki ülkenin hamlesini önceden görme çabasını yoğunlaştımıştır. 1990’ların ortalarında Rus yapımı S-300 füzelerini Kıbrıs’a konuşlandıracağını açıklamış ve Türkiye’nin TBMM'de bu olayı savaş sebebi sayacağına açıklaması üzerine Yunan tarafı geri adım atmış ve füzelerin Girit’e konuşlandırılmasına karar vermiştir. Bu, Girit’in stratejik konumunu daha da arttırmıştır. Türk uçaklarının Akdeniz’e çıkışının kontrolü artık Yunanistan lehine değişmiştir. Bununla birlikte bölgede her an yaşanabilecek sıcak çatışma ortamının doğmasına ilişkin senaryolar gündeme gelmiştir. Türk ve Yunan uçaklarının sık sık havada “it dalaşı” denilen uzak-yakın tehdit uçuşları sırasında S-300 füzelerinin düşman algılaması ile Türk uçaklarına kilitlenmesi ve Türk uçaklarının meşru müdafaa hakları ile hedeflerin imhası sonucu olası Türk-Yunan savaşının patlak vermesi ile ilgili senaryolar hala gündemdedir.
Yunanistan bugün hala Türk tehdidi paranoyası ile kendi halkının dikkatini doğu sınırına çekmektedir. Yunanistan sadece kendi halkını değil, Avrupa Parlementosu nezdinde de hava sahası ile ilgili çok sayıda şikayette bulunmakta ve Türk uçaklarının hava sahasına tecavüz ettiği iddiasında bulunmaktadır.
Geçmişten bugüne Yunanistan’ın Ege sorunları çerçevesinde Türkiye ile ilgili şikayetleri zaman zaman Avrupa Parlementosu kararlarına yansımış ve Yunanistan lehine kararlar alınmıştır. Bu kararlardan bazılarına bakacak olursak:
Avrupa Parlamentosu, “Doğu Ege’de Kardak adası ile ilgili olarak Türkiye’nin provokatif askeri operasyonlarından kaygı duymaktadır…Kardak adası, 1923 yılındaki Lozan Antlaşması, 1932 yılında İtalya ve Türkiye arasındaki Protokol ve 1947 Paris Antlaşmasına göre Oniki Ada adalar grubuna dahildir ve 1960’lı yıllardaki Türk haritaları bile bu adaları Yunan toprağı olarak göstermektedir.” (15.02.1996)
Avrupa Parlamentosu, Türkiye’den “Ege’deki, özellikle Kardak Adasına ve kıta sahanlığının sınırlarının belirlenmesine ilişkin olarak, farklılıkların giderilmesine çalışılmasında uluslararası hukuk ilkelerine saygı gösterilmesini” istemektedir. (17.09.1998)
Kaynaklar:
1- [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
2- Soysal İsmail, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, Ankara: TTK Yayınları, 1983, s. 89-90
3- age s. 90
4- Pazarcı Hüseyin, “Ege Adalarının Hukuksal Statüsü,” A. Ü. SBF Dergisi, Cilt. LXIII, No. 3-4, Temmuz-Aralık 1988, s. 153
Türkiye ve Yunanistan arasındaki temel sorunların tümüne verilen addır “Ege Sorunu”. Sorun son derece önemlidir. O nedenle hemen belirtelim ki, Türkiye’nin 1923 Lozan ve diğer uluslararası anlaşmalardan doğan hakları ile adaların silahsızlandırılması gerekmektedir. Ancak Yunanistan değişen konjoktürü bahane ederek ve anlaşmaları tartışmalı hale getirmek için anlaşmaları çiğnemiş ve kıyılarımıza çok yakın olan tüm adaları Yunan askerleri ile konuşlandırmıştır. Türkiye’nin hiçbir koşulda vazgeçemeyeceği derecede önemli olan Ege Denizi ve Ege bölgesine yönelik Yunan iddaları AB tarafından sürekli desteklenmiştir. Bundan cesaret alan Yunanistan, anlaşmalarla imzaladığı ve silahsız tutacağını beyan ettiği adaları uçak ve güdümlü füzeler yığınağı haline getirmiştir. Tusam Başkanvekili Ali Külebi’nin konuyla ilgili makalesinden kısa bir bölüme bakalım:
“Rodos Adası’nda 15 bin asker (yerel güvenlik kuvvetleriyle 25 bine çıkmaktadır), İstanköy Adası’nda 2’si tan taburu, 4’ü piyade taburu ve biri destek tabur olmak üzere bir tugay, Sisam Adası’nda bir tümen ve Limni Adası’nda tugay üzerinde bir kuvvet şeklinde takriben toplam 60 binin üzerinde asker vardır. . Bu söz konusu kuvvetin toplamı dünyadaki bir çok devletin ordusundan fazladır. Kıbrıs Rum kesiminin silah altındaki asker sayısının bile yaklaşık 12.000 olduğu düşünülürse, Adalardaki bu kuvvetin boyutlarının ciddiyeti ortaya çıkıyor. Ayrıca, bütün bu adalar Lozan Antlaşmasına aykırı olarak askeri amaçlara dönük havaalanlarına sahiptir ve adalara ciddi boyutlarda yerden havaya, yerden denize ve karaya atılabilecek füze üsleri yerleştirilmiştir. Bu füzeler, askeri güçlerimi tehdit ettiği gibi bütün sivil deniz ve hava ulaştırma olanaklarımızı da sınırlamakta ve tehdit etmektedir.
Adalar Denizi’nin kuzeyinden, Limni Adasından, başlayıp güneye giderek ülkemizin batısını tehdit eden Limni-Girit hattının yanı sıra, Kıbrıs’ın da bundan sonra AB’nin dayatmaları ve getirmek isteyeceği sözde çözümler sonucu giderek Rumlaşması ve Girit örneği Yunanistan’ın burada bir nevi Enosis gerçekleştirmesiyle güneyimizi de tehdit edebilecek Girit-Kıbrıs hattı ortaya çıkacaktır.” (1)
Bugünkü duruma ilişkin vehameti gördükten sonra Ege adalarının silahsızlandırılması konusundaki anlaşmaları bilmek ve hakkımızı en iyi şekilde savunmak önemlidir. Adaların silahsızlandırılacağına ilişkin Lozan Barış Antlaşması’nın 12. maddesine göre: “... Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin... 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Antlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci maddede yazılı olan Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile, doğrulanmıştır.” (2)
“Aynı Antlaşmanın 13. maddesi ise, “Barışın korunmasını sağlamak amacı ile, Yunan Hükümeti, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adalarında aşağıdaki önlemlere saygı göstermeyi yükümlenir,” diyerek; “bu adalarda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkam kurulamayacaktır” hükmünü getirmektedir. 13. Madde hükmüne göre, “Yunan savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır; Buna karşılık, Türkiye Hükümeti de savaş uçaklarının ve öteki hava araçlarının sözügeçen Adalar üzerinde uçmasını yasaklayacaktır... Sözkonusu Adalarda Yunan Silahlı Kuvvetleri, silah altına alınıp yerinde eğitilebilecek olan normal askersel birlikle ve tüm Yunanistan topraklarındaki jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak bir jandarma ve polis örgütü ile sınırlı kalacaktır.” (3)
Konu ile ilgili bir başka bağıt ise Lozan Boğazlar Sözleşmesidir. Sözleşmenin 4’üncü maddesine göre: “... Ege Denizi’nde, Semadirek, Limni, İmroz, Bozcaada ve Tavşan Adaları” askerden arındırılacaktır. Sözleşmenin 6. maddesinde ise, askerden arındırma şartları ve statü belirlenmiştir.
Üçüncü bağıt, Oniki Adaların Yunanistan’ın egemenliğine bırakılmasını düzenleyen 1947 Paris Barış Antlaşması’dır. “Türkiye’nin tarafı bulunmadığı 1947 Paris Barış Antlaşmasının 14. maddesi ile XIII. Eki uyarınca Oniki Adaların en ileri biçimde askerden arındırılması öngörülmektedir. Bu adalarda her türlü askeri üs, tesis ve tahkimat yasaklanmakla kalmamakta, ayrıca, askeri eğitim ve silah üretimi de yasaklanmaktadır.” (4)
Tüm bu anlaşmalarla birlikte Yunanistan’ın da adaları silahlandırmakla ilgili savunduğu konuları bilmemiz gerekmektedir. 1936 yılında Türkiye, uluslararası koşulların ve Akdeniz statüsünün değiştiğini ileri sürerek 1936 Montreüx Boğazlar Sözleşmesinde gerekli değişikllikleri kendi lehinde yapılandırmış ve boğazların silahlandırılması kararını almıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı tevfik Rüştü Aras 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada, Türkiye’nin boğazları silahlandırması ile birlikte Yunanistan’ın da buna uygun değişiklikler ile Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabileceğini ilişkin açıklaması temel teşkil etmektedir. Yunanistan boğazların silahlandırılması hususundaki değişikliğe atıfta bulunarak Ege’deki mevcut statünün artık değiştiğini iddia etmekte ve adaların silahlanmasının meşru olduğunu gösterme gayretine girmektedir.
Keza Yunanistan 1947 Paris Antlaşmasına Türkiye’nin taraf olmadığını iddia etmekte ve adaların silahsızlandırılması önünde bir engel olmadığını beyan etmektedir. Yunan yaklaşımına göre anlaşma ancak onu imzalayanlar arasında geçerlidir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]1974 yılında Yunanistan, Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkına uygulanan soykırımı durdurmak için müdahalesini de BM’de şikayet konusu haline getirip Türkiye’nin Kıbrıs ve Adalar konusunda işgalci olduğu iddiası ile adaların tümünü silahlandırma hakkı elde ettiğini dile getirmektedir.
Türkiye ise Yunanistan’a bırakılan adaları anlaşmalardan doğan hakları ile silahsızlandırılması gerektiğini savunmakta, yayılmacı bir amacının olmadığını, aksine "megali idea" hedefi ile Yunanistan’ın Avrupa’nın gönlünü okşayan Elenizm duygularını kabartan politikası ile yanlı kararların alınmasına etki ettiğini ileri sürmekte idi. Ayrıca Türk-Yunan ilişkileri tarih boyunca yumuşak ve sert hava içinde ilerlemiş ve süreç boyunca Yunanistan isteklerine karşı Türkiye’nin net duruşu ile çözüm sağlanamamıştır.
İki ülkenin NATO üyesi olmasına karşın savunma stratejilerinde birbirlerine üstünlük sağlama çabasıyla silahlanma yarışı konunun bir başka boyutunu da gündeme taşımaktadır. Türkiye ile Yunanistan ortak savunma sistemi ile NATO içerisinde komşu ülkelerdir. 1974 Barış Harekatı sonrasında Türk-Yunan ilişkileri gergin seyrini korurken, Türkiye NATO dışında Ege Ordusu’nu yapılandırmıştır (Dördüncü Ordu). Yunanistan bu konuda Türkiye’nin kendisine dönük bir işgal harekatı başlatacağını, Ege orudusu ile Türklerin adalarını istila edeceğini iddia etmiştir. Halkına sürekli Türk tehdidini ve Türk düşmanlığını pompalayan politikaları ile Avrupa’yı da bu konuda ikna çabasına girmiş, belirli süreçte başarılar elde etmiştir.
Türkiye, Yunanistan’ın istilacı suçlamalarına karşı sert yanıt vermiş ve 1960’lardan itibaren adaları silahlandıran tarafın Yunanistan olduğunu Lozan ve Paris Antlaşmalarını çiğnediğini belirtmiş ve bunun sonucunda Ege Ordusunu 1975 yılında kurduğunu açıklamıştır.
Gergin politikaların sonucunda oluşturulan askeri strateji planları iki ülkenin hamlesini önceden görme çabasını yoğunlaştımıştır. 1990’ların ortalarında Rus yapımı S-300 füzelerini Kıbrıs’a konuşlandıracağını açıklamış ve Türkiye’nin TBMM'de bu olayı savaş sebebi sayacağına açıklaması üzerine Yunan tarafı geri adım atmış ve füzelerin Girit’e konuşlandırılmasına karar vermiştir. Bu, Girit’in stratejik konumunu daha da arttırmıştır. Türk uçaklarının Akdeniz’e çıkışının kontrolü artık Yunanistan lehine değişmiştir. Bununla birlikte bölgede her an yaşanabilecek sıcak çatışma ortamının doğmasına ilişkin senaryolar gündeme gelmiştir. Türk ve Yunan uçaklarının sık sık havada “it dalaşı” denilen uzak-yakın tehdit uçuşları sırasında S-300 füzelerinin düşman algılaması ile Türk uçaklarına kilitlenmesi ve Türk uçaklarının meşru müdafaa hakları ile hedeflerin imhası sonucu olası Türk-Yunan savaşının patlak vermesi ile ilgili senaryolar hala gündemdedir.
Yunanistan bugün hala Türk tehdidi paranoyası ile kendi halkının dikkatini doğu sınırına çekmektedir. Yunanistan sadece kendi halkını değil, Avrupa Parlementosu nezdinde de hava sahası ile ilgili çok sayıda şikayette bulunmakta ve Türk uçaklarının hava sahasına tecavüz ettiği iddiasında bulunmaktadır.
Geçmişten bugüne Yunanistan’ın Ege sorunları çerçevesinde Türkiye ile ilgili şikayetleri zaman zaman Avrupa Parlementosu kararlarına yansımış ve Yunanistan lehine kararlar alınmıştır. Bu kararlardan bazılarına bakacak olursak:
Avrupa Parlamentosu, “Doğu Ege’de Kardak adası ile ilgili olarak Türkiye’nin provokatif askeri operasyonlarından kaygı duymaktadır…Kardak adası, 1923 yılındaki Lozan Antlaşması, 1932 yılında İtalya ve Türkiye arasındaki Protokol ve 1947 Paris Antlaşmasına göre Oniki Ada adalar grubuna dahildir ve 1960’lı yıllardaki Türk haritaları bile bu adaları Yunan toprağı olarak göstermektedir.” (15.02.1996)
Avrupa Parlamentosu, Türkiye’den “Ege’deki, özellikle Kardak Adasına ve kıta sahanlığının sınırlarının belirlenmesine ilişkin olarak, farklılıkların giderilmesine çalışılmasında uluslararası hukuk ilkelerine saygı gösterilmesini” istemektedir. (17.09.1998)
Kaynaklar:
1- [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
2- Soysal İsmail, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, Ankara: TTK Yayınları, 1983, s. 89-90
3- age s. 90
4- Pazarcı Hüseyin, “Ege Adalarının Hukuksal Statüsü,” A. Ü. SBF Dergisi, Cilt. LXIII, No. 3-4, Temmuz-Aralık 1988, s. 153
Similar topics
» Algı sorunu yaşayanların kimlik sorunu yaşaması kaçınılmazdır
» Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır
» Ege Denizi Ve Ege Adalarının Coğrafi Konumu
» Karasuları Sorunu
» MSN Sorunu ve Alternatifler
» Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır
» Ege Denizi Ve Ege Adalarının Coğrafi Konumu
» Karasuları Sorunu
» MSN Sorunu ve Alternatifler
¤ۣۜ..¤ İlteriş Türkçü Turancı Otağı ¤ۣۜ..¤ :: [Türkçülük] ve [Turancılık] :: Turan Coğrafyası :: Türk Devletleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz